25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 KASIM 2011 CUMARTESİ 12 CHP’ye Yabancı İlgisi uyduk ki, CHP Genel Merkezi’ne gelen yabancı D konuk sayısı giderek bilgiye göre, yabancı heyetler, öncelikle yeni anayasa, terorizm ve Kürt sorunu konusunda sorular yöneltiyorlarmış. Ancak, ağırlığı anayasaya veriyorlarmış. Özellikle öğrenmek istedikleri de CHP’nin olası bir anayasa değişikliğinde nelere evet diyeceği, nelere demeyeceği imiş. Loğoğlu’nun yorumu şu: “Özellikle Batılıların AKP’nin etkisi altında kalmaya devam etmekle birlikte birtakım sorunların farkına vardıklarını hissediyorum. Bu nedenle gerek CHP’nin, gerekse Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun ülke sorunlarına nasıl baktığına ilişkin bir merak gözlemliyoruz. En azından bir sorgulama var AKP’nin gidişatı hakkında.” Yasak! olculuktan sağcılığa hop diye kayıvermiş Ertuğrul Günay, CHP’ye çatmak için yine bahane bulmuş. Cumhuriyet Bayramı törenlerinin Başbakanlık genelgesi ile yasaklanmasını “Elimizde kadehlerle kahkahalar atmadık diye bir tepkinin dillendirilmesini anlayamıyorum” demiş. Benim bildiğim Cumhuriyet bayramlarında hiçbir okulda elde kadeh kahkaha atılmaz. Şiirler okunur, çocuklar halkoyunları sergiler, Atatürk’e ve yurdu kurtaranlara sevgi ve saygı sunulur, halk yönetimi Cumhuriyetin önemi üzerinde durulur. Bu yıl okullarda bu törenler de yasaklandı. Niye? Çünkü altında Ertuğrul Günay’ın da imzasının olduğu kanun hükmünde kararname ile Milli Eğitim Bakanlığı’nın hedefi değişti: Artık, Atatürk demek, Cumhuriyet demek yasak! illi Eğitim Bakanlığı Din Öğretim Genel MüdürlüM ğü’nün, imam hatip liselerine S artıyormuş. Bu gelişmeyi CHP Genel Başkan Yardımcısı Faruk Loğoğlu’na sorduk. Yabancı heyetlerin CHP’ye yönelik ilgisini, hem partinin Türk iç politikasındaki dengeler açısından önemine, hem de yeni kadroların dışa açılımlarına bağladı. Loğoğlu’ndan aldığımız Yığınlar İktidarda! Bizim kütüphanedeki ciltletme işlemlerini nihayet başlatabildim. Önce, “İyi bir ciltçi bulmam için kim yardım eder?” diye düşündüm. Simurg’u aradım. İbrahim Bey nazımızı çeker, yıllardır her istediğim kitabı bulur. Kebikeç’i önerdi hemen. “Sıddık Bey var orada, size yardım eder” dedi. Ertesi gün, elinde cilt örnekleriyle dolu bir torba, Sıddık Yıldırım şimşek gibi kapımda. Birlikte raflarda göz gezdirirken araya sıkışmış, kayboldu sandığım o küçük kitap çıkıverdi karşıma: Kütlelerin İsyanı. Yazarı, 19831955 arasında yaşamış olan İspanyol düşünür Ortega y Gasset. Herkesin kendi bakış açısının doğru olduğuna inandığı bir ülkede Ortega y Gasset’ye takmamın sebebi “perspektivizm” kavramıyla ilgiliydi. Zamanımızın Meselesi adlı eserinde şöyle demişti yazar: “İki insan aynı manzaraya iki ayrı perspektiften bakmaktadır. Manzara birdir, ama onların gördüğü aynı değildir. Biri ötekinin gördüğünün yanlış olduğunu söylerse bunun bir anlamı olur mu? Elbette olmaz. Her ikisinin de gördüğü gerçektir. Yanlış perspektif, kendi görüşünün tek doğru görüş olduğunu söylemektir.” Gerçeğin kumaşını ancak bireysel bakışları bir araya getirerek dokuyabiliriz... ??? Etrafımız, ille de kendi bakış açısının doğruluğunu savunan “sıradan” insanlarla dolu. “Sosyal iktidar” onların elinde. Ortega y Gasset’nin deyişiyle “sıradanlardan oluşan kütleler”... 12 yüzyıl boyunca 180 milyonun üzerine çıkmayan Avrupa nüfusu, 1800 ile 1914 arası 460 milyona yükselince oluşmuştur yığınlar. Ve bundan böyle, başrol oyuncusu kalmayan sosyal sahnenin korosudur onlar. Ya günümüz Türkiye’si?.. ??? Ortega y Gasset yığından söz ederken emekçileri ya da başka bir sınıfı kastetmez. Kütle, sadece sayı ile ifade edilen sıradan insandır. Seçkin ise “diğerlerinin istediğinden daha fazlasını talep eder” ve her kesimden çıkabilir. İspanyol düşünür, yarı aydınların entelektüel hayatta zafer kazandıklarından yakınır. “İşin kötüsü, kütlelerin seçkinlere ait faaliyetleri yüklenmeleri sadece eğlence alanıyla sınırlı kalmamakta, siyasi karar alabilme gibi özel yetenek gerektiren işler de onlar tarafından yapılmaktadır”. Kütle, seçkin azınlığın ayağını kaydırarak onun yerini almakta, kahvehanede ortaya atılan düşünceleri kanun yolu ile topluma kabul ettirme hakkına sahip olduğuna inanmaktadır. Entelektüeller de bu sıradanlaşmadan nasiplerini alırlar. “Günümüz yazarı kimin için yazmaktadır?” diye sorusuna “vasat okuyucu için” yanıtını verir Ortega y Gasset. O okuyucu ki, bir şey öğrenmek için değil, kafasındaki basmakalıp düşüncelerle uyuşmayan yazar hakkında hüküm vermek için okumaktadır ve yazar da bu durumu göz önünde tutarak yazmaktadır. Ortega y Gasset’nin eleştirel analizinde “ileri demokrasi”ye geçildiğinde kütleler seçkinlerin peşinden yürümüyor, onları bir kenara itip yerlerine kendileri geçiyor... Bir zamanlar din eksenli Türk sağı, Kütlelerin İsyanı kitabına sığınarak devrimcileri eleştirmişti. Bugün ise iktidardalar ve o kitabı yeniden okuma zamanı. ??? Kütüphanemi çok seviyorum. Ciltlerin en güzeline layık o... Erener ve Muazzez Ersoy ile birlikte katılan “sanatçılar” arasında yer almıştı. Nihat Doğan, Cumhuriyet Bayramı’nın “deprem” gerekçesiyle yasaklandığı günlerde türkücü İzzet Yıldızhan ile birlikte Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Çağan Çağlayan’ın düğününe de katılmıştı. Ne olduysa o gece oldu. Nihat Doğan, türkücü İzzet Yıldızhan gözaltına alındı. Gerekçe, odalarına çağırdıkları dört kadına şiddet uygulamaktı. Nihat Doğan’ın arkadaşı İzzet Yıldızhan, serbest bırakıldıktan hemen ürkücü Nihat Doğan, Recep T Tayyip Erdoğan’ın Somali gezisine Ajda Pekkan, Sertap Tarz sonra fenerci Kanal 7’de gazetecilere ders verdi: “Bu yazıları yazanlara sesleniyorum, keşke doğruları yazsanız. O zaman ben sizi tebrik ederdim. Sizden hiç af dilemiyorum eğer bir şey yapıyorsam, bir hata yapıyorsam yazın. Ben çıkıp şarkı söyleyeceğim, konser vereceğim, siz yazacaksınız. Herkes görevini yapacak.” Nihat Doğan da, ondan geri kalmadı, yapıştırdı açıklamasını: “35 tane komünist ve ateist bana saldırıyor!” Bu sözler, bu tarz; bize birini anımsatıyor sanki, ama kimi? Bakana Sorular... yanıt vermesini istedi: “Milli Eğitim Bakanlığı Din Öğretim Genel Müdürlüğü’nün Sayın Ömer Dinçer’in kurucular kurulu üyesi olduğu vakfın düzenlediği sempozyuma katılım için imam hatip ve Anadolu imam hatip liselerine yazı göndermesi yasa ve yönetmeliklere uygun mudur? Uygunsa yasa veya yönetmeliğin hangi maddesine dayandırılmıştır? Uygun değilse bununla ilgili inceleme yapılacak mıdır? Cumhurbaşkanı’nın, Başbakan’ın, Bakanların, AKP’li milletvekillerinin ve belediye başkanlarının kendileri veya birinci derece yakınları tarafından yönetilen Ensar Vakfı’nın düzenlediği sempozyuma yapılan bir yazı göndererek, başta Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer’in oğlu olmak üzere birçok AKP’linin ve onların yakınlarının yöneticilik yaptığı Ensar Vakfı’nın Arapça sempozyumuna katılma çağrısı yaptığını duyurmuştuk. Konu, CHP’li Aylin Nazlıaka tarafından TBMM’ye yansıtıldı. Nazlıaka, Ömer Dinçer’den şu sorulara çağrı dışında şimdiye kadar Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde hangi genel müdürlüklerce okullara hangi vakıfların, derneklerin sempozyumları için katılım çağrısı yapılmıştır? İmam hatip ve Anadolu imam hatip liselerinde Arapça öğretmelerine katkı sağlamak için neden Hizmet İçi Eğitim Daire Başkanlığı’nı görevlendirmek yerine Ensar Vakfı’nın sempozyumuna katılım teşvik edilmektedir?” Bedava ir arkadaşımız, TBMM kulisinde Vanlı AKP B Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik ile karşılaşmış: Sayın Çelik, Van depremi sonrası hallettiniz mi çadır işini? Yav kardeşim, bizim millet de bedava mezar bulsa içine girecek... Sayın Çelik, kömürdü, bulgurdu, makarnaydı, bu millete biraz da siz öğrettiniz bedavacılığı. Şimdi de bir hak olarak görüyor bunu. Evet, bunda haklılık payınız var. N.Ç, Adaletin Üzerindeki Leke SADIK ÇELİK KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] Mardin’de 13 yaşında bir kız çocuğunun, içinde ilköğretim müdür yardımcısından yüzbaşısına, korucusundan muhtarına kadar çeşitli unvanlara sahip 26 kişi tarafından tecavüze uğraması tek başına korkunç bir insanlık ayıbıyken üzerine bir de 13 yaşındaki N.Ç’nin “kendi gönül rızasıyla” bu 26 kişiyle birlikte olduğu yönündeki akla mantığa hatta fizyolojik, psikolojik kurallara aykırı olan bir kararın 9 yıl sonra Yargıtay tarafından onanması neresinden bakarsak bakalım bir utanç karinesidir. Hiçbirimiz için, kadın olarak, erkek olarak, anne, baba ve insan olarak kabul edilebilir, sineye çekilebilir bir karar değildir. Bu karar, toplum vicdanını rahatlatmak şöyle dursun sızlatan, ağrıtan hatta kanatan bir hukuk mekanizması resmini ortaya çıkarmıştır. “Ne yaptığının farkında olamayacak” bir yaşta başına gelenlerden kaçıp toplumun kurumlarına sığınan bir çocuğun ilgili kurumlar tarafından “ne yaptığının farkında” denilerek başına gelenlerden sorumlu tutulabilmesi o çocuğun, evladı olduğu topluma; ve toplumdaki vicdan sahibi bireylerin o toplumda işleyen adalet mekanizmasına güvenini yerle bir etmeye yetecektir. Bu arada Yargıtay N.Ç. davasıyla ilgili yaptığı açıklamada henüz dava sürecinin bitmediğini, itiraz yolunun açık olduğunu söyledi. Konuyla ilgili adaletin daha fazla vakit kaybedilmeden yerini bulmasını diliyoruz. Aksi halde, çocuk yaşta tecavüze uğrayarak hayatı karartılan kızın ruhunda bırakılan lekenin daha büyüğü telafisi yapılmadığı taktirde bugün, verdiği vicdanlara sığmayan kararla hukukun üzerinde kalacaktır. Şimdi onu gösterdiği bu açık sözlülük ve dürüstlüğü için tebrik etmemiz mi gerekiyor? Hatta bundan sonra onun açtığı yola kendini atıp, ben de yaptım, diyerek suçunu açık yüreklilikle ortaya koyacak ve günah çıkartacak olan tüm müteahhitlere gösterdikleri samimiyet için teşekkür mü edelim? Yoksa göz göre göre insan hayatıyla oynayan, yaşama hakkını riske eden o katil binaların inşasını gerçekleştirdikleri, göz yumdukları ya da vesile olduklarına dair korkunç gerçeği unutmadan hiç değilse ilk etapta bu şahısların bahsettikleri yapıların peşine düşüp gereğinin yapılmasına mı çalışmalıyız… Ya da fazla uğraşmayıp yeni bir depremin olmasını mı bekleyelim; çürük binaların hangileri olduğuna dair en doğru sonucu o bize verecektir ne de olsa… Depremden sonra şahit olduğumuz, tüylerimiz diken diken seyrettiğimiz, korkunun ve ölümün egemen olduğu o acı tablolar çok büyük oranda yapıların yanlış inşası, biraz daha fazla kazanmak uğruna malzemeden çalma, eksik, kalitesiz malzeme kullanma, kısaca topyekun bir “sahtekârlık” neticesinde ortaya çıktı, 1999’da da, bugün de. Demek ki sayısız insanımızı hayattan koparan doğanın kudreti değil, insan hatası, insan elinin acımasızlığı, buz tutmuş vicdanlar, gözleri kör eden daha çok kazanma arzusu, eğitimsizlik, bilinçsizlik, ehliyetsizlik, para, çıkar ve iktidar hırsıydı. O zaman bundan sonrası için hesap sorulacak merci de, müdahale edilecek, önlem alınacak, hem sığınılacak ve hem de sakınılacak yer de doğa ve “kader” değil insanın ta kendisidir. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN 1 2 3 4 5 6 7 8 9 HARBİ SEMİH POROY en de çürük bina yaptım’ Ülkemizin en meşhur müteahhidi olduğu söylenen bir kişi “delikanlı” imajına uygun bir hareket aldı ve zamanında, yani 1998’den önce kendisinin de çürük binalar yaptığını itiraf etti. Çürük elma getirdik der gibi kolaylıkla üstelik, “Herkes yaptı, biz de yaptık” dedi. “Malzeme yoktu, eldeki buydu” dedi, yaptı. Bugün inşaat sektörünün en tepedeki ismi konumuna gelmiş bir kişi, aslında zaten hepimizin bildiği fakat icraatı gerçekleştirenlerin açıkça kabullenmelerinin neredeyse imkânsız olduğu bir günahı dile getirdi. ‘B ayram sevincine kaybetmenin hüznünün bulaşmaması dileğiyle… Artık hemen her bayram tatilinin üzerine karabasan gibi çöken, bayram sevincini kursaklarda düğümleyen, nice ocakları bir anda söndüren trafik kazalarının yollarda canlarımızı almaması, yüreklerimizi yakmaması, hanelerin bayram sevincine yakınlarını kaybetmenin o tarifsiz acısının karışmaması için lütfen bu bayram her zamankinden fazla dikkat edelim. Barış, huzur, kardeşlik ve güven duygularının tüm insanlığa hâkim olması dileğiyle İslam âleminin Kurban Bayramı kutlu olsun. [email protected] B UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] 1/ Yardımla 1 şarak iş yapma. 2/ İşçi... 2 Oyunda cezalı 3 çocuk. 3/ Nâ 4 zım Hik5 met’in soyadı... Kimi hay 6 van ve bitki 7 hücrelerinde 8 bulunan, iğne biçiminde bil 9 lur madde. 4/ Belli 1 2 3 4 5 6 7 8 9 bir taşınır malın kul 1 E B U C E H İ L lanılmasının, geri 2 B E Z E AM İ K verilmek koşuluyla 3 U Z B A K A R A bedelsiz olarak bir 4C E B İ R MA Ş kimseye bırakılmaA R İ F E A sı... Boru sesi. 5/ 5 E 6 H A K F A A L Yunan mitolojisinA L O de öç alma tanrıçası. 7 İ M A M E A L A T 6/ Yabancı... Diyar 8 L İ R A 9 K A Ş A L O T bakır yöresine özgü, buğday ve yoğurtla hazırlanan, soğuk olarak yenen bir yemek. 7/ Tanrı bağışlamasından yoksun kalma... Dinsel tören ve kuralları. 8/ Bir ilimiz... İskambillerle oynanan bir oyun. 9/ İncir ve cevizle yapılan bir tatlı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Uçları dışa doğru kıvrılmış saç biçimi. 2/ Çıkar yol, çare... Bir resmi sulandırılmış renklerle boyama ya da gölgeleme biçimi. 3/ Afrika’da bir ülke... Bir meyve. 4/ Arnavutluk’un plaka imi... Bir tür hafif ve kaba ayakkabı. 5/ Şamatacı, edepsiz, şirret. 6/ Bunama, bunaklık... Eski Mısır’da güneş tanrısı. 7/ Yumurtadan yeni çıkmış civcivin ağzının kıyısında bulunan ve sonradan kaybolan sarı renk... Tiz ve yüksek bir ses çıkaran uyarı düdüğü. 8/ “Çok hoş” anlamında argo sözcük. 9/ Kırma, melez... Sıcak bölgelerde yetişen çok sert bir ağaç. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle