24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 KASIM 2011 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA HABERLER 13 yaşında evlendirilmişti, kardeşi vurdu 3 Zayıflama kliniğinde ölüm Çocuk gelindi öldürdüler SAVAŞ KÜRKLÜ ADANA Adana’nın Ceyhan ilçesinin Merci köyünde 15 yıl önce 13 yaşındayken evlendirilen ve 7 çocuk dünyaya getiren Songül Solak (28), hasta oğlunu tedavi için götürdüğü Ceyhan’dan evine dönerken çantasını minibüste unuttu. Songül Solak ile kardeşi Ramazan K’nin arasında bu yüzden tartışma çıktı. Ramazan K, eniştesini aldattığını iddia etttiği ablası Songül Solak’ı fıstık tarlasında av tüfeğiyle vurarak öldürdü. Ablasını kanlar içinde tarlada bırakan Ramazan K, eniştesinin yanına gidip “Ablamı vurdum, git hastaneye götür” dedikten sonra kaçtı. Cinayetten sonra jandarma tarafından yakalanan Ramazan K, ilk sorgusunda ablasının bir çobanla ilişkisinin olduğunu iddia etti. Ramazan K, nöbetçi mahkemece tutuklandı. Hayat kurtarın Bursa Sağlık Müdürlüğü, 39 Kasım tarihlerinde kutlanan Organ Bağış Haftası kapsamında “Organ bağışı ile hayat kurtarın” yürüyüşü düzenledi. Cumhuriyet Caddesi’nde yapılan yürüyüşe, Sağlık Müdürü Dr. Özcan Akan, Şevket Yılmaz Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Mehmet Karadağ, hastane başhekimleri, Büyükşehir Belediyesi Bando Takımı ve Sağlık Meslek Lisesi öğrencileri katıldı. Yürüyüşte, “Umudunu kaybedenlere umut olun”, “Siz de bir gün organ nakline muhtaç olabilirsiniz”, “Aşk tesadüfleri, hayat organ bağışlayanları sever”, “Organlarınızı bağışladınız mı?”, “Organ bağışı hayat kurtarır” yazılı dövizler taşındı. (AA) İstanbul Haber Servisi Polonezköy’de 2008’de Muzaffer Kuşhan’ın zayıflama kliniğinde hayatını kaybeden Dila Kurt’un ailesinin İstanbul Tabip Odası Başkanlığı’na yaptığı başvuru sonucu, Kuşhan’a 15 gün meslekten geçici alıkoyma ve 1564 TL para cezası verildi. Dila Kurt’un annesi Halime Şule ile babası Ahmet Kurt, kızlarının 2008 yılında Muzaffer Kuşhan’a ait zayıflama kliniğinde vefat etmesi nedeniyle İstanbul Tabip Odası Başkanlığı’na 2009 yılında yazılı başvuruda bulunarak, Kuşhan’ın cezalandırılmasını talep etmişti. Karar dilekçesinde, merkezin Dr. Muzaffer Kuşhan sahipliği ve denetiminde faaliyet içinde olduğu, bu nedenle soruşturmanın Kuşhan’a yönlendirilmesinin uygun olduğu belirtildi. Kuşhan’a 15 gün meslekten men Üniversite Hocaları Kahraman Olmak Zorunda Değildir Bir ülke düşünün ki, bilim yapmak ve düşüncelerini açıklamak ancak kahramanların cesaret edebileceği bir iş olsun! Ne yazık ki Türkiye, ancak ortaçağda din egemenliğindeki devletlerde görülen, ya da günümüzde totaliter rejimlerle yönetilen ülkelerde yaşanabilecek böyle bir sorunla karşı karşıya. AKP iktidarı, ülkedeki üniversiteleri ve bilim kuruluşlarını da tam bir baskı altına aldı… Bir yandan üniversiteleri, 1981’de kurulan YÖK aracılığıyla sustururken, öte yandan TÜBİTAK’ın tam siyasal denetim altına alınması yetmiyormuş gibi Türkiye Bilimler Akademisi’ne de el koydu! Ve bu arada yayıncı Ragıp Zarakolu ile birlikte, Prof. Büşra Ersanlı terör zanlısı olarak tutuklandı. ??? Ülkenin içinde bulunduğu terör ve deprem felaketleri arasında güme giden, sol.org.tr adresinde yayımlanan şu haber aslında pek çok şeyi açıklıyor: “Kocaeli Üniversitesi Rektörlüğü’nün talimatı ile kurulan komisyon, Dilovası’nda anne sütünde ve bebeklerin dışkısında ağır metaller bulunduğu yönünde sonuçlar içeren bilimsel araştırmayı ‘henüz bilimsel bir dergide yayınlanmadan önce kamuoyuna açıkladığı’ gerekçesiyle Prof. Dr. Onur Hamzaoğlu’na uyarı cezası verdi. Hamzaoğlu, karara itiraz edeceğini ve bilimsel verileri sorumluluk hissettiği halkla paylaşmayı sürdüreceğini söyledi…” ??? Hani bir söz vardır: “Ağacın kurdu içindedir” derler… Üniversiteleri ve bilimi denetlemek isteyen askeri darbeler ve otoriter eğilimli iktidarlar, bu isteklerini yine üniversite içinden buldukları kişilere yaptırdılar ve yaptırıyorlar. 12 Eylül döneminde, 1982 Anayasası’ndan bile önce, Prof. İhsan Doğramacı gönüllü olarak öne çıkıp, YÖK’ü kurmuş ve tüm üniversiteleri siyasal iktidarın emrinde büyük bir ilkokula dönüştürmüştü. 1982 Anayasası’nı yapan komisyonun başkanı Prof. Orhan Aldıkaçtı’nın bütün engelleme çabalarına karşın, YÖK’ü, yeni anayasanın içine güzelce ve yetkilerini her yere yayarak yerleştirmişti! Tam o sırada, yaşadığı disk sorunundan dolayı yatak koydurduğu Hacettepe’nin üst katındaki çalışma odasında yatarken geçmiş olsun ziyaretine gittiğimde, ellerimi iki elinin arasına alarak “Sen çok büyük adam olacaksın, gel bana bu işte yardım et. Üniversiteleri birlikte düzenleyelim” demişti. Benim YÖK’ün yapısına itiraz etmem üzerine de şöyle devam etmişti: “Bir kişiye itaat edersin, bin kişiye emir verirsin! İlkeler zaman içinde değişir, en azından uygulamaları farklı olur. Oysa doğru insan her zaman doğru kararlar verir. Sen ilkelere mi inanacaksın, insanlara mı?” Pek doğal olarak inanmamı istediği insan kendisiydi: Beni 25 yaşımda Hacettepe’ye alan, Sosyal Çalışma Yüksekokulu’nu kurduran ve oraya müdür yaparak henüz doktoram bile yokken Senato toplantılarına sokan, Hacettepe’nin kurucusu ve her şeyi büyük hoca İhsan Doğramacı! Bu konuşmanın yapıldığı sırada YÖK Yasası çıkmış, daha Resmi Gazete’de bile yayımlanmadan Milliyet Sanat Dergisi’nin başında olan Zeynep Oral tarafından bana ulaştırılmıştı ve YÖK hakkında Türkiye’de yazılan ilk eleştiri yazısını dergiye göndermiştim bile! Doğramacı’nın sorusuna çocukça ve dürüst bir yanıt verdim: “Babam bana insanlara değil, ilkelere göre hareket etmeyi öğretti. Ben zaten YÖK’ü eleştiren yazımı yazdım bile!” dedim. Hoca’yı tanıyanlar bilir, asla vazgeçmez: “Olsun, sonra da başka bir yazı daha yazar översin, sen benim yanıma gel, şu işi birlikte yapalım” diye ısrar etti. Düzenlenen forumlarda birlikte, öğrencilerin üniversite yönetimlerinde yer alması gerektiğini savunduğumuz İhsan Doğramacı’ya utana sıkıla “Beni bağışlayın, ben bu işte yer alamam” dedim ve geçmiş olsun diyerek odadan çıktım. (Bu serüvenin ayrıntılarını ve gerisini pazartesi günü internet sitemde anlatacağım.) ??? AKP, gerek muhalefet döneminde gerekse iktidarda, çeşitli defalar YÖK’e karşı olduğunu belirtmişti. Ama iktidarını sağlamlaştırıp, YÖK’e de hâkim olunca birden tavrı değişti: YÖK artık AKP’nin bir organı gibi, üniversitelerin üstündeki denetimini arttırarak sürdürüyor… Tabii bu arada kadrolaşmalar da tamamlanıyor. Türkiye’de artık özgürce bilim yapmak, düşüncelerini açıklamak yeniden bir kahramanlık işi oldu. Vay o ülkelere ki, bilim insanları kahraman olmak zorundadır! Kartallı Kâzım unutulmadı Kuvayi Milliyeci Kartallı Kâzım 51. ölüm yıldönümünde, Yayalar köyünde bulunan mezarı başında anıldı. Kartal Belediyesi tarafından düzenlenen törende Belediye Başkanı Op. Dr. Altınok Öz, Belediye Başkan Yardımcıları, Kartallı Kâzım’ın çocukları, torunları, Kartallı Kâzım anıt heykelini yapan heykel sanatçısı Hüseyin Yüce de hazır bulundu. Öz, Kartallı Kâzımlar gibi değerlerin unutulmayacağını, vatan için hizmet eden isimsiz kahramanları saygıyla andıklarını söyledi. Öz “Onlar sayesinde bu ülkede var olmanın bilincindeyiz. Başta Atatürk olmak üzere tüm Kuvayi Milliye’ye omuz verenleri minnetle anıyoruz” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle