28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 KASIM 2011 PERŞEMBE kultur@cumhuriyet.com.tr 14 KÜLTÜR Akyaka’da ‘Çakırhan’la... ürkiye sahillerinde, hele ki şu gözü dönmüş turizm yapılaşmasının tahribatını yaşayan yerleşmelerimizde, yöresel mimarî kimliğini koruyan “yegâne” beldemizin Gökova Körfezi’ndeki Akyaka olması, Nail Çakırhan sayesindedir. 70’lerde kendine yaptığı “ev”inin, yerel mimarinin yaşatılması çabalarına başarılı bir örnek kabul edilmesiyle 1983’teki Ağa Han Mimarlık Ödülü’nü alan Çakırhan, ilerleyen yıllarda önce dostlarına, sonra da bu çabaya katkıda bulunmak isteyenlere “karşılık beklemeden” evler inşa etti... Bu duyarlılık, adeta “beldenin imar düzeni”ne dönüşünce de şimdi herkesi hayran bırakan kimlikli Akyaka doğuverdi... Bu nedenle Akyakalılar, 10 Ekim 2008’de 98 yaşında yitirdiğimiz “Alaylı Şair Mimar”ımızın 3’üncü ölüm yıldönümünde düzenledikleri anma etkinliğini anlamlı bir temayla gerçekleştirdiler. Akyaka Kültür ve Sanat Derneği ile Akyaka Kent Konseyi’nin önderliğinde, Akyaka Belediyesi ile Mimarlar Odası Muğla Şubesi’nin desteği ve Muğla Sanatçılar Derneği’nin (MUSANDER) katılımıyla beldenin doğaya saygılı turizm tesisi Yücelen Otel’de 1516 Ekim’de gerçekleşen etkinliğin teması; “Geleneksel Mimarlıkta Yöresel Malzeme”ydi. İtalya’da başlatılan uluslararası “Yavaş Şehir” (Citta Slow) hareketine önceki yıl Türkiye’den ilk katılan İzmirSeferhisar’ı… Bu yıl Alaylı mimarımızı, ölümünün üçüncü yılında ‘mimaride yöresellik’ konusuyla andık T remit örtülü kırma çatılardan önce “toprak dam”lı evlerin bulunduğunu anımsatarak dedi ki: “Toprak dam da Anadolu’nun en eski ve en yaygın uygulamaları arasındadır. Bundan Muğla yöresi de nasibini almış ve kiremit örtüye geçilinceye kadar yüzlerce yıl en sağlıklı evlerin yapımına önderlik etmiştir.” Hepimiz ‘Teröristiz’ Sonunda bu hale getirdiler! Yazan, çizen, düşünen, okuyan, araştıran, sorgulayan, tartışan, herkes bugünden yarına “terörist” ilan edilebilir. Hele hele siyaseten söyleyecek sözü olan; hükümetin uygulamalarını eleştiren, başbakanın sözlerine itiraz eden herkes, ama herkes anında “terörist” yapılabilir. Polis evinizi didik didik edebilir, en özel alanlarınızı inceleyebilir, hele kitaplarınızı notlar alarak okuyorsanız tümüne belge diye el koyabilir. Bunlardan kendince varsayımlar üretebilir, o varsayımları belge ve delil olarak “servis” edebilir… İnsanları tehdit ederek, “Ya taraf olursun ya bitaraf”, “Ya bendensin ya düşmandan” söylemleriyle, vergi borçlarıyla vb. korkutma dönemi artık bitti. Şimdi hepiniz ya kul olursunuz ya da sizi yok ederim dönemi. Eh bunun da karşılığında “sıra bana ne zaman gelecek” endişesinin yerini haliyle, “Hepimiz teröristiz” söylemi alırsa, hiç şaşmamak gerek. Son zamanlarda kimi basında AKP ve Başbakan’a övgüler yarışının artması biraz da bu korkudan… Baksanıza “Yetmez ama evet”çiler bile Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun tutuklanması üzerine “Ama yoo, bu kadarı da olmaz yani” demeye başladılar… Bu kadarı değil de ne kadarı olurdu, diye sorarlar adama! Diyarbakır’da gazetecilerin tutuklanması kadar mı? Balbay’ın 975 gün tutuklu kalması kadar mı? Deniz Feneri sanıklarının salıverilmeleri kadar mı? Bin yılın insan hakları savunucu, bin yıldır mazlumun yanında yer alan, hukuk dünyamızın en değerli insanı Avukat Turgut Kazan, savcıyı eleştirdiği için “üç yıl hapis ve meslekten men” isteğiyle yargıç karşısına çıkarılana kadar mı? ??? Ragıp Zarakolu’yu 40 yıldır, Büşra Ersanlı’yı neredeyse bebekliğinden beri tanıyorum. (Bakmayın profesör olduğuna, o benim için hep Sırma’nın küçük kardeşi…) İkisinin de yazdıkları, yayınladıkları kitaplardan yıllar boyu yararlandım. 29 Ekim’de “şüpheli” olarak gözaltına alındılar. “KCK’ye yönelik operasyon” dendi. Polisteki sorgularının ardından, pazartesi günü diğer gözaltına alınanlarla Beşiktaş’taki adliyeye getirildiler. Adliyenin önünü görseniz, inanamazsınız. Sıra sıra polis çemberleri, (O en kocaman kaskları olanlardan) sonra cipler, panzerler… Sanki savaş alanı. Zaten ana yapıya avukat ve gazeteci dışında kimse yanaşamıyor. Demir parmaklıkları geçemeyen çoğu kadınlardan oluşan kapıda birikmiş 100 kadar destekçi için mi bu önlem?.. Avukatlar aracılığıyla içerden haber alıyoruz. Düşünün, neyle suçlandıklarını, henüz ne kendileri ne de avukatları biliyor. Ama maşallah “şüpheli” ilanından itibaren kimi gazeteler manşetten başlatıp sayfa sayfa “suçlarını” yazıyor. Yuh be! İçerden haber: Ragıp’a soruluyor; evinde “Arap Milliyetçiliği” ya da “Ermeni Sorunu” kitapları neden var? Oha! Adam yayıncı! Büşra’ya soruluyor, ders verirken “Neden Türk vatandaşı değil de Türkiye vatandaşı dedin?” Çüş yani! Soğuktan titresek de orada bekleşiyoruz: Büşra ve Ragıp, o gün serbest bırakılabilir ya da bırakılmazlar… Şunu düşünmeden edemiyorum: İki şık da korkunç! Neden mi? Çünkü ben o ikisini tanıyorum ve terörist olmadıklarını biliyorum. Ama ya tanımadıklarım? Belki bir başkasını da siz, siz, siz, biliyorsunuz… Topluma mal olmuş iki isim için müthiş bir tepki ve dayanışma var. Ama ya ötekiler?.. Tanınmayanlar?.. Sırf muhalif oldukları için terörist ilan edilenler? 20 saati aşkın sorgulamadan sonra tutuklandılar. ??? Annemin ödü kopardı başıma bir “iş” gelecek diye! 1970’lerde, 1980’de… Annem, benim canım arkadaşım, bugün artık korkmuyor çünkü hayatta değil… Önceki gün oğullarım, “Anne sen n’olur sadece sanat yaz, mahkemelere falan gitme” dediklerinde, bende bir ağlama, bir ağlama… Türkiye’deki tek istikrar bu galiba: Gözdağı vermek uğruna baskı ve zulüm… Halet Abla destanı Bütün kıyı yerleşmelerimiz betonlaşırken bu mucizevi Akyaka görünümü Nail Çakırhan’ın mirası. Destanlaşan birlikteliğin kahramanları Nail Çakırhan ve Halet Çambel. Çakırhan’ın Yücelen Otel bahçesindeki büstü heykeltıraş Ferit Özşen’in eseri. üyeliğe kabul edilenler ise Aydın’a bağlı, Yörük Ali Efe’nin memleketi Yenipazar; Sakarya’ya bağlı, yöresel mimarisini yaşatmakla nam salan Taraklı; Çanakkale’nin dinginliğini elden bırakmayan Gökçeada’sı ile birlikte Muğla’nın Ula ilçesine bağlı Akyaka beldesi oldu. Yerel sorumluluklar Akyaka’nın Yavaş Şehir sorumluluklarını Kent Konseyi Başkanı Serdar Denktaş özetle şöyle açıklıyor: “Yavaş Kent sertifikamızı aldıktan sonra girdiğimiz yeni sürecin katılımcılıkla götürülmesi gerektiğini düşünerek Kent Kon seyi önderliğinde bir ‘Yavaş Kent Yönlendirme Komitesi’ kurma çalışmasına giriştik. Ancak son bir yıl içinde artan çevre tahribatları Akyaka’nın bir Yavaş Kent olduğu gururunu bize yaşatamıyor! Başta belediye olmak üzerek, tüm kamu ve sivil toplum kuruluşları üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmezlerse, Citta Slow’un bir süre sonra felsefi içeriğinden kopmuş, yaşam kalitesinin unutulduğu, yalnızca rant elde etmeye hizmet eden bir ‘marka’ya dönüşmesi tehlikesi söz konusu...” İşte hem bu “tehlike”ye karşı önlemleri tartışmak hem de onurlu üyeliğin elde edilmesindeki kimlikli mimariyi beldeye armağan eden Nail Çakırhan’ı anmak üzere düzenlenen buluşmanın önemli etkinliklerinden biri, ana temayı ele alan paneldi… Panelistlerden Prof. Ataman Demir, ülkemizin tüm yörelerinde geleneksel mimarideki “farklılıklar”ı irdelediği konuşmasında özetle şunları söyledi: “Yöresel ve geleneksel mimarimiz akılcıdır. Bu nedenle aynı bölgelerde doğanın sunduğu değişik yapı malzemeleri kullanılarak, taş, ahşap, kerpiç ya da karma yapı sistemleriyle, hem bulundukları yerle uyumlu hem de kışın üşütmeyen, yazın terletmeyen; yani, insana yönelik ortak hassasiyetler taşıyan yerel mimari tarzlar yaratılmıştır.” Yerel yapı malzemelerimiz arasında “kerpiç”in Anadolu’daki en eski mimarlık kültürüne damgasını vurduğunu anlatan Antalyalı Mimar Beyazıt Büyükyıldırım ise şunları ekliyordu: “Kerpicin binlerce yıldır yeğlenmesinin nedeni, sadece kolay elde edilir ve kullanılır nitelikleri değil; binanın nefes almasını, dış ve iç mekândaki ısı ortamını dengelemesini, insanın toprakla ilişkisini sürekli kılmasını ve plastik bir mimari yaratılmasını da sağlayan akılcı bir malzeme olmasıdır.” Mimarlar Odası Muğla Şube Başkanı Ertuğrul Aladağ da yörede ki En çarpıcı etkinlik ise Bartın Valisi İsa Küçük tarafından yazılan, Arkeoloji ve Sanat Yayınları’nca yayımlanan “Halet Abla Destanı”nın Muğla Sanatçılar Derneği tarafından EğitimSen Şubesi’nin katılımıyla teatral bir müziklişiirli gösteri olarak sunulmasıydı. Müziğini, Kemal Öngüç’ün, görsel sunumunu Kamil Arslan’ın hazırladığı destanı oyunlaştıran ve aynı zamanda oyuncularından olan MUSANDER Başkanı Sadettin Özbek’e eşlik eden diğer sanatçılar ise Hulusi Kalaycı, Nilüfer Enginsu’ydu. Halet Çambel’le Nail Çakırhan’ın gerçekten destanlaşan ortak yaşamlarının ustalıklı bir sanat inceliğiyle sunulması, keşke tüm kentlerimizde yinelenebilse... Nail Çakırhan’ı anma etkinlikleri, Akyaka ve yöresi tanıtım gezisi, mezarını ziyaret ve Ağa Han ödülünü alan evinin bahçesindeki galeride açılan resim sergisi ile sürdü... Bu bayram tatilinde yolunuz Marmaris, Köyceğiz, Dalaman ya da Fethiye yörelerine düşerse, Akyaka’ya da zaman ayırıp, kültürel ve doğal zenginliğini bütünleştiren bu mucizevi beldemizdeki sanat ortamını yaşamanızı dilerim.. Leyla Erbil’den ‘Kalan’ Kültür Servisi Leyla Erbil’in yeni kitabı “Kalan” Türkiye İş Bankası Yayınları’ndan çıktı. Erbil’in 1940’ların 50’lerin İstanbul’unda masalsı bir evde, anlatıcı Lahzen’in çocuk dünyasından yansıyanları anlatan bu “şiirroman” kitap, önceki gün tanıtıldı. Erbil, kitabı, klasik roman ölçülerinde yazmadığını belirtti. “Kalan”da ilkel insanların bilinciyle şimdiki insanların bilincinin arasındaki farktan yola çıktığını söyleyen Erbil, “İlkel insan kendisi gibi düşünmeyen şeyi yaban hayvanı gibi görüyor. Ona karşı korunma duygusuna kapılarak öldürmeye kalkabiliyor. Bizim modern hayatımızdan buna örnek olarak ‘Madımak Oteli’ni düşünüyorum. Orada kendilerinden farklı olanı öldürmeye kadar giden insanlar da ilkel bilinçten kurtulamamış insanlardı” dedi. Büyük ödül Jenni’nin UĞUR HÜKÜM Devlet Balesi’nin temelini atan De Valois anılıyor PARİS – Fransız edebiyatının en saygın ödülü Goncourt önceki gün bir ilk romana, Alexis Jenni’nin “L’Art français de la guerre (Fransız Savaş Sanatı)”na gitti. Ödülü alırken “aşırı bir mutluluk yaşadığını” ifade eden Jenni, sembolik 10 Avro’luk çekini de jüri başkanı Edmonde CharlesRoux’nun elinden aldı. Jenni’nin kitabının tüm Goncourt ödüllerinde olduğu gibi ortalama 400 bin adet satış yapması bekleniyor. Jenni’nin romanı, sömürge savaşlarına katılmış emekli bir askerin anıları etrafında Fransa’nın askeri tarihine eğiliyor. Ödülün diğer favorilerinden Sorj Chalendon “Killybegs’e Dönüş” romanıyla geçen hafta Fransız Akademisi Büyük Ödülü’nü kazanınca Goncourt’u kazanma şansını yitirmişti. Finale Chalendon ve Jenni’yle birlikte Carole Martinez ve Lyonnel Trouillot kalmıştı. Geleneksel olarak Goncourt’la aynı gün açıklanan Renaudot Ödülü’nü ise Emmanuel Carrère “Limonov” isimli romanıyla kazandı. Balenin ‘Madam’a saygı duruşu Kültür Servisi Ülkemizi bale sanatıyla tanıştıran ve Devlet Balesi’nin temellerini atan Dame Ninette de Valois, ölümünün 10. yılında Devlet Opera ve Balesi sanatçıları tarafından bir seminer ve özel bir programla anılıyor. Madam Valois’yı anma etkinliklerinin ilki, bugün saat 11.00 12.30 saatleri arasında Beyoğlu Belediyesi Gençlik Merkezi’nde düzenlenecek “Türk Balesi” konulu seminer. Seminere ilk Kültür Bakanı Talat Halman, dünyaca ünlü bale hocası ve koreograf Richard Glasstone, devlet sanatçısı, prima balerin Meriç Sümen Kanan, ilk bale eğitmenlerinden Angela Bayley, uluslararası dans eğitmeni Dudley Tomlinson ve İDOB eski başdekoratörü Osman Şengezer konuşmacı olarak katılacaklar. Etkinlikler, proje yönetimi Deniz O. Yamanus tarafından üstlenilen, bugün ve yarın saat 20.30’da Kadıköy Süreyya Opera Sahnesi’nde sahnelecek karma bir temsil programıyla devam edecek. Temsilde verilecek program kitapçıklarının özel bir tasarımla hazırlandığını anlatan Yamanus, temsille ilgili bilgilerin yer aldığı kapağın altında ‘Madam’ ve Türk balesini anlatan 100 sayfalık bir kitap olacağını açıkladı. Temsil programında Türk balesinin ilk koreograflarından Oytun Turfanda, genç yaşta yaşamını yitiren Duygu Aykal’ın yanı sıra Geyvan McMillen, Merih Çimenciler, Aysun Aslan, Selçuk Borak, Mehmet Balkan, Beyhan Murphy, Uğur Seyrek, Sibel Kasapoğlu, Berk Sarıbay, İhsan Bengier gibi koreografların imzasını taşıyan yapıtlar sahnelenecek. Aynı program 23 Kasım’da saat 20.00’de Ankara Opera Sahnesi’nde izleyicilerle buluşacak. Süreyya Opera Sahnesi’nde ayrıca, bir fotoğraf sergisinin ve Figen Phelps’in “Madamın Türk Balesi” adlı dokümanter filmi ile Levent Kurumlu imzasını taşıyan “Boğaz’ın Kıyılarında Dans” adlı filmi gösterilecek. (0 216 346 15 31) Türk balesine adanan hayat Ninette de Valois 1898’de İrlanda’da doğdu. İlk kez 1914’te Lyceum Tiyatrosu’nda baş dansçı olarak görev aldı. Türk balesini kurmak için 1947 yılında Türkiye’ye davet edilen Valois, yaptığı incelemeler sonunda yayımladığı raporda, “Bu işe atılışımı herkes 1001 Gece Masalları’na benzetti. Hiç kimse benim kadar ciddiye almadı” diyerek kendisini Türk balesine adadı. 6 Ocak 1948’de Yeşilköy’deki bale okuluna öğrenciler seçerek resmi olarak Türkiye’de çalışmaya başladı. Bu okul 1950 yılında merkezi Ankara’da bulunan Devlet Konservatuvarı’nın bünyesine dahil edilerek bugünkü Devlet Balesi’nin temelini oluşturdu. 1963 yılında Kraliyet Balesi’nden emekli olan Valois, Türkiye ile bağını hiçbir zaman koparmadı. 1951 yılında kraliyet tarafından Dame unvanı, 1964’te ise Kraliyet Sanat Derneği tarafından Albert madalyasına değer görüldü. 1974’te Erasmus Ödülü’nü alan ilk kadın oldu. Türkiye’de de kendisine MSGSÜ Rektörlüğü tarafından fahri profesör unvanı verildi. KAMİL MASARACI KÜLTÜR? ÇİZİK C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle