28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
27 KASIM 2011 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 azım oğlu Kazım, sonuncu erkek kardeşi pilot teğmen K Nizamettin’in uçağı Kadifekale’ye çakılalı, dolayısıyla Kırıkkanat soyadını alalı 1 yıl olmuştu. Kendisi de incecik, gencecik, çakır gözlü bir teğmendi. Dersim’e gönderildiğinde takvimler 1935 yılını gösteriyor ve beş yıl önce başlayan Kürt ayaklanması devam ediyor, teğmen Kazım savaşa gidiyordu. Bekârdı. Gözü arkada kalmamıştı, hele kardeşinin ölümünden sonra çoluk çocuğa karışmamaya kararlıydı. Cesur muydu bilmem ama, korkmadığını biliyorum. Ölümü yaşamın bir parçası sayar ve dinlere inançsız olmasına karşın, tanrısal bir kaderciliği vardı. Günümüzde belki düşük yoğunluklu savaş denir, belki denmezdi, ama 1930’da Ağrı’da biri bitip diğeri başlayan ayaklanmalara karşı süren Dersim harekâtında, 1935’te irtibat subayı olarak görevliydi, Kazım Kırıkkanat. Çatışmalarda hasım Kürt aşiretleriydi, ama Türk ordusunda aşiretlere karşı savaşan çok sayıda Kürt askeri de vardı ve onlardan biri, dağ gibi haşmetli bir Kürt delikanlısı, babamın emir eriydi. Bir gün, Türk mevzileri arasında mekik dokuyan irtibat subayı Teğmen Kazım ve Kürt emir eri, çıplak vadinin ortasında iki ateş arasında kaldılar. Çam yarması yağız Kürt delikanlısı, “Komutanım yat!” diye naralanarak cılız teğmeni yere devirdi ve ufacık tefecik babamın üstüne kapandı. Başlarının üstünden vızır vızır kurşunlar uçuşurken ve makineli tarakaları arasında, “Senin evde çoluk çocuğun var” diye bağırdı otoritesini savunan Kürt ve Alevilerden mi? Sayın Başbakan, Dersim’in isyan tarihini, sanki adına özür dilediği devlet bir sabah kalkmış, hadi bugün Dersim’de katliam yapalım, demiş gibi 1937’de başlatıyor. Oysa Dersim’de 1930’dan öteye ilgaya çalışılan devlet, daha 1935’te katliam yapmaya başlıyor. 1937’den ötesi için dilenen özür, neyi kapsamaktadır? Sonuncu isyanı başlatan cumhuriyet düşmanı, dini lider Seyit Rıza’nın idamını mı? Yoksa CHP’nin özür dilemesi gerektiğini bahane edip, laik Kemal Kılıçdaroğlu’nun dinini imanını sorgulamaya mı? Hangi hakla? ??? 1937’deki Dersim isyanı, Alevi değil, Kürtçü bir isyandır. Başbakan Erdoğan o zaman katledilen Kürtçülerden özür diliyorsa, niçin bugün PKK’ye karşı savaştırıyor orduyu? Yok Dersim’de kurunun yanında yanan yaşlardan, Aleviler ve Alevi Kürtlerden özür diliyorsa, niçin Osmanlı’nın tehcir ve katlettiği Ermenilerden dilemiyor? Ulusal ve uluslararası platformlarda “Sözde Ermeni soykırımını politikacıların değil, tarihçilerin tartışması gerekir!” derken; Dersim’in kanlı tarihini siyasal tartışmaya açmak için tarihçi olmayan Necip Fazıl Kısakürek’in “Son Devrin Din Mazlumları”nı okuması yetmiş. Çünkü içinde “din” var, “mazlum” var. Oysa bugün, AKP’nin yasadığı “özel yetkilerle” hapislerde çürütülen ve teker teker kahrından ölenler din mazlumu değil. Dolayısıyla ne düzeltme, ne özür; zulüm devam edebilir. “Yazar soyluluğu, bask ıya direnmek ve yalnızlığa boyun eğmektir.” ALBERT CAMUS Hangi Dersim’den Özür Dileniyor? babam, “Benim kimsem yok, kendini koru!” Kürt delikanlısı: “Senin anan bir oğlunu kaybetmiş, tek sen kalmışsın. Bizde çok oğul var komutanım...” deyip kıpırdamadı gövdesini siper ettiği babamın üstünden. İkisi de sağ çıktılar o gün, o çapraz ateşten. Dersim 1935’ten öteye, sadakat ve fedakârlık deyince, “Kürt” derdi babam. Rütbesi yükseliyor, ama en yakınında, en güvendiği, yıllar sonraki manevralara, yurtdışı görevlere annemi ve ablamı emanet edip gittiği askerlerin kimliği değişmiyordu: Hepsi Kürt’tü. Onları sevdi, saydı, ezmedi ve ezdirmedi. Çünkü ezildiklerini, ezilmişliklerini biliyordu. Anlamıştı. ??? Babamın Dersim’de yaşadığı bu olayı, ilk kez 2002 yılında yazdım ve yayımladım. Ama 1935 yılında Dersim’de görüp tanık olduğu her şeyi henüz anlatmadım… O günlerin tanığı Kazım Kırıkkanat bugün sağ olsaydı ve Fotoğraf: ALİ ARİF ERSEN abam Kazım B 1908, annem Şadiye 1912 doğumluydu. Osmanlı İmparatorluğu’nda doğup Cumhuriyet’in kuruluşunu gören bir anne babanın “tekne kazıntısı” olmak, zaman zaman şaşırttı, ama hiç canımı sıkmadı benim. Tam tersine. Arkadaşlarımın anne babaları gencecik, benimkiler yaşlıydı; çoğu kez ablamı ve eniştemi anam babam sanıyordu herkes. Ne gam. Onlar iki devletin tarihine tanık olmuşlardı, iki yaşamlık anıları vardı ve öyle tatlı tatlı anlatırlardı ki... Ruhları yürekleri kadar aydınlık, dosdoğru insanlardı. Direnmeyi öğrettiler bana. Hiçbir baskıya ve kimseye boyun eğmemeyi. Onlara layık olmaya çalışıyorum. Dersim: Kim, Kimden, Ne İçin Özür Dilemelidir? (1) Osmanlı döneminde yüzyıllarca yurtluk ve ocaklık biçiminde özerk olarak yönetilen Dersim bölgesinde, özellikle Tanzimat’tan sonra, merkezi yönetimin güçlendirilmesi amacına yönelik düzenlemelere karşı sık sık ayaklanmalar baş göstermiştir. Bölge, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla özerkliğini kaybeder. Aşiretler, yönetimlerinin elinden alınmasına, vergi vermek, askere gitmek gibi çeşitli zorunluluklara karşı çıkarlar. 1930’ların ilk yarısında bölgede meydana gelen ufak çaplı ayaklanmalar bastırıldıktan sonra, 25 Aralık 1935 tarihli 2884 sayılı Tunceli Vilayetinin İdaresi Hakkında Kanun çıkarılır. Buna göre Tunceli iline bir askeri vali atanacaktır. Aynı zamanda dördüncü genel müfettiş sıfatını da alan General Abdullah Alpdoğan geniş idari, askeri ve hukuki yetkilerle donatılarak vali olarak atanır. Yasanın uygulanmaya başlamasıyla 1937 başlarında yeni olaylar çıkar. ??? Ayaklanma, Abasan Aşireti Reisi Seyit Rıza liderliğinde, asker ve vergi vermek istemeyen diğer aşiretlerce de desteklenen bir grup tarafından 2021 Mart 1937 gecesi Harçik Köprüsü’nün yıkılması, köprüyle Kahnut bucağı arasındaki telefon hattının kesilmesi ve bölge karakoluna düzenlenen saldırı ile başlar, Teğmen İsmail Hakkı komutasındaki 33 askerin tümü öldürülür. 27 Mart 1937 tarihinde TunceliErzincan yolundaki bir köprü Haydaran ve Demenan aşiretleri tarafından yakılır. Askeri birliklerin aralarındaki bağlantıların kurulamaması için asiler tarafından bölgenin telefon hatları kesilir. Jandarma birliklerine pusu kurulur. Seyit Rıza bizzat Sin Karakolu’nun da basılması için asi milislere emir verir. Bölgedeki 9. Seyyar Jandarma Taburu’na da baskın düzenlenir. Kendi vatandaşlarından kurulu düzensiz güçlere karşı savaşmak üzere eğitilmemiş askeri kuvvetler kendilerini korumakta zafiyet içine düşerler. Birçok askeri birlik basılarak askerler öldürülür veya yaralanır. Asiler Mazgirt Köprüsü’nü tahrip ederler. İsyan başlamıştır. Başta Kureyşan aşireti olmak üzere Demenan, Haydaran ve Yusufan aşiretlerinin katılımı ile iyice genişler, isyancıların sayısı 6.000’i bulur. Alpdoğan’ın düzenlediği ilk harekât büyük bir başarısızlıkla sonuçlanır. Aşiretler de bunun verdiği cesaretle tamamen silahlanırlar. İsyanı bastırmak iyice zorlaşır. Alpdoğan, 20.000 asker ile bölgeye gider fakat dağları bir türlü aşamaz. Bunun sonucunda bir hava saldırısı düzenlenmesine karar verir. Hava Kuvvetleri’nden 3 uçak filosu ile havadan saldırı gerçekleştirilir. İsyancıların saklandıkları en büyük yer olan Laş mevkii yerle bir edilir. Harekât sonrasında askerler bölgeye girmeyi başarırlar. Bunun üzerine Seyit Rıza, bölge halkına zarar gelmesin diye Haydaran, Kureyşan, Demenan, Yusufan, Kırgan Kürt aşiretleri reisi ile birlikte teslim olur ve harekât, 13 Eylül 1937’de sona erer. Ayaklanmayı bastıran bu askeri harekât, “1. Dersim Harekâtı” olarak adlandırılır. ??? Asilerin yargılanması 15 Kasım 1937 günü sona erer. Ayaklanmanın lideri Seyit Rıza ile birlikte Seyit Rıza’nın oğullarından, 16 yaşındaki Resik Hüseyin, KureyşanSeyhan aşiret reisi Seyit Hüseyin, Yusufanlı Kamer Ağa’nın oğlu Fındık Ağa, Demenan aşiret reisi Cebrail Ağa’nın oğlu Hasan Ağa, Kureyşanlardan Ulkiye’nin oğlu Hasan ve Mirza Ali’nin oğlu Ali Ağa idam edilirler. Çok sayıda Kürt ayaklanmacı değişik hapis cezalarına çarptırılır. Ancak olaylar durulmaz. 1938 yılında Kureyşan aşireti intikam için diğer Kürt aşiretlerini silahlanmaya davet eder ve yeni bir isyan başlar. Bunun üzerine girişilen “2. Dersim Harekâtı” (2 0cak17 Ağustos 1938) ile ayaklanma tamamen bastırıldıysa da direniş amacıyla kırsal alanda kalanların isyan girişimleri 1948 yılına kadar sürmüştür. Harekât sonucunda resmi verilere göre 13.160, çeşitli Kürt kaynaklarına göre ise 40.000 sivil yaşamını yitirmiş, 2.248 hane, 11.818 kişi başka yerlere sürgün edilmiştir. ??? Dersim olaylarının nesnel değerlendirmesi böyledir. “Kim, kimden, ne için özür dilemelidir” sorusunun yanıtını ise yarınki yazımızda vermeye çalışacağız. Başbakan Erdoğan’ın Dersim katliamına dair devlet adına özür dilediğini duysaydı, kalemini kuşanır, “Hangi Dersim’den özür diliyorsunuz?” diye sorardı. 1930’dan 1935’e PKK bugün ne yapıyorsa onu yapanların, devlete karşı ayaklananların, karakol basıp okul yakanların Dersim’inden mi, yoksa 1937’den 1938’e devletin kurunun yanında yaşı da yaktığı, orantısız bir şiddet ve kan dökerek cezalandırdığı Dersim’den mi? Fransa’nın Hatay’ı vermemek için Suriye’de beslediği Ermeni Hoytur (ya da Hoydun) örgütü, Ermeni Zilan (Ardeşir Muradyan) gibilerinin isyana kışkırttığı Kürt aşiretlerden mi, yoksa Türk ordusuyla birlikte bölgede devlet KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I behicak@yahoo.com.tr Kurmay Albay Babamın Savaş Düşünceleri “Öteden beri savaşları siviller istemişlerdir. Vatan savunması dışındaki bütün savaşlar ekonomik çıkarlar içindir.” 2003’te yitirdiğimiz babam Topçu Kurmay Albay Süleyman Ekinci’nin savaş hakkındaki düşünceleri kısaca böyleydi... Söz ne zaman savaştan açılsa ki örneğin o yıllarda Yunanistan’la savaşmamız körüklenirdi aile ve yakın dostları arasında derdi ki: “Sadece Atatürk, yurtta ve cihanda ‘barış’ı ülkesinin milli ilkesi yapmıştı. Ömrü savaşlarda geçmiş bir komutan, savaşı sevmez ve istemez; çünkü ne demek olduğunu ancak yaşayan bilir.” Bu nedenle tüm ülkeleri ateşe atan 2. Dünya Savaşı’na Türkiye’nin onca baskılara rağasker”in, savaş kararlarını sivillerin aldığını söyleme gereğini duyması, acaba nedendi? O yıllarda savaşların sorumlusu olarak babama rağmen“ordu”ları görebildiğim “bilinçsiz” günlerimi anımsadıkça içimi pişmanlık yüklü bir sıkıntı sarıyor; babamı ve fikir birliği içinde olduğu merhum “silah arkadaşları”nı daha bir özlemle anıyorum. Hele ki “Suriye’ye ilgisiz kalamayız” sözlerinin açıkça “savaş” ilanı anlamına geldiği şu günlerde... Savaşı yine siviller istiyor; üstelik “seçilmiş sivil” oldukları için de bunu adeta “demokratik hak” sayıyorlar. Neyin uğruna? Yanıtı sevgili babam 50 yıl önce vermişti... ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com Ferize ve Süleyman... 40’lar... men katılmamış olmasına şöyle sevinirdi: “..deniyor ki ekmeği karneyle yedik, bezi karneyle aldık. Oysa hiç yiyemeyebilir, kefen bezi bile bulamayabilirdik. Ne uğruna? ABD’nin, İngiltere’nin çıkarları uğruna... Şükür o duruma düşmedik.” Bugünlerin “bedelli askerlik” kararına benzer şekilde, Almanya’daki gençlerimizin de bilmem kaç mark karşılığında askerlik yapmış sayılmaları yeni gündeme gelmişti... Onu da sivillerin önerdiğini vurgulayarak derdi ki: “Her Türk genci vatan savunmasında görev almalıdır. Parayı verenin bundan muaf tutulması, askerliğin sadece yoksullara yüklenmesi demektir ki bu da bize yakışmaz.” Albay Ekinci’nin eminim ki aklına bile gelmeyen “vicdani ret” ile “profesyonel ordu” konularında ne düşüneceğini ise tahmin edebiliyorum.. ancak teğmenliğinden albaylığına, hatta 27 Mayıs 1960’ı izleyen dönemde ihtilalin kurmaylarından olduğu için generalliğe yükseltilmeyip “EMİNSU”ların (Emekli İnkılap Subayları) arasına katılıncaya kadar “sadece savaşı öğrenen ve öğreten bir Dünya ekonomisi ne kadar krize girerse girsin, kârlarına kârlar katanlar hep silah üreticileri ve bu üreticilerin durmadan savaş çıkartan, her bahaneyle yoksul ülkelere saldıran ülkeleri. Bizim gibi gelişmekte olan ya da geri kalmış falan değil, açıkça ve kanıtlarıyla “geri bırakılmış” ülkeler içinse her savaş sadece insani ve kentsel yıkımların değil, kalkınma kaynaklarının da yok olması ve ulusal ekonomisinin olan gücünü de yitirmesi demek. Deniyor ki “Esad’ın akrabalarımıza zulmüne seyirci olamayız!” 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 rejimlerinde hapishanelerimiz doldu taştı; işkencehaneler romanlara konu oldu; öldürülenlerin sayısı bile bilinmiyor; fidanlarımızı darağaçlarında yitirdik; Türkiye kan ağladı... Hangi komşumuz, üstelik “iki devlet tek millet”iz diyen Azerbaycan, kadim dostumuz Pakistan, Kurtuluş Savaşımızı desteklemiş Ruslar ve diğerleri.. “bu mezalime seyirci kalamayız” deyip Evren rejimine karşı savaş tam tamları çaldılar? Kıllarını oynatmayıp “Biz iç işlerine karışmayız” diyerek aynı rejimle “ekonomik işbirliği” toplantıları yaptıklarını bile anımsıyorum. Kaldı ki devletler hukuku da bunu öngörür... Şimdi Suriye’yi “kurtarma” peşindeki sivillerimiz için babamın söyleyemediğini ben söyleyeyim: “Siz mi savaşacaksınız; elde tüfek siz mi saldıracaksınız; kızgın tankın içine siz mi gireceksiniz; sırtınızda 60 kilo silahla siz mi sürüneceksiniz? Buyurun uçağı da siz kullanın, inşallah paraşütle atlar, hayatta kalırsınız...” Kim kazanıyor? BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Başkası tarafın 1 dan seyredilmekten duyulan aşırı kor 2 ku. 2/ Kısa kepe 3 nek... Bunama, bu 4 naklık. 3/ Gümüşhane’nin 17 km. ku 5 zeydoğusunda yer 6 alan ünlü bir ma7 nastır... Karışık renkli. 4/ Kötü, çirkin, 8 alçakça... Köpek. 5/ 9 Açık samanrengi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Duvar içindeki kapaksız küçük dolap. 6/ Eski Mı 1 Ş İ R A Z E A Y sır’da güneş tanrısı... Siirt 2 İ H A M T U B A yöresine özgü, üzüm şıra 3 R A H A T Ç A L sının kaynatılmasıyla elde 4 A M A Z O N R A edilen bir tatlı. 7/ Bayağı, 5 Z T O P A L A K sıradan... Müslümanların 6E T N A R A A bir çocuğun doğumundan 7 U Ç L A L E yedi gün sonra Allah’a E F E şükretmek amacıyla kes 8 A B A R A E R tikleri kurban. 8/ Sarhoş ya 9 Y A L A K A da külhanbeyi bağırması... Müzikte, armoni kurallarına göre üst üste bindirilmiş sesler. 9/ Soğuktan aşırı derecede korkma. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Kayak... Bir motorda biyellerin almaşık devinimini dairesel devinime çeviren dingil. 2/ Kötü, fena... Radyo dalgalarının yankısını alarak cisimlerin yerini ve uzaklığını saptayan aygıt. 3/ Tropikal ormanlarda yetişen ve üstün kaliteli bir odun veren büyük ağaç... Oylumlu. 4/ Gondola benzeyen bir kayık... Bir zaman birimi. 5/ İki tarla arasındaki sınır... Sodyum elementinin simgesi. 6/ Bir nota... Dünya işlerinden vazgeçip bir yere kapanma. 7/ Bitkilerden elde edilen ilaç... “Derli toplu, çok şık” anlamında argo sözcük. 8/ İnce saç örgüsü... Afrika’da yaşayan bir antilop. 9/ Sarma, kuşatma... Nazilerin politikasında Germen ırkından kimselere yakıştırılan ad. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle