19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 2 KASIM 2011 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Başbakan Erdoğan, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluklarla ilgili mektubuna ateş püskürdü ‘Edep sınırlarını zorluyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluklarla ilgili mektubuna ateş püskürdü. Mektup için, “Edep ve adap sınırlarını zorlayan bir üslupla kaleme alınmış” diyen Erdoğan, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptalini, 1999 depremi sonrası alınan iptal kararını örnek göstererek savundu. Erdoğan, partisinin grup toplantısındaki konuşmasında şunları söyledi: Kılıçdaroğlu’nun mektubu: CHP eğer değişim iddiasındaysa en başta genel başkanının üslubunu sorgulamak zorundadır. Bana bir mektup gönderiyor. Gönderdiği mektubu da basına veriyor. “Sayın Başbakan” diye başlayan, “saygılarımla” diye biten bir mektup. Ancak bu iki ifadenin arasında ? Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının iptalini, 1999 depremi sonrası alınan iptal kararını örnek göstererek savundu. Başbakan Erdoğan, BDP’yi de “Deprem için değil öldürülen teröristler için yas ilan ediyorlar” diye suçladı. mektubun kalan bölümü maalesef bir ana muhalefet genel başkanına yakışmayacak edep ve adap sınırlarını zorlayacak bir üslupla kaleme alınmış. Konu Kayseri’yle ilgili iddialar. Neymiş “orayla ilgili niye bir müfettiş göndermemişim”, “niye orayla ilgili bir inceleme başlatmamışım”. Aynı şekilde Elazığ’la ilgili. Müflis tüccar eski defterleri karıştırır. Malzemesiz kaldıkça Kayseri iddialarına sarılıyor, Elazığ iddialarına sarılıyor, oralardan bir çıkış yapmak istiyor. İddialarından dolayı özür dilemesi gerekirken kendi partisi içindeki yolsuzlukları, usulsüzlükleri örtme gayretine giriyor, karşılıksız çekle adı bilinen vekili parlamentoya taşımaktan geri durmuyor. Bana gönderdiği bir defter değil, bir kâğıt parçası. O kâğıt parçası da başka birçok belge bilgiyle yargıya teslim edildi. Kutlamaların iptali: Gerek Van depremi, gerek Çukurca’da 25 askerimizin şehadetiyle sonuçlanan saldırılar nedeniyle Cumhuriyet Bayramı etkinliklerinin abartılı bir şekilde kutlanmaması için bir genelge yayımladım. Bu genelge bu anlamda ne ilktir ne de tektir. Örneğin 1999’da hükümet genelgeyle kutlamaları iptal etmişti. Bu durum CHP tarafından yine istismar edildi. Taziyeye gidecekler mi?: Türkiye Van’da, Erciş’te enkaz altında kalanların acısıyla kıvranırken, örgüt uzantıları, Van Belediyesi’ne ait belediye garajında basın açıklaması yapıyor, Van’da 3 günlük yas ilan ediyorlar. Deprem için yas ilan etmiyorlar, öldürülen teröristler için yas ilan ediyorlar. Herkesin can kurtarma derdinde olduğu saatlerde, insanların canına kastetmek nasıl bir canavarlıktır? Çok merak ediyorum, acaba terörist taziyesinde boy gösterenler, canlı bombanın çocuklarının gözü önünde anne öldüren, sokaktan geçen Mehmet Çelik’i katleden, Hatice kardeşimizin 16 yaşındaki Veysel’ini ağır yaralayan o teröristin evine de taziyeye gidecekler mi? Erdoğan, grup toplantısının ardından Almanya’ya hareket etti. Erdoğan, Almanya’ya hareketinden önce Esenboğa Havaalanı’nda bedelli askerlik çalışmalarıyla ilgili soru üzerine şunları söyledi: “Yeni bir çalışma değil eski bir çalışma ama süreç itibarıyla ‘şu gün olacak’ diye bir şey yok. Bizim de tabii gönlümüzde yer alan bir an önce neticelendirip, tüm çerçevesini, içeriğini açıklamak suretiyle bu adımı atmaktır. Tahmini çerçevesi ne olacak, içeriği ne olacak bunun üzerindeki çalışmalarımızı Milli Savunma Bakanlığı vasıtasıyla yapmak suretiyle belli bir noktaya getirdikten sonra zaten açıklarız ama şu anda ‘içeriğinde şu var, tarih şudur’ dememiz yanlış olur. Netice alacağımızı umuyorum.” Suriye, Libya Değilse… NATO ve AfriCom’un Libya operasyonu, Obama’nın “arkadan liderlik verme” stratejisi “başarılı” oldu ya, “Şimdi sırada neresi var” sorusu gündeme geliyor. En güçlü aday Suriye. Ancak Suriye’ye niyetlenenleri rahatsız eden bir durum var. Libya’da izlenen rejim değişikliği senaryosunu, Suriye’de aynen sahnelemek pek olanaklı görünmüyor; dekorda, aktörlerde önemli değişiklikler yapmak gerekecek. Bu bağlamda da gözler Türkiye’nin, Başbakan Erdoğan’ın üzerinde yoğunlaşıyor. Sizi bilmem ama, tüm bunlar beni korkutuyor. Libya senaryosunun Suriye’de sahnelenemeyecek olmasına yol açan etkenlerin başında, coğrafi koşulları geliyor (Roff & Momani, Globe&Mail, 25/10). Suriye, Libya’dan farklı olarak, dağlık bir coğrafyaya sahip. Sivil nüfus, bu dağların arasına ve kenarlarına yerleşik. Havadan bombalamak olanaklı ama, tali hasarın çok yüksek olması kaçınılmaz. Libya nüfusu 6.6 milyondu, Suriye’de 22 milyon insan yaşıyor. Suriye ordusu, Libya ordusundan sekiz kat daha büyük, iki kat daha fazla uçağı, dokuz kat daha fazla tankı var... İkincisi, Suriye’de muhalefetin, toplumun en fazla yüzde 40’ını etkilediği düşünülüyor (age). Robert Fisk, halkın büyük bir kısmının iç savaştan korktuğunu, Esad’ı desteklemek için, kendiliklerinden, yüz binlerle olmak üzere sokaklara çıkabildiklerini aktarıyor (The Independent 27/10). Time’dan Tony Karon, “Muhalefetin karşısındaki tatsız gerçek şu ki, Suriye toplumunun büyük bir kesimi, Sünni İslamcı akımların önderliğindeki bir isyandan, rejimden korktuklarından daha çok korkuyor” diyor. Üçüncüsü, daha çok diplomatik: Birleşmiş Milletler’den, Libya’ya müdahale etmeye olanak sağlayan karara benzer bir karar çıkartmak Rusya, Çin yüzünden olanaksız. Dahası, Zogby araştırma grubunun bulguları bölgede Sünni Arap nüfus içinde Esad’ı destekleyen kimse kalmadığını, ancak büyük çoğunluğun, Suriye’ye bölge dışından, Batı’dan yapılacak bir müdahaleye kesinlikle karşı olduklarını gösteriyor (The National, 30/10). Bu nedenlerden dolayı, Jarusalem Post’tan Bloomfield, BM dışında, uluslararası ve bölge ülkelerinden oluşan bir “Suriye Dostları” grubu kurulmasını öneriyor (26/10). Libya senaryosu zor... Arınç zor durumda kalmasın diye kira yardımı azaltıldı İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN SÜLEYMAN DEMİREL RTÜK’te 24 saat önce lojman adımı FIRAT KOZOK ‘Törenler iptal edilmemeliydi’ ? Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye’nin bir gün aydınlık günlere kavuşacağı umudunu dile getirdi. LEYLA TAVŞANOĞLU ANKARA RTÜK, her yıl bütçe görüşmeleri sırasında kurumdan sorumlu Bakan Bülent Arınç’ı eleştiri oklarının hedefi haline getiren 4 bin TL’lik kira yardımlarını, kurumun Meclis’te bugün yapılacak bütçe görüşmelerine saatler kala, 2 bin 500 TL’ye çekti. Kendisi çeşitli giderleri kurum bütçesinden karşılanan ve Ankara’nın en lüks semtlerinden Bilkent’te bulunan kuruma ait binada oturan RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun’un, gündem dışı getirdiği öneri için “Bütçe görüşmelerinde Bakan’ı zor durumda bırakmayalım” gerekçesini sunduğu öğrenildi. Asgari ücretin 599 TL olduğu Türkiye’de üyelere 2005 yılında 3 bin 500 TL kira yardımı verilmeye başlanmış, daha sonra bu rakam 4 bin TL’ye yükseltilmişti. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nun önceki gün başlayan çalışmaları tüm hızıyla sürerken bugünkü görüşmelerde bütçesi masaya yatırılacak olan RTÜK, “böylesi anca Türkiye’de olur” dedirten bir karar aldı. Lojmanda oturmayan RTÜK üyeleri için ödenen 4 bin TL’lik kira yardımı, bugünkü bütçe görüşmelerine 24 saatten bile az bir süre kala 2 bin 500 TL’ye çekildi. Cumhuriyet’in edindiği bilgilere göre, kurulun dünkü toplantısına gündemde olmamasına karşın Başkan Dursun, kira yardımının azaltılmasını gündeme açtı. CHP ve MHP kontenjanından seçilen 3 üye konunun gündeme alınmasına karşı çıkarken AKP’li üyelerin oylarıyla kiraların 2 bin 500 TL’ye çekilmesi konusunda oyçokluğuyla karara varıldı. Bazı üyeler zamanlamaya dikkat çekerken Dursun’un “Biliyorsunuz geçtiğimiz bütçe görüşmelerinde tartışmalar olmuştu. Sayın Bakan’ın bu konuda özel bir ricası var” dediği öğrenildi. Bazı üyeler kurumun özerkliğine vurgu yaparak “Sayın Bakan rica etti diye böyle bir konu gündeme getirilir mi?” diye Dursun’a tepki gösterdi. Başkan Dursun ve Başkanvekili Taha Yücel halen RTÜK ek binası olarak adlandırılan lojmanda ikamet ediyor. Ankara’nın en lüks semtlerinden Bilkent’te bulunan lojmanın giderlerinin RTÜK tarafından karşılandığı öğrenildi. [email protected] Dokuzuncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Cumhuriyetin birinci kuşağı olarak, her ne olursa olsun 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmemesi gerektiğini, bu törenlerin eğlence vesilesi olmadığını söyledi. Cumhuriyetin birinci kuşağı olarak Cumhuriyetimizin kazanımlarını bize anlatır mısınız? S.D. Cumhuriyet, bir parlak devrimin adıdır. Bu devrim, dağılmış Hükümete KHK çıkarma yetkisi veren kanunun süresi yarın sona eriyor Yetki nihayet Meclis’te BARKIN ŞIK ANKARA 3 Mayıs tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ve hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi veren kanunun 6 aylık süresi yarın sona eriyor. Hükümet, çok tartışma yaratan bazı düzenlemelerin de yer aldığı 20’yi aşkın KHK çıkarırken CHP, bu düzenlemelerden bazılarını iptal ve yürürlüğünün durdurulması için Anayasa Mahkemesi’ne götürdü. 12 Haziran seçimlerinden önce Başbakan Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki 60. hükümet, Meclis’ten KHK çıkarma yetkisi aldı. Resmi Gazete’de yayımlanan Yetki Kanunu çerçevesinde ilk KHK 4 Haziran’da çıkarıldı. Bu kararnameyle Devlet Memurları Kanunu’nda değişikliğe gidilerek sözleşmelilere kadronun önü açıldı. Kabine yapısını tamamen değiştiren devlet bakanlıkları yerine icracı bakanlıklar kurulmasını öngören KHK de yine 8 Haziran’da yürürlüğe girdi. KHK ile TÜBİTAK’ın yapısı değişti ve Başkan Nüket Yetiş’in başkanlığına son verildi. Komisyonda tartışmalar Bütçeye tutuklu vekil damgası ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda dün TBMM, Sayıştay, Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve bağlı kuruluşların bütçeleri görüşüldü. Görüşmede CHP’li Musa Çam, AKP’li vekillerin Deniz Feneri davasında tutukluları ziyaretlerini anımsatarak bunun yargıya müdahale olmadığını, bir heyetle TBMM’nin de bu tutuklu milletvekillerini ziyaret etmesi gerektiğini söyledi. TBMM Başkanı Cemil Çiçek ise “Tabiatıyla vekil tutukluysa bir an evvel bırakılmasını ben de isterim ama cezaevinin anahtarı Meclis Başkanı’nın elinde değil ki, bu konuda hükümete emir veremez ki” dedi. Komisyonda Cumhurbaşkanlığı’nın bütçe teklifini sunan Genel Sekreter Mustafa İsen miktarın 138 milyon 700 bin TL olarak tespit edildiğini belirtti. Teklife göre Köşk’ün Ankara ve İstanbul’daki yerleşkelerinde 55 milyon TL’lik harcama yapılması planlanıyor. Cumhurbaşkanı Gül’ün brüt maaşı 33.5 bin, net maaşı ise 22 bin TL olacak. bir imparatorluğun külleri arasından bir çağdaş devlet, bir çağdaş toplum, bir çağdaş millet çıkarmıştır. Kurulduğu zaman hemen hiçbir şeyi olmayan 13 milyon nüfuslu bir ülkenin, bugün her şeyi vardır ve nüfusu 74 milyona ulaşmıştır. Kadın, toplumun içinde yerini almıştır. Bu, Cumhuriyetin en büyük kazanımlarından biridir. 20 milyona yakın çocuk okula gidebilmektedir. Ülkenin her köşesine ulaşılabilmektedir. Ülkenin her köşesi aydınlıktır. İğneden ipliğe her şeyi satın alan Türkiye, her şeyi yapar ve satar hale gelmiştir. Milyonlarca turisti misafir edecek kapasiteye sahiptir. Ülkenin imarına ve inşasına yetecek bir güce sahip olduğu gibi, dış ülkelerde de uygarlığa hizmet edebilmektedir. Büyük Atatürk’ün, “Türkiye, mutlaka uygar, mutlaka çağdaş, mutlaka zengin olacaktır” hedefine ulaşmak için sarf edilen gayretler sürdürülmektedir. Yine Büyük Atatürk’ün ifadesiyle; “Cumhuriyet, mesut ve muvaffak olacaktır, muzaffer olacaktır” meşalesini taşıyoruz. Aydınlık günlere ve “Daha büyük bir Türkiye”ye doğru yolumuz açık olsun! 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinin iptal edilmesini nasıl karşıladınız? S.D. Deprem felaketi dolayısıyla 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenlerinin kısıtlanması hoşnutsuzluk yaratmıştır. Bu büyük yaranın sarılması ve kış şartlarından vatandaşlarımızın zarar görmemesi için, her türlü gayretin sarf edileceğinden eminim. Felaketin büyüklüğü tabii ki bir panik yaratmıştır. Cumhuriyet Bayramı törenleri yapılırsa, bu büyük acı karşısında, “eğleniliyor” zannıyla tereddüt doğmuş olmalı; halbuki Cumhuriyet Bayramı, bir büyük hadisenin kutlanması olayıdır. Bütün bunlara rağmen halkımız, Cumhuriyete ne kadar sahip ve sadık olduğunu, acısını sinesine gömerek en iyi şekilde göstermiştir. İsrail gazetesi Haaretz’in bir yorumunda bu soruya oldukça mantıklı bir cevap veriliyordu: “NATO ve Arap Birliği, BM, Beşşar Esad’ı doğrudan hedef alamaz. Çünkü İran ve Hizbullah onun yanında, Rusya ve Çin’de diplomatik olarak destekliyor”. Ancak Haaretz’e göre “Esad’ın zayıf bir noktası var, düşmanları da hançeri oradan batırmayı planlıyorlar. Esad’ın kaderi Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın elinde” (30/10). Haaretz, “‘Özgür Suriye Ordusu’ denen şey Esad rejimini tehdit edemez, ama Türkiye’nin desteğiyle giderek büyüyor” diyor. Zogby’nin yukarda aktardığım araştırmasının bulguları da, Türkiye üzerinden yapılacak, Suudi Arabistan tarafından desteklenecek bir müdahaleyi, bölge halklarının benimseyeceğini ima ediyordu. Gerçekten de, son haftalarda medyada izlediklerim, bana böyle bir senaryonun uygulanmaya konduğunu düşündürüyor. HakkâriÇukurca baskınından sonra, daha toz duman yatışmadan hemen parmaklar Suriye ve İran’ı gösterdi. Geçen hafta, New York Times, yaygın olarak aktarılan bir haberinde, Türkiye’nin Suriyeli isyancıları barındırdığını, koruduğunu hatta silahlandırdığı anlatılıyordu. Wall Street Journal, başyazısında, “Türkiye artık Esad’ı hedef alıyor”, “Obama, arkadan liderlik verme konusunda yeni bir fırsat yakalıyor” (31/10) diyordu. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun “Türkiye’nin Suriyelileri ve Filistinleri koruma sorumluluğu var” (Peki Esad’ı destekleyen yüzde 60’ı kim koruyacak? Yoksa bunlar Suriyeli değil mi?) sözleri, Suriyeli isyancılara kucak açarken “Sakın Türkiye’yi karıştırmaya kalkma” ültimatomu, “meşruiyeti olmadan ayakta duramaz” (sokağa çıkan 200.000 kişi Fisk bir meşruiyet kaynağı sayılmaz mı?) saptaması. Türkiye tarafının da bu “arkadan verilecek liderliği” kabul etmeye hazır olduğunu düşündürüyordu. Tam bu sırada Suriye muhalefeti, “uluslararası topluluktan” yardım istiyor. Arap Birliği, Esad’a ültimatom veriyor... Geçen hafta, Slate’de yayımlanan bir araştırma, “Arap isyanları” başladıktan az sonra, Pentagon’un CENTCOM bünyesinde, sıra dışı senaryoları düşünmek amacıyla kurulan “Kırmızı Ekip”i harekete geçirdiğini aktarıyordu. “Kırmızı Ekip”, bölgeyi İran ve Araplar, Sünniler ve Şiiler olarak bölecek senaryoları ve söylemlerini geliştirmeyi amaçlıyormuş. Benim de aklıma nedense, İngiltere, Hindistan’dan çıkarken yaşananlar geldi. Şimdi, Hindistan yükselirken, o zaman etnik dini söylem üzerinden kurulan Pakistan dağılıyor. “O zaman, İngiltere’nin ‘böl yönet’ tezgâhına gelen Pakistan burjuvazisi, şimdilerde acaba kafasını duvara vuruyor mudur?” diye düşündüm. Öyleyse ne yapmalı? C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle