18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 6 EK M 2011 PERŞEMBE emek cumhuriyet.com.tr 8 D SK’ten kınama D SK Genel Başkan Yardımcısı smail Yurtseven, kıdem tazminatı hakkında demokratik protesto haklarını kullanan işçilere yapılan “polis saldırısı”nı kınadı. Yurtseven, Genel ş’in “Torba Yasa” uygulamalarına ve kıdem tazminatının fona devredilme girişimlerine karşı önceki gün yapılan yürüyüşü polisin “hukuksuz bir şekilde” engel olmaya çalıştığını söyledi. EMEK stanbul Kartal’da, Genel ş’in çağrısıyla kıdem tazminatı hakkının gaspına karşı işçiler eylem yaptı. Binden fazla emekçi, Kartal Köprüsü’nde buluştu. E5’e yürümek isteyen işçilerin önü polis tarafından kesildi. Kartal Köprüsü’nü de kesen polisle işçiler arasında arbede yaşandı. Genel ş Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demir, polis copu ile kafasından yaralandı. Kartal’da kıdem tazminatı eylemi Sayın, sonsuzluğa uğurlandı D SK üyesi eski TEKGES ş Sendikası Genel Başkan ve 1975 sonrası D SK Yönetim Kurulu üyesi Selahattin Selçuk Sayın, son yolculuğuna uğurlandı. Ankara Karşıyaka Mezarlığı’nda toprağa verilen Sayın’ı anlatan D SK Genel Sekreteri Tayfun Görgün, “Sendikacılığı ve mücadeleci kişiliğiyle unutulmaz yeri olan, dört yıl 12 Eylül zindanlarında direnen, D SK Davası’ndan yargılanan ağabeyimiz Selahattin Selçuk Sayın’ı unutmayacağız” dedi. şçiyi Bilinçlendirmek! “İşçiyi bilinçlendirmek, dolmayı pirinçlendirmeye benzemez.” Dr. Hikmet Kıvılcımlı bu sözü ne zaman söylemiş bilmem. Ama “işçi sınıfı” diye adlandırdığımız, yaşamını çalışarak sağlayan milyonların bilinç yoksulluğunu belirten bir özdeyiş! Türkiye’de sendikalar var, ama hepsi kendi havalarında! Bir araya gelip güçlenmek, giderek partileşmek yok!.. 27 Mayıs Anayasası’nın yürürlüğe girdiği günlerde Vatan gazetesinde çıkan bir yazım; “Büyük Bir İşçi Partisi Kurulmalı” başlığını taşıyordu. Gerçek bir demokrasi kurulacaksa en başta gelen düşünce bu olmalıydı. 1946’da iki işçi partisi birden ortaya çıktı. Biri gizliden gizliye çalışan Komünist Parti’nin benzeri Türkiye İşçi ve Köylü Partisi, ötekisi Türkiye Sosyalist Partisi... İkisinin de dergileri, gazeteleri vardı. Partilere bağlı işçi sendikaları kurulmuştu. Canlı bir çalışma başlatılmıştı. Zamanla bu iki partinin anlaşıp birleşeceği, daha da güç kazanacağı sanılıyordu. Ama olmadı, ne birleşme ne de kendi alanlarında yaşamlarını sürdürebilme... İki parti de kapatıldı. Oysa sağda başka partiler kurulmuştu. En başta Demokrat Parti!.. İki sol partinin ileri gelenleri tutuklandı; partiler, sendikalar kapatıldı. 27 Mayıs devriminin yaşatmak istediği, sola açık tüm atılımlar sona erdirildi. Türkiye iç politika dünyası eski yolunda yürümesini sürdürdü. Emeğe, emekçiye siyaset alanında yer yoktu! Devlet baskısı bir yana işçi sınıfının partileşebilmesini önleyen sorun, solda yer alan kişilerin anlaşamamazlıkları idi! Bu yüzden bir türlü bir araya gelmek; emeğin, emekçinin siyasal alanda etkin olmasını, haklarını arayabilmesini, savunabilmesini sağlamak olanaksızlaşmıştı. Grev hakkı yasalarda varsa da uygulaması türlü yollarla önlenebiliyordu. Çalışan kesim direnişlerinde yetersiz kalıyordu. Devlet gücü, hep güçlüden, zenginden, ağadan, eşraftan yana olunca özgürlüğe açılan kapılar hemen kapanıyordu. O gün bugün, geldik iki binli yıllara... Ilımlı İslam görüşünde bir parti dokuz yıldır iktidarda... İşçi sınıfına, elleriyle kafalarıyla çalışan halkımıza, özgürce düşünüp kendi yararlarına, kendi elleriyle çözümleyebilmelerine hâlâ olanak yok! Evet, bir İşçi Parti’miz var. Perinçek’in usta yönetiminde elinden geldiğince bilinç ışığı sağlıyor... Ama kurulduğu günden bu yana bin bir engelle savaşmakta!. Şimdi bile başta liderleri Perinçek ve birçok yöneticileri, yazarları, yandaşları tutukevlerinde... Bu partinin gazetesine, TV’sine bile baskın üstüne baskın... Altmış yıl önce yazdığım, “Büyük Bir İşçi Partisi Kurulmalı” dileğim, bir türlü gerçekleşemedi. Bu gidişle de gerçekleşemeyecek! Boşuna dememiş Dr. Kıvılcımlı, “İşçiyi bilinçlendirmek, dolmayı pirinçlendirmeye benzemez.” Sendikalı kalmak için tazminat almayı reddederek İzmir’den İstanbul’da gelen 45 deri işçisi geceyi fabrikada geçirdi Deri emekçisi kararlı Aynı işverene ait iki fabrikada; Tuzla’daki Kampana Deri ve zmir’deki Savranoğlu Deri’de sendikal mücadele veren Deri ş üyelerinin direnişleri kararlılıkla sürüyor. Çoğunluğu alan sendikaya karşı üretimi stanbul’a kaydırma kararı alan işverene, işçiler stanbul’a gelerek yanıt verdi. eriİş üyesi işçiler bir kez daha kararlı bir mücadeleye imza atıyor. Sendikalı olmak ve toplu iş sözleşmesi imzalamak için, daha önce de her türlü güç gösterisine, türlü oyunlara, kötü hava koşullarına ve polis baskısına karşın fabrika önlerinde kararlılık gösteren deri emekçileri, bu kez de kent sınırlarını aşan bir mücadeleye hayat veriyor. İzmir’de başlayan ve İstanbul’da devam eden öykü kısaca şöyle: İzmir’deki fabrikada aynı çatı altında bulunan 3 firmada çoğunluğu alan Deriİş’e, yeterli çoğunluğu almasına rağmen patron itirazda bulundu. Savranoğlu’nda 3 işçinin atılmasının ardından direniş başladı. İşveren, direnişin ardından şçiyi çağırdı ama kalacak yer yok şçileri, stanbul’a çağıran işveren, onlar için barınacak herhangi bir yer tahsis etmedi. şçiler kendilerine yapılan ayrımcılığı protesto ederken kalacak yerleri olmadığı gerekçesiyle paydos saatinden sonra fabrikayı terk etmeme kararı aldılar. Sendika işçilere yapılacak herhangi bir müdahale sonrasında organize sanayide üretimi durdurma kararı aldı ve Emniyet güçlerine iletti. Daha sonra akşam 23.00 sıralarında bu durum karşısında çevik kuvvet bölgeden ayrıldı. Kampana Deri’de çalışma koşulları işçi sağlığını tehdit eder boyutta ancak işveren hiçbir önlem almıyor ve temel gereksinimleri dahi karşılamıyor. şçiler, işveren sendikayı kabul edene kadar mücadeleyi sürdürmekte kararlı. D üretimi İstanbul Tuzla’daki Kampana Deri’ye kaydırma kararı aldı. İşverenin, tüm işçilerin tazminatlarını vererek sendikadan kurtulma çabası ters tepti. 45 işçi tazminat almayı reddederek İzmir’den İstanbul’a çalışmak için yola çıktı. Tuzla’ya varan emekçiler, Deriİş Sendikası Tuzla Şubesi’nde bir süre dinlendikten sonra Tuzla Organize Deri Sanayi’ye doğru deri işçileriyle buluşma noktasına doğru harekete geçti. Kampana Deri önünde 200 günü aşan direnişlerini sürdüren Deriİş üyeleri, Savranoğlu Deri işçilerini coşkuyla karşıladı. İşçiler, “Direne direne kazanacağız”, “Kampana işçisi yalnız değildir”, “İşçiler sürgünde anayasal hak nere 16 işçi atıldı de”, “Birlik, mücadele, zafer”, “Yaşasın işçi dayanışması” sloganları ile karşılandı. Sendikanın verdiği bilgiye göre Kampana’daki örgütlenmenin ardından işveren burada sendikalı oldukları gerekçesiyle önce 19 Mart’ta iki kadın işçiyi, ardından da 14 kişiyi daha işten attı. İşten atılmayla birlikte başlayan direniş sonrası işveren üretimini bir diğer fabrikasının bulunduğu İzmir’deki Savranoğlu Deri’ye kaydırdı. İşverenin Kampana Deri’de mahkeme ve Bakanlık iş müfettişleri tarafından yasadışı şekilde asıl işi taşerona devrettiği, Kampana işçilerini taşeron işçi olarak çalıştırdığı saptandı. Sendika İzmir’deki Savranoğlu’nda da örgütlenme faaliyetine başladı ve işverene bağlı aynı işyerinde faaliyet gösteren 3 firmada da ayrı ayrı çoğunluk ve yetki aldı. İşveren bu durum karşısında bu sefer süreci uzatmak amacıyla hem iş kolu itirazında bulundu hem de 3 üyeyi işten attı. Aynı zamanda sendikadan kurtulmak için fabrikasındaki üretimi durdurma kararı aldı ve işçilere tebligat yaptı. Ancak işçilerin İstanbul’a gelmeyeceğini ve tazminatlarını alacağını düşünen ve böylece sendikadan kurtulmayı hedefleyen işveren yanıldı. 38 işçi sendikalı olarak çalışmak için İzmir’den 2 Ekim Pazar akşamı bu sefer Kampana’da çalışmak için yola çıktı. İzmir’den aileleri tarafından uğurlanan işçiler pazartesi sabahı erken saatlerde Tuzla’ya vardı. Anlaşma yok, son söz hükümette TSK ve Emniyet’teki sivil memurlar, hâkim ve savcılar ile ceza infaz memurları yine sendikalı olamayacak. MUSTAFA ÇAKIR KISA... KISA... Kipa işçisinden basın açıklaması. 8 bin işçinin çalıştığı TescoKipa işyerlerinde, 2003’ten beri sendikal mücadele veren işçiler, bugün Kurtköy Kipa mağazası önünde basın açıklaması yapıyor. Tes ş Sendikası’ndaki yolsuzluk iddiasına takipsizlik. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 20072008’de, sendikayı “zarara uğrattıkları” iddiasıyla sendikanın 3 yöneticisinin de arasında bulunduğu 9 kişi hakkında “kovuşturmaya yer olmadığına” karar verdi. Diş Hekimleri Odası yönetiminin iş gücü fazlası olduğu gerekçesiyle işten attığı çalışanlar işe iade istiyor. Çalışanlar bugün 12.30’da, İstanbul Dişhekimleri Odası önünde bir açıklama yapacak. Lütfi Kırdar’da işçiler kazandı. Haklarını aradıkları için işten çıkarılan 34 işçi, işbaşı yaptı. Sağlık çalışanından ‘beyaz önlük’ eylemi ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Sağlık çalışanları yurtdışından doktor ve hemşire getirmeye hazırlanan Sağlık Bakanlığı’nı “beyaz önlüklerini” Bakanlık önüne bırakarak protesto etti. Türk SağlıkSen üyesi bir grup, ellerinde, “Yabancı doktor ve hemşireye hayır”, “Kamu hastane birliğine hayır” yazılı dövizlerle, Sağlık Bakanlığı önünde toplanarak Bakanlık’ın teşkilat yapısını değiştirecek KHK’de yer alacağı belirtilen düzenlemeleri protesto eden sloganlar attı. Türk SağlıkSen Genel Başkanı Önder Kahveci, Türkiye’nin 6 aydır KHK’lerle yönetildiğini, Sağlık Bakanlığı’nın teşkilat yapısını ilgilendiren düzenlemenin sosyal tarafların da görüşleri alınarak TBMM’de tartışılması gerektiğini söyledi. Kahveci’nin konuşmasının ardından bir grup sendika üyesi üzerlerindeki beyaz önlükleri Sağlık Bakanlığı’nın önüne bıraktı. Bu arada sağlık çalışanlarının üzerlerine Atatürk’ün “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz” sözünün yer aldığı tişörtler giydikleri gözlendi. Türk SağlıkSen’in eylemine Türkiye KamuSen Genel Başkanı İsmail Koncuk da katıldı. ANKARA Memur konfederasyonları ile Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı arasında 4688 sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Yasası üzerindeki görüşmeler sona ererken kritik maddelerde anlaşma sağlanamadı. Toplusözleşme masasında memurları kimin temsil edeceği, hakem heyetine itiraz hakkının kimde olacağı ve heyetin kimlerden oluşacağı konularında uzlaşmaya varılamazken TSK ve Emniyet’teki sivil personel, hâkim ve savcılar ile ceza infaz memurlarına sendika yasağı da yine devam edecek. Tasarının ekimde Meclis’te kabul edilmesi ve kasım ayında da kamu çalışanları ile ilk toplusözleşmenin imzalanması öngörülüyor. Yasa üzerinde kamu görevlisi tanımının değiştirilerek adaylık ve deneme süresini tamamlayan kamu görevlilerine sendika üyeliği hakkı verilmesi konusunda uzlaşmaya varıldı. 100 ve daha fazla kamu görevlisinin çalıştığı işyerlerinin amirleri ile özel güvenlik personeline sendika üyeliği hakkı verilecek. Görüşmelerde, toplusözleşme masasında memurları yetkili konfederasyonun mu yoksa bütün konfederasyonların mı temsil edeceği, imza yet KESK, kabul etmeyecek kisinin kimde olacağı, uyuşmazlık halinde Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’na hangi konfederasyonun itiraz edebileceği, kurulun kimlerden oluşacağı konularında ise uzlaşma sağlanamadı. KESK Genel Başkanı Lami Özgen, “Tekçi eğilimin” dayatılmak istendiğini belirterek bu tavrın ILO sözleşmelerine de aykırı olduğunu kaydetti. Özgen, yasanın bu haliyle çıkması durumunda tasarıyı kabul etmeyeceklerini söyledi. Bu arada Bakan Çelik’in, TBMM ve Cumhurbaşkanlığı’ndaki sivil personelin sendikalı olmasına kendisinin de sıcak baktığını, konuyu Bakanlar Kurulu’nda gündeme getireceğini söylediği öğrenildi. Primli Toplusözleşme(niz) Kutlu Olsun! Devletin ve konfederasyonların “şeffaflık”larına hayran olmamak elde değil! Üçlü danışmalar yapıyor, tartışıyor, önerilerde bulunuyor, yasalaştırma takvimini açıklıyorlar… Ama taslak metni, hiçbirinin sitesinde yok! Kendi aralarında ve kendileri için şeffaflar! ÇSGB 4 Ağustos’taki tek cümlelik açıklamasında, “15 Ağustos’ta toplu görüşme şeklinde bir toplantının yapılmayacağı”nı bildirmişti!… 20 Eylül’de de değiştirilen yasanın yeni adını açıkladı! KESK ve KAMUSEN, eleştirilerini açıkladılar… 5 Eylül’de ise, Kamu Görevlileri Hakem Kurulu’nun (KGHK) yapısı üzerinde anlaşma sağlanamadığı bildirildi. Meğer, 2001’den beri her yıl 1530 Ağustos arasında yapılan “şey”, “toplu görüşme şeklinde bir toplantı” imiş! 2011’de ise, “toplusözleşme şeklinde” bir toplantı yapılacakmış! “Şekli”, elbette toplusözleşme olacak! Çünkü devlet bütçesinden “toplusözleşme primli” toplam 1 milyon 195 bin 102 sendikalı kamu görevlisinin yüzde 95.6’sını temsil eden üç konfederasyon, kasımın başında “şeklen” toplusözleşme masasına oturacak! İlk tarihsel toplusözleşme imzalanacak! Böylece, 2001’de başlayan dokuz yıllık toplu görüşme “mazide kalacak!” “Şekli” toplusözleşme olsa da, “özü” olacak mı? Örgütlenme yasaklarının kaldırıldığı, gerçekten özgür ve gönüllü, çatışmacı süreçlere yer veren bir toplu pazarlık yapılacak mı? Düzeyini, süresini ve konularını, taraflar özgürce belirleyebilecek mi? Anlaşmaya varamazlarsa, uyuşmazlığı çözmek üzere, hükümetten bağımsız ve yansız bir KGHK oluşturulacak mı? Tehlikeli ama “abes” bir soru daha ekleyeyim izninizle: Sendikalar kararı kabul etmezse, “son çare” olarak yasal greve gidebilecekler mi? Yanıtları bilinmeyen sorular mı bunlar? 2010 12 Eylül’ünde kabul edilen anayasa paketinde ve öncesindeki ilk AKP önerisinde, yok muydu yanıtları? Anlaşılıyor ki, 4688’in yasaklarla dolu kuruluş ilkelerindeki değişiklikler sınırlı kalacak. Birkaçı dışında, sendika kurma yasakları sürdürülecek. “İstedikleri örgütleri kurma ve üye olma özgürlüğü” ilkesine, özellikle yer verilmeyecek. Toplusözleşmenin anayasal konusu “mali ve sosyal haklar” olarak belirlenmiş iken, özellikle “sosyal haklar” için yapılan tanımla kavramın kapsamı alabildiğine daraltılıp sosyal yardımlara indirgenecek. Kısacası, “kronikleşen” ulusal üstü sözleşmelere aykırılıklar, belki 2023’e değin sürecek! Anayasa gibi taslak metin de grev hakkı konusunda “ustaca” susuyor. Başka ne yapacaktı ki! Ama anlayan anlıyor! Sürecin “püf noktası” KGHK olduğu içindir ki, yapısı üzerinde ne sendikalar ne de devlet kesimi uzlaşabiliyor. Devlet, kendi içinde bile farklı önerilerde bulundu... Ama ortak noktası, ipin ucunu kaçırmamak, işi şansa bırakmamaktır. KGHK, hükümetin son sözü söylediği, karma yapılı bir devlet dairesi olursa, kimse şaşırmasın! Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararına karşın torba yasanın anayasaya açıkça aykırı bir kuralıyla ödentileri bütçeden karşılamayı yeniden kabul eden işveren devlet, adını değiştirdiği süreci güdümünde tutmak istediğinden, “zorunlu hakemli bir toplusözleşme”den fazlasını vermez. Hem gelirinizi devlet kesesinden elde edeceksiniz hem de devlete karşı greve gideceksiniz! Kimse kusura kalmasın, devletten primli sendikacılığa ancak bu kadar toplusözleşme olur! “Ben demiştim” demeye gerek yok! Hangisini isterseniz, sonuç yerine okuyabilirsiniz: “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir!” “Görünen köy kılavuz istemez.” Ama yine de yanılmış olmayı yürekten isterim ben! Yapılacak iş şudur: Değiştirilen anayasa değiştirilmelidir. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle