18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
6 EK M 2011 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 15 ‘Kültür’süz tabiat, ‘tabiat’sız kültür! 2 “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı”nı hazırlayan 200910 yıllarındaki “Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı”, özellikle “doğal sit”lerle “tabiat varlıkları”nın korunması hukukumuzda, adeta “koruMAma”yı hedefleyen düzenlemeler getiriyordu. O kadar ki “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nun adı ‘Kültür Varlıklarını Koruma Kanunu’ olarak değiştirilmiştir” denerek “Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu’nda yer alan tüm ‘tabiat’ ve ‘doğal sit’ ibareleri kaldırılmıştır” hükmü bile vardı! Derken seçim yaklaşınca Türkiye bu çevre düşmanı düzenlemeden kurtuldu “sanıldı”; ama aynı mantık bu kez, yeni hükümetin KHK ile kurduğu Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nda karşımıza çıktı. Koruma yasamızla “özerk” kılınan koruma kurullarının “kültürel yaşamla bütünleşmiş doğal miras” üzerindeki yetkileri kaldırıldı. Bu aymazlık, adı geçen tasarı gündeme geldiğinde fark edilmişti. Nitekim insanın kültür birikimlerine katkı yapan doğal varlıkların “kültür ve tabiat bütünselliği içinde korunması gerektiği”nin evrensel kural olduğunu birçok kez yazmıştık... geçen yıl 10 Aralık’taki yazımı günümüzü en iyi açıklayanlardan biri olarak okurlarımla özetle yeniden paylaşıyorum: 1 HES’lere ayrılan Rize’nin kizdere Vadisi geleneksel yapılarıyla doğal sit olunca tasarı gündeme geldi. 2 Kırsal mimari kültürle bezenmiş vadilerimiz hem doğal, hem de kültürel sit değil mi? 3 Tabiata göz diken turizm yatırımcıları doğal sitleri kaldıran KHK’yi alkışlıyor olmalılar. Koruma Kurullarının ‘tabiat’la ilişkisini kesen KHK, ‘doğal yaşam kültürü’nü göz ardı ediyor 1 Vay Benim Köse Sakalım! Öyle hızlı, öyle hoyratça, hunharca, öyle acımasızca değişiyor ki yaşamımızın gündemi, savruluyorsunuz bir uçtan ötekine… Sinirler geriliyor, geriliyor, geriliyor, gülümsemeyi unutuyorsunuz… Değişiyor değil, değiştiriliyor! Bunu yapan Başbakan olunca… Haydaaaa Başbakan’a tapanlar sarılıyor kaleme ya da ekrana ve döktürüyorlar… İşte nurtopu gibi bir “sorunumuz” daha çıktı: Alman vakıflarının CHP’li belediyelere oradan da PKK’ye yardımı! Dünkü Cumhuriyet’te bu konudaki yorumları okudunuz, tekrarlamayacağım. İlk aklıma gelen (bu sayfanın okurları bilirler) parçası olduğum WINPEACE – Türkiye Yunanistan Kadın Barış Girişimi hareketimiz oldu. Biz iki ülkenin ve Kıbrıs’ın iki kesiminin gençlerini her yaz bir araya getirebildikse; okullarda “barış eğitimini” başlatabildikse, gazetecilere “barış dili seminerleri” verdirebildikse; iki ülkenin kırsal alanından kadınları emekte ve üretimde buluşturabildikse; şiddeti biraz olsun geriletip barış kültürünü yayabildikse… Bunların birçoğunda Friedrich Ebert Vakfı’nın İstanbul bürosundan yardım ve destek aldık. Buna karşılık bizden PKK’ye yardım etmemizi ya da ihaleye çıkan bir “iş”i halletmemizi istemedikleri gibi herhangi bir talepleri de olmadı! Ben destekleri için bugün huzurlarınızda Winpeace adına Friedrich Ebert Vakfı’na teşekkür ediyorum. Geleneksel Karagöz Hacivat oyunumuzda, delilsiz atana “Vay benim köse sakalım!” denir. Ben de dedim ama çok utandım! İçimde yaşadığımız çağ adına, ülke adına utandım. Evet, mektuplarınızı okuya okuya, sizi yaza yaza, size artık böyle sesleniyorum. Öylesine yakınımsınız. Çocuklarım olabilirdiniz diye düşünüyorum… Çocuklarım değilsiniz ama, mektuplarınızı masamın üzerinden eksik etmiyorum. İnci gibi yazılarınız… Minicik harfler, çizgisiz kâğıda dümdüz tane tane dizilmiş küçük harfli sözcükler… Çok okunaklı. Tıpkı hapishanelerden gelen öteki mektuplar gibi. Sağlık sorunlarıyla hapishanede boğuşan ve her haktan mahrum Yasemin Karadağ’ın mektubu gibi… Elime ulaşmayan mektubun belgesini yollayan Nektaiş Kahraman’ın mektubu gibi… Diyeceğim. Her birini okuyorum, okuyoruz. Bir milyon kez yazsak da sağır kulakların duyacağı yok! Ferhat Tüzer ve Berna Yılmaz… Bugün duruşmanız var. “Parasız Eğitim İstiyoruz” yazılı pankart açtığınız için gözaltına alındınız… Daha doğrusu o sırada Başbakan oradaydı diye gözaltına alındınız. 19 aydır tutuklusunuz. 15 yıl gibi bir ceza almanız isteniyor… Sizlerle aynı talepte bulunan Şilili Camila’nın, bakanlarla oturup tartıştığını hep birlikte izledik medyadan… Ama siz, Şili’de değil Türkiye’desiniz, ileri demokraside! Şu birkaç satır, yalnız değilsiniz demek içindir… Sevgili okurlar, eğer gündem hunharca, acımasızca değiştirilmese, size bugün sadece Pervin Çakar’ın başarısından söz edecektim. Bu sayfanın okurları onu önceki yazılarımdan tanıyor. İtalya’da yaşayan soprano Pervin Çakar İtalya’da Sulmona’da, 26 Eylül2 Ekim 2011 tarihleri arasında gerçekleştirilen 28. Uluslararası Maria Caniglia Opera Yarışması’nda birincilik ödülü aldı. Leyla Gencer ödüllü sopranomuz, başarılara bir yenisini eklerken, yarışmada aynı zamanda “LOTTE LEHMANN Vakfı”nın da “En iyi Kadın Sesine” verilen Özel Ödül’ünü de kazandı. New York merkezli bu vakfın ödülü ABD, Wintergreen Virginia Müzik Festivali’nde iki konser olanağı veriyor ki, bu muhteşem bir olanak! Teresa Berganza’nın başkanlığındaki jüri Cecilia Gasdia, June Anderson, Allan Smith, Luca Targetti gibi isimlerden oluşuyordu… Heyecanını ve coşkusunu paylaşan Pervin Çakar, “Teresa Berganza’nın koşarak boynuma sarıldığı anı asla unutamayacağım...” diyor. Ben de Pervin’i kucaklıyor, başarılarının sürmesini diliyorum. Gündemin karambolünde ve acımasızlığında yüreğimi ısıttığı için de ona teşekkür ediyorum. ‘Emirkulu’ Kurul Yeni düzenlemede, mevcut sitlerin “akıbet”lerine karar vermek için bir “bürokrat”lar kurulu oluşturuluyor… böylece, söz gelimi “Filan akarsu üzerinde 20 HES kurulsun” diyen siyasal otoriteye “Hayır, orası aslında doğal sit olmalı” yanıtını veren bürokratların görevden alınarak yerlerine “başüstüne” diyenlerin getirilmesi “milli irade” sayılacak. Ya da “şu ormanlık kıyıya oteller dizilecek” diyen iktidara “mümkün değil; çünkü doğal zenginlik” deme “cesaret”ini gösterebilecek bürokratlar da aynı “kıyım”ı göze alacaklar... Bu kurulun iktidara bağımlılığı tüm sitlerde geçerli olacağından, siyasetin inşaata açmak “istedi”ği alanlara “korunmalarına gerek yok” denecek... Sözün kısası, yeni düzenleme, ister HES’lerde, ister ormanlardaki yatırımlarda ve kıyı yağmalarında, koruma kurullarının “sit” kararlarından şikâyetçi olanlar, kültürel ve doğal mirası bir bütün olarak koruyan yüz akımız bir yasayı yok ederek ülkenin “tabiat”ını doğa düşmanı yatırımlara “memurlarının kararı”yla açmayı hedefliyorlar? Göz Ardı Edilenler Peki, bu anlayış neleri göz ardı ediyor? Özellikle imzamız bulunan uluslararası sözleşmelerdeki “doğal ve kültürel miras” bütünselliğini yok ederek koruma ilkelerini nasıl çiğniyor? Çevre ve orman yasalarımız dahil, koruma hukukumuzda “milli park”, “tabiat parkı”, “özel çevre koruma bölgesi” gibi alanların yanı sıra, Koruma Bölge Kurulları’nca belirlenen “doğal sit”lerin ve “anıt ağaçlar”ın da bulunması, aslında bir “kargaşa” değil, “sit” kavramının evrensel içeriğinden gelmektedir. Çünkü doğal sit, sadece “tabiat varlıklarının zenginliği”ni değil, aynı zamanda korunması gerekli kültür değeri olan “doğayla uyumlu yaşam gelenekleri”ni de barındıran bir “anlam” içeriyor. Örneğin, Muğla’nın Karabağlar Yaylası, Karadeniz yaylaları, Bursa’nın Uludağ etekleri, hatta İstanbul’un özellikle Beykoz ve Sarıyer ilçelerindeki Polonezköy ve Garipçe gibi “orman içi köyler”in yoğunlaştığı bölgeler, Toroslar’daki Yörük obaları, Yukarı Fırat Havzası’ndaki “ırmak boyu bahçeler”le kaplı yerleşimler... bütün bu alanlar tarihten bu yana “geleneksel” olarak süren “doğayla uyumlu yaşam kültürü”nü de barındırdıkları için “doğal sit”lerimizdir. O kadar ki örneklerini saymaya sayfamızın yetmeyeceği bu vb. alanlardaki “yöresel kır mimarisi”; “geleneksel yerleşme dokusu”; “yapı ve arazi kullanım kültürü” gibi özellikler, doğal sit gerekçeleridir. Aynı nedenle “tespit” ve “tescil” edilen mimari ve yaşam karakterleriyle “birlikte” geleceğe aktarılabilmesi için “Koruma Amaçlı İmar Planları”yla (KAİP) varlıklarını ve kimliklilerini sürdürme ilkesi de yasal zorunluluktur. Şimdi bu alanlardaki koruma kararları, hatta sit tanımı ve koruma kurullarının öngördüğü kullanım ölçütlerine göre düzenlenmiş KAİP’ler iptal edilirse, Anadolu’nun en yaygın kültürel zenginlikleri arasındaki “doğayla uyumlu yaşam zenginliği”miz tanımsız ve korumasız kalmayacak mıdır? Dahası, örneğin tarihi bir konak büyük ve ulu ağaçlarla kaplı doğa zengini bir bahçede yer aldığında, yeni düzenlemeye göre Koruma Kurulu sadece konakla ilgilenecek, bahçesi ve ağaçlarından ise bakanlık mı sorumlu olacaktır? Bakanın Çekincesi Nitekim aynı günlerde Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay da bir konuşmasında kibarca “çekince”lerini belirtmişti. Tasarı için yeterli inceleme yapılmadığını söyleyerek benimsemediğini ima etmiş; gözden geçirilmeye muhtaç olduğunu anımsatmıştı... Ne var ki bu ima, o henüz incelenmediğini belirttiği tasarının KHK’ye dönüşmesine engel ol(a)madı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı KHK’si, Türkiye’nin koruma konusunda ulaştığı düzeye ve birikimlere asla yakışmayan bir düzenleme olarak yürürlükte... yazık, çok yazık... Sevgili Berna ve Ferhat Ünlü ressam ve şair 100. doğum yılında CKM’de daha önce sergilenmemiş yapıtlarıyla anılıyor Bedri Rahmi müzesi açılacak Sanatçının kişisel eşyalarıyla birlikte, yarım kalan ‘Mor Han’ tablosunun da yer aldığı sergi 4 Kasım’a kadar izlenebilecek. Bedri Rahmi’nin torunu Rahmi Eyüboğlu, sanatçının Kalamış’taki evinin müzeye dönüştürüleceğini açıkladı. S BEL ÇORBACIOĞLU Pervin Çakar’ın başarısı Ressam, yazar ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu, 100. doğum yılında özel bir sergiyle anılıyor. Caddebostan Kültür Merkezi Sanat Galerisi’nde 4 Kasım’a kadar sürecek “Bedri Rahmi Eyüboğlu 100.Yıl Sergi Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun Mezuniyet Resmi, Çorum, 1942. ha önce sergilenmeyen 25 tablosu ile birliksi”nin açılışı, önceki gün Kadıköy Belediye te 90 sanat yapıtı yer alıyor. Başkanı Selami Öztürk, Yaşar Kemal, Bed anlattı. Açılış töreninde görüşlerini aldığımız Rahmi Eyüboğlu Ailesi’nin koleksiyonunda yer alan Eyüboğlu, ailece rüyalarının bir Bedri Rahmi ri Rahmi Eyüboğlu’nun torunu Rahmi Eyüboğlu ve sanat dünyasından pek çok ismin ka yapıtlardan oluşan sergide, Bedri Rahmi’nin ça Eyüboğlu Müzesi açabilmek olduğunu söylerlışma masası, resim fırçaları, şiirlerini ve yazı ken, ünlü sanatçının Kalamış’taki evinin müzeye tıldığı törenle yapıldı. Sergiyi Caddebostan Kültür Merkezi Görsel larını yazdığı daktilosu gibi kişisel eşyaları, yaz dönüştürüleceğini, bunun için de çalışmaların en Sanatlar Yönetmeni Sedef Narçın ile birlikte ge malar, seramik objeler, ünlü tabloları, ölümüy kısa zamanda başlayacağını belirtti. Kadıköy Bezen Yaşar Kemal, Eyüboğlu ile ilgili anılarını le yarım kalan “Mor Han” adlı tablosu ve da lediyesi’nin katkılarıyla hayata geçirilmesi planlanan müzenin, ‘özel müze’ statüsünde olacağını söyleyen Eyüboğlu, bu statü nedeniyle Kültür Bakanlığı’nın maddi destek veremeyeceğini, ama Bakanlığın müzenin arkasında olduğunu vurguladı. 100. doğum yılı etkinliklerinin 3 Kasım’da İş Bankası desteğiyle açılacak Eren Eyüboğlu Sergisi ve kitabıyla devam edeceğini söyleyen Eyüboğlu, Trabzon’da açılacak sergiyle etkinliklerin sona ereceğini belirtti. Eyüboğlu’nun öğrencilerinden ressam Gülseren Südor, Bedri Rahmi’nin hoca olarak bir ekol olduğunu vurguladı. Eyüboğlu’nun hiçbir öğrencisinin onun resimlerine benzer resimler yapmadığını, onu taklit etmeye çalışmadığının altını çizen Südor, bunu da Eyüboğlu’nun öğretmenliğindeki güce bağladı. Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. Cüneyit Filik “Mor Han” C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle