25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 3 EK M 2011 PAZARTES 12 Seğiren Parmak ve Tetik Ödül Sahibi Milletvekili C HP Milletvekili Şafak Pavey, Junior Chamber International (JCI Genç Liderler ve Girişimciler Derneği) tarafından dünyanın en başarılı on genci arasına alınarak ödüllendirilmiş. Pavey’e ödül veren JCI, ABD kökenli bir örgüt. 1910’da ABD’nin Missouri Eyaleti, St. Louis kentinde gençlerin sosyal konulara daha fazla eğilmelerini sağlamak amacıyla kurulmuş. JCI, “üyelerinin liderlik niteliklerini geliştirerek yaşadıkları toplumda pozitif değişimi gerçekleştirmeye katkıda bulunmayı” amaçlayan bir dernek. “Küreselleşme sürecinde üyelerine toplumda pozitif değişime katkıda bulunmaları için ihtiyaç duyacakları imkânları geliştirecek fırsat alanları sunma” hedefini de güdüyor ve “üyelerin kişisel becerilerini ve liderlik vasıflarını geliştirmesini, sosyal sorumluluk ve girişimcilik ruhunu kazanmasını, takım çalışması ve dayanışmasını ön plana” alıyor. Derneğin tanınmış üyeleri arasında eski ABD başkanları Gerald Ford, Lyndon B. Johnson, Richard Nixon ve Bill Clinton da var. CHP, yeni milletvekili Şafak Pavey ile ne kadar övünse azdır... federasyonu”na doğru yol aldığımıza ilişkin kanı yalnızca bizde uyanmamış. Kanada’da yayımlanan Ottowa Citizen gazetesinde David Warren’in geçenlerde yayımlanan makalesi de benzer bir görüşü savunuyor: “Bu politikacının (Recep Tayyip Erdoğan), cazip bir şekilde dile getirdiği ‘vizyon’, esasen serbestpiyasacı verimli ekonomik yönetim ile Osmanlı hilafetinin saflaştırılmış dini ideallerini bütünleştirmektir. Erdoğan’ın bakışı dışarı doğru döndü. Stratejisi, özellikle İran ve Doğu ile ittifak yaparken Batı ile daha iyi ekonomik bütünleşme arayışı olmuştu. Fars Şii İslamcılığı ile etrafını çevrelemeye çalışırken şimdi Türkiye’yi dile getirdiğimiz Sık sık bağımlı, İslam “tam piyasasever ılımlı rütbeli subayları ihtilal kurgulama suçlamaları (muhtemelen hayali) ile hapse atarak geçen ay bütün üst düzey Türk Genelkurmayı’nın istifasını sağladı. Bunu müttefiksiz kaldıkları için yaptılar. Hillary Clinton ve etrafındakiler Erdoğan’a karşı en etkili tek yerel muhalefeti dışarıda kurumaya astılar. Türkiye’nin güçlü ve Batı tarafından donatılmış silahlı kuvvetleri şimdi tamamen Erdoğan’ın yavrusu oldu ve ülkenin laikçi anayasası ise ölü durumda. İslamcı Erdoğan şimdi mutlak güce sahip.” Erdoğan’ın İsrail’i bölge ile çatıştıracak bir Ortadoğu savaşına taban hazırladığını da savunan yazı şöyle bitiyor: “Hakiki bir dünya savaşını başlatacak tetiğe bakıyoruz. Recep Erdoğan’ın seğiren parmağı altındaki tetiğe.” DUR DURAK YOK Çankaya Belediye Başkanı Bülent Sünni İslamcılığının ‘anayol’ şampiyonu olarak sunuyor. Tipik bir sonuçları kavrayamama tarzı ile Batılı devlet adamları Erdoğan’ın bizim eski NATO dostlarımız olan generaller üzerinde sivil denetim kurma gayretlerini desteklediler. Bazı yüksek Tanık, Ankara’da çağdışı kentleşme anlayışının hukuk dışılıkla birleşerek içinden çıkılmaz haline geldiğini anımsatıp bir örnek verdi: “Melih Gökçek ODTÜ kampusundan otoyol geçirecekmiş, üniversite arazisinde bulunan Eymir Gölü’ne de el koyup halka açacakmış.” Metro yapacağım diye caddeyi, sokağı kazdı; yapamadı, öylece bıraktı. Kavaklıdere kavşağını Şengül hamamına çevirdi. Şimdi de özene bezene yaratılmış bir yeşilliği kurutacak. Beklemek, Umudu Yitirmeden Öyle bir zamandayız ki hayatımız hep beklemelerle geçiyor. Beklemek bir yanıyla umudun, umut etmenin kardeşi. Ne var ki çoğu zaman beklemelerimiz düş kırıklıklarıyla duraksıyor. Sonlanıyor demiyorum, “duraksıyor” diyorum, bu sözcüğü bilinçli kullanıyorum, çünkü sonlanıyor edimi umudun da yitmesi anlamına geliyor. Bir insan için umutsuzluk kadar yıpratıcı, benliği yaralayıcı ne olabilir ki? Arkadaşımız Mustafa Balbay son 217 günü hücrede olmak üzere 2 yıl 211 gündür demir parmaklıklar ardında tutuluyor. Savcılar arkadaşımızın gazetecilik mesleği gereği tuttuğu notlarda “suç unsuru” bulmuşlar, ona Ergenekon davası sanıklığı yakıştırmışlar. İnanılacak gibi değil ama bu davanın iddianamesinde “devlet yıkıcılığı”, “darbecilik”, “teröristlik” gibi insanda dehşet duyguları uyandıran ne varsa mevcut. Biz arkadaşları, dostları, okurları, sevenleri “Balbay tüm bu dehşetengiz işleri nasıl yapacak?” diye iki buçuk yıldır aramızda tartışıyor, soruyor, sorguluyor fakat bir yanıt bulamıyoruz. Aklımız bir noktada takılıp kalıyor. Savcılar ise “Yapar mı, yapar!” mantığıyla bıkmadan usanmadan olmayan izleri sürüyorlar. 912 gündür bulup bulabildikleri yalnızca bilgisayarından kopyalanan gazetecilik notları. Sanırım onlar da ellerindeki bu notların bir mahkumiyet için yeterli olmadığını, olamayacağını biliyorlar. Onun için iz sürmeye devam ediyorlar. Dava süresi boyunca gazeteci olarak 30, milletvekili kimliğiyle de 2 kez salıverilme isteminde bulunmasına karşın hâlâ içeride tutulmasının nedeni de bu! Savcılar salıverilme istemlerini “deliller toplanamadı” gerekçesiyle geri çeviriyorlar. Yani kararlılar; iz sürmeye devam edecekler, ille de yeni deliller bulacaklar! Bu ise pek olası görünmüyor, çünkü 912 gündür toplanamayan delillerin bundan sonra da bulunamayacağını öngörmek için müneccim olmak gerekmiyor. Öte yandan bir tuhaf durum daha var ortada; eğer eldeki deliller bir mahkumiyet için yeterli değilse, mutlaka yeni deliller bulunması gerekiyorsa o zaman insan ister istemez Balbay’ın gerekli yeterlilikte olmayan delillere dayanarak özgürlüğünden yoksun bırakıldığı düşüncesine varıyor. O zaman da “Bu ne biçim hukuk anlayışıdır?” sorusu haklılık kazanıyor. Mustafa Balbay yüz binlerce seçmenin oylarıyla seçilmiş bir milletvekilidir. Seçim bölgesi olan İzmir’de açılan imza kampanyasında açık imzalarıyla onun salıverilmesi, yasama görevini yapabilmesi için TBMM’ye gitmesi isteminde bulunan İzmirli sayısı 800.000’e ulaşmıştır. Böylesine güçlü bir halk desteğine sahip bir aydının kaçması düşünülebilir mi? Kendisi de zaten her olanakta, “yargılanmam sürsün”, “milletvekili dokunulmazlığı istemiyorum” diyor. Yoksa tüm tutuklu milletvekilleri gibi Balbay’ın da olası bir iktidarmuhalefet pazarlığında bir koz olarak kullanılması mı düşünülüyor? İlk akla gelen olasılık anayasa değişikliği oluyor. Örneğin iktidar, birinin 2, birinin 1, birinin de 5 milletvekili tutuklu bulunan CHP, MHP ve BDP’ye anayasa değişikliği pazarlığında “Değişikliğe ilişkin benim yaklaşımlarımı destekleyin, ben de yasalarda gerekli değişiklikleri yapar milletvekillerinizin salıverilme yolunu açarım.” Eğer gerçekten böyle bir pazarlık söz konusu olacaksa bu, milyonlarca seçmenin oyuyla seçilmiş milletvekillerinin birer “rehine” durumuna düşürüleceği anlamına gelmeyecek midir? Bunun düşüncesi bile korkutuyor insanı. Beklemeyi sürdüreceğiz. Arada duraksamalar, kırılmalar da olsa bekleyeceğiz. Doğal ki bir köşeye sinmeden, bir yerde durup kalmadan. Sesimizi yükselteceğiz, sırasında sokaklara döküleceğiz, alanlara akacağız. Bu devran hep böyle sürmeyecek. Bunu bilerek umutlarımızı çoğaltacağız, beklemelerimiz ne kadar uzun da sürse… veren Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na bir anımsatma: Avukat İsmail Sami Çakmak, Atatürkçü Düşünce Derneği adına, Silivri’de görülen bildik davanın savcıları için suç duyurusunda bulunmuştu. Suç duyurusunda, savcıların bildik davanın ilk iddianamesinde “Atatürk’ün dahi Ergenekon’un tarikatvari yapısı eşildiğinde epey belli davasını yürüten DsavcıDeniz Feneribir yere uzanacağı üç hakkında kovuşturma izni Atatürk’ü Suçlayanlar Ne Olacak? içerisinde olduğu, ancak henüz açıklanma zamanı gelmediği” savlarına yer vererek, Atatürk’e hakaret ettikleri ve görevi, görevde yetkiyi kötüye kullandıkları gerekçesiyle yargılanmaları gerektiğini dile getirmişti. Suç duyurusu Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nda işleme konurken, dosya, savcıların yargılama izni için Adalet Bakanlığı’na gitmişti. Bakanlık, Atatürk’ün “Ergenekoncu”, dolayısıyla “terörist” olduğunu ima eden savcılar hakkında soruşturma izni vermemişti. Bunun üzerine İsmail Sami Çakmak, dilekçeyi “siyasi olur” ile işleme koymamanın hukuksal ve yasal bir uygulama olmadığı gerekçesiyle idare mahkemesine başvurmuştu. İşte tam bu süreç içinde AKP iktidarı, benzer davaların savcılar değil, ancak devlet aleyhine açılabileceğine ilişkin yasa çıkarmıştı. Atatürk’ün “İstiklal, istikbal, hürriyet; her şey adaletle kaimdir” sözünü kendine ilke edinen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanı ve de üyeleri “Atatürk’ün dahi Ergenekon’un tarikatvari yapısı içerisinde olduğu” savını iddianamelerine yazan savcıların durumuyla da ilgilenmeyi düşünür mü acaba? K M K ME DUM DUMA BEH Ç AK behicak@yahoo.com.tr ‘Cemiyeti Akvam’ ve Birleşmiş Milletler Günümüzde dünyayı düzene sokmaya çalışan Birleşmiş Milletler’in temeli sayılan kurum, “Cemiyeti Akvam” adı altında 1920 yılında İsviçre’de kurulmuş. “Cemiyeti Akvam”, sözlüklere göre “Kavimler Derneği” anlamına geliyor. Cemiyeti Akvam’ın amacı, ülkeler arasında yaşanabilecek sorunları barışçı yollarla çözme olarak belirlenmiş. Dünyada barışı sağlamak amacı ile kurulan “Cemiyeti Akvam” tüm çabalarına karşın, Almanya’nın 1939 yılında Polonya’yı işgal etmesiyle başlayan, 2. Dünya Savaşı’nı engelleyememiş. 1945’te savaşın bitiminden sonra dağılmış. Bir yandan insan haklarını korumaya çalışıp diğer yandan “kolonileşme ve manda sisteminin güvencesi” konumunda olmasının yarattığı çelişki en büyük eleştiri konusu olmuş. Bugün, Cemiyeti Akvam’ın yerini “Birleşmiş Milletler” almış durumda. 1945’te kurulan Birleşmiş Milletler (BM), dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir işbirliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüt olarak bilinir. Birleşmiş Milletler kendisini, “adaleti ve güvenliği, ekonomik kalkınmayı ve sosyal eşitliği uluslar arasında tüm ülkelere eşit biçimde sağlamayı amaç edinmiş küresel bir kuruluş” olarak tanımlıyor. Birleşmiş Milletler adını alan ve en başta ABD olmak üzere, diğer gelişmiş ülkelerin güdümündeki bu küresel kuruluş, geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere de demokrasiyi, adaleti, güvenliği ve eşitliği götürmeyi ve paylaştırmayı kendine amaç edinmiş ve amacına ulaşmak için de “insan hakları” üzerine “bol bol” bildiriler yayımlamış. Bu bildirileri ben, Birleşmiş Milletler’den masallar olarak algılamaktayım. Bunlardan en en önemlisi, “Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” olarak biliniyor. 1948’de kabul edilmiş 30 maddeden oluşan bu bildiriyi, ABD Başkanı Eleanor Roosevelt, “Bütün insanlık için bir Magna Carta olarak tanımlamış”. Bildirinin imzalandığı “10 Aralık, Dünya İnsan Hakları Günü” olarak kutlanmakta. “Bir masal” anlatımı ile kaleme alınmış İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nden alıntılar: “Madde 1: Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdanla donatılmışlardır, birbirlerine kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.(…) Madde 4: Hiç kimse, kölelik ya da kulluk altında tutulamaz; her türden kölelik ve köle ticareti yasaktır.(…) Madde 16: (…) Evlilik, ancak evlenmeye niyetlenen eşlerin özgür ve tam oluruyla yapılır. (…)” “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ne yanıt oluşturacak gerçek yaşamdan” alıntılar. (1) “Küçük yaştaki kızlar seçilmeleri için sıraya diziliyor, tanımadıkları kişilerle para karşılığı evlendiriliyor. (…) İç Anadolu kentlerinde evlenemeyen veya dul kalan erkekler, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nden çocuk yaştaki kız çocuklarını eş olarak ‘satın alıyor’. Kız çocukları, 1000 ile 5 bin lira arasında ‘satılıyor’. Bu yolla binlerce kız çocuğu evlendiriliyor. (...)” (Cumhuriyet 16 Ağustos 2011) (2) “Türkiye’de kızların yüzde 31.7’si küçük yaşta evlendiriliyor. Hacettepe Üniversitesi Nüfus Etütleri Enstitüsü’ne göre ise Türkiye’de 5 milyondan fazla çocuk gelin bulunuyor (…)” (Cumhuriyet, 25 Eylül 2011) Görüşümüze göre, Birleşmiş Milletler, 21. yüzyılda “Cemiyeti Akvam” (Kavimler Derneği) görüntüsü vermekte. HARB SEM H POROY HAYAT EP K T YATROSU MUSTAFA B LG N hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN OTOBÜSTEK LER KEMAL URGENÇ kurgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇEL K fhakancelik@mynet.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Kocaeli yöresine 1 özgü bir tür kıymalı köfte. 2/ Cin 2 sel ilişkiye gir 3 mekten duyulan 4 korku. 3/ Şaka... Aldatma işi, hile. 5 4/ Bağışlama.... 6 Karagöz oyunun7 da kullanılan kamış düdük. 5/ Du 8 var içindeki ka 9 paksız küçük do1 2 3 4 5 6 7 8 9 lap... İstanbul’daki bir üniversitenin kısa yazılı 1 H U D E Y B İ Y E şı. 6/ Verme, ödeme.... 2 A M U R E F O R Futbolda gol pasına ve 3 K A V İ S A L A rilen ad. 7/ Bir gösterme 4 A V A L A T sıfatı... Talyum elemen 5 A R A B E S K tinin simgesi. 8/ Belirti, 6A Z N UG A ipucu... Yunan mitolojiK A N E Ş sinde şafak tanrıçası. 9/ 7 Z A N T A K O Güney Amerika’da ya 8 A M U T 9P İ N A K O T E K şayan çok iri ve zehirsiz bir yılan. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Osmanlı mutfağına özgü çamsakızlı muhallebi. 2/ Mekke’nin doğusunda, hacıların arife günü toplandıkları tepe... Eski dilde su. 3/ Kısa yazı... Paltoya benzer bir giysi. 4/ Özen... Mersin’in Silifke ilçesinde antik bir kent. 5/ Yılanbalığına benzer bir balık... Katılmış, ulanmış parça. 6/ Sürekli çıkarını kollayan, vurguncu. 7/ Japon lirik dramı... Karbon ve hidrojen bileşimi olan bir gaz. 8/ Üzerinde sayı saymaya yarayan boncuklar bulunan, dikdörtgen biçiminde tahta levhacık... “Suya, düşeni yakmaz” (Karacaoğlan). 9/ Bir bağlaç... Üzüntülü düşünce durumu. C M Y B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle