18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 EK M 2011 CUMA CUMHUR YET SAYFA [email protected] KÜLTÜR 17 Kutluğ Ataman’ın ‘Mezopotamya Dramaturjileri’nde Çelişkiler sorgulanıyor... Haldun Taner Ödülü Behçet Çelik’in Kültür Servisi Bu yıl 24’üncüsü verilen Milliyet Haldun Taner Öykü Ödülü’nün sahibi Behçet Çelik oldu. Ödüle bu yıl rekor düzeyde 308 yazar katıldı. Doğan Hızlan’ın başkanlığında, Yekta Kopan’ın yazmanlığında, Semih Gümüş, Cemil Kavukçu, Prof. Dr. Şara Sayın, Demet Taner ve Prof. Dr. Tahsin Behçet Çelik Yücel’den oluşan seçiciler kurul, Behçet Çelik’in “Diken Ucu” adlı öykü kitabını, “bireyi zamanmekân ekseninde bir arayışa çıkarırken sakin anlatımı, ustalıklı dil kullanımı ve iyi edebiyatın sesini gürleştiren bakış açısıyla, yazınsal yolculuğunun önemli bir durağını işaret etmesi nedeniyle” ödüle değer buldu. Ödül töreni, 24 Ekim Pazartesi günü Milliyet gazetesinde gerçekleştirilecek. Daha galeriye yaklaşırken kendinize “Dur bir dakika” diyorsunuz. Dur da kendine bak… Bakmakla kalmıyor, kendinizi görüyorsunuz üstelik… Kimim ben sorusuyla birlikte galeriden içeri giriyorsunuz… Ve sergi boyunca kimlik sorunları bir daha yakanızı bırakmıyor… Arter’de Kutluğ Ataman’ın “Mezopotamya Dramaturjileri” başlıklı sergisinden söz ediyorum. Mezopotamya Dramaturjileri’nin Türkiye’de bu ilk sergilenişte 8 eser yer alıyor. Bunların dördünde Vehbi Koç Vakfı’nın katkısı ya da yapım ortaklığı var. Roma’daki MAXXİ’nin açılışında katalogda yer alan yazısında Cristiana Parrella şöyle diyordu: “Mezopotamya Dramaturjileri, çağdaş Türkiye’nin en önemli meselelerinden olan Doğu ile Batı, modernleşme ile gelenek, küreselleşme ile yerel kültürlerin devamı arasındaki problematik ilişkiyi irdeleyerek uzun zamandır modern Avrupa deneyiminin kenarında bekletilen, modernitenin kendisine ancak gerilimler arasında, çocuğunlukla da sertlikle yol açabildiği bir ülke için özellikle aciliyet taşıyan bir soru soruyor: Bu düalizmin ötesine geçmek, tercüme ve uzlaşma için bir alan açmak mümkün mü?” Kolay bir yanıtı yok bu sorunun… İşte Kutluğ Ataman’ın yaptığı kimlikleri yeniden ve yeniden kurgulayarak dili, sözü, edebiyatı yeniden kurgulayarak (İkinci Dil İngilizce” ve “Shakespeare’in Tüm Eserleri”) tarihi ve coğrafyayı da yeniden kurgulayarak (Çekimler Arjantin, Erzincan, vb.) ve yaşamı yeniden kurgulayarak bu soruya yanıt aramak… Bu serginin önemli bir kazanımı da Kutluğ Ataman’ın açıklamalarına, kendi anlatımına; eleştirmenlerin, küratörlerin yorumlarına yer veren bir belgesel film. Metin Çavuş’un yönettiği 222 dakikalık film (2 CD) hem Arter’de izlenebiliyor hem de satın alınabiliyor. Bu çok yönlü sanatçıyı ve 15 yıllık sanatsal üretimini yakından tanımak için eşsiz bir fırsat. Sergiyi, açıldığı 15 Eylül’den bu yana 10 bin kişinin gezdiğini duyduğumda hiç şaşırmadım. Not: Yaşadığımız bu korkunç savaşta hayatını kaybeden tüm çocukların ailelerine, yakınlarına, sevenlerine sabır diliyorum. Savaş ve Barış Üzerine Notlar... Savaş ve barış üzerine, şimdi her zamankinden daha çok düşünmek ve konuşmak zorundayız. Hem de bu ikisini, yani savaşı ve barışı birbirinden yapay bir tutumla ayırmaksızın. İki uçta yer alan bu iki olgunun o tuhaf, belki de tüyler ürpertici birlikteliğini ve bütünlüğünü de görmezlikten gelmeksizin. Çünkü tarih, bize savaşın ve barışın senaryolarının birbirinden kopuk yazılamayacağını gösteriyor. Milli Mücadele, adına Sevr Antlaşması denen paçavranın onuruna değer veren hiçbir toplumca kabulünün mümkün olmaması nedeniyle başlamıştı. Lozan’da ise genç çiçeği burnunda Türkiye Cumhuriyeti, onca devletin karşısında bir savaşın, yani Milli Mücadele’nin galibi olduğu için direnip barışı elde edebilmişti. Mustafa Kemal, savaşın ve barışın senaryolarını, tam bir denge içerisinde, birlikte kaleme alabildiği için devlet adamıydı. Onun ardından gelen İsmet İnönü ise, koskoca bir Dünya Savaşı’nın ortasında, ülkesine ait savaş ve barış senaryolarını doğru kaleme alabildiği için tarihe devlet adamı olarak geçti. Atatürk ve İnönü’den sonra, Türkiye Cumhuriyeti savaşın ve barışın senaryolarını bir bütün halinde, doğru yazabilen devlet adamlarına hasret kaldı. Onlardan sonra gelenler ya savaşın senaryosunu hazırlarken barışı ihmal ettiler ya da barışın senaryosunun çekiciliğine kendilerini kaptırmaları yüzünden savaşı gözden kaçırdılar. Bu, Kıbrıs’ta da, ondan sonra gelen Güneydoğu Savaşı’nda da böyle oldu. Hele Güneydoğu’da, savaşa savaş demekten kaçınmanın savaşı savaş olmaktan çıkaracağına inanılması, bu devleti yönetenlerin ve sorumlu görevler üstlenmiş olanların en büyük gafıydı. Kulağa biraz çelişkili gelebilir ama, savaşa gerektiğinde ‘savaşın hakkını’ vermemek, başka deyişle teröristlere ‘devlete layık’ düşman payesi(!) vermekten kaçınmak, yalnızca sürüp giden bir savaşın daha da uzamasına ve yaygınlaşmasına yol açtı. Anlamsız bir ‘küçümseme’ ve ‘önemsememe’ politikası, varlığını şimdilerde de sürdürmekte. Dün ve bugün, yani Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin doksanlı yıllardan bu yana en büyük silahlı saldırıya uğradığı sıralarda, medya “200300 kişilik” bir terörist grubunun sınırlarımızdan içeri sızdığı haberiyle çalkalanmakta. ‘Sızma’nın sözlük anlamı ‘azar azar süzülüp çıkmak’ veya ‘çok az miktarda süzülerek girmek’ diye verilmektedir. Yani, örneğin birkaç kişi ya da küçük bir grup, sınırlardan içeri ‘sızabilir’. Ama geniş bir cepheyi hedefleyerek gelen iki yüz, üç yüz silahlı kişinin yaptığına ‘sızmak’ değil, düpedüz ‘saldırmak’ denir. Böyle bir saldırıya sızıntı demek, parçalanmış bir boruyu sanki yalnızca sızıntı yapıyormuş gibi onarmaya kalkışmaktan farksızdır. Yani, sonuç vermez. Yakın bir geçmişte, bu ülkenin topraklarının belli bir kesiminde birileri ‘siyasi özerklik’ ilan etti. Birkaç gün önce bu ülkenin Cumhurbaşkanı, o bölgeye programı önceden açıklanmayan bir ziyaret yaptı. Böylece bu ülkede, ziyaret programı önceden açıklandığında Cumhurbaşkanı’nın güvenliğinin yeterince sağlanamayabileceği bölgelerin bulunduğu, kendiliğinden kanıtlandı. Bunun hemen ardından da aynı bölge, sınırların ötesinden gelen bir saldırıya hedef oldu. Başta da dediğim gibi, savaş ve barış üzerine, şimdi her zamankinden daha çok düşünmek ve konuşmak zorundayız. Hem de neye savaş, neye barış diyeceğimizi artık her zamankinden çok daha dikkatli düşünerek! Gerilim her yerde Kubbe Kutluğ Ataman’ın daha önceki sergilerini ve işlerini görenler onun kimlik sorunlarıyla didişmesini yakından bilirler… Bu sergi sanatçının son yıllardaki arayışını, sorgulamasını, tartışmalarını daha yakından tanımak ve anlamak için önemli. Bilmez değilim: Şu İstanbul Bienali günlerinde onun özellikle başka bir işi (Askerlik yapamayacağına dair raporun sergilenmesi) başrolü kaptı. Ne yaparsınız, basınımız işin kolayını seviyor! Sanatçının dünyasını kavramak, son 20 yıldır ürettiklerini anlamak, bireysel ve toplumsal kimlik sorgulaması serüvenine katılmak için bu sergiyi görmek kaçınılmaz. “Mezopotamya Dramaturjileri” sergisinde ise başrol gerilimde: Coğrafyada gerilim, tarihte gerilim, ilişkilerde gerilim… Hem dıştan hem içten izlenilen, dev ekranlara yerleştirilmiş bir video heykel “Kıyamet”te, başkaldırıyı, isyanı, yıkıcılığı ve yapıcılığı, azgın suların kabarmasıyla izliyoruz. Uzaktan uyumun ta kendisi diyecekken yakınlaştırdığımızda ürkütücü olan ayrıntılar… “Kubbe” sırtüstü yatarak daha rahat izleyeceğiniz BatıDoğu çelişkisini ortaya koyan bir eser. “Kule” adlı eserde sadece susan ve bakan in sanlar görüyoruz. Sadece yüzlerini… Her yaştan, her cinsten. Dudaklar mühürlü. Ama o yüzler öyle bir “konuşuyor ki” dehşete düşüyorsunuz! O susan yüzler neler neler anlatıyor… “Mutluluk arayışı”nda ise sadece konuşan bir kadını izliyoruz. Gülerek mutluluk arayışını anlatırken saflığı, yaklaşımı içinizi acıtıyor… Rastgele bu üç örneği gerilimi anlatabilmek için seçtim… Hayallerle gerçekler arasındaki çelişki… DoğuBatı, gelenekmodernite, evrenselyerel çelişkisi… Görüntüyle algılanan arasındaki çelişki… Söylenenle söylenmeyen arasındaki çelişki… Çelişki ve çatışma… İkisi birbirinden ayrılmıyor. Kurgulanan kimlikler Bu serginin serüveni yurtdışını da kapsıyor: Kutluğ Ataman, Mezopotamya Dramaturjileri serisine 2009’da başlamıştı. O tarihte ilk kez Linz Avrupa Kültür Başkenti kapsamında Lentos Sanat Müzesi’nde; 2010’da Roma’daki Ulusal 21. Yüzyıl Sanatları Müzesi MAXXI’nin açılışında gösterilmişti. Arap Baharı’ndan da esinlenen “Kıyamet” ise ilk olarak Mayıs 2011’de İngiltere’de Brighton Festivali’nde gösterilmişti. Lucky Peterson, Rick Estrin & The Nightcats ve John Mooney festivalin Eskişehir konserindeydi Blues dolu bir gece MELTEM YILMAZ ESKİŞEHİR Türkiye’nin ilk ve tek blues festivali Efes Pilsen Blues Festival kapsamında gerçekleştirilen Eskişehir konserinde Lucky Peterson, Rick Estrin&The Nightcats ve John Mooney, Eskişehirli bluesseverlere unutulmaz bir gece yaşattı. Bu yıl 22’ncisi düzenlenen Efes Pilsen Blues Festival’in Türkiye turnesi kapsamındaki 14. ayağı olan Eskişehir konseri, pazartesi gecesi Eskişehir 222 Park’ta gerçekleştirildi. Festivalin bu yılki konukla rı; ilk kaydını 5 yaşında yayınlayan Lucky Peterson, San Franciscolu armonika ustası Rick Estrin ve grubu The Nightcats ile bluesun Mississippi ekolünü temsil eden en önemli sanatçılardan John Mooney, diğer şehirlerde olduğu gibi Eskişehirde de aralıksız sahneye çıktılar. Mekânı hıncahınç dolduran kalabalık, şarkılara gece boyunca eşlik etti. Büyük bir çoğunluğunu öğrencilerin oluş turduğu dinleyiciler, sanatçıları dakikalarca alkışladı. Bu yıl 20 şehir ve 24 konseri kapsayan Efes Pilsen Blues Festival, Eskişehir’in ardından turnesine devam edecekti, ancak Çukurca’daki saldırıda 24 askerin şehit olmasının ardından, Balıkesir ve İstanbul konserleri iptal edildi. Efes Pilsen Blues Festival’in konser programı, önümüzdeki günlerde netleşecek. John Mooney Kocaeli Üniversitesi Derbent Meslek Yüksekokulundan almış olduğum öğrenci kimlik kartımı kaybettim. Hükümsüzdür. Özlem Çuhacı Bir çocuk daha okusun diye 21.YÜZYIL EĞİTİM VE KÜLTÜR VAKFI (YEKÜV) Tel: 0212 274 15 02 0212 213 74 02 Fax: 0212 275 52 44 www.yekuv.org [email protected] Vakıflar Bankası Osmanbey Şubesi 00158007287986476 C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle