18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
12 EKİM 2011 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 13 Paris’in kasvetli soğuğuna karşın, hava çok sıcak olmasa da pırıl pırıl bir güneş aydınlatıyor, kırmızı tuğladan inşa edilmiş tarihi yapıları. Fransız silahlı kuvvetleri, ordusu ve polisiyle görücüye çıkmış, meydanda. Zorunlu askerlik kaldırılıp polisler de varoşlara girmeye korkalıberi ülkenin güvenlik birimleri, TV reklamları ve böyle panayır gösterileriyle paralı asker, jandarma, itfaiyeci ve polis olmaya özendiriyor gençleri. Panayır demem boşuna değil: Uyuşturucu bulmak için eğitilen köpeklerle yapılan gösterilerden itfaiyenin söndürdüğü sahte yangın ve jandarmanın patlamadan imha ettiği sahte bombalara, alanda yoğun bir “arama kurtarma” çalışması var. Güvenlik güçleri doğru yere tezgâh açmış, çünkü Toulouse her şeyden önce bir üniversite kenti, dolayısıyla genç oranı yüksek. Ama işsizlik oranı en düşük yerlerden bir endüstri devi: AIRBUS uçakları burada monte ediliyor, Avrupa Havacılık Savunma ve Uzay Ajansı’nın (EADS) merkezi burası, Ariane ve Astrium füzeleri de büyük ölçüde burada yapılıyor. Kentin, teknoloji üretiminden sonra en yaygın etkinliğinin “rugby” sporu olduğu düşünülürse, galiba ordu ve polis “rugbyman” ya da “uzman teknisyen” olamayan, üniversitede de tutunamayan genç irilerini istihdam zorunda kalacak! Bendeniz, edebi nedenlerle Toulouse’dayım: “Uluslararası Polisiye Romanlar Festivali”nin davetlisi olarak “Avrupa üney Toulouse, Capitole Gkent”iFransa’nın “pembe meydanı. Geride bıraktığım Hıristiyan Kathar mezhebine karşı düzülen haçlı orduları tarafından. Ve yine ilk kez bu mezhebi yok etmek için kurulan engizisyon mahkemesi, Toulouse’un Capitole meydanında yakmış, Katolik papaya muhalif Hıristiyanları... “Fransa, zaman zama n sola oy veren sağcı bir halkı n ülkesidir.” FRANÇOIS MITTERRA ND Doğru Sol, Doğrudan Demokrasi edebiyatında casusluk” temalı bir tartışmaya katılacak ve Fransa’da yayımlanan romanlarımı imzalayacağım. Festivalin kurucusu, kara roman yazarı Claude Mesplede ve eşi İda’yla üç yıl önce tanıştık, beni pek tuttular, nedense. Geçen yıl da çağırdılar, Vatan’dan atılıp ilk göz ağrım, yuvam Cumhuriyet’e döndüğüm günlere denk geldi, davete icabet edemedim. Yokluğumda, siyasal yazar mücadelemi öven bir bildiri yayımlamışlar, çok duygulandım. Bu yıl buradayım. Boş zamanlarımda kenti Fotoğraf: DANİEL COLAGROSSİ geziyorum. İçimde tuhaf, nostaljik duygular... Çünkü Toulouse, Nicetas, Karaman doğumlu yabancısı olduğum bir yer değil: olduğu için “Caraman” denilmiş “Gülün Öteki Adı”nda(*) anlattığım olabilir mi, bu tarihi kasabaya? Bin Kathar trajedisinin önemli bir yıllık adı 1920’de değişip Saintsahnesi. 1167 yılında Bogomil FelixLauragais oluvermiş, Papa’sı Nicetas’ın nedense! Konstantinopolis’ten kalkıp Kathar Kathar din adamlarını ve Kilisesi’ni kutsamaya geldiği şövalyelerini Katolik Roma SaintFelixdeCaraman kasabası, Papalığı’na teslim etmeyen burada. Caraman, bildiğimiz Toulouse Kalesi, üç kez kuşatılmış Karaman... Acaba Bogomil Papa tarihte, Müslümanlardan önce Aynı meydanda bugün “gel, gel, orduya gel, polise gel” panayırı var, ama müşterisi az. Çünkü güvenlik güçlerinin “vatan, millet, Rhone nehri”ni savunmak çağrısını dayandırdığı “yurttaşlık bilinci”, geçen pazar günü sandık başında şahlandı, hem de salt Toulouse’da değil, tüm Fransa’da. Üstelik bu sandıklardan ne Fransız cumhurbaşkanı çıkacak ne de Fransa’nın yeni iktidar partisi: Sosyalist Parti PS, ülke tarihinde bir ilke imza attı ve 2012 Mayıs ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçiminde Sarkozy’nin karşısına çıkaracağı sosyalist adayı belirlemek için halkoyuna başvurdu. Sosyalist önseçimler, hazırlık aşamasında iktidar partisi UMP’nin alaycı aşağılamalarına maruz kaldı. Derken siyasal arenayı oldum olası “sen, ben, benim oğlan”la işgal eden bu kibirli politikacılar bir de baktılar ki alay ettikleri velinimetleri, yani halkmış! Halk öylesine sahip çıktı ki Fransa’daki bu doğrudan demokrasi deneyine, sosyalistler bile şaştı önseçimlerin gördüğü ilgiye. Fransa’daki Sosyalist Parti önseçimlerinin ikinci turu, önümüzdeki pazar. Kazanan, 2012’deki resmi seçimlerde, adaylık hakkını halktan almış “sosyalist aday” olacak. (*) Literatür Yayınları, 2008 osyalist Parti, SFransa’daki önseçimleri düzenlemek için 3.5 milyon Can Baba ve ‘Mezarlık Köpekleri’ Geçen pazar akşamı “Tiyatro Kumpanyası”nın sahnelediği “Can” adlı oyunu izledim. Sözü uzatmadan söyleyeyim; son yıllarda izlediğim tek kişilik oyunlar arasında beni en çok etkileyen, heyecanlandıran, coşkularımı kabartan, umutlarımı yeşerten oyun oldu “Can”. Can’ı usta tiyatrocu Genco Erkal, başı dik, sesi gür, gönlü zengin şairimiz Can Yücel’in şiirlerinden uyarlamış. Oyun bir bütün olarak izleyiciye ülkemizin son kırk yılının panoramasını sunuyor, aynı zamanda da hayatın hep içinde olmuş, haksızlıklara başkaldırmış devrimci bir şairin otobiyografisini. Can Baba’nın şiirlerine resmimizin büyük ustalarından Mehmet Güleryüz’ün desenleri eşlik ediyor. Şiir ve çizgi birbirini tümleyerek oyuna farklı bir renk, farklı bir coşku katıyor. Son yıllarda çizdiği başarı grafiğiyle adından sıkça söz ettiren Kemal Kocatürk bu oyunda da hem yönetmenlik hem oyunculuk görevlerini üstlenmiş. Mükemmel bir performans sergiliyor. Oyundan söz ederken, müziğiyle Ayça Kocatürk’ün, yalın dekoruyla Sırrı Topraktepe’nin, ışığıyla Aslı Atasoy’un adlarını mutlaka anmak gerekiyor. Can Yücel büyük şair, büyüklüğü bir yanıyla hayatı diyalektik yöntemle irdeliyor olmasından, geleceğe ilişkin doğru sonuçlara varıp gerçekçi çözümler önermesinden geliyor. Bunu yaparken dizeleri müziğinden, renginden, şiirselliğinden hiçbir şey yitirmiyor. Oyunda bir bölüm var. Can Yücel’in 9 Temmuz 1977 tarihli Vatan gazetesinde yayımlanan “Mezarlık Köpekleri” başlıklı yazısından uyarlanmış. Şöyle: “Mezar deşmek dedik de; pazar günkü gazetelerden öğrendiğime göre, bir güruh tarafından tahrip edilen mezarlar arasında Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hakan Yurdakuler, Mahir Çayan ve Ulaş Bardakçı’nın mezarlarının bulunduğu saptanmıştır! Bu güruh mezarları tahrip ederken, ‘Kahrolsun komünistler’ sloganını söylemişlerdir. “Kim bilir belki komünistlerin ölseler bile kahrolmadıklarını gördüklerinden ötürü, gazaba geldi bu ateşli güruh, bakanlar ile polis de ‘Kahrolsun komünistler’ naralarıyla kabirlere savlet eden bu yaslı gidip şen gelen güruha hoşgörüyle davranmak gerektiğini düşündü! Pekiyi, ama bu kahramanlarımızın ‘ölüye saygı’ geleneğimize, ‘ölüyü hayırla yâd etme’ töremize, ‘düşmanın bile olsa ölüyü günahlarından arınmış’ belleme inancımıza karşı gelişlerine ne buyrulur? 19671969 yıllarında Kandilli’de, Fatih Hoca’nın evinde otururdum. Tepede, ta pilonun dibinde. İlk taşındığımızda dikkatimi çekti, ortada birtakım köpekler dolaşıyor, ürkek öyle, hain bakışlı, kuyrukları bacaklarının arasında, höt dediniz mi, öteki taşın arkasında kayboluveriyorlar. Önümüzde mezarlık. Sordum sağa sola, bu acaip köpekler ne ola ki diye. Mezarlık köpekleriymiş meğer bunlar... deşerlermiş de mezarları...” Avro harcadı. Resmi seçmen kartı olan ve 2012’de 18 yaşını dolduracak tüm yurttaşların katılabildiği seçimler için 9502 sandık kuruldu. Fransa dışındaki Fransız seçmenler de konsolosluklarda oy kullandı. Önseçimlerde oy veren her yurttaş, 1 Avro ödeyerek masrafa ortak olmayı kabul etti. Sosyalist Parti, hiçbir resmiyeti olmayan halkoylamasında, en fazla 2 milyon kişinin sandığa gideceğini öngörmüştü. 3 milyona yakın katılım, başarıyı zafere dönüştürdü. Mayıs 2012’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine sosyalist aday olabilmek için 6 politikacı yarıştı. Aralarından bir kadın, bir erkek finale kaldı: Martine Aubry ve François Hollande. Hangisinin ipi göğüsleyip kendi kendinin adayı sağcı Cumhurbaşkanı Sarkozy’ye karşı seçimlere gireceği, pazar günü yapılacak ikinci turda belli olacak. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘ G ’ N O K T A S I [email protected] Dizilerdeki Eski Evlerimiz ve Koruma Kurullarımız Tv dizilerinde “geçmiş” daha bir ilgi çekiyor… Özellikle 1960’larla, 70’lerde geçen senaryolar, o yılların “efsanevi” anılarından olacak, “reyting” rekorları kırıyor.. Peki, o coşkulu, gerilimli, sevdalı “umut” yılları nasıl anlatılacak? Elbette öncelikle giysiler, eşyalar, otomobiller ve aynı yıllarda henüz yok olmamış eski evler, tarihi sokaklar ve özgün kentsel mekânlarla.. Yapımcı ve yönetmenler için giysiler, otomobiller, iç mekânlar pek sorun olmuyor ama ya o anılarda kalan mimari çevre? 50’lerden itibaren kentlerimizi sarmalayan, 70’lerden sonra da eski dokularını koruyabilmiş ender yerleşmeleri dizi yapımcıları neredeyse sokak sokak paylaşmış durumdalar. “Öyle Bir Geçer Zaman ki..” Ya “arka”daki olmasaydı? yükselerek yaygınlaşan apartmanlaşmayla öylesine acımasız bir yıkım süreci yaşadılar ki şimdi film çekmek için bile ara ki bulasın… Acımasız “yıkyapsat” imarcılığıyla betonlaşan kentlerimizde yakın geçmişi bile yansıtacak evleri, sokakları bulup “set” olarak kullanmak, dizi yapımcılarının en büyük sorunu. Bu nedenle İstanbul’daki tüm rant baskılarına rağmen varlıklarını yitirmeyen sınırlı sayıdaki korunmuş ev ve sokak son yıllarda dizicilerin baskınına uğradı. İlk akın özellikle semt sakinlerinin çabalarıyla kimliğini yaşatabilen Boğaziçi köylerinden Kuzguncuk’a oldu. Başlangıçta bundan memnun olan Kuzguncuklular, giderek film setine dönüşmeye isyan edince, yeni semtler aranmaya başlandı. Bugün Peki, Tv’lerdeki yakın geçmişi konu alan dizilere o insancıl “eski mahalleler”deki yaşamı canlandırma olanağını sunan az sayıdaki tarihi kent mekânları nasıl korunabildiler? Bugüne gelebilen eski evlerimiz yıkyapsat betonlaşmasının elinden nasıl kurtulabildiler? Birincisi elbette ki yasalarla… Ama ondan da önce yasalardan “ödün vermeyen koruma kurulları” ile duyarlı kişi ve sivil toplum kuruluşları sayesinde. Onlar olmasaydı, bugün tek bir eski ev, tek bir kimliğini korumuş sokak, kentsel doku bulmak mümkün olmayacak; bu nedenle geçmişin canlandırıldığı film ya da dizi çekmek de belki akla bile gelmeyecekti. Ne var ki aynı miras için “yıkılıp apartmana dönüşmesin, korunsun” dediklerinden ötürü inşaatçısiyasetçi işbirliği ile görevlerinden alınan koruma kurulu üyelerine ne toplum sahip çıktı ne de korunabilen ender mekânlarda sıraya girip film çeken diziciler, filmciler... O kadar ki hiçbir yapımcı, onlara bu olanağı sağlayabilen kurul üyelerinin direnişini senaryo konusu bile yapmadı. Bundan ötürü kıyıma uğrayanları sinemayla kucaklamak ise akıllarına bile gelmemiştir. İşte bu kurullar, doğal mirasımızı da korumaya çalıştıkları için adeta cezalandırıldılar. Yeni hükümetin KHK’si ile devletin teşekküründen bile yoksun kalarak topluca görevlerinden alındılar… Aynı KHK ile yeniden oluşumlarında da “doğal zenginliğimizi koruma” işlevleri sona erdirildi. Ne dersiniz, geçmişimizi ekranlara taşımak için pür telaş eski ev, yalı, konak ve eski sokak arayan yapımcılarımızın, bulabildikleri tüm kültürel mirası borçlu oldukları koruma kurullarının hazin öyküsünü de sinemaya ve dizilere yansıtmaları bir “vefa borcu” değil midir? Kurullara ‘borçlu’lar ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] Biliyorsunuz, Can Yücel’in Datça’da bulunan mezarı 18 Ağustos 2011 günü birtakım “mezarlık köpekleri” tarafından saldırıya uğradı, heykeltıraş Mehmet Aksoy’un yaptığı mermer heykeli parçalandı. Can Baba, o yazıyı başına gelecekleri 34 yıl öncesinden bilip yazmış sanki. Oyun böylesine güncel. Can’ı, özellikle yıllardır topluma unutturulmak istenen o “devrimci” sesi özleyenlere öneririm. Oyun, 13 ve 18 Ekim 2011 günleri saat 20.30’da Muammer Karaca Tiyatrosu’nda sergilenecek. Can Yücel’in 85. doğum yılında kapılarını bu oyunla açan Tiyatro Kumpanyası’nın çalışanlarını bir kez daha kutluyorum. BULMACA SEDAT YAŞAYAN HARBİ SEMİH POROY HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Manisa’nın Kula 1 ilçesi yakınındaki, dik yamaçlı çok 2 genç volkan konile 3 rine verilen ad... Bir 4 renk. 2/ Yapma, et5 me... Sinemacılıkta dekorun kurulduğu 6 yer. 3/ Bir araya ge 7 tirilmiş coğrafya ha 8 ritaları derlemesi... Ağlayan, inleyen. 4/ 9 Diyarbakır’ın bir ilçesi... 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Bir gösterme sıfatı. 5/ Çok 1 A N Z A R O T K bilgili olan. 6/ Yön gös 2 K İ K E B A N A termek için belli yerlere 3V A L E U R A Y konulan işaret... Bir haber 4A L R O R O A ajansının kısa yazılışı... İn5V E R E V T E B ce dantel. 7/ Zarara uğrama A S MA tehlikesi... Sulak yer. 8/ 6 İ L İ 7 T U N A U L A Ş Mobilyaların ve otomobil Y İ S A A R I koltuklarının kaplanma 8 sında kullanılan döşemelik 9 P A T A K Ü T E bir kumaş cinsi. 9/ Boru sesi... Kara batmamak için ayağa takılan bir çeşit örgülü ayaklık. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Bir halkın tüm dünyaya yayılması. 2/ Her yiyeceği canı çeken... İskoç erkeklerinin giydiği kısa eteklik. 3/ Kastamonu’nun Pınarbaşı ilçesindeki ünlü kanyon... Kayak. 4/ Gökçeada’da bulunan ve Türkiye’nin batıdaki en uç noktası olan burun. 5/ Edirne’nin bir ilçesi... Hollanda’nın plaka imi. 6/ Talyum elementinin simgesi... Olumsuzluk belirten bir önek... “Beni görüp yönün dönersin” (Karacaoğlan). 7/ Ender, seyrek... Domuz yavrusu. 8/ Isparta’nın bir ilçesi... Bir nota. 9/ Bakımlı küçük orman... Osmanlı devletinde, taşradaki nüfuzlu ailelere verilen unvan. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle