23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul Y Edirne B Kocaeli K Çanakkale B İzmir B Manisa PB Denizli PB Zonguldak Y Sinop Y Samsun Y Trabzon Y Giresun Y Ankara B 6 5 4 6 9 7 5 3 7 6 6 6 1 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars B B K PB Y PB Y Y Y Y Y Y K 1 0 2 13 14 13 9 8 7 7 2 3 1 Oslo PB 6 Belgrad B 2 Helsinki PB 2 Sofya B 2 Stockholm PB 2 Roma Y 13 Londra Y 8 Atina PB 11 AmsterdamPB 2 Zürih B 2 Brüksel PB 6 Moskova K 10 Paris PB 5 Aşkabat PB 11 Bonn B 6 Taşkent Y 13 Münih B 2 Baku K 10 Berlin B 0 Bişkek B 1 Budapeşte B 1 Tiflis K 4 Madrid B 6 Kahire PB 19 Viyana PB 2 Şam Y 12 CUMHURİYET 31 OCAK 2011 PAZARTESİ Marmara’nın doğusu Kocaeli, İstanbul’un kuzeyi ve doğu kesimleri, Karadeniz, İç Anadolu’nun doğusu sabah saatlerinde Adana, Osmaniye, Kahramanmaraş ve Hatay çevrelerinde yağış bekleniyor. Batı Akdeniz’de fırtına, Orta Akdeniz’de fırtınna ve rüzghar bekleniyor. TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 31 Ocak AÇI MÜMTAZ SOYSAL Teknolojiyle Gençleşmek CİHAN HARBİ, adı üstünde, yeryüzünde o tarihe dek yaşanmış bütün harplerde görüldüğünden daha çok sayıda ülkenin kapıştığı, daha çok insanın öldüğü, daha ağır silahların kullanıldığı bir savaştı ama, teknoloji açısından pek büyük sıçrayışlara yol açmamıştı. O harpten akıllarda kalan en önemli silah, deniz savaşlarına son noktayı koymak için yapılmış dev dretnotlardır. Zehirli gaz seyrek kullanılmış ve insancıl nedenlerle sahneden çabuk çekilmişti. Tank bile henüz sonraki ağırlığını kazanmış sayılmazdı. Uçak da, savaşanları tepeden seyretmekten öteye çok geçemedi. İkinci Dünya Harbi’nin başlangıç yıllarında Almanların Versailles sınırlamalarını aşmak amacıyla yapıp okyanuslara saldığı cep kruvazörleri dretnotların pabucunu çöpe atmıştı. Deniz savaşları da hava kuvvetlerinin katılımıyla Pasifik Okyanusu’na kaydı, radarlarıyla, uzun menzilli füzeleriyle, atom bombalarıyla ve sonuçta altmış milyon insanın ölümüyle. imdiki silahlarda dikkati çeken nokta şu: Etkileri arttıkça hacimleri küçülüyor silahların. Elektronik küçük kutuların tuşlarına dokunarak korkunç sonuçların alınabildiği teknolojilere sıra geldi. İlginç olan, bu yeni teknolojinin dış kapışmalar yerine ülkeleri içten çökertmek için kullanılmakta oluşudur, farkına varmadan. Tunus’taki ayaklanmanın bu kadar kısa sürede Arap ülkelerinin önemli bir bölümüne sıçramış olmasını internetteki “Facebook” ve “Twitter” gibi sohbet şebekelerinin var oluşuyla açıklayanlar var. Bu açıklama doğruysa, kurumsallaşma derecesi düşük ve yasal yapısı zayıf devletlerin karşısında ele avuca sığmaz ve kolay baş edilmez bir engel beliriyor demektir: Platform ve kolektif gibi gevşek örgütlenmelerle ortaya çıkan gençlik grupları. Son otuzkırk yıl boyunca politikadan kopmuş ya da koparılmış olan gençler kolayca oluşturulan bu iletişim ağları sayesinde birbirleriyle temasa geçebilmekte ve bir ülkenin çalkantıları başka ülkelere rahatlıkla aktarılabilmekte. lektronik iletişim araçlarından yararlanmayı toplumların öbür kesimlerinden çok daha iyi becerebilen gençlerin bu silah sayesinde toplumla daha çabuk bütünleşerek etkilerini göstereceklerini ve eski dışlanışın böylece yenileceğini söylemek herhalde yanlış olmaz. Bunun gerçekleştirilmesi, ileri teknolojinin hiç beklenmedik bir yoldan topluma sunabileceği en güzel armağan olabilir. Ş ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın gelecek haftaki Ankara ziyareti, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da dalga dalga yayılan halk isyanları sonrasında, planlandığından çok daha önemli hale geldi. Amerikan tarafı, seçim malzemesi olmaması için ziyaretin, Türkiye’de kampanyaların başlayacağı mart ayı öncesine gelmesi konusunda ısrarcıydı. Hükümete destek anlamı çıkmaması için, muhalefet liderlerine de uyabilecek bir ziyaret programı yapıldı. Ama seçilen tarih, isyanların ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli müttefiklerinden Mısır’a sıçradığı döneme denk geldi. Tunus’ta halkın taleplerine daha açık destek veren ABD, sıra Mısır’daki müttefiki Hüsnü Mübarek’e geldiğinde daha temkinli davranmaya özen gösteriyor. Özellikle de arkasından İslamcı bir iktidar geleceği konusunda kaygıları var. Türkiye ise Tunus’ta olduğu gibi Mısır’daki gelişmeler konusunda da henüz net bir tavır koyabilmiş değil. Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun açıklamalarının satır aralarından, demokrasinin işlemesi neticesinde bölgedeki İslamcı güçlerin iktidara gelmesinden çok da rahatsız olmayacaklarının işaretleri okunuyor. Bu gelişmeler ışığında, TürkAmerikan ilişkileri sadece iki başkent için değil bölge dengeleri açısından da eskisine göre çok daha önem kazanmış durumda. ANALİZ UTKU ÇAKIRÖZER Mısır’daki İsyan ve Clinton’ın Türkiye Ziyareti dığında Clinton’ın gezisinin ne anlam ifade ettiğini Cumhuriyet’e değerlendirdi. Kongre Dış İlişkiler Komitesi’nden geçen Ermeni tasarısı, İsrail ile Türkiye arasında yaşanan Mavi Marmara krizi ve BM’deki İran oylamasında Erdoğan hükümetinin tutumu nedeniyle 2010 yılının AnkaraWashington ilişkilerinde ‘problemli’ geçtiğini anımsatan Holmes’un 2011’e ilişkin öngörüleri ise şöyle: “Bu yıl içinde ilişkilerde bir Ermeni krizi yaşanması beklenmemeli. İran konusunda, Başkan ve Dışişleri Bakanı düzeyindeki Beyaz Saray yönetimi, Türkiye’nin pozisyonunun değiştiği ve ABD’nin başını çektiği Batı ittifakıyla uyumlu noktaya geldiği görüşünde. Ancak yönetimdeki ikinci ve üçüncü isimler düzeyinde Ankara’nın İran ve Ortadoğu politikalarına güven duyulmuyor. Clinton’ın gündeminin üst sıralarında Türkiyeİsrail ilişkilerinin düzeltilmesi yer alacaktır.” ri olan Mısır’da, sokakların ‘antisemitist’ çığlıklarını yansıtacak yeni bir yönetimin ufukta göründüğü şu dönemde, Washington’ın en son görmek isteyeceği gelişme Türkİsrail ilişkilerindeki krizin derinleşmesidir. Bölgedeki tek istikrarlı demokrasi konumundaki Türkiye, ‘eğer isterse’, akıllı bir stratejiyle, son gelişmeleri kendi ulusal çıkarları doğrultusunda değerlendirebilir. İsrail’in bölgedeki varlığı konusunda kaygıları daha da artmış olarak Ankara’ya gelecek Clinton’a, Türkİsrail ilişkilerinin düzelmesi için aracı olması mesajı her seviyede iletilmelidir. Netanyahu hükümetinin Mavi Marmara kurbanları için Türkiye’den özür dilemesi konusunda, ABD’nin özellikle de bu dönemde ağırlığını koyması denklemi değiştirici etki yaratabilir. zularına dizgin vurabilmesi. İmkânsız değil ama çok zor bir beklenti. Çünkü, Holmes gibi Türkiye’yi yakından izleyen ABD’li gözlemcilere göre, “Her seçim döneminde istisnasız tüm partiler antiAmerikan, antiİsrail söylemler kullanma yarışına girişiyor.” GÜNDEM Baştarafı 1. Sayfada MUSTAFA BALBAY AKP ne kadar istekli? Holmes’a göre, Türkiye ile İsrail arasında ilişkilerin düzelmesi Amerikan iş dünyasının Türkiye ile ticarete bakışında da çok büyük fark yaratabilir. Ancak daha önce, Türk hükümetinin ABD ile ticari ilişkileri geliştirme kararlılığını göstermesi gerekli. Başkan Obama ile Başbakan Erdoğan arasında 2009 yılında kararı verilen yeni “İş Konseyi” projesi, Türk tarafı üyelerini bir türlü açıklayamadığı için hayata geçirilemiyor. Washington’daki algıyı, Holmes, “Irak, Suriye, Rusya ile törenler eşliğinde İş Konseyleri kurarken müttefikiniz ABD’ye karşı bu kadar yavaş davranmanız, Türkiye’nin ilişkileri geliştirmeyi isteyip istemediği konusunda ciddi şüphe yaratıyor” diye özetliyor. Haziran ayındaki seçimlerden anayasa değiştirecek çoğunlukla çıkmak isteyen Erdoğan, ulusal çıkarlara mı yoksa parti çıkarlarına göre mi hareket edecek? Ne dersiniz? Dış politikaya sandık etkisi Bu konjonktürel fırsatı değerlendirmenin ise tek bir ön şartı bulunuyor: Başbakan Erdoğan ve AKP hükümetinin, İsrail meselesini iç politika malzemesi yapma ar kurumun katılımıyla gerçekleştirilen Adalet ve Demokrasi Haftası kapsamında, katledilen aydınlarımız anıldı. Bu haftanın bir mihenk taşı olarak belleklerde yer etmesini, ancak duyarlı insanların sorumluluğunun tüm yıl devam etmesini dilerim. Girişteki soruya yanıt olabilecek bir adıma değinmek istiyorum. Cumhuriyet Kitapları “Demokrasi Kitaplığı” adı altında katledilen aydınlarımızın eserlerinden seçmeler yayımlıyor. Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, her biri kendi ilgi alanlarında onlarca eser verdiler. Bu eserlerin ortak paydalarına baktığımızda şunları söyleyebiliriz: Tümü laikliğin önemini kuru bir söylem olarak değil, demokrasinin olmazsa olmaz bir koşulu olarak vurguladı. Tümü aydınlanmanın, bütün küresel değerlerini süzüp Türkiye gerçeklerine uyarlanması için çaba harcadı. Tümü Atatürk’ü yeni kuşaklara içi boş sözlerle değil, bilimsel, toplumsal gerçeklerle anlatmayı, görevden öte, varlık nedeni bildi. Tümü bağımsızlık konusunda hassastı. Örnekler uzatılabilir ama, burada kesip şu saptamayı paylaşalım: Yukarıda aktardığımız maddelerden rahatsız olanlar, aydınlarımızın katlinde sorumluluk sahibidir! Katledilen aydınlarımızın da içinde olduğu, özellikle son 30 yıla damgasını vuran şöyle bir tanım var: Faili meçhul cinayetler. Bunların açıklığa kavuşması, Türkiye’de demokrasinin yol alması için başlıca koşuldur. Yola çıkış rehberi olarak da şu seçilebilir: Nereden gelirse gelsin, hedefi, amacı ne olursa olsun, terörün her türlüsüne hayır. “Faili meçhul cinayetler”in yanına koymak istediğim bir tanım var: Sonucu meçhul davalar... Bir başka deyimle buna, “faili meşhur hukuk cinayeti” de denebilir. Ergenekon davası başta olmak üzere bu alanda önemli yol alındı. Dün, “delil hukuku” ile ilgili aktarabilecek yüzlerce örnekten birkaçına değindik. Bu davalar öyle bir kurgu ile oluşturulmuş ki, içine giren kaybolur, dışarıdan bakan ürker. Sonucu meçhul davalarda, Türkiye’nin kuruluş temelleriyle doğrudan ilgili kurumları ve onların belli başlı, sembol olabilecek temsilcilerini hedef seçtiler. Sonucu meçhul davalarda tek gerçek var: İnsanların tutuklu yargılanması. Mısır’da meydana gelen olaylar, beni ister istemez Mısır gezilerime götürdü. Tepemizden geçen göçmen kuşlarla orada Nil deltasına selam da gönderirim. Eski Mısır’da firavun tahta çıktığında piramidi, yani mezarı da yapılmaya başlanıyordu. Firavun öldüğünde, yeniden dirileceğine inanıldığı için, tüm çevresini de diri diri mezara koyuyorlardı. Benzetmede hata olmaz; bizlerin çıkmamak üzere hapiste kalmasını isteyenler, bunu gizli ya da açık söyleyenler, ifade etmese bile yorumlarıyla bu değirmene su taşıyanlar, Silivri’yi adeta bir piramit haline getirmek için her şeyi yapıyorlar. İnsanları diri diri toprağa gömmekten daha vahşi bir seyirlik oyunla karşı karşıyayız. ankcum@cumhuriyet.com.tr ABD’nin önceliği İsrail Ziyaret öncesinde Ankara’da temaslarda bulunan AmerikanTürk Konseyi (ATC) Başkanı James Holmes, Washington’dan bakıl Türkiye, konjonktürü değerlendirmeli Gerçekten de bölgede İsrail ile resmi ilişki içindeki iki ülkeden bi ucakirozer@cumhuriyet.com.tr Düşünce Üretim Topluluğu, CHP’ye ‘Kürt sorunu’na ilişkin rapor sundu: E Çözüm ulusal bütünlükte HAKAN DİRİK mumtazsoysal@gmail.com TBMM BAŞKANVEKİLİ MUMCU ‘AKP, 12 Eylül ile hesaplaşmaz’ ÖZCAN ÖZGÜR MUĞLA TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu, Muğla’da katıldığı “Uğur Mumcu ve Türkiye Gerçekleri” konulu söyleşide “AKP’nin 12 Eylül ile hesaplaşmaya niyeti yok. Timsah gözyaşları akıttılar” diye konuştu. Etkinliğin açılış konuşmasını Muğla Belediye Başkanı Osman Gürün yaptı. Güldal Mumcu ise konuşmasında “Teröre karşı olanlar siyasi saplantılarından kurtulup, artık gerçeği görmeliler. Gerçeğe göz yumarak sonuç alınamaz. Terörün acısını ülke olarak biz biliriz” dedi. Mumcu, şunları söyledi: “12 Eylül 2010’da referandum yapıldı. O zaman çıkıp evet oyu isterlerken 12 Eylül ile hesaplaşacaklarını söyledil. Bugüne kadar öldürenler için gözyaşı döktüler. Bugüne kadar CHP ve BDP tarafından 7 araştırma önergesi verildi. Hepsi reddedildi. Bunların gözyaşları timsah gözyaşları. Bunların 12 Eylül ile hesaplaşmaya niyetleri yok.” İZMİR CHP’nin elinde Kürt sorununa ilişkin bir rapor daha oldu. Eski Mülkiyeliler Birliği Başkanı Güngör Aydın, İnsan Hakları Vakfı Kurucu Başkanı Nevzat Helvacı, Prof. Dr. Bilsay Kuruç, Köy Enstitüsü kökenli Dr. Niyazi Altunya ile eski Anayasa Mahkemesi üyelerinden Mustafa Yıldırım’ın oluşturduğu Düşünce Üretim Topluluğu, “Kürt Sorununun Çözümü Ulusal Plan Taslağı”nı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na sundu. Raporda, Türkiye’nin bütünlüğüne vurgu yapılarak CHP’nin ağzından Türk ulusuna çağrı yapılıyor. Kürt kökenli yurttaşların özgür ve gönüllü birlikte yaşama istencine dayalı olarak çözüm üretileceği kaydediliyor. Topluluğun Kılıçdaroğlu ile görüşmesinde Aydın, Demokrasi İzleme Kurulu’nun 23 Eylül 1989’da verdiği kararla raporun altyapısının oluşmaya başladığını, taslağın, SHP’nin ünlü 1989 raporunun da nüvesini oluşturduğunu kaydetti. Çocukların yine ön saflarda olduğu eylemde kadın ve erkekler ayrı yerlerde durdu. (Fotoğraflar: UĞUR DEMİR) Harem selamlık eylem Terör örgütü Hizbullah’a yönelik operasyonlar AKP İl Başkanlığı önünde tekbir ve sloganlarla protesto edildi İstanbul Haber Servisi Terör örgütü Hizbullah’a yakınlığı ile bilinen dernek ve gazetelere yapılan baskınlar, aralarında MustazafDer, Doğru Haber gazetesi, UmutDer’in de bulunduğu çok sayıda dernek tarafından AKP İstanbul İl Başkanlığı önünde protesto edildi. Pankart ve dövizleri taşıyan göstericiler tekbir getirerek “Zulme karşı omuz omuza”, “Herkes için adalet” sloganları attılar. Harem selamlık uygulamanın olduğu gösteride çocuklar yine ön sıralarda yer aldı. Açıklamayı yapan MustazafDer Sekreteri Davut Işık 10 Ocak itibarıyla 102. madde uyarınca binden fazla kişinin tahliye edildiğini ve bunların yalnızca 20’sinin Hizbullahçı olduğunu belirtti. Çözümde gözetilecek 4 ilke Raporda çözümde gözetilecek 4 kural ve ilke anlatılıyor. İlk olarak “Konu, nereden soruna dönüşmüşse oradan çözülür” deniyor. Kimlik ve aidiyet tanınması, dilkültür özgürlüğü gibi sorunlar için demokrasi, insan hakları ve hukuktan gidilerek bir “ulusal plan” oluşturulması öneriliyor. İkinci olarak “Kök ya da ana sorun çözülmeden türev sorunlar çözülemez” denilerek Kürt sorunu çözülmeden PKK sorununun çözülemeyeceği ileri sürülüyor. Üçüncü olarak halkın sürece katılması gerektiği dile getiriliyor. Dördüncü ilke olarak, Kurtuluş Savaşı’na da gönderme yapılarak “ülkenin, ulusun ve devletin bütünlüğü” esas alınıyor. Raporun “Cumhuriyet devriminin kurucu partisi CHP’den Türk ulusuna çağrı” bölümünde, sorunun “ulusal plan”la çözüleceği vurgulanıyor. “İlk yapılacaklar” bölümünde, bölgedeki yurttaşlar “güçbirliği ve ulusal dayanışmaya” çağrılıyor. Koruculuk sisteminin kaldırılacağı belirtiliyor. Posta gazetesi protestosu İstanbul Haber Servisi Bağcılar’da Doğan Medya Center binası önünde toplanan bir grup, Candaş Tolga Işık’ın, Güneydoğu’ya ilişkin bir yazısında “bölge halkına hakaret ettiği” gerekçesiyle protesto gösterisi düzenledi. Binaya girmek isteyen grup polis engeliYle karşılaşınca polise yumurta attı, bazı kişiler ise otobüs duraklarını ve gazete binasını taşladı. AKP hükümetine sert eleştiri Işık “Sol örgütler, hırsızlık, uyuşturucu gibi olaylara karışan kişiler çıkarken Hizbullah davasından bırakılanlar üzerinden İslami kesime yönelik linç ve tehdit kampanyası başlatmıştır. Bu baskı, hükümet üzerinde de etkisini göstermiş, devlet eliyle hukuksuzluk başlamıştır” diye konuştu. Türkan Albayrak’ın işe iade davası İstanbul Haber Servisi İşten atıldığı Paşabahçe Devlet Hastanesi önünde 118 gün çadır kurarak eylem yapan Türkan Albayrak, Paşabahçe Devlet Hastanesi önünde yaptığı basın açıklamasında açtığı işe iade davasını kazandığını belirterek “Birlikte direndik, birlikte kazandık. Haksızlığa uğrayan tüm emekçileri hak aramaya çağırıyorum” diye konuştu. 2010’UN BAŞARILI GAZETECİLERİ Uğur Mumcu Ödülü muhabirimiz Kozok’a ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çağdaş Gazeteciler Derneği’nin (ÇGD) “2010 Yılının Başarılı Gazetecileri” ödülleri belli oldu. Özel Onur Ödülü’nün düşünce ve kültür yaşamına yaptığı katkı nedeniyle, Yaşar Kemal’e verilmesi kararlaştırıldı. Cumhuriyet gazetesinden Fırat Kozok, “Sipariş Sorular Alınır” haberi ile Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Ödülü’nü aldı. Ödüller, ÇGD’nin değişik dallarda 563 ürün arasında yaptığı değerlendirmeyle belirlendi. İncelemearaştırma, karikatür ile radyo programı dallarında ödüle değer ürün bulunamadı. Davutpaşa’da ölenler unutulmadı Zeytinburnu Davutpaşa’da 3 yıl önce bir maytap fabrikasındaki patlamada yaşamını yitiren 21 işçi anıldı. Olayda ölen ve yaralananların yakınlarından oluşan bir grup, Davupaşa Metrosu’ndan “Sorumlular belli, hesap sorulsun”, “İş kazası değil bu bir cinayet” sloganları atarak olayın meydana geldiği yere kadar yürüdü. Grup, daha sonra yıkılan fabrikanın boş kalan arazisine diktikleri çiçeklerin üzerlerine, yakınlarının fotoğraflarını bıraktı. (Fotoğraf: ALİ AÇAR) Mübadelenin yıldönümü İstanbul Haber Servisi Lozan Mübadilleri Vakfı ve Tuzla Sosyal Dayanışma Derneği, TürkYunan nüfus mübadelesinin 88. yılı nedeniyle dün Tuzla’da anma töreni düzenlendi. Gruptakiler, 10 yaşındayken Yunanistan’ın Yanya kentinden gelen mübadil Lütfü Karadağ’ı o günün anısına temsili olarak karşıladı. Tuzla’ya çok zor şartlarda geldiklerini belirten Karadağ “O günlerin hatıralarını bugün de dün gibi yaşıyorum” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle