25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHUR YET 23 OCAK 2011 PAZAR leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr 14 PAZAR KONUĞU CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran yeni parti politikalarını anlattı, hükümete ağır eleştiriler yöneltti: AKP seçimlerde bertaraf olacak SÖYLEŞ LEYLA TAVŞANOĞLU CHP genel başkan yardımcılarından Umut Oran yeni CHP yönetiminin, halkın bütün kesimlerini kucaklamadan iktidar olunamayacağını gördüğünü ve tek başına iktidar olma hedefine doğru ilerlediğini söylüyor. Oran, “CHP ve Türk halkı laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmuş AKP’yi mutlaka bertaraf edecektir” diyor. AKP’nin tarikatlar ve cemaatlere teslim olduğuna dikkat çeken Oran, “AKP hükümetinin Cumhuriyet’in değerleri, sosyal devlet ve hukukla ciddi sorunları var” diye de ekliyor. CHP’nin iş dünyasıyla ilişkilerinden sorumlu kişi olarak beklentileriniz neler? U. O. CHP adından da belli olduğu gibi Cumhuriyeti kuran, yoktan var eden bir parti. Bunun sürdürülebilir olması lazım. Bunun sorumluluğu var. CHP hem de halkın partisi. Halkla bütünleşmesi, kucaklaşması gerekiyor. Halk Partisi, kitle partisi olmanız için halkın tüm katmanlarıyla ilişki kurmanız, diyalog içinde olmanız lazım. Hem siz mesaj vereceksiniz hem de geri bildirim alacaksınız. Yani bu tek taraflı olmamalı. Siyaset kurumunun görevi halka hizmet ve halkın sorunlarını çözmektir. Halka gitmez, buluşmaz, onunla bütünleşmezseniz o zaman o gündemi yakalamanız zor oluyor. Dolayısıyla sorunları çözemiyorsunuz; görevinizi yerine getiremiyorsunuz. Türkiye’de halk dediğimiz zaman 72 milyon kişinin içinde işçisi, çiftçisi, ihracatçısı, sanayicisi, memuru, emeklisi, kadını, genci var. İş dünyası da çok önemli; ekonominin AKP’nin anayasanın temel ilkeleriyle, laiklikle, sosyal devlet ve hukukla sorunları var. Anayasa Mahkemesi bunu tespit ederek laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir parti olmaktan suçlu buldu. kalkınmanın motoru. Bu anlamda iş dünyası geniş bir taban. Bunun içinde hem işveren sendikaları, hem işveren örgütleri, hem meslek odaları, hem de sivil toplum örgütleri var. Amaç bu geniş yelpazeyle iletişim kurmak ve bu iletişimi doğru biçimde yönetebilmek. Partimiz altı okun güvencesi Başbakan sivil toplum örgütlerine ‘Taraf olmayan bertaraf olur’ demişti. Ben de diyorum ki ‘Türkiye’de bir siyasi parti laiklik karşıtı eylemlerin odağı olursa Türkiye halkı ve CHP o partiyi bertaraf eder.’ kaldıramıyorsunuz. O sebepleri yok etmemiz lazım ki sonucu değiştirebilelim. Şimdi iktidar olmamız gerekiyor. Demokratik anlamda sandıktan CHP’nin birinci parti olarak çıkması lazım. Öyle bir oy alması gerekiyor ki tek başına iktidar olsun. İşte bunun için CHP yeni lideriyle durmak bilmeyen bir çalışma içine girdi. Yeni genel başkanın (Kemal Kılıçdaroğlu) en önemli özelliği halka yakın olması, halkın onu kendinden hissetmesi. Bu 2009 yerel seçimlerinde Kemal Kılıçdaroğlu’nun belediye başkan adaylığı sırasında da ortaya çıktı. Yeni CHP, yeni bir genel başkan, yeni bir yönetimle iktidarı hedefleyen ve iktidarı hedeflerken de bundan önce CHP’nin değerlerine saldırılara karşı savaşan CHP yönetimine bir ek misyon ekleyip halkla bütünleşerek o savaşı vermeyi hedefliyor. Yapılanma, yönetim ve genel başkanın çalışma sistemine baktığınız zaman bunu görüyorsunuz. Yeni CHP yönetimine göre iktidarın yolu halktan geçiyor; halkı ikna etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Bu söylediklerinizden Türkiye’de sol siyasetin oylarının genelde yüzde 30’lar civarında kalmasının sebebi halka inememesinden kaynaklandığı sonucunu mu Peki ya işçi örgütleri? O konuda başka bir arkadaşımız görevli. Kadınlarla, gençlerle ilgili başka arkadaşlar görevli. Yeni CHP halkın iktidarını kurabilmeyi hedefliyor. Halkın iktidarını kurabilmek için de halkla bütünleşmesi gerekiyor. Bu sadece bir ideolojiyle sınırlı kalmıyor. CHP iktidar olursa sadece sol, sosyal demokratlara hizmet etmeyecek. Sonuçta halka hizmet edecek. Halkın iktidarını kurabilmesi için de böyle yeni bir iletişim, yönetim modeli benimsedi diyebiliriz. Yeni CHP’yle partinin sadece laik, sosyal demokrat oylara sıkışmayıp tabanını daha genişletme çabası kimilerinde CHP’nin altı ok ilkelerinden vazgeçmeye başladığı kaygısını doğuruyor. Bu kesimler kaygılanmakta haklı mı? Cumhuriyet gazetesi olarak hassasiyetinizi biliyorum. Çok da doğru. Bu olaya ben eleştirel gözle bakmıyorum. Bir tespit yapıyorum. Türkiye’de ’60’lı, ’70’li, ’80’li, ’90’lı yıllar yaşandı. 2000’li yıllardan itibaren Türkiye’de yeniden laiklik tehdit altına girdi. Mevcut hükümet dinle devlet işlerini birbirine karıştırdı. Hükümet her alanda topluma kendi fikirlerini empoze etmeye çalışıyor. Kendi fikirlerini benimsemeyenlerin de özel hayatlarına müdahale etmeye çalışıyor. Bu bir gerçek. Bu hükümet başarısız demiyorum. Başarılı olduğu taraflar da vardır. Ama beceriksiz bir hükümet olduğu kesin. En önemli hataları da anayasanın temel ilkeleriyle, laiklikle, Cumhuriyetin değerleriyle, sosyal devlet ve hukukla ilgili sorunları var. Bu sorunlar Anayasa Mahkemesi tarafından da tespit edildi. Mahkeme AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir parti olduğu hükmüne vardı ve suçlu buldu. Son yönetim değişikliğinden önce Sayın Deniz Baykal’ın genel başkanlığında CHP göze göz, dişe diş bir mücadele verdi. Bunun hakkını veriyoruz. Peki, sizce bu yeterli oldu mu? Ana muhalefet yapmakla, sürekli eleştirmekle, sorunları sürekli Anayasa Mahkemesi’ne götürmekle sebebi ortadan çıkarmalıyız? Evet. Hedef oyumuz yüzde 40’a ulaşabilmemiz için, bize mesafeli kalan, bizi farklı algılayan kesimleri de ikna etmemiz, tabanı genişletmemiz gerekiyor. Bu ideolojimizden vazgeçtiğimiz anlamına gelmiyor. CHP’nin ideolojisi onun kurucusuyla birlikte ortaya konulmuş, belirlenmiştir. Bugün de CHP’nin tüzüğünde, programlarında bu ideoloji devam ediyor. Bunun DNA’sıdır; genetiğidir. Bunu değiştiremeyiz. Bu partinin ve Cumhuriyetin kurucusu Mustafa kemal Atatürk şunu söylemiştir: “Muasır medeniyete uymak için o günün şartlarına göre kendinizi koşullandırın; akıl ve bilimi kullanın. Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım akıl ve bilimdir. Zaman süratle ilerliyor. Milletlerin, toplumların ve kişilerin mutluluk ve mutsuzluk anlayışları bile değişiyor. Böyle bir dünyada asla değişmeyecek hükümler getirdiğini iddia etmek aklın ve bilimin gelişimini inkâr etmektir. Benden sonra beni benimsemek isteyenler bu temel eksen üzerinde akıl ve bilimin rehberliğini kabul ederlerse manevi mirasçım olurlar.” Yani hiç kimse CHP’nin altı okundan, Kemalizminden vazgeçebileceğini düşünmemeli. Bu tabiata aykırıdır. Ama önemli olan halkın bugünkü ihtiyaçlarına ve dünyadaki gelişmelere göre bunu güncellemek ve sorunları çözer hale getirmektir. CHP’nin birey odaklı politikası Parti içi demokrasi için önseçim Yani önseçim mi? Evet. Önseçim ve yeni bir demokratik parti tüzüğü... Bundan sonra da Türkiye’deki siyasi partiler, seçim yasaları, siyasi etik yasasını bizim getirmemiz gerekiyor. Devrimci demokratik CHP ancak böyle olur ve Atatürk’ün hedeflediği gibi muasır medeniyetin öncüsü haline gelebilir. Ben hiç kimsenin CHP’nin Atatürkçülüğüyle, altı okla ilgili en ufak bir şüphesi olmaması gerektiğine inanıyorum. Bu ilkeleri demin de söylediğim gibi değiştirmek mümkün değildir. Bu partide bugün tamamıyla halk, insan odaklı bir çalışma sürdürülüyor. CHP’nin her zaman eleştirildiği bir konu da seçimler sırasında sandık başında oyları denetlemekte yetersiz kalması. Son zamanlarda tabandan gelen bir çağrı yapılıyor. Başta CHP olmak üzere diğer muhalefet partileri haziran seçimleri gecesi YSK’yle simültane olarak sandık, mahalle, ilçe, il bazında kendi topladıkları sonuçları açıklarlarsa o zaman YSK’nin açıkladığı seçim sonuçlarının sağlıklı bir sağlaması yapılacak, deniliyor. CHP’de böyle bir hazırlık var mı? Böyle bir hazırlık yapılıyor. YSK de bunu duyurdu. Akredite bir sistem oluşturacaklar. Seçime giren siyasi partilere bir bağlantı verecekler. Bu bağlantıyla da o siyasi partiler kendi sonuçlarını verebilecekler. Yine de buna güvenmemek gerekiyor. Mahalle, sokak ve sandık bazında örgütlenme çok önemli. Yine orada bazı eksiklerimiz var. Referandumda o eksiklerimizi gidermeye çalıştık. Az bir zaman kalmıştı. İyi de sonuç başarılı oldu mu? Çok başarılı olmadı. Ama en azından şu anda nerede nasıl zayıf olduğumuzu biliyoruz. Onunla ilgili çalışma da başladı. Biz YSK’ye güvenmiyoruz. Sonuçta kendi tedbirimizi, kendi güvenliğimizi kendimiz sağlamalıyız. Bu konuda partide ciddi bir eğitim ve örgütlenme çalışması sürdürülüyor. P O UMUT ORAN R 1963, Almanya doğumlu. Orta ve lise öğrenimini T İstanbul’da Fransız Saint Benoit Lisesi’nde, yükseköğrenimini Marmara Üniversitesi İngilizce R İktisat Fakültesi’nde tamamladı. Bir süre özel çalıştıktan sonra 1992’de E sektörde kurduktan sonra 1996’dankendi tekstil şirketini itibaren misyon edindiği Anadolu’da istihdam yaratma çalışmalarının bir örneği olarak Bolu’da şirketin fabrikasını faaliyete geçirdi. 20052009 arası Bolu Ticaret ve Sanayi Odası Meclis Başkanlığı görevini yürüttü. Pek çok Türk ve uluslararası meslek örgütü üyeliği ve aldığı ödüller var. Mayıs 2010’da yapılan CHP 33. Olağan Kurultayı sonucu CHP Genel Başkan Yardımcılığı görevine seçildi. Yani yeni CHP insanı ön plana alan bir politika mı uyguluyor? Evet. Bunda da akıl ve bilimi kullanarak iktidarı hedefleyen bir siyaset izliyor. CHP’de yeni lider ve yönetim var. Bu yeni yönetimin tek parti olarak iktidara geleceği gibi yeni söylemleri var. Yüzde 40 oranında oy almayı hedefliyor. Bunun için de kadınlar, gençler için pozitif ayrımcılık diyor. Yaratıcılığa önem veriyor. Yeni CHP ilkelerinden hiçbir şekilde vazgeçmeden iktidardaki böyle bir parti karşısında korku yerine umut vermeyi amaçlıyor. Yani sürekli çatışma yerine biraz da ortaya uzlaşma koymak gerekiyor. CHP sadece merkezden bir yönetim değil yerel örgütlenmeye de önem veriyor. Sadece sahil kentleriyle sınırlı kalmak istemiyor; İç, Doğu, Güneydoğu Anadolu’ya da gitmek, oralara da dokunmak, oralarda da var olmak istiyor. Ayrıca sadece parti içi disiplin değil parti içi demokrasiyi de kurgulamayı hedefliyor. Benim algıladığım yeni CHP böyle bir parti. Bu yeniliği de tek başına iktidar olmak için oluşturuyor. İktidar olmak için halkı ikna etmesi gerekiyor. Peki, ekonomi, yoksulluk konusunu ön plana çıkaracak mısınız? Tabii. Sayın genel başkan yoksulluğu, yolsuzluğu biz bitiririz, diyor. Geçmiş dönemde de yolsuzluk dosyalarını ardı ardına çıkarmış, iki genel başkan yardımcısı (AKP’den Dengir Mir Mehmet Fırat ve Şaban Dişli) bu nedenle gitmişti. Eşitsizliği, işsizliği biz bitireceğiz; sosyal adaleti, sosyal devleti yeniden biz kuracağız diyoruz. Vergide adalet planlıyoruz. Çevre, eğitim, insan hakları, KürtAlevi sorunları, dış politikalarımız çok önemli. Örneğin insan haklarıyla ilgili bir genel başkan yardımcılığı oluşturuldu. Bu başka partilerde yok. Yani, bugün CHP’de biraz daha yenilikçi, ilerici bir söylem var. Geçmiş yönetimler çok başarılı bir şekilde altı oku belli bir çizgiye getirdiler. Onların eksikleri olabilir. Bugün bizim eksiğimiz yok mu? Var. Önemli olan halkçılık okunu kullanarak halka ulaşmak ve devrimbilim okunu da kullanarak sürekli o devrim, değişim dinamizmini getirmek. Devrim dediğimiz zaman onun içine parti içi demokrasi de giriyor. Tarikatlar ve cemaatler ellerini siyasetten çeksinler CHP’ye Doğan Grubu medyasından katılımlar oldu. Hürriyet’in eski başyazarı Oktay Ekşi CHP üyesi oldu. Doğan Medya Grubu CEO’su Nebil İlseven İstanbul il başkanlığına getirildi. Bunun üzerine yandaş medyada Aydın Doğan’ın CHP’yi yeniden şekillendirme çabasında olduğunu iddia eden yazılar çıktı. Bu yazıları nasıl karşıladınız? CHP’yi hiç kimsenin çok kolay şekillendirmeye gücünün yetmeyeceğine inanıyorum. Bu partide herhangi bir holdingin, iş dünyasından herhangi bir insanın ya da herhangi bir kurumun çok ciddi bir tabanı olan CHP’yi şekillendirmesi, tasarım yapmasının söz konusu olabileceğini düşünmüyorum. Ama CHP halkla bütünleşecekse halkın tüm kesimlerinden, iş dünyasından da, emekçiden de üye alacaktır. Bir işveren CHP’de siyaset yapamaz, diye bir şey söz konusu değildir. Ancak işverenin siyasetle ticari ilişkilerini karıştırmaması gerekir. Ben de bir işverenim. Bana bu görev verilir verilmez hemen bir mal beyanında bulundum. Ticari faaliyette bulunduğum şirketin yönetim kurulundan istifa ettim. Hem istifa dilekçemi hem de mal beyanımı CHP Genel Sekreterliği’ne teslim ettim. Bence bu ayrımı yapabilmek çok önemlidir. Zaten yeni İstanbul İl Başkanı İlseven CHP örgütlerinden gelmiş bir kişi değil mi? Evet, öyle. Ben kendisini yıllardır tanırım. İkimiz de iş dünyasından gelmemize rağmen hiçbir zaman iş dünyasının sorunlarını konuşmadık. Hep CHP’yi konuştuk. 2002 sonlarından itibaren laik Türkiye’nin neredeyse tarikatlar ve cemaatler tarafından yönetilen bir ülke haline gelmesine ne diyorsunuz? Burada CHP Genel Başkan Yardımcısı olarak değil de kişisel fikrimi söylüyorum. AKP laiklik karşıtı eylemlerin odağı bir partidir. Referansları maalesef tarikat, cemaat ilişkileri. Ben tarikat ve cemaatlerin olmamasını da doğru bulmuyorum. Sonuçta Türkiye nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan bir ülke. Ama bu tarikatlar ve cemaatler kendi alanlarında kalmalıdırlar. Siyasetle herhangi bir ilişkileri olmaması başlıca koşul olmalıdır. AKP’ye baktığımız zaman din ve devlet işlerini birbirine karıştırdığını görüyoruz. Maalesef cemaat ilişkilerini kötü kullanıyor. Türkiye’yi de, eksen kayması dediğimiz farklı bir yöne götürüyor. Türkiye’yi yıllardır karış karış gezen bir insan olarak söylüyorum. Özellikle 2005’ten sonra yerelde ve genelde AKP’nin faaliyetleri laikliğe tehdittir. Bu Türkiye için ciddi bir tehdittir. Ama iyi ki Türkiye’yi bu tehditten kurtarmaya kararlı ve bilinçli CHP var. Yine de bu tehdidin bizi umutsuzluğa sevk etmemesi lazım. Sonuçta Türkiye bu tehdidi geride bırakacaktır; bertaraf edecektir. Başbakan sivil toplum örgütlerine, “Taraf olmayan bertaraf olur,” demişti. Ben de diyorum ki: “Türkiye’de bir siyasi parti laiklik karşıtı eylemlerin odağı olursa Türkiye Cumhuriyeti halkı ve CHP o siyasi partiyi mutlaka bertaraf edecektir.” Başbakan kendini Batı’da yabancı, Arap ülkelerinde evinde hissediyor Özellikle Batı’da AKP’nin dış politikayı iç politika malzemesi yaptığı ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu’yla birlikte özellikle Türk dış politikasında eksen kayması yaşandığı eleştirileri var. Siz bu eleştirilere ne diyorsunuz? Komşularla sıfır sorun politikası kötü bir şey değil. Komşu ülkelerle ticaret gelişiyor. Bu çabaları takdir etmek lazım. Ama AB pazarını ihmal etmeden bu çalışmaların yapılması gerekiyor. Ancak dış politikada da bir eksen kayması var. Başbakan’ın sekiz yıl içinde kaç kere AB ülkelerine, kaç kere de Ortadoğu veya Arap ülkelerine gittiğine bakın. Başbakan Arap ülkelerinde kendini evinde hissediyor. Ama muasır medeniyet dediğimiz Batı toplumunda da kendini yabancı hissediyor. Başbakan çağdaş demokrasi bilincinde olmadığı için Batı ülkelerinde sırıtıyor. Aynı zihniyeti Kars’taki heykel için “ucube” demesinde görüyoruz. Batı basınında alkole getirilen yasaklara yönelik sert eleştirilerde de görüyoruz. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle