20 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
R ocky Versace Vi- etnam’a gönüllü gi- den Virginialõ bir gençtir, savaştan sonra din adamõ olmayõ planlamak- tadõr. 1963 yõlõnda bir çar- põşma sõrasõnda bacağõn- dan yaralanõr, Viet Kong gerillalarõ tarafõndan ya- kalandõğõnda eve dönme- sine yalnõzca iki haftasõ kalmõştõr ve artõk savaş esiridir. İki yõl süren esareti boyunca gördüğü işken- celere rağmen gerillalara adõ ve sicil numarasõ dõ- şõnda hiçbir şey söyleme- mekte direnir. Gösterdiği bu inatçõ direnç diğer esir- lere de umut olur. Birkaç kez kaçmayõ dener, yaka- lanarak prangaya vurulur, boynuna bağlanan bir iple köylerde dolaştõrõlõr, yine konuşmaz. Sonunda, Eylül 1965’te, henüz 27 yaşõnda iken Viet Kong gerillalarõ tarafõndan öldürülür. Ce- sedi ise hiçbir zaman bu- lunamayacak olan Versa- ce’nin bugün Arlington ulusal mezarlõğõndaki me- zar taşõ boş bir kabrin üs- tünde yükselecektir. Vietnam’da beş yõl süren esaretten sonra kaçmayõ başaran bir Amerikan as- kerinin 1968 yõlõnda Beyaz Saray’a kabulünde bu hi- kâyeyi anlatmasõ üzerine Başkan Nix-on tarafindan Versace’ye “onur ma- dalyası” verilmesi önerilir. Ancak bu madalya savaş- ta esir düşenlere verilme- mektedir ve sonuçta sa- vaşta gösterdiği kahra- manlõklar nedeniyle yal- nõzca “gümüş yıldız” ve- rilir. Ancak Versace’nin ailesi ve arkadaşlarõ onun hikâyesini yõllar boyunca canlõ tutacaklardõr. Bu ko- nu çeşitli zamanlarda aile üyeleri ve arkadaş grubu- nun girişimleri ile Senato ve Kongre’nin dikkatine sunulur, sonunda sabõr ve direncin bedeli kazanõla- caktõr. Ve nihayet Aralõk 2001’de 35 yõllõk bir ge- cikme ile Kongre’den ge- çen bir yasa ile Rocky Versace’nin “onur ma- dalyası” Başkan Bush ta- rafõndan da onaylanõr. Böylece, 8 Temmuz 2002 tarihinde Beyaz Sa- ray’õn doğu salonunda, Başkan Bush’un hazõr bu- lunduğu bir törenle kõsacõk hayatõnda dünyanõn diğer ucuna, hiç tanõmadõğõ in- sanlara özgürlük umudu götürmek için giden Rocky Versace adõna aile üyeleri ve arkadaşlarõna, en zor şartlar altõnda iken ülkesi- nin onurunu feda etmedi- ği için, işkencelerle fizik- sel olarak çökmesine rağ- men yitirmediği sadakati ve kendi hayatõ risk altõn- da olduğu halde diğer esir- lerin kurtuluşu için gös- terdiği üstün çaba nede- niyle, en yüksek ulusal ödül olan “onur madal- yası” verildi. Hak edilmiş bir ödülün 35 yõl gecikmeyle veril- mesi merak edilmeye de- ğer bir konuydu ve Ame- rika’da 8-9 Temmuz tarihli gazete ve dergilerin pek çoğunda gündeme geldi. O tarihlerde bulunduğum ABD’de Washington Post gazetesinde okuduğum bir makale ile bu olaydan ha- berdar olmak fõrsatõnõ bul- muştum. Bu vesile ile biraz daha detaylõ bilgi edindiğimde öğrendim ki Amerika’nõn bu en üstün şeref madal- yasõ 1861 yõlõndan beri verilmekte ve bugüne ka- dar toplam 3400 adet ve- rilmiş. 140 yõldan uzun bu sürede iç savaş, İspan- ya savaşõ, Meksika savaşõ, I. ve II. dünya savaşlarõ, Kore savaşõ ve Vietnam savaşõ var. İngiltere’nin en yüksek devlet madal- yasõ olarak bilinen Vik- torya Nişanõ (Victoria Cross) ise 1856 yõlõndan beri verilmekte olup bu- güne kadar 1354 kişiye verilmiş. Rusya Federas- yonu ve diğer pek çok ül- kede de durum farklõ değil. Bizdeki duruma bakarsak; 1983 yõlõnda yürürlüğe gi- ren 2933 sayõlõ madalya ve nişanlar kanununa göre yurt içi ve dõşõnda her- hangi bir alanda feragat, fedakârlõk gayreti ile yap- mõş olduğu çalõşmalarda ülke ve dünya çapõnda em- sallerine nazaran üstün ba- şarõ göstererek devletin yücelmesine ve milletin milli menfaatlarõna katkõ- sõ olan Türk vatandaşlarõ- na devlet üstün hizmet madalyasõ verilir. Bugüne kadar toplam kaç kişinin bu madalya ile onurlandõ- rõldõğõna dair kesin bir bil- giye ulaşmak ne yazõk ki pek mümkün olmamakla beraber onurlandõrõlan ba- zõ popüler sanatçõlar ne- deniyle bu haberler daha çok magazinel basõnda yer almõştõ. Ne iyi ki diğer yanda uzun yõllar boyunca dünya beyin cerrahisine yön vermiş bulunan ve geçen yõl yüzyõlõn beyin cerrahõ olarak seçilen Prof. Dr. M. Gazi Yaşargil gi- bi sõra dõşõ ve çarpõcõ ör- nekler de var. Bugün gazetelerden çõ- kan haberlere göre Türki- ye’nin 26. Genelkurmay Başkanõ Orgeneral İlker Başbuğ madalyasõz emek- li oldu. Başbuğ’a, madal- ya konusunun sorulmasõ üzerine “Beni ilgilendiren bir konu değil demiş”. Sayõn paşam başka bir ga- zetede umrumda değil de- mişsiniz, çok haklõsõnõz. İlerde tarihin şaşmaz te- razisi herkesi hakkõ olan yere koyacaktõr. Müste- rih olun. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Huzursuzluğu Dağıtmak KAFA dinlendirme amacıyla girilen bir hafta sonunda içinizin huzurlu olması gerekir, değil mi? Oysa, günlük yaşamın sıkıntılarıyla dolu günlerden sonra iki günlük kısa tatile girerken okuduklarınızın, dar anlamdaki siyaset ve ekonomi dışında bir yığın olayla içinizi kararttığını, içinde yaşanan ortamın sizi huzursuz ettiğini, ülkenin geleceğine olan güveninizi sarstığını düşünürsünüz. Ama, aslında biraz daha düşününce, huzursuzluk yaratan o durumların akıllıca çarelerle giderilebileceği sonucuna varmak huzursuzluğu dağıtabilir. Erzurum gibi hiç beklenmedik bir ilde erken ergenlik çağındaki üç-dört oğlanın kendi yaşlarındaki kızı kaçırıp tecavüz ettikten sonra bıçakla öldürerek gömdüklerini okuyunca bu vahşet karşısında karamsarlığa kapılmış olabilirsiniz. Çare, çocuk mahkemelerinde şiddetli ceza, okullarda daha sıkı kız-erkek ayrımı, giyim kuşamın daha fazla kapalılandırılması ve din eğitiminin sıklaştırılması mıdır? Yoksa, eğitim sisteminizi çocuk yaşlardan başlayıp uygarca birlikteliği normalleştiren bir sistem kurmak için elinizdeki toplumbilim ve ruhbilimci yetişmiş insan ordusunu seferber etmek mi? Cinayet sayısı artmakla kalmamış, akıl almaz işkencelerle kafa kol keserek eş ve çocuk öldürmek gibi intikam alma ve soygun yapma örnekleri çoğalmaya başlamıştır. Bu yeni sapıklığın nedenlerini saptayacak ve çarelerini gösterecek uzmanlarınız yok mu? Koskoca devlet ve az çok okuyup yazmış bir toplum bu acayip gelişme karşısında seyirci mi kalmalıdır? İç huzur yalnız toplumun güvenliği ve geçimin düzgünlüğüyle sağlanmıyor, doğanın güzellikleri ve nimetleri de huzurun bir parçası. Ama bu böyledir diye çevreciliğin yeni huzursuzluk kaynağı olması ve her yerde her gelişmeyi engelleyen bir husumet havası yaratması mı gerekir? Her baraj girişimi illa engellenmeli midir? Plancılarla, iktisatçılarla, mühendislerle oturup ülkenin enerji gereksinimini doğanın güzellikleriyle bağdaştırmak çok mu zordur? İyi yetişmiş donanımlı insanlar olması gereken çevreciler hemen protesto gösterilerine başlamadan ve pikniğe gider gibi baraj engelleme seferlerine çıkmadan görevlilerle görüşüp sorun çözseler olmaz mı? Böyle bir ortak çabayı görmek sizi daha huzurlu yapmaz mı? Halkoylaması ve genel seçim günleri yaklaşırken içinizde kıpırdanan bir huzursuzluk var ki, onun da çaresi zaten hukuk kurallarında duruyor. Bunlara ilişkin işlemlerin, yasalar gereği, tam tarafsızlıkla yapılması, her türlü kuşkudan arındırılmış olması zorunlu değil mi? Öyleyse Yüksek Seçim Kurulu’nu oy sayımında elektronik oyunlar döndüğüne ilişkin kuşkuları giderici bütün önlemleri almaya ve açıklayarak vatandaşa huzur vermeye zorlamak bütün partilerin ödevi değil midir? Huzur, evliya rahatlığıyla oturarak değil, çalışarak dağıtılacaktır. [email protected] PENCERE Bağımsızlığın Modası Geçti mi? Çok tirajlı bir gazetenin 11 Şubat 1982 günlü sayısında kocaman kara harflerle ilk başlık: “Devlet Başkanı Evren ‘Günümüzde her ülke ister istemez bir yere bağımlı olacaktır, başka türlü yaşayamazsınız’ dedi.” Okur okumaz çarpıldım. Devlet başkanı böyle bir şey söylemezdi. Telefona sarılıp sordum; soruşturdum; Ankara Büromuzdan Yalçın Doğan’dan aldığımız habere göre Sayın Evren böyle konuşmamıştı. Bir yanlışlık söz konusuydu. Ne var ki o günden bu yana basınımızda yeterli bir tepki görmedim. Oysa ortada çok duyarlı bir konu vardı. Ya hiç kimse Sayın Evren’in böyle konuştuğuna inanmıyordu ya da bağımsızlık kavramına herkes boş veriyordu. Biz tarihte ilk bağımsızlık savaşını veren ulus değil miydik? Mustafa Kemal Atatürk “tam bağımsızlık” kavramını devletin temeli yapan, önder değil miydi? İtiraf etmek zorundayız ki bu alanda duygularımız nasırlaşmış, coşkularımız körlenmiş, mantığımız saptırılmıştır. Yeni anlayışa göre “bağımsızlık” günümüz dünyasında modası geçmiş bir deyimdir. İki süper devletten birine dayanmadan yaşamak olanaksızdır. Türkiye “jeopolitik” ve “jeostratejik” konumundan ötürü ABD’ye bağlanmak zorundadır. Bilim ve teknolojinin gelişmesi süperleri güçlendirmiş, küçük devletlerin ulusal savunma güçlerini kısıtlamıştır. Sürüden ayrılanı kurt kapar. Ancak “bloklar içinde güvence” sağlamak olasıdır. Blok içinde bağımsızlık yoktur, karşılıklı bağımlılık vardır. Evet bu bağımlılık ideolojisinin genel çizgileri bunlardır ve sık sık yinelenir. Oysa böylesine yaklaşım büyük yanılgıdır. Yeryüzünde küçük devletler için bağımlılık İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkmış bir kavram değildir. Vaktiyle dünyayı avuçlarına alıp paylaşan “Düvel-i Muazzama” tarihsel bir olgudur. Osmanlı Devleti’nin son yüzyılında Babıâli, kimi zaman İngiltere’ye, kimi zaman Fransa’ya, kimi zaman Almanya’ya bağlanarak ve dayanarak varlığını korumaya çabalardı. Dünyadaki bütün halklar ve uluslar da sömürgeler, mandalar ve benzeri bağımlılık düzenleri içinde yaşıyorlardı. Bağımsızlık akımı çağdaş toplumların dünya görüşüdür. “Üçüncü Dünya” 20’nci yüzyılda oluşmuştur. Bloklar dışı ülkelerin varlığı ve çokluğu da çağımızda, en çarpıcı gerçektir. Bağımlılık geçmiş çağların, bağımsızlık 20’nci yüzyılın kavramıdır. Yeryüzünde yalnız Doğu Bloku, Batı Bloku yok; koskoca bir “bloklar dışı dünya” var. Türkiye’nin “jeopolitik ve jeostratejik” durumu da bağımlılık için değil, bağımsızlık için bir avantajdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk bu gerçeği keşfettiği için Tanzimat kafasının mantığını ezdi; “Devlet-i Muazzama”ya boyun eğerek varlığını korumaya çalışan Babıâli’ye karşı çıktı: Tarihte ilk kez ulusal bağımsızlık savaşını gerçekleştirdi. “İstiklal-i tam” ilkesini devletin temeli yaptı. Üçüncü Dünya’nın temelini Atatürk atmıştır. Günümüzde İslam dünyası; Avrupa, Amerika, Sovyetler, Çin gibi odaklarda yeniden oluşan yeni güçler dengesinde bağımsızlık ilkesinin olanakları çok büyümüştür. Ne var ki günümüz Babıâli’sinde çoğu kişi hem bağımsızlığa modası geçmiş bir kavram diye bakar hem de Atatürkçülüğü elden bırakmaz. İşte bu açık bir çelişkidir. Bağımsızlığı aşılmış ve aşınmış bir kavram diye değerlendirenler, “Atatürk vaktiyle tam bağımsızlığı savunmuş, ama zaman değişti; bu fikir aşıldı” diyebiliyorlar mı? (19 Şubat 1982 tarihli yazı) P KK ve yandaşlarõ, en sonunda ağõz- larõndaki baklayõ çõkardõlar: Demo- kratik özerklik istiyorlarmõş! Yani, açõkçasõ Özerk Kürdistan. Türkiye birkaç bölgeye ayrõlacak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da özerk bir Kürt bölgesi oluşturu- lacak, daha sonra ilan edilecek Federatif Tür- kiye Cumhuriyeti’ne bağlanacak ya da hal- koylamasõ yapõlarak Kuzey Irak’taki kukla Kürt devletçiği ile birleşecek! Şu günlerde artõk Birleşmiş Milletler’e başvurmaktan da söz edilmeye başlandõ. BM ne yapacak? Kõbrõs’taki gibi, Barış Gücü mü göndere- cek, yoksa NATO’nun ya da büyük bir dev- letin (muhtemelen ABD) müdahalesini mi is- teyecek? PKK ve yandaşlarõnõn bu federasyon ütop- yasõnõ duydukça, Bulgar komitacõlarõnõn da XXI. yüzyõlõn ikinci yarõsõnda Babõâli’ye ar- dõ ardõna gönderdiği Fransõzca iki muhtıra’yõ anõmsadõm. Bunlar arasõnda ne büyük bir pa- ralellik ve benzerlik var! Bu tarihsel olayõn içyüzü şöyle: 1860’larda Bulgar İhtilal Merkez Komi- tesi, Osmanlõ devletine karşõ, komşu Ro- manya’nõn başkenti Bükreş’te gizlice bir si- yasal örgüt kurmuştu. Romanya Prensi Ku- za’nõn tahttan indirilmesinden sonra, Türk as- kerinin Romanya’ya gireceğinden korkan Romen hükümeti, böylece Bulgar göçmen- lerden yararlanmak istiyordu. 40 yõl anõlarõ- nõ kitap biçiminde yayõmlayan Dr. İvan Ka- sabov, daha önce Bükreş’te kurulmuş olan Gizli Bulgar Suikastçı İhtilal Komitesi’ne benzer, ancak adõndaki suikastçı sõfatõnõ ata- rak bu komiteyi kurmuş, ona Tuna boyunda bir ihtilal hazõrlõğõ ve ilanõ görevini vermişti. Komite eylemcileri, siyasal programlarõnõn gerçekleştirilmesini, sultanõn iyi niyetinden, bir de düvel-i muazzama’nõn (büyük devlet- lerin) merhametinden bekliyorlardõ. 1866’da merkez komitesi bir broşür ya- yõmlayarak, Türk hükümetinin Bulgar halkõ- na özerklik (muhtariyet) vermesi gerektiği te- zini savundu. 1867 Mart ayõnda sultana seslenen Fransõzca özel bir muhtıra ile ortaya çõkarak, ikili bir Türk-Bulgar devleti kurulmasõnõ istemeye dek işi götürdü. 1868 yõlõ yazõnda Gizli Bulgar İhtilal Merkez Komitesi çöküp yõkõldõ, ama ortaya attõğõ ikili yönetim düşüncesi varlõğõnõ sür- dürdü. İlk ‘Muhtıra’ Muhtıra’nõn baş tarafõndaki 6 sayfada Bulgarlarõn Sultan Addülaziz’e bağlõlõklarõ an- latõlõr. Daha sonra Bulgar halkõna verilecek özerkliğin temel ilkeleri 15 madde ve Bulgar kilisesiyle ilgili ek 6 madde biçiminde sõralanõr: Madde 1. Anayasal bir Bulgar hükümeti ku- rulmalõ. Madde 2. Bulgarlarõn yaşadõğõ bütün taşra bölgeleriyle birlikte, Bulgar Krallığı adõyla bir devlet kurulmalõ. Madde 3. Bu Bulgar krallõğõ, siyasal ba- kõmdan Osmanlõ İmparatorluğu’na bağlõ bu- lunmalõ, kendi kralõ olarak da daima İstan- bul’daki Devlet-i Aliye İmparatoru Haşmet- li Sultan Abdülaziz ve ardõllarõ (halefleri) ol- malõ, bunlar Osmanlõ Sultanõ unvanõnõn yanõna Bulgar Kralõ unvanõnõ da katmalõdõr. Madde 4. Haşmetli Sultan, Bulgar Kralõ un- vanõnõ almak üzere, daima eski Bulgar Kral- lõğõ başkentlerinden birine gelmeli, bu başkenti Bulgar Millet Meclisi seçmelidir. Madde 5. Krallõk, Bulgar Millet Meclisi’ne seçilecek, sultanca onaylanacak Hõristiyan bir kral naibi tarafõndan yönetilmelidir. Madde 6. Bu kral naibi, Haşmetli Sultan’dan sonra, devletin başõ olmalõ, yönetim ve yü- rütme işleriyle yükümlü kõlõnmalõ, adaleti yerine getirici olmalõdõr. Madde 7. Kral naibi, krallõğõ bir kurulun yar- dõmõyla yönetmeli, tümüyle Bulgarlardan oluşacak bu kurul üyelerini Bulgar Millet Mec- lisi seçmelidir... Madde 8. Bulgar Millet Meclisi, bütün Bulgar halkõnõ temsil edecek sayõda üyelerden oluşur. Bunlar, özel bir seçim yasasõna göre, halk tarafõndan oyçokluğuyla seçilir. (Daha sonra, Bulgar Millet Meclisi’nin kuruluş ve özellikleri sõralanõr.) Madde 9. Ortodoks mezhebi, Bulgar dev- letinin resmi dini olmalõdõr. Madde 10. Adliye, Bulgar Millet Mecli- si’nce çõkarõlan Bulgar yasalarõna göre adalet dağõtacaktõr... Madde 11. Bulgar Krallõğõ’nõn kendine özgü bir ordusu bulunacaktõr. Ordu komu- tanlarõ, papazlarõ gibi Bulgarlardan olacaktõr. Sancaklarõnõn bir yüzünde Osmanlõ İmpara- torluk armasõ, öteki yüzünde de Bulgaristan’õn armasõ olan aslan resmi bulunacaktõr. Harekâtõ, yalnõz Avrupa ile sõnõrlõ olacaktõr. Madde 12. Bulgar Krallõğõ’nõn imparator- luğa yõllõk olarak ödeyeceği bir vergi mikta- rõ belirlenecektir... Madde 13. Bulgarca, krallõğõn resmi dili ol- malõdõr. Madde 14. Her türlü medeni ve siyasal öz- gürlük, güvence altõna alõnmalõdõr... Madde 15. Kent ve köy belediyelerinin, özel bir yasaya göre, yönetim makamlarõndan ba- ğõmsõz olarak işleri görebilmeleri için, kendi kurullarõ ve meclisleri olmalõdõr. Daha sonra, Bulgar kilisesi konusundaki maddelere geçilir. Muhtıra’nõn son bölümündeki ilginç dü- şüncelerden biri de şudur: “Bu yeni politi- kanın ilk adımı olarak, sizden bütün siya- sal suçlular, tüm kaçaklar ve sürgünler için genel af rica ediyoruz.” İkinci Muhtõra’yõ başka bir yazõda özetle- mek isteriz. PKK Bulgar Komitacõlarõnõn Yolunda... M. Türker ACAROĞLU Emekli Derleme Müdürü Şu günlerde artõk Birleşmiş Milletler’e başvurmaktan da söz edilmeye başlandõ. BM ne yapacak? Kõbrõs’taki gibi, Barõş Gücü mü gönderecek, yoksa NATO’nun ya da büyük bir devletin (muhtemelen ABD) müdahalesini mi isteyecek? TAKE IT ALL ON™ New All Mountain Inferno Mid Hybrid Part of the Timberland® Mountain Athletics® series designed for sure footed speed. Highly breathable, waterproof GORE-TEX™ construction keeps feet dry and comfortable. Independent Suspension Network™ technology adapts to varying terrain. Green Rubber™ soles made from 42% recycled tyres that taste disgusting. But bears don’t know that. timberland.com Deriden, Official distributor of the Timberland Company in Turkey www.deriden.com.tr Timberland , If You’re Not Fast You’re Food, Mountain Athletics, Independent Suspension Network, and Take it All On are trademarks of The Timberland Company. Green Rubber is a trademark of Elastomer Technologies, Inc. Gore-Tex is a trademark of W.L Gore and Associates, Devlet Madalyalarõ Üzerine Prof. Dr. Cengiz KUDAY
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle