25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 EYLÜL 2010 CUMARTESİ 16 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Küresel Bunalım Nereye Gidiyor? Gelişmiş ekonomilerden gelen haberler, ekonomik bunalımdan çıkma konusunda yılbaşında yapılan iyimser beklentilerin gerçekleşmeyeceğini göstermektedir. 2009’daki gerilemeden sonra, 2010’un birinci yarısında, ABD, Almanya, Japonya ve Çin gibi dünya ekonomik gelişmelerinin tayin edici ülkelerinde büyümenin hızlandığı açıklanmıştır; bu yılın ilk altı ayında, dünyanın önemli ekonomilerinde büyümenin, yıllık yüzde 2-4 oranlarında (Çin’de daha yüksek) dalgalandığı yönündedir. Ancak bu ülkelerdeki yetkililer ve ekonomi uzmanları, gelecek konusunda fazla iyimser olamıyorlar. ABD ve Avrupa Merkez Bankaları, Çin, Japonya gibi önemli ülkelerin önde gelen uzmanları, hep bir ağızdan, bunalımın “ikinci bir taban”a doğru yöneldiğini tahmin etmekte ve böyle bir gelişme içinde alınabilecek önlemleri konuşmaktadırlar. ABD Merkez Bankası başkanının son konuşmalarında, dünya ekonomisindeki büyüme başlangıcının kalıcı olmaması halinde, ek önlemlerin alınabileceğini ve bu konuda başka olanakların var olduğunu söylemesi, gelecek konusunda iyimser olmadığını kanıtlamıştır. Çin Merkez Bankası başkanının, ABD tahvillerine yapılan büyük yatırımlardan kaynaklanan büyük zararlar nedeniyle yurtdışına çıktığı konusundaki haberler, iyimser beklentilerin belirsizleşmesine neden olmuştur. Avrupa Merkez Bankası başkanının da “tedbirli olma” konusundaki uyarıları, gelecek ekonomik gelişmelerden kaygılı olduğunu göstermektedir. Yunanistan, İspanya, Portekiz, Almanya, İngiltere gibi birçok Avrupa ülkesinin, aşırı borçlanmadan kaynaklanan sıkıntılarından doğan finansal sorunlarının henüz çözüme bağlanmamış olduğu anlaşılmaktadır. Dünya Milli Geliri’nin dörtte birini yaratan ABD’de, 2008’de olduğu gibi, 2010 Temmuz’undan başlayarak konut satışları ve fiyatları yeniden düşmeye başlamış ve tüm dünyada “ikinci tabana” yaklaşıldığı konusunda korkular yaratmıştır. Bu haberi, ABD ekonomisinde toplu bir talep düşmesinin başladığını gösteren başka veriler de izlemiştir. Bu koşullar altında Merkez Bankası başkanından beklenen çözüm önerileri de biraz daha para basmak ve sıfıra yakın temel faiz oranlarını daha da düşürmekten öteye geçememiştir. Böyle bir uluslararası ekonomik ortamda, hükümet için güven oylamasına dönüşen anayasa değişiklikleri kampanyası içinde yüksek bütçe ve dış ticaret açıklarını azaltma konusunda yeterli önlem alınması sağlanamamıştır. 2010 bütçesi hâlâ 50 milyar liralık açığı ile uygulanmakta, dış ticaret açığımız, yılın ilk yarısında geçen yılki açığın yüzde 89 üstünde gerçekleşmiş bulunmaktadır. Halk oylamasından sonra, 2011 Temmuz’undaki genel seçim nedeniyle yetkililerin, harcamaları kısıtlayıcı ve vergileri arttırıcı, yani açık azaltıcı yönde önlem alma konusunda isteksiz davranacakları da belli olmuştur. Yetkililerin, bütçe açığını azaltma konusunda büyük ümitler bağladığı “Mali Kural” tasarısı konusundaki yavaş davranışlarını başka türlü yorumlama olanağı yoktur. Dünya ekonomileri, karşılıklı borçlanarak gidilecek noktanın ötesine geçmiş oldukları halde, son ekonomik bunalımı yaratan finansal şişkinliği yaratan uygulamalar sürmektedir. Gelişmiş ekonomilerde ortaya çıkan bu sarsıntıları kalıcı olarak giderecek kurallar ve düzen henüz kurulamamıştır. Yukarıda özetlenen son gelişmelerin gösterdiği bu açık gerçeği kabul ederek çalışmaya başlamanın zamanı geçmektedir. ABD’den kaynaklanıp tüm dünya ekonomilerini sarsan son ekonomik bunalımı hafif atlatmamızda 2006 ve 2007 yıllarında bütçe ve dış ticaret açıklarımızın düşük düzeylere indirilmiş olmalarının büyük payı vardır. Şimdiden önlemler alarak kendimizi ikinci tabanı göğüslemeye hazırlamalıyız. maaysan@superonline.com Cemaat Emniyet Müdürü Hanefi Avcı, ABD’ye sığınmış emekli vaizin cemaatinin ülkenin polisine, istihbarat örgütlerine sızdığını yazdı, uyardı. Emekli Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, bir konuşmasında aynı cemaatten söz ettiği için Türk Silahlı Kuvvetler’e yönelik psikolojik harekât düzenlendiğinden yakındı. Öğretmen sınavı sorularının sızdırılmasında yine cemaatin parmağı olduğu ileri sürüldü. Yargıtay’dan ana muhalefet partisi CHP’ye değin hemen her kesimin dinlenmesinden de cemaat sorumlu tutuldu. Türkiye binmiş bir cemaate gidiyor kıyamete. Parasız Aile Hekimi Mektup, bir “aile hekimi”nden geliyor: “28-29 Mayıs’ta aile hekimliği yerleri belli oldu, 15 Temmuz’da da sistem başladı. En son aylığımı Haziran 15’te aldım. Geçen hafta daha önce sağlık ocaklarında çalışan hekim arkadaşlara 15 günlük ödeme yapıldı. Ben ve benim gibi 150 kadar hekime herhangi bir ödeme yapılmadı. Gerekçe olarak da, Sağlık Bakanlığı’nın gerekli işlemleri geç yaptığını ileri sürdüler. Aylık almadığımız gibi binanın kirası, yanımızda çalıştırdığımız elemanın ücreti, elektrik, su, telefon gibi giderler bizim tarafımızdan karşılanıyor. Çok güç durumdayız. Sistem çok sancılı. Apar topar geçilen sistemin tüm aksaklıklarının yükünü biz çalışan hekimler yüklenmiş durumdayız.” Hu, hu... Duyuyor musunuz Sayın Sağlık Bakanı, pek övündüğünüz sistem işlemiyormuş! Psikolojik Ankara Temsilcimiz Utku Çakırözer yazdı. Askeri çev- reler, CHP lideri Kemal Kılıç- daroğlu’nun “silah bırakma ve toplumsal uzlaşma koşuluyla genel af” çağrısından rahat- sızlarmış. Onlara göre, genel af çağrısının sınırda nöbet bek- leyen askerler üzerinde olum- suz psikolojik etkisi olurmuş. PKK üyeleri savaş kıyafetleri ile Habur’dan zılgıtlar ve al- kışlarla Türkiye’ye kahraman- lar gibi giriş yaparken, onlar için özel çadır mahkemeleri kurulurken “askeri çevre- ler”den bir tepki geldiğini du- yanınız oldu mu hiç? AKP açı- lımının, sınırda nöbet bekleyen askerlerin ruh sağlığını boz- duğunu dillendiren Genelkur- may yetkilisine tanık oldunuz mu hiç? Biz olmadık... O zaman CHP liderine yö- nelik tepki niye? Sanırız, o tepkinin özü, Ab- dullah Gül Çankaya’ya çık- tıktan hemen sonra Eylül 2007’de dönemin Genelkur- may Başkanı emriyle hazırla- nan raporda yatmaktadır. Çün- kü, o raporda, AKP iktidarının “İslami demokrasi” bağla- mında kazandığı ivmeyi geldiği noktadan geri çevirmenin son derece zor olduğu belirtildik- ten sonra, “TSK tarafından iz- lenecek politikanın, başta CHP olmak üzere siyasi bir partinin politikaları ile çakışmaması” gerektiği dile getirilmişti. Şu CHP de bir türlü “İslami demokrasi”yi içine sindireme- di gitti... Bir sindirse, her de- diği herkesçe “açılım”dan sa- yılacak. Kimsenin de psikolo- jisi bozulmayacak. Acar muhabirimiz Fırat Kozok, CHP Milletvekili Atilla Kart ile görüşüp kamuoyuna duyurdu. Kart’a göre, Audi marka arabayla ödüllendirilmiş olan Yaşar Paşa ile Recep Bey arasındaki görüşmeden hemen sonra, Genelkurmay olanakları kullanılarak ülkenin ana muhalefet partisi CHP dinlenmişti. Dinleme deyince... İktidara yakın Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Fehmi Koru, 28 Ağustos’ta, yaşadığımız günleri anlatan itiraf gibi bir yazı yayımladı: “Sadece telefonlar mı? Ortam dinlemesinin yaygın olduğuna dair de bir inanç var. Çok önemli konuları konuşmak için insanlar telefonu çoktandır aradan çıkardılar; yüz yüze görüşmelerde bile artı tedbirler alınıyor. Cep telefonları kapatılıyor, pil çıkartılıyor; bu da yetmiyor, kişiler kulak kulağa verip konuşmayı yeğliyor. Devletin üst düzeyini teşkil edenlerin fısıltıyla konuştuklarını görürseniz hiç şaşırmayın.” Türkiye’deki bu ortamın, AKP iktidarına yıllardır “liberal” gözlükle bakmayı ve onu desteklemeyi görev saymış Batılılarca nasıl karşılandığını merak ediyorduk. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, yakın tarihte Batılı ülkelerin temsilcileri ile bir yemek yemişti. Kılıçdaroğlu’na “Türkiye’de siz dahil, herkesin dinlendiğini Batılı diplomatlara aktardınız mı?” diye sorduk. Aktardığını söyledi. Nasıl bir tepki verdiklerini sorduk bu kez. Kılıçdaroğlu, sessiz kaldıklarını söyledi. Ortam dinlenmesinden korkmuş olmalılar... Dinlenme Korkusu Denizlerimizi Tüketiyoruz!.. SADIK ÇELİK Mayıs ayından bu yana devam eden denizlerimizdeki av yasağı 1 Eylül’de sona erdi. Ağlarını onarıp teknelerini av için hazır hale getiren, Türkiye genelinde 60 bin balıkçı, 1900 balıkçı teknesiyle 4 aylık bekleyişin ardından her yıl olduğu gibi bu yıl da “Vira Bismillah” dediler. 1 Eylül’de avlanma yasağı kalktı ama balığın da, balıkçıların da, tüketicilerin de durumu hiç de iç açıcı değil. Üç tarafı denizlerle çevrili Türkiye’de halkımız, uskumruyu Norveç’ten, kalkanı Ukrayna’dan, Bulgaristan’dan, Romanya’dan; barbunu, orfozu Fas’tan, Moritanya’dan; ıstakozu Kanada’dan; sardalye ve mercanı Yunanistan’dan; ahtapot, kalamarı Hindistan ve Pakistan’dan; karidesi Tayland, Endonezya ve Malezya’dan; levrek, lagos, sinarit ve karagözü Kızıldeniz’den, Somali’den, Yemen’den, Güney Afrika’dan, okyanuslardan… Anlayacağınız balık hallerimizde son kalan 3-5 çeşidin dışında bizim denizlerimizden çıkan derya kuzuları değil, ithal balıklar yerini aldılar. Daha karamsarı, bir an önce Türkiye sürdürülebilir balıkçılık politikalarını hayata geçiremezse, şu an elde kalan palamudun, hamsinin, istavritin de nesli tükenecek, bu çeşitleri de ithal etmek zorunda kalacaktır. 29 Mayıs 2010’da bu sütunda ‘Lüferin Soyu Tükeniyor’ başlıklı yazımızda zamansız, yanlış, aşırı ve bilinçsiz avlanma, Karadeniz ve Marmara’daki kirlenme ve mevzuat yetersizliği nedeniyle 10 yıl sonra lüfer görmenin bile hayal olacağını belirtmiştik. Ancak sorunun sadece lüferle sınırlı olmadığı; denizlerimizde son kalan balık çeşitlerimizin kabul edilemez trol avcılığıyla katliam boyutuna ulaşması bugüne kadar kamuoyunun dikkatini çekmemekte, balıkçılığımızın geleceğini tehdit etmektedir. Ülkemizde kişi başına balık tüketimi 8 kg iken, AB’de ise 28 kg’dir. Türkiye yılda 1 milyon ton balık üretebilecek potansiyele sahip iken denizlerimizden 2009 yılında 380 bin ton balık avlanmasıyla yetinilmiştir. Denizlerimizden avlanan balığın yüzde 55’i, yani 204 bin tonu hamsidir. Bunun 114 bin tonu iç tüketime verilmiş, 90 bin ton hamsi ise altyapı ve pazarlama yetersizliğinden yem üretimi için fabrikalara yok pahasına gitmiştir. Hamsi üretimi 2009 yılında bir yıl önceye göre yüzde 26 azaldığı, daha önceki yıllarda da yıllık üretimin sürekli düştüğü, yıllık hamsi üretim endekslerinde görülmektedir. Bu düşüşün en önemli sebepleri arasında gösterilen, yıllardır sürdürülen trol avcılığıdır. Çünkü bu trol avcılığında 450 metreyi aşmaması gereken takımlar 2 bin metreyi bulmakta, gözleri 6 mm olacak yerde 9 mm’yi aşan ağları 80 metre yerine 180 metre derinlere salarak denizde ne var ne yok kazıyarak katliam yapmaktalar. Bu katliamdan da en çok nasibini alan, ne kadar tutulacağı tahmin edilemeyen hamsi vb. balıklar olmuştur. Eğer yakalanan hamsi vb. balıklar taşınamayacak, satılamayacak gibiyse telef edilerek denize dökülmekte. Bu affedilmez, vahim, vahşi avlanma biçimi, hamsi vb’nin soylarının nasıl azaldığını göstermektedir. Balıkçılık denilince akla ilk gelen Karadenizli balıkçılarımız, bu olumsuz gidişe dur demek için; yılda 200 bin ton hamsi avına sınırlama, denetim, kota mutlaka getirilmesi; 30 metreden büyük teknelere ruhsat kesinlikle verilmemesi; av yasağının da 1 Ekim’e kadar uzatılmasının zorunluluğunu vurgulamaktalar. Çünkü Karadeniz’deki balıkların çoğu lüfer, palamut, istavrit, hamsiyle besleniyorlar. Hamsinin yok olmasının bu balıkların da yok olmasına yol açacağını bildiklerinden balıkçılarımız isyan etmekteler. İstanbul Boğazı’nda bir dönem kılıçbalıklarının atladığını, orkinosların oynadığını söyleyen eski İstanbul Üniversitesi Su Ürünleri Fakültesi Dekanı ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı (TÜDAV) Başkanı Prof. Dr. Bayram Öztürk; balık sezonunun başlamasıyla Türk balıkçılığının içine düştüğü bataklıktan çıkarılması için çözüm önerilerini şöyle sıralamaktadır: “1- Gerçekçi av yasaları konulmalı; bugünkü av yasakları katılımcı anlayıştan uzak, bilim insanlarına sorulmadan politikaya araç olacak şekilde düzenlenmektedir. 2- Türkiye’deki balıkçılığın yarısı kayıt dışı; ne kadar balık avlandığının istatistikleri yanlış ve eksik; kim ne kadar balık tutuyor, ne kadar vergi veriyor belli değil. 3- Denizlerde koruma alanları belirlenmeli; özellikle Marmara Denizi adeta balık akvaryumu ve yumurtlama noktası; ona gözümüz gibi bakmalıyız.” Ülkemizin üç tarafının denizlerle çevrili olmasını övünerek ifade edenlere balıkçılığımızın içinde bulunduğu bu mevcut durumu ithaf ederken, Türkiye’de balıkçılık sisteminin çöküşünü hazırlayan 1980 sonrası izlenen neoliberal ekonomi politikaları uygulamaktan vazgeçerek sosyal devletin yeniden inşası için, Et-Balık Kurumu yeniden canlandırılarak, hayvancılık ve balıkçılığa hak ettiği değerler verilerek iflas önlenmelidir. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ sadik.celik@keyveni.com.tr Zorlama komikçi Kadir Çöpdemir, referandumda “evet” diyecekmiş. Yalnızca o evet diyecek diye hayır oyu kullansak yeridir. Eski İngiltere Başbakanı Tony Blair, yeni çıkan kitabında, Abdullah ve Recep Beyler için “Tanıdığım anlaşması en kolay Türk politikacılarıydı” demiş. Blair’in sözleri, bir karşılaştırma olanağı tanıdı bize. Örneğin, İngiliz Generali Sir Charles Townshend, 1922’de Atatürk ile görüştükten sonra “Ben şimdiye kadar on beş hükümdar ve cumhurbaşkanı ile özel ve resmi konuşmalar yaptım. Bu geceki kadar ezildiğimi hatırlamıyorum. Mustafa Kemal’de büyük bir ruh kudretinin esrarı var” demiş. 0 Evet Diyorsa Fark BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SA- ĞA: 1/ Okumayõ öğ- renme güçlüğü. 2/ Kadastro ha- ritalarõnda par- seller toplulu- ğu... Genellikle güneşten korun- mak için bir ye- rin üzerine geri- len örtü. 3/ Sar- kaç... Yüz met- rekare tutarõnda yüzey ölçüsü birimi. 4/ Her tür organik yağa verilen ad. 5/ Geçip gitme, sürüp gitme... Ormanlara büyük zarar veren bir böcek. 6/ Bir yerden bir yere ilet- me... Motorlu taşõtlar- da direksiyon ile te- kerlek arasõndaki bağ- lantõyõ sağlayan mil. 7/ Tecrübeli, usta... Gelenek. 8/ Yapağõdan elde edi- lerek eczacõlõkta ve parfümeride kullanõlan sarõmtõrak renkli yağ. 9/ Bilgisiz, kültürsüz kimse... Yoksullara yiyecek dağõtõlan yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çanakkale Boğazõ’nõn Batõ dillerindeki adõ. 2/ Kaz Dağõ’nõn antik dönemlerdeki adõ... Çikolatanõn temel maddesi olan toz. 3/ Antalya-Muğla il sõnõrõnda, “ulusal park” kapsamõna alõnan ünlü kanyon. 4/ “Öl- mek değildir ömrümüzün en feci işi / Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür ---” (Y. K. Beyatlõ). 5/ Bir ya- rõşõn belirli uzaklõğõ kapsayan bölümlerinden her bi- ri... Bir çocuğun eğitim ve öğretimiyle ilgili erkek ba- kõcõ. 6/ “Hayran, âşõk” anlamõnda argo sözcük... Du- var içinde bõrakõlan oyuk bölüm. 7/ Kalay elementi- nin simgesi... Çok yinelendiği için usanç verici bir du- rum alan söz. 8/ Verme, ödeme... Küba kökenli bir dans. 9/ Argoda, yasadõşõ işler yapõlan yerlerde gelenleri bildiren kimse. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P İ G M E N T Ş S A R A T O Y A İ D A E V L E K K E B E R E İ L O E L N İ S A P Ö N M E T B A D K A D A N A T E R A Z İ Ü N M E T İ K A L 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle