Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 30 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
BU BAYRAM, daha önceki 30
Ağustos’lardan farklı olmalı.
Yalnız bir zaferin yıldönümü
olmaktan öteye geçilmesi ve son
yıllar boyu kendi askerine
haksızlık, nankörlük, hatta
gaddarlık etme durumuna
sürüklenmiş bir toplumun bu
durumun izlerini silmesi,
onarması, düzeltmesi, ayaklar
altına alınmış değerleri tekrar
yerli yerine oturtması gerekiyor...
Tıpkı, Dumlupınar’dan
başlayarak 9 Eylül’e kadar
akıtılan son kanlarla Trablusgarp
acısının, Balkan bozgununun,
Mondros imzasının ve Sevr
zilletinin silinmesine, kırılan
gururların onarılmasına,
yanlışların düzeltilmesine,
şereflerin tekrar
anıtlandırılmasına geçişte olduğu
gibi. O geçiş bir devrimle
sonuçlandı. Şimdi, bir devrim
olmasa bile, hiç değilse bir
restorasyon olmalı.
İnsan belleği çok ilginç. Kimi
davranışların özünü ve sözünü
hiç unutamıyor da, bazı ayrıntıları
kolayca silebiliyor. O densizlik ve
söz zihinden kaybolup gitmediği
halde, tam zamanını, yerini ve
edenini bir türlü anımsayamaz
olabiliyorsunuz. Kim bilir, belki
de o âna, o yere ve o sıfatı
taşıyan kişiye yakıştıramadığınız
için.
Galiba bir yasama çalışması
sırasında, Meclis çatısı altında,
bir milletvekilinin marifetiydi bu.
“Zafer bayramlarında asker
geçerken tribünde ayağa
kalkıyoruz; artık kalkmayalım”
demişti. Ya da buna benzer bir
söz. Kimdi, nerede, ne vesileyle
söyledi, anımsamanın imkânı
yok. İnşallah, öyle bir şey hiç
olmamıştır ve bellekte değil,
şuradan buradan kalma izlenim
kırıntılarıyla beynin bir başka
köşesinde imal edilmiş de
olabilir.
O kadarı, yani böyle bir
olasılığın zihinden geçmiş olması
bile, yeterince hüzün verici değil
mi? Öyle mi düşündürtmeliydi
insanı Cumhuriyet Türkiyesi?
Meclis çoğunluğunun kendini
“millî irade” sanmasına tepki
olarak gelen 1961 Anayasası, o
haklar ve özgürlükler sanki
toplumun çeşitli kesimleri
birbirini yesin diye kabul edilmiş
gibi, önce örgütlenmiş emeğe
çullanıldı, sonra da gençliğe,
üniversitelere ve anayasal
düzene. İç güvenlik ve dış tehdit
endişesiyle o çullanışlarda görev
alan asker de bu birbirini yeme
furyasının ya taraflarından biri ya
da kurbanı olmaktan
kurtaramadı kendini.
Artık bu saçmalıklara ve
“harakiri”lere son verme zamanı
gelmiştir ve bugün, 30 Ağustos
2010 günü, bu son verişin
başlangıcı olmalıdır.
Elli yıllık, yani yarım yüzyıllık bir
akıllanma süreci kendi yüzyılını
henüz doldurmamış bir
cumhuriyet için fazla uzun
sürmüş sayılır. Aynı süre içinde
çok daha olumlu ve yararlı işler
başarmış başka toplumlar oldu,
hem de dünyanın hiç
beklenmedik köşelerinde. Bu
cumhuriyet de, kendi ömrünün
yaklaşık ilk üçte birinde tarihin
en anlamlı ve köklü
devrimlerinden birini başarmştır.
O özgüven yetmez mi?
Aynı özgüvenle, iyi bir
restoranda yemek yemişliğin
değil, anlamlı bir restorasyon
başlatmışlığın doygunluğunu
duymalıyız bugünün sonunda.
mumtazsoysal@gmail.com
PENCERE
Anadolu Müslümanlığı
“Türk Müslümanlığı” olur mu?..
Olmaz mı?..
Son günlerde bu tartışma dallanıp budaklanı-
yor; bağnazlar hop oturup hop kalkıyorlar.
Neden?..
Çünkü kafaca bir ümmetin kulluğuna talim
eden kişi için “kavmiyetçilik” kötüdür,
bölücülüktür.
Ancak dinlerin çeşitli coğrafyalarda çeşitli
renklere büründüğü de bir gerçek...
İran’da Müslümanlığın adı ne?..
Şiilik!..
“Türk Müslümanlığı” olmaz..
Peki, ne Müslümanlığı olur?..
Sünni Müslümanlığı olur..
Hanefi Müslümanlığı olur..
Şii Müslümanlığı olur..
Nakşibendi Müslümanlığı olur..
Süleymancı Müslümanlığı olur..
Nurcu Müslümanlığı olur..
Alevi Müslümanlığı olur mu?..
Olmaz!..
Laik Cumhuriyeti Sünni diktasına dayanan
dinci devlete dönüştürmek isteyen yobaz
kafasının mezhepler ve tarikatlar kılavuzu
kendine özgüdür.
Müslümanlık coğrafyası, mağrıptan maşrıka
dek dünyaya serpilmiş...
Kimisi beş vakit namaz kılıyor..
Kimisi üç vakit.
Afganistan’da Müslümanlık kaç vakit?..
Birbirini boğazlamaya kalkışanların hangisi
daha Müslüman?.. Hangisi daha az
Müslüman?.. Taleban Türkiye’ye gelse,
türbanla üniversite kapılarında eylem yapmaya
kalkışan kızları meydan dayağından geçirip
çuvala sokar, evlerine hapsedip tümüne
okumayı yasaklardı; çünkü türban yüzü açıkta
bırakıyor.
Peki, Afgan Müslümanlığı olur mu?..
Oluyor...
Afgan Müslümanlığında televizyon izlemek
bile yasak değil mi!..
İran ne yapıyor?..
Devlet zoruyla kadını çarşafa sokan İran’da
Müslümanlık Şiilik demek...
Ama İran, Afganistan Müslümanlığına yan
gözle bakmaya başladı; sınıra yığınak yapıyor;
Ayetullah, Irak’tan sonra bir de Afgan
Müslümanıyla çatışır mı?..
İslamın kutsal kitabı Kuran!..
Ne var ki Müslümanlık, yayıldığı ülkelerin
toplumsal ve tarihsel doğasına göre
biçimlenmiş, renklenmiş, uyum sağlamış, içerik
kazanmış...
Kutuplara dek yayılmamış İslam, yoksa
‘ramazan’ı ilan etmek için Müslüman yeni Ay’ın
doğuşunu boşuna bekleyecek, oruç açmak
isteyen mümin iftar topuna kulak verirken
günler geçecekti; hiç kuşkusuz kutuplardaki
İslam, Arap çöllerinden çok daha değişik
biçimlere bürünecekti.
Peki, Müslümanlıktan önce Türk’ün töresi,
göreneği, geleneği yok muydu?.. Anadolu’daki
Müslümanlığın Arap çöllerinden değişik olması,
doğa yasasından kaynaklanan bir zorunluluk...
Anadolu’nun Sünnisi de Alevisi de Arap
şeriatçılığına uyum sağlayamaz; Anadolu
Müslümanlığı ülkemizin gerçeğidir, yobazlığa
geçit vermeyecek bir inanç yapısının bu
coğrafyada benimsenmesi, Türkiye’nin
güzelliğidir.
(8 Eylül 1998 tarihli yazısı)
A
dalet Bakanlõğõ, geçen hafta,
hâkim ve savcõlarõn atama ka-
rarnamesinin unvanlõ görev-
lere ilişkin bölümünün geri çe-
kildiğini açõkladõ. Bakanlõğa göre,
HSYK’de bu bölüm görüşülürken geti-
rilen öneriler, özel yetkili mahkemeler-
de görülmekte olan davalar ile savcõlõk-
larca yürütülen soruşturmalara doğrudan
müdahale sonucunu doğuruyor. Bakan-
lõk, açõklamasõnda bu önerilerin değer-
lendirileceğini belirtmiş olmasõna karşõn,
bugüne kadar kararname kurulun önüne
yeniden getirilmedi.
Daha önce muhtelif vesilelerle açõkla-
dõğõm gibi, bakanlõğõn kurula sunduğu
naklen atama listesi, yasadaki tanõmõ ile
“taslak”tõr. Kurul hukuka uygun olarak
ve kamu yararõnõ gözeterek taslak üze-
rinde gerekli gördüğü her türlü deği-
şikliği yapabilir. Kesin karar yetkisi ku-
rula aittir. Bakanõn kurula sunduğu tas-
lağõ geri çekme yetkisi yoktur. Eğer ba-
kan kurula getirdiği taslaklarõ istediği gi-
bi çõkaramayõnca geri alabilecekse, o za-
man kurula ne gerek vardõr? Görev ve
yetkilerini anayasadan alan kurulun
üyeleri bakanõn emrinde idare memur-
larõ değildir. Kurulda kararlar gerekli in-
celeme ve görüşme yapõldõktan sonra
öngörülen öneri oylanõr; oylama sonu-
cu kararõ belirler. Bakan dahil her üye-
nin 1 oyu vardõr.
Bakanlõğõn açõklamasõ karşõsõnda, nak-
len atama işlemlerinin görülmekte olan
davalara ve yürütülen soruşturmalara et-
kisini de incelemek gerekir.
HSYK, naklen atama işlemlerini bel-
li ilke ve kurallara uyarak yapmaktadõr.
Görev yeri değiştirilen hâkim ve savcõ-
nõn, bu kararõ tebellüğ ettikten sonra o yar-
gõ çevresindeki yetkisi sona erer; yargõ-
lama ve soruşturmalar o görevlere atanan
yeni hâkim ve savcõlar tarafõndan yürü-
tülür ve sonlandõrõlõr. Ülkemizde adli ve
idari yargõdaki dava yoğunluğu nedeniyle,
nakledilen hâkim ve savcõnõn elinde
mutlaka çok sayõda dosya bulunmaktadõr.
Bakanlõğõn bakõş açõsõna göre her naklen
atama işlemi HSYK’nin yargõya, görül-
mekte olan davalara müdahalesidir. Hâ-
kim ve savcõlarõn ellerindeki dosya sa-
yõsõnõ sõfõrlamalarõ mümkün olmadõğõn-
dan veya çok az sayõda hâkim ve savcõ
için mümkün olabileceğinden, bakanlõ-
ğõn bu görüşüne göre ellerinde dosya bi-
rikimi olan hâkim ve savcõlarõn, sürek-
li olarak aynõ yerde ve görevde kalma-
larõ gerekecektir. Adalet Bakanlõğõ’nõn,
şimdiye kadar yapõlan naklen atama iş-
lemlerinde ortaya çõkan bu durumu,
özel yetkili ağõr ceza mahkemelerinde
görevli hâkim ve savcõlarõn atanmalarõ
gündeme geldiğinde fark etmesi olduk-
ça anlamlõdõr.
Danõştay Kanunu’nun dokuzuncu mad-
desine göre, boş üyelik sayõsõ dördü bul-
duğunda, Danõştay Başkanlõğõ durumu
Başbakanlõk’a ve Adalet Bakanlõğõ’na bil-
dirir. Bildirimden itibaren iki ay içinde,
yasal niteliklere sahip olanlar arasõnda
Cumhurbaşkanõ bir üye, HSYK de üç üye
seçer. Kanunda zikredilen iki aylõk süre
bağlayõcõdõr. Seçimi yapacak olan makam
ve merci bu süreye uymak zorundadõr.
Danõştay Başkanlõğõ boş üyelik sayõsõnõn
dörde ulaştõğõnõ mart ayõnda Adalet Ba-
kanlõğõ’na bildirmiş olmasõna ve Cum-
hurbaşkanõ tarafõndan mayõs ayõnda bir
üye atanmõş olmasõna karşõn, HSYK üç
boş kadro için seçim yapmamõştõr. Ne-
deni, Adalet Bakanõ’nõn söz konusu se-
çimleri bugüne kadar kurul gündemine al-
mamõş olmasõdõr. Burada da HSYK’nin
anayasal görevi, bizzat kurul başkanõ
tarafõndan engellenmiştir. Bakanõn yap-
tõğõ bu engellemelerin hukuken geçerli
hiçbir nedeni yoktur.
Yapõlan fiili bir durumdur. Bakanõn
görevi, kurulun anayasa ve yasalarla be-
lirlenmiş olan görevlerini yerine getir-
mesini sağlamaktõr. Eğer Bakan bu gör-
evi yerine getirmiyor, aksine engelli-
yorsa, yapõlan eylem 5237 sayõlõ Türk Ce-
za Kanunu’nun 257. maddesindeki ta-
nõmla “görevin gereklerine (açıkça)
aykırı bir hareket” teşkil eder ve gör-
evi kötüye kullanma suçunu oluşturur.
Hukuki durum bu kadar açõk olmasõ-
na karşõn Bakan niçin böyle bir eylemin
içinde olmaktadõr? Başbakan yõllardan be-
ri yüksek mahkemelere, özellikle Da-
nõştay’a karşõ sürdürdüğü eleştirilerin
dozunu arttõrmõş; onlarõ etkisiz hale ge-
tirme niyetini, hakarete varan sözcük ve
deyimlerle açõğa çõkarmõştõr. Tabii ki bu
savaşõmda, AKP’nin tüm mensuplarõ da
yerlerini alacaklar; görevlerine ve ko-
numlarõna uygun eylem ve işlemlerle sü-
rece katkõ sağlayacaklardõr.
Adalet Bakanõ da bu çerçevede görevini
yerine getirecek, halkoylamasõnda evet
çõkmasõ halinde, hem unvanlõ kadrolar-
daki hâkim ve savcõlarõn atanmalarõnõ hem
de Danõştay üyelerinin seçimini ekim ayõ
içinde gündeme alarak adli yargõdaki kad-
rolaşmayõ yaygõnlaştõracak; yüksek yar-
gõda da, yeni kurul kanalõ ile kadrolaş-
manõn ilk adõmõnõ atmõş olacaktõr.
HSYK’nin Başkanõ Tarafõndan Engelleniyor
Nuri ALAN Emekli Danõştay Başkanõ
Başbakan yõllardan beri yüksek mahkemelere, özellikle
Danõştay’a karşõ sürdürdüğü eleştirilerin dozunu arttõrmõş; onlarõ
etkisiz hale getirme niyetini, hakarete varan sözcük ve
deyimlerle açõğa çõkarmõştõr.
A
nayasa değişikliği tartõşmasõ
yoğunlaşmõş durumda, paketin
ekolojistler bakõmõndan en çok
tartõşõlan maddesi anayasanõn 125.
maddesinin “Yargı yetkisi, idari ey-
lem ve işlemlerin hukuka uygunlu-
ğunun denetimi ile sınırlıdır” biçi-
mindeki fõkrasõna “hiçbir surette ye-
rindelik denetimi şeklinde kullanı-
lamaz” eklemesinin yapõlmasõdõr. Ek-
lenen bu sözler, ekolojistleri müthiş
kaygõlandõrmõş durumda, “Yerindelik
denetimi sınırlandırılması”nõn ana-
yasaya girmesiyle, idari yargõnõn hu-
kuka aykõrõ idari işlem ve eylemleri ka-
mu yararõ yönünden denetlenemeye-
ceği öngörüsünde bulunulmaktadõr.
İdari yargõnõn “yerindelik denetimi sı-
nırlaması”nõn zaten İdari Yargõlama
Usulü Yasasõ’nda var olmasõ ve uy-
gulanõyor olmasõ da kaygõlarõ gider-
memektedir.
Kaygõlarõn asõl nedeni, değişiklik
teklifinin AKP tarafõndan hiçbir uz-
laşma arayõşõ olmadan getirilmesi ve
küresel sermayenin yaşam alanlarõnõ
sömürmesini kolaylaştõran politikalar
yürüten hükümetin yargõ kararlarõndan
sürekli şikâyetçi olmasõdõr. Diğer yan-
dan, anayasa değişikliği ile artõk Kõş-
ladağ Altõn Madeni, Akkuyu Nükleer
Santralõ, Aliağa Termik Santralõ gibi
davalara yargõnõn bakamayacağõna
ilişkin gazetelerin manşetlerine çõkan
haber ve yorumlar kaygõlarõn iyice
artmasõna yol açmaktadõr. Kaygõlar
nedeniyle tartõşmalar hukuksal zemi-
nin dõşõna taşmõştõr. Bu arada hukuk-
sal kavramalara yanlõş anlamlar yük-
lenmeye başlanmõş, pakette hiç yer al-
mayan konulara ilişkin itirazlar da
ileri sürülmeye başlanmõştõr. Kuşkusuz
anayasa değişikliğinde yer almasa da
olasõ olumsuz gelişmelerin önlenmesi
açõsõndan bu itirazlar da önemsenme-
lidir, ancak amacõ aşan tartõşmalarõn ya-
ratabileceği olumsuz sonuçlar da göz
ardõ edilmemelidir. Karşõlõklõ sert eleş-
tiriler ve kimi haksõz suçlamalar can
sõksa da üzerinde fazlaca durmaya
gerek yoktur. Asõl önemli olan kav-
ramlara yüklenen yanlõş anlamlarla
yapõlan tartõşmanõn önümüzdeki süreçte
olumsuz uygulamalara yol açma riskini
taşõmasõdõr. Kaygõlardan yola çõkarak
söylenen sözlerin, verilen örneklerin
doğayõ sömürmek için hazõr bekle-
yenlerin işini kolaylaştõrmamasõna
özen gösterilmelidir. “Danıştay yıl-
lardır özelleştirme ve diğer çevre ko-
ruma davalarında kamu yararından
hareket ederek yerindelik denetimi
yapıyordu” biçimindeki sözler, ne
kadar iyi niyetle söylenmiş olsa da
“şimdiye kadar verilen kararların
yasaya aykırı biçimde hukuksal de-
netimle değil, yerindelik denetimiy-
le verildiği” biçiminde yorumlana-
caktõr. Kamu yararõ denetiminin en gü-
zel örneği olan Danõştay’õn 1997’de
Bergama Ovacõk Altõn Madeni’ne iliş-
kin verdiği o muhteşem kararõ bile tar-
tõşmalõ hale getirecektir. Hatta bundan
böyle elde edilen her yargõsal kazanõ-
ma karşõ “yerindelik denetimiydi” iti-
razlarõ yükselecek ve kararlarõn etkisini
zayõflatacaktõr. Bu riski ortadan kal-
dõrmanõn tek yolu hukuksal kavramlara
bilimsel olarak kabul edilmiş anlamlar
yüklemektir.
İdari Yargõlama Usulü Yasasõ’nõn 2.
maddesine göre, idari yargõ dava ko-
nusu edilen işlemlerin “yetki, şekil,
sebep, konu ve maksat yönlerinden
biri ile hukuka aykırı” olup olmadõ-
ğõnõ inceler. Bir işlemin maksat öğe-
si bakõmõndan “kamu yararına” mõ,
yoksa kişisel bir koruma veya zarar
verme amacõna mõ yönelik olarak ya-
põldõğõnõ idari yargõ araştõrõr ve salt
siyasi bir amaç veya kişisel bir amaç
güdülmüş olduğu kanaatine varõrsa iş-
lemin iptaline karar verir. İdarenin tak-
dir yetkisinin olduğu durumlarda da bu
yetkinin hangi amaç için kullanõldõğõ
değerlendirilir. Danõştay’õn pek çok ka-
rarõnda da belirtildiği gibi, dava konusu
idari işlemin yargõsal denetiminde ön-
celikle kamu yararõ ve bu kavramda-
ki önceliklerin irdelenmesi gerekir. Ka-
mu yararõ kavramõ üzerinde tartõşma
sürmekle birlikte, “işlemin bir kişi ya
da kişileri korumaya yönelik olma-
dığı, sırf bir kimseye zarar verme
kastıyla yapılmadığı, toplumun ge-
nel yararına olduğu ortaya konabi-
lirse o takdirde kamu yararı vardır”
görüşü üzerinde tartõşma yoktur. Di-
ğer yandan, birden fazla kamu yara-
rõnõn olmasõ durumunda hangisine üs-
tünlük verileceği yargõ tarafõndan de-
ğerlendirilmektedir. Çevre hukukuna
ilişkin davalarda da baraj, otoyol, ma-
dencilik gibi çevre üzerinde büyük tah-
ribatlara neden olabilecek faaliyetle-
re ilişkin davalarda idari yargõnõn ko-
nunun uzmanõ bilirkişiler marifetiyle
yaptõracağõ inceleme sonunda “amaç”
öğesi bakõmõndan yapacağõ değerlen-
dirme, ‘kamu yararı’ denetimidir ve
yerindelik denetimi olarak görüle-
mez. Tabii ki burada yaşam savunu-
cularõna ve hukuk devletinin uyanõk
bekçisi olacak yargõçlara büyük iş
düşmektedir.
Yaşam savunucularõnõn doğal ve
kültürel varlõklarõn dolayõsõyla canlõ ya-
şamõnõn korunmasõna ilişkin yargõdan
elde ettiği kazanõmlarõn hepsi hukuk-
sal denetimle kazanõlmõştõr, yerinde-
lik denetimi ile değil... Kararlardaki
“kamu yararına aykırılık”, kesinlikle
yerindelik denetimi değil, hukuksal de-
netimin ta kendisidir.
O yüzden, anayasa değişikliği olsun
ya da olmasõn şimdiye kadar olduğu gi-
bi çevre sağlõğõnõn ve canlõ yaşamõnõn
öncelikli olmasõnõn kamu yararõna ol-
duğunu, idari işlem ve eylemin ana-
yasanõn 17. ve 56. maddesinde ve pek
çok uluslararasõ sözleşmede güvence
altõna alõnan sağlõklõ çevrede yaşama
hakkõnõ ihlal edip etmediğinin dene-
timinin hukuksal bir denetim olduğu-
nu savunmalõyõz. Tabii ki tek başõna
hukuksal mücadele ile yetinmeden,
toplumsal direnişi yükselterek, hatta
yaşama öncelik veren ekolojik politi-
kalarõ yaşama geçirecek siyasal gü-
cü örerek.
KamuYararõ ‘YerindelikDenetimi’midir?
Arif Ali CANGI
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Restorasyon