19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] CMYB C M Y B KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Gözyaşları ve Roman Başbakan 12 Eylül idamlıklarının son mektuplarını okurken döktüğü, döktürdüğü gözyaşlarıyla AKP anayasasına onay istedi. O zulüm döneminde 650 bin kişi gözaltına alındı, işkence gördü, 7 bin kişi idamla yargılandı, 50 kişi idam edildi, yüzlerce kayıp, intihar olayı yaşandı. Binlerce insan siyasi göçmenliğe zor- landı, vatandaşlıktan çıkarıldı. Örgütlenme özgürlüğü yok edildi. Sanatsal / kültürel etkinlikler denetim altına alındı. Kitaplar toplatıldı ve yakıldı, yayınevleri, dergiler kapatıldı, filmler yasaklandı... Unutur gibi olmuştuk, iyi oldu, hatırladık. 12 Eylül, yarı bağımlı, ılımlı bir İslam ülkesi modeli üzerine güdümlüydü. Meşrulaşıp palazlanmak isteyen dinci siyaset ve etnik ayrımcılığın desteklenip örgütlenmesi temelinde uygulandı ve hayatımızın ekonomik, toplumsal, kültürel her alanında derin yaralar açtı. Toplum bitkisel hayata sürüklendi. Şimdi, darbe faşizminin yürek yakan sayfalarına ağlayanlar, beslendikleri ortamı boş bir demokrasi söylemiyle sonlandırma vaadinde bulunuyorlar. 17 kez denendiği halde yama tutmamış dikişleri sökük 12 Eylül anayasasına, yıkım siyasetlerini sürdürmek üzere onay istiyorlar. 12 Eylül insan hikâyeleri, karanlığın içinden geçerek birikti. Belli ölçüde edebiyatımıza yansıdı. Ama aradan geçen yıllarda etkileyici, önemli romanlar çıkmadı. Yazılanların da dağılan ilgiler nedeniyle, ama daha çok 12 Eylül yenilgisiyle yüzleşme isteksizliği yüzünden geniş okur kesimine ulaşamadığı düşünülebilir. Türk edebiyatı genel olarak sol çizgide gelişmiş ve her zaman döneminin siyasi gerçeğine ilgi duymuştur. Düşünce ve inançlarda samimi bir direniş bilinci içeren bu ilgi 12 Eylül gibi acımasız bir hareketle şiddetle ezildi. Çaresizlik, korkudan doğan tepkisizlik ya da vazgeçişlerle yenilgiyi kabullenen edebiyat içerik ve yön değiştirdi. Bütün değerlerin yersiz yurtsuzlaştığı tarihin o vahşi döneminde edebi muhalefetin de eskiyip gözden düştüğünü, sonuç olarak vicdanların kirlendiğini kabul etmek gerekiyor. 12 Eylül felaketine eklemlenen teknolojik ve ideolojik değişim süreci yalan ya da doğru her şeyin yeniden tanımlandığı bir dönemdi. Yeni arayışlar, kavrayışlar gelişti. Sanat siyaset ve sorumluluktan bağımsızlaştırıldı. Yazar, duygusal kayıtsızlığın çekiciliğine sarılarak estetik bencillik ve yalnızlığını bağrına bastı. Uzlaşmanın kolaylaştığı, iletişim araçlarıyla yayılan kolaycılığın etkili bir “düşünmeme ve hissetmeme” işlevi yarattığı o noktada bolluk içinde konu sıkıntısı çekilse de “Özgür yeni dünyanın özgür yazarı,” artık daha önce ihmal edilen birey olabilme fırsatını yakalamak, söz oyunlarıyla parıldamak, hiçbir küflü söz söylememek ve maddi manevi gönenmek şansına sahip oldu. Bugün, okunma niyeti belli olsa da iki mektup birkaç dizenin yarattığı tartışma 12 Eylül acı gerçeğinin; dönemi anlatan romanların içerik ve kurgularına etkili biçimde yansımadığını gösteriyor. Besbelli günümüz Türk romanı, 12 Eylül faşizmiyle hesaplaşmadan üzerindeki ölü toprağını atamayacak. Hayatla bağını, ruhunu ve derinliğini kaybettikçe okurunu da kaybedecek. Bunca roman yazılırken roman okumayı aydınlanma çağına özgü tuhaf bir uğraş, zaman kaybı gibi algılayanlar çoğalacak. Yazık, çünkü geleceği yaratmak geçmişi iyi bilmek ve yazarak, okuyarak anlamaya çalışmaktan geçiyor. Zor günler yaşıyoruz. Dünyanın gürültüsü aklımızı durduruyor. Oysa 12 Eylül geçip gitmedi, henüz düze çıkmış değiliz. Başımızı kaldırıp baksak, darbecilik zihniyet ve yapılanmasının el değiştirmiş ve sivilleşmiş biçimde sürdüğünü, kökleşmek için “evet” oyuna ihtiyaç duyduğunu ve eğer onay alırsa başımıza gelecekleri apaçık göreceğiz. [email protected] S evgi Özel’in 28 Temmuz tarihli Cum- huriyet’in 2. sayfasõnda çõkan “Halkın Ağzını Kim Bozdu?” başlõklõ yazõsõnõ okudunuz mu? Özel, o yalõn anlatõmõ ve ödün- süz biçemiyle, Türkçeden nasõl adõm adõm uzak- laştõ(rõldõ)ğõmõzõ dile getiriyor. Benim kuşağõma Türkçenin “âşık olunası” bir dil olduğu öğretildi. Düşünüyorum da, Üsküdar Amerikan Kõz Lisesi’nde okurken, İngilizce ile yoğun biçimde haşõr neşir olduğumuz yõllar boyunca, belki de daha çok, Türkçeyi sevmeyi, Türkçeyi doğru kullanmayõ öğrenmişiz. Öykü- deneme yazarõ Saadet Timur’un (Ulçugür) öğ- rencisi olmak, Türkçeyi düzgün konuşup doğru yazmanõn yüce bir görev olduğunun bilincine var- mak demekti. DİL YANLIŞINDAN UTANMAK Öğrencilik yõllarõmda lise öğretmenleri arasõnda pek çok ozan/yazar vardõ. Kolaysa gelin de, o za- manlar her hafta sonu yapõlan “edebiyat mati- neleri”nde, Kabataş Lisesi edebiyat öğretmeni Behçet Necatigil’in ya da Oktay Akbal, M.C. Anday, Haldun Taner, Attilâ İlhan gibi ko- nuklarõn karşõsõnda, sözcükleri yanlõş seslendi- rerek şiir okuyun. Duyacağõnõz “utanç” sizi bir daha insan içine çõkamayacak duruma getirebi- lirdi… Yazõlõ/sözlü sanat ve edebiyat, Türkçenin garantisiydi. 1980’ler Türkiye’sinde “utanma” duygu- suyla birlikte Türkçeye gösterilmesi gereken “özen” de yok oluverdi. Gerisi de çorap sökü- ğü gibi geldi… O günlerin “moda” kavramlarõndan “libe- rallik”, “özgürlük” ve “demokrasi”, Özal’ca “pazarlama”cõlõğõn anahtar sözcükleri oldu. Tam da “ezber bozucu”/“özgürlükçü” gaze- tecilerin “ekran”õ ele geçirdiği, çok kanallõ te- levizyon döneminin başlangõcõ… Bir yandan, dizi çevirilerinde, oyuncunun “ağzı” ile “seslendirici”nin “söz”ü arasõnda uyum sağlamak için (“kötü hissediyorum”, “kahretsin” gibi) bile bile yapõlan yanlõşlar. Bir yandan, “demokrasi”/ “söz özgürlüğü” çõğõrt- kanlõğõ içinde ağzõna geleni söyleyenlerden ya- yõlan bozuk Türkçe. Yetmiyormuş gibi, Osmanlõ dönemine olan “muhabbet”in “kabarıverme- si” sonucunda, yazõ ve söz yoluyla, oraya bura- ya “yalan yanlış” savruluvermeye başlanan Osmanlõca kullanõmlar… Sonunda, art arda ras- gele dizilmiş sözcükleri “anlamlı söylem” san- maya başlamamõz… “Ağzı olan konuşuyor”, derken otuz yõl ge- çivermiş. Artõk neredeyse “son”un “başlangı- cı”ndayõz; Türkçe ve edebiyat derslerinin de göz- den düşmesi sonucunda, durumu düzeltmek pek olasõ değil… ‘YANLIŞ’I ÖĞRENMEK DAHA KOLAY Amerikalõ dil uzmanõ Joshua Bear arkadaşõ- mõz, İngilizce bir kullanõmõn doğru olup olma- dõğõ sorulduğunda, “Bana sormayın” der; “bunca yıldır Türklerden o kadar çok İngi- lizce dinledim ki, anadilimde neyin doğru ol- duğunu unuttum.” Haklõdõr Bear; insanoğlu “yanlışlar”õ “doğrular”dan daha kolay öğrenir. Ne yazõk ki biz de kendi ülkemizde, medyanõn “medyatik” kişileri aracõlõğõyla, anadilimizin doğrusuyla yanlõşõnõ birbirinden ayõrt edemez du- ruma getirildik. Artõk sanat/edebiyat bile -“çok satan” kimi romanlar, söz gelimi- dilin kirlen- me tehlikesine karşõ garanti gibi görünmüyor. En ünlü örneğe bakalõm. “Akl-ı selim”, Os- manlõca kullanõmda, tõpkõ “aşk-ı memnu” gi- bi bir sõfat tamlamasõdõr. Nedense, birkaç yõl ön- ce yeniden gündeme geldi. “Akl-ı selim sahi- bi bir kişidir” örneğindeki gibi, doğru biçimiyle kullanõlsa neyse… Oysa, kimi köşe yazarlarõ ve TV’ciler,“aklı selim adam” örneğinde görül- düğü gibi, “yanlış” bir kullanõmõ yaygõnlaştõrõ- verdi. Artõk bu kullanõm ‘doğru’ sanõlõyor. Her duyuşumda, dilbilgisel açõklama da yaparak dü- zeltiyorum. Ne ki, ailemdeki -Türkçesine en gü- vendiğim- gençlerden biri de aynõ yanlõşõ yapõnca işin rengi değişti. Dil kirlenmesi bulaşõcõ hasta- lõk gibi yayõlmakta… En büyük tehlike, benzer yanlõşlarõn oyun me- tinlerinde ve sahnede de -fark edilmeden- ya- põlarak yayõlmasõ. Geçen dönem, “okullu” de- diğimiz genç oyuncularda bile yanlõş söyleyiş ya da tonlama bozukluklarõ fark ediliyordu. Kötü belirtiler bunlar! Oyunlardan sonra uyarmakla yetiniyordum. Yanlõşlar sürerse, yönetmenler ve dramaturglarõn da sorumlulukta payõ olacak. Dilerim, yanlõşlarõ, eleştiri yazõlarõnda -ya- panlarõn adõnõ da vererek- ele almak zorunda kal- mayõz. 1980’ler Türkiye’sinde “utanma” duygusuyla birlikte Türkçeye gösterilmesi gereken “özen” de yok oluverdi. Gerisi de çorap söküğü gibi geldi… O günlerin “moda” kavramlarõndan “liberallik”, “özgürlük” ve “demokrasi”, Özal’ca “pazarlama”cõlõğõn anahtar sözcükleri oldu. Tam da “ezber bozucu”/“özgürlükçü” gazetecilerin “ekran”õ ele geçirdiği, çok kanallõ televizyon döneminin başlangõcõ… ‘Kırık Midyeler’e ödül Kültür Servisi - Seyfettin Tokmak’õn ilk filmi “Kõrõk Midyeler”, 16. Saraybosna Film Festivali’nde “Cinelink Büyük Ödülü”nü aldõ. Cinelink bölümü kapsamõnda yapõm aşamasõnda olan filmlere post - prodüksiyon alanõnda verilen 80 bin Avro’luk ödüle layõk görülen film, çok kültürlülük üzerine çocuklarõn ve kurtuluşu arayanlarõn dünyasõna dair bir dram. Yapõmcõlõğõnõ Serkan Çakarer’in, senaryosunu Kenan Kavut’un üstlendiği film, geçen yõl Cannes Film Festivali’nin eğitim platformu olan Cinefondation’a tüm dünyadan başvuran 183 proje arasõnda da senaryosuyla ilk 10’a girmişti. Kültür Servisi - Britanyalõ heykel- tõraş Antony Gormley, Avusturya Alpleri’nde gerçek boyutlarda insan figürlerinden oluşan bir enstalasyon gerçekleştirdi. Kilometrelerce uzanan enstalasyonda tam 100 heykel yer alõ- yor. Avusturya’nõn batõsõndaki göl kenti Bregenz dolaylarõndaki dağlara yer- leştirilen dökme demirden heykelle- rin her biri 640 kg. ağõrlõğõnda. “Ufuk Alanı” adlõ sergideki heykellerin ba- zõlarõ 30-40 metrelik, bazõlarõ da bir- kaç kilometrelik aralõklarla, ama hep- si de deniz yüzeyinden 2 bin metre yükseklikte yerleştirildi. 150 kilometrekarelik bir alana yayõ- lan heykellerden bazõlarõ yürünerek ulaşõlabilen ya da kayak yaparken ge- çilen yerlerde, bazõlarõ ise erişileme- yen, ancak belirli noktalardan görüle- bilen yerlerde. Gormley, enstalasyonunun, toplum- sal bölge ile coğrafi bölge arasõndaki, kõrsal alan ile bellek arasõndaki derin bağlantõyõ yansõttõğõnõ belirtiyor. Enstalasyonun, Nisan 2011’ye ka- dar Avusturya Alpleri’nde kalacağõ vurgulanõyor. Britanya’nõn önde ge- len heykeltõraşlarõndan biri olan Gormley, Kuzey İngiltere’de bulu- nan, 20 metre yüksekliğindeki “Ku- zey’in Meleği” adlõ dev çelik heyke- liyle tanõnõyor. Kültür Servisi - Fransa’daki, yabancõ ya- tõrõmcõlara yönelik son vergi iadele- rinden sonra ülkedeki sinema sektörü canlandõ. Bu hafta Türkiye’de göste- rime giren, İngiliz yönetmen Chri- stopher Nolan’õn “Başlangıç” (In- ception) filmi geçen yõl Paris’te çeki- len tek yüksek bütçeli Amerikan filmi olma özelliği taşõyor. Bu yaz ise Pa- ris’te Woody Allen, Martin Scorse- se ve Madon- na’nõn yönet- menlik yaptõk- larõ üç Ameri- kan yapõmõnõn çekimleri ya- põlõyor. Devlet tarafõndan fi- nanse edilen ve uluslararasõ film projeleri- nin ilgisini çekmek ama- cõyla hareket eden Film France yetki- lileri, sunulan vergi iadesinin amacõna ulaştõğõnõ, sektördeki ekonomik hare- ketliliği sağlayarak yönetmenlere Fran- sa’yõ, başka bir yerde simule etmek ye- rine Fransa’da çekebilme imkânõnõ ta- nõyabildiklerini belirtti. Bu beyanõn ak- la getirdiği ilk isimse 2009 tarihli “Soysuzlar Çetesi” (Inglourious Bas- terds) filmini, konusu Fransa’da geç- mesine rağmen Almanya’da çeken Quentin Tarantino. Sözlü / yazõlõ sanat ve edebiyat Türkçenin garantisiydi Sanattadilkirlenmesinedikkat SAYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 2010 SALI 16 KÜLTÜR Antony Gormley’nin enstalasyonu 150 kilometrekarelik bir alana yayõlõyor Yönetmenler yine Fransa’da ‘kamera’ diyor Başlangıç Duyulmamõş Jackson şarkõlarõ Kültür Servisi - Pop star Michael Jackson’ın daha önce yayımlanmamış şarkılarından oluşan albüm için hazırlıklar başladı. Jackson’ın bilgisayarında 80’li yıllarda kayıt edilmiş 100’e yakın şarkının arasından seçilerek oluşturulan albümün, Kasım 2010’da çıkması bekleniyor. 10 şarkıdan oluşacak albümün, Jackson ailesinin uzun aralıklarla değerlendirmeye karar verdiği albümlerden ilki olduğu belirtildi. ÇAĞIN MOTEL ASSOS Telefon: 0 286 723 44 61 - 0 533 382 43 71 05 AĞUSTOS 2010 PERŞEMBE SAAT:17.00 AYDINLANMA SÖYLEŞİSİ KONUŞMACI DOÇ. DR. ÜMİT KOCASAKAL YER: ARMUTÇUK ÇAY BAHÇESİ (HALI SAHA YANI) İLETİŞİM: 0 532 615 95 94 – 0 532 375 24 88 AYVALIK CUMOK ÇAĞRISI Sessiz Tatil
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle