27 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 23 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Demokrasi Tramvayõ’ 1 Eylül 1939’da Alman ordularõnõn Polonya’ya saldõrmasõ ile 2. Dünya Savaşõ başlar. Altõ yõl sürecek olan bu savaşõn sonunda, Almanya teslim olur. Amerika Başkanõ Truman, Japonya’nõn da teslim olmasõ için, “atom bombası” kullanma kararõ alõr. 6 Ağustos 1945’te ilk atom bombasõ Japonya’nõn Hiroşima, ikincisi de 9 Ağustos 1945’te Nagazaki kentine atõlõr. Atom bombasõ, bir “kıyamet bombasıdır”, Hiroşima ve Na- gazaki’yi cehenneme çevirir. Bu dünyanõn gördüğü en büyük “soykırım”, daha doğrusu tam bir “toplu cinayet”tir. 14 Ağustos 1945’te Japonya “kayıtsız şartsız” teslim olmayõ kabul eder ve teslim belgesi 2 Eylül 1945’te imzalanõr. 2. Dünya Savaşõ bittiğinde, Avrupa yerle bir olmuş, 52 mil- yon insan ölmüştür. 52 milyon insanõn yaşamõnõ yitirdiği bu savaşõn suçlusu ise Adolf Hitler ile, Hitler’i “führer (önder)” yapan ve sonra da peşinden giden “sessizliğin sesi” Almanya’dõr. Nazi Almanyasõ’nda papaz Martin Niemöller’in günlü- ğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çün- kü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Ya- hudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi de- ğildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çı- karacak kimse kalmamıştı.” Savaş sona erer ve “savaşın kazananı” Amerika’dõr. ABD, zaferin sahibi olmuş. Avrupa’yõ “yeniden yapılandırmak” hak- kõnõ da eline geçirmiştir. 1947 yõlõnda bir eylem planõ hazõrlamayõ önerir. Bu öneri, “Truman Doktrini” adõnõ alõr. Bağõmsõz ülkelerin de, ABD yandaşõ yapõlmasõ için, bu ül- kelere “ekonomik, askeri ve kültürel” yardõm yapõlmasõ ka- rarlaştõrõlõr. Bu yardõmõ gerçekleştirmek için “Marşal Planı” hazõrlanõr. Marşal yardõmõndan Türkiye’nin payõna “Demokrasi Tram- vayı” da düşer. 1950 yõlõnda, Demokrat Parti yönetiminde “Ilımlı İslam Dev- leti”ne doğru yola koyulan bu Demokrasi Tramvayõ, “hız kes- meden” bugün de yoluna devam etmektedir. Ben, 1950’den bugüne kadar geçen 60 yõlõn “görgü tanığı” olarak, “Ilımlı İslam Devletine” giden bu tramvaya “hayır” diyorum. AKPC Terör örgütü açıkladı: AKP’nin sorumluluğundaki devlet organları İmralı ile görüşmüş ve PKK “tek taraflı ateşkes” ilan etmiş. Yalanlanmak istense de Habur’daki açılım şenlikleri öncesine benzer bir pazarlık sürdürüldüğü kesin. Zamanlama da çok dikkat çekici: Pazarlık, anayasa değişikliği ile TC’nin AKPC’ye dönüşmesi dönemecinin hemen öncesinde gerçekleştiriliyor. Başka? TC’ye “Sittir” çekmiş Diyarbakır Belediye Başkanı başta olmak üzere BDP’nin “ikinci bayrak” ve “özerklik” tartışmalarını tırmandırmalarının hemen ertesinde yapılıyor. TC üniter devletti. 12 Eylül’den sonra kurulması düşünülen AKPC, sermaye, etnik köken ve cemaatler üzerinde yükselen federatif bir yapı olacak. Darülharp sona erecek. Haliyle, sıra kâfirlerin kökünün tümüyle kazınmasına gelecek... Meslek büyüğümüz Özgen Acar, cuma günkü yazısında, Mavi Marmara gemisinde ölen 9 kişinin adlarının Ankara’da sokaklara verildiğini aktararak, bu 9 kişinin hangi ölçütlere göre belediye meclisinin AKP’li üyelerinin kararı ile “şehit” ilan edildiğini sormuş. Soruya biz yanıt verelim: Mavi Marmara’da ölenlerden, İnsani Yardım Vakfı (İHH) çalışanı Cevdet Kılıçlar’ın cenazesi Beyazıt Camii’nden kaldırılırken tabutu “Kelime-i Tevhid” bayrağına sarılmıştır. Kelime-i Tevhid bayrağı, aynı zamanda Hamas’ın mücadele bayrağı olarak bilinir. Hamas’ın mücadele bayrağına sarılan Cevdet Kılıçlar, AKP ölçütlerine göre şehit demek ki. Eveeet! Başbakanlığın ikinci bir emrine kadar “hayır” demek yasaklandığından referanduma ilişkin gündelik konuşmalarımıza çekidüzen vermiş bulunmaktayız: 12 Eylül’de anayasa değişikliğine karşı mı oy kullanacağız? Eveeet! 12 Eylül’de “evet” dışında bir şeye mi mühür vuracağız? Eveeet! 12 Eylül’de anayasa değişikliğinin halkın yararına olmadığına mı inanıyoruz? Eveeet! Bugün yaşadıklarımız Abdülhamit’in burnuna mı benziyor? Eveeet! Elektrik Mühendisleri Odası Başkanı Cengiz Göltaş, Recep Tayyip Erdoğan’ın Ocak 2007’deki bir sözünü anımsattı: “Enerji hatlarını yeraltına çekiyoruz. Özelleştirme ondan sonra; özel sektöre altyapı yatırımı pek bir kalmasın.” Son elektrik özelleştirmelerinin altında yatan mantığın çok çarpıcı bir özeti bu. Göltaş diyor ki: “Daha dağıtım özelleştirmeleri yapılmadan gerçekleştirilen tarife düzenlemeleriyle de yurttaşların elektrik faturaları kabartıldı. Dağıtım şirketlerinin kârlarını garanti altına alan bir tarife metodolojisi uygulanıyor. Buna göre dağıtım şirketleri, satın aldıkları enerjinin maliyetini, işletme giderlerini, kayıp ve kaçak bedellerini, yatırım için kullandıkları kredileri ve bu kredilerin faizlerini, eğer kendi sermayesini kullanacak olursa da bu sermaye üzerinden getirisini tarifeye yansıtacaklar. Tüm bunlarla da yetinilmedi, belediyelerin dağıtım kuruluşlarına ödemedikleri sokak aydınlatma bedellerinin yükü, özelleştirme sonrasında dağıtım şirketlerinin tahsilat sıkıntısına düşmemeleri için Hazine üzerine yıkıldı. Ayrıca her dağıtım kuruluşu için, TEDAŞ’a ait olan mülkiyetin işletme devri yapılarak, Özelleştirme İdaresi tarafından bir işletme hakkı devir bedeli öngörüldü. Gerçekte ödenen böyle bir bedel olmamasına rağmen tarifeye yansıtılıyor.” Sonuç: Özelleştirmeler henüz tamamlanmadan elektrik faturaları yüzde 72.3 düzeyinde arttı. Elektrik çarpması PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Reductio ad Absurdum yada536GünBoşaYatmak Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi uzman hukukçular tarafından hazırlanan 10 Ağustos 2010 tarihli bir “Tutuklama Raporu” yayımladı. 78 sayfalık kapsamlı raporda tutukluluk konusu evrensel kabul gören ilke ve uygulamalar doğrultusunda mercek altına alınıyor ve Türkiye’deki uygulamalarla karşılaştırılıyor. Bilindiği gibi ilk kez 20 Mart 1950’de Roma’da imzalanan, 3 Eylül 1952’de yürürlüğe giren ve Türkiye’nin 18 Mayıs 1954’te onayladığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin içeriği yıllar içinde hazırlanan ek protokollerle değiştirilmiş, sonunda 1 Kasım 1998 tarihinde yürürlüğe giren 11. Protokol’le bugünkü şeklini almıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5/1-c maddesi tutuklamaya ilişkin olarak “kişinin suç işlediği hakkında geçerli şüphenin varlığını, suçun işlenmesinin önlenmesi ya da suçlunun kaçmasının engellenmesi zorunluluğu inancını doğuran makul nedenlerin varlığını” öngörmektedir. Arkadaşımız Mustafa Balbay 536 gündür tutukludur. AİHS’nin yukarıda işaretlediğimiz 5/1-c maddesi ölçüt olarak alınacak olursa yargılandığı mahkemenin üç yargıcından ikisi onun “suç işlediği hakkında geçerli şüphenin var olduğu”, eğer serbest bırakılırsa “delilleri karartacağı”, “kaçacağı” görüşündedirler. Mustafa Balbay gazetecidir, yazardır, Türkiye’nin en köklü gazetesinin Ankara temsilcisidir. Görevi araştırmak, incelemek, haber kovalamak, yazı malzemesi toplamak, yazmaktır. Kendisine atılan “suç” ise “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaktır”, yani “darbeciliktir.” Bu ülkede yaşayan her aklı başında insana bu suçlamalar da tutukluluğuna ilişkin gerekçeler de “gerçekdışı” gelmektedir. Mustafa Balbay Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldıracak darbeyi yazı yazarak mı gerçekleştirecektir? Evi, ofisi aranmış, didik didik edilmiş, yazı malzemesinden, notlarından, bilgisayar disklerinden başka bir şey bulunamamıştır. Yoksa Balbay, kendisi gibi benzer suçlamalarla tutuklanmış gazeteci, televizyoncu Tuncay Özkan, dünya çapında bir tıp adamı olan Prof. Dr. Mehmet Haberal, yine bir bilim adamı ve eski bir rektör olan Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu ile el ele vererek mi yapacaktır bu “silahsız, topsuz, tüfeksiz” darbeyi? Öte yandan salt aynı davanın değil benzer davaların da silahlara, toplara, tüfeklere egemen konumda bulunan yüksek rütbelerdeki askeri sanıkları serbest bırakılmış, içeride yalnız gazeteciler, bilim adamları, yazarlar ile teğmen, üsteğmen gibi sırtları henüz sağlamlaşmamış genç askerler kalmıştır. Bu ne biçim hukuktur? Ortada, “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya yönelik bir askeri darbe tehlikesi var!” diyeceksin, insanları apar topar içeri alacaksın, sonra da “Bunlar ne kaçarlar, ne de delilleri karartırlar” deyip silahlı asker sanıkları serbest bırakıp silahsız sivilleri demir parmaklıklar ardında tutacaksın! Buna Latincede “reductio ad absurdum” denirki tam karşılığı “saçma olana indirgeme”dir. Bir savı doğru kabul ederek saçma bir sonuca varıp savın yanlış olduğu sonucuna ulaşıldığı, Aristoteles’in sıkça başvurduğu bir mantık yöntemidir. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] Ayrıcalık Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, CHP’li Oğuz Oyan’ın soru önergesine verdiği yanıtta, ABD Büyükelçiliği’nin Konya, Kayseri ve İzmir’e “Şehir Temsilcileri” atamasının 1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi gereği gerçekleştiğini açıklamıştı. Konuyu, uluslararası hukuk uzmanı Prof. Dr. Hüseyin Pazarcı’ya sorduk. Şu karşılığı verdi: “Bir büyükelçilik bulunduğu ülkedeki temaslarını, misafir eden devletin Dışişleri Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde yürütmek zorunda. Onun bilgisine sunmadan veya gerektiğinde onun iznini almadan başka yerlerle temas etmesi çok rahat kabul edilen bir şey değildir. Bu durum,1961 tarihli Diplomatik İlişkiler Hakkında Viyana Sözleşmesi’nin 41. maddesinin 2. fıkrasında da hüküm altına alınmıştır zaten. Oysa, ABD Şehir Temsilcileri’nin, eğitim, siyaset, kültür ve iş âlemi ile doğrudan temas sağlayabilecekleri öngörülmüş. Böylesine geniş olanaklar tanımak, diplomatik ilişkilerin denetiminin Dışişleri Bakanlığı’nca sağlanamaması gibi bir durum yaratabilir. Dahası, fazlaca bir ayrıcalık anlamı taşır.” Kendi düşen... Recep Tayyip Erdoğan, iş âlemine seslendi: “Bitaraf olan bertaraf olur.” AKP’den yana taraftılar, şimdi de AKP’ce bertaraf edileceklermiş. Ne yapalım, kendi düşen ağlamaz! Şehit Başarı sahibinindir Genel ortak kanı: Halkoylamasında eğer “Hayır” çıkarsa, bu sonuçta en büyük başarı sahibi, kent kent, ilçe ilçe, hani neredeyse köy köy dolaşan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu olacak. Bir kanı daha: Böyle bir başarı elde edilirse eğer, Kılıçdaroğlu işte o zaman tam anlamıyla genel başkan olacak! 2.Dünya Savaşı’na Katılan Ülkelerin Kayıpları Nüfus Asker Sivil Yahudi Ülkeler (1939) (Ölü) (Ölü) (Soykırım) Toplam Sovyetler Birliği 168.500.000 10.700.000 11.400.000 1.000.000 23.100.000 Almanya 69.623.000 5.533.000 1.600.000 160.000 7.293.000 İngiltere 47.760.000 382.600 67.800 450.400 Fransa 41.700.000 217.600 267.000 83.000 567.600 İtalya 44.394.000 301.400 145.100 8.000 454.500 ABD 131.028.000 416.800 1.700 418.500 Polonya 34.849.000 160.000 2.440.000 3.000.000 5.600.000 Japonya 71.380.000 2.100.000 580.000 2.680.000 İtalya 44.394.000 301.400 145.100 8.000 454.500 Fransa 41.700.000 217.600 267.000 83.000 567.600 Toplam 695.328.000 20.330.400 16.913.700 91.000 41.586.100 Diğer Ülkeler 1.296.585.000 4.843.300 24.916.900 5.663.400 11.170.800 Genel Toplam 1.991.913.000 25.173.700 41.830.600 5.754.400 52.756.900 BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ İstanbul’un en büyük deniz fenerinin bu- lunduğu semt. 2/ Libya’nõn plaka imi... Bir pamuk cinsi. 3/ Havaya fõrlatõ- lan bir plaka- nõn vurulmasõ ilkesine dayalõ atõcõlõk dalõ... Mayhoş bir meyve. 4/ Şarkõ, türkü... Alõş- verişte satõcõnõn alõ- cõya yaptõğõ indirim. 5/ Isparta ilinde, ka- yak merkezi olan bir dağ... İskambilde bir kâğõt. 6/ Temel, esas... Denizcilikte kullanõlan tek dilli makara. 7/ Belirli bir iş ya da hizmeti başarabilecek güçteki en küçük as- keri birlik. 8/ Bahçelerde yazõn oturulmak için ya- põlan, kafes biçiminde çardak. 9/ Mezar... Gökci- simlerini gözetleme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Hastanelerde perhizsiz hastalara etlisi tatlõsõyla verilen tam yemek. 2/ Güneydoğu Anadolu’da bir ova... İlgi eki. 3/ Karakter... “Neler yapmadõk şu - -- için / Kimimiz öldük / Kimimiz nutuk söyledik” (Orhan Veli). 4/ Yaşlõ, koca, ihtiyar... Parola. 5/ Akõm şiddeti birimi kiloamperin kõsa yazõlõşõ... Bir tür börek. 6/ Tek sõra elmastan ya da inciden ger- danlõk... Eski Mõsõr’da güneş tanrõsõ. 7/ Bez parça- larõndan dokunmuş basit kilim... Küçük tekne kap- tanõ. 8/ Sõcaklõğõ çok yüksek ya da çok düşük ol- mayan yer... Şaşma belirten bir ünlem. 9/ Yiyecek bulamayan, yoksul kimse... Kõsa çorap. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 G U A N A B A N A Ö K S E U L U S V A T İ L A H İ E L B L U Z K A N A N A R A A K A Ç İ R Ş A V A K A Y I O K A R A L A Z K A R A M B O L A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle