Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
23 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
Biçimleniş
yakupkepenek06@hotmail.com
Halkoylaması süreci, kaçınılmaz olarak,
siyasetin yeniden biçimlenişini gündeme
getiriyor. Genel seçime çok az bir süre kalmış
olması, bu biçimlenişin önemini daha da
arttırıyor.
AKP iktidarının halkoylaması bağlamındaki
açıklamaları, hak ve adalet kavramından ne
kadar uzak olduğunu ve bunları hiçbir biçimde
kavramadığını, her sabah yeniden kanıtlıyor.
Son günlerdeki TÜSİAD ve kimi memur
sendikalarına yönelik tehditleriyle AKP, iş
dünyasında ve kamu bürokrasisinde kendi
yandaşı olmayan bireyleri cezalandırma
aşamasını tamamlamış, kurumsal yapıları baskı
altına alma noktasına varmıştır. Ya bizdensin ya
yoksun anlayışı artık örgütlere dayatılıyor. Bu
tutum tek başına bir yıkım anlayışını; bütüncül
bir yok edişi yansıtıyor.
Daha dar alandaysa AKP’nin son günlerde
sergilediği yaklaşım, yıllardır sürdürmekte
olduğu, kendisini destekleyen sermayedar
yaratma çabasının bir üst düzeye taşındığının
dışavurumudur. Devlet-sermaye ilişkilerinde
AKP yıllardır kendi yandaşı sermaye kesimlerini
kolluyor ve güçlendiriyor. Son TÜSİAD
saldırısıyla AKP, alacağı evet oyu karşılığında
destekçilerinin dışında kalan sermaye
kesimlerini de koruyup kollayacağı kanısını
yaratmaya çalışıyor.
Özünde AKP, değişik sermaye kesimleri
arasında ayrımcılık yaparak sermaye birikim
sürecini İslamcı, giderek cemaatçi bir düzleme
çekiyor. Ancak bu uygulama, sermayenin
tabana yayılması ve verimliliğinin artması gibi
çağdaş kapitalizmin özelliklerini taşımıyor;
tersine, AKP’ye çok yakın belli ellerde
toplanmasına, tekelci bir özelliğe bürünmesine
yol açıyor.
AKP’nin sermaye kesimleri karşısındaki taraflı
tutumu, kapitalizmin eşit koşullarda rekabet
temeline dayalı ana mantığına tam anlamıyla
ters düşüyor.
Bu nedenle sermaye örgütlerinin AKP’nin
gerçek niteliğini görmeleri, yalnız kendi
gelecekleri için değil, toplum açısından da
zorunludur.
AKP, adalet ve ekonomideki bu açıklarını,
son günlerde özellikle Kürt kartına oynayarak
kapamaya uğraşıyor. Bu parti, başta seçim
barajının düşürülmesi ve siyasi parti yapılarının
demokratikleşmesi olmak üzere, hiç yanından
geçmemesine karşın, demokratikleşmenin
öncüsüymüş görüntüsünü yeniden vermek
istiyor; bunun için de, yine halkoylamasında
evet karşılığında o kesimin istemlerine açık
olduğu kanısını yaymaya çalışıyor. Bugüne
kadar açılım adı altında onca açıklama
yapmasına karşılık hiçbir somut adım atmayan
AKP, BDP sözcülerinden gelen somut istekleri
yerine getireceğine söz verirse ne olacak!?
Mayıs kurultayından güçlenerek çıkmayı
başaran CHP, halkoylaması çalışmalarını
AKP’nin yolsuzlukla yaralı karnına
yoğunlaştırarak, yoksulluğu ve işsizliği sürekli
gündemde tutarak, doğru yapıyor. Çünkü,
rüşvetin ve yolsuzluğun kol gezdiği yerde hak
ve hukuka yer olmaz. Bir de ekonomik boyut
var: Yolsuzluklar nedeniyle mal ve hizmet
üretiminin topluma maliyeti yüksektir. CHP,
AKP iktidarının bu maliyet yüksekliğini, önce
hayır oylarıyla, sonra da seçim sandığında
sağlıklı bir yeniden yapılanmanın dayanağı
yapacak birikime sahiptir.
Toplumda hak ve adalet duygusunun eşitlikçi
ve özgürlükçü niteliğiyle ve köklü bir biçimde
yerleşmesi; yargının bağımsızlığı ve
tarafsızlığıyla birlikte hızlı işlemesi ve etkinliği;
adalet dağıtım sürecinin bugünkü yalnızca
parası olan hakkını alır durumundan hızla
kurtulması ve hakça hukuk uygulamasının tam
anlamıyla işlerlik kazanması CHP’nin asıl ve
birincil işi sayılmalıdır.
CHP, seçim barajının yüzde yediye
düşürülmesi önerisiyle başlattığı
demokratikleşme öncülüğünü güçlendirerek ve
geliştirerek sürdürmelidir. Cumhuriyetin
değerlerine dayalı ve tüm toplum kesimlerini
içeren bir yaklaşımla oluşturulacak
demokratikleşme önerileriyle siyasetin önü
açılabilir; kısırlıktan kurtulması sağlanabilir;
AKP’nin korkutmaya ve sahte işbirliklerine
dayalı evet dayatması kırılabilir.
Böylelikle CHP, siyasetin gündemini izleyen
değil, izlenen ve siyasete öncülük eden bir
özellik gösterir. Geleneksel olarak CHP’nin asıl
kimliği olan ilerici öncülük, güçlü bir biçimde
işlerlik kazanır.
Bu tür olumlu bir biçimleniş, yalnızca
halkoylamasının hayır sonucu vermesine değil,
bununla birlikte CHP’nin güçlü bir iktidar
olmasına da taşınabilir.
“Damlara, insan bedenlerine,
asfalta düşen yumuşak ama kararlı
yağmur damlalarının çıkardığı
tıpırtıları dinlerken, hayatımda ilk kez,
Lahor’un cesur yüreğinin sıkıştığına
şahit oldum” diye yazıyordu, Zaahir
Hüseyin, The Daily Times
gazetesindeki köşesinde. Devam
eden yağmurların, Pakistan’ın son
yıllarda iyice kırılganlaşan toplumsal
yapısını önüne katıp götürmeye
başlayan sel felaketini daha da
ağırlaştırması bekleniyordu…
Taliban’ın, “Bu tufan Tanrı’nın,
günahkârları (Pakistan’ın en
yoksullarını, çaresizlerini-E.Y)
cezalandıran gazabıdır” iddiaları tam
bir müstehcenlik örneği. Ama felaket
yalnızca yağmurların ürünü de değil.
Yağmurlar, çürümüş bir toplumsal
yapıyı önüne katmış sürüklüyor o
kadar… Bu yapıyı çürüten etkenlere
bakınca da karşımıza bildik suçlular
çıkıyor: IMF, özelleştirmeler
sayesinde hemen her sanayi dalında
kartelleşen yerli/yabancı sermaye
grupları, tüccarlaşmış, yozlaşmış bir
ordu, feodal toprak sahipleri.
Taliban’a gelince, o bu yapının
çürüyen tahtaları üzerinde büyüyen
zehirli mantarlardan yalnızca biri…
Bir felaketin görüntüsü
Temmuzun sonuna doğru
Kuzeybatı Pakistan’ın dağlık
bölgesinde hızlanan Muson
yağmurları ülkede son 63 yılın en
büyük sel felaketine yol açtı. Sel
suları önce Kiber-Pahtunva ve
Belucistan eyaletlerini etkiledi.
Sonra sular hızla güneye doğru
Pencap eyaletini de kaplayan
yaklaşık 130.000 km2 alanı ve 20
milyon insanı etkisi altına alarak
Umman Denizi’ne doğru yayılmaya
başladı. En son verilere göre
yaklaşık 1600 kişi yaşamını yitirdi, iki
milyon kişi evsiz kaldı, yaklaşık 6
milyon kişi, kolera gibi salgın
hastalıkların tehdidi altına girdi.
Sel suları ülkenin en verimli tarım
alanlarında 17 milyon dönüm toprağı
kapladı, 200 bin baş hayvanı,
depolanmış gıda stoklarını alıp
götürdü. Sel sularından en çok
pirinç, mısır, pamuk, şekerkamışı ve
buğday ürünlerinin etkilendiği
görülüyor. Taze gıda gereksiniminin
yüzde 70’ini Pencap eyaletinden
sağlayan Karaçi kentinde kıtlık baş
göstermeye, tüm ülkede gıda
fiyatları hızla artmaya başladı.
Pakistan’ın ihracatının yüzde 60’ını
gerçekleştiren tekstil sektörünü
besleyen yerli pamuğun yüzde 20’si
sellerde yok oldu. Sel suları, 500 bin
tonluk buğday hasadını ve 300 bin
dönüm hayvan yemi tarlasını yok
etti. Pakistan dünyanın üçüncü
büyük buğday ihracatçısı
olduğundan, bu kayıplar, diğer
mallarda getirecekleri ek talep,
dünya piyasalarında gıda fiyatlarında
gözlenen genel artış eğilimini daha
da güçlendirecek. Pamuğunun
yüzde 30-40’ını kaybettiği
düşünülen Pakistan’da tekstil
sektöründe şimdi yaygın iflaslar,
işten çıkarmalar bekleniyor. Yedi
elektrik santralı da sular altında kaldı
(New York Times 16/08; The Asia
Times, 12/08).
Pakistan’ın böylece tahrip olan
tarım alanlarının, seli izleyen
toplumsal çöküntünün, yıkılan
altyapının, santralların vb. tamir
edilmesi yıllar sürecek; o da
Pakistan bir siyasi birim olarak var
olmaya devam ederse. Pakistan’ın
ekonomik toplumsal bir siyasi yapı
olarak varlığını koruma olasılığı,
ABD’nin Afganistan savaşını
Pakistan’a doğru genişletmesinin de
etkisiyle, bu son felaketin öncesinde
bile giderek zayıflıyordu. Pakistan’ın
bu yeniden inşa sürecini
gerçekleştirme olasılığının şimdi
iyice zayıfladığını söyleyebiliriz.
Çürüme ve çözülme
Sel riski, her yıl tekrarlanan Muson
yağmurlarının doğasında var.
Küresel iklim değişikliği sürecinin bu
olasılığı güçlendirdiğini kabul
edelim, etmeyelim, hükümetlerin,
sellerin ekonomik toplumsal
tahribatını sınırlamaya yönelik
tedbirleri almış olmaları gerekiyordu.
Ne yazık ki Pakistan hükümeti,
toplumsal yapısı, bu tedbirlerin
alınması bir yana, var olan altyapının
aşınmasını önlemek için, gerekli
onarımları yapacak maddi
olanaklardan, toplumsal ilişkilerden
yoksun.
Bu bağlamda iki etken söz
konusu, biri uluslararası mali
sermayenin, IMF’nin vesayeti altında
gerçekleştirilen özelleştirme, kemer
sıkma uygulamaları dalgası. İkincisi
de kırsal alanlarda egemen feodal
toprak ağalığı düzeni.
IMF ile1997’den bu yana 9
(onuncusu geçen yıl başladı) dalga
halinde gerçekleştirilen özelleştirme,
kemer sıkma politikaları süreci
boyunca, Pakistan’ın hemen tüm
sanayi, mali yapısı, enerji sektörü,
finansal yapısı özelleştirildi. Bu
özelleştirme sürecinde, ekonominin
hemen her alanında karteller
oluşurken, gelirler ülkenin askeri,
elitleri, sermaye grupları, iktidarda
birbirileriyle adeta tahterevalli
oynayan feodal aileleri tarafından
talan edildi. Böylece devlet gelir
kaynaklarını kaybederken,
özelleştirme sonrasında vergi
gelirlerinden beklenen kaynaklar da
sağlanamadı. Kaynak açığı borçla
karşılanmaya, her seferinde IMF’nin
dayattığı tedbirler işsizliği, temel gıda
fiyatlarını, yoksulluğu arttırmaya
devam etti. Belki inanmak
istemeyeceksiniz ama geçen yıl,
Pakistan hükümeti Taliban’la en sert
savaşları yaşarken, bir taraftan da
son IMF programı gereği, halkın
giderek artan kesimlerini kendine
düşman ederek Taliban’ın kucağına
itecek ekonomik tedbirler almaya
devam ediyordu…
Toprak ağalığı düzenine gelince,
halkı soymasının, ezmesinin yanı sıra
bu kesim, verimli tarım alanlarının
yüzde 70-80’ini elinde tutuyor;
yarıcılık, kiracılık, gündelikçilik
yoluyla işletiyor. Sulama kanalları
esas olarak bu feodallerin
gereksinimlerine göre, hemen her
zaman da topraklar kanalların
başında yer alacak, akışı kontrol
etmelerine olanak verecek biçimde
inşa ediliyor. Sulama kanallarına
konan bentler taşmayı önleyecek
yönde değil, büyük toprak
sahiplerinin suları istedikleri gibi
yönlendirmesine öncelik verecek
biçimde düzenleniyor.
Taliban ve sınıf mücadelesi
Pakistan’ın bir çürüme, çözülme
sürecinde olduğunu gösteren başka
göstergeler de var.
Birincisi, ordu, ABD’nin de
baskısıyla Taliban’la savaşırken,
Taliban aynı zamanda, topraksız
köylüleri, feodal toprak sahiplerine
karşı kışkırtıyor, kızgınlıklarını
örgütlüyor.
İkincisi bu stratejinin bir parçası
olarak Taliban, siyasal İslamın diğer
örgütlenmeleri, sel bölgesindeki
yardım etkinliklerini tekellerine
almaya çalışıyorlar (Wall Street
Journal, The New York Times, The
Guardian). Bu bağlamda Taliban
seküler ulusalcı düzen partilerinin
temsilcilerinin bölgeye gelmelerini
dahi engelliyor, gelmeye çalışanları
öldürüyor (The Daily Times 20/08).
Üçüncüsü, Pakistan halkı sel
felaketinin şokunu yaşarken düzenin
iki önemli partisi birbirine düşmüş
durumda. Ülkenin en büyük kenti
Karaçi’de, Paştun etnik grubuna
dayalı Ulusal Halk Partisi ve 1947’de
bölünmeyle gelenlerin Urdu dilini
konuşanların soyundan gelenlerin,
liberal eğilimli Birleşik Ulusal Partisi
arasında çeşitli mafya gruplarını da
kapsayan silahlı çatışmalar yaşanıyor
(Foreign Policy, 18/08).
Pakistan’ın toplumsal dokusu,
iktidar ilişkileri çözülüyor, Taliban, sel
felaketinin şokundan yararlanarak
etkinliğini arttırıyor, tüm gözler
giderek daha çok, tümüyle yozlaşmış
bir kurum olmasına karşın orduya
dönüyor…
Pakistan: Neo-liberalizm, Feodalizm, ‘Taliban’
erginy@tr.net
http://erginyildizoglu.blogspot.com
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA
Avrupa’yõ, Rus gazõna bağõmlõlõktan kurtarmak için AKP öncülüğünde geçen yõl imzalanan Nabucco tehlikede
Nabucco planõ darbe yediBAHADIR SELİM DİLEK
ANKARA - Türkiye’nin, İran’a
yönelik enerji yatõrõmlarõ ve bankacõ-
lõk faaliyetleri konusunda “uyarı-
lar” yapmak üzere Türkiye’ye gelen
ABD heyetine, “TPAO ticari açıdan
cazip bulmadığı için Güney Pars
Bölgesi’ne yatırım yapmaktan vaz-
geçti. Şu anda böyle bir yatırım pla-
nımız bulunmamaktadır” yönünde
karşõlõk vermesi, Nabucco projesinin
yaşama geçirilmesi olasõlõğõnõ iyiden
iyiye zora soktu.
Avrupa ülkelerini, Rus doğalgazõ-
na bağõmlõlõktan kurtarmasõ için pro-
jelendirilen ve Türkiye’nin öncülü-
ğünde geçen yõl anlaşmasõ imzalanan
Nabucco bu kez “İran’a yaptırım”
engeline takõldõ. Avrupa ülkelerinin
doğalgazda Rusya’ya olan bağõmlõ-
lõklarõnõ ortadan kaldõrmak için gün-
deme getirilen Nabucco hattõnõn hü-
kümetler arasõ anlaşmasõ geçen yõl An-
kara’da imzalanmõştõ.
İmza töreninde konuşan Başbakan
Recep Tayyip Erdoğan, “İran ga-
zının da Nabucco Boru Hattı üze-
rinden Avrupa’ya ihraç edilmesini
arzu ediyoruz” derken Nabucco zir-
vesi için Ankara’ya gelen ABD Yö-
netimi’nin Avrasya Enerji Kaynakla-
rõ Özel Temsilcisi Richard Mor-
ningstar da “İran ile ilgili politika-
mız çok açıktır. İran’ın katılması ge-
reğine inanmıyoruz” görüşünü dile
getirmişti. Washington’õn bu görüşü
ortaya koymasõna karşõn, hattõ dol-
duracak doğalgazda ciddi kuşkularõn
olmasõ Ankara’yõ alternatif kaynaklar
aramaya yöneltmiş, kõsa bir süre için-
de Erdoğan’õn Tahran’a yaptõğõ ziya-
ret sõrasõnda atõlan imzalarla İran do-
ğalgazõnõn Türkiye üzerinden Avru-
pa’ya taşõnmasõ, Güney Pars saha-
sõndaki doğalgaz rezervlerinin Tür-
kiye Petrolleri tarafõndan yönetil-
mesi gündeme gelmişti. Bu ziyaret sõ-
rasõnda Enerji ve Tabii Kaynaklar Ba-
kanõ Taner Yıldız ile İran Petrol Ba-
kanõ Seyyid Mesud Mirkazimi ta-
rafõndan “Türkiye Cumhuriyeti
Enerji Bakanlığı ile İran İslam
Cumhuriyeti Petrol Bakanlığı ara-
sında Anlayış Muhtırası” da im-
zalanmõştõ.
Bu anlaşmayla Güney Pars saha-
sõndaki bazõ doğalgaz sahalarõnõn
TPAO’nun yönetimine yatõrõm
yapmak üzere tahsisi, Türkiye üze-
rinden İran doğalgazõnõn Avrupa’ya
taşõnmasõ, Türkmen doğalgazõnõn
İran üzerinden Türkiye’ye taşõn-
masõ ile ilgili mutabakat zaptõnõn sü-
resinin uzatõlmasõ, Güney Pars sa-
hasõndaki daha önce Türkiye’ye
tahsis edilmiş olan sahalarõn daha
zengin diğer sahalarla değiştirilme-
sine yönelik ortak çalõşma grubunun
kurulmasõyla bir adõm atõlmõştõ.
Bu anlaşmayla İran, ABD’nin bü-
tün muhalefetine karşõn Nabucco’ya
fiilen dahil olmuştu. Bu aynõ zaman-
da Rusya’nõn enerji tekelinin kõrõlmasõ
anlamõna da gelmişti.
Türkiye bu anlaşma ile transit ülke
olmanõn yanõ sõra Güney Pars saha-
sõndaki bazõ doğalgaz sahalarõnõn
TPAO’ya tahsis edilmesini sağlamõş,
bu sahalardan çõkardõğõ gazõn yarõsõ-
nõ satma hakkõ elde etmişti.
AKP, BM Güvenlik Konseyi’nin
İran’a yönelik aldõğõ yaptõrõm kara-
rõnda “hayır” oyu kullanmõş olsa da
Washington yönetiminin baskõsõna
boyun eğmek zorunda kaldõ. Böy-
lece, Avrupa’ya karşõ stratejik bir
kart olarak kullanmayõ öngördüğü
Nabucco porjesi de önemli bir dar-
be yemiş oldu.
Geçen hafta içinde Türkiye’ye gelen ABD heyetine Ankara’nõn “TPAO ticari açõdan cazip
bulmadõğõ için Güney Pars Bölgesi’ne yatõrõm yapmaktan vazgeçti” yönünde karşõlõk vermesi,
Nabucco projesinin yaşama geçirilmesi olasõlõğõnõ iyiden iyiye zora soktu.
Memur ücretsiz
check-up istiyor
Devlet 4 yõlda 60 milyar lira ceza kesti, fatura başta İstanbul olmak üzere 10 ile kesildi
ANKARA (AA) - Memur-Sen,
hükümetten kamu çalõşanlarõ için
maaş zammõ dõşõnda “ücretsiz sağ-
lık taramasından” “elektronik ata-
malara”, “ticaret yasağından” “di-
siplin cezalarına” uzanan bir dizi ta-
lepte bulundu.
Konfederasyon, memur maaşlarõna
gelecek yõl yapõlacak zammõn ya-
nõnda, kamu çalõşanlarõnõn çeşitli so-
runlarõnõn çözümü için geliştirdiği
önerileri bir rapor halinde hükümete
sundu.
Memur-Sen’in, taleplerinden ba-
zõlarõ şöyle:
Kadõnlarõn kamu hizmetlerine
ve çalõşma hayatõna katõlma konu-
sunda yaşadõklarõ ayrõmcõ uy-
gulamalara son verilmeli.
Atama ve yer değiş-
tirme işlemlerinde aile
birliği ve sağlõğõ korun-
malõ.
Disiplin cezalarõnõn
sicilden silinme süresi
kõsaltõlmalõ.
Ticaret ve kazanç getirici
faaliyette bulunma disiplin
suçu olmaktan çõkarõlmalõ.
Sendikal eyleme katõ-
lan kamu çalõşanlarõ hak-
kõnda salt bu gerekçeye
dayalõ disiplin soruştur-
masõ açõlmamalõ.
Hayati risk
içeren görevleri
yürüten kamu
çalõşanlarõnõn
yõllõk izin sü-
resi arttõrõl-
malõ.
Ekonomi Servisi - Devletin
ceza kesme sõrasõnda gösterdiği
performans, tahsilatta yaşanmadõ.
2006 ve 2009 yõllarõ arasõnda ver-
gi, yargõ, idari ve diğer para cezasõ
olarak toplam 59.8 milyar TL’lik
ceza kesen devlet, bu cezanõn
yüzde 85’ini 10 kente fatura etti.
Para cezalarõnda ilk sõrada İstan-
bul yer alõrken son sõra Bay-
burt’un oldu. Dört yõllõk dönem-
de tahakkuk eden 59.8 milyar
TL’lik cezanõn, sadece 15.8 mil-
yar TL’si tahsil edilebildi.
İstanbul Serbest Muhasebeci
Mali Müşavirler Odasõ (İSMM-
MO), ilkini 2009’da hazõrladõğõ ve
para cezalarõnda rekor artõşõ ma-
saya yatõran ‘Cezalandırılıyo-
ruz’ raporunu güncelledi.
‘Türkiye’nin Cezalı Kentleri’
başlõklõ rapora göre, 4 yõllõk dö-
nemde kesilen cezalarõn yüzde
34.8’i İstanbul’a yönelik gerçek-
leşti. İstanbul’u 8.7 milyar TL’yle
Ankara, 5.7 milyar TL’yle İzmir,
2.9 milyar TL’yle Antalya izledi.
2006-2009 döneminde en az pa-
ra cezasõ kesilen il Bayburt olur-
ken, bu kenti Tunceli ve Gümüş-
hane izledi.
İSMMMO’nun Maliye Bakan-
lõğõ Muhasebat Genel Müdürlüğü
ve Merkez Bankasõ verilerinden
yaptõğõ hesaplama, hükümetin,
özellikle kriz dönemi olarak anõ-
labilecek, 2008 ve 2009 yõllarõnda
gelirini arttõrmak için cezalara yük-
lendiğini ortaya koydu. 2008’de
başta vergi olmak üzere, trafik,
yargõ, idari ve diğer para cezalarõ ol-
mak üzere 14.9 milyar TL’lik ceza
kesen devlet, 2009 yõlõnda bu rakamõ
yüzde 23.5 oranõnda arttõrarak 18.5
milyar TL’ye yükseltti.
İSMMMO Başkanõ Yahya
Arıkan, “Türkiye’de işçi, işve-
ren ve hatta vatandaşın krizin
etkilerini azaltmaya çalıştığı
2009 yılında hükümet de ge-
lirlerini arttırmak için cezaya
yüklendi” dedi.
İSMMMO’ya göre
hükümet, özellikle kriz
dönemi olarak anõlabilecek,
2008 ve 2009’da gelirini
arttõrmak için cezalara
ağõrlõk verdi.
Spekülatörlerin
yeni gözdesi ‘buğday’
KONYA (AA) - Tüm dünyada hububat fiyatlarõnda
artõş gözlenirken Türkiye’de buğday fiyatõnõn şe-
killendiği Konya’da Toprak Mahsulleri Ofi-
si’nin (TMO) alõm rakamlarõ, bu yõla özgü ilginç
bir durumu ortaya koydu.
Geçen yõl Konya bölgesinde çiftçiden toplam 680
bin ton hububat alan TMO’nun bu yõlki alõm mik-
tarõ, 293 bin tonda kaldõ. Geri kalan buğday ise
spekülatör, tüccar, esnaf ve sanayici tarafõndan
satõn alõnarak stoklandõ.
Ziraat Mühendisleri Odasõ Konya Şube Başkanõ Öz-
kan Taşpınar, bu yõl piyasa fiyatlarõnõn
TMO’nun verdiği fiyatlarõn üzerinde seyrettiği-
ni, dünya piyasalarõnda buğday fiyatõndaki artõ-
şõn da etkisiyle üreticinin buğdayõnõ esnaf, tüc-
car ve sanayicinin aldõğõnõ belirtti. Ekmeklik buğ-
dayõn fiyatõnõn 80 kuruşa dayanabileceğini anlatan
Taşpõnar, fõrõncõlarõn da bu ortamda ekmeğe zam
sinyali verdiklerini dile getirdi.
AKP cezalara yüklendi