Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
İklimsel Isınma
Uyarıyor!
İklim değişikliklerinin şakası yok. Onlarca
yıldan bu yana gezegenin hemen her
bölgesinde meydana gelen seller,
kuraklıklar, yangınlar, uzun süren aşırı
sıcaklar ve tüm bunların neden olduğu gıda,
mesken, sağlık sorunları gibi doğal
felaketlerden nasibini almayan ülke yok.
Eskiden ‘eyyamı bahur’ denilen yılın en sıcak
günleri fazla hasara neden olmayan ve kısa
süren iklimsel olaylardı. Fransızların
Canicule’ü de, keza fazla zarar vermeden
yine kısa sürede gelip geçerdi. Oysa bugün
‘Canicule’ özellikle aşırı sıcaklara alışık
olmayan bu ülkede yaşlılar başta olmak
üzere çok sayıda insanın ölümüne yol
açabilmektedir. Türkiye’de ise aşırı sıcağıyla
ünlü bölgeler dışında çoğu zaman bir iki
haftayı geçmeyen aşırı sıcaklar insanları
rahatsız etmezdi. Üstelik yaşları kırkın
üstündeki yurttaşlarımız bilirler, ‘eskiden’
mevsimler bıçakla kesilmiş gibi birbirlerinden
ayrılırlardı. İlkbahar ilkbaharlığını, yaz
yazlığını bilirdi. Oysa epeyce bir zamandan
bu yana iklimler, küresel ısınmayla birlikte
zıvanadan çıktı. Birbirlerine girdi. İlkbahar
ortadan kalktı, yazlar uzadı, sonbahar
neredeyse sırra kadem bastı. Konuyla ilgili
bir yazımda, Vivaldi’yi anımsamıştım. Büyük
sanatçı günümüzde yaşamış olsaydı, sanırım
ünlü ‘Dört Mevsim’ini yazmakta fena halde
zorlanırdı!
Örneğin İstanbul bu yıl kırk gün benzerine
pek rastlanmayan aşırı sıcaklarla karşı
karşıya kalmıştır. Buna ‘nem’i de ekleyince
hayat bu kentte yaşayanlar için kolay
olmamıştır. Rusya’daki sıcaklar yangınlara
ve ölümlere neden olmuştur.
Ama sorun küresel boyutta ele alındığında
Fransızların kayıplarının ve İstanbul’da
yaşayanların çektiklerinin esamisi bile
okunmaz. Pakistan, Çin, Hindistan ve Rusya
bu yılki iklim değişikliklerinden kaynaklanan
küresel ısınmanın tetiklediği doğal
felaketlerden en çok zarar gören ülkeler
arasında. Rusya’da aşırı sıcaklar orman
yangınlarına yol açmıştır. Yangın ve taşkınlar
ekilebilir tarım alanlarını olumsuz biçimde
etkilemiş, rekoltenin azalması dolayısıyla da
bu ülke, geçici de olsa tahıl ihracatını
durdurmak zorunda kalmıştır. Felaketin
boyutlarını kavramak için toplam
yüzölçümünün üçte biri sular altında kalan
Pakistan’a sadece bir göz atmak yeterli
olacaktır. BM verilerine göre bu ülkede
selden 20 milyon insan etkilenmiş, evsiz
barksız kalanların sayıları 4, 5 milyonu
aşmıştır. Çocuklar başta olmak üzere
miyonlarca insan göç yollarına düşmüştür.
Sağlık hizmetleri bütünüyle çökmüş, gıda, su
yoksunluğu had safhalara ulaşmıştır. Tifo,
hepatit ve kolera kol gezmektedir. BM’nin
460 milyon dolarlık talebi ile Asya Kalkınma
Bankası’nın 2 milyar dolarlık altyapı
sorunlarına yönelik yardımları yaraya
merhem olacak düzeyde değil. Yine BM
verilerine göre Pakistan’da 3, 5 milyon
çocuk, 500 bin hamile kadın ölüm
tehlikesiyle karşı karşıya. Çin’de sellerin
yarattığı heyelanlar köyleri düpedüz yutmuş
durumda.
Oysa herkesin bildiği gibi iklim
değişikliklerinden kaynaklanan küresel
ısınmanın tetiklediği büyük doğa
felaketlerinin önde gelen sorumlusu sera
etkili gaz salımlarıdır. Bu yüzlerce bilimsel
araştırmalarla uzun zamandan bu yana
birden fazla doğrulanmıştır. BM’nin bir yıl
önce Aralık 2009’da Kopenhag’da
düzenlediği uluslararası konferansın,
gezegenin geleceğiyle ilgili iklimsel ısınmaya
çare üreteceği umuluyordu. Oysa onca
bilimsel araştırmanın açık ve net biçimde
ortaya koyduğu önlemlerin yoğun biçimde
dile getirilmesine karşın iş gereken somut
adımların atılmasına geldiğinde sera etkili
gaz salımlarının baş sorumluları sanayileşmiş
ülkeler, sürekli rekabet, ek maliyetler gibi
nedenler ileri sürerek somut adımlar
atılmasına yanaşmamışlardır. Her defasında
alınması gereken kararları erteleyerek ipe un
serme yolunu seçmişler, nihai çözümü her
zaman olduğu gibi bu kez de aralık ayında
toplanması beklenen Meksika’nın Cancun
kentinde yapılacak konferansa
ertelemişlerdir.
Cancun konferansına hazırlık olarak 2-6
Ağustos’ta Bonn’da düzenlenen uluslararası
konferans da Cancun’da çözüme
ulaşılacağıyla ilgili, ne yazık ki fazla umut
vermemiştir.
Aslında saptanan başlıca ilkeler bellidir.
Küresel ısınmayı 2 santigradla sınırlayarak
sanayileşmiş ülkeler 2020 yılına kadar sera
etkili gaz salımlarını 1990 değerleri esas
alınarak yüzde 25 ila yüzde 40’ın altına
çekeceklerdir. Buna karşılık sanayileşmiş
ülkeler bunun en çok yüzde 14 ile yüzde 18
arasında olmasını dayatmaktadırlar. Bu ne
denli yetersiz de olsa sanayileşmiş ülkelerin
buna bile yanaşmayarak yeniden
savsaklama yolunu seçmelerine hemen
kesin gözüyle bakılmaktadır. Ayrıca
sanayileşmiş ülkelerin güneyin yoksul
ülkelerinin küresel ısınmaya karşı önlem
alabilmeleri için 2012’ye kadar 30 milyar
dolar, 2020’ye kadar ise 100 milyar dolar
yardım yapacaklarıyla ilgili sözlerini asla
yerine getiremeyecekleri de kimse için sır
değildir.
Ağustos ayında görülen küresel felaketler,
anlaşılan zengin ülkeleri fazla etkilemişe
benzemiyor. Kesenin ağzını açmaları için
gezegenin tümünün sular altında kalması,
yanıp kül olması bekleniyor olmalı...
Cumhurbaşkanõ Gül’ün Azerbaycan ziyareti, iki ülke arasõnda ciddi sorunlar olduğunu ortaya koydu
Ankara-Bakû zõtlaşmasõ...ARTYOM ERKANYAN
Türkiye Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül’ün
Bakû’ya düzenlediği iki günlük resmi
ziyaret sona erdi. Bu ziyaretin başlõca sonucu,
iki ülke lideri arasõnda imzalanan stratejik
ortaklõk ve karşõlõklõ yardõm anlaşmasõ oldu.
Anlaşmanõn içeriği gizli tutuluyor. Fakat,
Bakû yönetiminin bu anlaşmayõ
“Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü
yeniden kurmaya yönelik” bir ittifak
anlaşmasõ gibi göstermeye çalõşmasõna
karşõlõk, Gül’ün Ankara’ya döner dönmez
yaptõğõ açõklama, “ağabey”in Karabağ
konusunda yardõm edeceğini uman Bakû’da
hayal kõrõklõğõ yaratmõş olmalõ. Gül, yaptõğõ
açõklamada, “Bizim Azerbaycan’la eski bir
ortaklığımız var ve biz sadece, 1994 yılında
imzalanmış olan anlaşmayı yenilemeye
karar verdik” dedi ve anlaşmanõn “üçüncü
bir ülkeyi hedef almadığını” söyledi. Gül
ayrõca, bu anlaşmanõn Rusya Devlet Başkanõ
Dmitri Medvedev’in Erivan’da Ermenistan
Devlet Başkanõ Serj Sarkisyan’la
imzalamaya hazõrlandõğõ savunma anlaşmasõ
sonucu bölgede Ermenistan lehine bozulacak
olan dengeleri yeniden kurmaya yönelik bir
anlaşma olduğuna ilişkin değerlendirmeleri
yalanladõ. Her ne kadar, imzalanan
anlaşmanõn içeriği gizli tutulsa da, gelişmelere
bakarak, bu anlaşmanõn imzalandõğõ ortam
hakkõnda bir şeyler söylemek mümkün. Bu
ziyarette, iki ülke liderleri ilişkilerin
gelişmesinin önünde engel olarak görülen
konularda ilerleme sağlayamadõ. İki ülke
arasõnda vize rejiminin kaldõrõlmasõ
konusunda anlaşmaya varõlamadõ.
Azerbaycan Cumhurbaşkanõ İlham Aliyev,
görüşme sonrasõnda yaptõğõ basõn
açõklamasõnda, vizelerin kaldõrõlmasõnõn
sadece “iki ülkenin iç mevzuatındaki bazı
değişikliklere” bağlõ olduğunu söylese de, iki
ülkenin “iç mevzuatlarındaki” bu
Acõmasõz Yunan diktatör Ioannidis
Geçen pazartesi günü 87
yaşõnda hapishanede ölen
Dimitrios Ioannidis, 1967’den
1974’e kadar süren Yunan
albaylar diktatörlüğü sõrasõnda
askeri güvenlik birimlerinin
gaddar başkanõydõ. Cuntanõn
önemli bir üyesi olarak 1973’te
lideri George Papadopoulos’a
karşõ geldi. 8 ay boyunca
Yunanistan’õ perde arkasõnda
yönetti ve Kõbrõs’ta, adanõn
kuzeyindeki Türk işgaline yol
açan hareketi başlattõ.
21 Nisan 1967’de albaylar
Atina’da darbe yaptõklarõ sõrada
Yunanistan Askeri
Akademisi’nin başkan
yardõmcõsõ olan Ioannidis daha
sonra askeri polis (ESA) ve
ulusal güvenlik biriminin
(OSA) başõna getirildi. Rejim
muhaliflerinin korkulu rüyasõ
olan ESA, onun liderliğinde
kendine ait ulaşõm, iletişim
altyapõsõ ve teçhizatõ ile
tamamen özel bir birim haline
geldi. Ioannidis, hem sivil hem
de askeri kanattaki rejim
muhaliflerinin sistematik olarak
işkence gördüğü askeri polis
özel sorgulama birimini,
EAT/ESA’yõ kurdu. Birimin
olduğu bina için şöyle denirdi:
“Buradan içeri giren ya dost
olup ya da sakat olup çıkar.”
Kral Constantine’in Aralõk
1967’deki başarõsõz karşõ darbe
girişiminden sonra 13 adamlõ
Devrim Konseyi’ndekilerin bir
çoğu Papadopoulos’un
başbakanlõk yaptõğõ sivil
yönetimde önemli pozisyonlar
alabilmek için askeri
görevlerinden istifa ettiler.
Ioannidis ise ordudan ayrõlmayõ
reddetti. Onun Papadopoulos’un
ordudaki gözü ve kulağõ mõ
olduğu, yoksa kendi devrim
hõrslarõna sahip dokunulmazlõğõ
olan biri mi olduğu sorusu görüş
sahiplerini ikiye bölmüştü.
Ioannidis’e “Mimis” diye bir
takma isimle hitap eden
Papadopoulos ise başlangõçta
ona güveniyordu. Fakat zaman
geçtikçe ESA liderinin kendi
kõşkõrttõğõ devrimin
sulandõrõlmasõnõ reddeden bir
“özleştirmeci” olduğu anlaşõldõ.
1973’te Papadopoulos kõsõtlayõcõ
bir anayasa altõnda denetimli bir
demokrasi sunma arayõşõna
girdiğinde (hizaya getirilmiş
siviller ve emekli ordu
mensuplarõyla oluşturulmuş yeni
partilerle) Ioannidis daha da
yõkõcõ oldu. Eylül ayõnda
tuğgeneralliğe terfi ve
memleketi olan Ioannina’daki 8.
bölüğün başõna getilmesi teklif
edildi. Bu teklifi reddedince iki
aylõk bir zorunlu izne gönderildi.
Ne var ki bu süre zarfõnda
ESA’daki bürosuna gitmeye
devam etti ve yeni siyasi sisteme
karşõ olduğunu açõkça ilan etti.
‘Görünmez diktatör’
17 Kasõm’da ordu Atina
Politeknik öğrencilerinin cunta
karşõtõ gösterilerini
bastõrmaya
çağrõldõğõnda,
gerçek rakamõn
hiçbir zaman
açõklanmadõğõ ama
düzinelerce kişinin
öldüğü ve
yüzlercesinin
yaralandõğõ olaylar
sonucunda
Ioannidis,
Papadopoulos’un
devrilmesini
sağladõ. 25
Kasõm’da ona
sadõk birlikler
Papadopoulos’u tutuklayõp
muvazzaf general olan Phaidon
Gizikiz’i başkanlõğa getirdiler.
Kukla bir yönetim oluşturuldu
ve Adamantios
Androutsopoulos adõnda
Amerikalõ-Yunanlõ bir avukat
başbakan oldu. Yeni başbakanõn
fazla bir etkisinin olmadõğõna ve
işin başõnda aslõnda “görünmez
diktatör” olan Ioannidis’in
olduğuna dair en ufak bir kuşku
yoktu. Ioannidis rejimi
Papadopoulos tarafõndan
affedilen eski politikacõlar dahil
birçok siyasi tutukluyu tekrar
yakalayarak adalardaki tutuklu
kamplarõna gönderdi. Ioannidis
sansür uygulamalarõnõ yeniden
başlatmadõ. Ama Ioannidis’i
kõzdõran tüm gazetelerin
kapõlarõna kilit asõldõ. Tutuklu
siyasi muhaliflere yine işkence
yapõldõğõna dair dedikodular
ortalõkta dolaşmaya başladõ.
Ioannidis’in şahsi siyasi görüşü
hakkõnda çok az şey biliniyordu.
Rejimin daha sosyalist bir
yapõya büründüğünü görmek
isteyen bir grup orta rütbeli
subaya kumanda ediyordu. Ama
Ioannidis, onlarõ bankalarõn ve
belli başlõ sanayi kuruluşlarõnõn
devletleştirilmesi sevdasõndan
uzaklaştõrmayõ başardõ. Asla
siyasi bir görev üstlenmedi ama
onun yerine kenardan emirler
verdi ve isteklerinin
uygulanmasõ için demir bir
yumruk kullandõ. Bir
yorumcunun alaylõ bir şekilde
gizlice ifade ettiği gibi “Stalin
olmadan yönetmeye çalışan
Beria”.
Sonunu getiren
ise 1970
yõllarõnõn Kõbrõs
adasõ oldu.
Kõbrõs’õn
Yunanistan ile
birleştirilmesi
veya Enosis,
albaylar
darbesinin en
önemli amacõydõ.
Yunan birliğine
bağlõ subaylarõn
bu sonucu
yaratabilmek için
gizli bir askeri
örgüt kurmuş
olmalarõndan şüpheleniliyordu.
Ama dönemin Kõbrõs
Cumhurbaşkanõ Başpiskopos
Makarios siyasi bir manevrayla
Kõbrõs’taki Yunanlõ subaylarõ
“devlete karşı çalışan
komplocular” olarak ilan
edince bu planlar suya düştü. 15
Temmuz 1974’te Ioannidis
rejimi Makarios’a karşõ
düzenlenmiş bir darbeyi
destekleyince bu suçlamalar
büyük ölçüde kanõtlanmõş oldu.
Türkiye beş gün sonra adadaki
etnik Türkler için duyduğu
kaygõyõ ileri sürerek ülkenin
yaklaşõk yüzde 20’sini işgal etti.
Bu büyük ulusal felaket
Ioannidis adõna geri tepti. Ordu
ileri gelenleri Paris’teki
sürgünden Yunanistan’a henüz
dönmüş olan tecrübeli
muhafazakâr politikacõ
Constantine Karamanlis’in
başkanlõğõnda çok partili siyasi
bir hükümetten yanaydõlar.
Ioannidis onlar tarafõndan derhal
saha dõşõna itildi. Yeni sivil
hükümetle Türkiye arasõndaki
Kõbrõs krizini çözmeye yönelik
görüşmeler başarõsõzlõğa uğradõ.
Türkiye, ağustos ayõnda bu defa
adanõn kuzeyini ele geçirdi. Onu
izleyen yõl boyunca ülkede o
güne kadar birlikte yaşamõş olan
Yunanlõlar ve Türkler etnik
olarak daha homojen olan
bölgelere kaçtõlar veya
sürüldüler...
CIA ile anlaştı mı?
Yunanistan’da, Ioannidis’in CIA
ile bir anlaşma yaptõğõna ve bu
anlaşma uyarõnca Kõbrõs’a 6 bin
Türk askerinin çõkmasõna izin
verildiğine yönelik bir algõ var.
Böylelikle küçük bir Türk
yerleşim bölgesinin
oluşturulmasõna izin
verilmesinin karşõlõğõnda adanõn
geri kalan kõsmõ için Enosis
doğrultusunda hareket
edilecekti. Ioannidis resmi
Yunan ordusuna Türk işgaline
karşõ direnmeyi emretmemesi
için Amerikalõlar tarafõndan bu
şekilde kandõrõldõğõnõ iddia etti.
1975’te ölüm cezasõna çarptõrõldõ
ve bu ceza Atina’nõn batõsõndaki
Korydallos hapishanesinde
tamamlanmak üzere ömür boyu
hapse çevrildi. Ioannidis burada
kuramcõ rolünü sürdürmeye
devam etti ve eylemleri için
hiçbir zaman bir pişmanlõk
ifadesinde bulunmadõ. Ordudaki
yõllarõ sõrasõnda bir çileci olarak
tanõnan Ioannidis’in onu düzenli
olarak ziyaret eden askeri
okuldan eski bir sõnõf
arkadaşõnõn dul bõraktõğõ
karõsõyla 2003’te evlendiği
duyuruldu. 2005 yõlõnda sağlõk
durumunun kötüye gitmesi
üzerine af istedi. Bu isteği
reddedildi ve hayatõnõn son üç
ayõnõ Nikea Hastanesi’nde
gardiyanlarõn gözetiminde
geçirdi.
İngilizceden çeviren: Çimen
Turunç Baturalp (Telegraph,
17 Ağustos 2010)
değişiklikler, dört yõldan beri nedense
kaldõrõlamõyor. Vize rejiminin kaldõrõlmasõnõ
özellikle Türkiye istiyor. Fakat Azerbaycan
yönetimi, böyle bir durumun hem
Azerbaycan’dan yurtdõşõna göçleri daha da
hõzlandõrabileceği hem de Türkiye’nin
Azerbaycan iç siyasetine müdahalesini
arttõrabileceği için sõcak bakmõyor.
Türkiye’nin halen 45 ülke ile vizesiz rejimi
bulunuyor, ki bunlardan bazõlarõ, hiç de
Türkiye’nin dostu olabilecek ülkeler değil.
Oysa “kardeş ülke”yle ilişkileri giderek daha
karmaşõk bir hal alõyor. Bu durum, Haydar
Aliyev’in Türkiye ve Azerbaycan için
söylediği “bir millet iki devlet” söyleminin
giderek daha gülünç görünmesine neden
oluyor.
Gül’ün eşi ziyarete katılmadı
İki ülke liderleri, Türkiye-Ermenistan
ilişkilerinin gelişimi konusunda da anlaşmaya
varamadõ. Azerbaycan Cumhurbaşkanlõğõ
Sözcüsü Nevruz Memedov, Türkiye’nin
Ermenistan’la sõnõrlarõn açõlõp açõlmamasõ
konusunda somut bir tavõr ortaya koymaktan
kaçõndõğõnõ söyleyerek kendilerinin bu
konuda duyduklarõ rahatsõzlõğõ ortaya koydu.
Karabağ konusunda ise Gül, her zaman
Azerbaycan’õn yanõnda olacaklarõnõ
söyleyerek, Türkiye’nin Azerbaycan’la
Ermenistan arasõnda arabuluculuk yapma
olasõlõğõnõ tamamen ortadan kaldõrdõ. Zira,
şayet bir devletin başõnda bulunan kişi
taraflardan biri hakkõnda böyle net bir destek
ortaya koyuyorsa, o devlet nasõl tarafsõz bir
arabulucu olabilir? Türkiye’deki dini
kuruluşlarõn Azerbaycan’daki etkinlikleri de,
iki ülke arasõnda görüş farklõlõğõ yaratan
konulardan birini oluşturuyor. Abdullah
Gül’ün Bakû’da Tezepir Camii’nde
Azerbaycan Müslümanlarõ dini lideri
Şeyhülislam Allahşükür Paşazade ile yaptõğõ
görüşmenin içeriğini, bu konu oluşturuyordu.
Gül’ün Paşazade ile hangi konularda
anlaşmaya vardõğõnõ bilmiyoruz. Fakat
Azerbaycan’da İlham Aliyev yönetiminin
Türkiye’de İslamcõ Tayyip Erdoğan
yönetimi ile işbirliği yapõlmasõnõn
Azerbaycan’daki İslamcõlaşma sürecini
güçlendireceğinden çekindiği, bilinen bir
gerçek. Abdullah Gül de Bakû ziyaretinde,
İslami gelenekleri izleyerek, fakat diplomatik
gelenekleri çiğneyerek eşini yanõnda
götürmedi. Oysa ziyaretin devlet başkanlarõ
düzeyinde resmi bir ziyaret niteliği taşõmasõ,
diplomatik gelenekler gereği, Abdullah
Gül’ün yanõnda eşini götürmesini gerekli
kõlõyordu. Gül ise eşinin İlham Aliyev’in eşi
Mihriman Aliyeva ile sohbet etmemesinin
uygun olacağõna karar verdi, ki Azerbaycan
Cumhurbaşkanõ’nõn eşinin nasõl tepki
gösterdiği, tahmin edilebilir.
Doğalgaz konusu siyasi silah...
Bakû’daki görüşmelerin ana gündem maddesi
petrol ve doğalgaz alanõnda işbirliği idi. Gül’e
eşlik eden tek bakanõn Enerji Bakanõ Taner
Yıldız olmasõ, bu değerlendirmenin
yapõlmasõna imkân sağlõyor. Azerbaycan’õn
Turan haber ajansõ, iki ülke liderlerinin bire
bir görüşmelerde, Hazar doğalgazõnõ
Avrupa’ya aktaracak Nabucco projesini ele
aldõklarõnõ bildirdi. Bu alandaki son
gelişmeler, Rusya’nõn Azerbaycan yönetimini
Avrupa’ya doğalgaz ihraç etmemeye ikna
ettiğini gösteriyor. Fakat Gül yine de Azeri
meslektaşõnõ, elindeki gazõn tamamõnõ
Rusya’ya satmamaya ikna etmeye çalõştõ.
Enerji alanõndaki ikinci önemli konu,
Türkiye’nin Azerbaycan’dan ithal ettiği
doğalgazõn fiyatõ. Azerbaycan, Türkiye ile
Ermenistan arasõnda diyaloğun
başlamasõndan sonra, Türkiye’ye doğalgazõn
dünya piyasalarõndaki fiyatlarla satõlmasõna
karar vermişti. Türkiye ile Ermenistan
arasõnda imzalanan protokollerin onaylanmasõ
konusunun gündemden düştüğü bugünlerde
bile Azerbaycan doğalgaz konusunu
Türkiye’ye karşõ bir siyasi silah olarak
kullanmayõ sürdürüyor. Gül’ün ziyaretinde
taraflar arasõnda doğalgaz fiyatlarõna ilişkin
hiçbir anlaşmaya varõlamamamõş olmasõ da,
stratejik ortaklar arasõnda ciddi zõtlaşmalarõn
olduğunu gözler önüne seriyor.
Rusçadan çeviren: Deniz Berktay
(Vremya Novostey gazetesi, Ermenistan,
19 Ağustos 2010)
Ziyaret sõrasõnda iki ülke arasõnda vize rejiminin kaldõrõlmasõ konusunda anlaşmaya varõlamadõ. Vize rejiminin
kaldõrõlmasõnõ özellikle Türkiye istiyor. Fakat Azerbaycan, buna hem yurtdõşõna göçleri daha da
hõzlandõrabileceği hem de Türkiye’nin iç siyasetine müdahalesini arttõrabileceği için sõcak bakmõyor. Türkiye’nin
halen 45 ülke ile vizesiz rejimi bulunuyor, ki bunlardan bazõlarõ, hiç de Türkiye’nin dostu olabilecek ülkeler değil.
Oysa “kardeş ülke”yle ilişkileri giderek daha karmaşõk bir hal alõyor...
Türkiye’deki dini kuruluşlarõn Azerbaycan’daki etkinlikleri iki ülke arasõnda görüş farklõlõğõ yaratan konulardan.
Aliyev yönetiminin Türkiye’de İslamcõ Tayyip Erdoğan yönetimi ile işbirliği yapõlmasõnõn Azerbaycan’daki
İslamcõlaşma sürecini güçlendireceğinden çekindiği bilinen bir gerçek.
AP