19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 23 AĞUSTOS 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ İklimsel Isınma Uyarıyor! İklim değişikliklerinin şakası yok. Onlarca yıldan bu yana gezegenin hemen her bölgesinde meydana gelen seller, kuraklıklar, yangınlar, uzun süren aşırı sıcaklar ve tüm bunların neden olduğu gıda, mesken, sağlık sorunları gibi doğal felaketlerden nasibini almayan ülke yok. Eskiden ‘eyyamı bahur’ denilen yılın en sıcak günleri fazla hasara neden olmayan ve kısa süren iklimsel olaylardı. Fransızların Canicule’ü de, keza fazla zarar vermeden yine kısa sürede gelip geçerdi. Oysa bugün ‘Canicule’ özellikle aşırı sıcaklara alışık olmayan bu ülkede yaşlılar başta olmak üzere çok sayıda insanın ölümüne yol açabilmektedir. Türkiye’de ise aşırı sıcağıyla ünlü bölgeler dışında çoğu zaman bir iki haftayı geçmeyen aşırı sıcaklar insanları rahatsız etmezdi. Üstelik yaşları kırkın üstündeki yurttaşlarımız bilirler, ‘eskiden’ mevsimler bıçakla kesilmiş gibi birbirlerinden ayrılırlardı. İlkbahar ilkbaharlığını, yaz yazlığını bilirdi. Oysa epeyce bir zamandan bu yana iklimler, küresel ısınmayla birlikte zıvanadan çıktı. Birbirlerine girdi. İlkbahar ortadan kalktı, yazlar uzadı, sonbahar neredeyse sırra kadem bastı. Konuyla ilgili bir yazımda, Vivaldi’yi anımsamıştım. Büyük sanatçı günümüzde yaşamış olsaydı, sanırım ünlü ‘Dört Mevsim’ini yazmakta fena halde zorlanırdı! Örneğin İstanbul bu yıl kırk gün benzerine pek rastlanmayan aşırı sıcaklarla karşı karşıya kalmıştır. Buna ‘nem’i de ekleyince hayat bu kentte yaşayanlar için kolay olmamıştır. Rusya’daki sıcaklar yangınlara ve ölümlere neden olmuştur. Ama sorun küresel boyutta ele alındığında Fransızların kayıplarının ve İstanbul’da yaşayanların çektiklerinin esamisi bile okunmaz. Pakistan, Çin, Hindistan ve Rusya bu yılki iklim değişikliklerinden kaynaklanan küresel ısınmanın tetiklediği doğal felaketlerden en çok zarar gören ülkeler arasında. Rusya’da aşırı sıcaklar orman yangınlarına yol açmıştır. Yangın ve taşkınlar ekilebilir tarım alanlarını olumsuz biçimde etkilemiş, rekoltenin azalması dolayısıyla da bu ülke, geçici de olsa tahıl ihracatını durdurmak zorunda kalmıştır. Felaketin boyutlarını kavramak için toplam yüzölçümünün üçte biri sular altında kalan Pakistan’a sadece bir göz atmak yeterli olacaktır. BM verilerine göre bu ülkede selden 20 milyon insan etkilenmiş, evsiz barksız kalanların sayıları 4, 5 milyonu aşmıştır. Çocuklar başta olmak üzere miyonlarca insan göç yollarına düşmüştür. Sağlık hizmetleri bütünüyle çökmüş, gıda, su yoksunluğu had safhalara ulaşmıştır. Tifo, hepatit ve kolera kol gezmektedir. BM’nin 460 milyon dolarlık talebi ile Asya Kalkınma Bankası’nın 2 milyar dolarlık altyapı sorunlarına yönelik yardımları yaraya merhem olacak düzeyde değil. Yine BM verilerine göre Pakistan’da 3, 5 milyon çocuk, 500 bin hamile kadın ölüm tehlikesiyle karşı karşıya. Çin’de sellerin yarattığı heyelanlar köyleri düpedüz yutmuş durumda. Oysa herkesin bildiği gibi iklim değişikliklerinden kaynaklanan küresel ısınmanın tetiklediği büyük doğa felaketlerinin önde gelen sorumlusu sera etkili gaz salımlarıdır. Bu yüzlerce bilimsel araştırmalarla uzun zamandan bu yana birden fazla doğrulanmıştır. BM’nin bir yıl önce Aralık 2009’da Kopenhag’da düzenlediği uluslararası konferansın, gezegenin geleceğiyle ilgili iklimsel ısınmaya çare üreteceği umuluyordu. Oysa onca bilimsel araştırmanın açık ve net biçimde ortaya koyduğu önlemlerin yoğun biçimde dile getirilmesine karşın iş gereken somut adımların atılmasına geldiğinde sera etkili gaz salımlarının baş sorumluları sanayileşmiş ülkeler, sürekli rekabet, ek maliyetler gibi nedenler ileri sürerek somut adımlar atılmasına yanaşmamışlardır. Her defasında alınması gereken kararları erteleyerek ipe un serme yolunu seçmişler, nihai çözümü her zaman olduğu gibi bu kez de aralık ayında toplanması beklenen Meksika’nın Cancun kentinde yapılacak konferansa ertelemişlerdir. Cancun konferansına hazırlık olarak 2-6 Ağustos’ta Bonn’da düzenlenen uluslararası konferans da Cancun’da çözüme ulaşılacağıyla ilgili, ne yazık ki fazla umut vermemiştir. Aslında saptanan başlıca ilkeler bellidir. Küresel ısınmayı 2 santigradla sınırlayarak sanayileşmiş ülkeler 2020 yılına kadar sera etkili gaz salımlarını 1990 değerleri esas alınarak yüzde 25 ila yüzde 40’ın altına çekeceklerdir. Buna karşılık sanayileşmiş ülkeler bunun en çok yüzde 14 ile yüzde 18 arasında olmasını dayatmaktadırlar. Bu ne denli yetersiz de olsa sanayileşmiş ülkelerin buna bile yanaşmayarak yeniden savsaklama yolunu seçmelerine hemen kesin gözüyle bakılmaktadır. Ayrıca sanayileşmiş ülkelerin güneyin yoksul ülkelerinin küresel ısınmaya karşı önlem alabilmeleri için 2012’ye kadar 30 milyar dolar, 2020’ye kadar ise 100 milyar dolar yardım yapacaklarıyla ilgili sözlerini asla yerine getiremeyecekleri de kimse için sır değildir. Ağustos ayında görülen küresel felaketler, anlaşılan zengin ülkeleri fazla etkilemişe benzemiyor. Kesenin ağzını açmaları için gezegenin tümünün sular altında kalması, yanıp kül olması bekleniyor olmalı... Cumhurbaşkanõ Gül’ün Azerbaycan ziyareti, iki ülke arasõnda ciddi sorunlar olduğunu ortaya koydu Ankara-Bakû zõtlaşmasõ...ARTYOM ERKANYAN Türkiye Cumhurbaşkanõ Abdullah Gül’ün Bakû’ya düzenlediği iki günlük resmi ziyaret sona erdi. Bu ziyaretin başlõca sonucu, iki ülke lideri arasõnda imzalanan stratejik ortaklõk ve karşõlõklõ yardõm anlaşmasõ oldu. Anlaşmanõn içeriği gizli tutuluyor. Fakat, Bakû yönetiminin bu anlaşmayõ “Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü yeniden kurmaya yönelik” bir ittifak anlaşmasõ gibi göstermeye çalõşmasõna karşõlõk, Gül’ün Ankara’ya döner dönmez yaptõğõ açõklama, “ağabey”in Karabağ konusunda yardõm edeceğini uman Bakû’da hayal kõrõklõğõ yaratmõş olmalõ. Gül, yaptõğõ açõklamada, “Bizim Azerbaycan’la eski bir ortaklığımız var ve biz sadece, 1994 yılında imzalanmış olan anlaşmayı yenilemeye karar verdik” dedi ve anlaşmanõn “üçüncü bir ülkeyi hedef almadığını” söyledi. Gül ayrõca, bu anlaşmanõn Rusya Devlet Başkanõ Dmitri Medvedev’in Erivan’da Ermenistan Devlet Başkanõ Serj Sarkisyan’la imzalamaya hazõrlandõğõ savunma anlaşmasõ sonucu bölgede Ermenistan lehine bozulacak olan dengeleri yeniden kurmaya yönelik bir anlaşma olduğuna ilişkin değerlendirmeleri yalanladõ. Her ne kadar, imzalanan anlaşmanõn içeriği gizli tutulsa da, gelişmelere bakarak, bu anlaşmanõn imzalandõğõ ortam hakkõnda bir şeyler söylemek mümkün. Bu ziyarette, iki ülke liderleri ilişkilerin gelişmesinin önünde engel olarak görülen konularda ilerleme sağlayamadõ. İki ülke arasõnda vize rejiminin kaldõrõlmasõ konusunda anlaşmaya varõlamadõ. Azerbaycan Cumhurbaşkanõ İlham Aliyev, görüşme sonrasõnda yaptõğõ basõn açõklamasõnda, vizelerin kaldõrõlmasõnõn sadece “iki ülkenin iç mevzuatındaki bazı değişikliklere” bağlõ olduğunu söylese de, iki ülkenin “iç mevzuatlarındaki” bu Acõmasõz Yunan diktatör Ioannidis Geçen pazartesi günü 87 yaşõnda hapishanede ölen Dimitrios Ioannidis, 1967’den 1974’e kadar süren Yunan albaylar diktatörlüğü sõrasõnda askeri güvenlik birimlerinin gaddar başkanõydõ. Cuntanõn önemli bir üyesi olarak 1973’te lideri George Papadopoulos’a karşõ geldi. 8 ay boyunca Yunanistan’õ perde arkasõnda yönetti ve Kõbrõs’ta, adanõn kuzeyindeki Türk işgaline yol açan hareketi başlattõ. 21 Nisan 1967’de albaylar Atina’da darbe yaptõklarõ sõrada Yunanistan Askeri Akademisi’nin başkan yardõmcõsõ olan Ioannidis daha sonra askeri polis (ESA) ve ulusal güvenlik biriminin (OSA) başõna getirildi. Rejim muhaliflerinin korkulu rüyasõ olan ESA, onun liderliğinde kendine ait ulaşõm, iletişim altyapõsõ ve teçhizatõ ile tamamen özel bir birim haline geldi. Ioannidis, hem sivil hem de askeri kanattaki rejim muhaliflerinin sistematik olarak işkence gördüğü askeri polis özel sorgulama birimini, EAT/ESA’yõ kurdu. Birimin olduğu bina için şöyle denirdi: “Buradan içeri giren ya dost olup ya da sakat olup çıkar.” Kral Constantine’in Aralõk 1967’deki başarõsõz karşõ darbe girişiminden sonra 13 adamlõ Devrim Konseyi’ndekilerin bir çoğu Papadopoulos’un başbakanlõk yaptõğõ sivil yönetimde önemli pozisyonlar alabilmek için askeri görevlerinden istifa ettiler. Ioannidis ise ordudan ayrõlmayõ reddetti. Onun Papadopoulos’un ordudaki gözü ve kulağõ mõ olduğu, yoksa kendi devrim hõrslarõna sahip dokunulmazlõğõ olan biri mi olduğu sorusu görüş sahiplerini ikiye bölmüştü. Ioannidis’e “Mimis” diye bir takma isimle hitap eden Papadopoulos ise başlangõçta ona güveniyordu. Fakat zaman geçtikçe ESA liderinin kendi kõşkõrttõğõ devrimin sulandõrõlmasõnõ reddeden bir “özleştirmeci” olduğu anlaşõldõ. 1973’te Papadopoulos kõsõtlayõcõ bir anayasa altõnda denetimli bir demokrasi sunma arayõşõna girdiğinde (hizaya getirilmiş siviller ve emekli ordu mensuplarõyla oluşturulmuş yeni partilerle) Ioannidis daha da yõkõcõ oldu. Eylül ayõnda tuğgeneralliğe terfi ve memleketi olan Ioannina’daki 8. bölüğün başõna getilmesi teklif edildi. Bu teklifi reddedince iki aylõk bir zorunlu izne gönderildi. Ne var ki bu süre zarfõnda ESA’daki bürosuna gitmeye devam etti ve yeni siyasi sisteme karşõ olduğunu açõkça ilan etti. ‘Görünmez diktatör’ 17 Kasõm’da ordu Atina Politeknik öğrencilerinin cunta karşõtõ gösterilerini bastõrmaya çağrõldõğõnda, gerçek rakamõn hiçbir zaman açõklanmadõğõ ama düzinelerce kişinin öldüğü ve yüzlercesinin yaralandõğõ olaylar sonucunda Ioannidis, Papadopoulos’un devrilmesini sağladõ. 25 Kasõm’da ona sadõk birlikler Papadopoulos’u tutuklayõp muvazzaf general olan Phaidon Gizikiz’i başkanlõğa getirdiler. Kukla bir yönetim oluşturuldu ve Adamantios Androutsopoulos adõnda Amerikalõ-Yunanlõ bir avukat başbakan oldu. Yeni başbakanõn fazla bir etkisinin olmadõğõna ve işin başõnda aslõnda “görünmez diktatör” olan Ioannidis’in olduğuna dair en ufak bir kuşku yoktu. Ioannidis rejimi Papadopoulos tarafõndan affedilen eski politikacõlar dahil birçok siyasi tutukluyu tekrar yakalayarak adalardaki tutuklu kamplarõna gönderdi. Ioannidis sansür uygulamalarõnõ yeniden başlatmadõ. Ama Ioannidis’i kõzdõran tüm gazetelerin kapõlarõna kilit asõldõ. Tutuklu siyasi muhaliflere yine işkence yapõldõğõna dair dedikodular ortalõkta dolaşmaya başladõ. Ioannidis’in şahsi siyasi görüşü hakkõnda çok az şey biliniyordu. Rejimin daha sosyalist bir yapõya büründüğünü görmek isteyen bir grup orta rütbeli subaya kumanda ediyordu. Ama Ioannidis, onlarõ bankalarõn ve belli başlõ sanayi kuruluşlarõnõn devletleştirilmesi sevdasõndan uzaklaştõrmayõ başardõ. Asla siyasi bir görev üstlenmedi ama onun yerine kenardan emirler verdi ve isteklerinin uygulanmasõ için demir bir yumruk kullandõ. Bir yorumcunun alaylõ bir şekilde gizlice ifade ettiği gibi “Stalin olmadan yönetmeye çalışan Beria”. Sonunu getiren ise 1970 yõllarõnõn Kõbrõs adasõ oldu. Kõbrõs’õn Yunanistan ile birleştirilmesi veya Enosis, albaylar darbesinin en önemli amacõydõ. Yunan birliğine bağlõ subaylarõn bu sonucu yaratabilmek için gizli bir askeri örgüt kurmuş olmalarõndan şüpheleniliyordu. Ama dönemin Kõbrõs Cumhurbaşkanõ Başpiskopos Makarios siyasi bir manevrayla Kõbrõs’taki Yunanlõ subaylarõ “devlete karşı çalışan komplocular” olarak ilan edince bu planlar suya düştü. 15 Temmuz 1974’te Ioannidis rejimi Makarios’a karşõ düzenlenmiş bir darbeyi destekleyince bu suçlamalar büyük ölçüde kanõtlanmõş oldu. Türkiye beş gün sonra adadaki etnik Türkler için duyduğu kaygõyõ ileri sürerek ülkenin yaklaşõk yüzde 20’sini işgal etti. Bu büyük ulusal felaket Ioannidis adõna geri tepti. Ordu ileri gelenleri Paris’teki sürgünden Yunanistan’a henüz dönmüş olan tecrübeli muhafazakâr politikacõ Constantine Karamanlis’in başkanlõğõnda çok partili siyasi bir hükümetten yanaydõlar. Ioannidis onlar tarafõndan derhal saha dõşõna itildi. Yeni sivil hükümetle Türkiye arasõndaki Kõbrõs krizini çözmeye yönelik görüşmeler başarõsõzlõğa uğradõ. Türkiye, ağustos ayõnda bu defa adanõn kuzeyini ele geçirdi. Onu izleyen yõl boyunca ülkede o güne kadar birlikte yaşamõş olan Yunanlõlar ve Türkler etnik olarak daha homojen olan bölgelere kaçtõlar veya sürüldüler... CIA ile anlaştı mı? Yunanistan’da, Ioannidis’in CIA ile bir anlaşma yaptõğõna ve bu anlaşma uyarõnca Kõbrõs’a 6 bin Türk askerinin çõkmasõna izin verildiğine yönelik bir algõ var. Böylelikle küçük bir Türk yerleşim bölgesinin oluşturulmasõna izin verilmesinin karşõlõğõnda adanõn geri kalan kõsmõ için Enosis doğrultusunda hareket edilecekti. Ioannidis resmi Yunan ordusuna Türk işgaline karşõ direnmeyi emretmemesi için Amerikalõlar tarafõndan bu şekilde kandõrõldõğõnõ iddia etti. 1975’te ölüm cezasõna çarptõrõldõ ve bu ceza Atina’nõn batõsõndaki Korydallos hapishanesinde tamamlanmak üzere ömür boyu hapse çevrildi. Ioannidis burada kuramcõ rolünü sürdürmeye devam etti ve eylemleri için hiçbir zaman bir pişmanlõk ifadesinde bulunmadõ. Ordudaki yõllarõ sõrasõnda bir çileci olarak tanõnan Ioannidis’in onu düzenli olarak ziyaret eden askeri okuldan eski bir sõnõf arkadaşõnõn dul bõraktõğõ karõsõyla 2003’te evlendiği duyuruldu. 2005 yõlõnda sağlõk durumunun kötüye gitmesi üzerine af istedi. Bu isteği reddedildi ve hayatõnõn son üç ayõnõ Nikea Hastanesi’nde gardiyanlarõn gözetiminde geçirdi. İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (Telegraph, 17 Ağustos 2010) değişiklikler, dört yõldan beri nedense kaldõrõlamõyor. Vize rejiminin kaldõrõlmasõnõ özellikle Türkiye istiyor. Fakat Azerbaycan yönetimi, böyle bir durumun hem Azerbaycan’dan yurtdõşõna göçleri daha da hõzlandõrabileceği hem de Türkiye’nin Azerbaycan iç siyasetine müdahalesini arttõrabileceği için sõcak bakmõyor. Türkiye’nin halen 45 ülke ile vizesiz rejimi bulunuyor, ki bunlardan bazõlarõ, hiç de Türkiye’nin dostu olabilecek ülkeler değil. Oysa “kardeş ülke”yle ilişkileri giderek daha karmaşõk bir hal alõyor. Bu durum, Haydar Aliyev’in Türkiye ve Azerbaycan için söylediği “bir millet iki devlet” söyleminin giderek daha gülünç görünmesine neden oluyor. Gül’ün eşi ziyarete katılmadı İki ülke liderleri, Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin gelişimi konusunda da anlaşmaya varamadõ. Azerbaycan Cumhurbaşkanlõğõ Sözcüsü Nevruz Memedov, Türkiye’nin Ermenistan’la sõnõrlarõn açõlõp açõlmamasõ konusunda somut bir tavõr ortaya koymaktan kaçõndõğõnõ söyleyerek kendilerinin bu konuda duyduklarõ rahatsõzlõğõ ortaya koydu. Karabağ konusunda ise Gül, her zaman Azerbaycan’õn yanõnda olacaklarõnõ söyleyerek, Türkiye’nin Azerbaycan’la Ermenistan arasõnda arabuluculuk yapma olasõlõğõnõ tamamen ortadan kaldõrdõ. Zira, şayet bir devletin başõnda bulunan kişi taraflardan biri hakkõnda böyle net bir destek ortaya koyuyorsa, o devlet nasõl tarafsõz bir arabulucu olabilir? Türkiye’deki dini kuruluşlarõn Azerbaycan’daki etkinlikleri de, iki ülke arasõnda görüş farklõlõğõ yaratan konulardan birini oluşturuyor. Abdullah Gül’ün Bakû’da Tezepir Camii’nde Azerbaycan Müslümanlarõ dini lideri Şeyhülislam Allahşükür Paşazade ile yaptõğõ görüşmenin içeriğini, bu konu oluşturuyordu. Gül’ün Paşazade ile hangi konularda anlaşmaya vardõğõnõ bilmiyoruz. Fakat Azerbaycan’da İlham Aliyev yönetiminin Türkiye’de İslamcõ Tayyip Erdoğan yönetimi ile işbirliği yapõlmasõnõn Azerbaycan’daki İslamcõlaşma sürecini güçlendireceğinden çekindiği, bilinen bir gerçek. Abdullah Gül de Bakû ziyaretinde, İslami gelenekleri izleyerek, fakat diplomatik gelenekleri çiğneyerek eşini yanõnda götürmedi. Oysa ziyaretin devlet başkanlarõ düzeyinde resmi bir ziyaret niteliği taşõmasõ, diplomatik gelenekler gereği, Abdullah Gül’ün yanõnda eşini götürmesini gerekli kõlõyordu. Gül ise eşinin İlham Aliyev’in eşi Mihriman Aliyeva ile sohbet etmemesinin uygun olacağõna karar verdi, ki Azerbaycan Cumhurbaşkanõ’nõn eşinin nasõl tepki gösterdiği, tahmin edilebilir. Doğalgaz konusu siyasi silah... Bakû’daki görüşmelerin ana gündem maddesi petrol ve doğalgaz alanõnda işbirliği idi. Gül’e eşlik eden tek bakanõn Enerji Bakanõ Taner Yıldız olmasõ, bu değerlendirmenin yapõlmasõna imkân sağlõyor. Azerbaycan’õn Turan haber ajansõ, iki ülke liderlerinin bire bir görüşmelerde, Hazar doğalgazõnõ Avrupa’ya aktaracak Nabucco projesini ele aldõklarõnõ bildirdi. Bu alandaki son gelişmeler, Rusya’nõn Azerbaycan yönetimini Avrupa’ya doğalgaz ihraç etmemeye ikna ettiğini gösteriyor. Fakat Gül yine de Azeri meslektaşõnõ, elindeki gazõn tamamõnõ Rusya’ya satmamaya ikna etmeye çalõştõ. Enerji alanõndaki ikinci önemli konu, Türkiye’nin Azerbaycan’dan ithal ettiği doğalgazõn fiyatõ. Azerbaycan, Türkiye ile Ermenistan arasõnda diyaloğun başlamasõndan sonra, Türkiye’ye doğalgazõn dünya piyasalarõndaki fiyatlarla satõlmasõna karar vermişti. Türkiye ile Ermenistan arasõnda imzalanan protokollerin onaylanmasõ konusunun gündemden düştüğü bugünlerde bile Azerbaycan doğalgaz konusunu Türkiye’ye karşõ bir siyasi silah olarak kullanmayõ sürdürüyor. Gül’ün ziyaretinde taraflar arasõnda doğalgaz fiyatlarõna ilişkin hiçbir anlaşmaya varõlamamamõş olmasõ da, stratejik ortaklar arasõnda ciddi zõtlaşmalarõn olduğunu gözler önüne seriyor. Rusçadan çeviren: Deniz Berktay (Vremya Novostey gazetesi, Ermenistan, 19 Ağustos 2010) Ziyaret sõrasõnda iki ülke arasõnda vize rejiminin kaldõrõlmasõ konusunda anlaşmaya varõlamadõ. Vize rejiminin kaldõrõlmasõnõ özellikle Türkiye istiyor. Fakat Azerbaycan, buna hem yurtdõşõna göçleri daha da hõzlandõrabileceği hem de Türkiye’nin iç siyasetine müdahalesini arttõrabileceği için sõcak bakmõyor. Türkiye’nin halen 45 ülke ile vizesiz rejimi bulunuyor, ki bunlardan bazõlarõ, hiç de Türkiye’nin dostu olabilecek ülkeler değil. Oysa “kardeş ülke”yle ilişkileri giderek daha karmaşõk bir hal alõyor... Türkiye’deki dini kuruluşlarõn Azerbaycan’daki etkinlikleri iki ülke arasõnda görüş farklõlõğõ yaratan konulardan. Aliyev yönetiminin Türkiye’de İslamcõ Tayyip Erdoğan yönetimi ile işbirliği yapõlmasõnõn Azerbaycan’daki İslamcõlaşma sürecini güçlendireceğinden çekindiği bilinen bir gerçek. AP
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle