29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 5 TEMMUZ 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ Le Monde Üzerine... Avrupa’nın olduğu gibi dünyanın en saygın gazeteleri arasında yer alan ünlü Le Monde gazetesi, çok sayıda gazete gibi ABD’de başlayıp dünyayı saran finans krizinin yıkıcı etkisinden nasibini almış görünmektedir. 1944’te yayın hayatına başlayan Le Monde o günden bu yana, Le Canard Enchaine’nin deyişiyle ne pahasına olursa olsun bağımsızlığını korumasıyla Fransız basınının onurudur. Oysa bu yetkin gazete bir süredir mali sıkıntı içindedir. Yine Canard Enchaine’ye göre iflasın eşiğindedir. Borç içindedir. Baskı tesisleri eskimiştir. Yeni yatırım ve atılım yapmasının önü tıkanmıştır. Örneğin 2009’da borç yükü her ay 2 milyon Avro ritmiyle artmıştır. Çare yeni ortakların bulunmasıdır. Geçen haftalarda dört alıcı devreye girmiştir. L‘Espresso’nun yayıncısı İtalyan Benedetti kısa sürede çekilmiş, solcu El Pais’in yayıncısı İspanyol Prisa ise beklemededir. Diğer olası ortak ise Claude Perdriel ve France Observateur grubu ile işadamı Pierre Berge ve ortakları bankacı Mathieu Pigasse ve Xavier Niel’den oluşmaktadır. Bu arada, Canard Enchaine’nin yazdıklarına bakılırsa 9 Haziran’da bir başka sürpriz alıcı sahneye çıkmıştır. Bu, Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’ye yakın birinin yönetiminde olan ve devletin büyük pay sahibi olduğu operatör Orange grubudur. Ancak Eric Fottorino’nun ‘Okurlara’ başlığıyla yazdığı yazıda belirttiği gibi France Observatuer’ün kurucusu Claude Perdriel, Prisa ve Orange grubundan ayrılarak incelikli bir jestle Le Monde çalışanlarının, yazarlarının ve okurlarının büyük bir çoğunlukla benimsedikleri Berge üçlüsü yönünde tavır almıştır. Sözü geçen başyazıya göre Berge üçlüsüyle varılan anlaşma gazetenin denetim konseyince derinlemesine tartışıldıktan sonra hayata geçirilecektir. (Le Monde, 30 Haziran 2010) Ve rastlantıya bakın ki, hemen aynı gün Başkan Sarkozy, Le Monde’un genel yayın yönetmeni Eric Fottorino’yu telefonla arayıp, sonrasında bizzat Başkanlık sarayına davet ederek rakip grup Berge, Pigasse, Niel üçlüsünün işe yaramaz olduklarını ileri sürmüş, bu üçlünün ayrıca kendisine karşı yayın yapan bir internet sitesinin de finansörü olduklarından söz etmiştir. Fottorino’ya Le Monde’un bu tuhaf grubu ortaklığa kabul etmemesini, aksi halde gazetenin baskı tesislerini kurtarmak için devletin vereceği 20 milyon Avro’luk yardımı unutmasını söylemeyi de ihmal etmemiştir. Peki, Başkan Sarkozy, Le Monde’un ortak olarak kendine yakın grubu tercih etmesini neden istemektedir? Başkan Sarkozy bugün TF 1 televizyonu, Figaro gazetesi, Europe 1, JDD vesaire gibi medya gruplarında söz sahibidir. Echo, France-Soir, Le Parisien de öyle. Açık olan şu ki, başkan medyada önemli oranda söz sahibidir. Amacı 2012 başkanlık seçimlerinden bir kez daha zaferle çıkmaktır. Ayrıca Le Monde’un bağışlayamadığı bir başka günahı da yakın dostu Alain Minc’in 2007’de gazetenin denetim konseyi başkanlığından uzaklaştırılmasıdır. (Le Canard Enchaine’den özetle. 16 Haziran 2010) Bir başkanın, Le Monde gibi saygın bir gazetenin genel yayın yönetmenini huzuruna çağırıp ortak olarak o grubu değil bu grubu almasını aksi halde devletin yapacağı 20 milyon Avro’luk yardımı unutmasını söyleyerek açık biçimde baskı yapması, kuşkusuz, bir skandaldır. Ancak bu, medya dünyasında var olan skandalların ne ilki ne de sonuncusudur. Ve salt Fransa’ya da özgü değildir. Yozlaşmış, halk nazarında güvenilirliğini yitirmiş iktidarlar, baskı, para, devlet kesesinden büyük çıkarlar sağlayarak yandaş medya yaratılmasına bu yüzden ihtiyaç duymaktadırlar. Fransa’da olduğu gibi bunu Türkiye’de de görmek, örneklerine başka ülkelerde de rastlamak mümkündür. Ama nasılsa ‘her kuşun etinin yenmediği unutulmuş’ ve ‘Le Monde’un baskıya boyun eğmesi sağlanamamıştır. Gazetenin bağımsızlığını ve izleyeceği politikayı yazarları ve personeline bırakılmasını kabul eden Pierre Berge, Xavier Niel ve Mathieu Pigasse üçlüsünün ortaklığına yazarlarının yüzde 90.84’ünün katılımıyla yeşil ışık yakılmıştır. Le Monde gibi saygın bir gazeteyi ‘yandaş’ gazete yapmak gibi boş hayale kapılanların hevesleri ise kursaklarında kalmıştır. Yolu açık olsun. Ankara’nõn izlediği strateji, Erdoğan’õn yeniden doğan bir Türkiye’ye liderlik yapabileceğine gerçekten inandõğõnõ kanõtlõyor. ANTONIO FERRARI Kanada’da Türkiye başbakanõnõn taşkõn İsrail karşõtõ öfkesini dindirmek için, hem Ankara hem Kudüs’le iyi ilişkiler içindeki İtalya Başbakanõ Silvio Berlusconi’den başlayarak çok kişi çaba harcadõ. Ama Gazze açõklarõnda barõş filosunu hedef alan saldõrõda dokuz Türk vatandaşõnõn hayatõnõ yitirmesinin ardõndan Erdoğan’õn İsrail öfkesi yatõşmadõğõ gibi tersine daha da tõrmandõ. Üzerinden bir ay geçse de Türkiye başbakanõ aynõ duygusal taşkõnlõkla Türkiye hava sahasõnõn İsrail uçaklarõna kapatõldõğõnõ açõkladõ. Yasak ticari değil askeri uçuşlara getirildiği için mantõklõ. Ancak her iki ülkenin askeri zirvelerinde gösterilen tüm çabalara karşõn bu yeni uygulama gitgide daha da ağõrlaşan ve büyüyen bir gerilim yaratõyor. İsrail Dõşişleri Bakanõ Avigdor Lieberman’õn sayõsõz diplomatik nezaketsizliğinin ardõndan yaşanan her sarsõntõ Ankara’daki cumhuriyet monarşisini daha da hoşgörüsüz kõlõyor. Yõllar sonra bir Türk liderinin tüm Arap dünyasõnda ve İran gibi Arap olmayan ülkelerde de en popüler Müslüman olduğunu unutmamak gerek. Kitlelerin tehlike çanlarõna duyarlõ Erdoğan, belki de bilinçli bir biçimde İran’õn yürüttüğü mantõğõn intikamcõ savunuculuğunu ve diplomatik bir çözümün gerekliliğini savunuyor. (Erdoğan “Başkan Obama bana bir çıkış yolu için danıştı” demişti.) Erdoğan, İran’a yönelik yaptõrõmlarõn sertleşmesine karşõ oy kullanmaya hazõrken Brezilya’nõn yanõnda boy gösterdi. Yahudi devletiyle ilişkiler henüz kriz noktasõnda değilken Suriye ile İsrail arasõnda aracõlõk yapabildi. Avrupa Birliği’ne karşõ artõk daha soğuk baksa da önyargõlar taşõmayan Erdoğan, AB üyeliği ve Brüksel’e doğru atõlan adõmlarõ ülkesinin öncelikli stratejisi olarak görüyor. Belki de Başbakan Erdoğan’õn aklõndan Osmanlõ İmparatorluğu’nun zaferlerini yeniden yaşamak düşü geçti. Belki de 1529’da Viyana kapõlarõnda yaşanan kâbusu ve 1571’deki İnebahtõ yenilgisini anõmsadõ. Ilõmlõ Müslüman Erdoğan, Türkiye’nin kaderini belirleyen bir lider olduğuna kendini ve halkõnõ inandõrmak adõna Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu laik ve ulu Atatürk’ün yanõna yanaştõ. Atatürk’ün geçmişi silip atabilme cesaretini gösterdiğinin bilincinde olsa da o küresel iletişim ağõ ile belki modernleştirilebilecek bir Osmanlõ modelini önermek istiyor. Ankara’nõn izlediği bütün strateji, Başbakan’õn yeniden doğan bir Türkiye’ye liderlik yapabileceğine gerçekten inandõğõnõ kanõtlõyor. Türkiye bir tek bölgedeki tüm Müslüman ülkelerle el sõkõştõğõ için değil ama aynõ zamanda arabuluculuk yaptõğõ için; Balkanlar’daki kalõcõ varlõğõ için de... Dünya iflasõn eşiğine gelen Yunanistan’õ iğnelerken Yunanistan’a 10 bakanõ ve yüzlerce ekonomisti ile birlikte Atina’ya giden düşman Başbakan elini uzattõ. Belki de geçmişin iki büyük lideri Atatürk ve Elefterios arasõndaki büyük dostluğun anõsõnõ yeniden canlandõrmak için böyle davrandõ. Bugün Erdoğan iki temel eğilim arasõnda geziniyor: Bunlardan biri Yeni- Osmanlõcõlõğõn mimarõ olmayõ düşleyen AKP hükümetinin Dõşişleri Bakanõ Ahmet Davutoğlu’nun temsil ettiği eğilim; öteki ise Türkiye’nin Brüksel kulübüne girmesi gerektiğine inanan ve ülkenin bu yönde izlediği siyasi stratejinin savunucusu Avrupa İlişkileri Bakanõ Egemen Bağış’õn temsil ettiği eğilim. Çünkü Türkiye Avrupa’dan neredeyse hiçbir şey elde edemedi, AB’nin kararsõzlõğõ da artõk çoğunlukta olan AB karşõtõ Türkler ordusunun sayõca artmasõna katkõda bulundu. O halde Türkiye kaybetti mi? Hayõr, çünkü sürprizler önermekte Ankara’nõn üzerine yok. Erdoğan’õn çõkõşlarõ, seçim kaygõlarõnõ dikkate alõnarak da yorumlanabilir. Yõllar sonra Atatürk’ün kurucusu olduğu ve laik düzenin kalesi olarak tanõnan Cumhuriyet Halk Partisi yeniden toparlanõyor. Deniz Baykal’õn sahneden çekilmesinin ardõndan partinin liderliğini Kılıçdaroğlu üstlendi. Başbakan Erdoğan’õn sinirlenmesine etki yapan işte bu yenilik. İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (Corriere Della Sera, 29 Haziran 2010) VICTORIA SHANNON Dünyanõn her yerinde insanlar kadõn ve erkeklerin eşit haklara sahip olmalarõ gerektiği görüşünü güçlü bir şekilde desteklerler. Ama 22 ülkede yapõlan bir araştõrmaya göre çoğu kişi hâlâ kaliteli işler, yüksek eğitim ve hatta bazõ durumlarda ev dõşõnda çalõşma hakkõ söz konusu olduğunda tercihin erkeklerden yana olmasõ gerektiğine inanõyor. Pew Araştõrma Merkezi’nin Küresel Yaklaşõmlar Projesi’nin International Herald Tribune ile birlikte yürüttüğü nisan ve mayõs aylarõnda yapõlan bir araştõrma hem gelişmekte olan, hem de zengin ülkelerde cinsiyetler arasõ eşitliğe ilişkin düşüncelerle fiili durum arasõnda bir çelişki olduğunu ortaya koydu. Araştõrmaya göre eşit haklarõn yasalarla garanti altõna alõndõğõ ülkelerde bile kadõnlar gerçek bir ilerlemenin kaydedilemeyişi yüzünden engelleniyorlar. Dünya Ekonomik Forum’un 2010 Kurumlardaki Cinsiyet Eşitsizliği raporunun yazarlarõndan biri olan Hermenia Ibarra, “ABD ve Avrupa’daki kadınlar hem evde, hem de işyerlerinde eşzamanlı olarak büyük sorumluluklar sırtlanmış durumdalar. Bu da stresin artması ve yaşam kalitesinin düşmesine neden oluyor” diyor. Özellikle Fransõzlarõn görüşleri cinsiyet eşitliğine ilişkin dengesiz güdüleri yansõtmasõ açõsõndan sembolik bir önem taşõyor. Fransõz kadõnlarõnõn yüzde 100’ü, erkeklerinin ise yüzde 99’u eşit haklar düşüncesini destekliyorlar. Ancak yüzde 75, bir yandan da erkeklerin daha iyi bir hayatõ olduğuna inanõyor. Fransa’da böyle düşünenlerin oranõ araştõrmanõn yapõldõğõ bütün ülkeler arasõndaki en yüksek oran. Fransõzlar yeni doğum yapmõş annelere ve küçük çocuklara geniş olanaklarõn sunulduğu bir devlete sahip olduklarõ halde hâlâ neden cinsiyet eşitliğine bu derecede uzak olduklarõnõ düşünüyorlar? Fransa’da Fontainebleau kentindeki Insead adlõ uluslararasõ işletme okulunda örgütsel davranõş dersi veren Prof. Ibarra, “Çünkü en azından ekonomik katılım açısından durum böyle” diye yanõtlõyor. Ibarra’ya göre hâlâ büyük kuruluşlarõ yöneten çok az kadõn var ve işletme kültürü hâlâ kararlõ bir biçimde bir “oğlanlar kulübü” olarak kalmaya devam ediyor. Gerçekten de özellikle ABD ve Almanya’da “kadınlara eşitlik verilmesi için gereken her şey yapıldı mı” sorusuna kadõnlarla erkeklerin çok farklõ bir biçimde yanõt verdikleri görülüyor. Eşitliğe inanan Alman ve Amerikalõlarõn arasõndaki, devletin kadõnlar için yeterli miktarda değişim yaptõğõna inanan erkeklerin sayõsõ böyle düşünen kadõnlardan çok daha fazla. Devletin daha fazla adõm atmasõnõ gerekli gören kadõnlarõn sayõsõ da erkeklerden çok daha fazla. Cinsiyet ilişkileri konusunda uzman olan Auckland Üniversitesi Profesörü Jacqui True, “Kulübün dışında bırakıldığınız zaman farkına varırsınız, kulübün içindeyken sorunun ne olduğunu anlayamazsınız” diyor. Yükselen devler olan Hindistan ve Çin, Endonezya ve Ürdün’le birlikte eşit haklar destekçilerinin büyük bölümü eşitliğin sağlanmasõ için atõlmasõ gereken adõmlarõn çoğunun atõldõğõnõ düşünüyorlar. Pew Araştõma Merkezi’nin raporuna göre cinsiyet eşitliğine ilişkin tutarsõz sonuçlar eşitlikçi duygularõn yaygõn olmalarõna rağmen yeterince güçlü olmadõklarõnõ gösteriyor. Prof. True kadõnlarla erkeklerin hayatlarõnõn aynõ ölçüde iyi olduğunun ileri sürüldüğü ülkelerde ise bu sorularõn daha yeni yeni sorulduğunu, normal ve haklõ bir şey gibi görülen cinsiyet eşitsizliğinin ve adaletsizliğin yeni sorgulanmaya başladõğõnõ düşünüyor. “Oralarda cinsiyet eşitliği bilinci daha düşük çünkü erkekler her zaman daha baskın olmuşlar. Kadınlar gruplaşıp erkeklerin gücüne karşı meydan okuma şansına sahip olamamışlar” diyor True. Uluslararasõ ilişkiler ve cinsiyet politikalarõ üzerine beş kitabõn yazarõ olan Prof. True aynõ zamanda Uluslararasõ Araştõrmalar Birliği’nin feminist teori ve cinsiyet araştõrmalarõ bölümünün de başkanõ. Prof. True hayatõn yaklaşõmlardaki değişimi yakalayabilmesi için genellikle iki nesil geçmesi gerektiğini söylüyor. True, “Bu ülkelerin çoğunda bir sonraki faza geçiyoruz. Gelişmekte olan ülkelerde kurumsal değişiklikler gerçekleşene kadar cinsiyet eşitsizliği ile ilgili hem kadınlar hem de erkekler arasında çok daha fazla sıkıntı yaşayacağız” diyor. (Cinsiyet eşitliği konusunda her zaman en yüksek seviyelerde olan İskandinav ülkeleri araştõrma kapsamõna alõnmadõ.) Yüksek idealler, acı gerçekler Birçok ülkede çoğunluk, zor zamanlarda işler kadõnlardan çok erkeklerin hakkõdõr dedi. Bu görüş özellikle Batõlõ olmayan ülkelerde yaygõn. İstihdam azaldõğõ zaman erkeklerin işe girme hakkõ kadõnlarõnkinden daha mõ fazla olmalõdõr? İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp, (International Herald Tribune, 1 Temmuz 2010) Cinsiyet eşitliğine ilişkin tutarsõz sonuçlar eşitlikçi duygularõn yaygõn olmalarõna rağmen yeterince güçlü olmadõklarõnõ gösteriyor. Kadõnlara eşit haklar mõ? Evet, ama... (YÜZDE) AMERİKA Evet Hayır Arjantin 43 56 Brezilya 37 63 Meksika 28 69 ABD 14 85 AVRUPA Rusya 47 59 Polonya 44 51 Fransa 20 80 Almanya 19 80 İspanya 12 87 İngiltere 12 85 ORTADOĞU ve AFRİKA Nijerya 77 21 Mısır 75 20 Ürdün 68 30 Türkiye 67 30 Lübnan 51 49 Kenya 46 53 ASYA Hindistan 84 16 Pakistan 82 14 Endonezya 74 27 Çin 73 26 Güney Kore 60 39 Japonya 41 58 Türkiye kaybetti mi? Hayõr, çünkü sürprizler önermekte Ankara’nõn üzerine yok. Yõllar sonra Atatürk’ün kurucusu olduğu ve laik düzenin kalesi olarak tanõnan Cumhuriyet Halk Partisi yeniden toparlanõyor. Deniz Baykal’õn sahneden çekilmesinin ardõndan partinin liderliğini Kõlõçdaroğlu üstlendi. Başbakan Erdoğan’õn sinirlenmesine etki yapan işte bu yenilik. ÜSKÜDAR 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ’NDEN 1. İLAN Esas No: 2010/109 Davacõ Maliye Hazinesi vekili Av. Gülay Güler tarafõn- dan davalõ Keresteci Ohannes Kayyõmõ İstanbul Defter- darõ hakkõnda açõlan gaiplik-tescil davasõnda verilen ara karar gereğince; Davacõ vekili vermiş olduğu dava dilekçesinde Üsküdar İlçesi, Beylerbeyi Mahallesi, Arabacõlar Sokağõ’nda bu- lunan 778 ada, 4 parsel sayõlõ taşõnmazõn Üsküdar 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 08.06.1999 tarih ve 1999/351 esas, 1999/466 karar sayõlõ ilamõ ile İstanbul Defterdarõ Kayyõmõ tayin edildiğini, 10 yõllõk kayyõmla idare süre- sinin dolduğunu, bu sebeple davalõnõn gaipliğine, taşõn- mazõn Hazine adõna tesciline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Üsküdar İlçesi, Beylerbeyi Mahallesi, Arabacõlar Soka- ğõ’nda bulunan 778 ada, 4 parsel sayõlõ taşõnmazõn 7/16 hissesinin maliki Keresteci Ohannes’in hayat ve mama- tõndan haberdar olanlarõn Üsküdar 2. Asliye Hukuk Mah- kemesi’nin 2010/109 esas sayõlõ dosyasõna ilan tarihin- den itibaren 6 ay içerisinde bildirmeleri, bu süre içerisin- de bildirilmediğinde, herhangi bir haber alõnamadõğõnda Keresteci Ohannes’in gaipliğine ve taşõnmazõn Hazine adõna tesciline karar verileceği ilanen tebliğ olunur. 25.06.2010 (Basõn: 46259) İmparatorluk düşüyle Doğu’ya bakmak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle