19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 3 TEMMUZ 2010 CUMARTESİ 18 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Sınavlar Sistemi Milli Eğitim Bakanlığı’nın, SBS-6’nın (ilköğretimin altıncı sınıfındaki öğrencilere uygulanmakta olan Seviye Belirleme Sınavı’nın) kaldırıldığını açıklaması, sınav sistemimizin getirildiği akıl dışı noktanın zararlarını bir kez daha açıkça gözler önüne sermiştir. Ortaöğretimdeki öğrencilerimize uygulanan sınav sisteminin karmaşık yapısını burada açıklama olanağı yoktur; bu köşeye sığmaz. Ancak, her iktidarın ekleme ve değiştirmeleri yüzünden yazboz tahtasına dönen, bilimsel çalışmalara dayanan kararlar yerine, her siyasal yönetimin acele geliştirdiği duygusal kararlarla biçimlendirilmeye çalışılan bu sınav sisteminin, öğrenim çağındaki gençlerimize ve bize zarar verdiğini artık kabul etmeliyiz. Bunun böyle olduğu, uzun zamandan beri, konuyla ilgili bilimsel çalışmalar yapan uzmanlarımız tarafından belirtilmesine rağmen sistemin iyileştirilmesi sağlanamamıştır. MEB’in SBS-6’nın kaldırılması açıklaması da ondan sonraki deneyim sahiplerinin açıklamaları da, sistemin çok bozuk olduğunu açıkça göstermektedir. Öyle ise, SBS-6 ile birlikte uygulanmakta olan SBS-7 ve 8’in de kaldırılması uygun olduğu halde bu konuda açıklama yapılmamıştır. Yukarıda sözü geçen üç SBS de 5- 12 Haziran tarihlerinde uygulanmıştır. Lise çağında çocukları olan aileler için sınav çilesi bunlarla sınırlı kalmamış, 19-27 Haziran’da uygulanmış olan 4 Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS-1, 2, 3 ve 4) ile sürmüştür. Sırada, devlet memuru olmak isteyenler için 10 ve 11 Temmuz’da uygulanacak 2 adet Kamu Personeli Seçme Sınavı (KPSS-1 ve 2) da vardır. MEB ile ÖSYM (Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi) tarafından yönetilen kurallara göre, bir önceki sınavların puanları, bir sonraki aşamalar için “geçiş vizesi” özelliği taşımakta ve tüm aksaklıklar da puanların yarattığı bu “rant” nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Özetle, SBS’lerde iyi puan alamayan öğrenciler “iyi” liselere, LYS’lerde düşük puan alanlar da “iyi” yükseköğretim kurumlarına girememektedirler. Bizimkilere benzer genel yetenek testlerinin uygulandığı diğer ülkelerde, öğrencilerin aldıkları puanlar, okulların öğrenci kayıt ve kabul sistemleri içinde, öğrenciye ait öteki birçok faktörle birlikte değerlendirildiği halde, bizim ülkemizde bu puanlar “iyi” ve daha da önemlisi okuma ücreti düşük okullara giriş vizesi olarak kullanılmaktadır. Bu nedenlerle özellikle liselerden üniversite ve yüksekokullara girişte yaratılan bu rant nedeniyle ülkemizde büyük bir dershaneler sektörü (Bakınız: bu köşenin 5 Haziran tarihli “Dershaneler ‘Sektörü’” yazısı) yaratılmış, dershanelerin sayısı liselerin sayısını geçmiş, en önemlisi, lise öğrencileri arasında kendi öz okullarının değer yitirmesi ve dershanelerin ön sıraya geçmesi sonucuna ulaşılmıştır. Bu sonuç, bize göre, çok sayıda işyerinin ortaya çıkmasına, fakat MEB’e bağlı temel öğretim sistemimizin yaralar almasına neden olmuştur. MEB’in, SBS-6 ile ilgili açıklaması ile ortaya iyice çıkmış bulunan sınavlar sistemimizin yarattığı çarpıklıkları düzeltmenin tam zamanıdır; gelecek sınav zamanına kadar, şunların yapılması sağlanabilmelidir: SBS’lerle ilgili son üç yıllık uygulama sonuçları bir araştırmayla tespit edilerek, gelecek sınav dönemine kadar, SBS-7 ve 8’in de kaldırılması olanakları araştırılmalıdır. İlke olarak her lise ve yüksekokul, kendi öğrencisini kullanacağı seçme yöntemine göre seçme konusunda serbest bırakılmalıdır. Okullar kendi seçme ölçülerini kendileri tespit ederek, isterlerse, yerli ve yabancı genel yetenek sınavları puanlarını da seçme ölçüleri içine alma konusunda da serbest olmalıdırlar. Liseler, kendi yetkili organlarının kararlarıyla MEB tarafından tespit edilen öğretimi zorunlu dersler dışında eğer isterlerse, yetenek testlerine hazırlama kursları açma konusunda da serbest olmalıdırlar. Burada önerilen eskiden olduğu gibi, üniversite girişlerinde merkezden uzak yönetim (adem-i merkeziyet) düzenine geri dönülmesinin sağlanmasıdır. Konuyla ilgili olarak Batı ülkelerinde de bizde de yeterli araştırma sonuçları ve uzmanlarımız vardır. Geleceğimizin güvencesi olan gelecek kuşaklara son 40 yıldır yapılmakta olan işkenceye bir son verilmelidir. [email protected] [email protected] Fırsat Eşitliği Ey Türk gençliği, birinci vazifen, YGS ve de LYS sınavlarını kazanmak üzere velilerinizle birlikte çile çekmektir. Dershane kapılarını aşındırmak, delikanlılığın, genç kızlığın en güzel dönemini testlerin şıkları arasında yitirip gitmektir. Bir değil, iki değil, üç sınava birden girmektir. Her yıl değiştirilen sınav ve yerleştirme sistemlerini yeniden yeniden anlamaya çabalamaktır. YÖK’ün imam okullarını kayırmak için attığı on taklayı algılamaya çalışmaktır. Yetmedi, sınav sonuçları sonrası tercih sıralamasını doğru yapmaktır. Yetmedi, belki de hiç istemediğiniz bir okulda okumak; yetmedi yüksek- öğrenim bitince iş bulmak için ter dökmek, çok büyük olasılıkla da üniversiteli işsizler konvoyuna katılmaktır! Bu arada, Abdullah Gül’ün oğlu Mehmet Emre Gül, Harvard’da okuyacakmış. Hayırlara vesile olsun. Yüzde yüz katılıyorsa... CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, DP’nin CHP’yi kapatmadığına hayıflanan, harf devriminin yanlış olduğunu düşünen Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu için “Valiler devletin valisidir, siyasi iktidarın değil. İktidardan daha fazla iktidara yağcılık yapmak valilere yakışmaz. Devletin memuruna da yakışmaz” demişti. O Kırklareli Valisi’nin, CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’i aradığını öğrendik: “Tarihe çok meraklı Sayın Vali beni iki kez aradı. Çok üzgün olduğunu aktardı. Amacının böyle olmadığını, akademik bir değerlendirme yaptığını söyledi. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun kendisi hakkında yaptığı konuşmalara yüzde yüz katıldığını söyledi ve ‘Benim o konuşmama karşı, ancak böyle bir açıklama yapılır’ dedi.” O zaman Vali Cengiz Aydoğdu gereğini yapmalıdır. Çünkü, Kılıçdaroğlu bir şey daha söylemişti: “AKP’ye hizmet etmeyi devlete hizmet etmek olarak algılıyorsa o vali, o koltuktan inmelidir.” Aydınlatılmamışlık 1993’teki Sivas kıyımından sonra TBMM’de kurulmuş olan “Sivas olayları ile ilgili Meclis araştırma komisyonu” raporuna, dönemin Sivas Milletvekili Abdüllatif Şener’in düştüğü şerhten halen aydınlatılmamış birkaç soru: - Dağıtılan bildirilere ve mahalli basının uyarılarına rağmen, istihbarat eksikliği bir yana 100 kişilik Komando Bölüğü ve özel harekât timinin Divriği, Zara ve İmranlı yöresindeki PKK ile ilgili operasyonda görevlendirilerek Sivas il merkezinden uzaklaştırılması, yalnızca bir tesadüf müdür? - Olayların başlamasından sonra birkaç kez dağılan kalabalığı tekrar toplayarak eyleme konsantresini sağlayanlar, önceleri Kültür Merkezi, Vilayet ve Dörtyol arasında gidip gelen kalabalığı Madımak Oteli’ne yönlendirenler kimlerdir? - Güvenlik görevlilerinin göstericileri saat 13.30’dan 17.00’ye kadar kontrol altında tutmaya, dağılmasını önlemeye çalışması, yalnızca bir taktik hatası mıdır? - Göstericilerin Madımak Oteli önünde toplanmaya başlamadan önce Aziz Nesin’in ve misafirlerin Sivas dışına çıkarılması için ciddi hiçbir girişimde bulunulmayışı, yalnızca bir ihmalle açıklanabilir mi? Geçen hafta TİHAK Başkanı Muzaffer İlhan Erdost’un bir tanıklığına yer vermiş, Kalecik’te bağların İsraillilere satıldığına değinmiştik. Kalecik Belediye Başkanı Nevzat Şahin, bir açıklama gönderdi. Diyor ki: “Gerçekte ‘İsrailliler’ hem resmi taraf kimliği olarak bu işte görünür değildir; hem ‘sahip oldukları belirtilen’ topraklarını, doğrudan Kalecikli vatandaşlardan edinmemişlerdir (aksine Hazine arazilerinin edinimi ve resmi kurum olarak da Kalecik Belediyesi önceki yöneticilerinin muhataplığı söz konusudur); hem de gerçek muhatap olmadıkları için de ‘topraklara İsrail bayrağı dikilmesi’ gibi bir durum mümkün değildir. İşin aslı, ‘Hazine tarafından belediyeye tahsis edilen arazinin’, önceki dönemin belediye başkanları tarafından bir Türk firmasına (büyük bağcılık tesislerinin kurulması gerekçesiyle) rayiç rakamların altında satışının yapılması; bilahare bu firmanın İsrail asıllı bir firma ile bağlantısı olduğu duyumlarının edinilmesi; ancak bütün bu sürecin dışında söz konusu yatırımın ‘öngörülen sürede ve yeterlikte’ gerçekleşmemesi üzerine, Hazine’nin ‘tahsisin iptali’ nedeniyle dava sürecini işletmek yoluyla kurum olarak belediyeyi muhatap alması nedeniyle çok ciddi harç vb. maddi bir yükün varlığı gibi karmaşık bir hukuki süreç bulunmasıdır. Dolayısıyla ‘Kalecik topraklarına İsrail bayrağı dikilmesi’ gibi bir durum kesinlikle söz konusu değilse de en az bu denli vahim ve karmaşık bir sorunlar yumağı bulunduğu doğrudur. Ankara’nın az sayıdaki CHP’li belediye başkanlarından biri olarak, AKP’li belediyeden büyük borçla aldığımız; görevi devralmanın akabinde büyükşehir belediyesinden edinilen her tür yardımın hemen kesildiği çok güç koşullarda, yetersiz personel ve diğer maddi sorunlarla nefes kesici bir mücadele yürütmekteyiz.” Bir kez daha anımsatalım: İsrail’e esip gürleyen, bağırıp çağıranların haberi olsun; Subayevleri semtinden çıktın mı, Kalecik 60 kilometre... Kalecik’te Ne Oluyor? Tam Gün Yasası’na İtirazlar Devam Ediyor SADIK ÇELİK Tam Gün Yasası’nın çıkarılma sürecinde özellikle tıp fakültesi öğretim üyeleri, doktorlar hazırlanan yasaya çeşitli kitlesel gösteri ve eylemlerle tepki göstermişlerdi. Hocaların, doktorların itirazlarının tekrar gündemde olmasının en önemli sebepleri; Tam Gün Yasası gereğince devlet hastanelerinde çalışan doktorların 30 Temmuz 2010’a kadar ya muayenehanelerini açık tutarak kamu görevlerinden ayrılmak ya da görev yaptıkları hastanede kalmak arasında seçim yapmaları, 31 Temmuz 2010’a kadar zorunlu mesleki sorumluluk sigortası yaptırmaları gerekliliğidir, yine yasaya göre tıp fakültesi hocalarının da 31.01.2011 tarihine kadar görev alacakları yer konusunda karar vermeleri istenmektedir. Tam Gün Yasası’yla ilgili 25 Ocak 2010 tarihinde yazdığımız yazıda doktorların, üniversite hocalarının düşüncelerini, yasanın gerekçesini, daha önceki uygulamaları ve gelinen noktayı yazmıştık. Yine o yazıda değerli görüşleriyle yazımıza katkıda bulunan İ.Ü’den Prof. Dr. Fuat Demirkıran’ın görüşlerine yer vermiştik. Bu yazıda Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve üniversite hocaları ile görüşmelerimizdeki açıklamaları dile getirmek istiyorum. Türk Jinekoloji ve Obstetrik Derneği Bşk. Prof. Dr. İsmail Mete İtil “Yeni yasada sağlığın tamamen paralı hale geldiği bir sisteme doğru gidilmektedir. Muayenehaneler bozuk sistemin sorumlusu olarak gösterilmekte ve hasta ile hekim arasındaki para ilişkisinin kesildiği iddia edilerek hastanın her adımda para verdiği bir sistem olumlanmaktadır” şeklinde açıklama getirmektedir. Memorial Hastanesi’nden Prof. Dr. Bingür Sönmez de “Getirilmek istenen yöntemin sakıncalı yönü, Bakanlığın özel ve devlet arasındaki geçişleri kısıtlayabilmek için yaptığı uygun olmayan düzenlemelerdir. Bir tercih yapıldıktan sonra o tercihten geri dönememe, Bakanlığın hiç görevi olmamasına rağmen özel hastanelerin kadrolarını devlet hastanesi gibi sınırlaması doğru değildir” yaklaşımıyla yasaya bu noktada itirazda bulunmaktadır. İ.Ü’den Prof. Dr. Tamer Erel, yeni yasadaki doktorların ücretlendirilme kıstaslarına ilişkin “Performans kriterlerine göre çok riskli bir operasyon ile aynı sürede bakılabilecek daha risksiz sayılabilecek teşhis aynı ücretlendirilmeye tabii tutulmaktadır. Bunun sonucunda da doktorlar riski gerektirecek ameliyat gibi işlemlerden kaçınacaklardır. Hastalar kendilerini ameliyat edecek doktor bulamayacaklardır” açıklaması ile toplum sağlığının risk altına gireceğine işaret etmektedir. İ.Ü’den Prof. Dr. Yavuz Dizdar da “Hekimler arasında sayıları beşi onu geçmeyecek arsız bir kesim var, bunlar hastayı gerçekten Kunta Kinte yerine koyuyorlar. Oysa doktorların yüzde 90’ı da altyapı yetersizliklerine rağmen elinden geleni tam kapasite yerine getiriyor. Tam günün yeni Kunta Kinteleri işte bu arkadaşlarımız olacaktır” diyerek gerçek mağdurun kim olacağını ortaya koymuştur. İ.Ü’den Prof. Dr. Sezai Şahmay’a göre yasa, doktorları sadece baktıkları hasta sayısına göre değerlendirirken bilgi, emek ve tecrübeyi yok saymaktadır. Bilimsel makaleler veya konferanslar değerlendirmeye alınmamaktadır. Şahmay, “Bir veterinerin ineği doğurtması 610 lirayken bir doktorun bir kadını doğurtmasına biçilen ücret 220 lira” sözleriyle yasayla doktorların ucuz işgücü haline getirilmeye çalışıldığını ifade etmektedir. 25.01.2010’daki yazıyı bitirirken bu yasanın uygulanması halinde doğacak olumsuzlukları sıralamış, sağlığın ticarileştirilmesine ve tıp alanında kalitenin düşmesine neden olacağına ilişkin öngörüde bulunmuştuk. Sayın Şahmay bu yasa yüzünden eskiden okul birincileri arasından ancak en başarılılarının seçildiği doktorluk mesleğinin kan kaybedeceğini ve artık kimsenin bu mesleğe rağbet etmeyeceğini dile getirmektedir. Dileğimiz CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne götürdüğü yasanın iptal edilmesi. TTB, bize yaptığı açıklamada, “Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na yasa hakkında görüşlerini sunma olanağı tanınması için talepte bulunduğunu, başkanlığın yasa ile ilgili tarafların sözlü açıklamalarını 31 Temmuz 2010 tarihinden önce dinlemeye karar verdiğini” belirtmiştir. Şükrü Kızılot’un 26 Haziran 2010’daki köşesinde söylediği gibi, “Tam Güm Yasası” gümlemeden tek umut, Anayasa Mahkemesi’nin bu düzenlemeyi iptal etmesidir. Şimdi söylenecek tek söz, “İyi ki bu ülkede yargı var” olacaktır ve en önemlisi yargının daha da bağımlılaştırılmamasıdır; çünkü unutmayalım ki bir gün herkes adaletin kapısını çalmaya ihtiyaç duyacak, yargı bir gün herkese lazım olacaktır. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõrmõzõ renkli ve iri taneli bir üzüm cinsi. 2/ Hõristiyan aziz- lerine verilen san... Elazõğ ilin- de bir göl. 3/ Gi- yim süslemede ya da çanta, şap- ka, sepet örmede kullanõlan parlak ve renkli şerit... Gözleri görme- yen. 4/ Gemileri bağla- mada kullanõlan, üç ya da dört kollu halat... Mõsõr’õn plaka imi. 5/ İki anlamõ olan bir söz- cüğün akla en az gelen anlamõnõn amaçlanarak kullanõlmasõ sanatõ... Yayvan sepet. 6/ Sod- yum elementinin sim- gesi... Eskiden Yahu- dilerin ayõrt edilmek için omuzlarõna taktõklarõ sarõ ku- maş. 7/ Üye... Kesimi pantolona benzeyen bir tür şal- var. 8/ Dolambaçlõ, eğri büğrü, çapraşõk. 9/ Büyük fa- re... Kayõnbirader. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Gözde bir akvaryum balõğõ. 2/ Avuç içi... Barõş za- manõ. 3/ Afrika ve Madagaskar’da yetişen bir palmiye... Japonya’da Buda rahibelerine verilen ad. 4/ Denizcilikte kullanõlan bir düğüm biçimi... Bir gõda maddesi. 5/ Ku- runtuya düşürme... Bisikletin oturma yeri. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Bal renginde olan. 7/ Organlar... Üze- rinde dikine çizgiler bulunan ve “beşparmak” da de- nilen bir kumaş. 8/ Asaf Halet Çelebi’nin bir şiir ki- tabõ. 9/ Çalõştõğõ sanat alanõnda başarõ gösteremeyen, ye- teneksiz sanatçõ... Küçük erkek kardeş. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 İ M A M İ L İ K Ş E R E M E T O A S A R M İ N K R E Ş A D İ Y E İ N İ U S A R E L T A M T O L İ P Y A K N İ K A N A Ğ A N Z Y A N I K A R A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle