10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 3 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Siirt, Türkiye’dir! Toplumlara güzelliğini veren çocuklardır. Toplum, çocuklarıyla kendi kendini yeniden yaratır; varlığını geleceğe taşır. Diğer canlılardan farklı olarak, insan topluluğu, gelişir ve ilerler; bunu da çocukları eliyle yapar. Türkiye toplumsal yapısı öyle bir noktaya sürüklenmiş bulunuyor ki, insanoğlunun doğal gelişme süreci işlemez oluyor. Türkiye toplumu, sözcüğün gerçek anlamıyla çocuklarını yiyor! Siirt’te ya da başka illerde yaşanan çocuk tecavüz ve tacizleri, bu yok ediş sürecinin çok sınırlı kimi görüntüleridir. Böyle bir durumu anlamak için genellikle su içindeki buzul örneği verilir. Genel olarak çocukların ezilmesi, özel olarak da tecavüz ve taciz olaylarını anlatmada buzul örneği çok yetersiz kalır. Türkiye toplumu gerçekte çocuklarının öyle dokuzda birini değil, çok daha büyük bir bölümünü tüketiyor. Toplumun çok büyük bir bölümünde çocuk, ailenin malı sayılıyor; herhangi bir eşya gibi, adeta cansızmış gibi algılanıyor; ve eşya gibi kullanılıyor! Çocuğun herhangi bir hakkı olabileceği akla gelmiyor. Çocuk, ailesinde ekonomik, cinsel, düşünsel.. boyutlarıyla çok yönlü bir sömürünün nesnesi oluyor. Ailelerde yaşanan aşırı bağnazlık ve tutuculuk, çocuğu boğuyor! Yalnız giyim ve kuşamı değil, asıl aklını kullanması çok ağır bir baskı altına alınıyor. Çocuğa, kişiliğini geliştirecek bir özgürlük alanı bırakılmıyor. Özellikle kız çocuğunun kimi toplum katmanlarında her türlü kötülüğün kaynağı olarak algılandığı biliniyor. Çocuk, çocukluğunu yaşamadan, sağlıklı arkadaşlıklar kurmadan, doğru dürüst eğitim almadan tüketiliyor. “Ya kocaya ya toprağa” anlayışı toplumsal yapıyı sarıp sarmalıyor. Çocuk, daha 10’lu yaşlarında anne-baba, 20’li yaşlarının başında büyükanne, büyükbaba oluyor! Aslında bu toplumda çocuk sömürüsünün gerçek derinliği tam bir bilinmezlik içindedir. Rastlantılar, can korkusu pahasına yapılan açıklama ve haber vermeler olmasa, bu karanlık bilinmezlik hiçbir biçimde gün ışığına çıkmayacaktır. Örnek çok. Onca çocuk namus cinayeti kurbanı oluyor; intihar ediyor; tecavüz ve taciz olayları sınır tanımıyor. Bu toplumda yaşanan yakın akraba ile cinsel ilişki kurma (ensest) olaylarının boyutları karartılıyor. Çocuk işçiliğinin kapsamı ve sayısal boyutları da, çocukların çalışma koşulları da bilinmiyor. Sonuçta, çocuğun, evreni kavramak için yaratılmış o güzelim aklını doğaüstü güçlere esir edip, bedenini teslim alan, cinsel olarak aç ve acımasız toplumsal yapı oluşmuş bulunuyor. Yapılması gereken çok şey var. Birincisi, çocuklarla ilgili gerçekler kesinlikle açığa çıkmalıdır. Önemli bir nokta daha var. “Çocuğun ekonomik ve cinsel sömürüsü başka ülkelerde de görülüyor; gelişmiş ülkelerin gençliği, cinsellik, içki ve beyaz zehir kullanımı ile çürümüştür” gibi sözler, ilkelliğe gerekçe yapılıyor. Bu tür sözüm ona gerekçeler, Türkiye toplumunun çocuk yiyiciliğinin üstünü örtme çabasından başka bir anlam taşımıyor. Başta kamu görevlileri olmak üzere, her kimden gelirse gelsin toplumun geleceğini yok eden kötülüklerin örtbas edilmesini isteyenler de suçlu sayılmalı, haklarında toplum adına, giderek insanlık adına suç duyurusunda bulunulmalıdır. Çünkü sorunun bir de tüm insanlığı ilgilendiren yönü var. İkinci olarak, Türkiye toplumu, çocuğun nasıl toplumsallaştığı noktasında tek sözcükle kördür. Çocuğun gelişiminin yalnızca aileye bırakılmayacak kadar önemli olduğu artık bu toplumda da geçerli görüş olmalıdır. Çünkü çocuk yalnız kendisini üreten ailesinin değil, toplumun da bir üyesi olacaktır; çocuğun geleceği toplumsaldır. Çocuğun toplumsallaşmasının gerekliliği ve bunun nasıl olacağı, yalnızca ailesine ya da onun yerini alan özel topluluk ve cemaatlere bırakılmayacak kadar, toplum için de çocuk için de çok önemlidir; yaşamsaldır. Çocuk toplumun geleceğidir. Çocuklarda başlayan yanlışlar, sonuçta, gençliğe, orta yaşlılığa ve yaşlılığa da yansıyor; kalıcılaşıyor. Bütün bu nedenlerle, çocuk sorununun çözümü, işin başıdır. Türkiye, kendi gerçeklerini görmek ve bunların düzeltilmesi için gereğini yerine getirmek zorundadır. Bunu başarmanın ilk koşulu, doğruları, gerçekleri, hiç çekinmeden, nedenleri ve sonuçlarıyla bilimin ışığında ortaya çıkarmak ve çağdaş çözümler üretilmesi için çaba harcamaktır. Toplumu kendi geleceği için uyarmak ve kamu görevlilerinin sorumluluklarını yerine getirmelerini sağlamak, çözümün önkoşuludur. Bunun için de sözü evirip çevirmeye gerek yok. Öncelikle “Siirt Türkiye’dir; Siirt, biziz!” diyebilmek gerekiyor! [email protected] Geçen hafta piyasalarda yaşanan sarsıntılar mali krizin geçmediğini yeniden anımsattı... Yunanistan krizinde etkileri, Avrupa Birliği merkez ülkelerinin tutumları üzerinde yazmaya hazırlanırken, Zizek’in geçen hafta yayımlanan “Joe public v Volcano” (Sokaktaki adam -halk- yanardağa karşı) başlıklı yazısındaki şu paragraf dikkatimi çekti: “Bilimsel topluluk, uçakların yeniden uçmaya başlaması için koşulların güvenli olduğuna, nasıl, tam da uçak şirketlerinin hükümetler üzerindeki baskısının en yüksek noktasında karar verdi. Bu, bilimsel yargıyı bile kendi iradesi önünde boyun eğdiren sermayenin, yaşamımızın içindeki tek ‘gerçek’ olduğunun bir başka kanıtı değil mi?” (New Statesman, 29/04) Zizek’in bu saptaması, yaşanan mali krizle de kanıtlanan, “Tek bir dünya var, o da sermayenin dünyası” savının bir başka türlü ifade edilmesi değil mi? Bu gerçeği görmeden, yarattığı sonuçlara karşı çıkmadan siyaset yapılabilir mi? ‘Yunanistan dünyadır’ Bu hafta Yunanistan, İspanya, Portekiz’in kredi notlarının yeniden düşürülmesinin ardından ABD’deki S&P 500 indeksi yüzde 2.5 gerileyince hava değişmeye başladı. Ekonomileri mali sermayenin egemenliği altında olan ABD’nin ve İngiltere’nin önde gelen gazeteleri, Yunanistan krizinin herkesi ilgilendirdiğini yazmaya başladılar. Bu bölümün başlığını The Times gazetesinden aldım. Los Angeles Times da “Yunanistan’ın mali sıkıntılarının ABD’yi tehdit etmeye başladığını” ileri sürüyordu. Kredi derecelendirme kurumlarına yönelik eleştiriler de giderek sertleşiyor. Mali kriz başladığında, Avrupa’nın siyasetçileri, “Bu ABD’nin krizi, bizi etkilemeyecek” diyerek üstlerine alınmıyor, suçu ABD’nin “vahşi kapitalizmine” atıyorlardı. Daha sonra kriz her yeri sarınca da olayın küresel olduğunu kabul etmek zorunda kaldılar: Neo-liberalizm çalışmıyordu; mali piyasalar, bankalar denetlenmeliydi... Yunanistan krizi başladığında, bu kez ABD mali piyasalarının sözcüleri, Avro modelinin zaaflarını konuşmaya başladı. Hatta bir ara sevindikleri bile söylenebilir. Öyle ya doların rakibi olabilecek bir dövizin, ekonomik blokun geleceği tehlikeye girmişti Ancak, giderek Yunanistan krizinin yan etkileri ortaya çıkmaya başladı. Kriz Almanya’nın siyasi gücünü (Artık o da ABD gibi bir “vazgeçilmez” ülkeydi), AB içindeki etkisini arttırıyordu. İkincisi, değerli Avro yükünden kurtulan Alman ekonomisinde bir ihracat patlaması yaşanıyordu. Kriz Almanya’yı salt siyasi değil ekonomik olarak da güçlendirmekle kalmıyor, AB’nin merkez ülkelerinin toparlanmasına da katkıda bulunuyordu (Wall Street Journal, 30/04). Sorunun, gerçek ve küresel boyutları giderek ortaya çıkmaya başladı. Örneğin JP Morgan’dan David Mackie, “Avro bölgesinin tümü düşünüldüğünde, açıklar ve borçlar arasındaki denge, diğer ülkelerden daha iyi; Avro bölgesinin, IMF’nin de yardımıyla bankalarını güvenceye alacak, ülkelerin borç ödeyemez duruma düşmesini engelleyecek kaynakları var” diyor. Avrupa Merkez Bankası’ndan Jürgen Stark’a göre de “İngiltere, ABD ve Japonya’da kamu maliyesinde sürdürülebilirliği yeniden sağlamak, çok daha zor” olacaktı (Financial Times, 28/04). The Times gazetesi 29 Nisan tarihli başyazısında, Yunanistan’ın borçlarını ödeyemez duruma düşmesinin, tüm dünyada büyük bir sarsıntı yaratma olasılığına, Lehman Borthers’ın 2008’deki iflasının Batı’nın banka sistemini erime noktasına getiren etkilerini anımsatarak işaret ediyordu. Los Angeles Times da Avro bölgesinin ABD şirketleri için önemli bir pazar olduğunu vurguladıktan sonra, bu pazarın şimdi daralmaya, AB ihracatını olumsuz etkilemeye başladığına dikkat çekiyordu. Diğer taraftan Avro krizinin etkisiyle dolarda başlayan yükselme, ABD’nin yalnızca AB’de değil, AB dışındaki piyasalarda da rekabet gücünü olumsuz etkilemeye başlamıştı (29/04). Ulus devletle imparatorluk arasında Artık “tek bir dünya” var, o da sermayenin dünyası. Ama sermaye krizde; bu kriz etnik, dini temellerde parçalanmayı, bölgeselleşmeyi hızlandırıyor. Ülkeler, bölgeler arasında, ülkelerin içinde gelir dağılımı giderek bozuluyor. Bu sırada “eşitsiz gelişme” yasası işliyor, sermayenin krize uyum sağlamak için göç ettiği yerlerde yeni ekonomik, siyasi güçler yükseliyor. Bu dinamik, daha önce de çok kez aktardığımız gibi 19. yüzyılın son çeyreğinde başlayan küreselleşme atılımının çökmesine yol açmış, İngiltere’nin hegemonyasına son vermişti. Şimdi, teknolojik gelişmelerle, ticari ve finansal devrelerle, tedarik zincirleriyle çok daha bütünleşmiş bir kapitalizm var. Artık gezegenin her ekonomik bölgesinde, egemen ilişki olan sermaye, kriz yönetim tedbirlerine küresel çapta gereksinim duyuyor. Buna karşılık halk, emekçi sınıflar, bunların üzerinde iktidarda kalmaya çalışan egemen sınıflar, sermayenin yıkıcı etkilerine karşı küresel çapta düzenlemeler, ulusal ekonomi düzeyinde savunma araçları arıyorlar. İklim ve enerji krizleri, yanardağ patlamasındaki gibi doğal “olaylar” da küresel çözümleri gerektiriyor. Bush yönetimi, imparatorluk refleksiyle, bu parçalanma ve çözülmenin üzerinde büyük birimleri homojen parçalara bölerek, küçükleri denetim altına alarak birleştirici bir siyasi irade, bir denetim coğrafyası oluşturmayı, sermayenin küresel devleti olma işlevini üstlenmeyi denedi, başaramadı. Aksine bu arada Latin Amerika’da (Brezilya), Ortadoğu’da (İran), Asya’da (Hindistan, Çin) yerel güçler, ulus devletler kendilerine etki alanları açmaya başladılar. Mali krizin patlak vermesiyle birlikte yerel toplulukların yerel, ulusal siyasetçileri üzerindeki baskıları arttı. Mali kriz, ulus devletlerin, gerek siyasi ekonomik istikrarın, iktidarların, gerekse de sermayenin yerel çıkarlarının korunması için işlevsel kurumlar olarak yeniden öne çıkmaya başlamalarına neden oldu. Halen yaşanmakta olan Yunanistan krizinin Avrupa’da sergilediği görüntü bu sürecin ne kadar ileri gittiğini gösteriyor. Öyle ya AB, post-modern, ulus devlet sonrası, yeni siyasi biçimin en güçlü örneği değil miydi? Şimdi Financial Times’da Philip Stephens’in deyişiyle “Ulusal çıkarların karmaşıklığı içinde çözülüyor” (29/04). İngiltere Merkez Bankası Başkanı King’in “Bu seçimlerden sonra kurulacak hükümet o kadar tepki çekecek ki bir daha kuşaklar boyu oy alamayacak” uyarısı emekçileri nelerin beklediğini haber veriyor. İspanya’da işsizliğin yüzde 20’nin üzerine çıkmasına karşın uygulanacak olan kemer sıkma politikaları, New York’ta sendikaların Wall Street bankalarının önünde düzenlediği protesto gösterileri, ulus devletlerin öneminin giderek daha da artacağını gösteriyor; özellikle sermaye adına emekçi kesimleri disiplin altında tutmak, ekonomik istikrarın acı ilacını topluma içirebilmek için. Liberal entelektüellerin huzur alanına sığınarak, sermayenin dünyasını unutan “solcuların” işi artık çok zorlaştı. Çünkü artık, kapitalizmin dünyasının ve sunduğu ikilemlerin dışında bir “üçüncü” seçeneği düşünmeden demokrasiden konuşmak, hatta bu günü anlamlandırmak olanaksızlaşmıştır. Yaşamın İçindeki Tek ‘Gerçek’ DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com SunExpress kendini yeniledi GÜLŞAH DURAK ANTALYA - Havacõlõk sektöründe 20. yõlõnõ kut- layan SunExpress, ekonomik krizi kâra dönüştüre- rek elde ettiği kazançla görünümünü ve hizmetleri- ni yeniledi. Logosunda, kabin ekibinin üniformala- rõnda ve diğer pek çok hizmetlerinde değişikliğe gi- den şirket, ayrõca “Çocuk kulübü”, “Müşteri sa- dakat programı” gibi yeni projeler de başlattõ. THY ve Alman Havayollarõ Şirketi Lufthansa’nõn ortaklaşa kurduğu SunExpress, Boeing’den aldõ- ğõ 6 adet 737–800 uçağõ ve şirketin yeni kurum- sal kimliğini temsil eden renkleri ve logosunu ye- niledi. SunExpress Genel Müdürü Paul Schwai- ger, yeni kurumsal kimlik tasarõmlarõna 175–200 bin Avro arasõnda harcama yaptõklarõnõ belirterek yenilikleri bilet fiyatlarõna yansõtmayacaklarõnõ söy- ledi. 2009’da yolcu sayõsõnõ arttõrarak iyi bir per- formans sergilediklerini dile getirdi. Maliye, beyannamelerinde uyumsuzluk görülen binlerce mükellefi gönüllü uyuma çağõrdõ, gelmeyeni de incelemeye aldõ Gönüllü uymayan zorlanacak Ekonomi Servisi - Maliye Ba- kanlõğõ, vergide kayõp ve kaçağõ önlemeye dönük çok sayõda pro- jeyle, beyannamelerinde uyumsuzluk görülen binlerce mükellefi ‘Gönüllü Uyum’a çağõrdõ. Bu çağrõya olumsuz yanõt veren ya da izahatõ yeterli görülmeyenler in- celemeye sevk edildi. AA’nõn haberine göre Gönüllü Uyum Pro- jeleri kapsamõnda aralarõnda, motorlu taşõtlar sürücü kursu, serbest meslek ödemeleri, işyeri kira ödemeleri, serbest meslek erbabõ beyan analizi, potansiyel mükellefler, konut kredileri- müteahhit beyanlarõ karşõlaştõrõlmasõ, gayri- menkul sermaye iratlarõ risk analizi, değer ar- tõş kazancõ risk analizi, POS satõşlarõnõn da bu- lunduğu sektörleri izlemeye al- dõ. Beyannamelerdeki gelir tutarõ ile diğer veriler arasõn- da çarpõklõk tespit edilen binlerce mükellefe, “Senin verdiğin beyannamede uyumsuzluk bulunduğunu tespit ettik. ‘Gönüllü Uyum’ kapsamında beyan bilgilerini yeniden göz- den geçir, aksi halde incelemeye alınacak- sın” denildi. Bu mükelleflerin bir bölümü beyanname- leriyle ilgili izahatta bulundu. Bir bölümü de doğrudan “Gönüllü Uyum” adõ altõnda be- yan artõşõna gitti. “Gönüllü Uyuma” katõl- mayan veya uyumsuzluğu izah edemeyen mü- kellefler de hemen incelemeye sevk edildi. Gelir İdaresi Başkanlõğõ’nõn Gönüllü Uyum Projeleri’nden 2009 sonu itibarõyla şu sonuçlar alõndõ: ? POS satõşlarõ izleme projesiyle, KDV be- yanõ ve satõşlarõ farklõ olan 23 bin işletmeye gönüllü uyum uyarõsõ gitti. Buna katõlan 15 bin mükellef de 286.9 milyon liralõk ek beyan- name verdi. ? Kirada 4 ve daha fazla evi olan 11 bin 873 kişi de maliye kõskacõna girdi. Gönüllü uyum- la matrah arttõran 1.345 ev sahibi 5.6 milyon lira ek vergi ödedi. ? 2 bin 500 motorlu taşõtlar sürücü kur- sundan, uyumsuzluk tespit edilen 2 bin 157’sinde her 100 liralõk kazancõn sadece 42 lirasõnõn beyan edildiği ortaya çõktõ. ? 2 bin 924 büyük müteahhitten 968’i de gö- nüllü uyuma katõldõ ve 133 milyon liralõk ver- gi matrahõnõ 454.3 milyon liraya yükseltti. Maliye Bakanlõğõ vergide kayõp ve kaçağõn önüne geçmek için aralarõnda doktor, avukat, motorlu taşõt sürücü kursu, işyeri kira ödemelerinin de bulunduğu binlerce mükellefi incelemeye aldõ. Beyannamesinde yanlõşlõk görülenleri uyardõ, uymayanlar hakkõnda inceleme başlattõ. Ekonomi Servisi - Borç batağõndaki Yunanistan, IMF ve Avrupa Birliği’den yar- dõm alma konusunda an- laştõ. Avro bölgesi ve IMF’den gelecek ve en az 3 yõllõk süreyi kapsayan 110 milyar Avro’luk yardõmõn bir kõsmõnõn Atina’ya 19 Mayõs öncesinde gelmesi bekleniyor. Yu- nanistan hal- kõn büyük tepkisine rağmen yeni ekonomik önlemler aldõ. Avro Böl- gesi ekonomi ve maliye bakanlarõ, Uluslararasõ Para Fonu’nun (IMF) da katkõsõyla 110 milyar Avro’ya ula- şan Yunanistan’õ kurtarma paketine onay verdi. AB Komisyonu’nun Eko- nomik ve Parasal İşlerden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Avro Bölgesi eko- nomi ve maliye bakanlarõ toplantõsõnõn ardõndan yaptõğõ açõklamada, Avro ülkelerinin 80 milyar Avro’luk ikili kredilerine ilaveten IMF’nin vereceği 30 milyar Avro’dan oluşan ve en az 3 yõlda kullandõrõlmasõ öngörülen kur- tarma paketi Yunanistan’õn 19 Ma- yõs’taki borç geri ödemesinden önce kullanõma hazõr olacağõnõ söyledi. Yunanistan Başbakanõ Yorgo Pa- pandreu ise “IMF ve AB ile anlaş- maya vardık, Yunan halkından bü- yük fedakârlık bekliyoruz” dedi. Ülkenin iflas etmemesi için her şe- yi yaptõğõnõ belirterek yaşanan kri- zin sorumlularõnõ halkõn bildiğini söyledi. Papandreu, hükümetin her zaman dar gelirli kesimin yanõnda olacağõnõn da altõnõ çizdi. Güven kay- bõnõn destek kaybõna da yol açtõğõnõ be- lirten Papandreu, “Büyük değişik- likler ve yoğun müzakereler yapıl- mamış olsaydı, bugün alacağımız yardım 10 ile 20 milyar Avro tuta- rında olacaktı. Bu da yalnızca IMF’den gelecekti” dedi . Sadece laf- ta kalõnmadõğõnõ, kurumsal değişik- liklere de gidildiğini belirten Papan- dreu, halk açõsõndan acõ verici önlem- ler alõnmak zorunda kalõndõğõnõ belirtti. Emekli maaşı dondurulacak Yunanistan Maliye Bakanõ Yorgo Papakostandinu, bütçe açõğõnõn da- raltõlmasõ için alõnacak borç konu- sunda IMF, AB Komisyonu ve Avru- pa Merkez Bankasõ ile anlaşmaya va- rõlmasõ çerçevesinde yeni ekonomik önlemler alõndõğõnõ da açõkladõ. Ek ön- lemler kurumsal ve mali sistemin ya- nõ sõra bütçeye yönelik tedbirleri de kapsõyor. Kamuda, maaşlarõ aylõk 3 bin Avro’ya kadar olan çalõşanlarõn, Yu- nanistan’da 13. maaş olarak adlandõ- rõlan Noel maaşõ, Paskalya ile yaz ta- tili dönemleri için verilen ve 14. ma- aş olarak nitelendirilen yarõmşar ma- aş ikramiyelerinin bundan böyle top- lam bin Avro’ya tekabül edeceğini be- lirten Papakostandinu, aylõk 2 bin 500 Avro’yu geçmeyen emekli maaşlarõnda da Paskalya ile tatil ödeneklerinin 200’er, Noel maaşõnõn ise 400 Avro olarak belirlendiğini, yüksek emekli maaşlarõnõn ise düşürüleceğini kaydetti. Kamu çalõşanlarõnõn ödeneklerinde yüzde 8 oranõnda kesintiye gidileceğini ifade eden bakan, kamuda gerek ma- aşlarõn gerekse emekli maaşlarõnõn dondurulduğunu vurguladõ. KDV’nin yüzde 21’den yüzde 23’e çõkarõlaca- ğõnõ, sigara ve alkollü içkide yüzde 10 oranõnda ek vergi uygulanacağõnõ, lüks harcamalarda vergilerin artacağõnõ belirten Papakostandinu, ayrõca, finans kuruluşlarõnda istikrar için bir fon ku- rulacağõnõ da bildirdi. Halkõn büyük tepkisine rağmen yapõlmasõ beklenen anlaşma gerçekleşti. Yunanistan’õn, AB Komisyonu ve IMF ile sürdürdüğü kurtarma paketi müzakerelerinde anlaşma sağlandõ. Papandreu, halk açõsõndan acõ verici önlemler aldõklarõnõ söyledi. Yunanistan’da sendikalar, kesintiler için önümüzdeki çarşamba grev düzenlemeyi planlıyor. Ülkede önceki gün gerçekleşen 1 Mayıs kutlama- larında da polisle göstericiler arasında sert çatışmalar yaşanmıştı. Yunanistan’a yardım yurttaşın canını yakacak AB Komisyonu Başkanı Jo- se Manuel Barroso Yunan hükümetinin zorlu, fakat zo- runlu reform süreciyle Yunan ekonomisini sürdürülebilir hale getirme ve güveni yeniden tesis etme sözü verdiğini belirtti. Barroso, yardım paketinin birkaç gün içinde açık- lanacağına inandığını söyledi. Barroso, yardımın, krizin diğer ülkelere sıçramasını önleyeceğini kaydetti. Öte yandan Standard & Po- ors’un ardından Moody’s de, Yunanistan’ın kredi notunu çöp statüsüne indirebilir. Moody’s analisti Kristin Lin- dow, Yunanistan’ın notunu birkaç gün içinde yatırım sta- tüsünün altına çekebileceklerini söyledi. NOT ÇÖP STATASÜNE İNECEK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle