10 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS 2010 PAZARTESİ 10 DIŞ BASIN [email protected] DEĞİŞEN DÜNYADAN HÜSEYİN BAŞ 1 Mayıs ve Bir Yunan Tradejisi Üzerine... 1 Mayıs, evrensel işçi hareketinin, tarihin derinliklerinden gelen hak mücadelesinin günü olarak dünyanın hemen tümünde kutlanmaktadır. Ülkemizde 32 yıl öncesinin acılarının belleklerde tazeliğinin sürdüğü bu yıl ilk kez gelensel olarak kutlandığı Taksim’de beklendiği gibi coşku ve barış içinde gerçekleşmiştir. Bu sanırım herkesi mutlu etmiştir. Olması gereken de, aslında budur. Karanlık güçlerin dayattığı tabu, emekçilerin ardıcıl çabaları ve yönetimin doğru yolu seçmesiyle yıkılmıştır. Ne ki, 1 Mayıs’ın anlamı, kuşkusuz, salt bir tabunun yıkılmasının kutlanmasıyla sınırlı değil. 1 Mayıs aynı zamanda işçi ve emekçilerin, giderek halkın tümünün mutluluk, refah ve esenliğe ulaşmasının mücadelesinin de adıdır. Dünyanın tüm işçileri 1 Mayıs’ı sosyalizmin tarihsel misyonundan gelen doğrultuda kutlamaktadırlar. Nitekim dünyanın hemen her ülkesinde emekçiler 1 Mayıs’ta salt kendilerinin değil, halklarının ezici çoğunluğunun işsizlik, geçim derdi, sağlık, eğitim vb. gibi yaşamsal sorunlarını da dile getirmekte ve bunların hayata geçirilmesinin demokratik mücadelesine öncülük etmektedirler. Ancak bu yıl, kutlamanın Taksim meydanında yapılması, anlaşılır nedenlerle, biraz daha öne çıkmış, ülkede yaşayanların sorunları yeterince dile getirilememiştir. Oysa halkımızın içinde devindiği sorunlar devasa boyutlardadır. İşsizlik oranı yüzde 13.1’e yükselerek 3 milyon kişiyi aşmıştır. Ekonomi zordadır. Özetle ülkemiz, ekonomik iflasın eşiğine gelen, halkı geçim ve yakın gelecek sıkıntısı içinde olan komşu Yunanistan’dan pek de farklı bir konumda değildir. Üstüne üstlük ekonomik sıkıntıların yanı sıra ülke, içinden nasıl çıkılacağı belirsiz siyasal bir açmazla da karşı karşıyadır. O kadar ki insan iflas ettiği söylenen Yunanistan’dan farkımız ne diye sormadan edememektedir. Bu açıdan yaklaşıldığında komşu Yunanistan’da emekçiler ve halkın büyük çoğunluğunun katıldığı 1 Mayıs’ta ülkeyi iflasın eşiğine getiren sorunlar tartışılmış; ülkeyi ekonomik ve sosyal alanda har vurup harman savurarak bir avuç zengini daha zengin etmek için Avrupa Birliği’nin yırtıcılarıyla el ele iflasın eşiğine getiren sağcı Nea Demokratia iktidarı en ağır biçimde eleştirilirken, iktidarın yeni sahibi sosyalist PASOK da AB’nin krizin faturasını emekçilerin ve halkın sırtına yükleyecek koşullarına rıza gösterdiği için tefe konulmuştur. Aslında sorumluluk kuşkusuz tek başına eski iktidarın değil. Krizin asıl sorumlusu Fransız, Hollanda ve İrlanda halklarının karşı çıkmalarına rağmen biraz da hile hurda ile AB’yi serbest piyasa ekonomisinin egemenliğine teslim ederek sosyal dayanışmanın Avrupa’sını tarihe gömen Lizbon anlaşmasıdır. Komşunun Pire liman işçileri, Teselya köylüleri, Peleponez’den Makedonya’ya tüm emekçileri sağcı Yeni Demokrasi Partisi’nin ülkeyi iflasa sürükleyen politikalarının faturasını ödemeyeceklerini açıklamışlardı. PASOK’un seçimleri kazanarak iktidara gelmesi, özellikle ülkenin içinde bulunduğu kargaşada, zaferden çok, talihsiz bir gelişme sayılmak gerekmektedir. Örneğin Yunanistan’da iktidarı ihaleye açsanız hiçbir Allah’ın kulu talip olmazdı. Zira AB’nin, başta Sarkozy’nin Fransa’sı, Merkel Almanya’sı ve kuşkusuz ünlü IMF’nin dayatmalarıyla krizin faturası emekçilere ve halka ödetilmek istenmektedir. Sosyalist PASOK’un, ne yazık ki buna razı olmaktan başka çaresi bulunmamaktadır. Söz konusu yardım az buz da değildir. Tamı tamına 100 milyar Avro’dan söz edilmektedir. Yardım için IMF ve Avrupa Merkez Bankası (BCE) seferber edilmiştir. Ayrıca iflaslar salt Yunanistan’la da sınırlı değildir. Portekiz ve İspanya sıradadır. IMF’in notasyon ajanslarına aldırmayın demesine karşın Standard &Poor’s Yunanistan ve Potekiz’in notunu düşürmesinin ardından İspanya’nın notunu da düşürmüştür. Yunanistan’ın sıkıştırılmasında hangi ülkeler başı çekmektedir sorusuna gelince, bunun gizlisi saklısı yok. lMF, Sarkozy’nin Fransa’sısı ve Merkel’in Almanya’sı başı çekiyor. Fransa 3. 9 milyar Avro’luk yeni bir yardım planını meclise sunmuştur. Faizi genellikle uygulanan yüzde 5’ten çok fazladır. Yunanistan’a ayrıcalık yok diyen ilgili Fransız bakanı Lagarde, bu meblağın en az 150 milyon Avro faiz getireceği ile övünmektedir. AB’nin en zengin ülkelerinin bankalarına AB Merkez Bankası yüzde 1’le verdiği kredileri söz konusu bankalar Atina’ya tefeci faiziyle sağlamakta sakınca görmemektedir. Ayrıca Atina’dan salt savaş ortamında uygulanması söz konusu olabilecek işçilerin, emeklilerin ücretlerinden ve sosyal kesimden, eğitim ve sağlıktan kesintiler talep etmektedir. L’Humanite gazetesinin başyazarlarından Jean-Paul Pierot, önemli ölçüde yararlandığımız yazısını haklı bir soruyla bitiriyor: ‘Bankaların kurbanı Yunanistan en azından AB Merkez Bankası’nın bankalara sağladığı kredilerin faiz oranından yararlandırılması daha adil olmaz mıydı?’ (L’Humanite,29 Nisan 2010) Hintli kadõnõn kota sistemiyle var olma mücadelesi MIAN RIDGE Kuzey Hindistan’daki bir köyün muhtarõ olan Maya Yadav yörenin kadõnlarõ için son beş yõldõr zorlu bir mücadele veriyor. Daha fazla genç kõzõn okula gönderilmesi, daha az kõz için yüklü çeyiz paralarõ ödenmesi yolunda aileleri cesaretlendiriyor. Ama o en çok büyük miktarda şantiye tuvaleti satõn alõnõrken fiyatta indirim yaptõrmayõ başardõğõ için kendisiyle gurur duyuyor. Bugün, Haryana eyaletindeki Tent köyü, her evde bir tuvalet olmasõyla övünebilen çok az sayõdaki köyden biri. “Daha önce hamile kadınlar tarlalara gitmek zorunda kalıyorlardı” diyor elli yaşõndaki Yadav. Üzerinde kõrmõzõ sarisiyle, aynõ zamanda evinin salonu da olan bürosunda anlatõyor, “Erkeklerin hiçbiri bunu düşünemedi.” Kendine pek güvenli tavrõna karşõn, Yadav bir gerçeğin farkõnda. 1993’te anayasada yapõlan bir değişiklikle Hindistan’daki 265 bin köyün yönetimindeki sandalyelerin en az üçte birinin kadõnlara ayrõlmasõ zorunluluk haline getirilmeseydi muhtar olamayacaktõ. Bu tarihten sonra, köylerde kamu hizmeti veren ve evlilikten mülkiyete kadar farklõ konularda ortaya çõkan anlaşmazlõklarõ çözen köy ihtiyar heyetlerindeki kadõnlara ayrõlmõş sandalyelere Hindistan’õn her yerinden bir milyondan fazla kadõn seçildi. Bu deneyim merkezi hükümetin kadõn kotasõnõ ulusal düzeyde geçerli kõlma yolundaki mevcut çabalarõ adõna önemli bir ders oldu. Geçen ay senatoda kabul edilen kadõn kotasõ yasa tasarõsõ ulusal ve yerel hükümetlerdeki sandalyelerin üçte birinin kadõnlara ayrõlmasõnõ sağlõyor. Eğer bu tasarõ yasa haline gelirse Hindistan’õn bağõmsõzlõğõnõ kazandõğõ 1947 yõlõndan bu yana ülkede gerçekleşecek en önemli sosyal ve siyasi değişim başlamõş olacak. Ama önce bu tasarõnõn yasama organõ meclisinde, Hindistan’daki 28 eyaletin en az 15’indeki ve birlik bölgelerindeki meclislerde onaylanmasõ gerekiyor. 14 yõl önce ilk defa önerilmesinden bu yana tasarõ defalarca reddedildi. Nihayet 10 Mart’ta, iki gün süren şiddetli tartõşmalar sonucunda ve iki partinin koalisyon hükümetinden ayrõlmasõndan sonra senatoda kabul edildi. Koalisyon hükümetinin lideri Sonia Gandhi’nin başõnõ çektiği yasayõ destekleyenler grubu Hintli kadõnlarõn ayrõmcõlõk ve eşitsizlikle mücadele edebilmeleri için siyasi temsilcilerinin artmasõnõn hayati önem taşõdõğõnõ ileri sürüyorlar. Tasarõnõn kabul edilmesinin mutlaka gerekli olduğu yolundaki görüşlerini kõsa bir süre önce yayõmlanan Dünya Ekonomik Forum’un küresel cinsiyet farklõlõklarõ raporuyla da destekliyorlar. Bu rapora göre Hindistan 134 ülke içinde 114. sõrada yer alõyor. Hindistan’daki eşitsizlik özellikle siyasi hayata damgasõnõ vuruyor. Sonia Gandhi ve Hindistan Cumhurbaşkanõ Pratibha Patil’in de dahil olduğu yüksek profilli birkaç kadõn liderin varlõğõna rağmen parlamentodaki kadõn üyelerin oranõ yüzde 11’in altõnda. Akademik çalõşmalar kotanõn her iki cins için de somut yararlar sağladõğõnõ gösteriyor. Massachusetts Teknoloji Enstütüsü’nden ekonomist Esther Uflo’nun yaptõğõ bir çalõşma, liderliğini kadõnlarõn yaptõğõ köy ihtiyar heyetlerinin kuyulardan, yollara kadar daha çok alanda, daha fazla kamu hizmeti sağladõğõnõ ortaya koyuyor. Erkekler ise daha çok sulama ve çiftçilerin becerilerini artõracak eğitim programlarõ gibi konularõ tartõşmaya ve bu alanlarda yatõrõm yapmaya eğilimli. Aynõ araştõrma kadõnlarõn yolsuzluklar karşõsõnda biraz daha güçlü bir duruş sergilediğini gösteriyor. Muhtarõn kadõn olduğu köylerde yaşayanlar, polise veya memura ortalama yüzde 1.6 oranõnda daha az rüşvet veriyorlar. Kadõnlarõn daha fazla önemsediği, örneğin, temiz içme suyu sağlanmasõ gibi konularda kadõnlarõn erkeklerden daha fazla yatõrõm yaptõğõnõ gösteren kanõtlar var. Batõ Bengal eyaletindeki 161 köyde yapõlan bir çalõşma, köy ihtiyar heyeti toplantõlarõnda kadõnlarõn erkeklerden daha sõklõkla içme suyu sorununu gündeme getirdiğini gösteriyor. Bu arada köy ihtiyar heyetlerini yöneten bütün kadõnlar aynõ erdemlere sahip olmayabiliyor. Delhi’deki Sosyal Bilimler Enstitüsü’nün kõdemli bir üyesi olan B.S. Baviskar’õn 12 eyaletteki 42 köy ihtiyar heyeti içinde yaptõğõ bir araştõrma kota sayesinde seçilen kadõnlarõn arasõnda olağanüstü nitelikleri olan kamu çalõşanlarõ olduğu gibi, öncelikle kocalarõ veya oğullarõ adõna paravanlõk görevi üstlenmiş kadõnlarõn da bulunduğunu ortaya koyuyor. Öte yandan Baviskar’a göre kotayla kendilerine ayrõlmõş sandalyelerde oturan kadõnlarõn büyük çoğunluğu gerçekten kendi iktidarlarõna sahip çõkõyorlar. “Dünyada hiçbir şey kusursuz değildir” diyor Baviskar ve ekliyor: “Ama bağımsızlığın üzerinden 60 yıl geçtiği halde parlamentodaki kadınların oranı yüzde 11’den daha az. Kota olmazsa doğru düzgün bir güç dengesine kavuşabilmemiz için, değil on yıllar, yüz yıllar boyu beklememiz gerekecek.” İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp (International Herald Tribune, 28 Nisan 2010) ağımızın çılgınlıklarıFIDEL CASTRO RUZ Her şeyi dobra dobra söylemekten başka çaremiz yok: Azõcõk sağduyusu kalmõş olanlar bile çok gayret sarf etmeden günümüz dünyasõnda gerçekçiliğin ne denli azaldõğõnõ gözlemleyebilirler. Başkan Obama Nobel Barõş Ödülü’ne aday gösterildiğinde Michael Moore, “Şimdi, kazan onu” demişti. Bu ustalõklõ ve keskin yorum pek çok insanõn hoşuna gitmişti. Bazõlarõ Norveç Akademisi’nin bu kararõnõ bir demagoji, ABD’nin Afroamerikalõ, güzel konuşan zeki başkanõnõn zararsõz, sõğ politikasõna bir övgü olarak değerlendirdi. Kopenhag’daki Dünya İklim Değişikliği Zirvesi’nde Obama’nõn insan soyunun geleceğini tehdit eden ekolojik yõkõmõn önlenmesi için dünyanõn geri kalanõyla anlaşacağõ umudu vardõ. Ancak sonuç düş kõrõcõydõ. Dünya kamuoyu acõ bir aldatmanõn kurbanõ oldu. Geçen hafta Bolivya’da yapõlan Dünya Halklarõ İklim Değişikliği ve Toprakananõn Haklarõ Zirvesi ise Kopenhag’a bir yanõttõ. Kolay yoldan zengin olma hayalleriyle yüzyõllar boyu insanlõğõn büyük mirasõnõ çõkarlarõ için sömüren Avrupalõlarõn istila ettiği kõtanõn yerli halklarõnõn bilgeliğiyle dolu bir yanõt. Dün ajanslarda yer alan iki haber, “demokrat”, “barışçıl”, “başkalarını düşünen” ve “dürüst” olduğuna inanmamõzõ isteyen imparatorluğun felsefesini gösteriyor. ABD’nin başkentinden gelen bu haberleri okumak yeterli: Washington, 23 Nisan 2010 - Başkan Obama, nükleer olmayan, patlama gücü yüksek ve dünyanõn herhangi bir yerindeki hedefe bir saatte ulaşabilecek yeni tip füzelerin konuşlandõrõlmasõ olanaklarõnõ araştõrõyor. Gerçi bu yeni süper bomba nükleer başlõk taşõmõyor ama yõkõcõ etkisi aynõ düzeyde. Ruslarla yapõlan START 2 anlaşmasõnda bu füzeler konusu ele alõnmõş ve Moskova her bir füze karşõlõğõnda bir nükleer başlõğõn sökülmesini şart koşmuştu. New York Times ve CBS’e göre PGS (prompt global strike- seri küresel vuruş - ç.n.) olarak isimlendirilen bu yeni bomba Afganistan’daki mağarasõnda El Kaide lideri Bin Ladin’i, Kuzey Kore’de patlatõlmaya hazõr bir füzeyi ya da İran’õn bir nükleer tesisini vurabilecek güçte. Nükleer olmayan ama aynõ etkiye sahip böyle bir silaha sahip olmanõn avantajlarõ Obama hükümetinin ilgisini çekmiş durumda. Bu proje Bush zamanõnda ele alõnmõş, ancak Moskova’nõn protestosu nedeniyle ertelenmişti. Obama hükümeti, Çin ya da Rusya’ya yanlõş anlamalarõ önleyecek garantiler verebileceğini düşünüyor. Füze depolarõnõn nükleer başlõklarõn bulunduğu yerden uzakta olacağõ, Moskova ve Pekin’den gelecek uzmanlarõn periyodik denetimine açõk olacağõ belirtiliyor. Minuteman füzesinin taşõyacağõ bu süper bomba atmosferi ses hõzõnda geçecek ve bin libre (Yaklaşõk 453.592 kg.) ağõrlõğõnda patlayõcõ taşõyacak kapasitede. Çok gelişmiş ekipmanõ sayesinde füze bombayõ tam hedefe bõrakabilecek. PGS projesinin sorumluluğu (araştõrmanõn sadece ilk yõlõ için 250 milyon dolar gerekiyor) General Kevin Clinton’a bõrakõldõ. Clinton’a göre PGS Pentagon’un önemli bir açõğõnõ kapatacak: “Şimdi dünyanın herhangi bir yerindeki hedefi nükleer olmayan füzelerle vurabilecek durumdayız ama bu en az 4 saat alır. Daha hızlı bir vuruş için nükleer füze dışında şansımız yoktu” diye ekliyor. Gelecekte bu bomba sayesinde ABD düşman bir ülkeyi ya da bir terörist grubu konvansiyonel silahlarla hõzla vurma olanağõna sahip olacak ve nükleer silahlar için gerekli uluslararasõ onay aranmayacak. İlk denemelerin 2014’te başlayacağõ ve 2017’de füzenin hazõr olacağõ öngörülüyor. O sõrada Obama iktidarda olmayacak ancak bu süper bomba Nobel Barõş Ödüllü başkanõn mirasõ olacak. Washington 22 Nisan 2010 - ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlõ insansõz bir uzay gemisi Florida’dan fõrlatõldõ. Aracõn askeri görevinin ne olduğu açõklanmadõ. Robotlu uzay aracõ Cape Caneveral’den fõrlatõldõ. Tekrar kullanõlabilen bu uzay araçlarõnõn yapõmõ uzun zamandõr sürüyordu. Ordu bu aracõn amacõ konusunda üstü kapalõ açõklamalarla yetiniyor. Hava Kuvvetleri’nin bir yekilisi, aracõn yeni teknolojilerin deneneceği bir uzay laboratuvarõ olarak kullanõlacağõnõ belirtti. Bu görevin ne kadar süreceği belirsiz. Boeing tarafõndan yapõlan bu uçak, NASA’nõn bir projesi olarak 1999’da başlamõş ancak daha sonra Hava Kuvvetleri’ne devredilmiş. 2011’de ikincisinin de gönderilmesi planlanmõş durumda. Başka bir şey söylemeye gerek var mı? Bugün büyük bir zorlukla karşõ karşõyayõz: Denetlenemeyen iklim değişikliği. Önlenemeyen bir õsõ artõşõndan söz ediliyor. Sonuçlarõ yõkõcõ olacak. Dünya nüfusu 40 yõl içinde 2 milyar daha artarak bu kõsa sürede 9 milyar insana ulaşacak. Bugün zengin ve gelişmiş ülkeler insan soyunun kurtulmasõ için en ufak bir özveride bulunmuyor ama onlarõn ömrünün yarõsõ kadar kõsa bir süre içinde limanlar, oteller, turistik tesisler, limanlara yakõn endüstriyel yapõlar, yollar sular altõnda kalacak. Tarõm alanlarõ ve içilebilir su kaynaklarõ çok azalacak. Deniz kirliliği artacak, birçok deniz ürünü yenilemez hale gelecek ya da yok olacak. Bu sadece mantõklõ bir sav olmaktan çõktõ, artõk araştõrmalar da doğruluğunu gösteriyor. İnsanoğlu, doğal genetik yollardan ve değişik türleri bir kõtadan diğerine taşõyarak yiyeceğini üretmeyi başarmõş ve mõsõr, buğday, patates ve iplik gibi gerekli nesnelerin yokluğunu uzunca bir süre çekmemişti. Sonralarõ artan gereksinimi karşõlamak için genetikle oynama, kimyasal gübrelerin kullanõmõ süreci başladõ. Bu da sağlõklõ besin üretiminin sonunu getirdi. İki yüzyõl içinde 400 milyon yõlda oluşmuş hidrokarbon kaynaklarõnõ neredeyse kuruttuk. Aynõ biçimde yenilenemeyen doğal mineral kaynaklarõnõ tükettik. Bu arada bilim de dünyayõ saatler içinde yok edebilecek gücü yarattõ. Çağõmõzõn en büyük çelişkisi, türümüzün kendini yok etme kapasitesine karşõ kendini yönetememe beceriksizliğidir. İnsanoğlu, ömrünü hayatta kalabilme gücünün sõnõrlarõna dek uzatmayõ başarmõştõr. Bu savaşõmõnda gerekli temel maddeleri de hõzla tüketti. Bilim bu maddelerin enerjiye dönüşümünü sağladõ. Nükleer tepkimelerde olduğu gibi pahalõ yatõrõmlar gerekti. Ama enerjiyi maddeye dönüştürmenin mümkün olabileceğini gösteren bir işaret yok. Büyük paralar harcanarak yapõlan araştõrmalar gösteriyor ki önümüzdeki birkaç on yõl içinde on milyarlarca yõlda oluşmuş dünyamõzõ kurtarmayõ başarmak olasõ değil. Dâhi çocuk Barack Obama’nõn bize açõklamasõ mõ gerekecek? Bilim olağanüstü biçimde gelişiyor ama cehalet ve yoksulluk da. Biri tersini kanõtlayabilir mi? İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz (Granma, 25 Nisan 2010) İki haber imparatorluğun felsefesini gösteriyor: Başkan Obama, dünyanõn herhangi bir yerindeki hedefe bir saatte ulaşabilecek yeni tip füzelerin konuşlandõrõlmasõ olanaklarõnõ araştõrõyor. ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlõ insansõz bir uzay gemisi Florida’dan fõrlatõldõ. Aracõn askeri görevinin ne olduğu açõklanmadõ. Hindistan’da Cumhurbaşkanõ Patil ve koalisyon hükümetinin lideri Gandhi’nin de dahil olduğu yüksek profilli birkaç kadõn liderin varlõğõna rağmen parlamentodaki kadõn üyelerin oranõ yüzde 11’in altõnda... Geçen ay senatoda kabul edilen kadõn kotasõ yasa tasarõsõ ulusal ve yerel hükümetlerdeki sandalyelerin üçte birinin kadõnlara ayrõlmasõnõ sağlõyor. Eğer bu tasarõ yasa haline gelirse Hindistan’õn bağõmsõzlõğõnõ kazandõğõ 1947’den bu yana ülkede gerçekleşecek en önemli sosyal ve siyasi değişim başlamõş olacak. Nükleer olmasa da aynõ etkiye sahip bomba projesi, Nobel Barõş Ödüllü Obama’nõn mirasõ olacak Ç CMYB C M Y B (AFP) ( A P )
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle