Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
SAYFA CUMHURİYET 3 MAYIS 2010 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN dishab@cumhuriyet.com.tr
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
1 Mayıs ve Bir Yunan
Tradejisi Üzerine...
1 Mayıs, evrensel işçi hareketinin, tarihin
derinliklerinden gelen hak mücadelesinin
günü olarak dünyanın hemen tümünde
kutlanmaktadır. Ülkemizde 32 yıl öncesinin
acılarının belleklerde tazeliğinin sürdüğü bu
yıl ilk kez gelensel olarak kutlandığı
Taksim’de beklendiği gibi coşku ve barış
içinde gerçekleşmiştir. Bu sanırım herkesi
mutlu etmiştir. Olması gereken de, aslında
budur. Karanlık güçlerin dayattığı tabu,
emekçilerin ardıcıl çabaları ve yönetimin
doğru yolu seçmesiyle yıkılmıştır.
Ne ki, 1 Mayıs’ın anlamı, kuşkusuz, salt bir
tabunun yıkılmasının kutlanmasıyla sınırlı
değil. 1 Mayıs aynı zamanda işçi ve
emekçilerin, giderek halkın tümünün
mutluluk, refah ve esenliğe ulaşmasının
mücadelesinin de adıdır. Dünyanın tüm
işçileri 1 Mayıs’ı sosyalizmin tarihsel
misyonundan gelen doğrultuda
kutlamaktadırlar. Nitekim dünyanın hemen
her ülkesinde emekçiler 1 Mayıs’ta salt
kendilerinin değil, halklarının ezici
çoğunluğunun işsizlik, geçim derdi, sağlık,
eğitim vb. gibi yaşamsal sorunlarını da dile
getirmekte ve bunların hayata geçirilmesinin
demokratik mücadelesine öncülük
etmektedirler. Ancak bu yıl, kutlamanın
Taksim meydanında yapılması, anlaşılır
nedenlerle, biraz daha öne çıkmış, ülkede
yaşayanların sorunları yeterince dile
getirilememiştir. Oysa halkımızın içinde
devindiği sorunlar devasa boyutlardadır.
İşsizlik oranı yüzde 13.1’e yükselerek 3
milyon kişiyi aşmıştır. Ekonomi zordadır.
Özetle ülkemiz, ekonomik iflasın eşiğine
gelen, halkı geçim ve yakın gelecek sıkıntısı
içinde olan komşu Yunanistan’dan pek de
farklı bir konumda değildir. Üstüne üstlük
ekonomik sıkıntıların yanı sıra ülke, içinden
nasıl çıkılacağı belirsiz siyasal bir açmazla da
karşı karşıyadır. O kadar ki insan iflas ettiği
söylenen Yunanistan’dan farkımız ne diye
sormadan edememektedir.
Bu açıdan yaklaşıldığında komşu
Yunanistan’da emekçiler ve halkın büyük
çoğunluğunun katıldığı 1 Mayıs’ta ülkeyi
iflasın eşiğine getiren sorunlar tartışılmış;
ülkeyi ekonomik ve sosyal alanda har vurup
harman savurarak bir avuç zengini daha
zengin etmek için Avrupa Birliği’nin
yırtıcılarıyla el ele iflasın eşiğine getiren sağcı
Nea Demokratia iktidarı en ağır biçimde
eleştirilirken, iktidarın yeni sahibi sosyalist
PASOK da AB’nin krizin faturasını
emekçilerin ve halkın sırtına yükleyecek
koşullarına rıza gösterdiği için tefe
konulmuştur.
Aslında sorumluluk kuşkusuz tek başına
eski iktidarın değil. Krizin asıl sorumlusu
Fransız, Hollanda ve İrlanda halklarının karşı
çıkmalarına rağmen biraz da hile hurda ile
AB’yi serbest piyasa ekonomisinin
egemenliğine teslim ederek sosyal
dayanışmanın Avrupa’sını tarihe gömen
Lizbon anlaşmasıdır. Komşunun Pire liman
işçileri, Teselya köylüleri, Peleponez’den
Makedonya’ya tüm emekçileri sağcı Yeni
Demokrasi Partisi’nin ülkeyi iflasa sürükleyen
politikalarının faturasını ödemeyeceklerini
açıklamışlardı. PASOK’un seçimleri
kazanarak iktidara gelmesi, özellikle ülkenin
içinde bulunduğu kargaşada, zaferden çok,
talihsiz bir gelişme sayılmak gerekmektedir.
Örneğin Yunanistan’da iktidarı ihaleye
açsanız hiçbir Allah’ın kulu talip olmazdı. Zira
AB’nin, başta Sarkozy’nin Fransa’sı, Merkel
Almanya’sı ve kuşkusuz ünlü IMF’nin
dayatmalarıyla krizin faturası emekçilere ve
halka ödetilmek istenmektedir. Sosyalist
PASOK’un, ne yazık ki buna razı olmaktan
başka çaresi bulunmamaktadır. Söz konusu
yardım az buz da değildir. Tamı tamına 100
milyar Avro’dan söz edilmektedir. Yardım
için IMF ve Avrupa Merkez Bankası (BCE)
seferber edilmiştir. Ayrıca iflaslar salt
Yunanistan’la da sınırlı değildir. Portekiz ve
İspanya sıradadır. IMF’in notasyon
ajanslarına aldırmayın demesine karşın
Standard &Poor’s Yunanistan ve Potekiz’in
notunu düşürmesinin ardından İspanya’nın
notunu da düşürmüştür.
Yunanistan’ın sıkıştırılmasında hangi
ülkeler başı çekmektedir sorusuna gelince,
bunun gizlisi saklısı yok. lMF, Sarkozy’nin
Fransa’sısı ve Merkel’in Almanya’sı başı
çekiyor. Fransa 3. 9 milyar Avro’luk yeni bir
yardım planını meclise sunmuştur. Faizi
genellikle uygulanan yüzde 5’ten çok
fazladır. Yunanistan’a ayrıcalık yok diyen
ilgili Fransız bakanı Lagarde, bu meblağın
en az 150 milyon Avro faiz getireceği ile
övünmektedir. AB’nin en zengin ülkelerinin
bankalarına AB Merkez Bankası yüzde 1’le
verdiği kredileri söz konusu bankalar
Atina’ya tefeci faiziyle sağlamakta sakınca
görmemektedir. Ayrıca Atina’dan salt savaş
ortamında uygulanması söz konusu
olabilecek işçilerin, emeklilerin ücretlerinden
ve sosyal kesimden, eğitim ve sağlıktan
kesintiler talep etmektedir. L’Humanite
gazetesinin başyazarlarından Jean-Paul
Pierot, önemli ölçüde yararlandığımız
yazısını haklı bir soruyla bitiriyor: ‘Bankaların
kurbanı Yunanistan en azından AB Merkez
Bankası’nın bankalara sağladığı kredilerin faiz
oranından yararlandırılması daha adil olmaz
mıydı?’ (L’Humanite,29 Nisan 2010)
Hintli kadõnõn kota sistemiyle
var olma mücadelesi
MIAN RIDGE
Kuzey Hindistan’daki bir
köyün muhtarõ olan Maya
Yadav yörenin kadõnlarõ için
son beş yõldõr zorlu bir
mücadele veriyor. Daha fazla
genç kõzõn okula gönderilmesi,
daha az kõz için yüklü çeyiz
paralarõ ödenmesi yolunda
aileleri cesaretlendiriyor. Ama
o en çok büyük miktarda
şantiye tuvaleti satõn alõnõrken
fiyatta indirim yaptõrmayõ
başardõğõ için kendisiyle gurur
duyuyor. Bugün, Haryana
eyaletindeki Tent köyü, her
evde bir tuvalet olmasõyla
övünebilen çok az sayõdaki
köyden biri. “Daha önce
hamile kadınlar tarlalara
gitmek zorunda
kalıyorlardı” diyor elli
yaşõndaki Yadav. Üzerinde
kõrmõzõ sarisiyle, aynõ
zamanda evinin salonu da olan
bürosunda anlatõyor,
“Erkeklerin hiçbiri bunu
düşünemedi.” Kendine pek
güvenli tavrõna karşõn, Yadav
bir gerçeğin farkõnda. 1993’te
anayasada yapõlan bir
değişiklikle Hindistan’daki
265 bin köyün yönetimindeki
sandalyelerin en az üçte
birinin kadõnlara ayrõlmasõ
zorunluluk haline
getirilmeseydi muhtar
olamayacaktõ. Bu tarihten
sonra, köylerde kamu hizmeti
veren ve evlilikten mülkiyete
kadar farklõ konularda ortaya
çõkan anlaşmazlõklarõ çözen
köy ihtiyar heyetlerindeki
kadõnlara ayrõlmõş
sandalyelere Hindistan’õn her
yerinden bir milyondan fazla
kadõn seçildi. Bu deneyim
merkezi hükümetin kadõn
kotasõnõ ulusal düzeyde geçerli
kõlma yolundaki mevcut
çabalarõ adõna önemli bir ders
oldu. Geçen ay senatoda kabul
edilen kadõn kotasõ yasa
tasarõsõ ulusal ve yerel
hükümetlerdeki sandalyelerin
üçte birinin kadõnlara
ayrõlmasõnõ sağlõyor. Eğer bu
tasarõ yasa haline gelirse
Hindistan’õn bağõmsõzlõğõnõ
kazandõğõ 1947 yõlõndan bu
yana ülkede gerçekleşecek en
önemli sosyal ve siyasi
değişim başlamõş olacak. Ama
önce bu tasarõnõn yasama
organõ meclisinde,
Hindistan’daki 28 eyaletin en
az 15’indeki ve birlik
bölgelerindeki meclislerde
onaylanmasõ gerekiyor. 14 yõl
önce ilk defa önerilmesinden
bu yana tasarõ
defalarca
reddedildi.
Nihayet 10
Mart’ta, iki gün
süren şiddetli
tartõşmalar
sonucunda ve iki
partinin koalisyon
hükümetinden
ayrõlmasõndan
sonra senatoda
kabul edildi.
Koalisyon
hükümetinin
lideri Sonia
Gandhi’nin başõnõ çektiği
yasayõ destekleyenler grubu
Hintli kadõnlarõn ayrõmcõlõk ve
eşitsizlikle mücadele
edebilmeleri için siyasi
temsilcilerinin artmasõnõn
hayati önem taşõdõğõnõ ileri
sürüyorlar. Tasarõnõn kabul
edilmesinin mutlaka gerekli
olduğu yolundaki görüşlerini
kõsa bir süre önce yayõmlanan
Dünya Ekonomik Forum’un
küresel cinsiyet farklõlõklarõ
raporuyla da destekliyorlar. Bu
rapora göre Hindistan 134 ülke
içinde 114. sõrada yer alõyor.
Hindistan’daki eşitsizlik
özellikle siyasi hayata
damgasõnõ vuruyor. Sonia
Gandhi ve Hindistan
Cumhurbaşkanõ Pratibha
Patil’in de dahil olduğu
yüksek profilli birkaç kadõn
liderin varlõğõna rağmen
parlamentodaki kadõn üyelerin
oranõ yüzde 11’in altõnda.
Akademik çalõşmalar kotanõn
her iki cins için de somut
yararlar sağladõğõnõ gösteriyor.
Massachusetts Teknoloji
Enstütüsü’nden ekonomist
Esther Uflo’nun
yaptõğõ bir çalõşma,
liderliğini kadõnlarõn
yaptõğõ köy ihtiyar
heyetlerinin
kuyulardan, yollara
kadar daha çok
alanda, daha fazla
kamu hizmeti
sağladõğõnõ ortaya
koyuyor. Erkekler
ise daha çok sulama
ve çiftçilerin
becerilerini artõracak
eğitim programlarõ
gibi konularõ
tartõşmaya ve bu alanlarda
yatõrõm yapmaya eğilimli.
Aynõ araştõrma kadõnlarõn
yolsuzluklar karşõsõnda biraz
daha güçlü bir duruş
sergilediğini gösteriyor.
Muhtarõn kadõn olduğu
köylerde yaşayanlar, polise
veya memura ortalama yüzde
1.6 oranõnda daha az rüşvet
veriyorlar. Kadõnlarõn daha
fazla önemsediği, örneğin,
temiz içme suyu sağlanmasõ
gibi konularda kadõnlarõn
erkeklerden daha fazla yatõrõm
yaptõğõnõ gösteren kanõtlar var.
Batõ Bengal eyaletindeki 161
köyde yapõlan bir çalõşma, köy
ihtiyar heyeti toplantõlarõnda
kadõnlarõn erkeklerden daha
sõklõkla içme suyu sorununu
gündeme getirdiğini
gösteriyor. Bu arada köy
ihtiyar heyetlerini yöneten
bütün kadõnlar aynõ erdemlere
sahip olmayabiliyor.
Delhi’deki Sosyal Bilimler
Enstitüsü’nün kõdemli bir
üyesi olan B.S. Baviskar’õn
12 eyaletteki 42 köy ihtiyar
heyeti içinde yaptõğõ bir
araştõrma kota sayesinde
seçilen kadõnlarõn arasõnda
olağanüstü nitelikleri olan
kamu çalõşanlarõ olduğu gibi,
öncelikle kocalarõ veya
oğullarõ adõna paravanlõk
görevi üstlenmiş kadõnlarõn da
bulunduğunu ortaya koyuyor.
Öte yandan Baviskar’a göre
kotayla kendilerine ayrõlmõş
sandalyelerde oturan
kadõnlarõn büyük çoğunluğu
gerçekten kendi iktidarlarõna
sahip çõkõyorlar. “Dünyada
hiçbir şey kusursuz değildir”
diyor Baviskar ve ekliyor:
“Ama bağımsızlığın
üzerinden 60 yıl geçtiği halde
parlamentodaki kadınların
oranı yüzde 11’den daha az.
Kota olmazsa doğru düzgün
bir güç dengesine
kavuşabilmemiz için, değil
on yıllar, yüz yıllar boyu
beklememiz gerekecek.”
İngilizceden çeviren: Çimen
Turunç Baturalp
(International Herald
Tribune, 28 Nisan 2010)
ağımızın çılgınlıklarıFIDEL CASTRO RUZ
Her şeyi dobra dobra söylemekten başka
çaremiz yok: Azõcõk sağduyusu kalmõş
olanlar bile çok gayret sarf etmeden günümüz
dünyasõnda gerçekçiliğin ne denli azaldõğõnõ
gözlemleyebilirler. Başkan Obama Nobel
Barõş Ödülü’ne aday gösterildiğinde Michael
Moore, “Şimdi, kazan onu” demişti. Bu
ustalõklõ ve keskin yorum pek çok insanõn
hoşuna gitmişti. Bazõlarõ Norveç
Akademisi’nin bu kararõnõ bir demagoji,
ABD’nin Afroamerikalõ, güzel konuşan zeki
başkanõnõn zararsõz, sõğ politikasõna bir övgü
olarak değerlendirdi. Kopenhag’daki Dünya
İklim Değişikliği Zirvesi’nde Obama’nõn
insan soyunun geleceğini tehdit eden ekolojik
yõkõmõn önlenmesi için dünyanõn geri
kalanõyla anlaşacağõ umudu vardõ. Ancak
sonuç düş kõrõcõydõ. Dünya kamuoyu acõ bir
aldatmanõn kurbanõ oldu.
Geçen hafta Bolivya’da yapõlan Dünya
Halklarõ İklim Değişikliği ve Toprakananõn
Haklarõ Zirvesi ise Kopenhag’a bir yanõttõ.
Kolay yoldan zengin olma hayalleriyle
yüzyõllar boyu insanlõğõn büyük mirasõnõ
çõkarlarõ için sömüren Avrupalõlarõn istila
ettiği kõtanõn yerli halklarõnõn bilgeliğiyle dolu
bir yanõt. Dün ajanslarda yer alan iki haber,
“demokrat”, “barışçıl”, “başkalarını
düşünen” ve “dürüst” olduğuna inanmamõzõ
isteyen imparatorluğun felsefesini gösteriyor.
ABD’nin başkentinden gelen bu haberleri
okumak yeterli:
Washington, 23 Nisan 2010 - Başkan Obama,
nükleer olmayan, patlama gücü yüksek ve
dünyanõn herhangi bir yerindeki hedefe bir
saatte ulaşabilecek yeni tip füzelerin
konuşlandõrõlmasõ olanaklarõnõ araştõrõyor.
Gerçi bu yeni süper bomba nükleer başlõk
taşõmõyor ama yõkõcõ etkisi aynõ düzeyde.
Ruslarla yapõlan START 2 anlaşmasõnda bu
füzeler konusu ele alõnmõş ve Moskova her bir
füze karşõlõğõnda bir nükleer başlõğõn
sökülmesini şart koşmuştu. New York Times
ve CBS’e göre PGS (prompt global strike-
seri küresel vuruş - ç.n.) olarak isimlendirilen
bu yeni bomba Afganistan’daki mağarasõnda
El Kaide lideri Bin Ladin’i, Kuzey Kore’de
patlatõlmaya hazõr bir füzeyi ya da İran’õn bir
nükleer tesisini vurabilecek güçte.
Nükleer olmayan ama aynõ etkiye sahip böyle
bir silaha sahip olmanõn avantajlarõ Obama
hükümetinin ilgisini çekmiş durumda. Bu
proje Bush zamanõnda ele alõnmõş, ancak
Moskova’nõn protestosu nedeniyle
ertelenmişti. Obama hükümeti, Çin ya da
Rusya’ya yanlõş anlamalarõ önleyecek
garantiler verebileceğini düşünüyor. Füze
depolarõnõn nükleer başlõklarõn bulunduğu
yerden uzakta olacağõ, Moskova ve Pekin’den
gelecek uzmanlarõn periyodik denetimine açõk
olacağõ belirtiliyor. Minuteman füzesinin
taşõyacağõ bu süper bomba atmosferi ses
hõzõnda geçecek ve bin libre (Yaklaşõk
453.592 kg.) ağõrlõğõnda patlayõcõ taşõyacak
kapasitede. Çok gelişmiş ekipmanõ sayesinde
füze bombayõ tam hedefe bõrakabilecek. PGS
projesinin sorumluluğu (araştõrmanõn sadece
ilk yõlõ için 250 milyon dolar gerekiyor)
General Kevin Clinton’a bõrakõldõ. Clinton’a
göre PGS Pentagon’un önemli bir açõğõnõ
kapatacak: “Şimdi dünyanın herhangi bir
yerindeki hedefi nükleer olmayan
füzelerle vurabilecek durumdayız ama bu
en az 4 saat alır. Daha hızlı bir vuruş için
nükleer füze dışında şansımız yoktu” diye
ekliyor. Gelecekte bu bomba sayesinde ABD
düşman bir ülkeyi ya da bir terörist grubu
konvansiyonel silahlarla hõzla vurma
olanağõna sahip olacak ve nükleer silahlar
için gerekli uluslararasõ onay aranmayacak.
İlk denemelerin 2014’te başlayacağõ ve
2017’de füzenin hazõr olacağõ öngörülüyor.
O sõrada Obama iktidarda olmayacak ancak
bu süper bomba Nobel Barõş Ödüllü
başkanõn mirasõ olacak.
Washington 22 Nisan 2010 - ABD Hava
Kuvvetleri’ne bağlõ insansõz bir uzay gemisi
Florida’dan fõrlatõldõ. Aracõn askeri görevinin
ne olduğu açõklanmadõ. Robotlu uzay aracõ
Cape Caneveral’den fõrlatõldõ. Tekrar
kullanõlabilen bu uzay araçlarõnõn yapõmõ
uzun zamandõr sürüyordu. Ordu bu aracõn
amacõ konusunda üstü kapalõ açõklamalarla
yetiniyor. Hava Kuvvetleri’nin bir yekilisi,
aracõn yeni teknolojilerin deneneceği bir
uzay laboratuvarõ olarak kullanõlacağõnõ
belirtti. Bu görevin ne kadar süreceği
belirsiz. Boeing tarafõndan yapõlan bu uçak,
NASA’nõn bir projesi olarak 1999’da
başlamõş ancak daha sonra Hava
Kuvvetleri’ne devredilmiş. 2011’de
ikincisinin de gönderilmesi planlanmõş
durumda.
Başka bir şey söylemeye
gerek var mı?
Bugün büyük bir zorlukla karşõ karşõyayõz:
Denetlenemeyen iklim değişikliği.
Önlenemeyen bir õsõ artõşõndan söz ediliyor.
Sonuçlarõ yõkõcõ olacak. Dünya nüfusu 40 yõl
içinde 2 milyar daha artarak bu kõsa sürede 9
milyar insana ulaşacak. Bugün zengin ve
gelişmiş ülkeler insan soyunun kurtulmasõ
için en ufak bir özveride bulunmuyor ama
onlarõn ömrünün yarõsõ kadar kõsa bir süre
içinde limanlar, oteller, turistik tesisler,
limanlara yakõn endüstriyel yapõlar, yollar
sular altõnda kalacak. Tarõm alanlarõ ve
içilebilir su kaynaklarõ çok azalacak. Deniz
kirliliği artacak, birçok deniz ürünü
yenilemez hale gelecek ya da yok olacak. Bu
sadece mantõklõ bir sav olmaktan çõktõ, artõk
araştõrmalar da doğruluğunu gösteriyor.
İnsanoğlu, doğal genetik yollardan ve
değişik türleri bir kõtadan diğerine taşõyarak
yiyeceğini üretmeyi başarmõş ve mõsõr,
buğday, patates ve iplik gibi gerekli
nesnelerin yokluğunu uzunca bir süre
çekmemişti. Sonralarõ artan gereksinimi
karşõlamak için genetikle oynama, kimyasal
gübrelerin kullanõmõ süreci başladõ. Bu da
sağlõklõ besin üretiminin sonunu getirdi.
İki yüzyõl içinde 400 milyon yõlda oluşmuş
hidrokarbon kaynaklarõnõ neredeyse
kuruttuk. Aynõ biçimde yenilenemeyen
doğal mineral kaynaklarõnõ tükettik. Bu
arada bilim de dünyayõ saatler içinde yok
edebilecek gücü yarattõ. Çağõmõzõn en büyük
çelişkisi, türümüzün kendini yok etme
kapasitesine karşõ kendini yönetememe
beceriksizliğidir.
İnsanoğlu, ömrünü hayatta kalabilme
gücünün sõnõrlarõna dek uzatmayõ
başarmõştõr. Bu savaşõmõnda gerekli temel
maddeleri de hõzla tüketti. Bilim bu
maddelerin enerjiye dönüşümünü sağladõ.
Nükleer tepkimelerde olduğu gibi pahalõ
yatõrõmlar gerekti. Ama enerjiyi maddeye
dönüştürmenin mümkün olabileceğini
gösteren bir işaret yok. Büyük paralar
harcanarak yapõlan araştõrmalar gösteriyor ki
önümüzdeki birkaç on yõl içinde on
milyarlarca yõlda oluşmuş dünyamõzõ
kurtarmayõ başarmak olasõ değil. Dâhi çocuk
Barack Obama’nõn bize açõklamasõ mõ
gerekecek? Bilim olağanüstü biçimde
gelişiyor ama cehalet ve yoksulluk da. Biri
tersini kanõtlayabilir mi?
İspanyolcadan çeviren: Engin Demiriz
(Granma, 25 Nisan 2010)
İki haber imparatorluğun felsefesini
gösteriyor: Başkan Obama, dünyanõn herhangi
bir yerindeki hedefe bir saatte ulaşabilecek yeni
tip füzelerin konuşlandõrõlmasõ olanaklarõnõ
araştõrõyor. ABD Hava Kuvvetleri’ne bağlõ
insansõz bir uzay gemisi Florida’dan fõrlatõldõ.
Aracõn askeri görevinin ne olduğu açõklanmadõ.
Hindistan’da Cumhurbaşkanõ Patil ve koalisyon hükümetinin lideri Gandhi’nin de dahil
olduğu yüksek profilli birkaç kadõn liderin varlõğõna rağmen parlamentodaki kadõn
üyelerin oranõ yüzde 11’in altõnda... Geçen ay senatoda kabul edilen kadõn kotasõ yasa
tasarõsõ ulusal ve yerel hükümetlerdeki sandalyelerin üçte birinin kadõnlara ayrõlmasõnõ
sağlõyor. Eğer bu tasarõ yasa haline gelirse Hindistan’õn bağõmsõzlõğõnõ kazandõğõ 1947’den
bu yana ülkede gerçekleşecek en önemli sosyal ve siyasi değişim başlamõş olacak.
Nükleer olmasa da aynõ etkiye sahip bomba projesi, Nobel Barõş Ödüllü Obama’nõn mirasõ olacak
Ç
CMYB
C M Y B
(AFP)
( A P )