12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 24 MAYIS 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER BAŞBAKAN, Kılıçdaroğlu’nun Kurultay nutkunu “fakir edebiyatı” olarak nitelendirdi. Bir bakıma, doğru; nitekim CHP’nin yeni Genel Başkanı da, adaylığını açıklarken, en çok yoksullukla işsizlik üzerinde duracağını söylemişti. Söylevdeki büyükçe bir bölümün kimilerinde böyle bir izlenim yarattığı yadsınamaz. Belki, “havuzlu villa” sözünün sık sık yinelenmesinden kalkarak, bazı sözleri “zengin düşmanlığı” diye etiketlendirenler de çıkacaktır. Ama, Bayan Thatcher’dan beri dünyada, Özal’dan beri de Türkiye’de uygulanan ekonomik ve sosyal politikaların yoksulu daha yoksul, varlıklıyı daha varlıklı yaptığı yadsınabilir mi? “Fakirlik edebiyatı” denen şeyin dikâlâsı, yoksulluğu iyice abarttıktan sonra ardından “sadaka ekonomisi”ne geçerek torbalarla kömür, un, pirinç dağıtmak ve insanları zenginleşmeye doğru yöneltmenin yolunu da devlet parasıyla alınmış buzdolabını yoksul evlere taşıtmakta aramak değil midir? Sosyal güvenlik bürokrasisinden gelen bir politikacının halk kitlelerini kazanmak için kampanya açarken bu konuyla işe başlaması herhalde pek yanlış sayılamaz. Hele aynı kişi ülkedeki yoksulluğun, temel nedeni olmasa da, önemli nedenlerinden biri olarak yolsuzlukları, kamu parasının yasadışı yollardan yenmesini, ihale dalaverelerini ve peşkeşleri, göstermişse. Üstelik, özellikle Güneydoğu’daki özelleştirmelerin ve hatta madencilik, besin ve tütün sanayii gibi alanlardaki kamu işletmelerinin düpedüz kapatılması yüzünden işsizliğin, dolayısıyla yoksulluğun arttığını bilenler, Kılıçdaroğlu’nun, “Güneydoğu’da özelleştirme yapmayacağız” sözlerinde doğru bir politikanın ipucunu sezmemiş olabilirler mi? Aynı şey, “mayınlı arazinin topraksız köylüye toprak dağıtımı”nda kullanılması biçimindeki siyasal vaatle ilgili olarak da söylenemez mi? Yoksulluktan söz ettikten sonra hedef olarak bu tür somut adımları sıralamak da mı fakirlik edebiyatı sayılır? Bu aşamada bile belirtmek gerekir ki, ulusal birikimi arttırmayı, karma ekonominin yaratacağı sinerjiyle kalkınma yatırımlarını canlandırmayı, araştırma-geliştirme teşvikleriyle teknolojik sıçramayı, maden cevherlerini uç ürünlere dönüştürmeyi hedeflemeyen bir “sosyal demokrasi”nin Türkiye gibi bir ülkede yetersiz kalacağı kabul edilmelidir. Gelişmiş Batı ülkelerinde radikal sosyalizmin tepkisi biçiminde ortaya konan sosyal demokrasi, toplumdaki dengesizlikleri giderici yönleri yanında planlı ve disiplinli karma ekonomi politikalarıyla tamamlanmadıkça yetersiz bir lüks olarak kalmaya mahkûmdur. CHP, iktidar olabilmek için sosyal demokrasi söylemleriyle yetinmenin ötesine geçmek ve kalkınmacı devrimciliğini ortaya koymak zorundadır. A KP’nin yanlõş özel- leştirme politikasõnõ eleştirerek TEKEL iş- çileri ile dayanõşma sergilemek, işsizliği, güvencesiz istihdamõ protesto etmek amacõ ile işçi ve memur konfede- rasyonlarõnõn üç ay öncesinden 26 Mayõs’ta yapmayõ kararlaştõrdõğõ genel grev eylemi, Türk-İş’in tutu- mu yüzünden gene etkisiz ve eksik bir uygulama olarak kalacaktõr. Bu- na neden olarak 1 Mayõs töreninde işçilerin Türk-İş Genel Başkanõ’na gösterdiği olumsuz tavõr gerekçe ya- põlmaktadõr. Bunun dõşõnda genel grevin ya- sadõşõ olduğu, bu nedenle katõlan- larõn ve karar verenlerin yargõlan- masõnõ öne süren görüşler de bu olumsuz tutuma neden olarak gös- terilmektedir. Acaba genel grev gerçekten yasadõşõ mõ? Bu konuya açõklõk getirilmesi gerek. Her şeyden önce genel grev - si- yasi grev ayõrõmõ üzerinde durmak gerek. Bilindiği gibi grev, toplu iş sözleşmesi düzeninin bir yaptõrõm aracõdõr ve amacõ sendikalarõn top- lu görüşme masasõnda dile getirdi- ği ve işverene kabul ettiremediği is- teklerini üretimi durdurarak işverene kabul ettirme sürecini ifade eder. Grev genel olarak işyeri ve işletme ölçeklidir. O işyerinde veya işlet- mede çalõşanlarõn yeni ekonomik ve sosyal haklar edinmesine odaklanõr. Grevin hedefi işverendir. Oysa ge- nel grev veya siyasi grevin hede- finde siyasi iktidar vardõr. Siyasi grev yasama organõnõ ve- ya hükümeti yeni bir politika uy- gulamaya, yeni bir karar almaya ve- ya bir karar almaktan kaçõnmaya zorlamak amacõ ile yapõlan grevdir. Muhatap siyasi otoritedir ve siya- sette bir yön değişikliğini amaçlar. Siyasi grevlerin protesto yönü ağõr basar. Siyasi grevlerde çalõşanlar işçi sõ- fatõ ile değil, yurttaş sõfatõ ile eyle- me katõlõr. Çalõşanlar yurttaş olarak, çalõşanlar dõşõndaki sosyal kat- manlar da halk olarak açõk, dolay- sõz ve aktif olarak sesini duyurma çabasõnõ sergiler.(1) Siyasi grevler siyasi otoritenin politika değişikli- ğini istemi yanõnda bazen hükü- metin istifasõnõ da neden olabilir. Genel grev çalõşanlarõn mesleki, ekonomik ve sosyal isteklerinin gerçekleştirilmesini sağlama ama- cõ ile yaptõklarõ grevdir. Burada muhatap hükümettir ve yapõlan grev bir toplusözleşme sürecinin so- nucu değildir. Genel grevin elbette bir siyasal açõlõmõ vardõr ama mes- leki boyutu ağõr basan bir eylemdir. Gene grevi bu dar boyutu ile de- ğerlendirip hukuken korunmasõ ge- reken bir eylem türü olarak kabul et- mek gerekir. Uluslararasõ Çalõşma Örgütü (ILO) denetim organlarõ olan Uz- manlar Komisyonu ile Özgürlükler Komitesi bu konuda üye hükümet- lere yol gösteren temel politikalar oluşturmuşlardõr. Buna göre işçiler kendilerini doğrudan etkileyecek ekonomik ve sosyal politika ted- birleri hakkõnda görüşlerini des- teklemek üzere greve başvurabilir- ler. Özellikle istihdam, sosyal ko- ruma ve yaşam koşullarõ çalõşanla- rõ doğrudan ilgilendiren konulardõr. Grev salt işçilerin ve sendikalarõn bizzat taraf olduğu toplu iş uyuş- mazlõklarõ ile sõnõrlõ tutulamaz. Hü- kümetin ekonomik ve sosyal poli- tikalarõna karşõ protesto grevlerine cevaz verilmelidir. Bu konuda ge- tirilecek yasak, sendika özgürlüğü- nün ciddi ihlalidir.(2) Son anayasa değişikliği paketi bu konuda çok önemli bir yaklaşõm ser- gilemiş ve anayasanõn 54. madde- sinin 7. fõkrasõnõ metinden çõkar- mõştõr. Bu fõkra siyasi amaçlõ grev yanõnda başkaca grev ve benzeri ey- lemleri yasaklamakta idi. Bu deği- şikliğin ILO’nun görüşüne uygun ve doğru olduğunu söyleyebiliriz. Bu yasak ve buna ilişkin cezai hü- kümler henüz 2822 sayõlõ yasanõn 25. ve 73-74. maddelerinde muha- faza edilmektedir, fakat yasa hük- münün anayasal dayanağõ, eğer re- ferandumda onay alõrsa kalkmõş olacaktõr. Öyleyse bundan böyle ülkemizde yapõlacak genel grevler yasaldõr ve konfederasyonlar bu konuda rahat- ça karar alabilir ve çalõşanlar bu grevlere gönül huzuru ile katõlabi- lirler. Buradaki tek sorun, konfe- derasyonlarõn bir genel grev kara- rõ alõp alamayacaklarõ ve eğer alõr- larsa bunu adam gibi uygulayõp uygulayamayacaklarõ noktasõnda düğümlenmektedir. Bilindiği gibi Türk-İş ve bazõ konfederasyonlar daha önce 4 Şu- bat 2010 tarihinde TEKEL işçileri- nin taleplerini hükümete kabul et- tirebilmek için Sõhhiye Meyda- nõ’nda son derece başarõsõz ve sen- dikalarõn gücüne yakõşmayan bir ge- nel grev uygulamasõ yapmõşlardõ. Ne hükümet ne de toplum bu grev- den etkilenmedi, varlõğõndan bile ha- berdar olmadõ. Şimdi 26 Mayõs’ta yapõlmasõ altõ konfederasyonca ka- rara bağlanmõş olan bir genel grev kararõ masadadõr ve bu karar kon- federasyonlarõ ve Türk-İş Başkan- lar Kurulu üyelerini zorlamaktadõr. Türk-İş bu kararõ yumuşatmak, baş- ka bir niteliğe büründürmek ve açõkça hükümete karşõ bir tavõr içi- ne girmekten kaçõnmak istemekte- dir. Sendika özgürlüğü sadece hükü- metler tarafõndan değil, bazen sen- dika yöneticileri tarafõndan da kõ- sõtlanabilir. Sendikalarõn hükümet- ten, siyasi partilerden ve işveren- lerden bağõmsõz olarak varlõklarõnõ sürdürmeleri asõldõr. Ancak o zaman özgür olabilirler. Böyle davranma- yõp güçlenmek için hükümetlerin gölgesine sõğõndõklarõ an hem sen- dikalarõn özgürlüğünü yok etmiş, hem de biat sendikacõlõğõnõ başlat- mõş olurlar. Özellikle Türk-İş’in tabanõ bu olumsuz gelişmeleri dikkatle izle- mektedir. TEKEL işçilerinin 1 Ni- san Ankara eyleminde Türk-İş Ge- nel Merkezi’nin işçilere karşõ polis korumasõ altõna aldõrõlmasõ, 1 Ma- yõs’ta Taksim Meydanõ’nda Türk- İş Başkanõ’nõn konuşturulmamasõ ve onun AKM’ye sõğõnmaya mecbur edilişi, işçi hareketimiz açõsõndan unutulmamasõ gereken gerçeklerdir. Çalõşanlarõn çok önemli sorunla- rõna bu hükümet hiçbir çözüm ge- tirememiştir. İşsizlik büyümekte, sendika üyesi olanlar için iş gü- vencesi yok olmakta, kayõt dõşõ ça- lõşma, taşeronluk yaygõnlaşmakta, iş mahkemeleri çok yavaş işle- mektedir. 4/C bir kõlõç gibi kamu ça- lõşanlarõnõn başõnõn üstünde dur- maktadõr. Bugün ülkemizde mesleki motifleri ağõr basan bir genel grev uygulamasõ için tüm koşullar vardõr. Başta Türk-İş olmak üzere tüm konfederasyonlar, biat sendikacõlõ- ğõnõn özgür Türk sendikacõlõğõnõn sonu olacağõnõ bilmeli ve gereken kararlarõ alõp sendika üyeliğinin kutsal disiplini ile sesini hükümete duyurmalõdõr. 1 - Prof. Dr. Melda Sur, Siyasi Grev, Çalõşma ve Toplum, 2009/4, s. 12, 2- Ibid., s. 24 Genel Grev Yasaldõr Dr. Engin ÜNSAL Tek Gõda İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ AÇI MÜMTAZ SOYSAL Fakir Edebiyatı K afamõ dinlendirmek için izlediğim tek dizi olan NCIS’te, eski bir deniz piyadesi topçu astsubayõ olan özel ajan Leroy Jethro Gibbs’in bir patlama sonucunda silinen son 15 yõlõn anõlarõnõ tekrar hatõrlama süreci anlatõlõyordu. Orada bir askerin, vatanõ ve ulusu için eşini ve kõzõnõ kaybetmek dahil, çektiği acõlarõn çok dokunaklõ bir anlatõmõ vardõ. Hatõrlama sürecinde belleğini toparlayabilmesi için hastanede yanõna getirilen eski komutanõyla olan ilişkileri, kendisini hâlâ deniz piyadesinde sanmasõ, elindeki tõraş bõçağõ ile yüzü yanmõş olmasõna rağmen saçlarõna tekrar nizami tõraş ölçüleri verme çabasõ, son on beş yõlda politikacõlarõn ülkesini içine sürüklediği talihsiz olaylarõ yavaş yavaş baştan öğrenirken hissettiği acõ ve isyan duygusu... Bunlarõ seyrederken ülkemde son zamanlarda bazõ çevrelerin askerlerimize karşõ tutunduğu tavõr ve şu anda uydurma, düzmece olduğunu her gün çeşitli kaynaklardan öğrendiğimiz nedenlerle, ordu mensuplarõmõzõn hapse atõlmalarõnõ düşündüm. 1968-1972 yazlarõnda Hava Kuvvetlerimizin bağrõnda geçirdiğim yaşamõmõn en güzel günleri de gözümün önünden geçti. Eğer yaşamõmda küçücük bir başarõm varsa, onun büyük bir kõsmõnõ bana o yazlar esnasõnda verilen muhtelif terbiye ve alõşkanlõklara borçlu olduğumu hatõrladõm. İyi alõşkanlõklarõmõn çoğunu orada edindim, ileride birkaç kere hayatõmõ kurtaran, “tehdit ne tür ve hızda olursa olsun paniğe kapılmama” dersini orada aldõm. Özetle beni adam ettiğini sandõğõm, bana zaman zaman kendi ailemden de yakõn olan Türk ordusunun mensuplarõna yapõlanlar karşõsõndaki çaresizliğim, genellikle neşe içinde seyrettiğim dizide astsubay Gibbs’in kişisel trajedisini seyrederken ağlamaya başladõm. Sivilin, askerin ruh halini anlamasõ çok zordur, sanõrõm mümkün bile değildir. Bir yedek subaylõk, veya birkaç aylõk erlik, asker ruhunu bir sivile gerçek derinliği ile öğretemez. Onu bilebilmek için insanõn yaşamõnõ orduya adamak kararõnõ hayatõnda bir kez vermiş olmasõ gerekir. Sevgili okuyucularõm, bu ne demektir bilir misiniz? Yaşamõnõzõ orduya adamak demek, içinde yaşadõğõnõz toplum uğruna sizce en değerli olabilecek her şeyden tamamen fedakârlõk etmeye karar vermek demektir. Ordunun sahibi millettir. “Millet” çeşitli tarih dilimlerinde ve çeşitli yönetim rejiimlerinde detayda başka başka tanõmlanabilecek, ülkü birliği olan bir insan topluluğudur. Bir yerde, büyük bir ailedir. Asker bu toplumun her bireyini tanõyamaz. Ama tek tek bireylerini tanõmasõna imkân olmayan milletinin o tanõyamayacağõ bireylerinin emniyeti, sağlõğõ, namusu, haysiyeti, refahõ, keyfi ve tüm bunlarõn olmazsa olmazõ özgür ve onurlu yaşamlarõ için kendi en değerli varlõklarõndan vazgeçmeye yemin eder. Askerin ruh hali Tüm eğitimi ona bu yeminini unutturmayacak ve onun gereklerini yerine getirecek ruh halini pekiştirecek ve becerilerini arttõracak şekilde düzenlenir ve verilir. Asker tüm yaşamõnda kendi kişisel özgürlüğünü sizin, benim, onun bunun özgürlük ve emniyeti için feda eder. Bunu yaparken, eşini, çocuklarõnõ, anasõnõ, babasõnõ, ihmal eder. Asker çocuklarõyla konuşunuz. Pek çoğu, babalarõ hayatta olsa bile esasen babasõz büyüdüklerini size söyleyeceklerdir. Her asker ailesi babalarõnõn gözünde ikinci sevgili durumunda olduğunu bilir ve bunu onurla kabullenir. Asker bunu yaparken beklediği tek karşõlõk vatanõnõn ve milletinin emniyette olduğundan emin olmaktan ibarettir. Her yaptõğõnõn o anda bizlerin hoşnutluğunu kazanmayabileceğinin bilincindedir. O, milletinin geçici sitemlerine bile hazõrdõr, yeter ki yaptõklarõ milletini korusun ve kollasõn. Bazen kendi üstlerinin kararlarõ da onu hoşnut etmeyebilir, ama emre koşulsuz itaat askerin yerine getirmeye yeminli olduğu görevini yapabilmesinin olmazsa olmaz koşuludur. Her asker mezarõna “görevini en iyi şekilde yapabildiği” inancõyla gitmek ister. Sevgili okuyucularõm: Burada birkaç satõra sõğdõrmaya çalõştõğõm asker yaşamõnõn ne denli zor olduğunu düşünebiliyor musunuz? Ne dünyanõn en dolgun maaşlarõ, ne insanlõğõn yarattõğõ en parlak lüks, ne de tasavvur edilebilecek en yüksek mevki, bir insanõ bu kadar fedakârlõğõ bir ömür boyu sürdürmeye ikna edebilir. Onu yapabilecek tek şey gerçek vatan ve millet aşkõ ve bireyin kendine saygõsõdõr. Bu hislerin biyolojik temelleri olsa da, askerin hissiyatõ ancak çok çetin akõlcõ bir muhasebe sonucunda oluşturulabilir. Asker de insandır hatasız olmaz İleri rütbelerdeki komutanlarõmõz deneyimli askerlerdir. Başlarõna her geleni değerlendirebilecek hazõrlõk ve donanõma sahiptirler. Ancak yeni mezun teğmenlere, astsubay çavuşlara, genç uzmanlara yapõlan her haksõzlõk onlara tahmin bile edemeyeceğimiz kadar acõ çektirir ve hiçbir acõ o yaşlarda tüm değer sisteminizin altüst olmasõ kadar sizi derinden yaralayamaz. Haksõz yere bir insana bu kadar büyük bir acõyõ çektirmek ise hiç kimsenin, hiçbir nedenle hakkõ olamaz. Ben bu tür haberleri her duyduğumda onlarõn hissettiklerine inandõğõm acõlar yüreğimi dağlõyor ve beni derin bir ruhsal çöküşe itiyor, ne yapacağõmõ bilemiyorum. Hele bir yabancõ dergide çõkan “Türk ordusu yenildi” ibaresini okumak, asla doğru olmadõğõnõ bile bile bana, “Keşke bunu bir yabancı yayın organında okuyacağıma daha önce ölseydim” dedirtti. Bunun yazõlmasõna neden olanlara kalbimin en derin köşelerinden lanet ettim. Asker de bir insandõr ve elbette kusursuz değildir, hatasõz olamaz. Ama aziz yurttaşlarõm, tanõdõğõm, duyduğum veya okuduğum en az kusurlu, en az yanlõş yapan insanlarõ saymam istense, inanõn, sayabileceklerimin birkaç istisnasõ dõşõnda hepsi askerdir. Türk milleti kendi emniyeti ve rahatõ için, her şeyinden fedakârlõk etmeye hazõr olan askerine yapõlan haksõz incitmeleri sineye çekebilecek bir millet değildir. Pek çok kötü özelliğimiz olabilir, ama alçak ve nankör bir millet olduğumuzu sanmõyorum. Şehit cenazelerinde öyle olmadõğõmõzõ tekrar tekrar görüyorum. Haksõzlõklar karşõsõnda gõk demeden oturursak, tarih hakkõmõzda ne karar verir ve sonumuz ne olur iyi düşünelim. Hiç kimse, hiçbir güç, bizleri bu kadar rezil bir duruma düşürecek kadar korkutmuş olamaz, korkutamaz. Askerimiz... A.M. Celal ŞENGÖR Bugün ülkemizde mesleki motifleri ağõr basan bir genel grev uygulamasõ için tüm koşullar vardõr. Başta Türk-İş olmak üzere tüm konfederasyonlar, biat sendikacõlõğõnõn özgür Türk sendikacõlõğõnõn sonu olacağõnõ bilmeli ve gereken kararlarõ alõp sendika üyeliğinin kutsal disiplini ile sesini hükümete duyurmalõdõr. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle