12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 24 MAYIS 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 17 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Biz Bu Dünyadan Değil miydik?’ Dünya, aşõrõ nüfus artõşõnõn neden olduğu çevre kirliliğinin getirdiği sorunlarla boğuşmaktadõr. Bu sorunlarõn, “sorumsuzca çoğalan” ve sorumsuzca tüketen insanlarõn oluşturduğu ülkelerden kaynaklandõğõ düşünülmektedir. Bu ülkelerdeki nüfus artõşõnõn engellemesi bir yana ayrõca ödüllendirildiği de gözlenmektedir. Hõzlõ nüfus artõşõnõn engellenmek istenmediği ülkelerin ön sõralarõnda Amerika’nõn (ABD) önünde, “Küçük Amerika” olmaya özenen, Türkiye de yer almaktadõr, Türkiye’de işsizler “çığ gibi” çoğalmaktadõr. Yaşamlarõnõ, okullarda, özel dershanelerde geçiren gençler, ellerinde diplomalarõ ile “kapı kapı” dolaşarak kendisine iş aramaktadõr. Bütün ülkelerde az ya da çok bir nüfus artõsşõ görülmektedir. Türkiye’nin ön sõrada yer aldõğõ bazõ ülkelerde ise nüfus artõş hõzõnõn çok yüksek olduğu belirlenmiştir. Araştõrmalarda, Türkiye’nin ( %2.4 )- artõş hõzõ ile bu “yarışın” ön sõralarõnda yer aldõğõ görülmektedir. Aşõrõ nüfus artõşõ toplumlarõn, açlõğa, yoksulluğa, yolsuzluğa, evsizliğe, işsizliğe, eğitimsizliğe açõlan kapõlarõdõr. 1950 yõlõnda 21 milyon olan Türkiye’nin nüfusunun, 2009 yõlõnda 51 milyon artarak 72 milyona 561 bine ulaştõğõ istatistiklerde görülmektedir. Orhan Veli (KANIK), yõllar öncesinden bu günlere “giderayak” selam yollamõş. “GİDERAYAK Handan, hamamdan geçtik Gün ışığındaki hissemize razıydık / Saadetinden geçtik Ümidine razıydık / Hiçbirini bulamadık / Kendimize hüzünler icadettik Avunamadık / Yoksa biz... / Biz bu dünyadan değil miydik?” Orhan Veli (KANIK) Kader Değildir Maden işçileri, binlerce metre altta, anne karnındaki cenin gibi çalışırlar; burunlarında is, çevrelerinde uçsuz bucaksız karanlık. Şimdilerde hiçbir güvenceleri yok. Rödevans ve taşeronluk yoluyla madenler özelleştirildi, denetim kalmadı. Çalışma Bakanlığı desen, Allah’a emanet! İşçilerin yüzünde, ailelerin yüreğinde, patlayan ocaklarda sendika yok. Sendika olmayınca işçi, “Aşağıda risk var, girmiyoruz ocağa” diyemiyor. Fenni nezaretçiyi uyaramıyor. Fenni nezaretçi, patronun adamı, hele bir “Tehlike var” desin de, işi durdursun; mümkün mü? Oysa güvenlik, madenciliğin geleneğinde var. Bilen bilir, ocakların ağzına koskoca yazarlar: “Önce tedbir, sonra tevekkül.” Kader değildir madencinin ölümü. Madencilerin ölümünü seyreden Başbakanlar da kader değildir. 24. Madde Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, anayasanın 24. maddesine göre kimsenin devletin sosyal, ekonomik, siyasi, hukuki temellerini kısmen de olsa din kurallarına dayandıramayacağını belirterek, “Türkiye’de herkes anayasanın 24. maddesine uygun hareket ederse Türkiye’de hiçbir sorun kalmaz” demiş. Demek ki, Türkiye’de 24. maddeye uymayanlar var. Çok merak ettik doğrusu; kimmiş acaba o bastıbacak yaramazlar? Sizi gidi sizi, uslu durun bakiyim, sonra cıs yapar amcanız sizi! Baskı Oyunu CHP’ye verdiğini bildiğimiz bir işadamı ile dertleşiyorduk. İçinde bulunduğu ortamı özetledi: “Sanayici dediğin durağanlaşmaz. İşini büyütmek, onda bir içgüdü gibidir. Karşı koyamazsanız bu içten gelen tepkiye, daha çok, daha çok yatırım yapmak ister. Yeni gelişmeleri izler, kendi alanına uygulamak ister. Ama güven yok. Ya düşüncem, yaşam tarzım dolayısıyla üstüme gelirler de beni batırırlarsa diye çok korkuyorum. Geçenlerde bürokrasiden üst düzey isimlerin de katıldığı bir yemekteydik. Eskiden bu tür masalarda içki içilebilirdi. İçilmedi, ben de istemekten çekindim. Şimdiye değin hiç tatmadığımız bir ruhsal baskıdır bu.” Aslında ruhsal baskı denilen şey, yaşamın her alanında üstüme üstümüze gelen, burnumuzun direğini kıran ağır faşizm kokusu. Heyecan, Sevinç Derken... CHP Ankara İl Başkanı Ali Yıldızlı, bugün partili- lerin “kadroları yenilenmiş, halkıyla barışık, işsizliğe, yoksulluğa karşı mücade- le edecek, coşkulu ve di- rençli” bir güne uyandığı- nı söyledi bize. Doğrudur, kurultaya da yansıyan ve toplumu da alıp götürebilecek büyük bir coşku, heyecan ve arın- ma duygusu egemen oldu CHP’ye. Ancak... Olaylara nesnel ve bi- limsel bakabilmeyi ilke edinmiş, solun önemli isimlerinden bir değerli dostumuz ile geçen hafta yaptığımız söyleşiden çı- kan sonucu da paylaşalım istedik: “Sağlam bir birikime, sorunlara tarihsel büyü- teçle bakabilecek donanı- ma, dünyayı ve Türkiye’yi bilinçli okuyabilecek de- neyime, geleceği tasarla- yabilecek beceriye, siya- setin zaman zaman ge- rektirebileceği -tutarlılığı elden bırakmayan- bir es- nekliğe dayanmayan coş- ku, heyecan ve sevinç ko- layca karagüne dönüşebi- lir. Önemli olan lider ve onun çevresindeki kadro- nun yeterliliğidir. Dürüstlük, doğruluk başattır ama ül- keyi yönetmek, halkı mut- lu kılmak için tek unsur ola- maz.” Heyecana yenik düşül- mesi de yüksek olasılıktır... Dünyaca ünlü hekim Prof. Dr. Meh- met Haberal, bir yılı aşkın süredir içe- ride... Meslek büyüklerimizden Mete Ak- yol, Prof. Haberal’ın Silivri’de yapmış olduğu sözlü savunmasını “Suçum Ne?” adıyla kitaplaştırmış. Haberal, “Suçum ne?” diye soruyor: “... İddianame benim terör örgütü kurmam üzerine kurulmuş bir iddia- namedir. Yani şöyle olmuş: Mehmet Haberal karaciğer transplantasyo- nundan çıkmış, bu kadar bilimsel ça- lışmaları yapmış, arkasından bir de 24 saatin üzerine 24 saat ilave etmiş, te- rör örgütü kullanmış, kurmuş. ... Ergenekon denilen olayı vatan- daşlarımız gibi ben de medyadan öğrendim. Gerek emniyette, gerek savcılıkta, gerekse hâkimin önünde sa- atlerce ifade verdim. Müdafilerim ora- da dakikalarca savunma yaptılar. Üs- telik birçok belge verdik. Ama gördüm ki ne benim ifadelerim ne müdafileri- min yaptıkları konuşmalar ne belgeler, hiçbir tanesinin orada yeri yok. Yargı bu mu? Adalet bu mu? ... Beni burada tutturan şu meşhur ‘kuvvetli şüphe’ ne ise, lütfen bunu oraya buraya dağıtmadan, deyin ki; bu ‘kuvvetli şüphe’nin adı şudur. Onun için Mehmet Haberal, cezayı hak et- tin onu da çekeceksiniz. Ben de bu- nu çekmeye hazırım. Aksi halde, bu konuda yasal her türlü hakkımı da kul- lanacağım. ... Ülkeyi yönetenler diyor ya, Tür- kiye Cumhuriyeti demokratik hukuk devletir. O zaman Mehmet Haberal soruyor kendine. Peki güzel o zaman, ben niye burada bulunuyorum. Sebep ne? ... Diğer rektörlerle birlikte Anıtka- bir’e çelenk konulmuş. Efendim, artık Anıtkabir’e çelenk koymak acaba Tür- kiye Cumhuriyeti devletini yıkıcı bir faa- liyet olarak mı kabul ediliyor?” Mehmet Haberal ile birlikte Siliv- ri’dekiler soruyor: “Suçumuz ne?” Suçum Ne? PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Uyanış Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun estirdiği rüzgâr dalga dalga tüm Türkiye’ye yayılıyor. Kurultay öncesi gelişmeleri ve Kurultay’ı 1. Kitap Fuarı nedeniyle bir haftadır bulunduğum Diyarbakır’da izledim. CHP’nin neredeyse hiçleştiği bu Güneydoğu kentinde bile Kılıçdaroğlu partilerine küsmüş eski CHP’lileri gözle görülür bir biçimde sarsıyor, silkeliyor. Diyarbakırlılar yeni genel başkanın, ‘Seçim barajını aşağıya çekeceğiz’ sözünü önemli bir vaat olarak algılıyorlar. Olası bir CHP iktidarında Sayın Kılıçdaroğlu’nun verdiği bu sözü tutacağına inanıyorlar. Gönüllerinden geçen yüzde 3 ya da en fazla yüzde 5’lik bir baraj. Gelişmiş ülkelerdeki uygulamalarla kıyaslandığında bu oranlar bana da makul geliyor. Daha yükseği göstermelik olmaktan öte bir anlam taşımayacaktır. Barajın aşağıya çekilmesi kuşkusuz ki öncelikle BDP’ye yarayacak, fakat tutulacak söz bölgede CHP’ye olan güvenirliği arttıracağı gibi CHP’nin kendine olan özgüvenini de ortaya koyacaktır. Sayın Kılıçdaroğlu, ‘Etnik farklılıkları siyasetin merkezine oturtmak yanlıştır’ derken doğru bir saptamada bulunmuştur. Dolayısıyla seçim barajı aşağıya çekilerek BDP’ye olağan yollardan TBMM’ye girme şansı verilirken Sayın Kılıçdaroğlu’nun saptamasının içi de somut olarak doldurulmuş olacaktır. Ondan sonrası BDP’lilerin işidir. CHP, iktidar yolunda doğuda ve Güneydoğu’da bir zamanlar sahip olduğu güce hatta daha fazlasına kavuşmak zorundadır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Kurultay konuşmasında Kürt sorununa gerekli ve yeterli ölçüde değinmemesinin ‘acul’ davranmamak kaygısından kaynaklandığını düşünüyorum. CHP’nin önümüzdeki haftalarda hem bu konuya hem de demokratik hak ve özgürlükler konusuna gerçekçi bir söylem getireceğine inanıyorum. Çünkü bu bölgenin insanlarının özgürlükler konusunda öyle makul, öyle anlaşılabilir istemleri var ki bunların etnik siyasetle uzaktan yakından bir ilgisi yok. Sözgelimi, kişinin adı Xani; Kürt dilinin fonetiği bu (x) harfini zorunlu kılıyor, aksi halde o ad olması gerektiği gibi dile yansıyamıyor. Nitekim bu harf devlet televizyonu TRT 6’nın jeneriğinde ve altyazılarında kullanılıyor, aynı şekilde kitaplarda, dergilerde ya da sokak ve işyeri adlarında da. Fakat yine de (w) ve (x) harflerinin kullanılması birçok yerde sorun oluşturuyor. Bu harflerin kullanılmasının yasalaştırılması dünyanın sonu mudur? Sanmıyorum. Sayın Kılıçdaroğlu Kurultay konuşmasında ağırlığı toplumda derinleşen yoksulluğa, işsizliğe ve bu sorunlardan kaynaklanan toplumsal sorunlara vererek emekten yana sosyal demokrat bir siyasal çizgi izleyeceği işaretini verdi. Büyük olasılıkla Parti Meclisi de bu çizgiye yakın partililerden oluşacak. Bundan böyle CHP’nin ‘sol’a ne denli açık olduğunu da partinin izleyeceği siyasetlerin ‘emek’e hangi mesafede olacağına bakarak değerlendireceğiz. Çünkü sosyal demokrasinin gerçekliliğinin ölçütü ‘emek’e olan mesafesidir. Öte yandan gerçek sosyal demokrasi ‘sosyal’ yanıyla emek-sermaye çelişkisinden kaynaklanan sınıfsal sorunlara bir yanıt olduğu kadar ‘demokrasi’ yanıyla da hayatın her alanındaki eşitsizliklere, temel insan hakları ve özgürlük kısıtlamalarından kaynaklanan sorunlara da bir yanıt olmalıdır. Bu bağlamda CHP’nin yıllardır çekmecelerinde duran Güneydoğu ve Demokratikleşme Raporları gün ışığına çıkarılmalı, günümüz koşullarına göre güncelleştirilerek kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Yeni CHP yönetimi, Sayın Deniz Baykal döneminde düşülen çok konuşmak, fakat en konuşulması gereken yer ve zamanda gerçeği seslendirmekten korkmak zafiyetine düşmemelidir. Bugün CHP’de yaşanan coşku gibi toplumda somut olarak gözlemlenen silkiniş umutlu bir uyanışın habercisidir. Bu umut kırılmamalı, bu umudun kırılmasına izin verilmemelidir. [email protected] www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ En elverişli durum. 2/ “Sa- kağı” da deni- len ölümcül bir hayvan hastalõ- ğõ... Sulak yer. 3/ Çam ağacõnõn çiğnenip emi- len iç kabuğu. 4/ Kansõzlõk... Bir peygamber. 5/ Güzel söz söyleme sanatõ. 6/ Uzaklõk anlatmakta kullanõlan söz... Yatsõ namazõndan sonra kõ- lõnan üç rekât namaz. 7/ Trabzon’un bir ilçe- si... Doğu Anadolu’da bir dağ ve geçit. 8/ Ki- mi ağaçlardan elde edilen ve cilacõlõkta kullanõlan bir tür zamk-reçine... Yuna- nistan’õn plaka imi... İlgi eki. 9/ Doğal ve tarihsel özel- liklerinden dolayõ koruma altõna alõnan alan... Müzikte, armoni kurallarõna göre üst üste bindirilmiş sesler. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Doğu ile ilgili olan. 2/ Kumaşlardaki benek... Do- ğu Anadolu’da bir õrmak. 3/ Almanya ve Avusturya’da kullanõlmõş eski gümüş para... Kayak. 4/ Kadõn ha- pishanesi. 5/ Açõk hava toplantõsõ. 6/ Yüce, yüksek... Bilgisiz, kültürsüz kimse... Eski Mõsõr’da güneş tanrõ- sõ. 7/ Yurdumuzun sulak alanlarõnda yaşayan, örde- ğe benzer bir kuş. 8/ Akdeniz havzasõnda görülen çok sõcak bir rüzgâr. 9/ Su birikmiş çukur ya da hendek... Bir sanatõn ya da tarikatõn kurucusu. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A D E M C İ L İ K F U L E L A R A A M A T E Z E K R A S İ T E M A H E K R K H A R B İ R E K A R G O S A L İ R A E A K N E P A R N A S İ Z M 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Türkiye’nin 73 Yıllık Nüfus Artışı (1927–2000) Nüfus Artış Yıllar Toplam Kişi % 1927 13.648.000 —.— —.— 1935 16.158.000 2.510.000 % 18,39 1940 17.820.000 1.662.000 % 10,29 1950 20.947.000 2.157.000 % 11,48 1960 27.754.000 3.690.000 % 15,33 1970 35.605.000 4.214.000 % 13,42 1980 44.736.000 4.389.000 % 10,88 1990 56.473.000 5.909.000 % 11,69 2000 67.844.000 11.371.000 % 20,14 73 Yıllık Artış 54.196.000 % 397,10 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] Size Özel Hazırlanan Mavi Yolculuk Göcek Oniki Adalar 4 Gün 3 Gece Kişi başı tam pansiyon 300 TL’ den başlayan fiyatlarla 8 kişilik gruplara özel mangal keyfi lütfen referanslarımızı sorun İrtibat: Armintur Özhan Kaptan : 0532 375 54 18 [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle