11 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 1 MAYIS 2010 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 GÖRÜŞ Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN Geleceğin Devlet İşletmeleri Küresel ekonomik bunalımdan olumsuz etkilenen birçok dünya ülkesi, bunalım sonrası ekonomik politikalarının yeniden düzenlenmesi çalışmaları içindedir. İlk çalışmalar, bunalım öncesi koşullarının geri döndürülmesi için, büyük özel işletmeler öncülüğünde ve onların başarısına bağlı bir finansal yapının yeniden sağlığa kavuşturulması yönündedir. Bugünlerde, büyük devlet yardımlarıyla ayakta kalabilmiş birçok büyük özel işletme, yüksek kâr rakamları açıklamaya başlamışlardır. Bunalım içinde yüksek tutarlı devlet yardımlarıyla kurtarılmış bulunan küresel büyük işletmelerden bazılarının, bunalım içinde yapılan devlet yardımlarından bir kısmını, devletlere geri vermekte oldukları da görülmektedir. Serbest pazarların gücüne ve gelecek dönemde egemen olacaklarına inanan ekonomi alanının büyük uzmanları, büyük özel işletmelerde kâr düzeylerinin iyileşmesinin bunalımdan kaynaklanan sorunları çözeceğine ve bu eğilimin sürdürülebilmesi halinde bunalımdan kurutulabileceğimize inanmakta ve bu çalışmaları desteklemektedirler. Bununla birlikte biz, bu görüşler için şimdiye kadar elde edilmiş kanıtların henüz yeterli olmadıkları inancındayız. Çünkü henüz, geleceğin finansal pazarlarında egemen olacak kuralların tamamlanması ve “bunalım-sonrası finansal mimarinin” temel kuralları üzerinde uluslararası bir uzlaşma sağlanamamıştır. Bu ekonomi politika belirsizliklerinin giderilmesi ve geleceğin kalıcı ekonomik politika kurallarının tespit edilmesi, bunalımdan çıkışımızı kolaylaştıracak ve kalıcı duruma getirecektir. Bu yönde alınabilecek önlemlerin başında, gelecekte devlet işletmelerine ekonomi içinde verilecek ağırlığın tespit edilmesi zorunluluğu vardır. Ülkemizde bizler, geçmişte olduğu gibi, bu konuda da dünyaya bir örnek verebiliriz ve vermeliyiz. Son günlerde, ET-BALIK Kurumu’nun yeniden canlandırılması konusundaki çalışmalar, eleştirilmekte ve bu kurumun geçmişte, hayvancılığın kalkındırılması konusundaki hizmetleri unutulmaktadır. Akıl dışı özelleştirme çalışmaları içinde bu kurumun parçalanarak satılmasının hayvancılığın kalkındırılması amaçlarını nasıl kösteklediği sonunda anlaşılmış ve bu alanda, bazılarının terimiyle “geriye dönüş” başlamıştır. Bize göre bu başlangıç, geçmişte yapılan özelleştirme yanlışlarımızın daha iyi anlaşılmasına yardım edecek ve belki de dünyaya örnek oluşturacaktır. Bu olay, “devletin kıyma satması” düzenine geri dönmek zorunda kaldığımızı göstermiş olmalıdır. Birçok alanda buna gereksinim vardır; zaten devletimiz, bundan hiç vazgeçememiştir. Neden basittir: Bazı işleri devlet işletmeleri, özel işletmelerden iyi yapmaktadır; özel işletmeler, yüksek kâr yaratmayan ama halkın ihtiyaç duyduğu bazı konularla ilgilenmemektedir. Şimdi de devletimiz, belediyeler aracılığıyla, “ekmek, doğalgaz, elektrik, kömür, asfalt, ulaştırma” gibi alanlarda halka hizmet ve mal satmaktadır. Son günlerde, ülkemize yararlı olacak ekonomi politikalarının araştırılması amacıyla yapılmakta olan her toplantıda, geçmişin “devletçilik” terimi içinde toplanan “karma ekonomi” politikalarına geri dönülmesi görüşleri de öne sürülmekte, hem sağdan ve hem de soldan çok eleştiri almaktadır. “Karma ekonomi” politikaları çok eleştirilse de, bunalımdan sonra dünya ekonomilerinin düzeninde bu yönde gelişmeler olacağı görülebilmektedir. Bu konuda, geçmişteki yanlışlarımızı da hesaba katarak yapılabilecek araştırmalar, politika arayışlarında olan öteki ülkelere de ışık tutabilecek özellikler taşımaktadır. Sadece ülkemizde değil tüm ekonomilerde de, devlet ve özel kesim işletmelerinin, karşılıklı dayanışma içinde çalışabilecekleri ve her kesimdeki işletmenin “kurumsal yönetim ilkeleri” çerçevesinde verimli çalışmalarının sağlanabileceği böyle bir ekonomik politika yumağının yaratılabileceği görülmektedir. Son büyük bunalım, ekonomik geçmişimizin deneyimleri içinde, sadece bize değil bunalımdan çıkmak isteyen tüm ülkelere de ışık tutucu özellikler olduğunu göstermiştir. Ekonomi tarihimize bir de bu gözle bakmalıyız. [email protected] [email protected] 1 Mayıs 1 Mayıs 1977’de, Türkiye’nin gelmiş geçmiş en demokratik anayasası yürürlükteydi. 1 Mayıs 1977’de, henüz sendikaların elleri kolları budanmamıştı. 1 Mayıs 1977’de, sosyal devlet ilkesi bu denli aşınmamıştı. 1 Mayıs 1977’de, toplumculuk şahlanmış, daha adil bir gelecek için umutlar bilenmişti. 1 Mayıs 1977’de, yalnızca 1 Mayıs kutlanmıyor, emeğin hakları için demokratik anayasadan ve sosyal devlet ilkesinden vazgeçilmemesi, sendikaların ellerinin kollarının budanmaması isteniyor, 12 Eylül’e doludizgin koşan faşizm lanetleniyordu. Onun için tarandı Taksim! Bugün, sendikalar Taksim’de olmaktan mutlular. Alanda polis de olmayacakmış, baskı da... Ülke, dikensiz gül bahçesi. Diktatörlük, az ilerideki köşede erketeci. İşçi konfederasyonları desen, dut yemiş bülbül. Bayram yapacaklarmış. Kutlu olsun... Adalet Bakanına Sorular TBMM’deki anayasa görüşmelerinin tutanaklarından seçilmiş iki soru... İkisi de Adalet bakanına: Tansel Barış (Kırklareli, CHP) - Sayın Bakan, geçen günlerde yaptığınız bir konuşmada Fransa’daki HSYK’nin başkanlığını Adalet bakanının yaptığını söylemiştiniz. Benim bildiğim kadarıyla Fransa’da bir buçuk yıldan beri HSYK ikiye ayrılmıştır “Hâkimler Yüksek Kurulu” ve “Savcılar Yüksek Kurulu” diye ve Hâkimler Yüksek Kurulu’nun başkanlığını Yargıtay Başkanı, Savcılar Yüksek Kurulu’nun başkanlığını ise Yargıtay başsavcısı yapmaktadır. Bu durumda hangimiz doğru söylüyor sayın bakanım? Osman Coşkunoğlu (Uşak, CHP) - Bazı Batı demokrasilerinde, bazı ülkelerinde “Anayasa Mahkemesi nasıl oluşuyor?” diye Belçika’dan, Fransa’dan örnekler verildi ve o ülkelerde Anayasa Mahkemesi üyelerini seçme konusunda parlamentonun önde geldiğine ilişkin rakamlar verildi. Benim sayın bakana sormak istediğim, o ülkelerin parlamentolarında hükümetin veya yürütmenin başındaki kişi, başkan, başbakan, bizim sayın başbakanımız gibi parlamento başkanına dönüp de milletvekillerini göstererek “Bunları sen mi susturacaksın yoksa ben mi susturayım”? diyebiliyor mu? Poliste Durum Neşe Düzel sormuş, Amerika’da eğitim gör- müş eski polis, Taraf gazetesi yazarı Emre (Emrullah) Uslu yanıtla- mış: “- İdeolojik gruplar- dan hangisi poliste da- ha güçlü? - Güç olarak önce Mil- li Görüşçüler, sonra Fet- hullahçılar geliyor. Ama sayıya vurulacak olursa ülkücülerin sayısı daha çok. Ülkücüler bu dö- nem hükümete yakın ol- madıkları için eskisi ka- dar etkin değiller ama... Şu da var... Ergenekon operasyonunu yapanlar arasında, akademide (Polis Akademisi) birlik- te okuduğum ülkücü po- lisler var. Bunlar da Er- genekon’un ülkücülüğe zarar verdiğini düşünü- yorlar.” Malımızı, canımızı ve de ırzımızı emanet et- memizi bekledikleri po- lisin durumuna bakar mısınız? CHP MYK’nin Parti Meclisi’ne sunduğu son raporun girişinde yer alan üç ilke ve gerekçeleri: 1- Siyaseti, partiyi ve particiliği camiye sokmamak lazımdır: Dine saygı, dinin gereğinin dini alanda etkin olması; ama siyasetin, hukukun, eğitimin dini dayatmalarla yönlendirilmemesi; ilahiyat olarak, inanç olarak, iman olarak dinin herkesin ruhunu aydınlatması, ışıtması, herkesin onu en güzel şekilde yaşaması, paylaşması, gereğini yerine getirmesi; bunlar güzel şeyler. Ama, eğer siyaseti oradan yönlendirmeye kalkarsanız, dini siyase alet ederseniz, o zaman demokrasinin çarkları tekler; rejim bunalımı doğar. 2- Siyaseti, partiyi ve particiliği kışlaya sokmamak lazımdır: Herkes kendi işini yapacaktır; asker askerliğini, siyasetçi siyasetçiliğini yapacaktır. Askerin siyasete müdahalesinin karşısında en büyük güvence CHP’dir. TSK karşısında yapılacak bütün tertiplerin karşısında da yine CHP vardır. 3- Siyaseti, partiyi ve particiliği mahkemeye sokmamak lazımdır: Adalet siyasetin üstünde olacaktır. Siyasetçi adalete, mahkemeye, hâkim seçmeye karışmayacaktır. Türkiye Cumhuriyeti’nde cumhuriyetin hukuku işleyecektir. Emevi hukuku, Muaviye hukuku işlemeyecektir. Üç İlke Ette İthalatın Bedelini Türkiye Ödeyecek SADIK ÇELİK 1980’li yıllardan bugüne izlenen hükümet politikalarını belirleyen AB ve ABD’nin istekleri tarım ve hayvancılığımızı bugünkü noktaya getirmiştir. Tarihsel sürece baktığımızda Türkiye’nin tabiat şartları, demografik yapısı ve coğrafi koşulları küçük ve büyükbaş hayvancılık için son derece müsait olduğu halde, 1927 ile 2010 arası dönemde artan nüfusa rağmen sürü kompozisyonu ve hayvansal üretimi yakın plana aldığımızda özellikle 1980 sonrasında hayvan popülasyonunda çok ciddi azalma olduğu açıkça görülür. Hayvancılık sektörünün piyasaya yansımalarını 26.12.2009 tarihinde yine bu sütunda “Kırmızı ette yaşanan sıkıntı” yazımızla gündeme taşımıştık. Et ve Balık Kurumu’nun, SEK’in, Yem Sanayii’nin özelleştirilerek kapatılması, piyasanın düzenleyici otoriteden yoksun bırakılmasıyla hayvancılığımız serbest piyasanın insafına terk edilmiştir. Küçük ve büyükbaş hayvancılık için son derece uygun olan Doğu ve Güneydoğu’daki meraların terör olaylarından ve köy boşaltmalarından dolayı yasaklanması, hayvancılığın cazip olmayan meşakkatli bir iş olması, köyden kente göçler, girdi fiyatlarının yüksek olması, 1980’li yıllardan bugüne izlenen yanlış tarım politikaları, 1980’li yılların ikinci yarısında yapılan kesik et ithalatı, devletin yeterli teşvik ve desteği vermemesi hayvancılığımızı bu duruma düşürmüştür. Bugüne kadar yapılan hata ve uygulamalar yetmezmiş gibi, bir de 2007-2008 yıllarında yaşanan kuraklığın arpa ve yem fiyatlarını anormal arttırması, süt üreticilerinin girdi maliyetlerini bile karşılayamamasına neden oldu. Hayvan varlığının eridiği bu süreç, halka sözde ucuz et yedirilerek devam etti. Ancak hayvan varlığının azalmasından sonraki süreç, bugün gelinen noktadır. Küçük üreticilerin ellerinden çıkan hayvancılık, Türkiye’deki 2 milyon 200 bin materyalin yüzde 10’unu ellerinde tutan entegre tesislerin, büyük holdinglerin eline geçmiş, sektör tekelleşme eğilimine girmiştir. Hayvan varlığındaki azalma arzın talebi karşılayamamasına, dolayısıyla fiyatların tırmanmasına neden oldu. Fiyatların tavan yaptığı bu zor dönemde Et ve Balık Kurumu’nun alım fiyatını piyasa koşulları içerisinde taahhüt zorunluluğundan, 12 liradan 14 liraya çıkarması, daha sonra 1 ay içinde 16 liraya çıkarması da fiyatları son 3 ayda yaklaşık yüzde 40 arttırdı. Dengesi bozulan piyasada fiyatların daha da artacağı ile ilgili birtakım spekülasyonlar, spekülatörlerin etkisi gibi psikolojik etkenlerin fiyatların daha da yükselmesine gerekçe gösterilmesi yalnızca buzdağının su yüzeyinde görünen kısmıdır. Fiyatların yükselmesi zaten pusuda bekleyen ithalata gerekçe oluşturdu. Her ne kadar ithalatı EBK gerçekleştirse de tüketicinin ne derece kaliteli, sağlıklı, lezzetli etlerle karşılaşacağı belirsizliğini korumaktadır. İnsan hastalıklarının neredeyse yüzde 60’ı hayvanlardan gelmektedir. 1980’lerde yapılan kesik et ithalatının olumsuz, onarılamaz yaraları 25-30 yıl geçmesine rağmen hâlâ sarılamazken, et ithalatını Et ve Balık Kurumu yapsa bile kesinlikle kesik et ithalatı düşünülmesi kabul edilemez. Mevcut duruma daha temkinli yaklaşarak, tahammül gösterilerek sektöre fırsat verilmelidir. İlla ithalat yapılacaksa da canlı, damızlık düve ithalatı yapılmalıdır. Yapılması gereken, büyük entegre çiftliklerle, küçük çiftçi ve besiciliğin daha da desteklenerek cazip hale getirilerek sürdürülebilirliği sağlanması ve suni tohumlamaya ağırlık verilerek genetik performansla verim artışının yükseltilmesidir. Çünkü Türkiye karkas et verimliliğinde dünyada 52. sıradadır. EBK’ye tekrar hayatiyet verilmesi AKP’nin yaptığı en hayırlı iştir. Bununla yetinilmemeli, EBK daha da güçlendirilerek SEK’in, Yem Sanayii’nin eski işlevine kavuşturulması da sağlanmalıdır. Yine ithalata canlı hayvandan ve Avrupa Birliği’ndeki (Estonya, Letonya, Litvanya ve Macaristan) BSE-deli dana hastalığının görülmediği ülkelerden başlanması da bir diğer olumlu bir adımdır. Fakat bu projenin ihalesine son başvuru tarihinin 4 Mayıs oluşu, sürenin iki gün gibi kısa tutulması akıllara “İhalenin kime verileceği önceden belli mi?” sorusunu getiriyor. Sonuçta sorunların yıllardır ötelenmesinin, göz ardı edilmesinin bedeli sofralarda ödenmemeli, “şüyuu vukuundan beter” olmamalıdır. Yazımı burada sonlandırırken 1 Mayıs Emek Bayramınızı kutluyorum. [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] HARBİ SEMİH POROY HAYVANLAR İSMAİL GÜLGEÇ 63 Kilometre Batıkent’te bulunan Abay İlköğretim Okulu Müdürü, yaklaşık 30 yıllık eğitimci ve yönetici Haydar Aktaş, Temelli yakınlarındaki Türkobası Köyü İlköğretim Okulu’na atandı. Okulun Ankara’ya uzaklığı 63 kilometre... Eğitim İş Yenimahalle Temsilciliği Başkanı Aydın Karataş’a göre, meslektaşı Haydar Aktaş, “otuz yıllık meslek yaşamı boyunca başarılı çalışmaları nedeniyle birçok teşekkür ve takdir almış” bir yönetici... Peki niye, görevinden alınıp bir köy okuluna gönderildi? Tek neden var galiba: Haydar Aktaş, aynı zamanda Eğitim-İş Sendikası Ankara İl Disiplin Kurulu Başkanı. Karşılaşma Amerikalı turist ile ko- nuksever Türk, Sulta- nahmet’te Tarzanca ko- nuşuyorlarmış. Ameri- kalı demiş ki: “Bizim var Barack Obama, Stevie Won- der, Bob Hope and Johnny Cash...” Türk karşılık vermiş: “Bizim de var Recep Tayyip; no wonder (mu- cize), no hope (umut) and no cash (para)...” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Yaşamõn tat- lõ, her şeyin bol olduğu düş ül- kesi. 2/ Bir no- ta... Balõ alõn- mõş petek. 3/ Kuran’da bir su- re... Libya’nõn plaka imi. 4/ Davet etmek... Olumsuzluk be- lirten bir önek. 5/ Oruç ayõ. 6/ Evcil olmayan hay- vanlarõ vurma ya da yakalama işi... Genel- likle çay ve kokteyller için hazõrlanan, üzeri peynir, sucuk, salam gibi şeylerle süslenen çok küçük ekmek. 7/ Arka, sõrt... Alevi-Bek- taşi inancõnõ dile geti- ren şiir türü. 8/ Ceza- yir’de bir kent... Os- manlõ devletinde postacõlõk, kuryelik ve muhafõzlõk ya- pan asker sõnõfõ. 9/ Girişik bezeme. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Güney Amerika’da bulunduğuna inanõlan efsanevi altõn bölgesi. 2/ Lantan elementinin simgesi... Gürül- tü, patõrtõ. 3/ Müslüman ülkelerde oturan Yunan asõl- lõ kimse... Bir çoğul eki. 4/ Şarkõ ya da türkü söylemek... Sodyum elementinin simgesi. 5/ “Tatar ---”: Kerim Korcan’õn öykü kitabõ. 6/ Tuzağa düşürülen şey... Bir- kaç kişinin oturabileceği genişlikte koltuk. 7/ Şube, kol... Soluk. 8/ İki nicelik arasõndaki bağõntõ... Uydu. 9/ 1970’lerden sonra Türkiye’de yaygõn olan bir mü- zik türü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 A S T E R O İ T N A R M A N E K D R A M S O K U R A H İ P R A L O T O A K İ D E İ M A L A G A T M M A L A M A A N O N İ M L S T O R K İ N G 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle