23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 7 NİSAN 2010 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Umutsuzluk ÇOK KİŞİ, “Bitti bu iş; ülkeyi karanlık günler bekliyor, artık dönüş yok” demekte. Onlara göre Cumhuriyet yenilmiştir; önümüzdeki genel seçimden sonra, belki daha da erken, örneğin halkoylamasının ardından “dinci faşizm” bir daha hiç gitmemek üzere hükmünü yürütecek duruma geldiğini ilan edecektir ve aklı olan şimdiden kapağı bir yerlere atmaya bakmalıdır. Örnek alınacak yer olarak İran gösteriliyor. Orada vaktiyle “Rejime bir şey olmaz, şahın generalleri buna izin vermez, rejimi devirmek isteyenleri de polis toparlar” denirmiş. Ama mollaların kışkırttığı kalabalıklar “Müslüman Müslümana ateş etmez” diye bağırınca kimse bir şey yapamamış. Ardından, Humeyni rejimi gelmiş, önce onunla işbirliği yapan demokrasi ve özgürlük yanlıları da zamanla temizlenmiş. Umutları tükenenlere bakılırsa, Türkiye’de Cumhuriyetin kalesi sayılan kurumlar zayıflatılıp sindirilmiş; ayakta kalanlar da kısa zamanda gidermiş. Böylesine bir kötümserliği ve ona eşlik eden ufuksuzluğu biraz çözümleyince hemen anlıyorsunuz ki, ikisinin de gerisinde toplumun bütününe, hatta iyi yetişmiş okumuş bilmiş sayılan kesimlere özgü birtakım kusurlar yatmaktadır. Örneğin tarih bilmezlik. Şöyle ki, bugünkü Cumhuriyetin durumuna ve geleceğine bakarak umutsuzluğa kapılanlar, 1918 Mütarekesi’yle düşülen durumu ve o noktadan görülebilecek gerçeği düşünseler, o koşullar içinde bile başarılanları ve cumhuriyetin başardıklarını akıllarından geçirebilirler miydi? Bugünün ufuksuzları “Ama, o zaman bir Mustafa Kemal çıkmıştı” diyor. Daha doğrusu hep diyegeldiler, derler ve diyeceklerdir. Peki Mustafa Kemal’in kurduğu Cumhuriyet, bütün devrimleriyle ve akılcılığıyla, onlara 1918’inkiler kadar da kötü olmayan koşullarla baş edebilecek bilgiyi, deneyimi ve cesareti bile vermemiş midir? Demek ki, müthiş bir özgüven eksikliği. Bu da bir kusur değil mi? Ayrıca bilinçsizlik. Bilgisizlik değil de, düpedüz bilinçsizlik. Bilinç, bilmek ve kendini o bilginin içine yerleştirip bu yerleştirişten ödev çıkarmak değil midir? Ülkenin bugünkü halini bildiklerini ve geleceğini kestirebildiklerini söyleyenler bunlardan kendilerine hiç mi ödevler çıkaramazlar? Ödev sık sık Anıtkabir’e gidip ağlaşmak mıdır? Başkaları örgütlenip kendilerince mücadele ederken ve ezikliklerinden sıyrılıp inançlarına güvenerek canla başla uğraşırken ödev, siyasal süreçlerin dışında kalıp seyircilikle yetinmek hatta kendi kötümserliğini çevreye yaymak mıdır? Bir de “Ama karşımızdakilerin gerisinde dıştaki mihraklar var” diyorlarsa, onlara verilecek o kadar çok yanıt var ki, birazı bile bu sütuna hiç sığmaz. mumtazsoysal@gmail.com PENCERE Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye... Özal ne demişti: “- Sosyal devlet öldü.” Cin gibiydi Özal, nereye dayandığını biliyordu; hemen eklemişti: “- Federasyonu tartışalım!..” Ne var ki Özal “vizyon sahibi” değil, iyiden iyiye uçuktu, Körfez Savaşı’nda zamiri ortaya çıkınca ayakları yerden kesildi. Baki kalan kubbede bir hoş seda mı?.. Hayır, Özal’ın arkasında “şeriatçı”, “Kürtçü” ve “Yeni Mandacı” vardı; güç birliği bugün de sürüyor; konuyu gündemde sıcak tutan da bunlardır. Yeni Dünya Düzeni nedir?.. Yeryüzünde egemenleşen düzen birkaç kalın çizgiyle nasıl vurgulanabilir: 1) Dünya tek pazardır. 2) Sosyal devlet ölmüştür. 3) Ulus devletin modası geçmiştir. 4) Devlet küçülmelidir. 5) Devletin yerine şirketler, holdingler, karteller geçmiştir. 6) Sermaye özgürdür. 7) Emek bağımlıdır. Kendi içinde tutarlı görünen bir yapıdır bu; çünkü tek pazarda serbest rekabet üzerine bir düzen kurulacaksa, hiç kimse sosyal devletin maliyetini ödeyemez. Neden?.. Çünkü emeği alabildiğine sömüren ve sosyal güvenliği düşünmeyen ülkeler, dünya pazarında rakip tanımazlar. Ürünlerin maliyetine bir de sosyal devletin girdisini eklerseniz, malı daha pahalıya satmak zorunda kalırsınız. Ulus devlet neden ölmüştür?.. Çünkü ulus devletin yeni rolü, uluslararası sermayeye sınırsız özgürlük tanımak; ama, emeği ulusal sınırlar içinde hapsetmektir. Devlet neden küçülecektir?.. Çünkü sosyal görevlerinden vazgeçince devlet ister istemez küçülecektir. Kapitalizmin doruğundaki sayısı belli ÇUŞ (Çok Uluslu Şirket) tüm dünyayı tek pazar gibi çekip çevirdikçe düzen yerine oturacaktır. Teknolojik devrim, bilgisayarlaşma, iletişimin ışık hızına ulaşması ‘Yeni Dünya Düzeni’nde yeryuvarlağını tek pazara dönüştürüyor. Sanayi devrimiyle köylülük nasıl ortadan kalkıyorsa, endüstri üretiminde robotlaşmayla işçi sınıfı küçülüyor, hizmet kesimi ağırlık kazanıyor. ‘Yeni Dünya Düzeni’nin şakaya gelir yanı yok!.. Ne var ki 1.5 milyarı açlık sınırında yaşayan, ancak yarım milyarı ileri endüstri toplumunun yapısına ulaşmış dünyamızda, yeni sömürgecilik gibi bir şey!.. Avrupa’da Fransa, İngiltere, Almanya gibi ülkelerde işçiler Yeni Dünya Düzeni’ne başkaldırırlarken Afrika’nın ve Asya’nın yoksullarını defterden büsbütün mü sileceğiz?.. Laik Cumhuriyet Türkiye’de 1923 Devimi ile kuruldu, sosyal devlet 27 Mayıs Devrimi’yle... Emekçiyi ulusal sınırlar içine hapsedip sermayeye uluslararası özgürlük sağlayan, sosyal güvenliği sıfırlayıp laikliğin yerine dinciliği koyan bir federal devletin Anadolu’yu cehenneme çevireceğini hesaplamak çok mü güç?.. Türkiye, ‘Yeni Dünya Düzeni’ olgusu kapsamında kendine özgü gerçeklerini gözeterek demokratik yapısını kurmak zorundadır; gerisi lâfı güzaf... Zira bu terazi bu kadar sıkleti çekmez. (5 Temmuz 1997 tarihli yazısı) F ilistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) görmezden ge- linerek, “terö- rist” sõfatõyla anõlan Hamas lideri Halit Me- şal’in Türkiye’ye res- men davetinin ardõn- dan, uluslararasõ “sa- vaş suçlusu” ilan edilen ve “Ruanda kasabı” olarak ünlenen Ömer el Beşir’in ilk konuk ola- rak Çankaya’yõ onur- landõrmasõnõn ülkemiz- de ve dünyada yarattõğõ şaşkõnlõğõn üzerinden hayli zaman geçti. Da- vos’ta “one minute”lü günler de çok gerilerde kaldõ. ABD tarafõndan, “teröristlere yardım ettiği” kayõtlanan El Kadı’ya “kefalet” de çoktan unutuldu. Utangaç İslamcõlõğõnõ bir yana bõrakarak, ulus- lararasõ kabul gören asõl İslamcõ kimliğinin, Su- ud yönetimi tarafõndan “İslama hizmet” bü- yük ödülüyle tescil edil- mesinden sonra, Baş- bakan’õn gizli günde- mini tartõşmanõn da bundan böyle “nafile” bir tartõşma olacağõ açõk. Bugün artõk bütün kartlarõn masaya sürül- düğü bir aşamaya ula- şõldõğõ görülüyor. Tür- kiye, “yoktan var edi- len” “İslam demok- rasisinin” sunduğu ola- naklarõ dolu dolu yaşõ- yor! Suud medyasõ ile birlikte öteki şeyhlikle- rin denetimindeki med- ya, AKP iktidarõnõn “demokrasi” yolunda sağladõğõ başarõlara öv- güler yağdõrõyor! Ama, AKP Genel Başkanõ’nõn Hikmet- yar’õn dizi dibindeki fotoğrafõ anõmsatõldõk- ça, AKP ve yandaşlarõ- nõn bugün de rahatsõz olduklarõ görülüyor. Belli ki, Hikmetyar’la “ülfet” çok daha de- rinlerde. Hikmetyar’õn Bosna’ya, Çeçenistan’a, Türkiye’deki yandaşla- rõ kanalõyla “mücahit- ler” gönderdiği, Türk mücahitlerinin Hik- metyar’õn yanõnda eği- tildikleri, anõlarda kal- mõş olsa da, ABD’nin Türkiye üzerinden Af- gan cihatçõlarõyla iliş- kiye girme isteği şu günlerde yeniden õsõtõ- lõyor. Batılı eğitimden geçmiş Tam da bu sõrada, CHP lideri Baykal’õn o ünlü fotoğrafa atõfta bu- lunmasõ üzerine, Hürri- yet yazarõ Ahmet Ha- kan, bir dizi yanlõşõ ar- dõ ardõna sõralayarak şöyle diyor: “Zavallı Baykal... Ne Tayyip Erdoğan’ı tanıyor, ne Gulbed- din Hikmetyar’ı...” Ardõndan, “Kıyafe- tine bakılıp sakın ha molla sanılmasın; Hikmetyar, Batılı eği- timden geçmiş bir elektrik mühendisi- dir. Yani öyle adam yetiştirecek bir dini kültür ve birikime sa- hip değildir...” dedik- ten sonra, o ünlü fo- toğrafõ şöyle yorumlu- yor:“Anlamı şuydu o saygının; ‘Ey Hikmet- yar! Sen komünist iş- gale karşõ vatanõnõ sa- vunuyorsun. Bunun için savaş veriyorsun. Saygõm bunadõr.’ Yıl- lar önce çekilmiş ‘Hik- metyar’ın dizinin di- bindeki Erdoğan fo- toğrafından Baykal’a ekmek çıkmaz” (Hür- riyet, 8 Mart, 2010). Ertesi günü ise Nu- ray Mert, Hakan’õn söylediklerini doğrula- dõktan sonra, konuyu siyasal yönüyle irdeli- yor (Radikal, 9 Mart 2010). İyi ki de irdeliyor, yoksa, “ekmek kapısı” için, Baykal, başka ka- põlarõ çalmak zorunda kalacaktõ! Şimdi, “Zavallı Bay- kal”õn “tanımadığı” Gulbeddin Hikmetyar’õ tanõyalõm. Afganistan’õn en bü- yük kabilelerinden biri olan Peştun asõllõ Hik- metyar (1947), 1968 yõ- lõnda askeri akademiye girmiş, iki yõl sonra bu- radan atõlmõştõr. 1970 yõlõnda Kâbil Üniversi- tesi mühendislik bölü- müne kaydolduğunda, Hikmetyar, Sovyet yan- daşõ Afganistan Hal- kın Demokratik Par- tisi’nin sõkõ bir milita- nõdõr. 1972’de Maocu öğrenci liderini öldür- mekten hapse atõlmõştõr. 1973 yõlõnda Davut ik- tidarõ ele geçirince, ser- best bõrakõlõr. Eğitimini tamamlamamasõna kar- şõn, çevresi onu “Mü- hendis Hikmetyar” olarak tanõr. CIA ile ilişkiler Hikmetyar’õn “Batı eğitimi”, Kâbildeki CIA ile ilişkiye girme- siyle başlar. CIA’nõn kurmuş ol- duğu Asya Vakfı, ilk hedef olarak, Kâbil Üniversitesi’ni seçmiş- ti. Abdul Resul Say- yaf, Burhaneddin Rabbani, Ahmet Şah Mesut, Gulbeddin Hik- metyar’õn başõnõ çekti- ği Müslüman Gençlik Örgütü 1973’te kuru- lunca, CIA ile ilişkiler sõklaştõrõldõ. Hikmetyar örgütün askeri kanadõ- nõn lideriydi. ABD el- çiliğine örgüt çalõşma- larõna ilişkin sunduk- larõ raporda dört solcu lideri öldürdükleri be- lirtiliyor, bir matbaa kurmak için maddi yar- dõm isteniyordu (Ro- bert Dreyfuss, The De- vil’s Game, 2005, s. 260). Hikmetyar, üniversi- tede yüzü açõk kõzlarõn “yüzlerine kezzap at- makla” ünlendi. Daha sonralarõ, arkadaşlarõ tarafõndan acõmasõzlõ- ğõyla tanõnan Hikmet- yar, yakaladõğõ esirlerin derilerini diri diri yüz- mekle de, ününe ün ka- tacaktõ (Dreyfuss, s. 287). Müslüman Gençlik Örgütü, dünya İslamcõ hareketinin güdümünde bir örgüttü. Başõndan beri ABD elçiliğinden destek görüyordu. Müs- lüman Kardeşler’le ilişkiye girmişti. Hikmetyar, Sovyet iş- galine karşõ savaşan ör- gütlerden birinin lide- riydi. Gerek Sovyet- ler’e karşõ savaşta, ge- rek iç savaşta Hikmet- yar, çok ağõr eleştiriler almõştõr. Sovyetler’le savaşmaktan çok, öteki mücahitlere karşõ sa- vaşmak ve acõmasõzca sivil katliama giriş- mekle suçlanmõştõ (Ah- met Raşid, Descent in- to Chaos, 2008, s.12). En büyük rakibi Ah- met Şah Mesut’u 1976 yõlõnda casusluk suçla- masõyla Pakistan’da tu- tuklatmõştõr. Sõnõr Tanõmaz Dok- torlar Grubu’nun Kuzey Afganistan’a 96 katõr yüklü yardõm malze- mesi, 1987 yõlõnda Hik- metyar’õn adamlarõ ta- rafõndan kaçõrõlmõş, yar- dõm paralarõna el ko- nulmuştur. 1986 yõlõnda, yardõm ekibinden Thierry Ni- quet’in, Hikmetyar’õn bir komutanõ tarafõn- dan öldürülmüştü. Hikmetyar, Pakistan gizli servisi (ISI) ka- nalõyla CIA’dan mil- yonlarca dolar almõştõr (Ahmet Raşid, 2008, s.10). Peter Bergen’e göre bu miktar, 600 milyon dolardan az de- ğildir. En güvenilir adamdı Suudlar ve Pakis- tan’õn Afganistan’da en güvenilir adamõ Hik- metyar’dõ ve bu iki ül- keden her türlü desteği alan da Hikmetyar ol- muştu. Afganistan’a ge- len binlerce yabancõ kö- kenli mücahit, onun ör- gütü tarafõndan eğitili- yor, İslam cihadõnõ ger- çekleştirmek üzere, dünyanõn dört bir yanõ- na gönderiliyordu. 1982 ile 1990 arasõnda, CIA, ISI ve Suud Haberalma Örgütü’nün Pakistan’da ortaklaşa kurduklarõ medreselerde kõrk dört İslam ülkesinden otuz beş bin militan yetişti- rilmiştir (Raşid, s. 39). 1993-1994 arasõnda başbakanlõk yaptõ. 1996’da da Taliban Kâ- bil’i ele geçirmeden ön- ce, birkaç aylõk bir baş- bakanlõk daha yaptõ, İran’a kaçtõ ve orda al- tõ yõl kaldõ. Washington, İran’õ, Hikmetyar’õ ko- rumakla suçladõ. Öte yandan, Afganis- tan’daki uyuşturucu tra- fiğinin kilit adamlarõn- dan biridir ve bu konu- da CIA’dan destek görmüştür. Karzai’ye karşõ bir- kaç kez düzenlediği sui- kast başarõlõ olamadõ. Peki, Hikmetyar bu- gün “değişmiş” midir? 19 Şubat 2003’ten be- ri de ABD Dõşişleri Ba- kanlõğõ’nca, en çok ara- nan uluslararasõ terö- ristlerden biri ilan edil- diğine göre, bir hayli “değişmiş”e benziyor. 23 Şubat 2003’te ya- yõmladõğõ bildiride, “in- tihar saldırılarının” yoğunlaştõrõlmasõnõ önermişti. İdeolojik birliktelik Demek oluyor ki, Hikmetyar’õn dizinin dibinin değeri ne mol- lalõğõndan kaynaklanõ- yor, ne de Batõ’nõn “kahramanlığına” verdiği değerden. Hik- metyar’õn dizinin dibi- ni değerli kõlan, ideo- lojik birlikteliğidir, si- yasal yol arkadaşlõğõdõr. Yoksa, Türkiye’de teolojik anlamda, dizi dibine oturulacak, yet- kili âlimler az değildir. Sonuç: Kuşkusuz bu, teolojik bir sorun değildir. Bu bir ideolojik sorundur, islamõn siyasal ideolo- jiye dönüştürülmesi sorunudur. İslamcõ için gerekli olan islamõn içeriği değil, biçimidir. Samir Amin gibi dü- şünürler, İslamcõlarõn teoloji ile ilgilenme- dikleri ve klasik teo- loglara hiç başvurma- dõklarõnõ vurguluyor. Tam da bu yaklaşõm- dan ötürüdür ki, bütün İslamcõ hareketlerin yö- netici kadrolarõ teolojik derinliği olmayan, alt düzeyde din eğitimli olanlar ya da düzenli din eğitimi almamõş olan kişilerdir. Örneğin Müslüman Kardeşler Örgütü’nün kurucusu Hasan el Banna, ortaokul mate- matik öğretmeniydi. Aynõ örgütün en önem- li ideologu Seyyid Kutb, ilköğretim mü- fettişidir. Pakistanlõ Mavdudi, bir gazeteci- dir. Sudan islamcõ lide- ri, Hasan el Turabi, Londra Üniversitesi ve Sorbonne diplomalõdõr. Cezayir Kurtuluş Cep- hesi lideri (FIS), Ab- basi Madani, Londra Üniversitesi’nden eği- tim doktoralõdõr. ‘Kişiye saygõnlõk ka- zandõran, ne molla ol- masõ ne de eğitimidir. Tarihin en büyük katli- amlarõnõ yaparak, “ölüm tarlaları” ile anõlan Pol Pot’un da Sorbonne çõkõşlõ oldu- ğunu anõmsayalõm. O fotoğrafa dikkatli bakanlar, arkasõnda çok “ekmek” kapõsõ oldu- ğunu göreceklerdir. Hikmetyar’õ Tanõyor muyuz? Vahap ERDOĞDU ‘Kişiye saygõnlõk kazandõran, ne molla olmasõ ne de eğitimidir. Tarihin en büyük katliamlarõnõ yaparak, “ölüm tarlalarõ” ile anõlan Pol Pot’un da Sorbonne çõkõşlõ olduğunu anõmsayalõm. O fotoğrafa dikkatli bakanlar, arkasõnda çok “ekmek” kapõsõ olduğunu göreceklerdir.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle