Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2010 PAZARTESİ
6 KÜLTÜR SÖYLEŞİLERİ
BİLİM ve SİYASET
ORHAN BURSALI
Helvacı’nın İlişkileri
Diyanet Vakfı’ndan “Güneş Sisteminin
Mekaniği ve Ayın Yörünge Analizi” konusunda
doktora yapmak için ABD Kentucky
Üniversitesi’ne giden ve 4 yılı aşkın süreyle
burs alan, ancak orada başka işlerle uğraşan,
döndükten sonra Diyanet İşleri Başkanlığı’na
sahte bir doktora tezi veren Yard. Doç. Dr.
Mustafa Helvacı, halen Akdeniz
Üniversitesi’nde öğretim üyesi.
Helvacı, AKP iktidarı döneminde bakanlıklar
arasında ve TÜBİTAK’ta neredeyse el üzerinde
tutulup paylaşılamayan bir insan
görünümünde! Nedenini araştırdığınızda, ilginç
ilişkiler yumağı ile karşılaşıyorsunuz.
İlişkilerin merkezinde örneğin Birlik Vakfı
var. Vakıf 1985’te kurulmuş. Kurucular
arasında, Mustafa Helvacı var, henüz 20
yaşında! Başka? İlginç isimler var, örneğin:
Abdülkadir Aksu, Azmi Ateş, M. Bahaeddin
Cebeci, Mehmet Zeki Akıncı, Ali Çokun,
Cemil Çiçek, Ömer Dinçer,
R. Tayyip Erdoğan, Zeki Ergezen, İsmail
Kahraman... İsimlerin büyük çoğunluğu
bugün Türkiye’yi yönetiyor!!!
Burada kilit isimlerden biri Mehmet
Bahaeddin Cebeci. Gül’ün 58. Hükümeti’nde
Başbakan Müşaviri (Daha sonra
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı, Gül “40 yıllık”
Kayserili arkadaşı Cebeci’yi yanından
ayırmıyor!).
Helvacı da o dönemde Başbakan Gül’ün özel
kalem müdürü yapılıyor! Birlik Vakfı
kardeşliğinin ötesinde bir aile bağı da var.
Mustafa Helvacı eşi dolayısıyla Cebecilerle aile
ilişkileri içinde.
Cebeciler, Helvacı’ya devlet içinde kapıları
açan isimler!
Cebeciler dedim, bir tanıdık Cebeci daha var:
Prof. Dr. Ömer Cebeci! Ömer Cebeci,
TÜBİTAK’ın neredeyse gizli yöneticisi! Bilim
Kurulu üyesi, TÜBİTAK’ın Bilim ve Teknik
dergisinin baskısını, kapak konusu olarak
Darwin konduğu için durduran, derginin
içinden Darwin’i çıkartan ve dergiyi yeniden
basarak büyük skandal yaratan kişi!
Helvacı’nın Cebecilerle birlikte Malatya’da
maden işletmeleri var mı yok mu?
Diyanet İşleri, 2003’te Mustafa Helvacı’ya,
ver bakalım doktoranı, diyor!
Neden o kadar gecikiyor? Helvacı 2001’de
Türkiye’ye dönüyor? Diyanet’in kadrosunda
2004 yılına kadar çalışıyor.
Helvacı, sahte bir doktora veriyor, “Bilgisayar
diskleri hasara uğradı” komik gerekçesiyle!
Diyanet’te ilgililerin bu dosyayı doktora
olarak nasıl kabul ettiklerine akıl sır erdirmek
mümkün değil! Büyük bir olasılıkla, Helvacı’nın
arkasındaki güçlü dinsel ilişkiler nedeniyle, bu
sahte tezi doktora olarak kabul edip dosyayı
kapatıyorlar! Ama bir yandan da Helvacı’yı
maaşla besleyip duruyorlar!
Çok ayıp!
Helvacı’nın Akdeniz Üniversitesi’nde göreve
başlaması da büyük bir olay!
Dünkü gazetemizde yayımlanan “Diyanet
bursu ile sahte doktora” konulu haberde, iki
minik yanlışı düzeltmek isterim. Birincisi, Yard.
Doç. Dr. Mustafa Helvacı için birinci sayfadaki
anonsta “TÜBİTAK Başdanışmanı” demişim,
aslında “Başkan danışmanı” olacaktır ki yazıda
böyledir.
İkincisi, yazı içinde verdiğim orijinal alıntıda
tezin kayıtlı olduğu ve bozulduğu ileri sürülen
ortamın “bilgisayar diskleri” olarak geçmesine
rağmen, haberde CD diye geçiyor. Helvacı’nın
“seyahat sırasında aşırı manyetik ortama
maruz kaldığından bozulmaya uğramış..”
diye tarif ettiği ve bilgisayar diskleri dediği,
herhalde disketler olabilir. Bilgisayar
disklerinden hard diski mi kastettiği de
bilinmiyor. Ayrıca, “bilgisayar diskleri” diye bir
deyim de bulunmuyor!
Bu arada, haber içinde belge 6 ve belge 7
diye geçen belgeler yer darlığından basılamadı.
Bu belgeler Kentucky Üniversitesi’nden,
Helvacı’nın “tez danışmanı” Moshe Elitzur ve
Fizik Bölümü Başkanı Joe Bril ile yapılan e-
posta yazışmalarını içeriyor. Elitzur, verdiği
yanıtta, Helvacı’nın tez danışmanı olmadığını,
Joe Bril de Helvacı’nın üniversitelerinde kayıtlı
olmadığını açıklamaktadır.
ÖZLEM ALTUNOK
B
elki de en doğrusu kõzlarõnõn adõnõ sa-
yarak başlamak...
Zeynep, Ophelia ve Mavi... Işıl Kasapoğ-
lu’nun üç kõzõ. Zeynep ve Ophelia babalarõ gi-
bi Sorbonne’da tiyatro okuduktan sonra, bir za-
manlar babalarõnõn Paris’te kurduğu kumpanyayõ
tekrar canlandõrdõlar. Zeynep yönetmenlik yo-
lunda ilerliyor, Ophelia oyunculuk.
Mavi henüz 10 yaşõnda ama daha şimdiden
onun yönettiği beş oyunda rol almõş durumda.
Sonrasõnõ siz düşünün…
Atlamamak gerek, çünkü en az tiyatro kadar
tutkunun dolup taştõğõ mecra deniz, Işõl Kasapoğlu
için. Üç kõzõnõn da adõ su ile bitiyor. Tekrar ede-
lim; Zeynep Su, Ophelia Su, Mavi Su.
Işõl Kasapoğlu’nun denizle ilişkisini tanõmla-
masõ, şu hayatta başka bir şey yapmayõ bilmi-
yorum dediği tiyatroyu yaşayõşõyla pek denk dü-
şüyor. Her yanõnõ kaplayan içinde kaybolabildiği
bir dünya...
Bir başlangõç daha...
Rita’nın Şarkısı, Profesyonel, Narnia, Pe-
ter Pan, Trainspotting, Peer Gynt, Prömiyer...
Şu sõralar sahnelenen oyunlarõndan bazõlarõ.
Kimisi çocuk oyunu, ama herkese, kimisi ‘her-
kesin’ Semaver’i kumpanyaya, kimisi Ankara,
Konya DT’ye...
Bir sezonda 12-13 oyunu farklõ tiyatrolarda sah-
nelenen, şimdiye kadar 100’ün üzerinde oyuna
imza atmõş, Anadolu’da ilk ödenekli tiyatro İz-
mit Şehir Tiyatrosu’nu, gençlere Semaver Kum-
panya’yõ kurmuş, Aksanat’õn kurulmasõnda en az
Cüneyt Türel, Tilbe Saran kadar payõ var, bir
süredir İşSanat’ta çocuk oyunlarõ yapõyor, daha
da aklõnda onlarca oyunun takla attõğõ bir yö-
netmen. Sevmeyeni çok olmalõ sevenleri kadar.
Nerden, nasõl çõkõyor bu kadar hikâye derse-
niz, ‘karnımdan’ diyor. Bir tarihi, hesabõ kita-
bõ yok hiçbir oyunun. Hem durmayõ sevmiyor,
hem tutmayõ. Acõ da sevinç de keder de içinde
birikip boğazõna kadar yükselince hooop sahneye
taşõyor. Bu o kadar kolay mõ? Pek de önemse-
miyor. Seyirci kim, sahne nerde, bütçe nasõl kar-
şõlanõr? Elbet bir yolu bulunur. Önce anlatõlmak
istenen anlatõlacak.
Yönetmen yerine ‘anlatıcı’ diyor kendine.
Hikâyeler anlatõyor.
Hayatta bir karşõlõğõ varsa, içindeki
ona ait bir parçanõn, iğne ucu kadar
da etki edeceğini bilse, tamam.
Suskunluğu, isyanõ, varoluşu, tõ-
kanõklõğõ paylaşmak olsun. Ama
bir seyirci, ama 100. Çünkü se-
yirci hep aynõ kişi. Biraz ben-
cilce mi?
Bir daha başlayalõm...
Her prömiyer gecesinde ti-
yatronun en kuytu köşesi
onun. Çünkü her prömiyer bir
ağõt onun için, artõk bitmiş
olan oyuna. Ama bu son, ay-
nõ zamanda bir başlangõç da…
Önceleri Paris’te, Theatre a Ve-
nir yõllarõnda her oyun sonrasõnda
hastane yolunu tutmak bedenine pa-
halõya patlayõnca merhemini kendisi
bulmuş: Gelsin sõradaki oyun!
Peki, hayalet gibi bir görünüp
bir kaybolan, sadece o an orada
olan bir şey için insan nasõl bu ka-
dar uğraşabilir? Başka türlüsünü
bilmiyor. Ölümle mücadele-
nin çetrefilli bir yolu, bu. Te-
melinde de kalõcõ olana mesa-
fe var. Bir oyunu ancak sezonunda izleyebilir-
siniz öyle değil mi? Sonra uçar gider, yerine ye-
nileri gelir. İşte tam da bu, bir şeyler seyircinin
kafasõnda asõlõ kalsõn yeter. Kalõcõlõk dediğiniz
nedir ki!
Ona kalanlar, onda kalanlar var ama...
Bu bir girizgâh daha ister...
“Kral Lear” babasõ için, “Gılgamış” dostla-
rõna, “Trainspotting” uyuşturucudan ölen Pa-
ris’teki üst komşusu demek biraz da. Her oyu-
nunun içinde Onat Kutlar, Mehmet Ulusoy var,
tanõştõğõ hayatlar, okuduğu masallar, iktidarlar,
şiddet, bir gazete manşeti, deprem, Anadolu, Van,
Diyarbakõr, Trabzon... Şu sõralar Semaver’li
“Titus” var İstanbul Tiyatro Festivali için, son-
ra kim bilir neler neler...
O, devam ediyor...
VE TİYATRO!
“Galatasaray Lisesi’ndeyken başladım ti-
yatro yapmaya. Nedenini tam bilmiyorum
ama başından beri kafamda dramaturji oku-
mak ve tiyatroyla yaşamımı sağlamak vardı.
Okulda ‘Yaprak Dökümü’nü sahneye koy-
duğumuzu hatırlıyorum, hatta ben oyunda Ali
Rõza Bey’i oynuyordum. Yine o sıralarda
ŞT’de figürandım, Beklan Ağabey’in (Algan)
oyununda oynuyor, asistanlık yapıyordum. Li-
seyi bitirir bitirmez Ankara Dil Tarih’te
Dramaturji bölümüne başvurdum ve kazan-
dım, ama grevlerde, fabrikalarda sokak ti-
yatrosu yaparken İstanbul’dan ayrılamaya-
cağımı anladım. Bir süre endüstri tasarımı, bi-
raz hukuk okudum. Bu arada Onat Ağabey’le
tanıştım, Sinematek dönemi, ASA (Sanat ha-
berleri ajansı) derken 77’de her şeyi bırakıp
tiyatro okumaya Paris’e gittim.
Sorbonne’da tiyatro okurken bir taraftan
da Mehmet Ağabey’e (Ulusoy) yardım ettim.
Işık, ses, dekor... Uzun ve derin bir süre, eşek-
ler gibi çalıştım. 1982’ydi sanırım, ilk mi-
zansenimi bana Chaillot Tiyatrosu’nda An-
toine Vitez verdi. O oyunla yönetmenlik dün-
yasına adımımı attım. Yönetmenliğin sadece
sahne değil, hayatla ilgili olduğunu da ondan
öğrendim.
1983’te Theatre a Venir’i, ‘Geleceğin Ti-
yatrosu’nu kurdum. Pinter, Duncan, Sha-
kespeare, Soudee… Yüzlerce turne yaptım,
bütün Fransa, Kuzey Afrika, Antil Ada-
ları, Avrupa’nın hemen her kenti... Ti-
yatro kurulduktan iki yıl sonra ba-
kanlıktan ödenek almaya başladık,
ödenek her sene arttı ve sonunda ilk
110 tiyatronun içine girdik.”
FRANSA’DAN TÜRKİYE’YE
- Peki her şey yolundayken
Türkiye’ye nasıl ve niye döndü-
nüz?
Ödenek bir yerde tõkanmõştõ ve be-
nimse büyük bir adõm atmam, 9-10
değil, 20-25 kişilik oyunlar yapmam ge-
rekiyordu. Bunun zorluğunun farkõna
vardõm. 1990’dõ sanõrõm, Türkiye’de
“Kral Lear” yapmamõ istiyorlardõ. Ben de
hem orada hem de Türkiye’de oyun yapmaya
karar verdim. Diyarbakõr’da “Macbeth”,
Trabzon’da “Venedik Taciri” derken
arkasõndan diğerleri geldi ve 4 sene
sonra Paris’te evim, arabam, tiyatrom
dururken burada olduğumu fark ettim.
- Gelelim oyunlarınıza... Tanımlaması zor,
size özgü bir sentez görüyoruz. Bir Shakes-
peare klasiğinde Makber şarkısını da duya-
biliyoruz, ortaoyunu öğeleri de görebiliyoruz.
Kuklalar, maskeler derken, opera, müzikal ya
da Narnia gibi fantastik bir oyun da yapabi-
liyorsunuz. Nereden geliyor bu çeşitlilik?
Bu anlamda Fransa’nõn bana çok yararõ oldu.
Açõkçasõ en başta kendi dünyamdan elemanlarõ
kullanmak, daha verimli sonuçlar elde etmemi
sağlõyordu. Bu yüzden oradayken Türk tiyatro-
sunu çok iyi inceledim; ortaoyunu, meddah, ma-
sallar, Pertev Naili Boratav, Hacivat-Karagöz,
kuklalar... Her şeyin içine girdim. Türk tiyatro-
sunun geleneğinden öğrendiklerimi okulda ya da
diğer yönetmenler sayesinde öğrendiklerimle bir-
leştirince kendime özgü başka bir tiyatro çõkõ-
yordu ortaya. Buraya döndüğümde de yaptõğõm
oyunlarda geleneksel Türk tiyatrosuyla Fran-
sa’daki 20 yõlõn birikimini karõştõrabildim.
- İki farklı ortam içinde gelgitler yaşama-
dınız mı yani?
Ben bir yere gelmiş ya da bir yerden gitmiş gi-
bi hissetmiyorum kendimi. Sadece işimi yapõ-
yorum.
- Kızlarınızı ve tiyatroyu çıkarırsak ne ka-
lıyor geriye hayatınızda?
Kõzlarõmõn adõndan da belli. Deniz... Kendi-
mi bildim bileli balõkçõ teknesi, gezi teknesi hep
denizin içinde oldum. Eskiden dalardõm, gözlük,
şnorkel 4-5 saat çõkmazdõm. Kalp krizlerinden
sonra balõkçõlõkla ilgilenmeye başladõm. Ama hâ-
lâ istiridye çõkarõrõm kendi gizli köşelerimden.
Denizin sunduğu güzellikleri keşfetmek, balõk-
larla konuşmak büyük özgürlük...
Bu yõl yapayalnõz 3 ay geçirdim denizin üs-
tünde. Suyla olan ilişkime de kendi dünyam di-
ye bakõyorum. İçine girdiğinizde her yerinizi kap-
sõyor ve reddetmiyor. Siz de onun içinde devi-
niyorsunuz. Pek anlatõlabilecek bir şey değil sa-
nõrõm... Ama isterseniz deniz yemekleri anlatõ-
rõm, ahtapot, kalamar...
Tiyatro yönetmeni Işõl Kasapoğlu ile yönetmenlikten oyunculuğa,
tiyatro tutkusundan deniz tutkusuna
‘Muhalefet etmeyen
tiyatro olmaz’
‘Muhalefet etmeyen
tiyatro olmaz’
Öğrencilik yõllarõndan, 70’lerden bu
yana tiyatronun içinde Işõl Kasapoğlu.
Çocuk oyunundan operaya, gölge
tiyatrosundan müzikale her şeye yer
var onun sahnesinde.
Renkli, büyük ve hõzlõ bir dünya...
‘Anlatõcõ’ rolünü üstlendiği onlarca
oyunda Onat Kutlar,
Mehmet Ulusoy, izlediği
yaşamlar, okuduğu masallar,
iktidarlar, şiddet, bir gazete
manşeti, deprem,
yani hayat var.
Yönetmenin görevi oyuncudan ge-
len yaratõcõlõğõ ona ayna gibi geri yansõ-
tõp bir ilerisine gitmesini sağlamak, ama
yönetmenin bir dünyasõ yoksa bunlar ol-
maz. Türkiye’de böyle oyunlarla çok kar-
şõlaşõyoruz: Eli yüzü düzgün bir oyun, her
şey iyi yürüyor, ama ortada bir dünya
yok. Benim tek becerebildiğim şey, o
dünyayõ kurmak ve oyuncularõ içine at-
mak.
En önemli huyum, masa başõ çalõş-
masõ yapmamak. Bir metni neden sev-
diğimi, ancak o metni, provada aktörler
okuduğunda, sahnede gördüğümde anlõ-
yorum. O yüzden aktör olmadan ben yo-
kum.
Provalarõmda oyuncular bazen zor-
lanmaktan ağlõyor. Zorluyorum çünkü
‘Ben, siz ne verecekseniz onun üstüne
çıkmak için buradayım’ diyorum. O za-
man onlar da değişiyor, ben de...
Bizde çok iyi aktörler var ama ço-
ğu kendisini mahvediyor. Aktör olmadan
dizi, reklam, seslendirme çarkõna giren-
lerin oralarda posalarõ çõkõyor, sonra da
yok oluyorlar. Ama Selçuk Yöntem, Zu-
hal Olcay, Tilbe Saran, Bülent Emin
Yarar, Yetkin Dikinciler, Serkan Kes-
kin, Tansu Biçer gibi, önceden zaten ak-
törlerse onlara bir şey olmaz.
Herkes kendine ‘sanatçı’ diyor,
çünkü sanatçõyõm dedikleri zaman kur-
tarõyorlar, ‘oyuncuyum’ deseler, izleyi-
ci ‘Ne zaman, hangi oyunlarda izledik
sizi’ diyecek.
Muhalefet etmeyen tiyatro olmaz.
Bütün bu serseri dizilerin, medyanõn
kapattõğõ ufuklarõ yeniden açabilmek,
arkadaşlarõmõn TV’yle bozduklarõ, kir-
lettikleri yaşamlara katkõda bulunabilmek
için tiyatro yapõyorum.
Türkiye’de herkes değişmemekte õs-
rarlõ, çünkü değişmek korkutucu bir şey
ve değişmek istediğin zaman çalõşman ge-
rekiyor. O yüzden pano dekorlar uygu-
lamak, aynõ Macbeth’leri oynamak pek
çoğuna kolay geliyor.
70 milyonluk koca ülkede gösteri sa-
natlarõyla hayatõnõ geçindiren hepi topu
3 bin kişiyiz. Bu sayõ sadece Paris’te 90
bin. Tiyatroda en büyük sorunumuz ço-
ğalabilmek.
Türkiye’de hem çocuk hem de ye-
tişkin oyunu yapan sanõrõm bir tek ben va-
rõm. Benim için çocuk ya da yetişkin oyu-
nu fark etmiyor. Zaten bütün oyunlarõmõ
bir çocuğa anlatõr gibi aktarmaya çalõşõ-
yorum. Çocuklar vazgeçilmezlerim. Bi-
zi onlar yönetecek, ben de iyi yönetilmek
istiyorum.
“Muhalefetetmeyen tiyatroolmaz. Bütün buserseri dizilerin,medyanın kapattığıufukları yenidenaçabilmek,arkadaşlarımınTV’yle bozdukları,kirlettikleriyaşamlara katkıdabulunabilmek içintiyatro yapıyorum.”
obursali@cumhuriyet.com.tr
Sarıgül: Siyaset ülke için yapılır
BALIKESİR (Cumhuriyet) - Türkiye De-
ğişim Hareketi lideri Mustafa Sarõgül, 2006’da
yaşamõnõ yitiren halk ozanõ Ali Ekber Çiçek’in
ölüm yõldönümü nedeniyle Balõkesir’in Güre il-
çesinde ve Çiçek’in mezarõnõn bulunduğu Tah-
takuşlar köyünde düzenlenen anma törenlerine
katõldõ. Güre’de halka hitap eden gelen Sarõgül,
ilk seçimde Ankara’daki siyasi tablonun değişe-
ceğini belirtti. Sarõgül “Siyaset, koltuğu koru-
mak için değil, ülkeye hizmet için yapõlõr” dedi.
PSAKD’de Gümüş yeniden başkan
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - Pir
Sultan Abdal Kültür Derneği (PSAKD) Genel
Kurulu’nda, genel başkanlõğa Fevzi Gümüş ye-
niden seçildi. Derneğin Genel Kurulu, Hacõ
Bektaş Veli Anadolu Kültür Salonu’nda ger-
çekleştirildi. Seçimde derneğin genel başkanõ
olan Gümüş, 2 yõldõr aynõ görevi yürütüyordu.