19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Münasebetsizlik MEMLEKETİN başka köşelerinde muhakkak daha iyileri vardır ama, İstanbul Türkçesinin “münasebetsiz” sıfatı çoğu durumda tam yerini bularak zamanda bir görevi de anımsatır insana: Münasebetsiz kişilerle münasebetlerinize dikkat etmeli, ilişkilerinizi mümkünse en aza indirmelisiniz. Bir iki gündür siyasetçilerin ve goygoycuların bir bölümü neredeyse bayram etmekte. Sayın Başbakan, yüzünde yapay bir “memnuniyet” ifadesiyle, büyük müttefikimizin “istemediğimizi yapmadığını” söylüyor. Neymiş, ABD Başkanı Obama “soykırım” dememiş de “Meds Yeghem” demiş. Ermenice “Büyük Felaket” demekmiş. Uluslararası insan hakları hukukunun terimi olan ve bizim dile “soykırım” diye çevrilen sözcüğü ağzına almayıp Ermenilerin 1915’te olup bitenleri anlatmak için buldukları deyimi kullanarak bize büyük iyilik etmişmiş. Bir Alman televizyonu da Ermenicede aşağı yukarı aynı anlama geldiği söylenen “aghet” sözcüğünü kullanmakla da lehimize ne kadar duyarlı davrandığını göstermek istemiş. Bu “mişmiş”leri bir yana bırakıp işin özüne bakalım: Başkan Obama resmen yayımlanan yazılı demecinde, “Ermeni halkının yılmaz maneviyatı onu yok etmeye kalkışanlara karşı ebedi bir zafer olmuştur” dedi mi, demedi mi? Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 9 Aralık 1948 günü, yani İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ilan edişinden bir gün önce kabul ettiği “Soykırım Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”yle bu suçun özünü “bir halkı yok etme kastı” olarak tanımladı mı, tanımlamadı mı? Bir suçu işlemeye kalkışmak kasıtlı davranış değildir de nedir? Dolayısıyla ABD Başkanı “Türkler Ermeni halkını yok etmeye kalktılar” demiş oldu mu olmadı mı? Bununla da yetinmeyip Erivan’daki bayrak yakıcıları şımartırcasına, yok edilemeyişi sürüp gidecek bir “zafer” saydığını söyledi mi söylemedi mi? O halde, kimi aldatıyorsunuz? “One minute” efelenmesinin ardından bu pısırıklık kendi halkını aldatmak değildir de nedir? Bereket, Dışişleri Bakanlığı ve Washington’daki dirayetli Büyükelçi, resmi açıklamalarıyla doğru yorumu açıkça ortaya koydular da halkın yüreğine su serpilmiş oldu. Artık siyasetçilere düşen, ABD ile diplomatik ilişkilere yansıtılması gereken bir “limoni”likle bu münasebetsizliği cezalandırmaktır. Çünkü, Obama’nın güya büyük “duyarlılık göstererek” işlediği densizlik, aslında yenir yutulur gibi değil. Diplomaside yutulmamışlıkları kibarca kusmanın çeşitli yolları asla eksik sayılmaz. Zira, hep hazımlı olmanın sonu zillettir. [email protected] K KTC’nin 2. Cumhurbaşkanõ Meh- met Ali Talat 18 Nisan Cumhur- başkanlõğõ seçimine ilişkin süreç içinde seçimleri “demokrasinin şöleni” olarak nitelemiştir. Ger- çekten de seçim süreci bir “şölen” havasõnda ve çağdaş demokrasi anlayõşõyla ve olgunluğuyla cereyan edip tamamlanmõştõr. Dünyanõn gözü önünde yaşanan bu “şölen”, kendi siyasi irade- sini ve tercihini köklü demokrasi kültürüyle ser- bestçe ortaya koyan halkõyla; uluslararasõ top- lumun birçok üyesini gõpta ettirecek mükem- mellikte işleyen demokrasisiyle; devletin ana- yasal organlarõyla; demokrasinin icaplarõnõ ye- rine getiren ve hür seçim kampanyasõnõn ada- bõna uygun hareket eden siyasetçileriyle KKTC gerçeğini bir kere daha çarpõcõ biçimde ortaya koymuştur. Bu tablo, Türkiye’nin, iki halkõn, iki demok- rasinin ve iki devletin varlõğõndan oluşan Kõb- rõs adasõndaki gerçeklere uygun çözüm söyle- minin ve isteminin ne kadar haklõ olduğunun da kanõtõnõ oluşturmuştur. Seçimi ilk turda Başbakan Dr. Derviş Eroğ- lu’nun kazanmasõ, KKTC’yi, “Milli Kıbrıs Davası” bakõmõndan Meclis çoğunluğuyla, hü- kümetiyle ve cumhurbaşkanõyla “milli” çizgi- de bütünleştirmiş; KKTC ile Türkiye’yi “Kıb- rıs konusu ortak milli davamızdır” anlayõşõyla kucaklaştõrmõştõr. KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanõ Eroğlu, se- çim kampanyasõ boyunca Kõbrõs sorununa mü- zakereler yoluyla adil ve kalõcõ bir çözüm bu- lunmasõ yolunda olumlu ve yapõcõ beyanlarda bu- lunmuş ve seçildiği akşamdan itibaren de aynõ nitelikteki mesajlarõnõ somutlaştõrarak sür- dürmüştür. Cumhurbaşkanõ Eroğlu, halen başlamõş bir mü- zakere sürecinin bulunduğunu; Hristofyas’la müzakereleri Sayõn Talat’õn bõraktõğõ noktadan devam ettireceğini; Rum tarafõnõn da istekli ol- masõ halinde en kõsa sürede çözüme ulaşõlmasõ için çalõşacağõnõ; görüşmelerin, BM’nin ve Rumlarõn da belirtegeldikleri gibi, bütün konu- larda anlaşma ortaya çõkmadan herhangi bir ko- nuda anlaşmaya varõlmõş sayõlamayacağõ ilke- si gözetilerek sürdürüleceğini; BMGS’nin iyi ni- yet görevini desteklediğini; BM parametreleri- ne bağlõ olduğunu; bu parametrelerin altõnõn Kõb- rõs Türk halkõnõn ve Türkiye’nin çõkarlarõ dik- kate alõnarak somut unsurlarla doldurulmasõ ge- rektiğini; istişare yoluyla Türkiye ile tam bir uyum içinde ve Başbakan Sayõn Erdoğan’õn be- lirtegeldiği “kazan kazan” zihniyetiyle hareket ederek çözüm için çalõşacağõnõ ifade etmiştir. Eroğlu “haklarımızı savunarak masada ka- lacağız” demiştir. “Ulusal Konsey” kurulma- sõ düşüncesini dile getirmiştir. ‘Milli davamız Kıbrıs’ Cumhurbaşkanõ Gül, Cumhurbaşkanõ Eroğ- lu’na gönderdiği yazõlõ kutlama mesajõnda, di- ğer hususlar meyanõnda, muhatabõnõ “engin dev- let tecrübesine sahip bir lider olarak” nitele- miş; “milli davamız Kıbrıs” anlayõşõna yer ver- miş; Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlõğõ döneminde “KKTC’nin daha güçlü, müreffeh ve ulus- lararası camiayla bütünleşmiş bir noktaya ulaşması” yolundaki temennisini ve inancõnõ di- le getirmiş ve müzakerelerin adil ve kalõcõ bir çö- züm şekline ulaşmasõnõn, Türkiye’nin ve KKTC’nin her zaman en samimi müşterek ar- zu ve hedefi olduğunu belirtmiştir. Rum ve Yunan resmi çevreleri ve basõn kay- naklarõ Dr. Eroğlu’nun seçilmesini müzakere sü- recine zarar verecek bir gelişme olarak değer- lendirmişler ve güya bundan kaygõ duyduklarõ havasõnõ yaratmaya çalõşmõşlardõr. Rum basõnõ, Hristofyas’õn uluslararasõ camianõn belli başlõ ak- törlerine ve BMGS’ye mektup göndererek gö- rüşmelerin üzerinde mutabõk kalõnmõş temelde devam etmesi gerektiğine işaret ettiğini bildir- miştir. ‘Self-determination’ BM Sözcüsü, bir soru üzerine, iki tarafõn üze- rinde mutabõk kaldõğõ ve BM Güvenlik Konse- yi’nin ilgili kararlarõnda tarif edilen temelde BM’nin himayesinde yürütülen müzakerelerin devam etmesinin beklendiğini; tarih tespit etmek için taraflarla temas edeceklerini ifade etmiştir. ABD Dõşişleri Bakanlõğõ ve AB Komisyonu da açõklamalarõnda, Eroğlu’nu kutlamõşlar ve Ada’da 2008 sonbaharõnda başlamõş olan mü- zakerelerin kaldõğõ noktadan ve Talat ile Hris- tofyas arasõnda mutabõk kalõnan temel üzerinden devam ettirilmesi dileğinde bulunmuşlardõr. KKTC’nin anlaşmaya dayanan bir çözüm şek- linin müzakereler yoluyla araştõrõlmasõna karşõ olmadõğõ öteden beri bilinmektedir. KKTC’nin kuruluşunun da Kurucu Cumhurbaşkanõ Rauf Denktaş’õn 1977 yõlõnda Makarios’a mektup ya- zarak kendisini görüşmeye davet etmesi üzeri- ne başlayan; 1980-1983 döneminde somut bir çerçevede devam eden ve oldukça zor siyasi ka- rarlarõn alõnmasõnõ gerektiren müzakere süre- cinden geçilerek gerçekleştiğini hatõrlatmak is- tiyoruz. Kõbrõs Türk tarafõ müzakerelerde gün- demin her konusunda, toprak dahil, somut öne- riler yapmõş; Rumlar bu önerilere cevap vermek şöyle dursun, masayõ terk etmişlerdir. Bu da Kõb- rõs Türk halkõnõn “self-determination” hakkõ- nõ kullanmasõnõ kaçõnõlmaz kõlmõş ve bu tarihi adõmõn atõlmasõ için uygun bir zamanlama mey- dana getirmiştir. Türkiye de bu kaçõnõlmazlõğõ görerek KKTC’yi aynõ gün tanõmõştõr. Klerides’in çözüm kõsa sürede gerçekleşe- mezse KKTC’nin uluslararasõ toplum tarafõndan “tanınmasının” gündeme geleceği yolunda son defa Rum liderliğine yaptõğõ uyarõ anlamsõz değildir. Kõbrõs sorununa çözüm arandõğõ bir dönem- de Rumlarõn siyasi mütareke anlayõşõ ve uzlaş- ma ruhuyla hareket etmek yerine, AB Komis- yonu’nun “Doğrudan Ticaret Tüzük Tasarı- sını” Avrupa Parlamentosu’na sevk etmesi kar- şõsõnda gösterdiği telaş ve kaygõ ve tüzüğün AP’den geçmesini önlemek için sarf ettiği gay- retler; Papandreou’nun GKRY’yi son ziyare- ti sõrasõnda Yunanistan’õn da bu önleme gay- retlerine katõlacağõnõ beyan etmesi, Rum-Yunan ortaklõğõnõn iyi niyetten ve yapõcõ zihniyetten ne kadar uzak bulunduklarõnõ ortaya koymaktadõr. Sayõn Eroğlu’nun “Ulusal Konsey” kurulmasõ düşüncesinin gecikmeksizin kuvveden fiile çõ- karõlmasõnõn milli davanõn yürütülmesi bakõ- mõndan yararlõ olacağõna inanõyoruz. Cumhurbaşkanõ Eroğlu kolay denilemeyecek bir dönemde yüce görevi devralmaktadõr. Da- vasõna inananlara ve haklõ olanlara mahsus bir güven duygusuyla Türkiye’nin desteğinde ma- sa başõnda takõnacağõ yapõcõ tutumlarla “zor dö- nemlerin” lideri olduğunu kanõtlayacağõndan emin bulunuyoruz. Görev süresi içinde, Türki- ye’nin ve KKTC’nin iç içe geçmiş ortak çõkar- larõnõ koruyan ve hukuken ve fiilen teminat al- tõna alan; bölgenin barõş ve istikrarõna katkõ ya- pan barõşçõ sona ulaşõlmasõnõ temenni ediyoruz. KKTC’de ‘Demokrasi Şöleni’ Tugay ULUÇEVİK Emekli Büyükelçi Cumhurbaşkanõ Eroğlu kolay denilemeyecek bir dönemde yüce görevi devralmaktadõr. Davasõna inananlara ve haklõ olanlara mahsus bir güven duygusuyla Türkiye’nin desteğinde masa başõnda takõnacağõ yapõcõ tutumlarla “zor dönemlerin” lideri olduğunu kanõtlayacağõndan emin bulunuyoruz. G elişmeyi sağlayan en te- mel etmen ne diye sorarsa- nõz, ben yaratõcõlõk derim. İster kişisel, isterse top- lumsal anlamda olsun ilerleme yara- tõcõlõğa dayanõr. Yeni bir şey ortaya koymalõ ki bir farklõlõk ve değişim ol- sun, artõ değer yaratõlsõn. Ancak top- lumsal hayatõmõzda yaratõcõlõğõn pek de prim yapmadõğõnõ görüyoruz. Ör- neğin ekonomiyi ele alõn; üretim yap- madan, birtakõm manipülasyonlarla, paylaşõm ve rant oyunlarõyla kazanç elde etme arzusu pek revaçta. Yaratõcõlõk derken mutlaka büyük keşifler yapmak, icatlara imza atmak gerekmiyor. Yaratõcõlõk hayatõn hemen her alanõnda ortaya konabilecek, sõra dõşõ düşünce biçimi. Başlangõçta bel- ki pek kolay ortaya konamayan, ama beyni bu yönde eğitmeye başladõğõ- nõzda insana büyük ufuklar açacak ve kişiye mutluluk verecek bir yaşantõ. Hem kişinin ruhunu ve gönlünü zen- ginleştiren, hem de toplumsal dina- mizmi ve çeşitliliği sağlayan belki de en temel güç. Bir toplumda yaratõcõlõk kendili- ğinden gelişmez. Hatta doğasõ itiba- rõyla toplumlar sahip olduklarõ değer ve düşünceleri sürdürmeye daha yat- kõndõr bile denebilir. Yani değişim her zaman kolay sağlanamaz. Hele bizdeki gibi otoriter aile yapõsõ ve eğitim sis- temi, yaratõcõlõğõ yok eden en temel et- menlerdir. Yaratõcõlõğõn sağlanabilmesi top- lumsal koşullarõn oluşturulmasõna bağlõdõr. Bunun için ilköğretimden başlayarak eğitim sisteminin yeni- den düzenlenmesine ihtiyaç vardõr. Bu da çocuklarõ ezberci eğitimden kur- taran, düşünce biçimini yaratõcõ doğ- rultuda değiştiren programlarõ gerek- tirir. Lidere boyun eğme Toplumda yaratõcõlõğõn öldürüldü- ğü, neredeyse suç olarak kabul edil- diği alan, lidere boyun eğmenin en de- rin yaşandõğõ, aşõrõ muhafazakâr ke- simde ortaya çõkan, ruhani-dinsel ge- lenek ve görgüden de etkilenerek kendine yer bulan biat kültürü. Bura- da lidere boyun eğme, dediklerini kutsal kabul etme, onun varlõğõyla var- lõk bulma en temel özellikler. Bu da güce biat edenin hayatõnõ bir şekilde kolaylaştõrõp kendisini güvende his- setmesini sağlõyor; ancak güçlünün, güçsüze hâkimiyeti de tüm varlõğõy- la sürüyor. Buradaki güç kavramõ fi- ziksel anlamda değil, beyinsel güç ve zekâyõ içermekte. Ruhani-dinsel öğ- reti, hayata bakõşõnda doğa ve toplumla uyum ve denge içinde yaşamayõ öne- ren, akõntõya karşõ direnmenin rasyo- nel olmadõğõnõ anlatan öğütlerle do- ludur. Toplum liderlerine bakõşõ ve bi- at da bunun uzantõsõ olarak düşünü- lebilir. Mutluluk için bu uyumun şart olduğu, doğaya ve güce boyun eğ- menin esas olduğu anlatõlõr. Kişinin mutluluğu için çevresiyle, toplum ve doğayla uyum içinde olmasõ tabii ki arzu edilen bir durum. Psiko- loji ve psikiyatri bilimi de böyle söy- lüyor. Ancak burada dikkat edilmesi gereken bir özellik var. Denge, uyum her zaman bir değişimin sonucudur. Değişimler, dönüşümler olmasaydõ denge ve uyum gibi kavramlar da ol- mazdõ. Doğayla mücadele, toplumsal hayatõ kolaylaştõrma çabasõ, teknolo- jik gelişme, başlangõçta hep uyumla sorunu olan yaklaşõmlarõn sonucu de- ğil mi? Bu noktada şüphe etme, sor- gulama, başkaldõrõ ve değiştirme de hayatõn bir başka yönü olarak karşõ- mõza çõkõyor. Bir hocanõn, gurunun pe- şinden gitmek, onun samimiyetine güvenmek müridi rahatlatan bir ruh hali sağlõyor belki; ama bunun gözü kapalõ, çelişkisiz sürdürülmesi ne ka- dar rasyonel? Günümüzde bu ilişki, gücün kitlelere karşõ bencilce kulla- nõmõ olarak tezahür edebiliyor. Oysaki onay ve kabullenme ile bir- likte sorgulama ve başkaldõrõ bir akõş içinde birbirini tamamlayan unsurlar olarak hayatta kendilerine yer bulmak zorunda. Sonunda hep arzulanan, denge ve uyum olsa bile oraya giden yol o denli pürüzsüz değil. Başkaldõ- rõnõn bizatihi kendisi bir amaç olma- sa bile kimi zaman kaçõnõlmaz bir araç olabiliyor. Değiştirme, dönüştürme, yeniden denge ve uyum. Bu bir ev- rensel döngü. Doğal olan, doğaya uygun olan da bu. Liderlere ihtiyaç var İnsanlarõn, hayatõn karmaşõklõğõ- nõn son derece arttõğõ günümüzde her konuda bilgi ve görüş sahibi olmasõ mümkün değil. İşte bu noktada lider- lere ihtiyaç var. Bir konuda daha bil- gili ve donanõmlõ kişilerin, sõnõrlarõ o konuyla belirlenmiş bir alanda grubu bilgilendirmesi, yönlendirmesi ve on- lara önderlik yapmasõ tabii ki her za- man için ihtiyaç duyulan bir özellik. Liderlik bu anlamda kullanõlacaksa bu- nun eleştirilecek bir yanõ yok. Ancak insandaki yaratõcõlõğõ yok ederek onu sürünün bir parçasõ durumuna getire- cek otoriter bir yapõnõn savunulacak bir yanõ yok. Modern yaşamõn kişisel gelişime öncülük eden öğeleri de li- derliği dillerinden düşürmüyorlar. Varsa yoksa bir liderliktir gidiyor. San- ki söylenmek istenen, ‘Başkasının li- deri olamıyorsanız kendi lideriniz olun. Kendi iç yolculuğunuzda diz- ginleri elde tutun ve liderliğin key- fini çıkarın’. Oysa kendi kendinizin lideri olmak yerine yaratõcõ, özerk, ruh sağlõğõ yerinde bireyler değil mi arzu ettiğimiz? Liderlik gibi toplumsal bir özelliği, kişisel gelişimin en önemli kavramõ olarak yüceltmek, hep hük- meden birilerini arayan ruh halinin yansõmasõ değil mi? Kişisel ve toplumsal gelişme, ta- bularõn yõkõlmasõnõ gerektirir. Fre- ud’un dediği gibi ‘insandan çıkan hiçbir fikir bize yabancı değil’. Da- ha doğrusu böyle olmalõ. Her düşün- ceyi her zaman kabul etmek zorunda değiliz. Ancak insan ürünü olduğunu bilmeli ve tartõşabilmeliyiz. Siyasal de- mokrasi tartõşmalarõnda konunun özü- nü unutuyor, teknik konular içinde kayboluyoruz; seçimler şöyle olmalõ, Meclis böyle seçmeli vb... Tabii bun- lar da gerekli ama özünde demokra- si düşüncenin toplumda güvenli ve ra- hatça dolaşabilmesi için olmalõdõr. Gerçek demokrasi de zaten zihinler- de tabularõn yõkõlmasõ değil midir? Beyin fõrtõnalarõna izin veren grup çalõşmalarõ yaratõcõlõğõn en sõk görül- düğü ortamlar olmuştur. Çeşitli fikir- lerin korkmadan, çekinmeden rahat- ça dillendirilmesi ortaya çõkan yara- tõcõ fikir sayõsõnõ arttõrmõştõr. Bu şu an- lama geliyor: Yaratõcõlõğa en açõk toplumlar, en demokrat olanlardõr. Yaratõcõlõğa izin verdikleri için de ay- nõ zamanda en gelişmiş toplumlardõr onlar. Yaratõcõlõk ve Biat Kültürü Prof. Dr. Coşkun TECİMER Çeşitli fikirlerin korkmadan, çekinmeden rahatça dillendirilmesi ortaya çõkan yaratõcõ fikir sayõsõnõ arttõrmõştõr. Bu şu anlama geliyor: Yaratõcõlõğa en açõk toplumlar, en demokrat olanlardõr. Yaratõcõlõğa izin verdikleri için de aynõ zamanda en gelişmiş toplumlardõr onlar.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle