Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 26 NİSAN 2010 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Münasebetsizlik
MEMLEKETİN başka köşelerinde muhakkak
daha iyileri vardır ama, İstanbul Türkçesinin
“münasebetsiz” sıfatı çoğu durumda tam yerini
bularak zamanda bir görevi de anımsatır insana:
Münasebetsiz kişilerle münasebetlerinize dikkat
etmeli, ilişkilerinizi mümkünse en aza
indirmelisiniz.
Bir iki gündür siyasetçilerin ve goygoycuların bir
bölümü neredeyse bayram etmekte. Sayın
Başbakan, yüzünde yapay bir “memnuniyet”
ifadesiyle, büyük müttefikimizin “istemediğimizi
yapmadığını” söylüyor.
Neymiş, ABD Başkanı Obama “soykırım”
dememiş de “Meds Yeghem” demiş. Ermenice
“Büyük Felaket” demekmiş. Uluslararası insan
hakları hukukunun terimi olan ve bizim dile
“soykırım” diye çevrilen sözcüğü ağzına almayıp
Ermenilerin 1915’te olup bitenleri anlatmak için
buldukları deyimi kullanarak bize büyük iyilik
etmişmiş. Bir Alman televizyonu da Ermenicede
aşağı yukarı aynı anlama geldiği söylenen “aghet”
sözcüğünü kullanmakla da lehimize ne kadar
duyarlı davrandığını göstermek istemiş.
Bu “mişmiş”leri bir yana bırakıp işin özüne
bakalım: Başkan Obama resmen yayımlanan
yazılı demecinde, “Ermeni halkının yılmaz
maneviyatı onu yok etmeye kalkışanlara karşı
ebedi bir zafer olmuştur” dedi mi, demedi mi?
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 9 Aralık 1948
günü, yani İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ilan
edişinden bir gün önce kabul ettiği “Soykırım
Suçunu Önleme ve Cezalandırma Sözleşmesi”yle
bu suçun özünü “bir halkı yok etme kastı” olarak
tanımladı mı, tanımlamadı mı?
Bir suçu işlemeye kalkışmak kasıtlı davranış
değildir de nedir?
Dolayısıyla ABD Başkanı “Türkler Ermeni halkını
yok etmeye kalktılar” demiş oldu mu olmadı mı?
Bununla da yetinmeyip Erivan’daki bayrak
yakıcıları şımartırcasına, yok edilemeyişi sürüp
gidecek bir “zafer” saydığını söyledi mi söylemedi
mi?
O halde, kimi aldatıyorsunuz? “One minute”
efelenmesinin ardından bu pısırıklık kendi halkını
aldatmak değildir de nedir?
Bereket, Dışişleri Bakanlığı ve Washington’daki
dirayetli Büyükelçi, resmi açıklamalarıyla
doğru yorumu açıkça ortaya koydular da halkın
yüreğine su serpilmiş oldu. Artık siyasetçilere
düşen, ABD ile diplomatik ilişkilere yansıtılması
gereken bir “limoni”likle bu münasebetsizliği
cezalandırmaktır.
Çünkü, Obama’nın güya büyük “duyarlılık
göstererek” işlediği densizlik, aslında yenir yutulur
gibi değil. Diplomaside yutulmamışlıkları kibarca
kusmanın çeşitli yolları asla eksik sayılmaz. Zira,
hep hazımlı olmanın sonu zillettir.
mumtazsoysal@gmail.com
K
KTC’nin 2. Cumhurbaşkanõ Meh-
met Ali Talat 18 Nisan Cumhur-
başkanlõğõ seçimine ilişkin süreç
içinde seçimleri “demokrasinin
şöleni” olarak nitelemiştir. Ger-
çekten de seçim süreci bir “şölen” havasõnda ve
çağdaş demokrasi anlayõşõyla ve olgunluğuyla
cereyan edip tamamlanmõştõr. Dünyanõn gözü
önünde yaşanan bu “şölen”, kendi siyasi irade-
sini ve tercihini köklü demokrasi kültürüyle ser-
bestçe ortaya koyan halkõyla; uluslararasõ top-
lumun birçok üyesini gõpta ettirecek mükem-
mellikte işleyen demokrasisiyle; devletin ana-
yasal organlarõyla; demokrasinin icaplarõnõ ye-
rine getiren ve hür seçim kampanyasõnõn ada-
bõna uygun hareket eden siyasetçileriyle KKTC
gerçeğini bir kere daha çarpõcõ biçimde ortaya
koymuştur.
Bu tablo, Türkiye’nin, iki halkõn, iki demok-
rasinin ve iki devletin varlõğõndan oluşan Kõb-
rõs adasõndaki gerçeklere uygun çözüm söyle-
minin ve isteminin ne kadar haklõ olduğunun da
kanõtõnõ oluşturmuştur.
Seçimi ilk turda Başbakan Dr. Derviş Eroğ-
lu’nun kazanmasõ, KKTC’yi, “Milli Kıbrıs
Davası” bakõmõndan Meclis çoğunluğuyla, hü-
kümetiyle ve cumhurbaşkanõyla “milli” çizgi-
de bütünleştirmiş; KKTC ile Türkiye’yi “Kıb-
rıs konusu ortak milli davamızdır” anlayõşõyla
kucaklaştõrmõştõr.
KKTC’nin yeni Cumhurbaşkanõ Eroğlu, se-
çim kampanyasõ boyunca Kõbrõs sorununa mü-
zakereler yoluyla adil ve kalõcõ bir çözüm bu-
lunmasõ yolunda olumlu ve yapõcõ beyanlarda bu-
lunmuş ve seçildiği akşamdan itibaren de aynõ
nitelikteki mesajlarõnõ somutlaştõrarak sür-
dürmüştür.
Cumhurbaşkanõ Eroğlu, halen başlamõş bir mü-
zakere sürecinin bulunduğunu; Hristofyas’la
müzakereleri Sayõn Talat’õn bõraktõğõ noktadan
devam ettireceğini; Rum tarafõnõn da istekli ol-
masõ halinde en kõsa sürede çözüme ulaşõlmasõ
için çalõşacağõnõ; görüşmelerin, BM’nin ve
Rumlarõn da belirtegeldikleri gibi, bütün konu-
larda anlaşma ortaya çõkmadan herhangi bir ko-
nuda anlaşmaya varõlmõş sayõlamayacağõ ilke-
si gözetilerek sürdürüleceğini; BMGS’nin iyi ni-
yet görevini desteklediğini; BM parametreleri-
ne bağlõ olduğunu; bu parametrelerin altõnõn Kõb-
rõs Türk halkõnõn ve Türkiye’nin çõkarlarõ dik-
kate alõnarak somut unsurlarla doldurulmasõ ge-
rektiğini; istişare yoluyla Türkiye ile tam bir
uyum içinde ve Başbakan Sayõn Erdoğan’õn be-
lirtegeldiği “kazan kazan” zihniyetiyle hareket
ederek çözüm için çalõşacağõnõ ifade etmiştir.
Eroğlu “haklarımızı savunarak masada ka-
lacağız” demiştir. “Ulusal Konsey” kurulma-
sõ düşüncesini dile getirmiştir.
‘Milli davamız Kıbrıs’
Cumhurbaşkanõ Gül, Cumhurbaşkanõ Eroğ-
lu’na gönderdiği yazõlõ kutlama mesajõnda, di-
ğer hususlar meyanõnda, muhatabõnõ “engin dev-
let tecrübesine sahip bir lider olarak” nitele-
miş; “milli davamız Kıbrıs” anlayõşõna yer ver-
miş; Eroğlu’nun Cumhurbaşkanlõğõ döneminde
“KKTC’nin daha güçlü, müreffeh ve ulus-
lararası camiayla bütünleşmiş bir noktaya
ulaşması” yolundaki temennisini ve inancõnõ di-
le getirmiş ve müzakerelerin adil ve kalõcõ bir çö-
züm şekline ulaşmasõnõn, Türkiye’nin ve
KKTC’nin her zaman en samimi müşterek ar-
zu ve hedefi olduğunu belirtmiştir.
Rum ve Yunan resmi çevreleri ve basõn kay-
naklarõ Dr. Eroğlu’nun seçilmesini müzakere sü-
recine zarar verecek bir gelişme olarak değer-
lendirmişler ve güya bundan kaygõ duyduklarõ
havasõnõ yaratmaya çalõşmõşlardõr. Rum basõnõ,
Hristofyas’õn uluslararasõ camianõn belli başlõ ak-
törlerine ve BMGS’ye mektup göndererek gö-
rüşmelerin üzerinde mutabõk kalõnmõş temelde
devam etmesi gerektiğine işaret ettiğini bildir-
miştir.
‘Self-determination’
BM Sözcüsü, bir soru üzerine, iki tarafõn üze-
rinde mutabõk kaldõğõ ve BM Güvenlik Konse-
yi’nin ilgili kararlarõnda tarif edilen temelde
BM’nin himayesinde yürütülen müzakerelerin
devam etmesinin beklendiğini; tarih tespit etmek
için taraflarla temas edeceklerini ifade etmiştir.
ABD Dõşişleri Bakanlõğõ ve AB Komisyonu
da açõklamalarõnda, Eroğlu’nu kutlamõşlar ve
Ada’da 2008 sonbaharõnda başlamõş olan mü-
zakerelerin kaldõğõ noktadan ve Talat ile Hris-
tofyas arasõnda mutabõk kalõnan temel üzerinden
devam ettirilmesi dileğinde bulunmuşlardõr.
KKTC’nin anlaşmaya dayanan bir çözüm şek-
linin müzakereler yoluyla araştõrõlmasõna karşõ
olmadõğõ öteden beri bilinmektedir. KKTC’nin
kuruluşunun da Kurucu Cumhurbaşkanõ Rauf
Denktaş’õn 1977 yõlõnda Makarios’a mektup ya-
zarak kendisini görüşmeye davet etmesi üzeri-
ne başlayan; 1980-1983 döneminde somut bir
çerçevede devam eden ve oldukça zor siyasi ka-
rarlarõn alõnmasõnõ gerektiren müzakere süre-
cinden geçilerek gerçekleştiğini hatõrlatmak is-
tiyoruz. Kõbrõs Türk tarafõ müzakerelerde gün-
demin her konusunda, toprak dahil, somut öne-
riler yapmõş; Rumlar bu önerilere cevap vermek
şöyle dursun, masayõ terk etmişlerdir. Bu da Kõb-
rõs Türk halkõnõn “self-determination” hakkõ-
nõ kullanmasõnõ kaçõnõlmaz kõlmõş ve bu tarihi
adõmõn atõlmasõ için uygun bir zamanlama mey-
dana getirmiştir. Türkiye de bu kaçõnõlmazlõğõ
görerek KKTC’yi aynõ gün tanõmõştõr.
Klerides’in çözüm kõsa sürede gerçekleşe-
mezse KKTC’nin uluslararasõ toplum tarafõndan
“tanınmasının” gündeme geleceği yolunda
son defa Rum liderliğine yaptõğõ uyarõ anlamsõz
değildir.
Kõbrõs sorununa çözüm arandõğõ bir dönem-
de Rumlarõn siyasi mütareke anlayõşõ ve uzlaş-
ma ruhuyla hareket etmek yerine, AB Komis-
yonu’nun “Doğrudan Ticaret Tüzük Tasarı-
sını” Avrupa Parlamentosu’na sevk etmesi kar-
şõsõnda gösterdiği telaş ve kaygõ ve tüzüğün
AP’den geçmesini önlemek için sarf ettiği gay-
retler; Papandreou’nun GKRY’yi son ziyare-
ti sõrasõnda Yunanistan’õn da bu önleme gay-
retlerine katõlacağõnõ beyan etmesi, Rum-Yunan
ortaklõğõnõn iyi niyetten ve yapõcõ zihniyetten ne
kadar uzak bulunduklarõnõ ortaya koymaktadõr.
Sayõn Eroğlu’nun “Ulusal Konsey” kurulmasõ
düşüncesinin gecikmeksizin kuvveden fiile çõ-
karõlmasõnõn milli davanõn yürütülmesi bakõ-
mõndan yararlõ olacağõna inanõyoruz.
Cumhurbaşkanõ Eroğlu kolay denilemeyecek
bir dönemde yüce görevi devralmaktadõr. Da-
vasõna inananlara ve haklõ olanlara mahsus bir
güven duygusuyla Türkiye’nin desteğinde ma-
sa başõnda takõnacağõ yapõcõ tutumlarla “zor dö-
nemlerin” lideri olduğunu kanõtlayacağõndan
emin bulunuyoruz. Görev süresi içinde, Türki-
ye’nin ve KKTC’nin iç içe geçmiş ortak çõkar-
larõnõ koruyan ve hukuken ve fiilen teminat al-
tõna alan; bölgenin barõş ve istikrarõna katkõ ya-
pan barõşçõ sona ulaşõlmasõnõ temenni ediyoruz.
KKTC’de ‘Demokrasi Şöleni’
Tugay ULUÇEVİK Emekli Büyükelçi
Cumhurbaşkanõ Eroğlu kolay denilemeyecek bir dönemde yüce görevi
devralmaktadõr. Davasõna inananlara ve haklõ olanlara mahsus bir
güven duygusuyla Türkiye’nin desteğinde masa başõnda takõnacağõ
yapõcõ tutumlarla “zor dönemlerin” lideri olduğunu kanõtlayacağõndan
emin bulunuyoruz.
G
elişmeyi sağlayan en te-
mel etmen ne diye sorarsa-
nõz, ben yaratõcõlõk derim.
İster kişisel, isterse top-
lumsal anlamda olsun ilerleme yara-
tõcõlõğa dayanõr. Yeni bir şey ortaya
koymalõ ki bir farklõlõk ve değişim ol-
sun, artõ değer yaratõlsõn. Ancak top-
lumsal hayatõmõzda yaratõcõlõğõn pek
de prim yapmadõğõnõ görüyoruz. Ör-
neğin ekonomiyi ele alõn; üretim yap-
madan, birtakõm manipülasyonlarla,
paylaşõm ve rant oyunlarõyla kazanç
elde etme arzusu pek revaçta.
Yaratõcõlõk derken mutlaka büyük
keşifler yapmak, icatlara imza atmak
gerekmiyor. Yaratõcõlõk hayatõn hemen
her alanõnda ortaya konabilecek, sõra
dõşõ düşünce biçimi. Başlangõçta bel-
ki pek kolay ortaya konamayan, ama
beyni bu yönde eğitmeye başladõğõ-
nõzda insana büyük ufuklar açacak ve
kişiye mutluluk verecek bir yaşantõ.
Hem kişinin ruhunu ve gönlünü zen-
ginleştiren, hem de toplumsal dina-
mizmi ve çeşitliliği sağlayan belki de
en temel güç.
Bir toplumda yaratõcõlõk kendili-
ğinden gelişmez. Hatta doğasõ itiba-
rõyla toplumlar sahip olduklarõ değer
ve düşünceleri sürdürmeye daha yat-
kõndõr bile denebilir. Yani değişim her
zaman kolay sağlanamaz. Hele bizdeki
gibi otoriter aile yapõsõ ve eğitim sis-
temi, yaratõcõlõğõ yok eden en temel et-
menlerdir.
Yaratõcõlõğõn sağlanabilmesi top-
lumsal koşullarõn oluşturulmasõna
bağlõdõr. Bunun için ilköğretimden
başlayarak eğitim sisteminin yeni-
den düzenlenmesine ihtiyaç vardõr. Bu
da çocuklarõ ezberci eğitimden kur-
taran, düşünce biçimini yaratõcõ doğ-
rultuda değiştiren programlarõ gerek-
tirir.
Lidere boyun eğme
Toplumda yaratõcõlõğõn öldürüldü-
ğü, neredeyse suç olarak kabul edil-
diği alan, lidere boyun eğmenin en de-
rin yaşandõğõ, aşõrõ muhafazakâr ke-
simde ortaya çõkan, ruhani-dinsel ge-
lenek ve görgüden de etkilenerek
kendine yer bulan biat kültürü. Bura-
da lidere boyun eğme, dediklerini
kutsal kabul etme, onun varlõğõyla var-
lõk bulma en temel özellikler. Bu da
güce biat edenin hayatõnõ bir şekilde
kolaylaştõrõp kendisini güvende his-
setmesini sağlõyor; ancak güçlünün,
güçsüze hâkimiyeti de tüm varlõğõy-
la sürüyor. Buradaki güç kavramõ fi-
ziksel anlamda değil, beyinsel güç ve
zekâyõ içermekte. Ruhani-dinsel öğ-
reti, hayata bakõşõnda doğa ve toplumla
uyum ve denge içinde yaşamayõ öne-
ren, akõntõya karşõ direnmenin rasyo-
nel olmadõğõnõ anlatan öğütlerle do-
ludur. Toplum liderlerine bakõşõ ve bi-
at da bunun uzantõsõ olarak düşünü-
lebilir. Mutluluk için bu uyumun şart
olduğu, doğaya ve güce boyun eğ-
menin esas olduğu anlatõlõr.
Kişinin mutluluğu için çevresiyle,
toplum ve doğayla uyum içinde olmasõ
tabii ki arzu edilen bir durum. Psiko-
loji ve psikiyatri bilimi de böyle söy-
lüyor. Ancak burada dikkat edilmesi
gereken bir özellik var. Denge, uyum
her zaman bir değişimin sonucudur.
Değişimler, dönüşümler olmasaydõ
denge ve uyum gibi kavramlar da ol-
mazdõ. Doğayla mücadele, toplumsal
hayatõ kolaylaştõrma çabasõ, teknolo-
jik gelişme, başlangõçta hep uyumla
sorunu olan yaklaşõmlarõn sonucu de-
ğil mi? Bu noktada şüphe etme, sor-
gulama, başkaldõrõ ve değiştirme de
hayatõn bir başka yönü olarak karşõ-
mõza çõkõyor. Bir hocanõn, gurunun pe-
şinden gitmek, onun samimiyetine
güvenmek müridi rahatlatan bir ruh
hali sağlõyor belki; ama bunun gözü
kapalõ, çelişkisiz sürdürülmesi ne ka-
dar rasyonel? Günümüzde bu ilişki,
gücün kitlelere karşõ bencilce kulla-
nõmõ olarak tezahür edebiliyor.
Oysaki onay ve kabullenme ile bir-
likte sorgulama ve başkaldõrõ bir akõş
içinde birbirini tamamlayan unsurlar
olarak hayatta kendilerine yer bulmak
zorunda. Sonunda hep arzulanan,
denge ve uyum olsa bile oraya giden
yol o denli pürüzsüz değil. Başkaldõ-
rõnõn bizatihi kendisi bir amaç olma-
sa bile kimi zaman kaçõnõlmaz bir araç
olabiliyor. Değiştirme, dönüştürme,
yeniden denge ve uyum. Bu bir ev-
rensel döngü. Doğal olan, doğaya
uygun olan da bu.
Liderlere ihtiyaç var
İnsanlarõn, hayatõn karmaşõklõğõ-
nõn son derece arttõğõ günümüzde her
konuda bilgi ve görüş sahibi olmasõ
mümkün değil. İşte bu noktada lider-
lere ihtiyaç var. Bir konuda daha bil-
gili ve donanõmlõ kişilerin, sõnõrlarõ o
konuyla belirlenmiş bir alanda grubu
bilgilendirmesi, yönlendirmesi ve on-
lara önderlik yapmasõ tabii ki her za-
man için ihtiyaç duyulan bir özellik.
Liderlik bu anlamda kullanõlacaksa bu-
nun eleştirilecek bir yanõ yok. Ancak
insandaki yaratõcõlõğõ yok ederek onu
sürünün bir parçasõ durumuna getire-
cek otoriter bir yapõnõn savunulacak bir
yanõ yok. Modern yaşamõn kişisel
gelişime öncülük eden öğeleri de li-
derliği dillerinden düşürmüyorlar.
Varsa yoksa bir liderliktir gidiyor. San-
ki söylenmek istenen, ‘Başkasının li-
deri olamıyorsanız kendi lideriniz
olun. Kendi iç yolculuğunuzda diz-
ginleri elde tutun ve liderliğin key-
fini çıkarın’. Oysa kendi kendinizin
lideri olmak yerine yaratõcõ, özerk, ruh
sağlõğõ yerinde bireyler değil mi arzu
ettiğimiz? Liderlik gibi toplumsal bir
özelliği, kişisel gelişimin en önemli
kavramõ olarak yüceltmek, hep hük-
meden birilerini arayan ruh halinin
yansõmasõ değil mi?
Kişisel ve toplumsal gelişme, ta-
bularõn yõkõlmasõnõ gerektirir. Fre-
ud’un dediği gibi ‘insandan çıkan
hiçbir fikir bize yabancı değil’. Da-
ha doğrusu böyle olmalõ. Her düşün-
ceyi her zaman kabul etmek zorunda
değiliz. Ancak insan ürünü olduğunu
bilmeli ve tartõşabilmeliyiz. Siyasal de-
mokrasi tartõşmalarõnda konunun özü-
nü unutuyor, teknik konular içinde
kayboluyoruz; seçimler şöyle olmalõ,
Meclis böyle seçmeli vb... Tabii bun-
lar da gerekli ama özünde demokra-
si düşüncenin toplumda güvenli ve ra-
hatça dolaşabilmesi için olmalõdõr.
Gerçek demokrasi de zaten zihinler-
de tabularõn yõkõlmasõ değil midir?
Beyin fõrtõnalarõna izin veren grup
çalõşmalarõ yaratõcõlõğõn en sõk görül-
düğü ortamlar olmuştur. Çeşitli fikir-
lerin korkmadan, çekinmeden rahat-
ça dillendirilmesi ortaya çõkan yara-
tõcõ fikir sayõsõnõ arttõrmõştõr. Bu şu an-
lama geliyor: Yaratõcõlõğa en açõk
toplumlar, en demokrat olanlardõr.
Yaratõcõlõğa izin verdikleri için de ay-
nõ zamanda en gelişmiş toplumlardõr
onlar.
Yaratõcõlõk ve Biat Kültürü
Prof. Dr. Coşkun TECİMER
Çeşitli fikirlerin korkmadan, çekinmeden rahatça dillendirilmesi
ortaya çõkan yaratõcõ fikir sayõsõnõ arttõrmõştõr. Bu şu anlama geliyor:
Yaratõcõlõğa en açõk toplumlar, en demokrat olanlardõr. Yaratõcõlõğa
izin verdikleri için de aynõ zamanda en gelişmiş toplumlardõr onlar.