22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 26 NİSAN 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Köy Enstitüleri Kapatõlmasaydõ... 17 Nisan 2010 günü Köy Enstitüleri’nin 70. kuruluş yõldönü- müydü. Toplantõlar yapõldõ ve Köy Enstitüleri’nin Türkiye’nin “en çağdaş” eğitim kurumlarõ olduklarõ bir kez daha vurgulandõ. Köy Enstitüleri 1954 yõlõnda kapatõlmamõş olsaydõ, Türkiye’nin dünya uluslarõ arasõndaki yeri en ön sõralarda olacaktõ. Sayõlarõ 21’e ulaşan Köy Enstitüleri’nin her biri, Türkiye’nin “ay- dınlığa açılan” kapõlarõydõ. Türkiye’yi 1950’den sonra “ortaça- ğın karanlığına” götürmek isteyen, toprak ağalarõnõn başõ çekti- ği şeyhlerin, aşiret reislerinin ve mütegallibenin de kervana katõl- masõyla oluşan güçler “pilan değil, pilav isteriz” söylemiyle yö- netime geçtiler. Bu söyleme kananlar da, “Dimyat’a pirince gi- derken evdeki bulgurdan” oldular. Milli Eğitim Bakanõ Hasan Âli Yücel ile Köy Enstitüleri’nin mi- marõ İsmail Hakkı Tonguç’un büyük çabalarõyla oluşturulmuş bir eğitim devrimidir. Köy Enstitüleri’ni UNESCO, “dünyanın örnek alması gereken öğretim kurumları” olarak göstermiştir. (1) “Askerlikleri sırasında başarılı olan gençler, gelişen ta- rımsal teknolojiyi önce öğrenip sonra da öğretmek üzere, ‘Zi- raat Bakanlõğõ’nın desteği ile eğitilip yetiştirilir ve öğrendikle- ri ‘modern tarõm tekniklerini’ köylülere aktarmak için köylere gönderilir. Bu gençler ayrıca, ‘öğretmenlik’ görevini de üstle- nir. İsmail Hakkı Tonguç’un yönetip, yönlendirdiği bu proje çok başarılı olur. Kısa bir süre sonra çıkarılan yasalarla ‘köy eğitmeni’ yetiştirilmesi giderek yaygınlaşır. Bu uygulama ge- lecekte kurulacak ‘Köy Enstitüleri’ için çok başarılı bir dene- me olmuştur ve Türkiye’nin ‘aydõnlõğa açõlan kapõlarõ’ olan Köy Enstitüleri kurulması için uygun ortamı oluşturmuştur. 1936’da başlayan, ‘Köy Eğitmenleri Yetiştirme Projesi’ de- nemesinin başarıya ulaşması üzerine, 1940 yılında çıkarılan ‘Köy Enstitüleri Yasasõ’ yürürlüğe girer. Yasanın yürürlüğe girme- siyle, köy okullarına ‘öğretmen’ yetiştirmek için yurdun çeşit- li yörelerinde toplu yerleşim yerlerinin uzağında, geniş arazi- leri olan bölgelerde, Köy Enstitüleri kurulmaya başlar. Devletin bu kurumlara katkısı hemen hemen yok denecek ka- dar azdır. Öğrenciler, bir yandan eğitim görürken diğer yan- dan da kendi dersliklerini, barınaklarını, kısaca kendi gerek- sinimlerini, konularının uzmanı olan öğretmenlerin ve usta öğ- reticilerin gözetimi ve rehberliği ile kendileri yapar. Öğrenciler elleriyle kurdukları okullarda, modern tarım, de- mircilik, yapı ustalığı, arıcılık ve el sanatları üzerine uzman- laşırlar. 1943 yılında Köy Enstitüleri için gereken yönetici, müfettiş, öğretmen yetiştirmek üzere Hasanoğlan Köy Enstitüsü bün- yesinde ‘Yüksek Köy Enstitüsü’ açılır. İlkokulu bitiren çocuk- ların sınavla alındığı Köy Enstitülerinde öğretim süresi beş yıl olarak belirlenir. Bu eğitim süresi, ‘kültür dersleri, tarõm dersleri ve sanat ya da teknik dersleri’ olmak üzere ayrılmıştır. Dersler uygulamalı ola- rak yapılmaktadır”. (1) (Kaynak Vikipedi – Köy Enstitüleri ) (2) “1936’larda deneme amaçlı başlayıp 1940’ta resmen ku- rulan Köy Enstitüleri, Anadolu’nun meşaleleri olmuştur. Bu dönemde köy çocukları eğitildikten sonra köylerine tarımda, işte, sanatta, zenaatta ve sağlık alanlarında öğretmen olarak geri gönderilmişlerdir. Ancak feodal yapı bu aydınlanma sü- recinde rahatsız olmuştur. Cumhuriyet düşmanları ve din is- tismarcıları bu kurumun kapatılması için ellerinden geleni yap- mışlar ve başarılı da olmuşlardır. Eğer başarılı olmasalardı bugün; - gidilmemiş köy okulsuz çocuk - işlenmemiş tarla - aç-açık insan fabrikaları kapatılmış işçiler olmayacaktı. - Avrupa’larda çalışan işçiler - töre cinayetleri - boşalmış köyler görülmeyecekti.” Kaynak: (2) (İbrahim Ortaş iortas@edu.tr) Demokrat Parti ile toprak ağalarõ, laik Cumhuriyet düşmanlarõ ve dini siyasete alet edenler el ele vererek 1954 yõlõnda Köy Ens- titüleri’nin “aydınlığa açılan kapılarını” kapatõrlar. Gerici Zihniyet TKP Genel Başkanı Erkan Baş ile küçük bir söyleşi: - AKP, 12 Eylül Anayasası’nı değiştirebilir mi? - 12 Eylül Anayasası, CIA tarafından “our boys” olarak tanımlanan bir komuta kademesi tarafından gerçekleştirilen faşist darbenin ürünüdür, halka zorla dayatılmıştır. Temel amacı, emekçilerin örgütlenme, siyaset yap- ma ve hak arama özgürlüklerinin baskı altı- na alınmasıdır. Anayasa tartışmalarında bu temel özel- likler gözden kaçmamalıdır. Buna AKP’nin kendisinin de 12 Eylül’ün bir ürünü oldu- ğu gerçeğini eklediğimizde yalın bir ger- çekle karşılaşırız; AKP’nin “değişim” söy- lemi 12 Eylül Anayasası’nın mantıksal so- nuçlarına eriştirilmesinden ibarettir. AKP, iktidarını güçlendirmek ve yıkıcı icraatları- nı hızlandırmayı arzulamaktadır. Amaçla- rı, toplumun, sermaye diktatörlüğü tara- fından bütünüyle teslim alınmasının yasal dayanaklarını güçlendirmektedir. Gelişmeleri işçi sınıfı, emekçi halk cephe- sinden değerlendirdiğimizde, ayaklarımızı ülke topraklarına basarak ülkemizin çıkarla- rını savunan bir eksenden baktığımızda tek bir şey görüyoruz; AKP’nin önerdiği değişiklik- ler gerici-faşist bir zihniyetin ürünüdür. Öne- rilen değişikliklerin emekçi halkın ve ülkemi- zin ihtiyaçları ile en ufak bir ilişkisi yoktur. Bu teklif tek bir işe yaramıştır: Halkımızın ye- ni bir anayasa gereksiniminin AKP tarafından karşılanamayacağı bir kez daha görülmüştür. - Peş peşe gelişen soruşturmalar ve dava- lara ne diyorsunuz? - AKP ne yaptığını bilen bir partidir. Tür- kiye’de halkın büyük çoğunluğunun şikâ- yet ettiği siyasi, sosyal veya ekonomik sı- kıntılar yöneticilerin işbilmezliğinin değil, iş bitiriciliğinin sonucudur ve istisnasız tümü ülkemizin ve halkımızın aleyhinedir. AKP’li- lerin çok açık farkında oldukları bir gerçek daha var, emekçi halkımız bu duruma kar- şı uzun süre sessiz kalmayacaktır. Türki- ye’yi bir polis devletine çevirmek doğrul- tusunda sistematik adımlarının, hukukun en temel değerlerini ayaklar altına alan uy- gulamaların temel nedenlerinden birisinin, bir korku imparatorluğu inşa ederek, ge- lişmesi muhtemel muhalefeti bastırmak ol- duğunu söyleyebiliriz. Kültür Varlığı Mülkiyeliler Birliği’nin eski Başkanı Füsun Çiçekoğlu, Mülkiyeliler Birliği’nin binalarının yıkılmasını engellemek için Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’na başvurmuştu. Kurul, kararını verdi. Selanik Caddesi’ne bakan ve eskiden otel olarak kullanılan bina “taşınmaz kültür varlığı”, diğer binalar da “koruma alanı” ilan edildi. Anılar, hayalet olmaktan kurtarıldı. Herkese geçmiş olsun... Müze Yapan Baba Çeşitli gerekçelerle ardı ardına tutuklanan subayların çocukları, kurdukları bilgisunar sitesinden (http://www.babamibekliyo rum.com/) seslerini duyurmaya çalışıyorlar. İşte onlardan biri, tutuklu Albay Mücahit Erakyol’un kızı Şebnem Erakyol diyor ki: “Çıkan asılsız haberlerde söylendiği gibi benim babam bir müze gezisi sırasında müzedeki öğrencileri öldürtecekti. Yani kendi kızı gibi olan öğrencileri, belki kızının arkadaşlarını, hatta belki de kızını. Nasıl bir insan kendi evladı gibi öğrenci olan gençlere, çocuklara karşı bir eylem düzenleyebilir ki? Böyle korkunç bir iftiraya uğrayan insanlardan birinin de benim babam olması tüylerimi ürpertiyor. Üniversiteli olabilmem için gecesini gündüzüne katarak bana en büyük desteği sağlayan, çocuklarına düşkün, müze yıkan değil müze yapan bir insandır benim babam. Babam, 2007 yılında Foça’da Denizciliği Tanıtma Sevdirme ve Yaygınlaştırma Merkezi’ni müze şeklinde hazırlayıp Foçalılara kazandırmıştır. Aynı zamanda Türkiye’de ilk kez sanal müze uygulaması da buradadır. Herkesi tüm bu saçma olayların gerçekliğine dair biraz olsun mantıklı düşünmeye davet ediyorum.” TOBB, 365 oda ve borsa ile tüm illerde, birçok ilçede örgütlü. Ayrıca çok ciddi bir parasal kaynağa da sahip. Bu yıl için yaklaşık bütçesi 180 milyon lira dolaylarında. Böylesine devasa bir kurumun başındaki Rifat Hisarcıklıoğlu, AKP iktidarını doğal olarak korkutuyor. Sağda, DYP-DP çizgisinde olası bir parti lideri seçeneği olarak hep bir yerde duruyor. Ne ilerliyor, ne de geri duruyor. Dengede! AKP ile TOBB ilişkileri de benzer bir dengede. AKP, TOBB’ye ne tam anlamıyla müdahale ediyor, ne de denetimi elden bırakıyor. Denetim deyince... Şu anda, başta Kredi Garanti Fonu ve Gümrük AŞ olmak üzere TOBB’ye bağlı 16 ayrı iştirakte müfettişler inceleme yapıyor. İktidar, Hisarcıklıoğlu’nun yurtdışındaki girişimlerinden de rahatsız. ABD ile temas, İsrail-Filistin barış projesi, Eurochambers Başkan Yardımcılığı, DEİK’teki çalışmaları bunlardan yalnızca birkaçı. Üstüne; kurduğu üniversiteyi, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Enstitüsü’nü ekleyin. AKP, Hisarcıklıoğlu’ndan çekindiği için de TUSKON’a (Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu) ve MÜSİAD’a (Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği) yakın durmaya özen gösteriyor. Birliğin hükümet ile ilişkilerini, sanırız en iyi betimleyen, geçen günlerde bir toplantıda Hisarcıklıoğlu’na hitaben konuşan Diyarbakır TSO Başkanı Galip Ensarioğlu oldu: “Yılmaz Erdoğan’ın bir sözü var, ‘Ben senin beni sevme ihtimalini seviyorum’ diye. Başbakan da, sizin başbakan olma ihtimalinizi sevmiyor.” TOBB Çekincesi PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Pezevenk Kim? Siirt’teki o iğrenç olayı biliyorsunuz. Kentteki bir ilköğretim okulunun yaşları 12 ile 14 arasında değişen yedi kız öğrencisi, iki yıl boyunca yaşları 14 ile 70 arasında değişen erkeklerin tecavüzüne uğruyor. Sayıları 100’ü bulan bu aşağılık yaratıkların arasında milli eğitim görevlilerinin, askerlerin, polislerin, şeyhlerin, imamların, hacıların da bulunduğu söyleniyor. Kızların iki yıl boyunca gördükleri bu cinsel işkence, içlerinden birinin korkusunu yenip polise başvurmasıyla son buluyor. Çok sayıda kişinin ifadesi alınıyor, 17 kişi tutuklanıyor. Soruşturmayı yürüten savcı Mustafa Keramik derhal “gizlilik kararı” alıyor. Gerekçe, “mağdurların korunması”. Ne var ki bu gerekçe kimseye inandırıcı gelmiyor, insanlar bu kararla Siirt’te kol gezen o kerlifelli “abazan sürüsünün” korunmak istendiği görüşünde birleşiyorlar. “Kol kırılır, yen içinde kalır” mantığının geçerli olduğu, feodal ilişkilerden kurtulamamış kapalı toplumlarda, yoksul mağdurların yazgısı aynıdır. Onlar değersizdirler; ezilirler, sömürülürler, köleleştirilirler, cinsel doyumlara peşkeş çekilirler… Fakat onları ezenlerin, sömürenlerin, köleleştirenlerin, erkek iştahlarına kurban edenlerin adları saklı kalsın, bilinmesin istenir. Bu iğrenç olayda, nesnel bakıldığında yer almamaları gerektiği düşünülenlerin de yer almış olmaları bir rastlantı değildir, çünkü kapalı feodal yapı içinde bastırılmış “aykırı” duygular taşıyan insana “gizlilik güvencesi” verdiğinden o duygularının dışarı taşmasına, edimselliğe dönüşmesine yol açar. Kapalı toplumlar, çift kimlikliliğin en sık görüldüğü toplumsal yapılardır. Bir milli eğitim görevlisi okulda “kızım” diye seslendiği bir öğrencisine gizli bir odada ikinci kimliğiyle tecavüz edebilir. Bu çifte kimliklilik müritlerine namus öğütleri veren “şeyh efendi” için de, canımızı, malımızı korumakla görevli “polis amca” için de, Arafat’ta şeytan taşlamaktan yeni dönmüş “hacı baba” için de geçerlidir. Bunların ikinci kimlikleri hep saklı tutulur, birinci kimlikleriyle tanınsınlar, saygı görsünler istenir. Bu olaya ilişkin olarak yanıtlarını merak ettiğim iki soru var kafamda. Birincisi, Siirt’in A.G. Mahallesi muhtarının mahallede fuhuş yapıldığına dair birkaç kez Valilik’e başvurduğu, fakat, “Boşver gösteri ve bölücülük yapmasınlar da fuhuş yapsınlar” yanıtını aldığı söyleniyor. Bu söylenti/iddia doğru mudur? İkincisi, bu tür olaylarda mutlaka kızları fuhşa sürükleyen, pazarlayan bir pezevenk olur, bu olayın pezevengi kimdir? Milli eğitim görevlisi mi, asker mi, polis mi yoksa şeyh mi, hacı mı, hoca mıdır bu pezevenk? Eğer şansımız varsa ilk sorunun yanıtını Siirt Valiliği’nden, ikincisininkini ise mahkemenin kararından öğreneceğiz. Bu arada Siirtli yurttaşlarımıza da bir çift sözüm olacak. Hiç kimse yaşadığı ya da hemşerilik aidiyetiyle bağlı olduğu kentte bu tür iğrençliklerin meydana gelmesini istemez. Siirtliler de haklı olarak bu olay karşısında tepkilerini, öfkelerini dile getiriyorlar. Bunu yaparken, yaşananların Siirt’e, Siirtlilere mal olmuş bir olay olduğu sanısına kapılmamaları gerekiyor. Siirt, bu türden bir olayın ilk ve tek yaşandığı bir ilimiz değil, benzer olaylar Türkiye’nin dört bir yanında ve hemen her gün yaşanıyor. Siirtli yurttaşlarımız tam tersine bunu kendileri için bir şans olarak görmeli, olayın tüm çıplaklığıyla aydınlığa çıkması için çaba göstermelidirler. Bir kent, onu pisletenlerden ancak saydamlıkla arındırılır. Konu arınma/arındırma olunca devlet memuruymuş, polismiş, askermiş, tüccarmış, şeyhmiş, hacıymış, hocaymış: gençmiş, yaşlıymış kimsenin gözünün yaşına bakılmamalıdır. Kol, varsın bir kez de yen dışında kırılsın. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir çeşit yağ- lõ ve sarõ renkli peynir. 2/ İnce talaş... Paralõ oyunlarda kâr ve zarar olmadõğõnõ belirtmekte kul- lanõlan sözcük. 3/ Kalõn bükül- müş sicim... Hücre yapõsõnda bulunan ve pro- teinlerin oluştu- rulmasõnda önemli rol oynayan asit grubunun kõsa yazõlõşõ... “Tok” sözcüğünün karşõtõ. 4/ Sinemacõlõkta, bir gö- rüntünün yavaş yavaş kaybolmasõ ya da be- lirmesi... Eski dilde düşman. 5/ Japon kö- kenli bir dövüş sporu. 6/ Elektrik direnç biri- mi... Soluk borusu. 7/ Afyondan elde edilen alkaloit. 8/ Kore’ye özgü, pirinçten elde edilen bir cins bira... Mõsõr unundan yapõlan ve sac- da pişirilen bir tür ekmek. 9/ Tiryaki Hasan Paşa’nõn, Avusturya kuvvetlerine karşõ başarõyla savunduğu ka- le... İlkel bir silah. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Çeşitli av ve süs õrklarõ bulunan gür tüylü köpek cin- si. 2/ Bir bankanõn, sattõğõ menkul değerleri geri satõn alma taahhüdüne verilen ad... Bir tür pamuklu kumaş. 3/ Ender, seyrek... Mersin ilinde ünlü bir yayla. 4/ Ope- ralarõyla ünlü İtalyan besteci... Kayak. 5/ İnce anlam- lõ, düşündürücü ve şakalõ söz. 6/ Yunan abecesinde bir harf... İriye yakõn, biraz iri. 7/ Radyum elementinin sim- gesi... Bir ilimiz. 8/ Yarõş atlarõnõn yedekte gezdirile- rek meraklõlara gösterildiği yer... Bir nota. 9/ Aziz Ne- sin’in bir oyunu... “Yaşadõm / --- ağaçlarõ şahidimdir” (B. R. Eyüboğlu). 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B A L Y E M E Z A Ş I D E F İ N T U Ğ R A E L A A R U M A M İ R E E L R E S D K E F A R E T O P O T E R A P İ U S S A İ L S T E P T İ K O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle