23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
DEMOKRASİ ile demagoji arasındaki çizgi genellikle sanıldığından da incedir; hatta Eski Yunan filozoflarına bakarsanız ikisi de aynı şeydir. Hele büyük halk yığınlarını oyalamak ya da aldatmak söz konusuysa, daha demokratik olsun diye yapılan işin içine bir halkoylaması sokulabilir ve istenen sonucun elde edilmesi iyice kolaylaşır. Çünkü halkoylaması ya da Latince adıyla referandum doğrudan demokrasinin başta gelen usullerinden sayılır. Oysa, demokratlık demagojisi yapılmayan ciddi hukuk kitaplarında bu usulün sakıncaları sayılmakla bitmez. Her şeyden önce, “evet” ya da “hayır” diye yanıtlanacak metin, plebisitten farklı olarak, basit tek sorudan ibaret olmayıp her biri ayrıca uzun tartışma ve düşünme gerektiren bir sürü sorundan oluşur da onun için. Genellikle öyle sorunlardır ki bunlar, bir tekini bile “evet-hayır” ikileminin içine yerleştirmekte güçlük çeker ve “evet, ama…” biçiminde akla kara arası bir kurşunilikte dolaşır kalırsınız. Bir de, önünüzdeki tercihin bütün bir “anayasa değişiklikleri paketi” gibi çapraşık bir metin üzerinden olacağını düşünün. Bu nedenlerle, halkoylaması ciddi hukukçularca pek geçerli ve güvenilir bir “doğrudan demokrasi” yolu sayılmaz. Ama tutkunu ve meraklısı çoktur. Tıpkı devlet başkanının doğrudan doğruya halka seçtirilmesi gibi. Onda da devletin başındaki kişiyi halk yığınlarının tercihine bırakarak çok demokratça bir iş yapılırmış gibi bir görüntü verilir; ama çoğu zaman sonuçta bunun tam tersi olur ve halkın başına bela kesilecek bir kişi başa geçebilir. Ayrıca, o kişi kendisine oy vermiş gözüken büyük yığınların desteğini aldığını düşünüp verilen yetkileri yetersiz bulup daha fazlasını ister. O bakımdan, böyle bir değişiklik sonrasında bütün sistemin gözden geçirilmesi zorunludur. Çünkü, demokrasi yerine kişi diktatörlüğüne gidiş tehlikesi vardır. Asıl büyük tehlike, “Anayasa değişiyor” dendi mi, ilgili ilgisiz, yetkili yetkisiz, bilen bilmeyen birçok kişinin ya da kuruluşun aslında derin bilgi birikimi ve geniş politika deneyimi gerektiren böyle bir işe soyunmasıdır. Herkes, binbir konuda olur olmaz isteklerle ortalığa fırlayacaktır. Örneğin, otuz yıl öncesinin General Evren’ini yargılayabilmek gibi! Heveslilerin çoğu bu curcuna ve kargaşada gereksiz yere öne çıkıp ofsaytta kalacak ve bu tertibi hazırlamış olanların ceza vuruşu olarak çok uzaklardan çekecekleri bir “duran top” şutuyla istedikleri sonucu elde etmesine yol açmış olacaklardır. Bu defaki oyun budur ve yenecek gol, yargının büsbütün bağımlı duruma düşürülmesi olabilir. Şu sıra, aptallığın sırası değildir. CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL “Türkler geçmişi ve geleceği pek düşün- mezler, onlar sadece bugünü yaşarlar.” Albert Sorel O smanlõ İmparatorluğu’nda “Sa- dık Millet” olarak nitelenen Er- menilerin sonu trajediyle biten başkaldõrõşlarõ, “93 Harbi” denen, 1877-1878 Osmanlõ-Rus Savaşõ’ndan sonra başlar. Patrik Nerses, Yeşilköy’e kadar iler- leyen Grandük Nikola’dan, Doğu Anado- lu’da “Bağımsız Ermenistan”õn himayesi- ni istedi. Berlin Kongresi’nin 61. maddesi ge- reği Doğu’da altõ vilayette õslahat ve reform istenmesi sonucu, sorun daha da büyüyerek uluslararasõ boyut kazandõ. Emperyalizmin paylaşõm savaşõ olan Birinci Dünya Sava- şõ’nda Ermeniler Doğu Cephesi’nde, Rus- ya’nõn kõşkõrtmasõyla kendi devletinin düzenli ordusuna karşõ silahlõ isyana kalktõlar. Tarihi belgelere inildiğinde, Ermenilerin ihanet içersinde bulunduklarõ görülecektir. Öyle ki, Ermeniler Rus ordularõna yüz elli bin kadar asker vermiş, gönüllü taburlar oluş- turmuştur. Ermeni piyade ve süvari tabur ko- mutanlarõ arasõnda, Van’a saldõran Ermeni birliklerine komutanlõk edenlerden biri de Meşrutiyet dönemi Osmanlõ Meclisi’nde Er- meni milletvekili olan Pastırmacıyan’dõr. Paris Barış Konferansı Grandük Nikola 21 Nisan 1915’te “Er- menilerin Rus ordularına verdikleri des- tek ve hizmetlerden dolayı” onlara teşek- kür etmiştir. Ermenilerin 15 Nisan’daki Van isyanõ zirveye ulaşmadan iki hafta önce, ya- ni 24 Nisan 1915 günü, Osmanlõ hükümeti, İstanbul’daki Ermeni kurullarõnõn merkezi- ni kapatarak önde gelenlerinden 2 bin 345 ki- şiyi tutukladõ. Tehcir -yer değiştirme- kara- rõnda bu olaylar belirleyici olmuştur. Paris Barõş Konferansõ’nda Ermeni tem- silcilerin şu sözleri ihanetle- rinin bir itirafõ niteliğindedir: “Ermeni gönüllüleri tüm cephelerde savaşmış… Su- riye ve Filistin’de çarpış- mış… General Allenby’nin kesin zaferinde başlıca kat- kı sağlamışlardır. Bütün Fransız ordusunun büyük bir bölümü Ermenilerden- dir.’’ Ermeniler tüm cephe- lerde Rus ordusuna yüz elli binin üstünde asker vermiş, General Nazarbekian’õn başkomutanlõğõnda elli bin kişi ve binlerce gönüllü Kaf- kaslar’da savaşmõştõr. Ermeni kökenli Amerikalılar Ermeni kökenli Amerika- lõlarõn, 1924’te yayõmladõk- larõ belgelerde “200 bin 000 Ermeninin, Dünya Savaşı sırasında bağımsız birlikler ya da müttefikler safında savaştığı” görülmektedir. Yine Paris’te Bogos Nubar Paşa, Fransõz Dõşişleri Ba- kanõ S. Pichon’a 30 Kasõm 1918’de yazdõğõ mektupta, “Ermenilerin savaşın ba- şından beri de facto mu- harip olduklarını” belirtir- ken de düşmanla işbirliği yaptõklarõnõ itiraftan çekin- mez. İngiliz İçişleri Bakan- lõğõ’ndan Lord R. Cecille 3 Ekim 1918’de “Ermenilerin askeri katkılarının unutul- mayacağını” söyler. Erme- nistan’õn ilk başbakanõ Ova- nes Kacaznuni ise “Türk- lere savaşı biz açtık. Türk- lere karşı ayaklandık. He- pimiz Türklerin düşmanı olan İtilaf devletlerinin kampındaydık. İtilaf dev- letlerinin ordularını Tür- kiye’ye göndermeleri ve hâkimiyetimizi temin et- meleri için Avrupa ve Ame- rika’ya resmi çağrılar yap- tık. Öldük ve öldürdük... Tehcir doğruydu ve ge- rekliydi. Gerçekleri göre- medik, olayların sebebi bi- ziz. Barışı reddetmemiz ve silahlanmamız büyük bir hataydı. Sevr Antlaşması gözümüzü kör etmişti. İs- yanımızın temelinde İtilaf devletlerinin bize vaat ettiği büyük Er- menistan hayali vardı. Ama biz hiçbir za- man devlet olamadık. Türkiye Ermenis- tan’ı diye bir devletin hayalden öte olma- dığı gerçeğini göremedik. Biz kendi is- teklerimizi başkalarına mal ederek, so- rumsuz kişilerin sözlerine büyük önem ve- rerek, gerçekleri anlayamadık ve hayallere kapıldık. Tehcir’de Türkler ne yaptıkla- rını biliyorlardı ve bugün pişmanlık duy- malarını gerektirecek bir husus bulun- mamaktadır. Dengesiz insanlara özgü bir şaşkınlık içinde, bir uçtan diğerine sav- rulmaktaydık... Kaderden şikâyet etmek ve felaketlerimizin sebeplerini kendi dışı- mızda aramak bizim (hastalıklı) milli psi- kolojimizin karakteristik bir özelliğidir. Herkes (Fransızlar, İngilizler, Amerika- lılar, Gürcüler, Ruslar) tek kelimeyle bü- tün dünya bizi kolayca aldattı ve ihanet et- ti. Emperyalistler bizi kullandı. Büyük Av- rupa devletleri bizi defnettiler.” Emperyalizmin doruğa eriştiği bu dönem- de, büyük devletlerin gündeminde bu amaç- larla seçilmiş bir azõnlõk olan Ermenileri Bor- yan, “Ermenistan, geçmişte olduğu gibi emperyalistlerin bütün Doğu’yu işgali- nin bahanesi ve aracı olmuşlardır” şeklinde ifade etmektedir. Rusların yanında yer aldılar Ermeni yazar Papazyan ise “Taşnak li- derleri Osmanlı savaşa girince, verdikle- ri şeref sözünü tutmamışlar, Rusların ya- nında yer almışlardır. Gönüllü Ermeni- lerin Kafkas cephesinde Osmanlı’ya kar- şı savaşması için çağrıda bulunmuşlardır” derken, Rafael de Nogales de “Savaş baş- layınca Erzurum’dan mebus olan Pastõr- macõyan Rusya tarafına geçmiş ve Ruslarla birlikte Anadolu Türk halkına katliam uy- gulamıştır” diyordu. Ermenilerin her zaman emperyalistlere hizmet ettikleri Rus belgelerinde de görül- mektedir. Myasnikyan, “Ermeni halkı ka- derini Avrupa diplomasisine bağlamaya alışmış ve Avrupa ülkelerinin politik oyunlarıyla kurtulacaklarına inanmışlar- dır. Sahipleri bazen Fransa, bazen de ABD olmuştur” diyor. Frunze ise “Deniz- den denize Büyük Ermenistan hayalini de aşılayan İtilaf devletleridir” diye bahseder. Bütün bunlardan da görüldüğü gibi, Er- menilerce, uydurma belgelerle, bilim adam- larõ ve siyasetçiler de kandõrõlarak dünya ka- muoyu üzerinde planlõ, programlõ ve bilinçli bir propaganda yürütülmektedir. Dünya savaşõnda bir Ermeni katliamõ de- ğil, Türk-Ermeni vuruşmasõ olmuştur. Ger- çek suçlu “böl ve yönet” siyaseti uygulayan ve Ermenileri silahlandõrmõş olan Rus, İngi- liz, Fransõz emperyalizmidir. Her yõl ABD ve AB başta olmak üzere diyasporadaki Erme- niler, Ermenistan’la birlikte bir soykõrõm(!) senaryosu oynarlar. Artõk dünya parlamentolarõnda, şu ya da bu yerel meclislerde Ermeni “soykırım” tasa- rõsõnõn kabul edilmesi sõradan bir iş haline gel- di. Bugüne kadar tasarõyõ kabul eden ülke, uluslararasõ kuruluş ya da yerel meclislerin sayõsõ 50’yi buldu. Yakõnda İngiltere ve İs- panya parlamentolarõnda bu senaryo uygu- lanmaya çalõşõlacaktõr. Son İsveç örneği gösterdi ki, sözde Er- menilere soykõrõm uygulandõğõ kabul edil- mekle kalõnmõyor, Türkiye’deki Hõristiyan- lar da işin içine dahil ediliyor ve olay 1923’e kadar götürülüp soykõrõm suçlamasõ Türki- ye Cumhuriyeti’ne ve kurucusu Mustafa Ke- mal Atatürk’e kadar uzatõlõyor. “Yalanlar üzerine kurulan bir tuzağa Atatürk’ü de düşürmek isteyenlerin alnını karışlarım” diye bağõran da çõkmõyor. Bu sorun, bir akademik ve bilimsel sorun olmaktan çoktan çõkmõş ve tamamen siyasi olup siyaseten çözümlenecektir. Herkesin bir biçimde bedel ödediği bu dramõ “soykı- rım” diye nitelendirerek Türk ulusunu ka- ralamak haksõzlõktõr. Asõrlardõr gösterilen her iyi niyeti ve hoşgörüyü Ermeniler, doğru al- gõlamamõş, bir zaaf ve güçsüzlük belirtisi ola- rak kabul etmişlerdir. 1915 Olaylarõ Ermeni Soykõrõmõ(!) ise Peki Bunlar Ne?.. Prof. Dr. Metin KALE Osmangazi Üniv. Tõp Fakültesi - Eskişehir Bu sorun, bir akademik ve bilimsel sorun olmaktan çoktan çõkmõş ve tamamen siyasi olup siyaseten çözümlenecektir. Herkesin bir biçimde bedel ödediği bu dramõ “soykõrõm” diye nitelendirerek Türk ulusunu karalamak haksõzlõktõr. Asõrlardõr gösterilen her iyi niyeti ve hoşgörüyü Ermeniler, doğru algõlamamõş, bir zaaf ve güçsüzlük belirtisi olarak kabul etmişlerdir. mumtazsoysal@gmail.com Fazõl Say Gerçeği A tatürk, sanatõ ve sanatçõlarõ koruyan, kollayan bir önder olarak şöyle sesleniyordu: “Sanatsız kalan bir ulusun hayat damarlarından birisi kopmuş de- mektir.” Ya da: “Milletvekili ola- bilirsiniz; ama sanatçı olamazsı- nız” diyordu. Sanatçõ Fazıl Say, ulusçu kimliğiyle yurdumuzun onu- runu koruyan özgün sanatçõlarõmõz- dan olduğunu kanõtladõ. Dinci yö- netime karşõ çõkarak, “Bingöl Öy- küleri”nin çocuğu olduğunu kanõt- ladõ. Onun için de dõşlanmak isten- di. Duyduk ki, “İstanbul 2010 Av- rupa Kültür Başkenti” tasarõmla- rõ kapsamõnda dõşlanmõş. Duyduk ki, Ruhr 2010 “Avrupa Kültür Başkenti” olma onuruna verdiği konserde on altõ dakika ayak- ta alkõşlanmõş. Yurtdõşõnda Türki- ye’yi onurlandõrmõş. Zeynep Oral’õn yansõttõğõ kadarõyla Kültür Bakanõ Ertuğrul Günay bu onuru yaşaya- mamõş. O ve onun yönetimi, bu de- ğerimizin ayõrdõnda olamamõş. Ulusumuzun onurunu, yurtdõşõnda koruyan ne çok sanatçõmõz var. İyi ki var. Nâzım Hikmet var, Pekinel kar- deşler var, Suna Kan var, var oğlu var. Türk ulusu böylesine yetenekli değerleri yetiştirmesini biliyor. Ata- türk’ün açtõğõ yolda, Cemal Reşit Rey’lerin, Ulvi Cemal Erkin’le- rin, Ruhi Su’larõn yurdu olmasõnõ bi- liyor. Türkiye’yi yurtdõşõnda da onur- landõran, ulusal, evrensel sanatçõmõz Fazõl Say’a sonsuz teşekkürler. Ger- çek sanatçõlar ne değin görmezden gelinirse gelinsin, hak ettikleri yer- de olacaklardõr. Hasan AKARSU Siyasal Ofsayt
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle