23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Acayip Gelişmeler SON günlerde Kıbrıs konusunda tuhaf gelişmeler oluyor. Önce, Strasbourg’dan bir haber geldi. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi şimdi Güney Kıbrıs’ta oturan ve KKTC’nin anayasasıyla yasalarına uygun olarak yapılmış mal mülk düzenlemesini tanımayan Rumların açtığı davalara ilişkin bir karardı bu. Artık, bıraktıkları malların kendilerine geri verilmesi ve tazminat ödenmesi amacıyla Strasbourg mahkemesine başvuracak olanların yerel yargı yollarını tüketmiş sayılmaları için KKTC topraklarında kurulmuş bir Mal Mülk Komisyonu’ndan geçmeleri neredeyse zorunlu kılınmaktaydı. Daha doğrusu, oraya başvurulmazsa sürecin uzayacağı belirtilerek önceliğin o başvuruyu yapmış olanlara verileceği söyleniyordu. Yaratılmak istenen izlenim, bunun KKTC’yi tanımaya doğru atılmış bir adım olduğuydu. Belli ki, Anadolu’daki ve Kıbrıs’taki Türklerin “sevindirik” olması istenmekteydi. Olundu da. Oysa, içte ve dışta girişilen büyük çarpıtma seferberliğine karşın değişen pek bir şey yoktu. Komisyon KKTC toprağındaydı ama aslında Türkiye’ye karşı açılan davalar sürecinin içine oturtulmuştu. Hem de bağrındaki yabancı üyelerle. Zaten mahkeme de orayı “Türk işgali altında tutulan” Kıbrıs Cumhuriyeti toprağı sayıyordu. Tuhaf olan, bu yanıltıcı tutum değişikliğinde bile hiç payı olmayanların büyük olasılıkla İngiltere’nin çabalarıyla varılan bir sonuçtan kendilerine pay çıkarmayı hiç ihmal etmemiş olmalarıydı. İkinci acayip gelişme, Kuzey Kıbrıs’ta Hristofyas’la Derviş arasında geçmesi beklenen bir cumhurbaşkanlığı seçimi için aday sayısının birdenbire artması ve adaylardan birinin Türkiye’ye kadar gelip Abdullah Gül’ce kabul edilmesiydi. Belli ki, kendisini ulusal kahraman ilan edip seçime bağımsız olarak gireceğini açıklayan Talat’ın kazanması için her şey yapılacak. Niçin bu çabalar? Çünkü, Talat kaybeder ve ardından dikte edilmek istenen çözüm için yapılacak halkoylamasından olumsuz oy çıkarsa artık gerçekten iki devletli bir çözüme sıra gelecektir de ondan. Haklı ve güçlü olduğu bir davayı kaybetmeye doğru giderken sevindirik olan bir ülke görülmemiştir. G enişlemeden sorumlu komis- yon üyesi olarak göreve baş- lamamõn ardõndan Türkiye’ye ilk resmi ziyaretimi birkaç güç içinde gerçekleştireceğim. Türkiye’yi AB’ye daha yakınlaştırmak, komisyon üyesi olarak benim en önemli ön- celiklerim arasında yer alıyor. Ocak ayõn- da Avrupa Parlamentosu’nda gerçekleştiri- len oturumlarda da ifade ettiğim üzere, Türkiye’yi Avrupa Birliği içinde tahayyül edip edemediğim sorusuna vereceğim yanõt hep aynõ: Evet, tahayyül edebiliyorum. Konumu, büyüklüğü ve stratejik yöneli- mi dolayõsõyla Türkiye, AB için her zaman kilit önemde bir ortak olmuştur. Türki- ye’nin Avrupa yönelimi, birçok Avrupa ku- ruluşuna üye olmasõ ve siyasi liderlerinin za- man içinde ortaya koyduklarõ seçimler ile de- falarca teyit edilmiştir. AB’ye katõlõm, Mustafa Kemal Ata- türk’ün 1923’te başlattõğõ modernleşme sürecinin devamõ açõsõndan en çok umut va- at eden perspektiftir. Türkiye’nin Avrupa’da olduğunu göstermek için güzel İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesinden başka bir kanõta gerek var mõdõr? İlişkilerimiz sıfırdan başlamıyor. Bizim zaten bir geçmişimiz var. Türkiye ile AB arasõnda mallar artõk serbestçe dolaşabiliyor; ikili ticaret üç katõna çõktõ ve bugün AB, Tür- kiye’nin en büyük ticaret ortağõ olduğu gi- bi, Türkiye de AB’nin 7. en önemli ticaret ortağõ. Bunun yanõ sõra, AB ve Türk şirketlerinin yer aldõğõ birleşme ve devralmalarõn sayõ- sõnda da ciddi bir artõş meydana geldi; böylelikle, ekonomilerimizin birbirlerine olan bağõmlõlõğõ da hiç olmadõğõ kadar art- tõ. Bir bakõma, Türk ekonomisinin rekabet gücü, Avrupa’nõn rekabet gücüyle iç içe geç- ti. Ancak, Türkiye’nin AB’ye katõlõm he- definin bir gün gerçekleşebilmesi için daha da yapõlabilecekler var. Komisyon bu hedefe tam destek ver- mektedir; hepimiz inanç ve tutarlõlõkla bu he- defin peşinden gitmeliyiz. Türkiye’ye desteği sürdüreceğiz Bu bağlamda, hem AB’den hem de Tür- kiye’den, bu süreci sorgulayan kimi sesle- rin yükseldiğinin farkõndayõm. Ancak hiç şüphem yok ki yapılacak en doğru şey, ta- ahhütlerimizi yerine getirerek sürece bağlõlõğõmõzõn güvenilirliğini sürdürmektir. Güvenilirlik her iki tarafõn somut adõmlarõyla tesis edilir. İşbirliği programõmõzõ ve Tür- kiye’de gerçekleştirilen iddialõ reformlara verdiğimiz desteği sürdüreceğiz. Müzake- re sürecinde birlikte çalõşmaya devam ede- rek yeni fasõllar açmalõ ve açõlmõş olan fa- sõllarda ilerleme kaydetmeliyiz. Kõbrõs’taki açmazõ aşmalõyõz. Kıbrıs sorunu Kõbrõs’ta sürdürülen görüşmeler, Ada’nõn yeniden birleşmesine yönelik kapsamlõ bir çözüme ulaşõlmasõ için eşsiz bir fõrsat sun- maktadõr. Ben, bu sorunun giderilmesi için elimdeki tüm olanaklarõ kullanarak çözümü destekleyeceğim. Bu konuyu kısır bir döngü olmaktan çı- karıp verimli bir döngüye çevirebilece- ğimize olan inancım tamdır; yeter ki ilgili tüm aktörlerin siyasi iradesi bu yönde olsun. Bunu gerçekleştirmenin cesaret ve kararlõ- lõk gerektirdiğini biliyorum; ancak Türki- ye’nin bunlardan yoksun olmadõğõna ina- nõyorum. Türkiye, bunun bir örneğini Ermenis- tan’la ilişkilerin normalleştirilmesi yönün- de sarf ettiği çabalarla ve üstlendiği yapõcõ rolle gösterdi. Biz bu süreci yoğun bir şekilde destekliyoruz ve sõnõrõn açõlmasõ da dahil, iki ülke arasõnda kararlaştõrõlan adõmlarõn atõ- labilmesini kolaylaştõracak teknik ve mali desteği vermeye de hazõrõz. Türkiye sadece bölgesel liderliği nede- niyle değil; aynı zamanda demokrasi, İs- lam ve laikliğin pekâlâ birlikte yürüye- bildiğini gözler önüne seren bir örnek ol- ması dolayısıyla da stratejik olarak önem- li bir ülkedir. AB’de, dini vecibelerini serbestçe yerine getiren ve demokratik bir ülke vatandaşõnõn sorumluluk bilinciyle hareket eden geniş bir Müslüman azõnlõğa sahibiz. Pek çoğu hali- hazõrda AB vatandaşõ. AB, dinleriyle değil, inanç özgürlüğü da- hil olmak üzere, Avrupa toplumlarõnõn do- kusunu oluşturan temel özgürlüklere duy- duğu saygõ ile tanõmlanõr. Türkiye, Avrupa Birliği’ne katõlõmõ he- defleyen bir ülke olarak, AB vatandaşla- rının yararlandığı özgürlüklerden, ken- di vatandaşlarının da faydalanmasını sağlamalıdır. Yurttaş, işçi ve tüketicilerin haklarõnõ kuvvetlendiren; kamu fonlarõnõn en iyi şe- kilde idaresini sağlayan veya gõda güvenli- ği gibi alanlarda iyileşme sağlayan yeni ya- salar, AB’yi memnun etmek ya da müzakere sürecinin ilerlemesini temin etmek için de- ğil; her şeyden önce Türk vatandaşlarõ için gereklidir. Bu reformlarõ gerçekleştirmek zahmetli ve zor bir iş olup açõk ve dürüst tartõşmalarõn yapõlmasõnõ da gerekli kõlar. Bunun da öte- sinde, toplumun farklõ kesimleriyle siyasi partiler arasõnda gerçek bir diyaloğu ve uz- laşma ruhunu gerektirir. Altõ sene önce Birliğe katõlan Çek Cum- huriyeti’nden gelen bir kişi olarak şunu ifa- de edebilirim ki; katõlõm müzakerelerinin ba- şarõya ulaşmasõnda anahtar rol oynayan bu zahmete gerçekten değecektir. Türkiye’nin AB Üyeliği... Štefan FÜLE AB Komisyonu’nun genişleme ve komşuluk politikasõndan sorumlu üyesi Türkiye sadece bölgesel liderliği nedeniyle değil; aynõ zamanda demokrasi, İslam ve laikliğin pekâlâ birlikte yürüyebildiğini gözler önüne seren bir örnek olmasõ dolayõsõyla da stratejik olarak önemli bir ülkedir. 6 büyüklüğünde bir deprem ve yine can ve mal kaybõ... Bu bü- yüklükteki bir deprem, deprem afetini ciddiye almõş ülkelerde ba- zõ yapõlarda birkaç çatlakla atlatõ- lõrken, bizim ülkemizde gerçek bir afeti beraberinde getiriyor... Özel- likle kõrsal alandaki yapõ stoku- muz 6 büyüklüğünde bir depreme dayanamõyor. Bu yapõ stokunun büyük bir bölümü kerpiç evlerden oluşuyor. Yapõlar denetimsizlik- ten, taşõyõcõ sistemlerinin hatalõ kurgulanmalarõndan dolayõ daya- naksõz ve görüldüğü gibi orta bü- yüklükteki bir depremde yõkõlõ- yor... Yõllardõr, özellikle kõrsal alan- daki yapõlarla, büyük kentlerdeki ka- çak yapõlarõn deprem riski en büyük olan yapõlar olduğunu üzerine basa basa dile getiriyoruz. Maalesef bi- lim insanlarõnõn bu feryadõnõ hiç kimse ciddiye almõyor. Depreme dayanõksõz olan bu ya- põlarõ yõkmadan veya güçlendir- meden kullanmak veya kullanõm- larõna izin vermek insanlõk suçudur. Bu söylemi dile getirmek için, ne Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi üyesi, ne de Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde üye olmak gere- kir... Salt jeolojik veya jeofizik alan- larda bilimsel çalõşmalar yapmak Anadolu halkõnõ deprem felaketin- den kurtarmõyor. Ülkemizin birin- ci derecede deprem bölgesi oldu- ğunu herkes biliyor. Ancak, bu bil- gi de bizi depremden korumuyor. Yapõlacak işin başõnda, bir gün da- hi zaman kaybetmeden yerel veya merkezi yönetimlerin riskli yapõla- rõ tespit etmesi ve bu yapõlarõ gerekli yasal düzenlemeler yapõlarak kul- lanõcõsõnõn izni alõnmadan yõkmalarõ veya güçlendirmeleri gerekmekte- dir. Kuşkusuz, yapõlarõn yõkõlmasõ halinde, kullanõcõlarõn geçici barõ- naklarda iskânlarõ sağlanmalõdõr. Bu işlemin maliyeti ne olursa olsun devlet bunu gerçekleştirmelidir. İn- san canõndan daha kutsal ne olabi- lir? Kuşkusuz böyle bir işlem bir plan çerçevesinde ve uzun vadede yapõlabilir. Önemli olan, planlõ, programlõ olarak başlamaktõr. Devletimizin üst yöneticilerine sesleniyorum... Yapõlarõmõzõ, onar- madõğõmõz veya yõkõp yeniden yap- madõğõmõz sürece halkõmõz sürek- li deprem mağduru olacaktõr. Canõnõ da, malõnõ da, hayvanõnõ da kaybe- decektir. Lütfen bir an evvel deprem riski büyük olan konutlarõn tespiti- ni yapalõm ve gerekli önlemleri alalõm. Uzun vadede yapõlacak işlerden biri de, halkõmõza deprem felaketi- nin bütün boyutlarõyla anlatõlmasõ- dõr. Bu anlatõmõn örgün ve yaygõn eğitimle gerçekleşebileceği ve bu nedenle de ilk eğitimden üniversi- te eğitimine kadar eğitimin her ka- demesinde deprem konusu ders programlarõnda geniş bir biçimde iş- lenmelidir. Ayrõca, yazõlõ ve görsel medyada da deprem konusuna salt deprem olunca değil, her zaman ağõrlõklõ bir biçimde yer verilmeli- dir. Depremle ilgili kavramlarõ da maalesef halkõmõza bir türlü anla- tamadõk. Örneğin, depremin şidde- tiyle büyüklüğü birbiriyle karõştõrõ- lõyor. Depremin neden olduğu za- rarõn tanõmlanmasõnda kullanõlan “şiddet” kavramõ, çoğu kez yanlõş bir biçimde depremin fiziksel bü- yüklüğü ile, başka bir deyişle dep- rem sonucunda ortaya çõkan ener- jinin ölçümü ile karõştõrõlmaktadõr. Yine halkõmõza anlatõlamayan ko- nulardan biri de yapõlarda kullanõ- lan inşaat malzemelerinin deprem yönünden irdelenmesiyle ilgili so- runlardõr. Örneğin, kerpiç depreme dayanaksõz, betonarme dayanõklõ gibi... Bu tür bir değerlendirmenin yanlõş olduğu, önemli olanõn mal- zemelerin “doğru” bir biçimde kullanõlmasõ ve taşõyõcõ sistem kur- gusunun yine “doğru” bir biçimde gerçekleşmesinin sağlanmasõdõr. Her tür malzemeyle depreme da- yanõklõ yapõ inşa edilebilir, önemli olan “mühendisliğin” gereğinin yapõlmasõdõr. Böyle bir olgu da, an- cak eğitimle sağlanõr. Önerim, zaman kaybetmeden yu- karõda özet olarak saydõğõm sorun- lara ciddi bir biçimde eğilmek ve uzun vadeli programlarla sorunun çözümünü sağlamaktõr. Başta inşaat mühendislerine ve mimarlara büyük görevler düşmektedir. Özellikle, üniversitelerimize ve meslek oda- larõmõza sesleniyorum!.. İnsan ca- nõndan daha kutsal hiçbir şey ol- madõğõ gibi, ülkemizde çağdaş top- lumcu ve kamu yararõna en yüksek düzeyde arka çõkmanõn yöntemle- rinden biri de deprem sorununa bütün boyutlarõyla sahip çõkmak ol- malõdõr. Depremler olmadan, daha fazla insanõmõz ölmeden depreme karşõ gerekli önlemleri almamõz için, meslek odalarõmõz önderlik yapmalõdõr. Gerekirse hukuk sa- vaşõyla, gerekirse eğitimle, gerekirse meslek politikalarõyla, “depremle yaşama” söyleminin altõ meslek odalarõ tarafõndan doldurulmalõ, başka deyişle bu söylemin ne anla- ma geldiği ortaya konmalõdõr. Ülkemizin en önemli sorunu in- sanõmõzõ depremden korumaktõr. Göz göre göre insanlarõmõzõ ölüme terk etmek insanlõk suçudur. Yine Deprem, Yine Deprem... Prof. Dr. Mete TAPAN Depremler olmadan, daha fazla insanõmõz ölmeden depreme karşõ gerekli önlemleri almamõz için, meslek odalarõmõz önderlik yapmalõdõr. Gerekirse hukuk savaşõyla, gerekirse eğitimle, gerekirse meslek politikalarõyla, “depremle yaşama” söyleminin altõ meslek odalarõ tarafõndan doldurulmalõ, başka deyişle bu söylemin ne anlama geldiği ortaya konmalõdõr. KKTC’de Cumhurbaşkanlõğõ Seçimleri 1 8 Nisan 2010 tarihinde KKTC’de yapõlacak olan cumhurbaşkanlõğõ seçim- leri büyük önem taşõmaktadõr. Bu seçimlerde yarõşacak olan adaylardan ikisinin isminin ön plana çõktõğõ gözlenmektedir: KKTC Cumhurbaşkanõ Meh- met Ali Talat ile Ulusal Birlik Partisi Genel Başkanõ Dr. Der- viş Eroğlu. Üçüncü bir ba- ğõmsõz adayõn ortaya çõkmasõ da olasõ görülmektedir. KKTC’de- ki genel kanõ, cumhurbaşkanlõ- ğõ yarõşõnõn, yukarõda isimleri- ni belirttiğim iki aday arasõnda olacağõ yönündedir. Demokrat Parti’nin tutumu, bu seçimler- de belirleyici bir role sahip ola- bilecektir. Demokrat Parti’nin kendisi bir aday çõkarmadõğõ ve bağõmsõz adayõ desteklediği takdirde, seçim ikinci tura ka- labilecektir. Talat da Eroğlu da, çözüme ilişkin görüşmelerin sürdürül- mesinden yanadõr; ancak, Talat, ne yazõktõr ki, çözümün ötesin- de teslimiyetçi bir yaklaşõmõ sergilemektedir. Derviş Eroğlu ise, görüşme- lerin sürdürülmesinden yana olmakla birlikte, Kõbrõslõ Rum- larla pazarlõk yapõlmasõnõ yeğ- lemekte ve onlarõn her isteğine koşulsuz boyun eğilmesinin karşõsõnda yer almaktadõr. Öte yandan, Eroğlu, KKTC’nin, Kõbrõs dõşõnda 19 yerde bulunan ve diplomatik statüye sahip temsilciliklerinin tanõnmasõ yo- lunda çaba harcanmasõ görüşü- nü de savunmaktadõr. Rumların uyuşmaz tutumu Büyük ölçüde dış baskılar- la başlatılan görüşmelerden bugüne değin istenilen sonuç elde edilememiştir. Kõbrõs Rumlarõ, öteden beri bilinen tutumlarõnõ değiştirmemekte diretmektedir. Güney Kõbrõs Rum Yönetimi, adanõn yöneti- minde Kõbrõs Türklerini Rum- larla eşit statüye sahip bir ortak olarak görmemekte, Kõbrõs Türklerini azõnlõk statüsünde bõrakmayõ yeğlemektedir. Kõb- rõslõ Rumlar, adanõn tümünde egemen olmak istemekte ve Kõbrõs’tan Türk askerinin çe- kilmesi görüşünü benimse- mektedir. Rumlarõn bu uyuşmaz tutumunu, BM Genel Sekrete- ri Ban Ki-Moon da kabul et- mek zorunda kalmõştõr. Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ku- ran Garanti ve İttifak ant-laş- malarının hükümleri, 18 ay- dır sürdürülen çözüme ilişkin görüşmelerin gündeminden hiç düşmemiştir. Oysa, tartõ- şõlmamasõ gereken bu hüküm- lerin hâlâ tartõşõlõyor olmasõnõ anlamak mümkün değildir. Kıbrıs sorununa, bugüne değin, gerek Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar arasında yürütülen ikili görüşmeler- de gerek uluslararası forum- larda yürütülen çok yanlı gö- rüşmelerde hiçbir çözüm yo- lu bulunamamıştır. Zaman zaman BM genel sek- reterleri de devreye girmiş ve kendi adlarõyla anõlan planlar oluşturarak, bu çetrefilli soruna bir çözüm bulmaya çalõşmõşlar; ancak, bunlardan da hiçbir olumlu sonuç sağlanamamõştõr. Son olarak, BM Genel Sekreteri Kofi Annan’õn beş kez deği- şiklik yaparak oluşturduğu “Annan Planı”, Kõbrõs’ta 24 Nisan 2004 tarihinde yer alan referandumun sonucunda, KKTC halkõ tarafõndan kabul edilmekle birlikte, GKRY hal- kõ tarafõndan reddedilmiş ve böylelikle, uygulamaya konu- lamamõştõr. Kõbrõs sorunundaki taraflarõn, birbirleriyle bağdaştõrõlamaya- cak olan ve bunlarõn aralarõnda ortak bir çözüm yoluna varma- yõ olanaksõz kõlan görüş ayrõ- lõklarõ söz konusudur. Bu du- rumda yapõlacak olan, adada iki toplumun ve bunlarõn kurmuş olduklarõ iki farklõ devletin var- lõğõnõ kabul etmektir. Ayrõca, bu iki farklõ devletin birbirlerinden bağõmsõz olarak varlõklarõnõ sürdüreceklerine, dünya devletlerinin de inandõ- rõlmasõ gerekir. Bence Türki- ye, Kıbrıslı Türkler ile Kıb- rıslı Rumların, ortak bir dev- letin bünyesinde bir arada varlıklarını sürdürebilmesi yollarını aramak yerine; KKTC’nin varlığının, dünya çapında tanıtılması yolunda yoğun çaba harcamalıdır. 18 Nisan’da yapılacak olan cumhurbaşkanlığı seçimle- rinde, Kıbrıslı Türklerin önünde iki seçenek bulun- maktadır: Kıbrıslı Türkler, ya adanın eşit statüdeki iki halkından biri olacaklar ya da azınlık statüsüne indir- genmeyi kabul edeceklerdir. İşte, 18 Nisan seçimleri, bu ne- denle büyük bir öneme sahip- tir. KKTC’de seçim yasası Kõbrõs Türk Kültür Derneği Genel Başkanõ Ahmet Göksan basõn yoluyla bir çağrõda bulu- narak, cumhurbaşkanlõğõ se- çimlerinde, KKTC Meclisi’nde yapõlacak olan yasal düzenle- melerle, ada dõşõnda yaşayan KKTC yurttaşlarõnõn da, ya Kõbrõs’ta ya da yaşadõklarõ ül- kelerde bulunan KKTC temsil- ciliklerinde oy kullanmalarõ- nõn sağlanmasõ istemini öne sürmüştür. KKTC dõşõnda yaşayan Kõb- rõslõ Türklerin sayõsõnõn, halen Kõbrõs’ta yaşayan Türklerin sayõsõndan çok daha fazla ol- duğu ve Kõbrõslõ Türklerin Rumlar karşõsõndaki en büyük zaafõnõn, nüfusça onlardan az olmasõ göz önüne alõnõrsa; KKTC seçim yasasõnda yapõ- lacak değişikliklerle, KKTC’nin dünyadaki konumunun, bu- günkünden çok daha farklõ ola- bileceğini söylemek yanlõş ol- mayacaktõr. Doç. Dr. HÜNER TUNCER 18 Nisan’da yapõlacak olan cumhurbaşkanlõğõ seçimlerinde, Kõbrõslõ Türklerin önünde iki seçenek bulunmaktadõr: Kõbrõslõ Türkler, ya adanõn eşit statüdeki iki halkõndan biri olacaklar ya da azõnlõk statüsüne indirgenmeyi kabul edeceklerdir. İşte, 18 Nisan seçimleri, bu nedenle büyük bir öneme sahiptir. mumtazsoysal@gmail.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle