15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 13 MART 2010 CUMARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kıbrıs’a Dikkat PENCERE Karikatüre Övgü... Fikrin çizgiyle mizaha dönüşmesi karikatürü oluşturur; grafik sanatların en çarpıcısı ortaya çıkar; karikatür bu anlamda günlük gazetenin vurucu silahıdır. Ünlü Le Monde gazetesi -Cumhuriyet gibi- karikatürü baştacı ediyor; birinci sayfada manşetin altında Plantu günceli izliyor, iç sayfalarda Pancho, Serguei, Pessin var; başyazı sayfasında ise çağımızın grafik mizah ustalarından her gün bir örnek veriliyor. Deli dana salgınından sonra şimdi de şap hastalığı Avrupa’da hayvanatı kırıp geçiriyor ya, Nicolas Vial’in karikatürü bu sayfaya cuk oturmuş; tanımlamaya çalışayım: Nuh’un gemisi denize açılıyor, her hayvan türünden bir çift alınmış... Ama karada bırakılanlar da var... Kıyıda bir çift koyun, bir çift domuz, bir çift sığır geminin açılışını seyrediyorlar... Tufanın eli kulağında!.. Cumhuriyet’in karikatürcü takımı güçlüdür; çizerlerimiz birbirinden değerlidir; sayfa sırasına göre Zafer Temuçin, Musa Kart, Nuri Kurtcebe, İsmail Gülgeç, Behiç Ak, Kâmil Masaracı, Semih Poroy, Aptülika ve Tan Oral’ı ben her gün merakla izlerim; Turhan’ın katılımıyla karikatürcülerimizin sayısı 10’a yükseldi; hiçbir gazetede bu güç yok; birisi daha katılsa çizerlerimiz on bire ulaşıp futbol takımına dönüşecekler. Aptallığın, budalalığın, bayağılığın, üçkâğıtçılığın egemenleştiği toplumda, karikatürün şimşeği insana bir oh çektiriyor. Gerçekten politika yaşamındaki gerzeklik katlanılır gibi değil... Ya medyada olan bitenler?.. Medya krizinin bilançosunu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Nail Güreli açıkladı: İşine son verilenlerin sayısı 4000!.. İnanılır gibi değil... Türkiye ilginç bir ülke oldu, tarımın beli büküldü, köylü perişan, ses yok.. Sanayi soluksuz.. Emekçide tepki yok. Bankalar düzeni baştan sona çöktü.. Herkesin başı önünde. Yurttaşın ensesine vur, cebinden parasını çek al, zavallı ne yapacağını bilmiyor.. Meheldir sana kardeşim.. mi diyelim?.. Bizde basın ilginç bir aşamaya erişti, gazeteler tek tip oldu.. Tek tip hurufat. L biçiminde mavi zemin üzerine dişi yazıyla birinci sayfanın yarısı boyanıyor; öteki yarısı da renkli fotoğraflardan oluşuyor. Eskiden gazetecilikte kural neydi: “Haber yansız.. Yorum özgür”dü. Artık haberin yansızlığı geçmişte kaldı; yorum da özgür değil!.. Gazeteler manşetlerinden başlayarak inanılmaz pervasızlıkla haberleri çarpıtıp yorumlarını başlıklarda yapıyorlar! Medyada gerçekten kriz var... Yapılan kamuoyu yoklamalarında ortaya çıktığı gibi, medyaya güven yüzde 1!.. Bu medyanın karikatüre gereksinimi olur mu?.. (14 Mart 2001 tarihli yazısı) 5 Mart 2010 Salõ günü, Amerikan Temsilciler Meclisi Dõş İlişki- ler Komitesi’nde 23’e karşõ 22 oyla kabul edilen 252 sayõlõ karar, uluslararasõ diplomasinin (Washington, Ankara ve Erivan’da yü- rütülen) yenilgisi, Ermeni lobisinin ka- zanmasõ olarak yorumlanabilir. Ancak bu- nun oyunun sonu olmadõğõ, belki ilk devrenin skoru olduğu söylenebilir. Baş- langõçta ortaya çõkan öfke yerini serinkanlõ düşünceye bõrakõnca, bu sonucu değiş- tirmenin, yani Daşnaklarõ ve Ameri- ka’daki Ermeni diyasporasõnõn fanatik- lerini yenilgiye uğratmak için henüz geç kalõnmadõğõ akla gelmektedir. Acaba, Amerikan Kongresi’nde Tem- silciler Meclisi Başkanõ Nancy Pelosi ile aynõ mecliste görev yapan Texas, New Jersey ve Masachussets temsilcileri gibi güçlü politikacõlar ile sõkõ bağlarõ olan Er- meni lobisini, uluslararasõ diplomasi ile izole edebilmek mümkün olabilir mi? Kuşkusuz Amerika’daki Ermenilerin çok uzun bir zamandan beri bu politik oyun içinde olduklarõnõ göz önünde tutmak ge- rekmektedir. Önümüzdeki seçenekler Ermeni lobisinin başarõ tarihi 1920’le- re, Amerikan Senatosu’nda Lozan An- tlaşmasõ’nõn reddedilip onaylanmamasõ- na kadar uzanmaktadõr. Bu nedenle, oyunun ikinci devresinde sonucu lehimize çevirmek için birinci devrede yapõlan hatalarõ, özellikle kaçõ- rõlan diplomatik fõrsatlarõ ve önümüzde- ki seçenekleri ciddi bir biçimde değer- lendirmek gerekmektedir. Öncelikle sorulmasõ gereken soru, Obama yönetiminin oylamaya giden süreç içinde neden bu kadar etkisiz kal- dõğõ olmalõdõr. Özellikle sözü edilen Amerikan yönetiminin Türk-Ermeni iliş- kilerini normalleştirmek için doğrudan ya da dolaylõ olarak büyük çabalar sarf et- tiği göz önüne alõnõnca bu sorunun öne- mi daha da artmaktadõr. Obama yönetiminin mesajı Obama’nõn ülke içindeki popülaritesi- nin, yüksek işsizlik ya da ekonomik krizden çõkamama gibi nedenlere bağlõ olarak düşmekte olduğu gözlemlenmek- tedir; Kongre’deki oylamaya ağõrlõk kon- mamasõ buna bağlanabilir. Bununla be- raber, oylamaya bakõldõğõnda Obama yönetiminin etkili olduğu, hatta 23’e karşõ 22 oyluk sonucu tasarõmladõğõ söy- lenebilmektedir. Daha açõk bir deyişle Obama yönetimi Ankara’ya bir mesaj ola- rak oylamayõ yönlendirmiştir. Bu mesaj, İsviçre’de dikkatli ve zorlu görüşmeler- den sonra imzalanan protokollerin Tür- kiye tarafõndan öldürülmemesi biçimin- de yorumlanabilmektedir. Bu noktada, sözü edilen protokollerin Ankara’da, parlamentodan geçirilme- sinde Erdoğan-Davutoğlu yönetiminin hatalarõ da tartõşma gündemine girmeli- dir. Her şeyden önce, şimdiye kadar Türkiye’nin dõş dünya tarafõndan övülen “komşularla sıfır sorun” politikasõnõn tehlikeye düştüğünü görmek gerekmek- tedir. Türkiye’nin 2025 yõlõnda dünyanõn en büyük on ikinci ekonomisi olacağõ ve bu- nun Türkiye’yi büyük bir bölgesel güç ha- line getireceği türünden kestirimler göz önüne alõndõğõnda “komşularla sıfır problem” ilkesinin önemli olduğu açõk- tõr. Bölgenin büyük bir güç odağõ hali- ne gelmekte olan Türkiye’nin komşula- rõ ile olan her türlü sorunu çözecek kapa- siteye sahip olduğu açõktõr. Komşularla sõfõr sorun politikasõ, aslõnda var olan so- runlarõn ekonomik güç ve etkinliğe dayalõ bir diplomasi ile çözülmesi anlamõna gelecektir. Geçtiğimiz aylar içinde, Eri- van’la ilişkileri normalleştirmeyi amaç- layan protokollerin imzalanmasõndan sonra sanki Ankara bu konuda fikir de- ğiştirmiş bir görünüm vermektedir. Tür- kiye’nin Azerbaycan ile dostluğuna bü- yük bir değer vermesi ve Karabağ soru- nunun çözülmesini talep etmesi doğrudur, haklõdõr. Ancak Türkiye’nin dõş politi- kasõnõ kim belirlemektedir? Türkiye’nin bu konuda fikir değiştirmiş bir görünüm vermesi dõş politikanõn samimiyeti hak- kõnda kuşkular yaratacaktõr. Hiç kuşkusuz Erivan da ilişkilerin nor- malleşmesi konusunda büyük hatalar yapmõştõr. Sarkisyan yönetimi, Daş- naklarõn ve diyasporanõn fanatik taleple- rine boyun eğmiştir. Bu fanatik çevre- lerin, geçmişte Türk diplomatlarõna kar- şõ vahşi bir terör kampanyasõ yürüttük- lerini kimsenin unutmamasõ gerekmek- tedir. Ankara süreci durdurmalı Protokoller ile ilgili olarak Ermeni Anayasa Mahkemesi’nin değerlendir- mesi hatadõr ve gelişmeyi önleyici kaba bir çõkõş olmaktan öteye gitmemektedir. Mahkemenin protokoller ile ilgili yoru- mu hiçbir anlam ifade etmemektedir ve Ermeni yönetiminin bu protokollerdeki herhangi bir maddeyi, örneğin ortak ta- rih komisyonu kurulmasõnõ uygulamaya sokmamasõ halinde Ankara’nõn süreci durdurup hudutlarõ kapatma dahil karşõ önlem almasõ haklõ ve tutarlõ bir davra- Ermeni Lobisi 1 - Diplomasi 0 Prof. Dr. Özay MEHMET Doğu Akdeniz Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekanõ/Carlton Üniversitesi (Kanada) Emeritus Profesörü Obama kendisinden beklenen cesaretli ve rasyonel tutumu sergileyemezse bile Ankara’nõn “sõfõr problem” ilkesi doğrultusunda yapmasõ gerekenler vardõr. Türkiye bölgenin en büyük ekonomik gücüne sahip ülkesidir ve ilişkilerin normalleşme yoluna girmesi ile aslan payõnõ alacaktõr. DİKKAT ederseniz, Kıbrıs’la ilgili nutukların çoğunda Atatürk’ten de söz etmek gerektiğinde hep şu anlatılır: Manevralardan birinde “Savaş çıktığında dış dünyayla ulaşım bakımından en büyük tehlike ne olabilir?” diye sorulmuş, genç subaylar biraz tereddüt geçirince Gazi haritanın başına geçmiş ve “Kıbrıs’a dikkat edin” demiş. Böylesi, elbette Kıbrıs bakış türlerinden sadece biridir. O zamandan beri yaşananlar çook başka ve değişik bakış açılarını gündeme getirdi. Her şeyden önce de, “sosyal psikoloji” açısından Kıbrıs’a bakmak. Bunun ne demek olduğunu anlamak için, daha yakın bir tarihe, 1974 yılının 20 Temmuz gününe dönmek gerekir. O dönemde yaklaşık yirmi yıldır süren Kıbrıs sorununun kritik günü. Ortak cumhuriyetin çöküşünü izleyen günlerin sıkıntılarından ve ırkçı katliamlardan sonra bir de Samson adında bir serdengeçtinin darbesi yaşanmakta, onun arkasındaki Atina’nın albaylar cuntası Adayı Yunanistan’a bağlama hesaplarının sonuçlanmasına sevinmektedir. Devlet başkanı Başpiskopos Makarios Malta’ya kaçmıştır. Ankara’daki hükümet, öbür garantici devlet İngiltere’yi birlikte harekete ikna edemeyince iş başa düşmüş ve Türk askeri denizden ve havadan Kıbrıs’a müdahale etmiştir. 12 Mart sonrasının ilk yıllarını yaşayan Türkiye’de o darbe hükümetinin eziyetleri ve yanlışları henüz unutulmuş değildir; siyaset manzarası da pek açıcı sayılmaz. Toplum henüz kendini toparlamış sayılmaz, dağınıklık sürmektedir. Fakat, mucize: Askerin Kıbrıs’a müdahalesiyle o karamsarlığı ve dağınıklığı ortadan kaldırmış, iktidarı ve muhalefetiyle, sivili ve askeriyle, genci ve yaşlısıyla, hatta sağcısı ve solcusuyla bütünleşmiş bir Türkiye ortaya çıkmış, acılar küskünlükler unutulmuştur. Niçin? Çünkü Türkiye uzun yıllardan sonra ilk kez hakkını korumak için gücünü kullanmaktadır. Haklılık ve güçlülük. Bütün eziklikleri gideren, sinmişliği, mazluma soyunmayı sona erdiren, özgüveni arttıran bileşim. Kıbrıs, bu mucizeyi yaratan olaydı. Bir süre öyle kaldı. Ama, aradan geçen yıllar, sanki haklılık ve güçlülük bir sorunu çözmeye yetmiyormuş gibi, sorunun altından kalkmak için neredeyse başkalarına yalvaran, itilip kakılan, sanki kabahatli oymuş gibi suçlanan bir Türkiye doğurdu. Kıbrıs davasının kaybı özgüvenin büsbütün kaybına yol açacağı için sosyal psikoloji açısından yıkım demektir. Mutlaka önlenmelidir. [email protected] nõş olacaktõr. 5 Mart oylamasõnda fa- natik diyaspora ve onlarõn destekçileri, çok az farkla da olsa kazanmõşlardõr. Bu Pirus zaferi Ermeni ayaklanmasõ ile ilgili ta- rihsel gerçekleri ortadan kaldõrmamaktadõr. Belki, Amerikan Kongresi içinde seçim kampanyalarõ ve bu kampanyalarõn finansma- nõ için bir at pazarlõğõ ya- põldõğõnõ göstermektedir. Amerikan Kongre üyeleri ve Amerikan yurttaşlarõ 1915 yõlõnda ortaya çõkan bu trajik tarihsel olayõ öğ- renmek istiyorlarsa Gu- enter Lewy, Justin McCarthy, Shaw and Shaw, Bernard Lewis ve benzeri Osmanlõ tarihi üze- rinde uzmanlõklarõnõ ka- nõtlamõş ciddi araştõrõcõla- rõn yapõtlarõnõ okumalarõ gerekmektedir. Önümüz- deki günlerde ve mutlaka 24 Nisan tarihinden önce Ermeni lobisine karşõ ha- rekete geçilmelidir. Bu- nun yolu ve yöntemi dip- lomatik etkinlik olmalõ- dõr. Birinci devrenin mağ- luplarõ olan Ankara, Erivan ve Obama yönetimi sözü edilen diplomatik atağõn üç ayaklõ çerçevesini oluştu- racaktõr. Halen, imzala- nan protokollerin kaderi ve Türk-Ermeni ilişkilerinin normalleşmesi için en bü- yük sorumluluk Obama yönetimine düşmektedir. Başkan Obama güçlü bir liderlik sergilemelidir ve bu liderliğin moral bir bo- yutu olduğu açõktõr. Baş- kan Obama’ya 24 Nisan günü “J” sözcüğünü kul- lanacak ve diyaspora fa- natiklerini ödüllendirecek ya da Nobel Barõş Ödü- lü’nü hakkõ ile almõş ol- duğunu kanõtlayacaktõr. Obama kendisinden beklenen cesaretli ve ras- yonel tutumu sergileye- mezse bile Ankara’nõn “sı- fır problem” ilkesi doğ- rultusunda yapmasõ gere- kenler vardõr. Türkiye böl- genin en büyük ekono- mik gücüne sahip ülkesi- dir ve ilişkilerin normal- leşme yoluna girmesi ile aslan payõnõ alacaktõr. Di- yasporayõ yenilgiye uğ- ratmak için Erivan ile iliş- kileri normalleştirmek ge- rekmektedir. Bölgede ekonomik ola- rak güçlenen Türkiye ve paylaşõlacak refah artõşõ, Ermenilerle olduğu gibi Kürt sorunu ve Azerbay- can ilişkilerinde çözüme ulaşmanõn temelini oluş- turacaktõr.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle