Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
22 ŞUBAT 2010 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
SÖYLEŞİ 7
GEÇMİŞTEN
GELECEĞE
ORHAN ERİNÇ
Darbe Çeşitlemeleri...
Türkiye uzunca bir süredir “darbe”
söylemleri ile yatıp kalkıyor.
Kimileri olası bir askeri darbeden, kimileri de
gerçekleştirilmiş sivil darbeden söz ediyor.
Bulmacacıların gözde soruları arasında yer
alan dize ikilisinin anlamına benzer bir durum
söz konusu.
“Kimileri sevgilinin boyunu dağ servisine,
kimileri de önceki alfabenin elif harfine
benzetir. Benzetilenler değişiktir ama, hepsinin
amacı sevgilinin boyunu anlatmaktır.”
Erzincan Cumhuriyet Başsavcısı’nın
karşılaştığı ve yüksek yargı organlarının “kural
dışı” olarak nitelediği uygulamaların yazılacak
yeni tarafı neredeyse kalmadı.
Gelin önceki darbelerin iki özgün örneğini
anımsayalım. Bakarsınız işe yarar.
Demokrat Parti’nin 1960 yılının Nisan ayında
üyelerini polis, savcı ve yargıç yetkisiyle
donattığı Tahkikat Encümeni kurulunca ilk
ayağa kalkanlar İstanbul Üniversitesi
öğrencileri olmuştu.
28 Nisan günü üniversite bahçesinde
başlayan gösteriler Beyazıt Meydanı’na
sıçrayınca iktidarın emrindeki polisler ateş açtı
ve öğrencilerden Turhan (Turan) Emeksiz
vurularak öldürüldü.
27 Mayıs 1960’ta askerler iktidarı devirince
kurulan Yüksek Soruşturma Kurulu bu olayı
da gündemine aldı. 4 Ekim 1960 günü üç kişi
gözaltına alındı, 5 Ekim’de de tutuklandı.
Yüksek Adalet Divanı’nın sanıklar
çizelgesinde 489 numarayla Mehmet Dinçer,
490 numarayla Cemil Cahit Tokar, 495
numarayla da Talia Bali Aykan yer alıyordu.
Dinçer’in “görevi” bölümünde “Adli Tabip”
yazıyordu ve yanlış anımsamıyorsam morg
müdürüydü.
Talia Bali Aykan doçent doktordu.
Türkiye’nin saygın ve seçkin patoloji
profesörlerinden biri olarak bir süre önce
aramızdan ayrıldı.
Cemil Cahit Tokar ise cumhuriyet savcısıydı.
Başlarının derde girmesinin nedeni, yaptıkları
otopsinin raporunda; Emeksiz’i öldüren
kurşunun “sekerek geldiğini” yazmış
olmalarıydı.
O dönemin güçlülerine göre gerçeği
değiştirmiş, devrilen iktidarı korumaya
kalkmışlardı. Tokar’ın sesi duruşmalarda pek
çıkmıyordu ama Dinçer ile Aykan’ın Başkan
Başol’la çekişmeleri unutamadıklarım
arasındadır.
Aykan 21 Mart 1961’de, Tokar 21 Nisan
1961’de, Dinçer de 27 Temmuz 1961’de
salıverildiler. Sonunda, davaları da iktidara
yönelik suçlarla ilgilendirilemediği için Yüksek
Adalet Divanı’nın görevleri arasına sokulamadı
ve düştü.
O dönemde yargıç ve savcıların hiçbir
güvencesi yoktu ve gelecekleri doğrudan
Adliye Vekili’nin keyfine kalmıştı.
Demek ki “darbe”nin kendisi ya da iddiası
söz konusu olduğunda tutuklanan ilk
cumhuriyet savcısı İlhan Cihaner değilmiş.
12 Eylül 1980 darbesini yapan Milli Güvenlik
Konseyi’nin 5 paşası aynı zamanda yasama
organı görevini üstlendiler. Amaçları arasında
demokrasiyi getirmek de vardı. Aldıkları
kararlar bile çıkarttıkları yasaların
değerindeydi. Yürürlükte bir anayasa vardı
ama, bazen ince eleyip sık dokuyamıyorlardı.
Anayasaya aykırı düşenleri de oluyordu.
Sonunda Kristof Kolomb’un yumurtayı dik
durdurmasına benzer basit bir çözüm
buldular. Ve dediler ki; “Yasalardaki anayasaya
aykırı düşen bölümler, anayasayı da
değiştirmiş olur”.
İşte size bir başka darbe demokrasisi
örneği.
Seç, beğen, al...
oerinc@cumhuriyet.com.tr
Yargõtay 8. Ceza Dairesi Onursal Başkanõ Naci Ünver’den hükümete sert çõkõş:
Hedefleri yüksek yargõ
Eski Yargõtay Sekizinci Ceza
Dairesi Başkanõ ve Yargõtay
Sekizinci Ceza Dairesi Onursal
Başkanõ Nacı Ünver’le hükümet
ve yargõ arasõndaki son
çatõşmalarõ konuşuyoruz. Ünver,
“Yargı tam bağımsız hale
getirilmedikçe Türkiye’de
gerçek demokrasi olmaz” diyor.
Erzincan Başsavcõsõ İlhan
Cihaner’i tutuklattõktan sonra
görevleri ellerinden alõnan
Erzurum savcõlarõnõn Cihaner’le
ilgili dosyayõ apar topar
İstanbul savcõlarõna göndermeleri
konusunda da Ünver şu tespiti
yapõyor: “Bu çok ciddi ve
hukuki sorumluluğu gerektiren
bir olaydır. Böyle bir
sorumluluk göze alınarak
yapılmışsa büyük cesaret
işidir.”
- Erzincan Cumhuriyet
Başsavcısı İlhan Cihaner’in
İsmailağa ve Fethullah Gülen
cemaatleriyle ilgili yaptığı
araştırmalar nedeniyle Erzurum
Başsavcısı tarafından
tutuklattırılmasıyla başlayan
yargıda deprem niteliğindeki
olaylar dizisini eski Yargıtay 8.
Ceza Dairesi Başkanı olarak
nasıl yorumluyorsunuz?
N.Ü. - 2802 sayõlõ Hâkimler ve
Savcõlar Kanunu’nun 90.
maddesine göre birinci sõnõf
hâkim ve savcõlarõn görevleriyle
ilgili suçlarõn yargõlanmasõnõn
Yargõtay’da yapõlacağõ
öngörülmüştür. Ayrõca özel
yetkili ağõr ceza mahkemesinin
görev kapsamõnõ belirleyen Ceza
Muhakemesi Kanunu’nun 250.
maddesinin üçüncü fõkrasõnda,
Yargõtay’da ve Anayasa
Mahkemesi’nde yargõlanacaklarõn
bu mahkemelerin görevi
kapsamõnda olmayacağõ
belirtilmiştir. Konuyu bu
bağlamda değerlendirdiğimizde
Erzincan Cumhuriyet Başsavcõsõ
hakkõndaki işlemler bu yasa
hükümlerine aykõrõdõr. Nitekim
Hâkimler ve Savcõlar Yüksek
Kurulu (HSYK) bu tespiti
yapmõş, Yargõtay ve Danõştay’õn
yetkili kurullarõ da bu görüşü
onaylamõştõr. Ben de bu görüşe
katõlõyorum.
- Erzincan Başsavcısı İlhan
Cihaner’in görev sırasında suç
işlediği iddiası var. Cihaner,
İsmailağa ve Fethullah Gülen
cemaatleriyle ilgili soruşturma
yapıyordu. Bu cemaatlerle ilgili
soruşturma yapmak görev
sırasında suç işlemek mi oluyor?
- Görev yaparken suç işlenmez.
İşlenir de şöyle olur: Görev
hududunu tecavüz eder. Görevi
sõrasõnda yapõlmamasõ gereken bir
işi yapar. Şu anda her şey
iddiadõr. Neyin ne olduğunu
ileriki günlerde göreceğiz.
- Erzurum savcılarının HSYK
tarafından görevden
alındıklarını öğrenir öğrenmez
Cihaner’le ilgili dosyayı apar
topar İstanbul savcılarına
göndermesini nasıl karşıladınız?
- Bu çok ciddi ve hukuki
sorumluluğu gerektiren bir
olaydõr. Böyle bir sorumluluk
göze alõnarak yapõlmõşsa büyük
cesaret işidir.
-Türkiye’de bugün yargı
ağırlıklı olarak ortaya çıkan
gündem sizce yapay mı yoksa
gerçek mi?
- Bugün yargõ bağõmsõz olsaydõ
Türkiye bu gündemlerle vakit ve
enerji harcamazdõ. Bunun çözümü
için yapõlacak tek şey anayasanõn
144 ve 159. maddelerini değiştirip
yargõyõ tam bağõmsõz hale
getirerek yürütmenin
egemenliğinden kurtarmak
olmalõdõr. Biz gerçekten
demokrasi istiyorsak yapõlacak
tek şey budur.
-Başbakan Erdoğan
geçenlerde, “Yüksek yargı bize
kan ağlatıyor” mealinde bir söz
söyledi. Sizce bu hükümet yüksek
yargıyla neden bu kadar
uğraşıyor?
- Bunun nedenini onlara
sormalõsõnõz. Devletin tüm
faaliyetlerinin hukukun
üstünlüğü ilkesine dayanmasõ
gerekir. Yani herkes yargõ
kararlarõna uymalõ ve saygõlõ
olmalõdõr. Başka türlü çözüm yeri
yok. Kuvvetler ayrõlõğõ
mimarlarõndan Montesquieu’ye
baktõğõmõz zaman yargõ
bağõmsõzlõğõ esasõ yürütmeye
karşõ benimsenmiştir. Yani
yargõya karşõ müdahalenin
yürütmeden geldiği ve geleceği
esas alõnarak yargõnõn
bağõmsõzlõğõ ilkesi
benimsenmiştir.
“Yargı yürütmeye karşı
bağımsız olmalıdır. Çünkü
yürütme yargının kendisine
ayak bağı olmasını istemiyor”
denilmiştir. Bu bütün
yürütmelerin doğasõnda vardõr.
-AKP hükümeti bir ara jet
hızıyla yine anayasa değişikliğini
gündeme getirdi.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül
uzun tartışmalar üzerine
Hindistan gezisinde, “Fırsat
kaçtı” dedi. Laikliğe aykırı
eylemlerin odağı olmuş AKP’nin
yeni bir anayasa yapma hakkı
var mı?
- Demokratik ülkelerde siyasal
iktidarlar başta anayasa olmak
üzere yasalarõ özenle uygulamak
ve değişiklik gereksinimi
durumlarõnda da özenle çaba
harcamak zorundadõrlar. Bize
dönersek, anayasadaki 175.
madde anayasa değişikliklerinin
nasõl yapõlacağõnõ düzenliyor.
“Üye tam sayısının üçte birinin
teklifi ve beşte üçünün
kabulüyle anayasa değişikliği
gerçekleşir” diyor. Ama 367
bulunamazsa zorunlu olarak
halkoylamasõna gidilecektir. Yeni
bir anayasa yapõlmasõ da kurucu
meclislerin görevidir.
Bu kurallara uyularak bir
anayasa değişikliği yapõlmasõnõn
yasal geçerliliği vardõr. Ama
demokratik geçerliliği var mõ yok
mu? Onun üzerinde ayrõca
durmak gerekir. O zaman
değişikliğin amacõna ve
kapsamõna bakmak lazõmdõr.
Hükümetin değişiklik istemi ve
söylemi özellikle yüksek yargõ
organlarõnõn yapõsõnõn
değiştirilmesinden başlõyor. En
çok da istenen Anayasa
Mahkemesi’nin yapõsõnõn
değiştirilmesi.
- Peki, Anayasa
Mahkemesi’nin yapısını
değiştirmekte sizce neden bu
kadar istekliler?
- Bugün 11 üyeli Anayasa
Mahkemesi’nin yedi üyesi, yani
çoğunluğu yüksek yargõ
organlarõndan seçiliyor. Biri
üniversiteden geliyor.
Üç kişi de cumhurbaşkanõ
tarafõndan yüksek kademe
bürokratlar ve avukatlar arasõndan
seçiliyor. Bu yapõsal özelliğiyle
tarafsõzlõğõ konusunda bugüne
kadar bir eleştiri gelmemişti.
Anayasa Mahkemesi’ni daha
demokratik bir yapõya
kavuşturmak istiyorsak
cumhurbaşkanõnõn üye seçme
yetkisini kaldõrmamõz gerekir.
Çünkü cumhurbaşkanõ aynõ
zamanda yürütme erkinin başõdõr.
Ama Anayasa Mahkemesi’nin bu
haliyle kalmasõnda bir sakõnca
yoktur. Şimdi, yasama organõndan
ağõrlõklõ olarak Anayasa
Mahkemesi’ne üye seçilmesini
sağlamak isteniyor. Yani bunun
anlamõ Anayasa Mahkemesi’ni
yasama organõna, Meclis’e monte
etmek.
-Peki, bu ne getirir ne götürür?
- Yani milletvekilleri kendilerini
yargõlayacak kişileri kendileri
seçecek. Bir kere burada hukuksal
çelişki var. Kaldõ ki o zaman
Anayasa Mahkemesi siyasallaşma
sürecine girer. Seçilmek istenen
kişiler hangi partinin çoğunluğu
Meclis’te varsa onlara yaranmaya
çalõşacaklardõr. Bugün bir parti
iktidardadõr. Yarõn bir başka parti
olacaktõr. Döneme göre Anayasa
Mahkemesi yapõsal biçim
değiştirir. O zaman da orada adalet
aramak zorlaşõr.
Tutuklamalar cezalandõrmaya dönüşmemeli
- Türkiye’de tuhaf bir hukuk anlayışı
var. İnsanlar gözaltına alınıyor,
tutuklanıyor. Sonra aylarca, yıllarca
tutuklulukları, üstelik kaçma, delilleri
karartma gibi durumları olmadan da
devam ettiriliyor. Sizce bu baştan bir
cezalandırma yöntemi değil mi?
- Bu çok uç bir uygulamadõr. Her
aşamada kişi tutuklanõr diye bir kural yok.
Yasa belirlemiş. Kaçma şüphesi, delilleri
karartma olasõlõğõ, ağõr bir suç işlemiş
olmasõ ve yalan tanõklarla ikna edebileceği
kuşkusu olacak. Kişi bu koşullarda
tutuklanõr. Ama bu koşullar yoksa kişinin
tutuklanmamasõ gerekir.
Tutuklama bir cezaya dönüşmemelidir.
Cezaya dönüştüğü zaman ileride tedavisi
imkânsõz sonuçlar doğurur. Onlarõn
özgürlüğünden, sağlõğõndan alõp
götürülenleri kim telafi edecek? Ödenecek
tazminat bunlarõ karşõlar mõ? Tutuklama
gerekli bir yöntemdir. Ama bunu
zamanõnda ve yerinde kullanacaksõnõz.
Türkiye’de yargõlananlarõn ancak yüzde
40’õ mahkûm oluyor.
- Son zamanlarda başta Ergenekon
davası olmak üzere kimi davalarda
tutukluluk süresi neredeyse sonsuza kadar
uzuyor. Sizce tutukluluk bu davalarda
cezalandırmaya mı dönüşüyor? O zaman
ne biçim bir hukuk anlayışı oluyor bu?
- Ben şu anda kimseyi suçlamak
istemiyorum. Çünkü bir meslek terbiyemiz
var. Yargõdaki sorunlarõ, hatalarõ yine yargõ
düzeltir anlayõşõ hâlâ bende hâkimdir. Bir
kere bu tutukluluk sürelerinin uzamasõnda iş
çokluğu, savcõ sayõsõnõn azlõğõ gösteriliyor.
Orada üç savcõ görevli olduğu için böyle
oluyor, gerekçesi ileri sürülüyor. O zaman
on üç savcõ görevlendirin.
Özel yetkili mahkemelerin görev
alanlarõna giren suçlarda soruşturmayõ
savcõlarõn yapmasõ gerekirken iş çokluğu
nedeniyle bu işi kolluk gücü götürüyor. Bir
kere kolluk, adli kolluk anlamõnda savcõlara
bağlõ kolluk gücü değil. Birçok kez adli
kolluk kurulmasõ gerektiği dile getirildi.
Ama geçmişte de bugün de İçişleri
Bakanlõğõ, elindeki bu yetkiyi vermek
istemedi. Özellikle terör suçlarõnõn çok
arttõğõ şu sõralarda adli kolluğun kurulmasõ
gereksinimi daha fazla ortaya çõktõ.
HSYK’yi Meclis’e
bağlamayõ
hedefliyorlar
- O zaman yargı bağımsızlığı nerede kalıyor?
- Kuvvetler ayrõlõğõ ilkesi ortadan kalkacağõ
için yasama ve yüksek yargõ birleşmiş olacak. Bu
olmaz. Gelelim Hâkimler ve Savcõlar Yüksek
Kurulu’nun (HSYK) yapõsõna. O da değiştirilmek
isteniyor. HSYK’nin bugün beş üyesi yüksek
yargõ organlarõndan geliyor. Adalet Bakanõ
başkan, bakanlõk müsteşarõ da doğal üyesi. Doğal
üyelik çok önemli. Çünkü doğal üye katõlmadõğõ
zaman kurul toplanamõyor. HSYK bugünkü
haliyle bile beğenilmiyor. Çünkü o beş üye
direndiği zaman istenen kararlar geçmiyor.
Buraya Meclis’ten üye seçilmek isteniyor. O
durumda yargõ lehine olan denge doğal olarak
siyaset lehine doğru dönecek. O zaman nerede
kaldõ kuvvetler ayrõlõğõ, yargõ bağõmsõzlõğõ,
yargõç güvencesi?
Bu iktidar bugün bir anayasa değişikliği yapar.
Yasal olarak bir engel yoktur. Ama bu tür
değişiklikleri yaparsanõz o zaman demokratik
geçerliliği olan bir değişiklik olduğu söylenemez.
- TBMM bu Cumhurbaşkanı’nı yedi yıllığına
seçti. Ancak daha sonra bir anayasa değişikliği
yapıldı. 5 artı 5 formülü benimsendi.
Referandumda da halk bunu kabul etti. Ama
bir belirsizlik var. Bu Cumhurbaşkanı yedi yıl
mı yoksa beş yıl mı görev yapacak?
- Anayasa değişikliği beş yõl dediğine göre
görev süresi beş yõldõr. Seçilmiş Cumhurbaşkanõ
görev süresini tamamlar, biçiminde bir ek madde
konulabilirdi. Ama böyle bir maddeyi koymayõ
unuttular. Burada bir kamu hukuku konusu var.
Kamu hukukunda kazanõlmõş hak olmaz.
Kazanõlmõş hak özel hukukta vardõr.
P
O
R
T
R
E
NACİ ÜNVER
1938, Hacõbektaş doğumlu.
Yükseköğrenimini AÜ Hukuk Fakültesi’nde
yaptõ. 1967’de hâkimliğe başladõ. Yurdun
değişik yerlerinde hâkimlik görevinde
bulunduktan sonra 1974’te Yargõtay Tetkik
Hâkimliği’ne atandõ. 1984’te Yargõtay üyesi
oldu. 1995’te Yargõtay Büyük Genel
Kurulu’nca 8. Ceza Dairesi Başkanlõğõ’na
seçildi. 1999’da bu göreve yeniden seçildi.
2003’te yaş sõnõrõ nedeniyle emekli oldu.
Serbest avukatlõk yapõyor. Yargõtay 8. Ceza
Dairesi Onursal Başkanõ. Hukuk dalõnda
beş eserinin yanõnda edebiyat dalõnda beş
roman, üç öykü, beş şiir kitabõ, basõnda
değişik toplumsal sorunlara ilişkin çok
sayõda makalesi yayõmlandõ. Bazõ romanlarõ
televizyon dizisi oldu; bazõ şiirleri de
bestelendi.
SÖYLEŞİ
LEYLA TAVŞANOĞLU
- Türkiye’de ilginç bir
uygulama var. Mahkemeler
karar alıyorlar. Danıştay
kararları onaylıyor. Ama bunlar
uygulamaya konulmuyor. Siz bu
durumu nasıl
değerlendiriyorsunuz?
- Bir kere hukuk devletinin
tanõmõ vardõr. Hukuk devleti her
türlü faaliyetleri hukukun
üstünlüğü ilkesine dayanan,
idarenin tüm eylem ve
işlemlerinin yargõ denetiminde
olduğu devlet biçimidir.
Danõştay’õn, yargõnõn
kararlarõna uymamak Ceza
Yasasõ’na göre suçtur. Kişinin
konumuna göre bunun çeşitli
prosedürü vardõr. Kimi müsteşar,
belediye başkanõ yargõlanõp
mahkûm oldu. Milletvekilleri ve
bakanlarõn dokunulmazlõklarõ var.
Hukuk devletinin olmazsa olmaz
kuralõ idarenin yargõ kararlarõna
uymasõ zorunluluğudur.
Bakõn bütün bunlarõn altõnda
yatan neden yargõnõn bağõmsõz
olmamasõdõr. HSYK tam
anlamõyla bağõmsõz bir yapõya
kavuşursa döneme göre hâkimler
ve savcõlar da eleştiri konusu
olmazlar. Zaten yargõ iç
denetimini kendisi yapar. Bugün
denetim Adalet Bakanõ’nõn elinde.
Öbür yandan kurulun başkanõ
bakan, Adalet Bakanlõğõ müsteşarõ
doğal üye. AB’ye uyum
aşamasõnda anayasanõn birçok
maddesini değiştirdik. Ama
yargõya ilişkin konulara
dokunmadõlar. Bundan önceki
iktidarlar da sağ olsunlar bu çok
tatlõ bir yetki olduğu için
dokunmadõlar.
Erzincan Cumhuriyet Başsavcõsõ
hakkõndaki işlemler yasa
hükümlerine aykõrõdõr. HSYK bu
tespiti yapmõş, Yargõtay ve
Danõştay’õn yetkili kurullarõ da bu
görüşü onaylamõştõr. Ben de bu
görüşe katõlõyorum.
Hükümetin anayasada
değişiklik istemi özellikle yüksek
yargõ organlarõnõn yapõsõnõn
değiştirilmesinden başlõyor.
En çok da istenen Anayasa
Mahkemesi’nin yasasõnõn
değiştirilmesi.
leyla.tavsanoglu@cumhuriyet.com.tr
YARGININ BAĞIMLILIĞI TATLI YETKİ
VEFAT
Merhum Kd. Alb. Sami Özarmağan’ın
eşi, Hülya Tözeren Özarmağan ve
Prof. Dr. Selçuk - Prof. Dr. Güzin
Özarmağan’ın anneleri, İpek - Burak
Türkgülü ve Ayşegül Tözeren’in
büyükanneleri
Nihal Özarmağan
(1923-2010)
aramızdan ayrılmıştır.
Cenazesi 22.02.2010 Pazartesi günü
Şakirin Camii’nde
(Karacaahmet Mezarlığı içindeki)
kılınacak öğlen namazını müteakip
Karacaahmet Mezarlığı’nda
defnedilecektir.
Allah Rahmet Eylesin.
NOT: Cenazeye çiçek gönderilmemesi
rica olunur. Arzu edenler, ÇYDD’ye Nihal
Özarmağan adına bağışta
bulunabilirler.
AİLESİ