Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 ŞUBAT 2010 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Fetret ve Kumpas
KRİTİK coğrafyalarda oturan toplumlar için iç
kargaşa ve dağınıklık durumları dış tehlikenin
arttığı dönemler sayılır. Toplumun birbirine
düşerek zayıfladığını hissedenler kendi planlarını
yürürlüğe sokmak isterler.
Rumeli fetihlerinden sonra Anadolu’yu hükmü
altına almak isteyen Osmanlı, taht kavgasına
kapılıp fetret ortamında çekişmeye başlayınca,
Papalık çevresindekilerin de uzak Asya’dan
gelerek Akdeniz havzasını karıştıran Türklere
karşı birtakım sinsilikler düşünmeye başladığı
hep bilinir.
O bakımdan, şu günlerde Kıbrıs’ta olup
bitenlere dikkat etmek gerekir.
Geçen hafta son derece ilginç bir karar
açıklandı Güney Kıbrıs’ta. Yargısı bile kendi
içinde bölünen ve Atlantik ötesindeki fesat
yuvasının yol açtığı saçmalıklarla uğraşmaktan
başka şey düşünemez duruma sokulan Türkiye
Cumhuriyeti’nde, hükümet bu karar üzerinde
durmak gereğini bile duymadı ve hiç açıklama
yapmadı. Oysa karar, ülkenin güvenliğiyle
yakından ilgiliydi.
Rum parlamentosunun oybirliğiyle aldığı bu
kararda “Kıbrıs sorununun çözümü durumunda
hiçbir şekilde garantörlük ve müdahale hakları
kabul edilemez” denmekteydi. Güney’deki
bütün partilerin “Türk askeri adadan çıkmadan
çözüm olmaz” diye hep birlikte haykırdıkları
tutum böylece perçinlenmiş oluyordu.
İçtenlikli ve inanılması gereken bir tutum mu?
Yoksa, görüşmelerden olumlu sonuç
çıkmayacağını ve sonuçta Birleşmiş Milletler’in,
yani aslında Annan Planı’na benzer biçimde
İngiltere’yle ABD’nin bir “çözüm” oluşturacağını
bilen Rum tarafının önce uzlaşmaz gözüküp
sonra kendi lehine bir şeyler daha koparmak
amacıyla kurduğu bir kumpas mı?
Kumpas, eski matbaacılığın aletlerindendi.
“Mürettip” denen dizgiciler tezgâh
üzerindeki kutulardan aldıkları kurşun harfleri
oluklu “kumpas”ta yan yana getirince baskıya
hazır satır oluşmuş olurdu. Dolayısıyla, oradan
alınan “kumpas kurma” deyimi, gizliden gizliye
akıllıca düzenlenen ve tam zamanı gelince
sonuç verecek bir tertibe girişmek anlamına
gelir.
Kıbrıs’ta böyle bir oyun hazırlanıyor. Rumların
şimdiki uzlaşmazlıkları o oyunun bir parçasıdır
ve Batı dünyası, günü gelince, darmadağın
olmuş, kurumları birbirine düşmüş Türkiye’nin
karşısına o oyunla gelecektir.
Oysa, şimdi sergilenen mızıkçılıklar bu oyunu
boşa çıkarmak için elverişli birer fırsat
sayılmalıdır. Ankara, böyle oyunlarla daha fazla
meşgul edilemeyeceğini ilan ederek, “bağımsız
iki devleti barış içinde yan yana yaşatmak” diye
özetlenebilecek ayrıntılı ve kesin bir planı ortaya
koyabilmeli ve komediye artık bir son vermelidir.
T
emsili demokrasilerde,
başlõca iki çeşit hükü-
met şekli vardõr. Parla-
menter hükümet sistemi
ve başkanlõk sistemi.
Başkanlõk sistemi en belirgin bi-
çimle ABD’de uygulanõr. Temel ni-
telikleri şöyledir:
? Devlet başkanõ belli bir zaman
dilimi için (4 yõl) doğrudan halk ta-
rafõndan seçilir.
? Başkan kendisine bağlõ hükü-
metini istediği gibi oluşturur. Hü-
kümetteki bakanlarõn başkana bağ-
lõlõğõnõn belirtilmesi için onlara
“sekreter” adõ verilir.
? Başkan ve hükümetinin mec-
lisle bir ilişkisi yoktur ve meclisin
oyuyla düşürülemez.
Bu sistemde yasama, yürütme
ve yargõ kesin ve sert çizgilerle bir-
birlerinden ayrõlmõşlardõr ve bir-
birlerini denetlerler. “Denetim ve
denge” yöntemi tüm sistemin iş-
leyişini sağlar.
Başkan halk tarafõndan seçilir
ama her şeyi de istediği biçimde
yapmaya muktedir değildir. Mec-
lis, başkanõn gönderdiği yasa tasa-
rõlarõnõ kabul edip etmemekte öz-
gürdür.
Ayrõca başkanõn atadõğõ yüksek
dereceli memurlarõn (müsteşar, ge-
nel müdür, büyükelçi gibi) meclis
tarafõndan onaylanmasõ gerekir.
Başkanõn gönderdiği Bütçe Yasa-
sõ mecliste değiştirilebilir veya red-
dedilebilir.
Yargõya gelince yargõ tamamen
bağõmsõzdõr ve meclisten geçen
yasalarõn anayasaya uygun olup
olmadõğõnõ denetleme yetkisine sa-
hiptir. Zaten yasalarõn anayasaya
uygunluğunun yargõsal denetimi
dünyada ilk kez 1802 yõlõnda ABD
Yüksek Mahkemesi’nin verdiği bir
kararla başlamõştõr.
Parlamentarizm
Temsili demokrasinin, diğer bir
biçimi “parlamentarizm”dir.
Parlamenter sistemde, mecliste
çoğunluğu elde eden siyasal parti-
nin başkanõ ilke olarak devlet baş-
kanõ tarafõndan başbakanlõğa atanõr.
Başbakanõn oluşturduğu Bakanlar
Kurulu’nun göreve başlamasõ için
meclisten güvenoyu almasõ gerekir.
Meclis, ayrõca hükümeti her an
denetleme yetkisine sahiptir. Mec-
liste milletvekilleri başbakana ve
bakanlara yazõlõ ya da sözlü soru
önergelerini yöneltebilirler. Ayrõca
milletvekilleri “Meclis araştır-
ması”, “genel görüşme”, “genso-
ru” ve “meclis soruşturması”
yollarõnõ kullanarak hükümeti her an
denetleyebilirler.
Gensoru önergesi meclis tara-
fõndan gündeme alõnõr ve kabul
edilirse, meclisin tam sayõsõndan bir
oy fazlasõyla hükümet düşürülebi-
lir. Hükümet, çoğunluk oyu alõrsa
“güvenoyu” alarak görevine devam
eder, çoğunluk oyunu alamazsa
“güvensizlik oyu” ile düşmüş sa-
yõlõr.
Parlamenter hükümet sisteminde
yargõ organõ, yasama ve yürütme or-
ganlarõndan tamamen bağõmsõzdõr.
Hükümet kararlarõ idari yargõ yo-
luyla denetlenir. Ayrõca Anayasa
Mahkemesi, yasama organõnõn ka-
bul ettiği kanunlarõn, anayasa açõ-
sõndan denetimini yapar, anayasa-
nõn temel ilkelerine aykõrõ olan ka-
nunlarõ iptal edebilir.
Parlamenter kral
Parlamenter sisteme, siyaset bi-
limi ve anayasa hukuku açõsõndan
yapõlan en önemli eleştiri, iktidarõ
ele geçiren partinin erkler üzerinde
elde ettiği büyük güç konusu üze-
rinde toplanmaktadõr.
Şöyle ki:
Seçimlerle mecliste çoğunluğa sa-
hip olan parti lideri başbakan ol-
makta; hükümeti kurmakta ve yü-
rütme gücünü elinde tutmaktadõr.
Buraya kadar bir sorun yok.
Ancak parti lideri meclisteki sa-
yõsal çoğunluğuna dayanarak aynõ
zamanda yasama organõnõ kontrol
etmektedir. Böylece çoğunluk par-
tisinin lideri olarak başbakan tek ba-
şõna hem yürütme organõnõ hem de
yasama organõnõ denetim altõna
alabilmektedir. Bu durumda kuv-
vetler ayrõlõğõ ilkesi zedelenmekte,
giderek yürütme ve yasama güçle-
ri başbakanõn kişiliğinde birleştiği
için adeta bir parlamenter “kral”
ortaya çõkmaktadõr, orantõsõz büyük
bir güç oluşmaktadõr.
Bu durumda yasama ile yürütme
birleştiği için, buna siyaset bili-
minde “fusion” (erime, birleşme)
adõ verilmektedir.
Burada anlatõlmak istenen “ya-
sama”nõn, “yürütme” gücünün
etkisi altõna girerek “birleşmesi” ya
da “erimesi”dir.
Değerli siyaset adamõ, eski Dõş-
işleri Bakanõ merhum Prof. Dr.
Turan Güneş, doçentlik tezinde bu
yakõcõ konuyu, “Parlamenter Re-
jimin Bugünkü Manası ve İşle-
yişi” adlõ kitabõnda derinlemesine
incelemiştir. (1)
Batõ demokrasilerinde, parla-
menter hükümet sisteminin bu sa-
kõncalarõnõ gidermek için çeşitli
anayasal mekanizmalar yaratõl-
mõştõr. Her şeyden önce mecliste,
anayasaya dayanarak yaptõklarõ ye-
minlerine bağlõ kalan ve özgürce ya-
sama görevlerini yerine getiren
milletvekilleri, kendi parti başkan-
larõ da olsa grup toplantõlarõnda yap-
tõklarõ konuşmalar ve aldõklarõ ön-
lemlerle yasadõşõ uygulamalarõ ön-
lemekte ve başbakanlarõn güçleri-
nin sõnõrlanmasõnõ sağlamaktadõrlar.
Bu genel çerçeve içerisinde Tür-
kiye’nin bugünkü durumu hiç de iç
açõcõ değildir.
Evet, Türkiye’de yargõ güvence-
sinde gizli oy-açõk seçim esasõna
bağlõ olarak özgür ve demokratik
seçimler yapõlõyor.
Mecliste sayõsal çoğunluğu elde
eden partinin lideri başbakan olu-
yor, hükümeti kuruyor ve meclis-
ten güvenoyu alõyor.
Buraya kadar bir sorun yok...
Ancak Türkiye’de başbakan olan
kişi, tek başõna yürütme ve yasama
gücünü denetleyecek bir konuma
geçince “milli irade” söylemine
dayanarak kendisini her istediğini
yapmaya “muktedir” görüyor.
Başkanlığa kayış
Türkiye’de partiler ve seçim ya-
salarõ bir türlü demokratikleştirile-
medi. Her gelen lider bu yasalardan
çok memnun. Çünkü bu yasalar li-
dere yasama organõndaki parti gru-
bunu tek başõna atama yetkisi ve-
riyor. Parti lideri olan başbakan ade-
ta tek seçici olarak seçimler için par-
tinin il listelerini düzenlemek yet-
kisine sahiptir.
Böylece meclis çoğunluğuna sa-
hip olan Başbakan Erdoğan hem
yürütmeyi, hem de yasamayõ de-
netlemekte, her iki gücü elinde
tutmaktadõr. Bu durumda neler olu-
yor özetle görelim:
? AKP grubunda hiçbir millet-
vekili gidişe karşõ eleştiri yapamõ-
yor; sesini çõkaramõyor. Eğer ses
yükseltilirse, biliniyor ki bir sonraki
seçimde o milletvekili liste dõşõ
bõrakõlacaktõr... (Bunun 2007 se-
çimlerinde birçok örneği görüldü.)
? Başbakan Erdoğan, İstanbul
Belediye Başkanlõğõ’ndan gelen
alõşkanlõkla, Türkiye’de başkanlõk
sistemi uyguluyor. Bakanlar için
“Benim bakanım”, “benim va-
lim”, “benim genel müdürüm”
söylemini kullanõyor. Bakanlarõ
dahi, halkõn önünde azarlayabili-
yor...
Oysa bakan bir partinin üyesidir
ama TC’nin bakanõdõr. Valiler baş-
bakanõn değil, “devletin vali-
si”dirler.
? Başbakan, seçimlerden önce va-
lilere seslenerek devlet eliyle kömür
dağõtõmõnõ şöyle yönlendirdi: “Va-
liler kamyonun ön koltuğuna otu-
rup kömür dağõtmalõlar, bunu ya-
parlarsa Türkiye’yi uçururuz.”
Başbakan aslõnda bu sözleri ina-
narak söylüyordu. Çünkü Başbakan
Erdoğan’õn demokrasi anlayõşõ bu-
dur. Oysa bu söylemiyle Başbakan
248 sayõlõ Seçim Yasasõna göre suç
işliyordu. Nitekim, seçimler sõra-
sõnda beyaz eşya dağõtan Tunceli
Valisi Mustafa Yaman bu neden-
le suçlu görüldü ve ceza aldõ.
? Başbakan bir ay kadar önce, 81
ilin valisini topladõ, yine aynõ bi-
çimde partizan yönlendirmeler yap-
tõ. O valiler, başbakanõn valileri de-
ğildirler, “benim valim” söylemi
demokrasinin ve hukuk devletinin
temel ilkelerine aykõrõdõr.
? Başbakan tek seçici olarak
adeta tayin ettiği milletvekillerine
önem vermiyor, biraz eleştiri yap-
mak isteyen hemen gözden düşü-
yor.
? Başbakan hükümet işlerini ko-
ordine eden bir siyaset adamõdõr.
Ancak Erdoğan örneğinde görülü-
yor ki, Başbakan en küçük ayrõntõ-
ya kadar iniyor, en küçük ayrõntõ-
da kendisi karar vermek istiyor.
Başbakan, örneğin İstanbul’da ya-
põlacak köprünün geçiş yollarõnõ
(güzergâhõ) da kendisi saptõyor.
Bu iş başbakanõn işi değil ki, hat-
ta İstanbul Belediye Başkanõ’nõn da
işi değil. Bu önemli karar teknik bir
karardõr, Başbakan ise mühendis de-
ğildir...
? Yeni kurulan Türkiye İletişim
Daire Başkanlõğõ yasasõna bir mad-
de konuluyor, oraya atanacak baş-
kan ve tüm memurlarõ tek başõna
Başbakan’õn seçmesi kabul ediliyor.
Bu durum, Türk kamu yönetimi il-
kelerine aykõrõ olduğu halde sür-
dürülüyor. Ayrõca bilindiği gibi bu
kuruluş herkesi dinliyor.
Arkadaşımız Gül
? Başbakan her istediğini yapa-
bilir düşüncesindedir. Nitekim
2007 seçimlerinden sonra Cum-
hurbaşkanõ’nõ kendi seçti, “Arka-
daşımız Abdullah Gül cumhur-
başkanı olacak” dedi ve sayõsal ço-
ğunluk, hiçbir uzlaşma gereğini
duymadan Cumhurbaşkanõ’nõ seç-
ti. Ama bu durum Meclis’teki mu-
halefet partileriyle diyalog kura-
mayan, uzlaşma sağlayamayan
bir Cumhurbaşkanlõğõ makamõ ya-
rattõ. Kuşkusuz iyi de olmadõ...
Oysa Gül bir uzlaşma ile seçilsey-
di bugünkü konumu daha güçlü
olurdu.
? Başbakan bugünlerde çok si-
nirli. Meclis’teki müzakerelerde
kõzõyor, Meclis Başkanõ’nõn odasõ-
na giderek müdahale ediyor. Eleş-
tiri gelince de, “Ben oraya baş-
bakan olarak değli, AKP Grup
Başkanı olarak gittim” diyor. As-
lõnda, özrü kabahatinden büyük
bir durum yaratõyor. Kendisini
frenleyemiyor, Meclis kürsüsünden,
Meclis Başkanõ M. Ali Şahin’e
“müdahale” ediyor, “Sen sustu-
ramazsan ben susturmasını bili-
rim” diyor. Bu sözler, TBMM za-
bõtlarõna ve tarihe Başbakan Er-
doğan’õn demokrasi zihniyetini
gösterecek sözler olarak geçiyor.
Meclis Başkanõ M. Ali Şahin de bir
şey söyleyemiyor. Çünkü kendisi
AKP’nin çekirdek kadrosundan,
karşõlõk veremiyor. Meclis Baş-
kanlõğõ’na gelişi AKP grubunun
gerçek bir tercihi ile değil, Başba-
kan’õn işaretiyle oldu. (Not: Mec-
lis Başkanlõğõ için AKP grubunda
yapõlan eğilim yoklamasõnda Ana-
yasa Komisyonu Başkanõ Burhan
Kuzu’nun daha fazla oy aldõğõ
söylenmektedir.)
? Başbakan 4 yõlda bir yapõlan se-
çimleri demokrasinin tek şartõ gör-
mektedir. Mademki Meclis’te ço-
ğunluktadõr, kendisi de başbakan-
dõr, öyleyse her istediğini yapaca-
ğõna inanmaktadõr. Oysa genel se-
çimler demokrasinin olmazsa olmaz
şartlarõndan sadece birisidir. De-
mokrasi hukukun üstünlüğünün
kabul edildiği ve her olayda uygu-
landõğõ bir rejimdir.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz. As-
lõnda bugün Türkiye’de uygula-
nan “parlamenter başbakanlık”
sistemi değil, Erdoğan’õn her şeye
egemen olduğu, kendine özgü
BAŞBAKANLIK sistemidir.
Son günlerde gün yüzüne çõkan
yürütme - yargõ arasõndaki savaş bu
zihniyetin bir görünüşüdür. Bu sa-
vaşõn gerçek nedeni, siyasal iktidarõ
ele geçirmiş olan AKP’nin yüksek
bürokraside olduğu gibi yargõ için-
de de kesin kadrolaşmasõnõ sağla-
mak amaçlarõnõ taşõmaktadõr.
AKP şimdi, yüksek yargõ organ-
larõ, Anayasa Mahkemesi ve
HSYK’nin yapõsõnõ değiştirmek
için yasa tasarõlarõ getirecektir.
Bunlarõ da yargõda reform diye ta-
nõtacaktõr. Aslõnda bu yasa tasarõ-
larõ Başbakan’õn yasama ve yürüt-
meyi tam anlamõyla denetlemesinin
sonuçlarõdõr. “Mademki Meclis’te
sayısal çoğunluğu ele geçirdim,
öyleyse yargı organı da tam ola-
rak bana bağlanmalıdır” zihni-
yetinin bir göstergesidir.
Bu tavõrlar demokrasiye bir şey
kazandõrmaz. Yargõya karşõ hareket
demokrasi dõşõdõr ve gerek Başba-
kan için gerekse AKP için sakõn-
calar doğurur...
Eğer AKP gerçekten demokratsa
neden Siyasi Partiler Yasasõ’nõ de-
ğiştirmiyor, neden önseçimi getir-
miyor, neden barajõ aşağõya çek-
miyor? Neden dokunulmazlõklarõ
kaldõrmõyor?..
(1) Bkz: Turan Güneş, Parlamenter Re-
jimin Bugünkü Manasõ ve İşleyişi, İs-
tanbul Hukuk Fakültesi yayõnõ, 1956.
Erdoğan’õn Örtülü Başkanlõk Sistemi...
Alev COŞKUN
Aslõnda bugün Türkiye’de uygulanan “Parlamenter Başbakanlõk” sistemi değil,
Erdoğan’õn her şeye egemen olduğu, kendine özgü BAŞBAKANLIK sistemidir.
Son günlerde gün yüzüne çõkan yürütme - yargõ arasõndaki savaş bu zihniyetin bir
görünüşüdür. Bu savaşõn gerçek nedeni, siyasal iktidarõ ele geçirmiş olan
AKP’nin yüksek bürokraside olduğu gibi yargõ içinde de kesin kadrolaşmasõnõ
sağlamak amaçlarõnõ taşõmaktadõr.
UlusalEgemenlikTehlikede
D
evletin temel öğelerinden
belki de ilki olan, ulus’un,
serbest oylarõ ile belirttiği
üstün iradesini (istencini), temsil
etmek üzere seçtiği
milletvekillerinin oluşturduğu
parlamento (yasama organı)
aracõlõğõ ile bu iradeyi
kullanmasõdõr.
Parlamento (yasama erki) devlet
örgütünün, demokratik hak ve
özgürlükleri güvence altõnda
bulundurmasõ kayõt ve koşulu ile,
işlerliğini sürdürmek için,
düzenleyici kurallar içeren yasalar
çõkarõr (yasama görevini yerine
getirir) ve bu yasalar çerçevesinde,
toplumu yöneten yürütme organınõ
denetler ve devlet bütçesini ve
bütçe kesin hesaplarõnõ kabul veya
reddeder.
Yürütme erki (hükümet)
toplumun (ulusun), demokratik
ve özgür bir ortamda, barõş,
özgürlük, erinç (huzur), gönenç
(refah) içinde yaşamõnõ
sürdürebilmesine yönelik olarak
yasama erkinin çõkardõğõ yasalar
çerçevesinde özgür bir ortam
hazõrlar ve devletin dõşilişkilerini
yürütür.
Yargı erki, toplumu oluşturan
bireyler (özel ve tüzelkişiler)
arasõnda ortaya çõkabilecek
çekişmelerin hukuka uygun olarak
çözümlenmesi, yasama ve
yürütme erki’nin eylem ve
işlemlerinin hukuka uygunluğunu
inceleyip irdeleme işlevini yerine
getirmek üzere, “bağımsız
mahkemeler” aracõlõğõ ile adil
kararlar verir.
Devletin üstün gücünü
(egemenliğini) oluşturan ve
yukarõda özetlenen devletin bu üç
erki arasõnda duyarlõ bir denge
kurulmasõ ve bu erklerden
birisinin, öbürleri üzerinde
üstünlük kurmasõ gibi tehlikeli
olasõlõklarõn önlenmesi, sağlõklõ bir
demokratik yönetim için
kaçõnõlmazdõr.
Demokrasinin temeli, çoğulcu ve
özgürlükçü bir devlet yönetimidir.
Siyasal partiler ise demokratik
devlet yönetiminin yadsõnamayacak
öğeleridir.
Yasama organõ, çõkardõğõ
her yasa ya da aldõğõ her kararda,
sadece çoğunluk partisinin oylarõnõ
değil ve fakat azõnlõk partilerinin
katkõ ve desteğini de almalõdõr.
Böylesine bir uyum (consensus)
özgürlükçü demokrasinin işlerlik
kazanmasõnõn yadsõnamayacak
önkoşuludur.
Bir siyasal partinin genel başkanõ,
Türk ulusu adõna karar veren yargõ
organlarõndaki (mahkemelerdeki)
bağõmsõz yargõçlarõn özlük işlerinin
yürütülmesi öngörülen yüksek
kurullarda, (Hâkim ve Savcılar
Yüksek Kurulu’nda) görev alacak
üst düzey yargõçlarõn seçiminde,
iktidardaki parti genel başkanõnõn
mutlak etkisi altõndaki yasama
ve yürütme erki mensuplarõ
aracõlõğõ ile, etkili olabilme
bağlamõnda girişmekte olduğu
müdahalelerle senaryo
hazõrlayabiliyorsa, bu ve benzeri
gelişmeler, ülkemizde kurulmasõ
öngörülen İslamcõ faşist
diktatörlüğün tehlikeli adõmlarõdõr.
Piyasacõlar Yeter Artõk!
E
konomik gelişmeyi,
piyasa ve rekabete tabi
kõlanlar; doğu ve
güneydoğuyu nasõl
kalkõndõracaklar acaba?
Sosyalistlerin dõşõndaki tüm
siyasiler ve partileri, önce
piyasacõ ve rekabetçi, ondan
sonra sağcõ, solcu ve dinci
olarak tarif etmektedirler
kendilerini. Yani önce
piyasacõyõz derler, herhalde
yanlõş anlaşõlmak
istemiyorlar. Otuz yõldõr öyle
bir bilgi kirliliği yaşandõ ki,
hâlâ kerameti piyasada
arõyorlar ve sanõyorlar ki
dünyanõn bütün kaynaklarõnõ
talan eden Batõlõlar rekabet
ederek kalkõndõlar.
Her gün televizyonlarda,
piyasa, para, borsa, finans,
endeks laflarõnõ kullanarak
konuşan ekonomi profesörleri
var. Bunlar fay hatlarõnõ
değiştiren deprem
profesörleri gibiler. Bunlarõn
çoğu daha önce çalõştõklarõ
kurumlarõn batmasõna sebep
olmuşlardõr. Hayatõn içinde
hiç olmamõşlardõr,
gâvurcadan çevirdikleri
formüllerin ülkemizde
uygulanabileceğini
sanõyorlar. Ağõzlarõ “iyi laf
yaptığı” için de patronlar
bunlardan hiç
vazgeçmemektedirler. Bunlar
hep bir yerlerde dolgun
ücretli danõşmandõrlar. Benim
tanõdõğõm hiç okula gitmemiş,
pratik zekâsõyla, başarõ
hõrsõyla çok zengin olmuş,
ama birtakõm insani
değerlerini hep korumuş
insanlar var. Devlet bunlara
tam yetki versin, zarar eden
kamu kurumlarõnõn başõna
getirsin bir yõl içinde kâra
geçirirler. Batan şirketlere
bakõn çoğunun yönetim
kademesinde bu Prof. kõlõklõ
adamlar vardõr.
Ben şimdi açõkça
soruyorum bu proflara,
hocam Kürt sorunu bitiyor,
doğuyu kalkõndõracak piyasa
ve rekabet projeni açõklar
mõsõn? Hani reklamlarda
diyorlar ya “al, sat herkes
kazansın”. Doğuda kim ne
üretecek, kime satacak, kim
alacak ki herkes kazansõn.
Bilindiği gibi “sermaye
ürkektir” diye bir laf vardõr.
Bu lafõ edenler “sermayeci
ürkektir” diyemezler. Peki,
Anadolu’nun başka
yerlerinde, Sõvas’ta,
Kastamonu’da, tüm
Karadeniz’de, Orta
Anadolu’da sermayecileri
kim ürküttü ki oralara bile
gitmediler acaba? Ülke
kalkõnmasõ yatõrõma ve
üretime bağlõ olduğuna ve
bunu da ancak özel sektörün
yapmasõ gerektiğine
inananlar hadi cevap versin.
Bir de bu sermaye denen şey
kendilerine yapõlacak her
türlü kontrolü “özgürlüklere
karşıdır” diye hep kenara
itmiştir. 12 Eylül döneminde,
emekli askerleri holdinglerin
yönetimine getirip
nemalandõranlar, sermayeleri
ürküp kaçmasõn diye mi
yaptõlar bunu?
Peki, bu ülke otuz yõldõr
niye kalkõnamõyor? Ne sol
var ne de sendika var.
Sosyalistler bunu hep
söylediler. İnsanlõğõn,
ülkenin çõkarõnõ kendi çõkarõ
sayan, insan olmanõn zevki
ve erdeminden başka çõkarõ
yoktur sosyalistlerin. Onun
için 1965 yõlõnda Çetin
Altan, “Hiçbir zaman bir
sosyalist yalan söylemez”
demiştir Meclis’te.
Ekonomik kalkõnmamõzõ,
piyasacõ ve rekabetçilerden
beklemenin hayal olduğu
artõk ortaya çõkmõştõr. Bunlar
ürkek olduklarõ için sürekli
kafalarõnõ sağa sola çarpõp
yaralanõyorlar ve kaçõyorlar.
Parayla konuşan bu ekonomi
hocalarõ böyle açõk
konuşamazlar. Öncelikle
doğu ve güneydoğu bölgeleri
ancak kamu öncülüğünde ve
önceliğinde kalkõnabilir.
DPT yeniden kurumsal ve
faal hale getirilmeli, Et Balõk
Kurumu gibi KİT’ler yeniden
işe başlamalõdõr. Öncelikle
“solcuların” dillendirdiği
“toprak reformu” lafõndan
vazgeçip, devlet çiftlikleri
üzerinde çalõşma
yapõlmalõdõr. Doğudaki
feodal yapõ, orada yaşayan
insanlarõ üretime katarak
yõkõlabilir. Piyasacõlar var
mõsõnõz tartõşmaya?
Arif ÇAVDAR Ercan YEŞİLYURT
[email protected]