23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
21 ARALIK 2010 SALI CUMHURİYET DİZİ SAYFA 9 HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Kafa Karıştırma Memurları ‘Bugün dahi olayın ciddiyetinin farkında değilsiniz’ üleyman Demirel: “Güneydoğu olayı fevkalade ciddidir. Bugün dahi, olaya bakarken bu ciddiyetin farkında değilmişsiniz gibi bir intibaya sahibim. Diyorsunuz ki, ‘Olaylar 7 senedir devam ediyor. 1990’a gelindiğinde, işte 3 ayda 8 güvenlik mensubu, 46 militan öldü, artık olaylara hâkim olmaya başladık. Onun için, Cizre patladı.’ Keşke, bu dediğiniz doğru olsa... Evvela, şunu ifade edeyim ki; bizim elimizdeki bilgilere göre ki devletten alınmıştır 19841990 arasında 693 güvenlik mensubumuz şehit olmuştur. Bu, Kıbrıs Harekâtı’ndaki şehit sayımızdan daha çoktur. 968 vatandaşımız da hayatını kaybetmiştir. Daha 1 Mart 1990 günü, Yüksekova’da 2 hamile kadını öldürdüler. Bunu devlet radyosu 8 gün sonra ancak verebildi. 968 rakamı böyle çıkıyor”. Komplo teorileri zaman zaman olayların arkasında neler olduğunu düşünmek, farklı ve beklenmedik tasarımlarda bulunmak, hayal gücümüzü çalıştırarak kurgular yapmak için yararlı sayılabilir. Ama komplo teorilerini hayatın gerçeği sanmaya başlamak, olup biten her şeyin ardında karanlık güçler aramaya başlamak bir süre sonra bir paranoyaya dönüşüyor. Ortalık bu tür kitaplardan geçilmiyor. Ama bunlar roman değil. Ciddi kitaplar. Profesörler, yazarlar, incelemeciler televizyonlarda her akşam en basit, en açık, çoktan ne olup bittiği ortaya çıkmış olaylar hakkında bile akla hayale gelmedik kurgular yaratıyorlar. Herkes aklına eseni söylediği için bunları kanıtlamak, tersini savunmak veya çürütmek de mümkün olamıyor. İçlerinde doğrular olsa da iddialar öyle yerlere bağlanıyor ki geçmişin bilim kurgu romanlarını aratıyor. Son derece karmaşık ve karanlık güçler dünyayı yönetiyor, Türkiye’yi yıllardır karıştırıyor, derin devlet diye bir garip organizasyon değişen hükümetlere rağmen her şeye hâkim oluyor türünden iddialar neredeyse resmi kabul görmüş durumda. Hatta artık komplo teorileri parti programına dönüşmüş. Geçenlerde Saadet Partisi Başkanı Erbakan, hükümetin, siyonizmin yüzlerce yıllık planının bir parçası olduğunu söylüyordu televizyonda. Bu kadar karışık mı gerçekten hayat? Hiç sanmıyorum. Emperyalist ülkelerin, tüm dünya için gerekli kaynaklara sahip ülkelerle ilgili planları bilinmeyen bir şey değil. Siz elinizdeki kaynakları kullanacak insan yetiştiremediğiniz ve iyi yönetemediğiniz zaman bunları çeşitli yöntemlerle gelişmiş ülkelerin emrine vereceğiniz de açık. Vermezseniz ya da onlarla ortak olmazsanız bunun sonucunda Irak örneğindeki gibi başınıza çeşitli çoraplar örüleceği de gizli bir plan değil. Büyük tröstlerin azgelişmiş ülkelere girip oralardaki kaynakları ele geçirmesi, o ülkelere borç vererek yatırımlar yapması, siz kalkınıyoruz sanırken borcunuzun giderek artması, buna karşılık o yatırımdan ülkenizdeki pek az insan dışında kimsenin pay alamaması kapitalizmin en bilinen oyunlarından biri. Ama günümüzün komplo teorisyenleri eskisi gibi saf değil. Bu garip teorilerle gerçeği çarpıtıyor, karıştırıyor, kafaları bulandırıyor ve öyle çok ayrıntı sunuyorlar ki insanlar artık en gözle görünür konuda bile şaşkınlığa düşüyor. Artık televizyondaki tartışma programlarında konuşulanlar en inanılmaz senaryolar üzerine kurulmuş filmleri, dizileri aratır oldu. Programcılarımız da sağ olsunlar, bu türden insanları bulup bir araya getirmeye özen gösteriyorlar ki rating alsınlar. Ama işin açıkçası ben artık bu tartışmaları izleyemiyorum, içim sıkılıyor, bu insanlar gerçekten hiç utanmadan bir şeyler uğruna bu yalanları uyduruyor mu, yoksa bu abukluklara kendileri de inanacak kadar gerçeklik duygusunu mu kaybetmişler, doğrusu merak ediyorum. kursatbasar63@gmail.com S Demirel, içinde bulunulan durumun vehametini anlatmak için çeşitli örnekler vermeye devam ediyor ‘PKK halktan asker alıyor’ izre’de ‘Kahrolsun Türkiye, kahrolsun Atatürk’ diye bağırılabiliyor. Cizre’de, devlete ait binaların hemen tümü tahrip edilmiştir. Devletin vasıtaları yakılmıştır. Güvenlik kuvvetleri, görev yapamaz haldedir. On binlerce kişi, devlet aleyhindeki nümayişe katılıyor. Adalet mekanizması; adeta felç ve çalışamaz durumdadır. Nusaybin’de 160 kişi gözaltına alınıyor, 4 kişi tutuklanıyor, 2 kişi de, sonra serbest bırakılıyor. Güvenlik mensuplarının feryadına bakınız. ‘Bu toprakları ya alalım, ya verelim’ diye ağlaşanlar var. PKK şehitliği tesis edilmiş. ‘Rena’ kod adlı bir kadının kumandası ile eylemler yapılıyor. İletişim gayet modern. Devlet fonksiyonlarını yitirmiş. PKK halktan asker alıyor, vergi alıyor. Kaynak ihtiyacını önemli şekilde karşılamıştır. Devlet bunu kurutmaya mecburdur. PKK’yi devlet besliyor, mahalli idarelerden himaye görüyor. Yatırımların parası oraya gidiyor. Korucuya verilen para, silah ve cephanenin önemli kısmı oraya gidiyor. “C 14 MART 1990... Özal: ‘Terör abartılıyor’ 4 Mart 1990 tarihinde gazetelerde çıkan “1beyanınız ‘Terör abartılıyor’ şeklindedir. 27 Mart 1990 tarihli gazetelerde çıkan beyanınız ise, yine terörün abartıldığı istikametindedir. 28 Mart 1990 günü ise, Milli Güvenlik Kurulu toplantısından sonra, ‘Güneydoğu olaylarının Türkiye Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğüne kasteden bir planın parçası olduğu, kanaatine varılmıştır’ diyorsunuz. Ve bize yazdığınız mektupta da ‘Türkiye Cumhuriyeti’nin vatanı ve milleti ile bölünmezliğini ilgilendiren bu önemli meselenin, beraberce değerlendirilmesi amacı ile’ bizi toplantıya çağırıyorsunuz. Demek ki, sorun 7 sene evvel ‘510 tane baldırı çıplağın, daha sonra 600700 kişinin sebep olduğu’ bir sorun gibi görünürken ve önemsenmemesi gereken bir durum gibi gösterilirken, şimdi dönüp dolaşıp ‘Toprak bütünlüğümüze kasteden bir planın parçası’ haline gelmiştir. Böyle olmakla beraber, 468 kıyaslamanız, kapalı ilkokullara gidemeyen öğrenci sayısının küçümsenmesi ve devletin felç durumuna düşürülmüş olmasının hiç nazarı dikkate alınmaması, beni yine de korkutmuştur. Durumun önemsenmesi, bütün tedbirlerin başıdır. Onun için, bunun üzerinde ısrarla durdum. Kendi kendimizi korkuya veya paniğe kaptırmaya gerek yoktur. Ancak olayın küçümsenmesi, kötülüğün kaynağıdır. O zaman tedbir bulamazsınız. Tabii ki, olay devlet işidir. Ama Sayın Akbulut, 12 Mart 1990 tarihinde ‘Terörü önlemek hükümetin görevidir’ der. 30 Mart 1990’da; ‘Terör, toplumun her kesimini ilgilendirir. Olaya sadece bir hükümet, bir parti meselesi olarak bakmak yanlıştır’ der. 1 gün sonra, yani dün, 1 Nisan 1990’da da ‘Terörün önlenmesi hükümet işidir’ der. Terörün önlenmesi hükümet işidir. Tabii ki öyledir. Ancak ‘Madem öyledir, hükümet bunu niye önleyemiyor?’ diye sormak da, vatandaşın işidir. Sayın Akbulut, ifadelerini uyumlu hale getirse iyi olur. 1984 Ağustosu’nda Eruh ve Şemdinli’de başlayan PKK; bilinçlenme, örgütlenme safhalarını bitirmiş, kırsal alana geçmiş, şimdi de kentsel alana girmiştir. ‘Gerilla savaş taktiği ile düşmanı Kürdistan dağlarında tüketme’ stratejisidir. Halkı yanına almaya çalışacak, büyük şehirlerdeki olaylarla buradaki olayları bütünleştirecektir. Filistin’de olduğu gibi ‘El İntifada’ tatbikatının yapılabilmesinden dahi, endişe etmek gerekir. Hedefleri, bir yeri kurtarmaktır.” ‘Patlamadan hükümet sorumlu’ DİYARBAKIR (Cumhuriyet Bürosu) BDP Genel Başkan Yardımcısı Gültan Kışanak, Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde önceki gün “Hayata Dönüş Operasyonu” protestosu yürüyüşü sırasında yaşanan, 5 kişinin yaralandığı patlamanın ardından incelemelerde bulunmak üzere ilçeye gitti. Patlamadan AKP ile İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ı sorumlu tutan Kışanak, “Bir taraftan demokrasiden bahsedeceksin, bir taraftan da halkın en demokratik hakkı olan protesto hakkını bile şiddetle, terörle, gaz bombasıyla, patlamayla provoke edeceksin. Bunun otoriter baskıcı bir rejim olduğu çok açık” dedi. Silvan Cumhuriyet Başsavcılığı da olayla ilgili soruşturma başlattı. PKK, komşu devletlerden himaye ve destek görüyor. Yöre halkı, PKK’yi güçlü görüyor. Çünkü dediğini yapıyor, ceza veriyor. Devlet tutuklayamıyor, ceza veremiyor, verdiği cezayı infaz edemiyor. 9 Temmuz 1987 tarihli gazetelere baktığımızda, Diyarbakır’da yaptığınız toplantı sonucunda tedbirler ilan etmişsiniz. Bu tedbirlerden birisi, silahlı helikopter alınmasıdır. Bu helikopter, halen satın alınmış değildir. Siz şu anda bile ‘46 militan öldü, 8 güvenlik mensubu şehit oldu’ diyerek, olayı küçümsemeye devam ediyorsunuz. İşte bu olay, bu sebeple bu noktaya gelmiştir. Kusur kabahat aramaktan ziyade, olayın nedenlerini bu ‘Himaye eden güçler’ Bölgedeki olaylar karşısında güvenlik güçleri sert tedbirler alıyor, askerler parmakları tetikte bekliyor, ancak olaylar dinmiyor ve akan kan durdurulamıyordu. lup, çare aramak peşindeyiz. 8 Ekim 1984’te Eruh’ta halka ‘Herkesin dostluğunu aradığı güçlü Türkiye Cumhuriyeti, şuraya gelip de, 23 kurşun sıkan, 510 tane baldırı çıplak karşısında mı, bu işin altından kalkamayacak?..’ Bütün bunların hepsini, bizim önem vermeyeceğimiz, elimizin tersi ile kulaklarından tutup atabileceğimiz kişiler halinde düşünmemiz lazım diyorsunuz... İşte, o gün olaya bakışınız!.. Bugünse, ‘Ben, olayın ciddiyetini o günden biliyordum’ diyorsunuz. 2 Ekim 1985’te ise, ‘Bizim tahminimiz, bu hareketleri yapanların, bölge içinde ve dışında sayılarının 600700 civarında olmasıdır. Son 1 sene içerisinde onların kayıpları bizden fazladır. Kaldı ki, bunlar bir nevi vur kaç taktiği yapıyorlar. Bir süre sonra, onlar da bu mücadeleyi bırakacaklardır. Çünkü güçleri tükenecektir. Devam etmeleri mümkün değildir’ diyorsunuz.” ‘Kürtçe küfürlü’ şaka kanlı bitti BURSA (Cumhuriyet) Bursa’nın Nilüfer ilçesinde bir restoranda aşçı olarak çalışan Yurdalan Şahan, yardımcısı Feride B’ye şaka olsun diye, ‘Gel’ demek anlamına geldiğini söylediği Kürtçe küfür öğretti. Feride B., bu kelimeyi bulaşıkçı olarak çalışan Ziyettin Çağlar’a söyledi. Çağlar, Feride B’ye bu kelimeyi öğreten Şahan ile tartıştı. Kavgaya dönüşen olayda bıçakla Şahan’ı yaralayan Çağlar gözaltına alındı. ‘Küçümsüyorsunuz’ Kızlarını tacizden tutuklandı BATMAN (Cumhuriyet) Polise başvuran kızkardeşler B.A. (19), D.A. (14) ve H.A. (13), öz babaları Z.A’nın kendilerine cinsel tacizde bulunduğunu öne sürerek şikâyetçi oldu. Değişik tarihlerde defalarca babalarının tacizine uğradıklarını dile getiren kardeşler, korkularından polise gidemediklerini söyledi. Z.A, tutuklandı. 1 günde değişen söylem 25 Şubat 1987’de Houston’da, ‘Bu olaylara pek önem vermiyorum’ diyen sizdiniz ve... Önem vermediğiniz olaylar buraya geldi uyrun, 5 sene sonra size ‘Tehlike vahimdir’ dedirten olay budur... 16 Eylül 1986’da Niğde’de, ‘Ekonomisi, silahlı kuvvetleri güçlü bir ülkeyiz. İşte görüyorsunuz, Güneydoğu’da birkaç tane şaki gitti, bizim askerlerimizi pusuya düşürüp, 1015 tanesini şehit etti. Ama Türkiye’de kuvvetli bir hükümet var. Kanun kuvvetinde kararname çıkardık. Ertesi gün jetlerimizi tepelerine bindirdik. Tamam mı?’ diyen yine sizsiniz. TUS’ta hatalı soru başvurusu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Türk SağlıkSen, 12 Aralık’ta yapılan Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda (TUS) 10 sorunun hatalı olduğu gerekçesiyle ÖSYM’ye başvurdu. Türk SağlıkSen’den yapılan açıklamada, sözkonusu soruların yeniden değerlendirilerek, hata olanların iptal edilmesi gerektiği kaydedildi. “B 25 Şubat 1987’de Houston’da, ‘Bu olaylar bazen yavaşlıyor, bazen teröristlerin faaliyetleri istikametinde artıyor. Bu olaylara pek önem vermiyorum’ diyen de, yine sizsiniz. İşte önem vermediğiniz olaylar buraya geldi!.. Bizim dediğimiz de bu, önem vermediğiniz için bu noktaya geldi. 14 Mart’ta yine Houston’da, Nusaybin’de 6’sı çocuk 8 kişinin öldürülmesi üzerine; ‘Bugünkü terör, bir hudut hadi sesinin ötesinde değildir. Ankara, İstanbul, İzmir gibi şehirlerde, tanınmış profesörler, işadamları ve sendika liderleri öldürülmüyor’ diyordunuz. Bu, vahim bir beyanattır. Türkiye’de, kim öldürülürse öldürülsün, birisinin diğerinden farkı olur mu? Kaldı ki, bugün o dedikleriniz de öldürülür duruma gelmiştir. 29 Nisan 1987’de iki subay ile 9 erimiz şehit Ölenin farkı olur mu? edildi. Burada, ‘Eşkıyanın son saldırısını can çekişme olarak değerlendiriyorum’ dediniz. 1987’de de böyle beyanatlar yapılmıştır. Daha sonra ortalık kan gölüne döndü. 18 Ağustos 1987’de de Eruh’ta 15 kişinin öldürülmesi üzerine, ‘Türkiye’de huzur var, Güneydoğu’da ufacık bir bölge var. Onların hesapları görülmeye başlandı’ diyorsunuz. Biz de, hep bu hesabın görülmesini bekliyoruz”. Gazetecilere ‘özel oda’ ayrılacak İstanbul Haber Servisi Şişli’de yapımı son aşamaya gelen Adalet Sarayı’nda Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin (TGC) girişimiyle adliye muhabirleri için 4050 metrekarelik basın odası oluşturulması sağlandı. TGC Başkanı Orhan Erinç ve Genel Sekreter Sibel Güneş, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’i ziyaret ederek, gazetecilerin taleplerini dile getirdi. Engin de rahat çalışılabilecek geniş bir mekânın muhabirler için ayrılabileceğini söyledi. YARIN: DEMİREL: NEDEN DURDURULAMIYORLAR C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle