29 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 8 HABERLERİN DEVAMI İstanbul B Edirne Y Kocaeli B Çanakkale Y İzmir Y Manisa B Denizli B Zonguldak PB Sinop PB Samsun PB Trabzon PB Giresun PB Ankara S 15 16 18 18 18 18 18 17 18 17 18 18 12 Eskişehir Konya Sıvas Antalya Adana Mersin Diyarbakır Şanlıurfa Mardin Siirt Hakkâri Van Kars S S S PB PB PB B B B B S S S 14 14 8 19 20 21 10 15 13 12 4 9 8 Oslo K 13 Belgrad B 12 Helsinki K 6 Sofya B 9 Stockholm K 10 Roma Y 15 Londra K 3 Atina Y 18 AmsterdamK 2 Zürih K 7 Brüksel K 2 Moskova K 4 Paris K 6 Aşkabat B 4 Bonn K 4 Taşkent K 6 Münih K 8 Baku PB 11 Berlin B 1 Bişkek K 2 Budapeşte Y 8 Tiflis B 11 Madrid Y 11 Kahire B 22 Viyana Y 7 Şam A 17 Yurdun batı kesimleri parçalı zamanla çok bulutlu, Kıyı Ege ile Edirne ve Çanakkkale çevreleri hafif sağanak yağışlı, diğer yerler az bulutlu geçecek. Yurdun iç kesimlerinde sabah ve akşam saatlerinde sis görülecek. Hava sıcaklığı Trakya’da 4 ila 6, diğer bölgelerde 2 ila 4 derece artacak. CUMHURİYET 21 ARALIK 2010 SALI TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 21 Aralık GÜNCEL Baştarafı 1. Sayfada CÜNEYT ARCAYÜREK Seslerini yükseltmeleri gerekenler örneğin hükümet, örneğin ana muhalefet suskun! Başkentteki siyasal Kürt kadroları “ne anayasayı ne de yasaları artık dinlemeyeceklerini” açıkladılar; pasif direnme hakkı diye yutturmaya çalıştıkları son ayrımcı eylemlerini “Bu bir başkaldırıdır” diye nitelemekten çekinmediler. Kimden çekinecekler ki? Karşı çıkan yok! Meydan boş! Devlete başkaldıran iki dil eylemini; MHP dışında diğer partiler, Barış ve Demokrasi (Kürt) Partisi’nin seçim öncesi oy kaygısına bağlıyorlar. Bölücülüğe yol açan ayrımcılığın bugünlere gelmesinden sorumlu hükümetin başı doğu illerinde seçim yatırımı yaparken hâlâ bin yıllık kardeşlikten söz ediyor. Ana muhalefet ise Kürt sorununu dünyanın hiçbir ülkesinde örneği olmayan “toplumsal uzlaşma ile çözümleyeceğini” söylemekle yetiniyor. Devleti devlet yapan anayasaya, yasalara başkaldırıyı önemsemeye değmez bir gelişme gibi göstererek bir bakıma başını kuma sokan devekuşu gibi davranışlarını kamuoyunun yuttuğunu sanıyorlar. Güneydoğu’daki organize Kürt eylemlerini haberleştirmekle yetinen medyamız başkaldırıyı sorgulamaya gerek görmüyor; başkentteki siyasal suskunluğa destek oluyor. Siyasal Kürt militanları devletin resmi dili Türkçe değildir; resmi dil Türkçe ve Kürtçedir diyebilmek için TBMM kürsüsünde Kürtçe konuşuyorlar. BDP dışındaki partiler bir araya gelerek kürsüde Kürtçe konuşmaya karşı davranış sergileyemiyor. Meclis Başkanı parlamentoda Kürtçe konuşmak anayasaya da partiler yasasına da aykırıdır; parti kapatmaya neden olabilir dedi. Hepimiz adına konuştu diye rehavet içindeler. Dün Diyarbakır’dan başka bir gelişme yansıdı. Demokratik Toplum Kongresi’nde (DTK) “Demokratik Özerklik Modeli Taslağı” kabul edildi, açıklandı. Projeye göre, “Türkiye ve Kürdistan ortak vatan”. DTK’nin modelinde; “Demokratik özgür Kürdistan kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembollere sahiptir”. “Öz savunma direnişi”nden söz ediliyor ve… “Demokratik özerk Kürdistan’da resmi dil Kürtçe ve Türkçe… hizmet dili Kürtçe!” Yakında üzerinde şaşı gözleriyle Apo’nun resmi olan Demokratik Özerk Kürdistan parasını bölgede piyasaya sürerlerse… kuşkusuz şaşırtıcı bir olay yaşanacak ve fakat, başkent yine suskun mu olacak? Önemli bir başka konu var. Hükümetin açıklama yapmadığı, ötekilerin yeri göğü ayağa kaldırmadıkları bir konu. Günlerdir gazetelerde İmralı’daki cani ile hükümete göre “devlet görüşmeler yapıyor”. Görüşmelerin bir protokole bağlandığı, İmralı’ya kimi ödünler verildiği yazılıyor. Devlet adına görüşmeleri asker ve sivillerden oluşan bir heyetin yürüttüğü yazılınca; Genelkurmay adına İletişim Dairesi Başkanı Tayyar Süngü şu açıklamayı yapıyor: “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin bununla (İmralı ile) hiçbir ilişkisi yoktur”. Asker İmralı ile pazarlığa varan görüşmelerde “biz yokuz” diyor. Şimdi hükümetin Apo ile kimin hangi sıfatla görüştüğünü açıklaması gerekmiyor mu? Evet ama hangi hükümet? Başkentte iki dil konusundaki sessizliği Genelkurmay Başkanlığı’nın yaptığı açıklama bozdu: Asker, “Son günlerde ‘dilimiz’ üzerinde kamuoyunun gündeminde yer alan birtakım tartışmaların, Cumhuriyetimizin temel kuruluş felsefesini kökten değiştirecek bir noktaya doğru hızla götürülmeye çalışıldığı endişeyle izlenmektedir” diyor. Anayasa ve yasa tanımayan, artık lokantalara inen iki dildeki uygulamalara karşı susan AKP, askerin ülkesel duyarlılığını eleştirdi. CHP’nin iki numaralı adamı Gürsel Tekin de bir TV’de “her zaman yanlış şeyler yapıldığına” değindi ve Genelkurmay açıklaması hakkında şöyle dedi: “Son açıklamanın doğru olduğuna inanmıyorum. Bu konuda söylenmesi gerekenleri Türk siyaseti söyler.” Söyler mi? 18 Aralık’ta umutla çıktık ya yola. Bekleyelim! CHP kurultayı gündemin ana meselesi olurken bütçe görüşmeleri ve benzine yapılan zam güme gitti. Benzin fiyatlarındaki artışı soran ve bundan yakınan bir seyircisine bir ekonomi profesörü şöyle dedi: “Yapılan zam doğrudur, çünkü bütçeye para gerek, devlet doğrudan vergi alamadığı için dolaylı vergi yoluna başvuruyor.” Yani AKP iktidarın ve gelmiş geçmiş bütün iktidarlarının ekonomik alandaki en büyük açmazını açık açık söyledi. İktidara yakın belediyelerin trilyonlarca borcunu bir kalemde silen, serbest meslek erbabından vergi toplayamayan, buna avukatlar ve doktorlar da dahildir, devlet tüm ekonomiyi altüst eden dolaylı vergilerle yolunu bulmaya çalışıyor, bu hep böyle oldu. Hangi iktidar vergi reformundan ya da bankalardaki paraların hangi yollardan geldiğini araştırmaya kalksa hemen büyük bir kriz kapıdadır. 2001 krizini anımsayalım. Ekonomi profesörü ayrıca şöyle diyor, “o pahalı arabaları kullananlar benzine bu parayı da versinler”. Yani şaşmamak mümkün değil, benzin ya da gaz sadece zengin çocuklarının caddelerde turlamak için kullandıkları bir şey değil; ulaşımını, mal taşımayı karayollarına bağlı kılmış bir ekonomide benzine IŞIL ÖZGENTÜRK Benzine ve İçkiye Odaklanmış Bir Ekonomi! yapılan en ufak bir zammın ürün maliyetlerini nasıl etkileyeceğini şimdi burada ben mi anlatayım? Bilim adamlarının kendi bildiklerini inkâr eden ve köklü bir vergi reformu için iktidarları zorlamadığı bir ülkede elbette sıradan insanlar da kuzu kuzu gidip depolarını dünyanın en pahalı benziniyle doldururlar. Ve sonra şaşkınlığa düşerler, yeşil salata bile 3 lira olmuş diye… Umarım yeni CHP bu vergi reformunu nasıl yapacağını açıklar, bu çok riskli bir söylemdir ama iktidar olmayı hedefleyen bir partinin öncelikle hayatı, halkı için nasıl kolaylaştıracağını anlatması gerekir. Gelelim içki meselesine, bütçenin yüzde 6’sının içkiden alınan vergilerle kapatıldığı bir ülkede acayip işler oluyor. Örneğin insanların aileleriyle gittikleri bilinen içkili bir lokanta polisler tarafından basılıp kimlik kontrolü yapılıyor ve 18 yaşından küçük çocuk var mı yok mu diye kontrol ediliyor, bu da Türkiye’nin başkentinde oluyor. Yani ailece gidilen bir içkili lokantaya tozlu raflarda kalmış bir yasanın unutulmuş bir maddesi bahane edilerek pavyon muamelesi çekiliyor. Öte yandan Devlet Bakanı Ali Babacan’ın “içki reklamları amacını aşıyor” sözleri tedirginlik yaratıyor. Zaten TV ve radyolarda reklam yapamayan, yazılı basında da özendirme, ünlü kullanmama gibi bir dizi sınırlamaya tabi olan az miktardaki içki reklamlarının da amacı aştığının düşünülmesi, sektörde şimdi ne gelecek tedirginliği yaratıyor... Maliye Bakanı içkiye zam yapıldığında “içmesinler diye fiyatları arttırıyoruz” diyor, oysa Türkiye’de yaygın bir alkolizm sorunu yok. Zaten nüfusun büyük çoğunluğu içki içmiyor. Avrupa’ya oranla çok az içiliyor. Öte yandan fiyatlar arttırıldıkça içki tüketimi azalmıyor aksine kaçakçılık ve kayıt dışı içki üretimi arttığı için tüketim azalmış görünüyor. Ve en önemlisi köylülerin elinde üretip para kazanacağı ürün kalmadı. Tütün bitti, pancar azaldı, buğdayın hiçbir getirisi yok. Narenciye dallarda çürüyor. Seracılık ve bazı özel meyveleri saymazsak tarım gittikçe daha az kârlı bir hale geliyor ve tarımda çalışan kesim giderek yoksullaşıyor. Oysa bu ülkede çok önemli bir ürün var, tarihten beri bu böyle: Üzüm. İçki yasakçılığı ve ağır vergiler ülkede yeni yeni başlayan şarapçılığı ve dolaylı olarak bağcılığı da öldürüyor. Tarım kesimine bir darbe daha! Kelebek etkisini ekonominin hemen her alanında görmek mümkün, bir kanat çırpılıyor ve bu kanat darbesi büyüyerek ekonominin her alanında kendini gösteriyor. Bu arada iki yıl önce insanları tüketime yönlendirmek için işadamlarına simit sattıran reklamlar yapılan bu ülkede şimdi tasarruf edilsin yani tüketim kısılsın diye kredi kartlarının asgari ödemesi arttırılıyor. Sonra da birileri çıkıp ekonomi iyiye gidiyor diyor; birileri bizleri enayi yerine koymaktan artık vazgeçsin. BORÇLAR YASA TASARISI Çernobil mağdurlarına tazminat hakkı AYŞE SAYIN isilozgenturk gmail.com ANKARA Borçlar Yasa Tasarısı’yla ilgili uzlaşma komisyonunun dünkü toplantısında AKP grubunun verdiği değişiklik önergesi kabul edilirse, Çernobil kazası ya da GDO’lu ürünler gibi, sonuçları yıllar sonra ortaya çıkan fiillerden mağdur olanlara “tazminat isteme” hakkı doğacak. Türk Borçlar Yasa Tasarısı’na son biçimini vermek için oluşturulan uzlaşma komisyonunun dünkü toplantısında AKP kanadı iki önerge verdi. “Sonucun olay tarihinden sonra gerçekleşmesi” başlıklı 76. madde değişikliğine ilişkin ilk önergede, “nedensellik bağının kesilmemiş olması koşuluyla, sonuç unsurunun, haksız fiilin işlenmesinden sonra gerçekleşmesi halinde de zarar görenin tazminat isteme hakkı” öngörüldü. Önerge yasalaştığında, Çernobil kazası gibi nükleer santral kazaları ya da radyoaktif sızmalara, ışınlara maruz kalanlar, GDO’lu ürünler nedeniyle sağlığı bozulanlarda olduğu gibi etkileri uzun yıllar sonra ortaya çıkan fiillerden mağdur olanlar ya da yakınlarının, zarar verenlerden tazminat isteme hakkı doğacak. Çalışana özel banka hesabı AKP’nin verdiği bir başka önergeyle de çalışanların ücretlerinin sadece açılacak “banka hesabı” üzerinden yapılması zorunlu hale getiriliyor. Düzenlemeye göre işveren, “Çalıştırılan işçilerin ücret, prim, ikramiye ve bu nitelikteki her çeşit ödemeleri”ni, özel banka hesabına yatırmakla yükümlü olacak. TTB’nin raporuna göre Türkiye’de gereğinden fazla tıp fakültesi var Fakülte çok, eğitim yok Tabipleri Birliği, tıp fakültelerinde 1 temel bilimler öğretim üyesine ortalama 22.57 öğrenci düştüğüne işaret ederken, öğrencilerin eğitiminde önemli bir yeri olan kadavra sayısının da yetersiz olduğunu vurguladı. MUSTAFA ÇAKIR YETERSİZLİK RAPORU Prof. Dr. İskender Sayek, Prof. Dr. Nural Kiper, Dr. Orhan Odabaşı tarafından TTB için hazırlanan Mezuniyet Öncesi Tıp Eğitimi Raporu’nda tıp fakültelerine ilişkin şu değerlendirmelerde bulunuldu:  Profesör, doçent, yardımcı doçent sayıları 2010 yılında toplamda 2008 yılına göre yüzde 8 artmıştır. Öğrenci sayıları 2010 yılı için 38 bin 536 olup 2008 yılına göre yüzde 14 artmıştır. ‘İncirlik’teki nükleer silahları def edin’ Haber Merkezi TBMM’de Dışişleri Bakanlığı’nın bütçe görüşmeleri devam ederken söz alan CHP’li Şükrü Elekdağ, WikiLeaks belgelerine göre İncirlik’teki ABD üssünde 90 adet B61 tipi taktik nükleer bombanın bulunduğunu belirtti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na seslenen Elekdağ, “Bu silahları hangi karanlık amaçlara hizmet için ülkemizde konuşlandırıyorsunuz? Yunanistan aynı tip nükleer silahları topraklarından çıkarmışken, Türkiye bunları neden hâlâ muhafaza ediyor? Yunanistan’ın yaptığı gibi, bu silahları hemen Türkiye’den def ediniz” dedi. Elekdağ’ın konuşması sürerken TBMM Başkanvekili Sadık Yakut sürenin dolduğunu savunarak Elekdağ’ın sesini kesti. CHP’nin tepkisi üzerine Genel Kurul’da tartışma başlarken Elekdağ’ın sözleri duyulmadı. ANKARA Türk Tabipleri Birliği (TTB), profesör, doçent, yardımcı doçent sayılarının 2 yıl öncesine göre yüzde 8 artmasına karşın tıp fakültelerindeki öğrenci sayısındaki artışın yüzde 14’e ulaştığına dikkat çekti. TTB, tıp fakültelerinde 1 temel bilimler öğretim üyesine ortalama 22.57 öğrenci düştüğüne işaret ederken, öğrencilerin eğitiminde önemli bir yeri olan kadavra sayısının da yetersiz olduğunu vurguladı. Öğrenciler kadavra olmadığı için maket ve bilgisayar üzerinden çalışıyor. Raporu hazırlayanlardan Prof. Dr. İskender Sayek, Türkiye’de genellikle planlama yapılmadan tıp fakültesi açıldığını belirtti. Sayek, tıp eğitiminin nitelikli olmasının önemine işaret etti. Türkiye’nin tıp fakültesi sayısında Avrupa’da birinci olduğunu dile getiren Sayek, Türkiye’de gereğinden fazla tıp fakültesi bulunduğunu vurguladı.  Kadavra sayıları oldukça yetersiz olup kadavra başına düşen öğrenci sayısı yüksektir.  2008’de kız öğrencilerin tüm öğrenciler içindeki oranı yüzde 40.8 iken bu oran 2010 yılında yüzde 42.62’ye yükselmiştir.  Sağlık politikaları nedeniyle performans uygulamaları eğitime ayrılan saatleri oldukça olumsuz etkilemekte verilen eğitimin niteliğini düşürmektedir. ÖLÇME SEÇME YERLEŞTİRME MERKEZİ ÖSYM’de yapısal değişim ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkez ile ilgili değişikliklere ilişkin “ÖSYM Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak değiştirilmektedir. Vatandaşa güven verecek bir yapı oluşturuluyor” dedi. Çiçek, Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamanın ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı. ÖSYM’nin teşkilat yapısında değişikliğe gidildiğini anlatan Çiçek, “ÖSYM, Ölçme Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak değiştirilmektedir. Bu kanun tasarısı bugün imzaya açılmıştır. İkincisi bu kurum YÖK’ün bünyesindedir. YÖK ile ilişkili ama müstakil bütçesi olan bağımsız bir kuruluş haline geliyor. Tüzel kişiliği olan, özerkliği olan bir kuruluş haline geliyor” dedi. Yoğunluk nedeniyle hekimler araştırma yapamıyor, hasta bakamıyor Üniversite hastaneleri kilitlendi HİCRAN ÖZDAMAR 2 kişiye 114 biner lira ANKARA (AA) “On Numara” oyununun bu haftaki çekilişinde 10 bilen 2 kişi, 114 bin 817 lira 80 kuruş ikramiye kazandı. Şanslı numaraların; 6, 8, 11, 13, 21, 23, 26, 31, 33, 34, 35, 39, 41, 45, 46, 52, 53, 56, 69, 73, 75 ve 78 olarak belirlendiği çekilişte 9 bilenler bin 367 lira 55 kuruş, 8 bilenler 69 lira 60 kuruş, 7 bilenler 9 lira 95 kuruş, 6 bilenler 1 lira 70’er kuruş ve hiçbir numarayı doğru tahmin edemeyenler 1 lira 40’ar kuruş ikramiye alacak. İZMİR Ege Bölgesi’ne hizmet eden Dokuz Eylül ve Ege Üniversitelerinin tıp fakülteleri hastaneleri, yoğunluk nedeniyle hasta kabullerini yapamaz duruma geldi. Hastanelerin acil servislerine başvuran hastalar, uzun bekleyişlerin ardından “acil tahlil” istemiyle polikliniklere yönlendiriliyor. Polikliniklere başvuran hastalar da tahlil kâğıdıyla başvurdukları randevu alanlarında, “6 ay sonraya” gün alıyor. Sosyal Güvenlik Kurumu’ndan (SGK) alacaklarını zamanında alamayan hastaneler, farklı kurumlara olan borçları ‘Amaç taşeronlaşmanın önünü açmak’ P rof. Dr. Erdener Özer, torba yasa tasarısına da dikkat çekti. Özer, “Ocak ayında tam gün yasasının kalan maddeleri uygulamaya alınacak. Torba yasa tasarısıyla birlikte üniversitede çalışan profesörlerin sadece özel hastanelerde çalışmasına izin verilecek. Hekimler çok gelir sahibi insanlar gibi gösteriliyor. Bu doğru değil. Amaç üniversite hastanelerini ele geçirerek taşeronlaşmanın önünü açmaktır” dedi. Türk Tabipleri Birliği Merkez Konsey Başkanı Eriş Bilaloğlu da, sağlıkta uygulanan politikaların sonucu olarak üniversite hastanelerinin çöktüğünü söyledi. Her adaya farklı soru KPSS’deki kopya ve soru hırsızlığının odağındaki ÖSYM’nin yeniden düzenlemesi amacıyla hazırlanan yasa tasarısında, sınavlar için soru hazırlanması sürecinde kurallara uygun davranmadığı tespit edilenler hakkında adli soruşturma yürütülmesi kuralı getirildi. Tasarıya göre; ÖSYM tarafından sınavlar, kâğıt ortamında ve eşzamanlı olarak yapılabileceği gibi, her bir adaya farklı zamanlarda farklı soru sorulmasına izin verecek şekilde elektronik ortamda da yapılabilecek. nı da ödeyemiyor. Edinilen bilgiye göre Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin 70 milyon, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nin de 40 milyon lira borcu bulunuyor. İzmir Tabip Odası Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Erdener Özer, üniversite hastanelerinin görevinin sadece hizmet vermek olmadığını, bu kurumların asli görevlerinin eğitim olduğunu belirterek “Üniversite hastanelerinde komplike vakaların incelenmesi gerekir. Ancak üniversite hastanelerimiz, eğitim ve araştırma hastaneleri gibi görülüyor. Üniversitelerde hizmet kısıtlı kalıyor. Bu nedenle döngü sağlanamıyor. Tıp fakültesi hastanelerinin diğer hastanelerden ayrı tutmak gerekir” dedi. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle