23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 18 KÜLTÜR CUMHURİYET 30 KASIM 2010 SALI kultur@cumhuriyet.com.tr Geriye kalan eleştiri yazıları Eleştirmen Üstün Akmen, 20092010 sezonunda izlediği tiyatro, opera, bale eserleri üstüne yorum ve değerlendirmelerini “Yüzde100 Tiyatro” başlıklı kitabında topladı leştirmen Üstün Akmen, 20092010 sezonunda izlediği tiyatro, opera, bale eserleri üstüne yorum ve değerlendirmelerini “Yüzde100 Tiyatro” başlıklı kitabında toplamış. Kalbi tiyatrodan yana daha hızlı çarptığı için tiyatro yazılarına ağırlık verdiği çalışmasını sevgili Yıldız Kenter’in 62. sanat yılına ithaf etmiş. Kenter de çok içten bir yazı yazmış Akmen için. Başlığını da “Sözcüklerin Efendisi Üstün Akmen” koymuş... “Nasıl da uzun kolları vardır kaleminin!” diyor gülümseyen gözlerle. “Ne olursa olsun, hepimizi, gerçekten kalemiyle kucaklar.” Kendi yazı hayatının da 49. yılını kutluyor Tiyatro Eleştirmenleri Birliği (TEB) Başkanı olan ÜstünAkmen. Yeni Ufuklar, Varlık, Evrim, A, Yeni İnsan, Yeni Dergi’den başlayan, daha sonra Cumhuriyet gazetesine ve şimdilerde de Evrensel gazetesine, Tiyatro...Tiyatro, Oyun dergilerine uzanan bir sevda bu. “Bu sevda, içimdeki ekstra yaşamları çoğaltmış ve o yaşamlarla her gün kendi oyunumu geliştirmişim. Yurtiçinde ve yurtdışında izleyerek, okuyarak, inceleyerek, didikleyerek, irdeleyerek ve çoğu zaman kendi kendimi KARŞILAŞMALAR İNCİ ARAL Bir Bardak Suda Bizden farklı düşünenleri, bize ters gelen sözler söyleyenleri ya da inandığımız herhangi bir şeyi eleştirenleri Türkiye’de istemiyoruz! Naipaul ne ilk ne son. Hiç okumadım ama Nobelli yazar, bağnazlığın Müslümanlığın paraziti olduğunu, Arap olmayıp da İslamı sonradan kabul edenlerin sürekli kendilerini kanıtlama gereğini duyduklarını söylüyor, İslam dinini sevmiyor, beğenmiyormuş. Söylediklerinde haklı ya da haksız olması önemli değil, ancak bu toplumda ifade özgürlüğünün, hoşgörü ve farklılıkların kabulünde gitgide daha ciddi sorunlar yaşanmakta olduğu kesin. Değişik düşünce ve görüşlere kapalı olan “biz” özgür, onların mutlak doğrularını eleştiren ya da sorgulamaya kalkışanlar “öteki” ve suçlu! Oysa durmadan bir “öteki” yaratıp düşman bellemek doğrudan kendine güvensizliğin işareti ve hem acıklı hem tehlikeli bir yönelim. Çoktandır böyle. Çünkü cemaatleşme yaygınlaştığı ölçüde ve aynı zamanda o grup ya da kitleyi kendi içine kapatır, dışarıdan yalıtır. Her eleştirel düşünce sahibi artık yabancı ve tehlikelidir. Topluluk, varlığını kanıtlama ve savunma ihtiyacı duyduğu kadar korkusunu yenebilmek için de bulunduğu yeri kutsallaştırır ve dokunulmaz, mahrem hale getirir. Oldum olası insanımız için düşünmek, içe dönük, el çenede, kendi kendine suskun oturma eylemidir. Kuşkusuz, gerçekten düşünmek, düşünmeyi öğrenmek kolay değildir. Olup bitenler, bize benzemiyor, bizim gibi düşünmüyor, diye kovaladığımız, nefret kustuğumuz kişilere önyargılı yaklaşım da buradan doğuyor. Sonuç ortada, düşünmeyi bilmeyenin düşünce özgürlüğüne saygısı da olmuyor. Aykırı bulunan sözler eden ya da yazanların, çığlık çığlığa aforoz edilmesi, demokrasinin lafta kaldığı, yalnız kendine algılandığı hazımsız toplumlarda daha çok görülüyor. Düşünce özgürlüğü ile inanç özgürlüğünün kasıtlı bir biçimde karşı karşıya getirilmesi, insani ve kültürel yönden gelişmişlik çıtası düşük, sağlıksız ortamlarda daha kolay mümkün oluyor. Bu iki özgürlük alanı arasında bir sınır, mantıklı bir denge kurulamıyor çünkü. Hoş, zaten o denge siyasal İslamın devlet eliyle pompalandığı durumlarda hem somut düşünce hem de bağımsız hukuk aleyhine bozulmuş hale geliyor. O kadar ki düşman sayılanın canına kastetmek bile meşrulaşıyor. Asıl sorun devletin baskıcı gücü karsısında birey haklarının ne ölçüde korunduğudur. Çünkü ifade özgürlüğü sadece hoşlandığımız görüşleri değil, aynı zamanda inciten, tedirgin eden düşünceleri de kapsayabilir. Demokrasi, çoğulculuk, tartışma kültürü ve söz söyleme hakkının olmadığı yerde yeşermez. Bir dini cemaat içinde yer alanların inançlarını açıklama ve savunma özgürlüğü olduğu kadar, Tanrıtanımaz ya da o dini eleştirenlerin de görüş belirtme özgürlüğü olmalıdır. Kutsal değerlere söven, kaba, gereksiz ve incitici ifadeleri ise bu kapsamda sayamayız. Bilindiği gibi özgürlüklerin sınırı başkalarının hak ve özgürlükleri noktasında son bulur. Bence, Naipaul’un söyledikleri hakaret, sövme kapsamında değil. İslam dinine ilişkin gözlem ve eleştiriler. Bunlara katılmasak bile tahammül etmek zorundayız. Yazık ki Naipaul’a karşı açılan topyekun kampanya, toplum olarak nerede durduğumuzu göstermesi açısından üzücüdür. Toplumsal kimliğimiz dinsel cemaat kimliğine büründükçe, farklı görüşlere saygı ve hoşgörü grafiğimiz hızla aşağıya doğru iniyor. Uygar, demokratik bir toplum olma olanağımız büsbütün elden gidiyor. Naipaul olayı, bir bardak suda kopartılan fırtınaydı. Yatıştı, geçti, ayıbı kaldı. Kimbilir bundan sonra sırada hangi kafir, hangi “öteki” var… aralinaral@gmail.com E yiyerek eleştirmenliğimi 35 yılda pişirmiş, 14 15 yıl önce er meydanına gelmişim” diyor kitabının önsözünde. Bir sezonda 100 yapıt izlemek ve bunları en ince detayına kadar yazmak kolay değil. Ama, Üstün Akmen bunu büyük bir keyifle, onun da ötesinde, sorumluluk duygusuyla yapıyor. Genco Erkal’ın dediği gibi, “Tiyatro kum üstüne yazılmış yazı gibi. Bugün var, yarın yok. Silinip gidiyor. Geriye bir şey kalacaksa eleştiri yazıları. O nedenle de hayli önemli. Üstün Akmen tanıklık görevini yapıyor. Türk tiyatrosunu kâğıda döküyor, tarih yazıyor...” Yazılarını dört başlık altında toplamış: Tiyatro Opera Bale Tiyatro Festivallerinden ve dördüncü başlık da “Üstün Akmen İçin Kimler Neler Dedi?”. Kitabın başında yer alan bu bölümde o sormuş, bizler de; Ahmet Levendoğlu, Ali Poyrazoğlu, Ayşegül Yüksel, Dikmen Gürün, Genco Erkal, Mesut İktu, Refik Erduran, Seçkin Selvi, Sevda Şener, Tamer Levent, Tomris Çetinel, Tuncay Özinel, Tuncer Cücenoğlu, Yakup Çartık ve tabii Yıldız Kenter paylaşmışız düşüncelerimizi. Üstün Akmen üretken ve disiplinli bir eleştirmen. Akıcı bir dili var. Ama, kimi zaman sözünü hiç sakınmıyor. Lafını dolandırmıyor... Dediklerine katılırsınız katılmazsınız... Zaten o da her zaman tartışmaya açık. Ayrıca, titiz bir gözlemci olduğu için de izlediği oyunlar ya da sorguladığı konularla ilgili olarak en küçük detayın bile üstünde duran bir kalem. Eleştiri yazıları geleceğe belgeler olmak gibi bir işlev yüklenmenin ötesinde yazıldıkları dönemlerin tanıklığını da yapıyorlar... Bu açıdan bakıldığında, Üstün Akmen’in daha önceki yıllarda çıkan üç kitabı; “Ve Perde”, “Üçüncü Zil”, “Maskenin Öteki Yüzü” 1999/2000 sezonundan başlayarak 2001/2002 yıllarının resmini çiziyor. “Yüzde100 Tiyatro” 2009/2010 sezonuna yönelik bir çalışma olduğuna göre belki arada kalan 7 yıllık dönemi de bir biçimde ele alacak olursa önemli bir boşluğu dolduracaktır sanırım. Emeği değerlendirmeyi amaç edinmiş bir kişi olarak, Üstün Akmen’in, özellikle son yıllarda, yüzünü Anadolu’ya da dönmesi, Anadolu’da tiyatro etkinliklerini çok yakından takip etmesi ve sürekli yazması bu alanda harcanan onca emeğe verdiği değerin bir göstergesi. Bu bağlamda, “Anadolu Tiyatro Ödülleri” önerisini gündeme getirmesinin temelinde de yine Anadolu’da yapılan tiyatro çalışmalarına dikkat çekmek isteği yatıyor kuşkusuz... Vergi borcuna sıkıdüzen Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın özel tiyatrolara teşvik yardımlarında en yüksek bedel 85 bin TL SELDA GÜNEYSU Gerçek kimliğiyle sahnede ‘Türkan Saylan: Işık Yolcusu’ adlı oyunun prömiyerine ÇYDD üyeleri ve Kardelenler de katıldı MELTEM YILMAZ ANKARA Kültür ve Turizm Bakanlığı’nca her yıl özel tiyatrolara verilen teşvik yardımları belli oldu. Bakanlığın 3.5 milyon TL’ye çıkardığı yardımdan Türkiye genelindeki özel, profesyonel, amatör, geleneksel ve çocuk tiyatrosu dalında olmak üzere 138 tiyatro yararlandı. Teşvik yardımlarında en yüksek bedel profesyonel tiyatrolarda 85 bin TL, en alt bedelse 25 bin TL olarak belirlendi. 85 bin TL’nin 5 bin TL’si ise yerli oyunlarla bakanlığa başvuruda bulunan tiyatrolara artı prim olarak verildi. En fazla yardımı genellikle İstanbul’daki özel tiyatrolar aldı. 85 bin TL tutarındaki yardımdan yararlanan tiyatrolar şöyle sıralanıyor: Kent Oyuncuları, Dostlar Tiyatrosu, Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu, Sadri Alışık Tiyatrosu, Ankara Sanat Tiyatrosu, Ankara Ekin Tiyatrosu. Yardım alan diğer tiyatrolardan bazıları da şöyle: Tiyatro İstanbul, Tiyatro Kedi, Tiyatro Ayna, Talimhane, Semaver Kumpanya, Ortaoyuncular, Mahşeri Cümbüş, Kartal Sanat, Kare Tiyatro, İstanbul Halk Tiyatrosu, Duru Tiyatro, Enis Fosforoğlu Tiyatrosu, Can Gürzap Tiyatrosu, Asuman Dabak Tiyatrosu, AKM Avrupa Kültür Merkezi, Adım Tiyatro, Ertan Prodüksiyon, Değişim Atölyesi Oyuncuları, Ankara Çağdaş Sahne, H2O. Ancak bakanlık bu yıl, her yıldan farklı olarak herhangi bir özel tiyatronun yardım alabilmesi için “vergi borçlarını ödediğine dair belge” talep etmişti. Bu nedenle tiyatrolar, vergi borçlarını ödediklerine dair belgeyi en geç 10 Aralık’a dek bakanlığa ulaştıramazlarsa, yardımdan yararlanamayacak ve yardım bedelleri Hazine’ye aktarılacak.Tiyatroların, bakanlıktan yardım aldıkları oyunu sezon içinde en az 25 kez sahnelemesi ve sahnelediğine dair belgeyi de iletmesi gerekiyor. Aksi halde tiyatrolar gelecek yıl bu yardımdan yararlanamayacak. Bakanlıktan edinilen bilgiye göre, vergi borçları bulunan çok sayıdaki tiyatrodan yardım alan en az 15 tiyatronun durumu kritik. Bu tiyatrolar arasında AST da yer alıyor. Hatta AST’ın dosyasının üzerinde “gereği yapılsın” notu bulunuyor. TİYATROLAR ETKİLENECEK Bakanlığın getirdiği bu koşul, başta Ankara’daki özel tiyatrolar olmak üzere en çok Anadolu’daki tiyatroları etkileyecek. Ankara’da şu anda yerleşik sahneye sahip, AST, Ankara Ekin Tiyatrosu, Mavi Sahne, Tiyatro Pembe Kurbağa ve Tiyatro Tempo olmak üzere 5 özel tiyatro bulunuyor. Bu tiyatrolardan Tiyatro Tempo mevcut binasını geçen yıl Öteki Tiyatro’dan devralmıştı. Öteki Tiyatro artan borçları nedeniyle binasını devretmek zorunda kalmıştı. Tiyatro şu anda çocuk oyunlarıyla varlığını sürdürmeye çalışıyor. Ankara Ekin Tiyatrosu da turne yaparak, sorunlara çözüm bulmaya çalışıyor. AST’ın ise bugün bilinen 500 bin TL’ye yakın vergi borcu bulunuyor. Anadolu’daki diğer tiyatroların durumu da Ankara’dakilerden farklı değil. Bu nedenle bakanlıkça verilen yardımlar Anadolu’daki tiyatrolar için büyük önem taşıyor. AST’ın Yönetim Kurulu Başkanı Hakan Güven, bakanlıkça istenen belgeyi mevcut süre içinde ulaştırabilmelerinin zor olduğunu belirterek, “Bu durum her ne kadar bizi zorlasa da, yolumuza devam edeceğiz. Söz konusu durumdan ötürü yardım alamasak dahi, tiyatronun kapanmaması için elimizden geleni yapacağız” açıklamasında bulundu. EN ÇOK ANADOLU’DAKİ ürkan Saylan’ın hayatını anlatan “Türkan Saylan Işık Yolcusu” oyununu izleyenler, Saylan’ı tüm kimliklerinden arındırıp, onun en önemli gerçeğini yeniden anımsama olanağı buldular: Türkan Saylan, Türkiye’de, kimi hekimlerin bile yaklaşmaktan korktuğu cüzama son vermişti. Şişli Belediyesi ile Tiyatro Ayna, Türkan Saylan’ın hayatını ilk İpek Kadılar Altıner’in, Ayşe Kulin’in kez sahneye taşıdı. İpek Kadılar Altıner’in, Ayşe Kulin’in “Tür romanından sahneye aktardığı oyunda Türkan Saylan’ı Dilek Türker canlandırdı. Hakan kan, Tek ve Tek Başına” adlı romanından oyunlaştırdığı, Fazıl Altıner’in sahneye koyduğu oyunun müziğini Say’ın ise müziklerini yaptığı, Fazıl Say gerçekleştirdi. Saylan’ın hayatını anlatan “Türkan Saylan Işık Yolcusu” oyuliklerinin ön plana çıktığını anlatıyor. Saylan’ın nunun Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Sarayı’nda son dönemlerde bir tür “toplum lideri” haliönceki gece yapılan dünya prömiyerinin hemen ne getirilmesinin, onun hayatını adadığı birçok öncesinde, oyunu sahneye koyan Hakan Al olguyu gölgelediğini anımsatan Altıner, “Türtıner ve Türkan Saylan karakterini canlandı kan Saylan’ın insan tarafı, kendini mesleran Dilek Türker ile sohbet ediyoruz. ğine adamışlığı ve ‘cüzam’ meselesi, ne yaSaylan’ın cenaze töreninde, Saylan’ın bir se zık ki Ergenekon baskınlarının altında kalveninin, kendisinin yolunu keserek “Herhal dı. Oysa onun en önemli kimliği hekimliğide artık Türkan Saylan’ı oynarsınız” şek dir” diyerek, oyunda Saylan’ın bu yönlerinin lindeki önerisiyle projenin ilk adımının atıldı vurgulandığını ifade ediyor. Altıner, şöyle ğını anlatan Türker, “Ardından Ayşe Kulin’in devam ediyor:“Oyunun yazılışında da, sahromanını oyunlaştırmaya karar verdik” nelenişinde de asıl amaç, onun bilim insanı diyerek süreci anlatıyor. “Oyunun gençler üze kimliğini yeniden ortaya çıkarmak oldu. Errinde hayli olumlu etkisi olacağını ve za genekon baskını gibi olaylar ise ikinci permanla klasikleşeceğine inandığını” dile ge denin çok küçük bir kısmını oluşturuyor. tiren Türker, en büyük korkusunun ise kendi Oyunu sahnelerken açıkçası hiçbir zorluksi ile Saylan arasında “kaba, fiziksel karşı la karşılaşmadık. Çok sayıda destek almalaştırmalar” yapılması olduğunu söyleye mız da bizi mutlu etti.” rek, “Türkan beni nasıl ki sahnede izlediySaylan’ın ölümünden hemen önceki döse, ben de onu hayat sahnesinde izlemiştim nemi ile gençliğinin aynı sahnede izleyiciyle ve ben onu bu oyunda hiçbir şekilde can buluştuğu oyunda, Saylan’ın en önemli landırmadım, 20 yıllık dostumu anlatmaya gerçeğini; onun Türkiye’de cüzam hastalıçalıştım yalnızca” diyen Türker, şöyle devam ğına son verdiği gerçeğini yeniden anımediyor: “Oyunda çocuk, insan, âşık Türkan’ı sama olanağı buluyoruz. anlatıyoruz. Bu toplumda kadın olmayı, ideOyunun galasına Saylan’ın dostları ile sealleri ile kimi istekleri arasında yaşadığı çe venlerinin yanı sıra Çağdaş Yaşamı Deslişkileri anlatıyoruz. Bu anlamda yaptığım tekleme Derneği (ÇYDD) üyeleri ve “Karişten onur duyuyorum.” delenler” de katıldı. 2 bin kişilik salonun Yönetmen Hakan Altıner ise oyunda Say dolması nedeniyle kimi izleyiciler oyunu lan’ın hayatına yön veren belli karakter özel ayakta izlemek zorunda kaldı. T Leslie Nielsen hayatını kaybetti Kültür Servisi “Çıplak Silah” film serisiyle tanınan usta oyuncu Leslie Nielsen, önceki gün 84 yaşında yaşamını yitirdi. Nielsen, New York’ta 150 canlı televizyon programına çıktıktan sonra 1950’lerin ortasında Hollywood’a geldi. Zatürree tedavisi gören Kanada doğumlu Amerikalı aktör, kariyerinin ilk yıllarında ciddi bir aktör olarak tanınırken muzip karakteri, 1980’de “Airplane” filmiyle öne çıkmaya başlamıştı. K A M İ L M A S A R A C I Ç İ Z İ K K Ü L T Ü R UĞUR HÜKÜM C MY B C MY B PARIS Libération gazetesinin dünkü sayfalarında yer alan habere göre varlığını hiç kimsenin bilmediği 271 Pablo Picasso (18811973) eseri ortaya çıktı. Sanatçının 19001932 yılları arasına tarihlenen eserlerini bir süre öncesine kadar elinde bulunduran ise 71 yaşında emekli bir elektrik tesisatçı. Toplamına ilk tahminlere göre 60 milyon avro üstünde değer biçilen 271 eser arasında suluboya, yağlıboya ve guvaş tablolar, kolajlar, litografiler ve içinde 97 desen bulunan iki de çizim defteri yer alıyor. Picasso’nun Kübist dönemine ait, yalnızca 9 kolajın şu andaki olası karşılığı bile 40 milyon Avro civarında. Varisleri dahil bugüne kadar hiçbir ar Picasso’dan tesisatçıya sevgilerle şiv ve tarama çalışmasında ya da koleksiyonda izi olmayan bu eserlerin varlığı ilk olarak, Picasso’nun mirasını yöneten 63 yaşındaki oğlu Claude Picasso’ya 14 Ocak 2010’da elektrik tamircisi Pierre Le Guennec tarafından postayla yollanan 26 fotoğrafla tespit ediliyor. Haberde, Côte d’Azur’ün Cannes yakınlarındaki MouansSartoux kasabasında yaşayan Le Guennec, bu eserler için “aslına uygunluk” belgesi almak istediği, 9 Eylül 2010’da bir bavul içinde 175 eserle Paris’teki Picasso Merkezi’nde Claude Picasso ve uzmanlarla buluştuğu belirtiliyor. Bu “otantik” Picasso eserleri karşısında hayrete düşen varisler 23 Eylül’de ise sanat varlıklarını zimmete geçirmek suçlamasıyla Le Guennec’e genel kamu davası açıyor. Bunun üzerine 5 Ekim’de Kültürel Varlık Yolsuzluklarına Karşı Mücadele Dairesi tarafından Le Guennec’in evine düzenlenen baskında 271 parçalık koleksiyon ele geçiriliyor. Gözaltına alınan Le Guennec ise hakkındaki zimmete geçirme veya hırsızlık suçlamalarını kabul etmiyor. Picasso’nun ölümünden önceki son 3 yılda sanatçıya ait Cannes’daki villa, California olmak üzere 67 ayrı mekânın güvenlik ve alarm mekanizmalarını, elektrik tesisatlarını kuran Le Guennec, söz konusu eserleri Picasso ve son eşi Jacqueline’in kendisine hediye ettiğini söylüyor. Ancak Libération gazetesinin görüştüğü Claude Picasso, babasının asla bu sayıda ve çapta çalışmasını birilerine bağışlayacağına inanmadığını belirtip, “Hayatının çok üretken bir dönemini kapsayan bu yaratılar hakkında acil olarak adaletin gereği yerine getirilmeli” diyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle