23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER CUMHURİYET 15 KASIM 2010 PAZARTESİ AÇI MÜMTAZ SOYSAL Türbanın Önlenemeyen Yükselişi Dinci gericilik, böylesine bilinçli ve örgütlü bir çalışmayla, “türban savaşı”nda azımsanmayacak bir yol aldı. Operasyonun ilk aşaması başarıyla tamamlandı. Sıra, ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla devlet dairelerine geldi. Oralarda da yakında türbanlı öğretmenler, polisler, avukatlar, yargıçlar görürsek şaşırmayacağız! Meclis’teki tüm siyasal partilerin katkısıyla, türbanı savunmak, neredeyse demokrat ve özgürlükçü olmanın tek ölçütü sayılıyor şimdi. Türbandan yanaysanız demokratsınız! YÖK Başkanı Prof. Yusuf Ziya Özcan, ortada onca yargı kararı varken; genelge yayımlayarak, üniversitelere yazı göndererek (yani kendini yasa koyucu gibi görüp fiili durum yaratarak) türbanı yükseköğretim kurumlarında serbest bırakmaya çalışıyor. Bu zat, “hukukun arkasından dolanma”yı iyi bilir! Gene aynı yolu izliyor. Ne var ki CHP bu gelişmeler karşısında sessiz kalıyor. Hiç kuşkunuz olmasın, YÖK Başkanı böylesi gözü kara girişimlerde bulunurken biraz da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun türban konusundaki açıklamalarından cesaret alıyor! Kılıçdaroğlu, parti tabanını genişletmek ve daha geniş kesimlerin desteğini almak isterken, popülist danışmanlarının yanlış yönlendirmeleri yüzünden mayınlı alanlara giriyor! Türbanı özgürlüklerin merkezine koyan ve toplumsal yaşamın tüm alanlarına yaymaya çalışan siyasal iktidarın önünü açıyor! ONUNCU KÖY BEKİR COŞKUN Bayram Öğüdü KÜÇÜKLER büyüklerin ellerini öper bayramda. Büyükler de, ailedeki alışkanlığa göre, ya bir mendil verirler ya da harçlık, hediye falan. “Berhudar ol” diyen büyüğün bazen öğüt verdiği de olur, sırası gelmişken. Ukalalıktan mı, hediyenin KDV’si olarak ya da caka olsun diye mi? Elbet, küçüğü sevdikleri için. ir arife gününde Kürt büyüklerinden, mesela Ahmet Türk gibi sağduyu sahibi yaşlı politikacılardan şunu rica etmek herhalde yanlış olmaz: Yarın ellerini öpecek gençlere “Saçmalamaktan vazgeçin” demeliler. Çünkü son zamanlarda öyle saçmalıklar yapılmaya başlandı ki, sonuç hiç hayırlı olmayacak. Mahkemede Kürtçe ifade vermekte direnişin, yargıçları ve halkın büyük çoğunluğunu kızdırmaktan başka ne yararı olabilir ki? Kürtçeyi ülkenin resmi dillerinden biri olarak kabul ettirmek mi? Ayrı bir Kürt halkının varlığını ispatlayıp buna dayanarak “selfdetermination” denen kendini belirleme hakkıyla bağımsızlık ilan etmek mi? Sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurup bu haklarını tescil ettirmek mi? Özellikle bu noktada şunu bilmek gerekir ki, Lozan Antlaşması yalnız gayri müslim azınlıklara değil, Türkçe konuşamayan herkese de tanımıştır ama, “resmi dilinin varlığı esastır” diyerek, ancak kendilerini Türkçe ifade edemeyenlerin anadillerinde konuşabilmelerine ışık yakmış sayılabilir. Nitekim, Cumhuriyetin kuruluş yıllarından beri resmi makamların Türkçe bilmeyen vatandaşlarla iletişim kurabildiği, bu ülkenin hep bilinen gerçeklerinden biri olmuştur. Dolayısıyla, pekâlâ Türkçe bildikleri halde hep birlikte alınmış bir siyasal “gösteri” kararı olarak Kürtçe konuşmakta ısrar edenlerin herhangi bir devletlerüstü mahkemece haklı bulunabileceğini düşünmek yanlış olmaz mı? stelik, ayıp değil mi? Adını on bir yüzyıl önce Haçlı Seferine gidenlerin yol üstünde rastladıkları kavmin dilinden almış olan bir ülkede vatandaşlık kimliğiniz de “Türk” olacak ve siz o dili bildiğiniz halde konuşmayı reddedeceksiniz, olur şey değil. Unutmayalım ki, Almanya ve Danimarka gibi ülkeler bile topraklarında çalışmaya gelenlerin yeni geldikleri yerin dilini konuşamıyor olmasını kabul etmemekte ve öğrenilmesini mecburi kılmaktalar. Ayrıca, bu çeşit zıtlaşmalar hem aynı dili insanca konuşarak çözüm bulunabilecek sorunları gereksiz yere güçleştirmekte, hem de iyi Türkçe öğrenemeyenleri koskoca bir ulus içinde hep handikaplı olarak bırakmakta, İsmet Paşa, Musul davasını Lozan’da savunurken, “Kürtlerin Anadolu halkıyla birlikte yaşaması Araplarla birlikte yaşayıştan daha uyumlu olur” dedi. Şimdiki kopukluk, yüzyıllar boyu iç içe yaşamışlığa yakışıyor mu hiç? Hacı Fışfış… Yüze yakın AKP milletvekilinin, Meclis çalışırken oy pusulalarını imzalayıp bırakarak hacca gitmelerini kimi yazarlar eleştiriyorlar. Bu haksızlık… Giderler de, gelirler de… Kaç sene oldu bilmiyorum, kimsenin adını vermeden “Hacı Fışfış” diye bir yazı yazmıştım. Muhterem Erbakan Hoca, “Bana söylüyor” diyerek beni mahkemeye vermişti. Hâkim sormuştu: “Hacı Fışfış kim?..” Tam da yanıt verememiş, “O bir tek kişi değil, ortaya söyledim” demiştim. Yargıç babacan, aydınlık yüzlüydü; belli ki tam bir Cumhuriyet yargıcıydı… Gülümsemiş, keyiflenmiş, kaleminin tersini tahtaya vurarak “Beraat…” demişti. Anladığım kadarıyla AKP milletvekilleri, arkadaşlarına hem “kabul”, hem “ret” bırakarak hacca gittiler.. Yani Meclis’te değilken, sanki oradaymış gibi yaptılar… “Namusum ve şerefim üzerine ant içerim” diye başladıkları bir görevde, sanki kanun maddelerini incelemiş, bakmış, düşünmüş, ellerini vicdanlarına koyup “kabul” ya da “ret” oyu vermiş gibi yaptıklarında, aslında dört bin kilometre uzakta beyaz örtü içinde, Kâbei Muazzama’da dönmekteydiler… Üstelik kimi milletvekillerinin, varlığından haberleri olmayan, görmedikleri, bilmedikleri maddelere iki kere “kabul” oyu verdikleri de ortaya çıktı, kendileri hacdayken… Eminim peşinden şeytanı da taşlamışlardır… Ne yapacaksınız… O saygın hâkim bana, “Peki Hacı Fışfış kim” diye sorduğunda, bir de “Belki de birçok vardır” demiştim: Onun bildiğimiz ak sakallı, nur yüzlü hacı amcalarımızla ya da ipek saçlı, pamuk örtülü hacı analarımızla hiçbir ilgisi yoktur… O dini siyaset için, siyaseti din adına kullanır… Dindar gözükür ama dinin önce iyi ahlak olduğunu görmek istemez… Onun için din, çıkar kapısıdır. İşte bakın Türkiye’yi ne hale getirdi Hacı Fışfış… bcoskun@cumhuriyet.com.tr Attila AŞUT B N Ü mumtazsoysal@gmail.com e verimli bir siyaset malzemesiymiş “türban” denilen şu baş sargısı! Otuz yıldır tartışa tartışa bitiremiyoruz… Bazen hız kesiyor, gündemden düşer gibi oluyor. Ama çok geçmeden yeniden piyasaya sürülüyor. Kimse de bu kârlı işten vazgeçmek istemiyor. AKP gördü ki, türban sömürüsü onlara hem oy sağlıyor hem de gizli amaçlarını gerçekleştirme yolunda etkin bir işlev görüyor. O yüzden, dur durak demeden canlı tutmaya çabalıyorlar bu konuyu. Daha önce, türbanın üniversitede serbest bırakılmasıydı görünürdeki tek dertleri. Bu konuda çok dil döktüler, çok ağlaştılar; türbanı masum bir inanç konusu gibi sunarak vicdanları etkilemeye çalıştılar. Bunda da hayli başarılı oldular. Yıllardır bıkıp usanmadan sürdürdükleri sistemli bir propagandayla kimi solcuları, liberalleri de yanlarına çekmeyi başardılar. Özellikle başı açık, eğitimli, çağdaş görünümlü kadınlardan destekçiler bularak “türbana özgürlük!” kampanyasına hız verdiler. Televizyon kanallarında akşam sabah türban tartışıldı. Bu toz duman ortamında kafalar karıştırıldı, bilinçler bulandırıldı. Demagojik söylemlerle, Türkiye’de türban yasakmış ve inanç özgürlüğü yokmuş gibi bir hava yaratıldı. Sınırlamaların yalnızca kamusal alanla ilgili olduğu gerçeği göz ardı edildi. Olgular çarpıtıldı, bilgiler karartıldı. Uygulanan “takıyye” yöntemleri işe yaradı. Toplumun adım adım dinselleştirilmesi tasarımı, “özgürlük” ve “ileri demokrasi atılımı” diye yutturuldu. Türbana karşı olanlar yalnızlaştırıldı. Halkta giderek usanç ve bıkkınlık duygusu oluştu. Medyanın kadrolu türban demokratları, sonunda amaçlarına ulaştı; “Yeter yahu! Bu sorun çözülsün de nasıl çözülürse çö zülsün!” noktasına getirdiler yılgın ve umarsız insanları... Evet, dinci gericilik, böylesine bilinçli ve örgütlü bir çalışmayla, “türban savaşı”nda azımsanmayacak bir yol aldı. Operasyonun ilk aşaması başarıyla tamamlandı. Sıra, ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla devlet dairelerine geldi. Oralarda da yakında türbanlı öğretmenler, polisler, avukatlar, yargıçlar görürsek şaşırmayacağız! Meclis’teki tüm siyasal partilerin katkısıyla, türbanı savunmak, neredeyse demokrat ve özgürlükçü olmanın tek ölçütü sayılıyor şimdi. Türbandan yanaysanız demokratsınız! CHP bile bu dalganın dışında kalamıyor. 12 Eylül paşaları kına yaksın! 1980 öncesinde “türban” sözcüğünü bilmeyen Türkiye toplumu, otuz yılda nereden nereye geldi! Sıradan bir kumaş parçası, özgürlük simgesi olup çıktı! Üniversiteler tamam, şimdi öteki alanları da “türbanla fethetmek” gerekiyor! Başsavcı yanlış yaptı CHP, türban konusunda sürekli tutarsız davranıyor. Parti sözcülerinin açıklamaları da zaman zaman birbiriyle çelişiyor. Sözgelimi, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, türbanı “özgürlük” bağlamında olumlarken Grup Başkanvekili Kemal Anadol, “Türkiye’yi karartma operasyonunun bir parçası” olarak değerlendiriyor. Öte yandan aynı Anadol, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın türban konusundaki uyarısı için, ilk gün CNN Türk’te “Başsavcı yanlış yaptı!” diyor. Ertesi gün öteki Grup Başkanvekili Akif Hamzaçebi, “Başsavcı’nın görevini yaptığını, bunun Meclis’e müdahale anlamı taşımadığını” söylüyor. Hangisi parti görüşü, anlaşılamıyor. Belli ki parti içinde türban konusunda ciddi bir şaşkınlık ve kafa karışıklığı yaşanıyor. CHP’nin çelişkili açıklamaları, partinin çeşitli etkiler altında bunaldığını ve politika belirlemede zorlandığını gösteriyor. CHP, tabanda tepkiyle karşılanan ve giderek kendisine zarar vermeye başlayan türban aymazlığını bir an önce aşmak ve yüzünü emekçilerin yaşamsal sorunlarına çevirmek zorundadır. Eğer bunu başaramazsa, yaklaşan genel seçimde AKP’ye karşı iktidar seçeneği olmaktan hızla uzaklaşacaktır. Modern mahrem Sıkmabaşlar, televizyon ekranlarından inmez oldular bu ara. Türbanlı köşe yazarları, sunucular medyada neden bu denli ilgi görüyor, reyting yapıyor? Günümüzün modası “modern mahrem”in gizemini yansıttıkları için mi? Ama benim asıl merak ettiğim şu: Saçlarının bir telinin görünmesini bile günah sayan bu kadınların, ekranlarda kendilerini bu denli görünür kılmaları bir çelişki değil mi? Makyajlı yüzleriyle gece gündüz milyonlarca izleyicinin önüne çıkmaları, “namahrem” bir ortamda bülbül gibi şakımaları, İslam inancına uygun mudur acaba? İnsan suretinin resmini, fotoğrafını bile makbul saymayan bir geleneğin temsilcilerine televizyon yıldızlığı “caiz” midir? C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle