25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 8 EK M 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilgi ve Tiyatro Yaşadığı sürece alanının en güçlülerinden biri olarak kalmayı başarmış birinin ölümünün yarattığı ilk şok atlatıldıkça, o ölümle birlikte nelerin yitirildiğinin bilincine daha iyi varılıyor. Tıpkı şimdilerde, Beklan Algan ile gerek TAL de Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı gerekse her biri benim için ayrı bir ders olan TAL dışı sohbetlerimizde ondan neleri aldığımı veya almaya çalıştığımı düşündükçe bilincine vardıklarım gibi. Beklan Algan la Türk tiyatrosu, bir tiyatro düşünürünü yitirdi. Hatta burada bir tiyatro filozofundan söz etmek de abartı olmayacaktır. Çünkü Beklan Algan, tiyatroya ait ne varsa tümünü en derin noktalarından başlayarak sorgulayan, o noktalara hep felsefenin kurucu sorusu sayılan Nedir? sorusunu yönelterek yollar açmaya çalışan bir tiyatro adamıydı. Zaten bu yüzdendir ki, TAL de Kavram Çalışmaları adı altında bir çalışmanın başlatılmasını çok büyük heyecanla karşılayıp desteklemiş, hatta bir toplantımızda bu yöndeki girişimleri TAL in ikinci doğumu diye nitelendirmişti. Yine aynı nedenle, yani tiyatro insanının her şeyden önce çok sağlam bir düşünsel yapı üzerinde yükselebileceğine inandığından, kavram çalışmalarının daha ilk aşamasında ele alınan Rönesans İnsanı kavramını da tiyatro üzerine doğru düşünebilmenin olmazsa olmazlarından biri saymıştı. Çünkü ona göre Rönesans İnsanı , Yunan antik çağının ardından insan düşüncesinin ikinci kez bilgi ve eleştirel düşünce temellerine oturuşunun en somut simgesiydi. Başta eşi, çok değerli tiyatro sanatçısı Ayla Algan olmak üzere, Erol Keskin ve rahmetli Haluk Şevket Ataseven gibi düşünce yoldaşları, TAL zamanında Beklan Algan ın bu yönelimini birbirinden önemli katkılarıyla sürekli destekleyip güçlendirdiler. Tiyatromuz gelecekte hangi gelişme çizgilerini izlerse izlesin, atacağı her doğru adımda bu adların düşünsel çabalarının katkılarının çok büyük olacağından hiç kuşku duymuyorum. Öte yandan, bazı kaygılar duymaktan da kendimi alamıyorum. Örneğin Türk tiyatrosu bugün, toplumsal ve bireysel bağlamdaki eleştirel sorgulamaların odak noktası niteliğinde bir sanat olabilme yolunun neresindedir? Sürekli bilgilenme temeline dayanan bir araştırmacılık, tiyatromuzun bugünkü taşıyıcıları için ne ölçüde bir ihtiyaçtır? Resmi eğitiminin artık sonuna yaklaşmış her tiyatro öğrencisinin kafasında kendi bilgi harmanlamalarının ürünü olan bir tiyatro, oyuncu ve oyun kavramı geliştirmiş olması, ne ölçüde koşul sayılmaktadır? Ülkemizde verilmekte olan tiyatro eğitiminin genelinde böyle bir koşulun bilincine varılmış olduğu söylenebilir mi? Buna bağlı olarak, önce Tiyatro İnsanı ve ancak ondan sonra Oyuncu yetiştirmek gibi bir hiyerarşinin söz konusu eğitimde benimsenmiş olduğu ileri sürülebilir mi? Belli bir eğitim sürecinin sonunda tiyatro alanında kendilerine ait, kendi düşünme eylemlerinin ürünü kavramlar geliştirmemiş olanların, oyunculuk çabalarının sınırlarını yalnızca yönetmenin ağzına bakmakla çizenlerin, başka deyişle, aslında bilerek ya da farkında olmaksızın, oynamaktan değil, fakat hep oynatılmaktan yana olanların, tiyatro sanatının o büyük misyonunun, yani sahnesine dünyayı getirme misyonunun üstesinden gelebileceklerine inanılabilir mi? Evet, ben kaygılı ve kuşkuluyum, çünkü Beklan Algan ve düşünce yoldaşları, bütün bu saydıklarımın savunucularıydılar. Onlar azaldıkça yerlerine oynatılanların geçmesi ise kaygılarımın ve kuşkularımın temel kaynağını oluşturuyor! acem20@hotmail.com kultur@cumhuriyet.com.tr Cahit Sıtkı anılıyor Kültür Servisi Şair Cahit Sıtkı Tarancı nın 19101956 doğumunun 100. yıldönümü dolayısıyla memleketi Diyarbakır da düzenlenen sempozyum dün başladı. Dicle Üniversitesi Kongre Merkezi nde gerçekleştirilen sempozyuma Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve 100 kadar akademisyen katılıyor. Kültür ve Turizm Bakanlığı, Diyarbakır Valiliği, Dicle Üniversitesi ve Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı nca düzenlenen sempozyum yarın sona erecek. Sizi bilmem ama benim gözüm yollarda hep o afişlere takılıyor Kentin her yerinde şu son 12 Eylül öncesinden kalma, Evet propagandası yapan, artık bugün k h yırtılmış, k h yazıların bir kısmı silinmiş, ya rım yamalak afişler Daha özgür, daha de mokratik Türkiye ye EVET diyordu afişler. ANAYASAL HAK Şimdi silinmiş, yırtılmış afişlerde boşlukları dolduruyor belleğimdekiler. Yüreğim, saçla rından sürüklenen kız öğrencinin o güzel başı nı yerleştiriyor okunamayan özgür sözünün yerine Yıldız Teknik Üniversitesi nin girişinde parasız eğitim istediği, AKP ve Gül ü protes to ettiği için yerlerde sürüklenerek götürülürken saçları polislerin parmakları arasında kaldı, kentin yırtık afişlerine yapıştı. Üniversite harçlarını protesto edenler h l ce zaevlerinde, onlar da gelip o afişe asılıyorlar Sonra acımasızca, gaddarca kapatılan bir başka kız öğrencinin fotoğrafı gelip ekleniyor Daha de mokratik sözcüklerinin yerine İçim yine bin kez Haaaaaaayır! diye haykırıyor! Herkes, düşünce ve kanaat hürriyetine sa hiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz. Anayasal hakkımızı kullanmayı bile çok gören lere bin kez HAYIR! Ağzından demokrasi ve özgürlük sözcüklerini dü şürmeyenler içerde bir türlü dışarıda başka türlü ko nuştukça Kendilerini pohpohlayanlara sarılıp, kendilerini protesto edenleri polisin önüne attıkça Yandaş gazetecileri kollayıp, karşı çıkan ya da eleş tirenleri içeri tıktırdıkça Bunlar oldukça, de mokrasi yi daha çoooooook bekleriz. TÜRKEL M N BAŞ LAR YET Ş YOR Türkel Minibaş adı her geçtiğinde içime bir ay dınlık, yüzüme bir gülümseme yerleşiyor. Gele ceğe duyduğum güven artıyor, en azından umu dum çoğalıyor. Önceki gün İstanbul Teknik Üniversitesi nin açı lışında bu olaylar yaşanırken, ben Çağdaş Yaşa mı Destekleme Derneği nin yeni başlattığı bir programa katılıyordum. Programın adı Türkel Minibaş lar Yetişiyor . Özellikle işletme ve ik tisat fakültelerinin başarılı öğrencilerine yönelik bir burs programı ÇYDD Başkanı Aysel Çelikel in de belirttiği gibi, amaç Türkel Minibaş ın aynısının tıpkısını yetiştirmek değil elbet. Amaç, onun ilkeleri doğ rultusunda, hayata sımsıkı sarılışını, sorumluluk almasını, yaratıcılığını, bireysel duruşuyla top lumsal duruşunun bütünlüğünü, liderlik vasıfla rını, demokratik katılımcılığını gençlere öner mek Farklı üniversite ve yüksekokullarda eğitimini sürdüren genç insanlara toplumun farklı kesi minden deneyimlere sahip insanları buluşturmak, seçtikleri alan dışına çıkıp farklı algılamalara açıl mak Eğer bu ülkede günün birinde gerçek de mokrasi ye kavuşma umudunu h l içimizde ye şertiyorsak, bunun için kaçınılmaz oldu ğuna inandığım, çok yararlı bir program. BARIŞ Ç N ISRAR ED YORUZ Türkiye de kadın girişimciliği ve lider liğini geliştirmek amacıyla kurulmuş KA GİDER, 8 yılda büyük aşamalar kaydet ti. Bu hafta onların Kadın Gelişim Mer kezi nde Barış İçin Israr Ediyoruz: Ka dın Kenti Diyarbakır filmini izledim. Melek Ulagay Taylan ın yönettiği ve yapımcılığını üstlendiği çarpıcı bir bel gesel. Anımsayacaksınız, geçen 8 Mart Di yarbakır Kadın Kenti ilan edilmiş ve sayısız etkinlik yer almıştı. Diyarbakır da o günleri genç kameraman Aydın Ka pancık la belgeleyen Melek Ulagay, kendi deyişiyle, yorumsuz ancak unut mayalım her seçim bir yorumdur bizle re aktarıyor ve olayın sadece 8 Mart lar la sınırlı kalmamasına hizmet ediyor Edi tör: Didem Pekün . Nitekim sözlerini ve güçlerini, barış için ısrarlarını, taleplerini, o günden beri her ya na duyurmaya çalışıyor kadınlar. Sennur Sezer in şiirleri Rojda ve Şevval Sam ın şarkıları Zeynep Tan bay ın dansı Ülkenin her yerinden kadınların halay çekmeleri, ağaç dikmeleri Panellerde ko nuşan S. Tuncel, E. Keskin, M. Ahısta, A. Tuğ luk, Y. Özsökmenler, G. Kışanak, F. Kaşan gi bi kadınlardan alıntılarla ilerliyor film. Kadınla rın gücü ve liderlik konumları müthiş etkileyiciydi! Avukat Reyhan Yalçındağ ın dikkati çektiği kimi konular bu ülkede yaşayan her insanın içi ne yerleşmeli diye düşünüyorum. Sözleri kelimesi kelimesine değil ama ana fikir olarak şöyle: Bir coğrafyayı ortaklaşa paylaşıyorsanız, sizin yaşadığınız zulmü, başkası görmese de onun mağdurudur Doğu daki kadınlara yapılanı, Batı daki kadınlar da kendilerine yapılmışçasına derinden hissetmeli. Kürt ve Türk kadınları ara sında olması gereken dayanışma değil, omuz omu za mücadeledir. Destek, dayanışma, işbirliği, eylem ve talep birliği ancak eşit koşullarda, eşit biçimde omuz omuza mücadele verirlerse ger çekleşebilir. Olması gereken budur Teşekkürler Reyhan, teşekkürler Melek Demokrasi yolunda kadınlara daha çok iş dü şüyor! zeynep@zeyneporal.com Ghetto da saat 22.30 da Hindi Zahra Akbank Sanat ta saat 19.00 da EVO Trio featuring Manuel Dunkel Gaziantep Üniversitesi Atatürk Kültür Merkezi nde saat 20.00 de Selen Gülün Trio. AKBANKCAZ FESTVAL NDEBUGÜN Ç İ F T E S T A N D A R T T A N K U R T U L M A D I K Ç A Z A R A R G Ö R E C E K O L A N Datça da öykü günleri Kültür Servisi Datça Belediyesi ile Kanguru Yayınları nın ortak düzenlediği Datça Öykü Günleri nin ikincisi bugün başlıyor. Datça da, 8910 Ekim de yapılacak etkinlikler kapsamında birçok yazar, çeşitli panel, söyleşi ve dinletiler aracılığıyla okurlarıyla buluşacak. Program dahilinde, bu yıl ilki verilecek olan Nihat Akkaraca Öykü Ödülleri de sahiplerini bulacak. 2. Datça Öykü Günleri ne, aralarında Hasan Ali Toptaş, Aydın Şimşek, Şükrü Erbaş, Hasan Özkılıç, Cihan Demirci, Özgen Seçkin, Namık Kuyumcu, Ethem Baran, Özlem Sezer, Metin Turan, Zeynep Sönmez in bulunduğu edebiyatçılar katılacak.Nobel Komitesi nden Peter Englund, Mario Vargas Llosa nın İspanyolca konuşulan dünyanın en büyük yazarlarından biri olduğunu belirtti. Pek çok yapıtı dilimize kazandırılmış olan Vargas Llosa nın Genç Bir Romancıya Mektuplar adlı kitabı da Türkçeye çevriliyor. Kültür Servisi 2010 Nobel Ede biyat Ödülü, Perulu yazar Mario Vargas Llosa nın oldu. İsveç Krali yet Bilimler Akademisi nden yapılan açıklamada, ödülün 74 yaşındaki ya zara iktidar yapılarının haritasını çıkardığı ve bireyin direniş, baş kaldırı ve yenilgisini çarpıcı bir bi çimde betimlediği gerekçesiyle ve rildiği vurgulandı. Nobel Komite si nden Peter Englund, Vargas Llo sa nın, olağanüstü bir yazar ve İs panyolca konuşulan dünyanın en bü yük yazarlarından biri olduğunu be lirtti. Vargas Llosa nın, Meksikalı şair ve yazar Octavio Paz ın 1990 da Nobel e değer görülmesin den bu yana Nobel Edebiyat Ödü lü nü kazanan ilk Latin Amerikalı yazar olduğu belirtildi. 1.5 milyon dolar yaklaşık 2 mil yon 130 bin TL tutarındaki Nobel Edebiyat Ödülü ne değer görülen Mario Vargas Llosa, romanlarının yanı sıra önemli bir gazeteci, edebi yat eleştirmeni ve deneme yazarı olarak da tanınıyor. Teke Şenliği , Üveyanneye Övgü , Palomino Molero yu Kim Öldürdü , May ta nın Öyküsü , Kent ve Köpek ler , Julia Teyze , And Dağla rı nda Terör , Masalcı , Yüzba şı ve Kadınlar Taburu , Don Ri goberto nun Not Defterleri gibi yapıtları 1980 lerden bu yana Can Yayınları nca dilimize kazandırılan Vargas Llosa nın Genç Bir Ro mancıya Mektuplar adlı kitabı da önümüzdeki günlerde yayımlanacak. Kendisi de askeri okulda okumuş olan Vargas Llosa, ilk kez, 1960 la rın başında, Peru daki Askeri Aka demi yi anlattığı Kent ve Köpekler adlı romanıyla ünlenmiş; sert eleştiriler içeren bu romanın bin kopyası Akademili subaylar tarafın dan bir meydanda yakılmıştı. Pek çok yapıtında Peru toplumunu derin bir gözlem gücüyle eleştiren Vargas Llosa, uzun yıllar sol politikanın içinde etkin bir biçimde yer almış, 1980 li yıllarda neoliberal politika lara yakınlık duymuş, 1990 da mer kez sağı temsil eden Demokratik Cephe nin adayı olarak katıldığı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Al berto Fujimori karşısında yenik düşmüştü. Nobel, Vargas Llosa nın Nobel Edebiyat Ödülü nü 20 yıldır ilk kez Latin Amerikalı bir yazar kazandı Demokrasimiz ve kadınlarımız CMYB C M Y B 8 EK M 2010 CUMA CUMHUR YET SAYFA KÜLTÜR 17 ODAK NOKTASI AHMET CEMAL Bilgi ve Tiyatro Yaşadığı sürece alanının en güçlülerinden biri olarak kalmayı başarmış birinin ölümünün yarattığı ilk şok atlatıldıkça, o ölümle birlikte nelerin yitirildiğinin bilincine daha iyi varılıyor. Tıpkı şimdilerde, Beklan Algan ile gerek TAL de Tiyatro Araştırmaları Laboratuvarı gerekse her biri benim için ayrı bir ders olan TAL dışı sohbetlerimizde ondan neleri aldığımı veya almaya çalıştığımı düşündükçe bilincine vardıklarım gibi. Beklan Algan la Türk tiyatrosu, bir tiyatro düşünürünü yitirdi. Hatta burada bir tiyatro filozofundan söz etmek de abartı olmayacaktır. Çünkü Beklan Algan, tiyatroya ait ne varsa tümünü en derin noktalarından başlayarak sorgulayan, o noktalara hep felsefenin kurucu sorusu sayılan Nedir? sorusunu yönelterek yollar açmaya çalışan bir tiyatro adamıydı. Zaten bu yüzdendir ki, TAL de Kavram Çalışmaları adı altında bir çalışmanın başlatılmasını çok büyük heyecanla karşılayıp desteklemiş, hatta bir toplantımızda bu yöndeki girişimleri TAL in ikinci doğumu diye nitelendirmişti. Yine aynı nedenle, yani tiyatro insanının her şeyden önce çok sağlam bir düşünsel yapı üzerinde yükselebileceğine inandığından, kavram çalışmalarının daha ilk aşamasında ele alınan Rönesans İnsanı kavramını da tiyatro üzerine doğru düşünebilmenin olmazsa olmazlarından biri saymıştı. Çünkü ona göre Rönesans İnsanı , Yunan antik çağının ardından insan düşüncesinin ikinci kez bilgi ve eleştirel düşünce
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle