16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
12 Eylül sonrası Ankara Sıkıyönetim Savcılığı sürdürdüğü soruşturma sonrasında, başta MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş olmak üzere, MHP li ve ülkücü kuruluşlarla bağlantılı 587 kişi hakkında dava açtı. 220 kişinin idamının istendiği davada, Türkeş ve arkadaşlarının bir bölümü çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Hüküm giyenlerden Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Fikri Arıkan, Cevdet Karakaş, Mustafa Pehlivanoğlu, Halil Esendağ, İsmet Şahin ile Selçuk Duracık idam edildi. Dedektif Naim Tatar ın da içinde bulunduğu polis ekibi, Ankara Sıkıyönetim Savcılığı nın sürdürdüğü bu soruşturmada önemli görevler üstlendi. CMYB C M Y B 7 EK M 2010 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Yazıcıoğlu na işkence yapmadık Dedektif Naim Tatar, bir ülkücüyü cezaevinden kurtarıyor: 22 Mayıs 1978 günü Ankara Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğrencisi, sol görüşlü Aydın Efetürk, okul yakınlarında silahlı saldırı sonucu öldürülüyor. Yapılan tahkikatta Ülkücü Gençlik Birliği Ankara Şube yöneticilerinden aynı bölüm öğrencisi Arif Görünmez yakalanıyor. Olayda bir görgü tanığı var. Görgü tanığı tam teşhis yapamıyor. Benziyor diyor. Ama bu benziyor beyanı bu şahıs yapmıştır olarak tutanağa geçiyor ve çocuk tutuklanıyor. Karar duruşmasında ölen çocuğun haklarını savunan müdahil avukata görüşü soruluyor. Avukat, İdeolojimiz gereği idama karşıyız. Bir alt cezanın verilmesini talep ediyoruz diyor. Mahkeme talebi yerinde görüyor. Arif Görünmez e müebbet hapis cezası veriyor. Karar Yargıtay ca da onaylanıyor. Şahıs Yozgat Kapalı Cezaevi ne kapatılıyor. Aradan birkaç sene geçiyor, 12 Eylül oluyor, bu şahsın kardeşi olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir şahıs bizimle görüşmek istediğini söyledi. Bana, Biz sizi komünist olarak biliyoruz ama görevinizi dürüst yaptığınızı da biliyoruz. Benim ağabeyim o olaydan dolayı hüküm giydi, yatıyor. Ağabeyim cezaevine girdikten sonra onların içine girdim, onların güvenini kazandım. Aynı evde kaldığım şahıslardan bir tanesi de ağabeyime ikizi kadar benziyor. Cinayeti bu şahsın işlediğini öğrendim ve silahı da tespit ettim dedi. Durumu Ankara Sıkıyönetim Başsavcısı Nurettin Soyer e ilettik. Albay Soyer, Sıkıyönetim Komutanı ile konunun görüşülmesi gerektiğini, talimatı doğrultusunda hareket etmemizi söyledi. Sıkıyönetim Komutanı, operasyonu yapmamızı, eğer kanıt elde edersek iadei muhakeme kararı aldıracağını söyledi. Talimat sonucu şahısta silah da ele geçirildi. Silah balistiğe gönderildi. Aydın Efetürk olayında kullanılan silahtı. Yeniden mahkeme başladı. Şahıs tutuklandı. Yozgat Cezaevi nde olan Arif Görünmez tahliye edildi. Aradan zaman geçti. Arif Görünmez bana geldi, Ben size hayatımı borçluyum. Size kurban keseceğim dedi. Bana niye kurban kesiyorsun? Sen bu devletten alacaklısın. Devlet senin 3 yılını aldı. Git dava aç. Haklarını ara dedim. Sonuçta teşekkür etti gitti. Bu davada ya karar idam olsaydı ne olacaktı? Suçsuz bir insan bir anda idam edilecekti. İdam edilen Mustafa Pehlivanoğlu da bugünkü yasalarla yargılansaydı çok çok 10 yıl alacaktı. Yıllar sonra bizim haklarında soruşturma yaptığımız bazı eski ülkücülerle görüşmelerimiz oldu. Çocukların hepsi de bana kullanıldıklarını söylediler. Biz kullanıldık, bizi kullandılar dediler. Tetikçi olarak kullanılan birkaç tanesinin dışında çoğu perişan haldeydi, yoksul aile çocuklarıydı. Gördüğüm kadarıyla 35 kişi zengin olmuştu, iyi yaşamıştı, onların içinden. Bir tanesi İbrahim Çiftçi yidi, bir tanesi de Çatlı ydı işte. İkisi de kurtarılmıştı. O zamanki istihbarat demek ki bunları kullanıyordu. Uğur Mumcu nun Esrarengiz Yüzbaşı olarak tanımladığı Mehmet Ali Çevikel, Ökkeş Çubukçu ile birlikte 1978 yılında yapılan bir ihbar üzerine soruşturulur. Mehmet Ali Çevikel in çok sayıda patlayıcı maddeyi özellikle sağ terör örgütlerine sağladığı belirlenir. Bu patlayıcılardan birinin de, dönemin CHP milletvekili Süleyman Genç in evine atıldığı anlaşılır. Dedektif Naim Tatar ve arkadaşları esrarengiz yüzbaşının peşinde: Yüzbaşıyı ilişki kurduğu bir kadın vasıtasıyla ihbar üzerine yakaladığımızda Merkez Komutanlığı na haber verdik. Kullanılan tahrip kalıplarının aynısı Ankara Maltepe de Albayrak Kıraathanesi nin bombalanmasında kullanılmıştı. Olayı ülkücüler üstlenmişti. Sonra İstanbul da da bazı olaylarda aynı tahrip kalıplarından kullanılmıştı. Yüzbaşıyı yakalayıp da getirdiğimizde Türkeş i getirin, beni kimse sorgulayamaz diye bağırıyordu. Bazı polisler bu sözlerden çok korkmuş olacaklar ki, çevremizde onu sorgulayacak kimse kalmadı. Herkes kaçtı, 3 polis kaldık. İstanbul da Kapalıçarşı da bir kuyumcu dükk nına gelip giden Kahramanmaraşlı birini takip ettik. Gizli görevli gittik. İstanbul da o yeri bulduk. Ama, biz gitmeden haber uçurulmuştu. Orada tahrip kalıplarının saklandığı sandıkların bıraktığı tozları bulduk ancak. Sonra o patlayıcılar, İstanbul u havaya uçuracak kadar güçlüydü patlayıcılar bir inşaatta kumların altında bulundu. Esrarengiz yüzbaşı, Trakya daki bir birlikten çalmıştı. Ekibi dağıttılar Ortak görüş: Kullanıldık BTT Dedektif Naim Tatar ve arkadaşları Muhsin Yazıcıoğlu nu yakalıyorlar: 12 Eylül de henüz Kenan Evren darbe yapıldığını açıklamadan önce MHP liler darbeyi öğrenmiş olacaklar ki, o gece MHP Genel Merkezi nden kimi bavullar kaçırılmış. Bu kaçırma olayı Ankara Sıkıyönetim Savcılığı tarafından belirlenmiş. Ama bavulların nereye saklandığı belirlenememiş. Soruşturmalar sırasında yakaladığımız bir kişi, o bavulları Anıtkabir in Bahçelievler tarafına bakan, şimdi Anıtpark olarak anılan yere gömdüklerini söylemişti. O zamanlar orası toprak yığınıydı. Bavulları kimlerle gömdüklerini sorduğumuzda Başımızda Muhsin Başkan vardı dedi. Ama o yeri tam nokta olarak gösteremiyordu çocuk. Aynı gün bir diğer şahsın peşine düştük. Selanik Caddesi nde şimdiki Mülkiyelilerin hemen yan tarafında büro olarak kullanılan bir yerde kaldığını öğrendik. Sol görüşlü bir bölgeydi. Yakalanmamak için daha rahat olur diye oraya gitmişler. Büroyu bastık. İçeri girer girmez Muhsin Yazıcıoğlu ile karşı karşıya geldik. Biz onu yakalamak için girmemiştik oraya. Aldık getirdik. Arkadaşlar hemen gözünü bağlamışlar. Biraz sonra ben Konuşalım da ondan sonra bağlayın dedim. Odama getirdiler gözünü açtılar. Dedim ki Beni tanıyor musun? Tanıyorum dedi. Burada böyle konuşalım mı, içeri mi göndereyim? Burada konuşalım dedi. Sana bir samimiyet testi yapacağım. 12 Eylül gecesi genel merkezden çıkarılan valizleri nereye gömdünüz? dedim. K ğıda yazdı, Yer olarak burası, ama oraya gidersem daha rahat gösteririm dedi. Alana gittik. Anıtkabir in hemen arkasında yaklaşık olarak 100 metrekarelik bir alanı gösterdi. Devlet Su İşleri nden dozer çağırdık. Sonunda valizlere ulaştık. Valizlerin içerisinde ilk defa gördük C4 patlayıcıyı. Hiç kullanılmamıştı o zamanlar. Çeşitli silah parçaları, silah iğneleri vardı. Değiştirilmiş silah namluları vardı. Bunların kullandığı silahların namlularını Kırıkkale de Makina Kimya dan emekli olmuş bir şahıs değiştiriyordu. Ülkü Ocakları Derneği Başkanı iken birçok olayın sorumlusu olduğunu biliyorduk Muhsin Yazıcıoğlu nun. Ama diğer arkadaşları kendisi hakkında konuşmadılar, aleyhine ifade vermediler. Muhsin Yazıcıoğlu, yıllar sonra işkence gördüğünü anlattı televizyonlarda, ama doğru değildi. İşkence filan yapılmadı. Kesinlikle yüz yüze konuştuk, yakalandıktan hemen sonra odama getirilince itiraflarda bulundu. Muhsin Yazıcıoğlu Ülkü Ocakları Başkanı ydı, Abdullah Çatlı 2. Başkan dı. Çatlı daha çok operasyonlara bakıyordu. Muhsin Yazıcıoğlu son yıllarda Alparslan Türkeş ile ters düşmüştü, Türkeş genç bir kadınla evlendiği için. Yazıcıoğlu, Adıyaman daki Menzil tarikatına girmişti. O aslında MHP de Alparslan Türkeş in yerine hazırlanan birisiydi, ama ters düştüğü için ayrıldılar. MHP VE ÜLKÜCÜ KURULUŞLAR SORUŞTURMASI Dedektif Naim Tatar ve arkadaşlarının ekibi dağıtılıyor: Ali Uzunırmak sonradan milletvekili oldu ÜGD Ankara Şube Başkanı ydı. Ankara da ülkücüler tarafından gerçekleştirilen birçok olayın, hatta bütün olayların bilgisi dahilinde olduğunu düşünüyorduk. Biz Meşrutiyet Caddesi nde bir emlak dükk nına gittik. Oradan birçok kişi aldık. Orada sırayla bekliyorduk. Bir gün Ankara Emniyet Müdürlüğü nün Asayiş Şube Müdürlüğü Ağır Suçlar Büro Amirliği ekipleri tarafından aynı büro basıldı. Bizim grup amirini gözaltına aldılar. İddiaya göre, büroda oturup kendimize çıkar sağlıyormuşuz. Yok böyle bir şey tabii. Amaç, orayı deşifre etmek, ekibi de dağıtmak. Sağ görüşlü örgütleri koruyorlardı demek ki. Bizimle ilgili soruşturmayı, tarafsız olamayacağı gerekçesiyle Emniyet ten aldılar, Garnizon Komutanlığı na verdiler. Soruşturma sonunda, görev yaparken herhangi bir çıkar sağlamadığımız kesinleşti, ama ekip dağıtıldı. Bizi bir daha da hiç bir araya getirmediler. Rahmetli Uğur Mumcu öldürüldüğünde bizim grup amirimize İçişleri Bakanı diyor ki hazırlan, soruşturmayı size vereceğim. Bizim grup amirimiz beni aradı, Arkadaşları hazırla. Uğur Mumcu suikastını soruşturacağız dedi. Her birimiz bir yerdeydik. Bekledik, bekledik, ses yok. Çağırmadılar göreve... Ekip olarak görev yaptığımız sürece çok zorluklarla karşılaştık. Örneğin, Bahçelievler katliamını araştırırken kelle koltukta tek başımıza sokaklarda dolaşırdık, bir kanıt yakalayabilmek için. O dönemde Emniyet ten, istihbarattan bize bilgi vermiyorlardı. İstihbaratın görevi sanki komünist kovalamak. Bizi bile takip ediyorlardı. Çoğu yerde atlatıyorduk onları. Mesela, beni takip eden 2 MİT görevlisiyle daha sonra beraber sorgu yapmıştık. Takip ederlerken otobüsten atlayıp takipten kurtulmuştum. Birlikte sorgu yaptığımızda tanıdım onları. Görevinizi tam yapamıyorsunuz. Beni nasıl kaçırmıştınız dedim. Genelde komünist takip etmekle görevlendirilmişti onlar. Şimdi nasıl hukuksuzluk, adaletsizlik, tek yanlılık varsa 12 Eylül öncesinde de hukuksuzluk, adaletsizlik, tek yanlılık vardı. O adaletsizlik devam etti, biraz daha azaldı ama devam etti. Zaten 12 Eylül ün hukuksuzluğu, adaletsizliği bugünlere getirdi Türkiye yi. 12 Eylül gerçekten halk için yapılan bir ihtilal değildi. Abdullah Çatlı gibileri koruyan yapı devam etti 12 Eylül de. Muhsin Yazıcıoğlu nu korumuyorlardı, ama Çatlı yı koruyorlardı. O günlerde beraber çalıştığımız askeri savcılardan bir tanesi yıllar sonra karşılaştığımızda, bir çay içelim dedi. O günlerde de İstanbul da polislerin eylemleri vardı. Topluca eylem yapıp tekbir getirmişlerdi. O günlerdeydi. Özel olarak çağırdılar herhalde görüşümü almak için. Polisin içindeki bu olaylar niye oluyor? dedi. Bakın dedim: 12 Eylül öncesi bir denge vardı. Pol Der vardı, PolBir sağcı polislerin örgütü vardı. Beraber göreve gidiyorlardı. Çoğu hissiyatlarına göre görev yapmıyorlardı. 12 Eylül den sonra polis teşkilatına sol görüşlü, sosyal demokrat görüşlü, Alevi polis alınmadı özellikle. PolDer liler de yavaş yavaş eritildi. 12 Eylül den önce 52 bin personelin 22 bini PolDer li idi. 12 Eylül polisi tek yanlılaştırdı. Ve sonuç bak işte tekbir getiriyorlar. Böyle böyle bugünlere geldik sonuçta. Ben Hanefi Avcı yı tanırım. Polisin cemaatleştirilmesi ile ilgili söyledikleri tümüyle doğrudur. ESRARENG Z YÜZBAŞI HAYAL ve GERÇEK KÜRŞAT BAŞAR Romen Diyojen Bugünü ve geleceğiyle ilgili hayalleri, heyecanları olmayanlar geçmişle uğraşır. Ya geçmişin çok daha güzel olduğunu anlatır durur ya da geçmişte kendisine yapılan haksızlıklar olmasa ne büyük adam olacağından dem vurur. Bizim de, anladığım kadarıyla bugün ve gelecekle ilgili işlerimiz tamam, geçmişle meselemizi çözmemiz kaldı. Bit pazarına nur yağıyor. Eski defterler tek tek açılıyor. 12 Eylül darbecileri bir yana şimdi o dönemde görev yapanların hepsinin yargılanmasını isteyenler var. Benim de bir iki taktığım hoca vardı okuldayken, onları ihbar etmeyi düşünüyorum. Hatta işi ileri götürüp, o dönemde devlet adamlarıyla sıkı fıkı olan gazetecileri, görevinden istifa etmeyen memurları filan da suçlayanlar var. İnsanın her şeye dikkat etmesi lazım. Mesela belli olmaz beş, on yıl sonra Apo ya bölücübaşı , terörist filan diyenler de mahkemeye çıkartılabilir ona göre... Kitap üstüne kitap yazılıyor. Eskiden kitap bastırmak meseleydi. Gelen kitabı okuyup ahk m kesen birtakım adamlar vardı. Şimdi onlardan kurtulmuşlar anladığım kadarıyla, bir kitap boyutunda ne yazsanız basılıyor. Televizyonlarda yirmi, otuz yıl öncesinin olayları üzerine tartışmalar yapılıyor. Birileri çıkıp şu olayı şu yaptı, bu cinayeti bu işledi diye anlatıyor. Artık ister inanın, ister inanmayın, sizin bileceğiniz iş. Çünkü zaten öyle değil böyleydi, kanıtlar şunlardı filan diye anlatmaya kalksanız da kimsenin umurunda değil. Maksat muhabbet. Hatta telefonla bağlanıp tarihi ifşaatlarda bulunanlar gördüm ben. Gerçi sonra başkası bağlanıp, yahu bu adam atıyor, böyle bir şey yok dediyse de, geçmiş olsun. O kısmı izlemeyip yattıysanız tarihi gerçek sizin için başka artık! Bir de tabii yaş sebebiyle hafiften olayları unutanlar var. Tanık diye onlara da başvuruluyor haliyle. Son zamanlarda bu örnekleri de bol bol izliyoruz. Geçmişe rağbet büyük ama arşive girip bakan da pek yok. Herkes aklında kaldığı kadarıyla idare ediyor. Çok sıkışırsa, canım ben görmedim, ama öyle söylemişlerdi deyip işin içinden çıkıyor. İş artık Osmanlı dedikodularına kadar geldi. Ben şu Selçukluları da merak ediyorum. Bu konularda henüz gizli belgeler açığa çıkartılmadı. Tuğrul Bey in 1055 te Halife Kaim in çağrısıyla Bağdat a girişinin altında neler var, bunları da öğrenmek lazım. Ben o Romen Diyojen in nelerini biliyorum da zamanı değil diye söylemiyorum. [email protected] Efsane cerrah yaşamını yitirdi M NKAR 85 YAŞINDAYDI İstanbul Haber Servisi Türkiye nin sayılı cerrahları arasında yer alan, Prof. Dr. Tarık Minkari 85 önceki gün İstanbul da yaşamını yitirdi. Prof. Minkari, bugün Teşvikiye Ca mii nde kılınacak öğle namazının ardından Zin cirlikuyu Mezarlığı nda toprağa verilecek. Kamuoyunda efsane cerrah olarak tanınan Prof. Dr. Tarık Minkari 1925 yılında Bartın da doğdu. 1939 da Ayvalık ta ortaokulu, 1942 de İstanbul da Vefa Lisesi ni bitiren Minkari, 1948 de İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi nden mezun ol du. 1957 de Doçent, 1964 te profesör olan Minkari değişik yıllarda Paris te, Boston da, Londra da, Houston USA da bulunduktan sonra 18 farklı orijinal ya da modifiye ameli yat tekniği tasarlayarak 1985 yılında Sağlık Bakanlığı tara fından Gastroenterolojik Cerrah unvanına layık gö rüldü. Türkiye ye dönüşünde Gürcan Ünal, Yılmaz Kafadar, Olcay Alver, Sadık Perek ile midenin, yemek borusunun, pankreasın, ka raciğerin, safra yollarının cerrahisi hakkında on bir kitap yazan Minkari nin, 250 den fazla, yerli ve yabancı dilde makalesi bulunuyor. AMER KALI CERRAHLARDAN HABERAL A ONURSAL ÜYEL K ANKARA ANKA Amerikan Cerrah lar Birliği nin bu yılki onursal üyeliğine Prof. Dr. Mehmet Haberal layık görüldü. Birlik, Haberal ı tanıtırken, Meşhur bir cerrah ve hayırsever ifadelerini kullandı. Amerikan Cerrahlar Birliği onursal üyeliği bu yıl Türkiye, Fransa, İngiltere, Brezilya, Hindistan ve Çin den altı seçkin cerraha ve rilecek. Türkiye den Prof. Dr. Mehmet Ha beral ın layık görüldüğü üyeliğe, 1913 yılın dan itibaren, bu sene seçilen 6 cerrah dahil, dünya genelinde toplam 424 cerrah layık gö rüldü. Onursal üyeliğin takdim edilmesi ise dünyanın en büyük uluslararası toplan tıları arasında gösterilen Amerikan Cer rahlar Birliği nin Klinik Kongresi nin en çok ilgi çeken olayları arasında yer alıyor. Ödül töreni, pazar günü Washington Kongre Merkezi Balo Salonu AB de yapılacak. 12 Eylül sonrası Ankara Sıkıyönetim Savcılığı sürdürdüğü soruşturma sonrasında, başta MHP Genel Başkanı Alparslan Türkeş olmak üzere, MHP li ve ülkücü kuruluşlarla bağlantılı 587 kişi hakkında dava açtı. 220 kişinin idamının istendiği davada, Türkeş ve arkadaşlarının bir bölümü çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı. Hüküm giyenlerden Ahmet Kerse, Ali Bülent Orkan, Cengiz Baktemur, Fikri Arıkan, Cevdet Karakaş, Mustafa Pehlivanoğlu, Halil Esendağ, İsmet Şahin ile Selçuk Duracık idam edildi. Dedektif Naim Tatar ın da içinde bulunduğu polis ekibi, Ankara Sıkıyönetim Savcılığı nın sürdürdüğü bu soruşturmada önemli görevler üstlendi. CMYB C M Y B 7 EK M 2010 PERŞEMBE CUMHUR YET SAYFA DİZİ 9 Yazıcıoğlu na işkence yapmadık Dedektif Naim Tatar, bir ülkücüyü cezaevinden kurtarıyor: 22 Mayıs 1978 günü Ankara Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğrencisi, sol görüşlü Aydın Efetürk, okul yakınlarında silahlı saldırı sonucu öldürülüyor. Yapılan tahkikatta Ülkücü Gençlik Birliği Ankara Şube yöneticilerinden aynı bölüm öğrencisi Arif Görünmez yakalanıyor. Olayda bir görgü tanığı var. Görgü tanığı tam teşhis yapamıyor. Benziyor diyor. Ama bu benziyor beyanı bu şahıs yapmıştır olarak tutanağa geçiyor ve çocuk tutuklanıyor. Karar duruşmasında ölen çocuğun haklarını savunan müdahil avukata görüşü soruluyor. Avukat, İdeolojimiz gereği idama karşıyız. Bir alt cezanın verilmesini talep ediyoruz diyor. Mahkeme talebi yerinde görüyor. Arif Görünmez e müebbet hapis cezası veriyor. Karar Yargıtay ca da onaylanıyor. Şahıs Yozgat Kapalı Cezaevi ne kapatılıyor. Aradan birkaç sene geçiyor, 12 Eylül oluyor, bu şahsın kardeşi olduğunu sonradan öğrendiğimiz bir şahıs bizimle görüşmek istediğini söyledi. Bana, Biz sizi komünist olarak biliyoruz ama görevinizi dürüst yaptığınızı da biliyoruz. Benim ağabeyim o olayd
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle