16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B CMYB C M Y B SAYFA CUMHUR YET 18 EK M 2010 PAZARTES 14 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Türban’ Diye Bir Sorun... 1982 yılına kadar Türkiye’nin “türban” diye bir sorunu yok tu. Türbanı Türkiye’nin “başına dolayan”, 12 Eylül yönetimi ile 12 Eylül’ün iktidara getirdiği “sözde demokratlardır”. Türban, Türkiye’ye yakıştırılan “Ilımlı İslam Devleti” modelinin bir üniforması olarak hazırlanmış, “aydın, uygar ve Cumhuriyetçi gençler yetiştirmekle görevli” üniversitelerin kapısından “Truva Atı” olarak içeriye sokmak istenmiştir. O günlerin üniversite yönetimleri de bu oyunu bozmak için Danıştay’a başvurmuştur. Danıştay Sekizinci Dairesi de, 13 Kasım 1992 gün, 1992/609 esas ve 1992/2809 sayılı kararı ile gereken yanıtı vermiştir. “(...) Son zamanlarda ülkemizde görülen laiklik karşıtı bir kısım hareketlerin, eğitim ve öğretim kurumlarında da etkinliklerini sürdürdükleri görülmektedir. Geleneksel yaşamın egemen olduğu kırsal kesimler başta olmak üze re, ülkemizde bazı kızlarımız ve kadınlarımız hiçbir siya sal ya da özel amaç ve düşünceleri olmadan başlarını ört mektedirler. Bir kısım kadın ve kızlarımız ise kendilerine hiçbir toplumsal etki ve baskı olmaksızın ideolojik bir gö rüşle laik Cumhuriyete karşı olmanın simgesi olarak ör tünmektedirler. Böylece, İslam dinini geleneksel biçimde yasayan kişilerden farklı bir örtünme biçimi ile laiklik kar şıtı hareketlerle toplumun ilgisini çekmeyi amaçlamakta dırlar. Bu durumun doğal sonucu olarak dini, kişisel inanç ve ibadet çerçevesini aşarak siyasi bir güç durumu na getirmeye yönelik hareketler, laik eğitim ve öğretim ku rumlarında, üniversitelerde eğitimli ve örgütlü gruplar or taya çıkarmaktadır. Yükseköğretim kurumları, salt bilgi aktarılan, teknik bilgilerin alındığı yerler olmayıp dersler dışında sosyal ve kültürel boyutu da olan ortamlardır. Bu ortamlarda gençlerin karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma içinde yaşamaları ve eğitimlerini sürdürmeleri asıl ve ar zulanan bir durum olmakla birlikte, laikliğe aykırı dinsel hareketler, üniversitelerde öğrenciler arasında bölünme ye ve kutuplaşmaya da zemin hazırlamaktadır. Cumhuri yetimiz temel niteliklerinden olan laiklik ilkesine karşı bir dünya görüşünü simgeleyen türban ve başörtüsünün, yük seköğretim kurumlarında kullanılması kabul edilemez ve hoş görülemez bir durumdur(...)” Ancak, Danıştay’ın bu kararı da yeterli görülmemiş, kamu da türban yasağını delmek ve türbanın “masum bir başörtü sü” olduğunu kanıtlamak için, “özel yasa” çıkarılmıştır. 1994 yılında bir kez daha Danıştay’a başvurulmuştur. Bu baş vuru da Danıştay’dan gereken yanıtı almıştır. “Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ilkelerinden en başta ge lenleri, Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık ve laikliktir. Bu ilke ve devrimlerin her biri ile çağdaş ve uygar insan lık düzeyine ulaşabilmek amaçlanmıştır. Giyim kuşam, hiç kuşkusuz, insanların geleneklerine, çevre koşullarına, kül tür yapısı ve düzeyine göre şekillenir. Ülkemizde de, gele neksel yaşamın egemen olduğu kimi kesimlerde kadınla rımız, hiçbir siyasi ya da özel amaçları olmadan başlarını örtmektedirler. Ancak bir kısım kadın ve kızlarımız ise çağ daş giyim ve kuşama dışsal bir tepki ve Atatürk ilke ve dev rimleri ile laikliğe karşı koyma eylemi olarak başlarını ört mektedirler. Bu dünya görüşünde olanların, din kuralla rını vicdanlardan alarak bir yaşam biçimine dönüştürmek ve devleti de yine din temellerine dayamak istedikleri bi linmektedir. (…) (Danıştay Sekizinci Daire, 2 Mart 1994 gün, 1993/843 Esas, 1994/686 Karar)” Politikacıların yüreklendirici söylemlere sırtlarını dayayıp, 17 Mayıs 2006 günü sabahı, Danıştay’a “ellerini kollarını sal layarak” girip, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel taşlarından olan Danıştay’ın yüksek yargıçlarından güzel yüzlü, insan yüzlü beş yargıcımızdan Mustafa Yücel Özbilgin’i şehit ettiler. Güzel yüzlü, insan yüzlü yargıçlarımız Ayla Gönenç, Ayfer Özde mir, Ahmet Çobanoğlu ve Mustafa Birden ise bu saldırıdan ağır yaralar aldı. 17 Mayıs 2006 günü, “türbana geçit vermediği için”, gö revi başında “şehit edilen” Danıştay yargıcı, Mustafa Yücel Özbilgin’i saygı ile anıyorum. İnsanlar için için yanar. Deniz, ah kardeşim Deniz; dededen, babadan aldığı Kuvayı Milliye ateşini yaktı durdu. Dışarıda, buz kesen havayı ısıtmak adına, topluma, halka yaydığı dirençli gizilgücün karşılığında kıyım kıyım kıydı kendisine... Yarattığı kor, ocağımızı ısıttı, güven verdi, beklentilerimizi ışıttı. Gitmedi, engine açıldı. Uzakta bir yerde, bir adacıkta, çoban ateşini yaktı, yolunu yitirenler yön bulsun diye... Kâğıttan Kaplan Cumhuriyeti dönüş türmeye yeminliler HSYK’nin yapısını de ğiştirmek için anayasa değişikliğini, halkoyla masını bile göze alıyor lar; dönüşüme karşı çık tıklarını ifade eden HSYK üyeleri, görev sü releri dolmadan istifa edip yerlerini iktidarın atayacağı kişilere bıra kıyorlar. Tavşan dağa küsmüş, dağın haberi olmamış... Oysa Turgut Özal’ın atadığı Anayasa Mah kemesi üyesi yıllarca bekliyor, bekliyor, za manı gelince de başkan oluyor, Cumhuriyetin anayasada yazılı değiş tirilemez ilkelerini de tar tışmaya açıyor. Hiç kimse darılma sın: Atatürk Cumhuri yetini kâğıttan kaplana dönüştüren bizleriz... Devenin Derdi Ağa çalmış çırp mış, yemiş içmiş, sülalesini zengin et miş, öte tarafa gö çecek, ama bir tür lü göçemiyormuş. Ölüm döşeğine ço cuklarını çağırmış lar. Babaları saye sinde hepsi mal, mülk, şirket sahibi olmuş, “Hayır” mı diyecekler, hakları nı helal etmişler. Yok, ağa yine öle memiş. Yakın çev resini çağırmışlar bu kez. Ağaları sa yesinde ün, unvan kazanmış, adam dan sayılmışlar, “Hayır” mı diyecek ler, onlar da hakla rını helal etmişler. Gel gör ki ağa, yine hayata kazık çak mış, gidemiyor... En sevdiği devesini ça ğırmışlar son ça re... Deveye sor muşlar: Hakkını helal ediyor musun? Etmiyorum. Yapma, etme, neden ki? Bu adam bize çok yük vurdu; af fettim. Aç bıraktı, affettim. Kırbaçla canımızı yaktı, af fettim. Ama biz elli devenin başına bir eşeği getirdi ya; iş te bu yüzden bir türlü affedemiyo rum... Birikim dergisi, “sosyalist” çizgide ol duğunu ileri sürerek yıllardır çıkar. Kimi sosyalistler ise oldum olası Birikim’in Türkiye’deki sosyalist birikimi sulandırmak amacıyla çıkarıldığını savunurlar. Son yıllarda “liberal sol” denen ucube ye yakın durduğu gözlenen Birikim’in Yayın Yönetmeni Ömer Laçiner’in, der ginin ekim sayısında çıkan “Yeni Bir Dö nemin Eşiğinde” yazısı, “Birikim tayfası” di ye anılan takımın nereye yelken açtığına ilişkin ipucu niteliğinde: “Türkiye siyaset yelpazesinin düzen dı şı, düzene alternatif olma iddiasını taşıyan sosyalist sıfatlı mikrokozmozuna gelince... 30 yıldan beri sadece önceki yıllarda edi nebildiği gücünü değil, potansiyelini de gi derek tüketip bugünlere gelen bu çok odaklı dünya, vaktiyle içinde ve çevresin de yaşatabildiği entelektüelfikri ağırlıktan türeyen prestiji ve özellikle 6070’li yıllar da verdiği mücadelenin sağladığı moral üs tünlüğü de büyük ölçüde aşınmış, artık sö zü edilemez düzeye düşürmüştür. Sosyalist sıfatlı bu mikrokozmoz, böy lesi bir eğik düzlemde gidişini sürdürürken, bu yol ve gidişten kurtulabilmek için hep si de başarısızlıkla sonuçlanan aynı bir leşme formülünün değişik varyantları için de uğraşmaktan başka bir yol da bula mamıştır. Birikim’de bu durum ve gidişin önle nemez olduğu; çünkü söz konusu odak ların tümünün içinde yer aldığı geleneksel, harcıâlem tanımlı sosyalizm anlayışının, perspektifinin bu kaderi kaçınılmaz kıldı ğı başlangıçtan beri vurgulanarak anlatıl dı. Sosyalizmin gerçek bir düzen ve insanlık durumu alternatifi olabilmesinin mutlak ön koşulu, sosyalizmin yeni baştan tanım lanmasıdır denildi. Birikim, bu yeni baştan tanımlamanın ‘or tak bir eser’ olması için anlayışı gereği özel bir çaba gösterdi. Her ne kadar artık apayrı zihniyet dünyalarında olduğumuzu daha bir açıklıkla gördüğümüz bu mikro dünyanın bileşenleri ile giderek uzlaşma noktalarımızın yok olduğunu fark etmek le birlikte, ortak tarihimiz ve mirasımız ha tırına diyalog kanallarını daima açık tutmaya gayret eden bir dil ve tavır içinde olduk bu güne değin. ...bu yolun sonuna geldiğimizi kabul et mek zorundayız. Bu, yalnızca bir zorunlu luk değil ayrıca ahlaki bir yükümlülük, gö revdir artık.” Sosyalistleri “mikrokozmoz, mikro dünya” diye tanımlayanların bundan sonraki görevlerinin ne olduğunu izle yip göreceğiz. Dönmenin Son Noktası GÖRÜŞ KAYA ÇETİN/ EĞİTİMCİ İmam! Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş Yasası din adamlarının görevini şöyle tanımlıyor: “İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek.” Ama Diyanet İşleri Başkanı Prof. Ali Bardakoğlu diyor ki: “Cami dışı din hizmetleri adıyla bir proje başlattık. Bu proje ile din hizmetlerinin sadece namaz kılmak ya da oruç tutmak olmadığını, dinin bütün sosyal hayatı kapsadığını vermeye çalışıyoruz. Din görevlimiz sadece camide namaz kıldıran bir memur değildir. Toplumun bütün sosyal hayatına müdahale eden kanaat önderi olmalıdır.” Eskiden ne sorunumuz olsa öğretmene danışırdık; demek ki bundan sonra imama gideceğiz: Hocam bu sene zeytin bol mu olacak, kıt mı; kanaatiniz nedir? Allah bilir. Hocam Marmara’da neden balık azaldı? Allah’ın hikmeti. Hocam şarap mı mideye daha çok zarar verir, yoksa rakı mı? Sırat köprüsünden geçemezsin. Hocam bazıları çocuk yaşta han hamam sahibi oluyor, benimse daha bir dikili ağacım bile yok, neden acaba? Çalış, Allah sana da verir. Hocam biz neden Irak’ta din kardeşlerimizi katleden kefereye yardım ediyoruz? Hikmetinden sual olunmaz!.. Yol gösterici olarak bilimi işaret eden Yüce Atatürk, “Öğretmenler! Yeni nesil, sizin eseriniz olacaktır...” sözleriyle halkı aydınlatma görevini öğretmene vermişti. Günümüzde siyaset bezirgânlarının aracı haline dönüştürülerek toplumun dinselleştirilmesinde kullanılmaya başlanan Diyanet İşleri Başkanlığı ise insanımızı hurafeden kurtarmak için kurulmuştu. Köy Enstitülerini partideki gerici kanada direnemeyen İnönü, öğretmen okullarını da ‘iyi tarikatlar’ı keşfeden Ecevit kapattı. Öğretmen okullarının yerini imam hatip okullarıyla sayıları 70 bini bulan kaçak Kuran kursu aldı. ‘Taşımalı eğitim’ icadıyla köylerdeki okullar da kapatılınca imam, köyde devletin tek temsilcisi haline geldi. Şimdi Prof. Bardakoğlu konuşuyor... Konuşmasına gerek var mı; dünyamızı zaten imamlar şekillendirmiyor mu? İnanmayan Pensilvanya’ya baksın. Çekinmeye gerek yok; Atatürk’ün kurduğu partinin genel başkanları bile oraya bakıyorlar. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] HARBİ SEMİH POROY OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK [email protected] HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] İki ayrı televizyon kanalından iki ayrı not: NTV İklim değişikli ği ve küresel ısınmaya tepki eylemi için İstanbul’a gelen ABD’li dilbilimci Noam Chomsky konuşuyor: “Bir ülkede ABD karşıtı basın ya da yazarın sonu hapse girmek oluyor.” BBC KGB döneminden kal ma sorgulama odalarını gezen BBC muhabirine Lit vanya’nın insan hakları savunucusu diyor ki: “Biz geçmişte özgürlüğümüzü kazanmak için büyük uğraş ver dik. Ama günümüzde görüyoruz ki, şimdi her şey çok ucuza satılı yor.” Yaşadığımız dönemin özetidir: Özgürlüğünü satan hapse gir miyor... Özet Mülkiyeliler Birliği Vakfı, yeni bir kampanya başlattı: Desteğe gereksinimi olan Mülkiye öğrencileri için 10 ay boyunca ayda 10 lira. Çocukları, kendini efendiden sayanların eline bırakmamak için; gençlerin efendilere kul, köle edilme mesi için Mül kiye Vakfı’nın çağrısına kulak vermeli: “Mülkiye burs fonuna yapaca ğınız 10 ay boyunca ayda 10 lira veya üzeri yardımlar yeni bir Mülkiyeli kuşağın yetişmesine katkıda bulunacaktır.” Ayda 10 Lira Deniz Som BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Çanakkale Boğazı’nın Batı dillerin deki adı. 2/ Vücutta biri ken azotlu bi leşik... Kırgız ların ünlü des tanı. 3/ Eski kültür ve sa nat yapıtlarını yakıp yıkma düşünce ve davranışı. 4/ Bir renk... Yiyecek, be sin, gıda. 5/ Doğu Anadolu’da bir ır mak... Bir sayı... “Doğar midelerden nur topu ihtilaller” (F. N. Çamlıbel). 6/ Evcil bir geyik cinsi... Slo vakya’nın plaka imi. 7/ Üzeri kırmızı parafinle kaplanan bir cins Hollanda peyniri... Gemilerde, küçük yaşta tay fa yamağı. 8/ Bir kimseyi gizlice izleyerek hak kında bilgi toplamakla görevlendirilmiş kimse... Arnavutluk’un plaka imi. 9/ Düz kenarlı şapka. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ AleviBektaşi edebiyatında, “12 İmam” için söylenmiş nefeslere verilen ad. 2/ İri taneli be zelye... Güneydoğu Anadolu’da, daha çok ka dınların çeşitli yerlerine yaptırdıkları bir tür dövme. 3/ Batı Avrupa’da bir ırmak... Üç kişiy le oynanan bir iskambil oyunu. 4/ Rusçada “evet”... İnanılır, güvenilir. 5/ Amerika’da yaşayan bir cins papağan... “Hayır” anlamında kullanılan söz. 6/ Hamam gibi yerlerde giyilen bir tür ta kunya... Eskişehir yöresine özgü, çubuk biçiminde bir tür helva. 7/ Kedi ya da köpek yavrusu... Bir nota. 8/ Güney Kafkasyalı bir halk... Edremit Kör fezi kıyısında turistik bir yöre. 9/ Voleybol ve te niste küt inme... İspanyolların savinç ünlemi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 N E B A T İ L E R O Z A N S İ D E K İ Ç D İ V A N U N N A R A L E Ç E İ R İ S E V İ N R E P A Ç A L F O N A L İ L M İ N E S E L E F İ L İ K 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle