16 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] 18 EK M 2010 PAZARTES CUMHUR YET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK Cinsiyet Eşitsizliği Derinleşiyor! Dünya Ekonomi Forumu 12 Ekim günü “2010 Küresel Cinsiyet Eşitsizliği” raporunu yayımladı. Ricardo Hausmann (Harvard Üniversitesi), Laura D. Tyson (Kaliforniya ÜniversitesiBerkeley) ve Saadia Zahidi (Dünya Ekonomik Forumu) tarafından hazırlanan toplam 334 sayfalık bilimsel rapor, 134 ülkede kadının durumunu şu dört alt başlıkla inceliyor: Ekonomiye katılım ve fırsat olanağı; eğitim alma süreci; sağlık ve yaşam koşulları ve siyasal güç edinme. Ülkeler, kadınların bu değişkenler bağlamındaki durumuna göre sıralanıyor. Kadınların durumunun erkeklere en yakın olduğu, yani, kadınerkek eşitsizliğinin en az olduğu ülkeler ilk sıralarda; eşitsizliğin aşırı boyutlara ulaştığı, uçuruma dönüştüğü ülkeler de listenin son sıralarında yer alıyor. Sıralama, kadınerkek eşitliğinin en ileri düzeyde olduğu İzlanda ile başlıyor; Norveç 2’nci sırada yer alıyor. Bunları Finlandiya ve İsveç izliyor. Türkiye, 2010 sıralamasında, 134 ülke arasında 126’ncı, farklı bir anlatımla, sondan sekizinci sırada. Kısacası Türkiye, dünyada kadınerkek eşitsizliğinin en aşırı boyutlara ulaştığı, cinsiyet uçurumunun en geniş olduğu ülkelerden biridir. Türkiye’den daha eşitsiz durumda olan ülkeler, aşağıya doğru sırasıyla, yalnızca Fas, Benin, S. Arabistan, Fildişi Sahili, Mali, Pakistan, Çad ve Yemen’dir. Mısır, Suriye, İran, Umman, Etiyopya, Ürdün, Cezayir, Nijerya, Katar ve Lübnan, sıralamada Türkiye’nin üstünde yer alıyor! Ekonomi, eğitim, sağlık ve siyaset bileşenlerinin ortalaması Türkiye’yi 126’ncı yapıyor. Ayrıntıya bakıldığında çok daha olumsuz bir durum var. Türkiye, kadının ekonomiye katılma ve ekonomide fırsat olanağı sıralamasında 134 ülke arasında 131’incilikle daha da aşağılardadır. Sondan sekizinci değil, dördüncüdür. Dünyanın 134 ülkesi arasında yalnızca S. Arabistan, Pakistan ve Yemen’de kadının ekonomideki yeri Türkiye’den daha geridir. Ekonomiye katılma, kadının özgürleşmesinin temelidir. Türkiye’de toplumsal yapı, kadını ekonomik faaliyetlerin dışında tutuyor. Rapora göre 2010’da eğitim, sağlık ve siyaset göstergeleri göreli olarak ekonomiden daha iyi; Türkiye bunlara göre sırasıyla, 109’uncu, 61’inci ve 99’uncu sıralarda yer alarak yine de yeterince kaygı verici bir durum sergiliyor. Önemli bir nokta daha var. Rapor, yalnız 2010 değerlerini içermiyor; ülkelerin, anılan raporun ilk yayımlandığı 2005 yılından bu yana, yani, son beş yıl boyunca sıralamalardaki yerlerinin değişimini de veriyor. Son beş yılın sıralamalarına göre Türkiye nasıl bir değişim geçirmiş? Türkiye 2006 dünya sıralamasında 105’inci sırada yer alıyor; 2007’de 16 sıra birden gerileyerek 121’nciliğe düşüyor; 2008’de 123’üncü; 2009’da da gerilemesini sürdürerek 129’uncu sırada yer alıyor. Oysa, raporun kapsadığı 2006 ve sonrası Türkiye ekonomisinde büyümenin göreli olarak yüksek olduğu bir dönemdir. Ekonominin hızla büyümesine karşın, kadının ekonomideki yeri güçlenmiyor. Türkiye’de yıllardır pompalanan bir görüş var. Bu görüşe göre, ekonomi geliştikçe kadının ekonomiye ve buradan siyasete ve diğer toplumsal etkinliklere katılması da artacaktır. Raporun bulguları bu görüşün hiç de doğru olmadığını kanıtlıyor. Aynı raporda, yüksek gelirli ülkeler grubunda yer almalarına karşın, S. Arabistan, Umman, Katar, Bahreyn, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri, kadınerkek eşitliği endeksinin en alt sıralarında yer alıyor. Bu ülkelerde kişi başına gelirin yüksekliği, kadınerkek eşitliğini sağlamaya yetmiyor! Rapor, kimi yayın organlarında hiç yer almadı; kimi yazı ve yorumlarda da bilimsellikten tamamıyla uzak bir anlayışla, yazarlarının üstün bilimsel nitelikleri görmezlikten gelinerek “bilimsel olmadığı” vurgusuyla konu edildi. Bu önemsizleştirme, tek başına, bu toplumun kamuoyu oluşturan kesiminin kadın sorununa nasıl şaşı baktığının en somut kanıtıdır. Türkiye yıllardır beyinsel enerjisinin çok büyük bir bölümünü türban tartışmalarına harcadı, harcıyor. Kamuoyu oluşturan çevreler, kadının, ekonomi başta olmak üzere, eğitimde ve siyasette toplumsal yaşama daha çok katılması için çabalamadı, çabalamıyor; bunun yerine yıllardır ülkenin türbana daha çok bürünmesi için var gücüyle uğraşmak yolunu seçerek bir büyük tarihsel yanlışı besliyor ve büyütüyor. İngilizce metni www.weforum.org adresinde bulunabilecek olan bu bilimsel rapor bir kez daha kanıtlıyor ki Türkiye’de toplumsal cinsiyet uçurumu giderek genişliyor, kadın özgürleşmiyor! Günbegün özgürlüğünü yitiriyor! Deniz Som arkadaşımızın kaybı nedeniyle ailesine, sevenlerine, tüm Cumhuriyet ve basın topluluklarına başsağlığı dilerim. Işıklar içinde olsun. [email protected] ABD’de 2 Kasım’da yapılacak Senato ve Temsilciler Meclisi ara seçimlerinden, Demokrat Parti’nin büyük bir yenilgiyle çıkarak Temsilciler Meclisi’ndeki çoğunluğunu kaybetmesi bekleniyor. DP’nin senatodaki çoğunluğunu kaybetmesi olasılığı da var. Böyle bir gelişme, seçmenin bir dönem ortası protestosunun sonucu olmanın ötesinde bir anlama sahip gibi görünüyor. Siyasette bir iklim değişikliği de söz konusu. Cumhuriyetçileri bile korkutan yükseliş İki yıl önce bu zamanlar ABD seçmeninde, hatta dünya kamuoyunda, benim bu köşede “Obamania” olarak nitelediğim (gerek bizim gazetede, gerekse de genelde sosyalistler arasında kuşkuyla karşılanan) bir iyimserlik dalgası yükseliyordu. Zizek’in, kuşkuyla yaklaşanlara karşı “Sinizme kapılmayın, umuda bir şans verin” dediği bu iyimser beklentilere göre ABD’de ilerici bir kabarış yaşanıyordu. Obama seçilecek, ABD siyasi coğrafyası ve uluslararası ilişkiler köklü bir biçimde daha demokratik, adaletli, eşitlikçi bir yönde değişecekti. Aradan geçen zaman ne yazık ki Zizek’i haklı çıkarmadı. Obama yönetimi tam anlamıyla bir düş kırıklığına, moral bozukluğuna yol açtı. İlerici dalga zayıfladı, giderek geri çekilmeye başladı. Bu sırada, sağda Cumhuriyetçi partinin geleneksel kanadını bile korkutmaya başlayan, sektergerici, popülist bir dalga şekillenerek yükselmeye başladı. Bu dalganın başını çeken “Çay Partisi” (İngiliz İmparatorluğu’na karşı isyanı başlatan bir eyleme göndermeyle) adındaki sağ gruplar ve örgütler koalisyonu yapının adayları ön seçimlerde, Cumhuriyetçi Parti içinde, partinin geleneksel adaylarının önemli bir kesimini tasfiye ederek, kendileri aday olmayı başardılar. Böylece Demokratlar Meclis’te ve belki de Kongre’de çoğunluğu kaybederken, özellikle Meclis’te Obama’nın politikalarına karşı mücadele etmeye kararlı üyeleri içeren bir Cumhuriyetçi parti çoğunluğu şekillenmiş olacak. Obama’yı yargılayarak devirmeye kararlı görünen Çay Partisi üyelerinin, partinin geri kalanını da etkilemesi bekleniyor. Böylece oluşacak bir muhalefetin, Obama döneminde, sakatlanarak da olsa geçmiş olan sosyal güvenlik, sağlık reformları da olmak üzere birçok yeni yasayı geri çevirmeyi, Bush yönetiminin zenginlere yönelik vergi indirimlerini kalıcılaştırması, Obama’nın göndereceği tasarıları bloke ederek, kararnamelerle yönetmeye zorlayarak kutuplaşmayı daha da güçlendirmesi bekleniyor. New York Times’ın aktardığına göre, “Çay Partisi” adaylarının bazıları, savunma, adalet, hazine gibi anayasal işlevleri olan bakanlıkların dışındaki, tarım, eğitim, iç işleri, konut ve kent geliştirme, ulaşım ve enerji gibi bakanlıkları tasfiye ederek daha “saf bir yönetim yapısına” ulaşmak istiyorlarmış. “Çay Partisi” hareketi yükselişinin enerjisini, dinci evanjelik gruplarla, federal hükümet düşmanı milis hareketiyle, “neocon” çevrelerle, İsrail yanlısı çevrelerle, petrol ve savunma sektörleriyle, silah lobisiyle, kürtaj karşıtı örgütlenmelerle, göçmen ve yabancı düşmanı ırkçı akımlarla çok yakın hatta organik ilişkilere sahip olmasından alıyor. Diğer bir deyişle mali ve toplumsal açılardan güçlü desteklere sahip bir hareket bu. Financial Times’ta Philip Stevens’in işaret ettiği gibi, böyle bir yükselişin ABD’nin dış politika reflekslerini, dolayısıyla uluslararası ilişkilerin iklimini de etkilemesi kaçınılmaz. Bu etkilerin, ABD dış politikasında, uluslararası ticaret alanında, (Çay Partisi’nin beyaz işçi sınıfı içindeki etkisi de düşünüldüğünde) korumacılıktan, Çin’e karşı dayatmacılıktan, Ortadoğu’da İsrail’i destekleyen, İran, Hamas, Hizbullah üçlüsüne karşı sertlikten yana bir çizgiyi güçlendirecektir. ABD’nin “Küresel Isınma” alanındaki uluslararası pazarlıklarda işbirliğine daha uzlaşmaz, Avrupa karşısında yeniden tek yanlı, dayatmacı yaklaşımlara geri dönmesi de söz konusu olabilir. Ve maddi temelleri… Demokrat Parti seçmeninin moral bozukluğu, siyasetten uzaklaşma eğilimi “Çay Partisi” hareketinin yükselmesini kolaylaştırıyor, ama bu hareketin arkasında güçlü maddi dinamikler de var. Bunların başında ekonomik krizin aşağı orta sınıf ve işçi sınıfı üzerinde yarattığı yıkım geliyor. Krizin etkisiyle 2007’den bu yana 6 milyon Amerikalı yoksulluk sınırı altına düşmüş, on yıldır durağan olan medyan gelir de yüzde 4.2 gerilemiş. (The Guardian12/10). İşsizlik yüzde 10’a yaklaşır, kredi kartları borçları ödenemez, medyan fiyatı yüzde 20 düşen evler “morgıç” borçlarını karşılayamaz hale gelir, milyonlarca insan evlerini kaybederken aşağı orta sınıfın, ABD’de kendini orta sınıf olarak gören iş sahibi işçi sınıfının, esas olarak kredi köpüğüne dayanan yaşam tarzı (refahı) hızla dağılmaya başlamış. The New York Times’ın bir araştırması, “Kriz öncesi düzeye ne zaman dönebiliriz” sorusuna karşılık uzmanların 1013 yıldan söz ettiklerini aktarıyordu. (12/10) Krizin getirdiği bu yıkıntı üzerinde Obama’nın “hataları”(!?), buna karşılık sağın bu hatalardan yaralanma başarısı, Obamania’nın çökmesine neden oldu. Walden Ballo’nun işaret ettiği gibi Obama’nın en büyük taktik “hatası”, krizin sorumluluğunu, 1980’lerde Reagan ve Thatcher hükümetlerinin yaptığı gibi, önceki hükümetin, Bush yönetiminin üzerine yıkmamış, paylaşmayı kabullenmiş olmasıydı. İkincisi, Obama, mali sermayeden emekçilerden yana tavizler kopartarak,1930’ları New Deal Politikası gibi tüm ekonomiyi canlandırmayı, istihdam yaratmayı amaçlayan tedbirleri uygulamaya sokamadı. Obama, Bush yönetiminin, bankaları kurtarma programlarına yenilerini ekleyerek mali sektöre trilyon dolarlık kaynak aktarmaya devam etti hem de halkın büyük çoğunluğu krizden bunalırken… Bu iki adım, büyük moral bozukluğu, isteksizlik yarattı, Obama’nın, partisinin faaliyetlerini canlandırarak, bu yolla toplumun geri kalanını eğitecek bir siyasi hareketlilik yaratmasının (“bunu yapmak istedi de olmadı mı” sorusunu bir kenara koyuyorum) önünü kapadı. Bu “hatalar” karşısında sağın çok etkili adımlar attığını gördük. Sağ, ekonomik krizin, işsizliğin faturasını Obama’ya çıkardı, mali sektöre yönelik kurtarma paketlerine karşı çıkarken, aynı anda, sağ popülizmin federal devlet düşmanı duyarlılıklarından yararlanarak, sosyal sigortalar, sağlık reformlarına karşı, “özgürlük”, “Sosyalizme hayır” sloganıyla, Obama’nın Hüseyin adını, rengini de işin içine sokarak, sosyalist olmakla suçlayarak, bir protesto hareketi geliştirdi. Bu hareket, küresel ısınma bağlamında petrol sermayesinin, genelde muhafazakâr kapitalistlerin mali desteğini de alarak kısa sürede güçlendi. Newsweek’in 1971’de yaptığı, “para ile siyaset arasında o kadar organik bir bağ var ki, bir reform beklemek, bir cerrahtan kendisine açık kalp ameliyatı yapmasını istemek gibi bir şeydir” (Counterpunch 12/10) saptaması, Obama için de geçerli. O da düzenin içinden, dev şirketlerin, büyük bankaların mali desteğiyle seçildi, krizin pisliğini temizlemeye çalışırken, yükselen muhalefetin nefretini üzerinde topladı, sınıf mücadelesinde sağı, “yapıyı” hedef olmaktan kurtardı… ‘Obamania’dan ‘Çay Partisi’ne [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.comDÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA Aşçılar turizmin yıldızları oldu İşini bilen aşçıbaşılar, turizm sektörünün arananları oldu. Lüks otellerde aşçıbaşıların ortalama ücretleri 5 ile 7 bin lira arasında değişiyor. Bu rakam genel müdür maaşını yakalayabiliyor. Ekonomi Servisi 5 yıl dızlı otellerde çalışanların ortalama ücretlerinde aşçı başılar genel müdürlerle ya rışıyor. Bu tesislerde aşçı gi bi özel yetenek gerektiren niteliklikalifiye personel, al dığı ücret bakımından genel müdürden sonra en yüksek ücreti alanlardan oluşuyor. Yılda ortalama 20 bin yatak kapasiteli yeni konaklama tesisinin hizmete girmesi ya tırım işletme ve diğer alanla rın yanı sıra ücretleri de et kiliyor. Özellikle nitelik gerekti ren alanlarda çalışan kalifiye elemanlara ödenen ücretler başka sektörlere göre ortala manın üzerinde bir seyir iz liyor. Ekin Grubu Araştırma Birimi tarafından Türkiye Otelciler Federasyonu (TÜ ROFED) için hazırlanan ‘Tu rizm Raporu’nda yer alan, İnsan Kaynakları Derne ği’nden (İNKAY) alınan ve rilere göre, Antalya’da kıyı bölgelerinde faaliyet gösteren 5 yıldızlı otellerde çalışan bir aşçıbaşının ücreti yer yer genel müdür yardımcısının bile önünde olabiliyor. Antalya’da kıyı bölgesin deki 5 yıldızlı otellerde aşçı başı olarak çalışanların orta lama ücretleri 5 ile 7 bin lira arasında değişirken aynı te sislerde genel müdür yar dımcılarının ortalama ücret leri 56 bin lira düzeyinde. Turkcell’e 3 ödül birden Ulusal basından onlarca gazeteciyle aynı gün içerisinde Diyarbakır ve Paris’te, 3G’nin 1. yıldönümü vesilesiyle gerçekleştirdiği 3G Hız Testi etkinliği Turkcell’e ödül getirdi. Şirket çoğunluğu Avrupa’dan olmak üzere toplam 38 ülkeden projelerin yer aldığı Golden Drum Uluslararası Reklam ve PR Festivali’nde “En İyi Kurumsal PR” ve “En İyi PR Ekibi” ödüllerine layık görülürken Etkinlik Organizasyon Bölümü de “En İyi PR Etkinliği” dalında birinci olarak Golden Drum aldı. Ağaoğlu’ndan 2. büyük alım Ağaoğlu Şirketler Grubu, İstanbul Avrupa Yakası’ndaki projelerinin başarısı nedeniyle Net Holding’in Bomonti’deki arazisinden sonra Bahçelievler’deki Ateş Tuğla Fabrikası’nın arsasını Yalım Erez ve ailesinden satın alarak portföyüne kattı. Avrupa’da bir hafta içinde ikinci araziyi satın alan Ağaoğlu Şirketler Grubu’nun Bahçelievler’de aldığı konut imarlı arazi toplam brüt 42.000 metrekarelik büyüklüğe sahip. Ağaoğlu, My City Bahçelievler projesinin yakınında bulunan arazi için 62 milyon dolar ödedi. Mineralli su cihazı üretti Doğadaki kaynak suyu oluşumunu taklit ederek ürettiği Tordes markalı su mineralleştirme cihazlarıyla piyasaya giren Zet Group, 1.5 milyon TL yatırımla üretime başladı. 120 kişiye istihdam sağladıklarını belirten Tordes Genel Müdürü Ramazan Arıkan, “7 katmanlı bir damıtma sistemi ile doğal mineral taşları kullanarak suyu zenginleştiriyoruz. Evde çeşmeden bol mineralli su içme imkânı sunuyoruz” dedi. Arıkan’a göre, yılda 10 milyar dolar israf ediyoruz, oysa İstanbul’un şebeke suyu daha sağlıklı. AKLease’ten enerjiye 37 milyon Avro AKLease, Eksim Grup’un Susurluk’ta inşa edeceği toplam 18 rüzgâr türbininin 37 milyon Avro’luk finansmanını üstlendi. Proje ile 70 bin kişinin elektrik ihtiyacı karşılanmış olacak. AKLease Genel Müdürü Tuncer Mutlucan, yenilenebilir enerjide Türkiye’de leasing ile ilk kez bu kadar yüksek tutarda bir projeyi finanse etmelerinin gurur verici olduğunu belirtti. Ekonomi Servisi Pamuk fiyatla rı, ABD iç savaşının yaşandığı 1870’li yıllardan bu yana gördüğü en yüksek seviyede seyrediyor. Kötü hava ko şullarının hasatları etkilemesi ve ta lebin yükseldiği bir dönemde pamuk arzında sıkıntı yaşanması yüksek fi yatta etkili olurken ABD’nin haksız re kabetinin çok sayıda ülkeyi ihracat ve dolayısıyla üretim yapamaz hale ge tirdiği belirtiliyor. Türkiye de kendisine yetecek kadar pamuk üretemeyen ülkeler arasında. Geçen yıl 380 bin ton pamuk üretilir ken bu yıl 500 bin tonluk bir rekolte bekleniyor. Geçmişte 500 bin ton pa muk ithalatı yapan Türkiye, bugün 1 milyon ton ithalat ile ihtiyacını ancak karşılayabiliyor. İplik işlem gördükçe pamuktaki artışın katlanarak fiyatla ra yansıması bekleniyor. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Tayfun Öz kaya, Batı Afrika’da ekonomisi ta mamen pamuğa dayalı ülkelerin ABD’nin haksız rekabeti yüzünden pa muk ihracatı yapamaz, dolayısıyla üretemez hale geldiğini söyledi. Prof. Dr. Özkaya, TMMOB Denizli İl Koordinasyon Kurulu Mühendislik Mimarlık Haftası Etkinlikleri kapsamında “Yakın Teh like: Açlık” konulu konferansta yap tığı konuşmada, dünyada 1 milyar in sanın aç olduğunu belirterek şunları kaydetti: “Açlık, hem Türkiye’de hem de dünyada tesadüflerden mey dana gelmedi. Büyük ölçüde dün yada yürütülmekte olan tarım po litikalarından kaynaklandığını söy lemekte yarar var. Bizi de etkileyen pamuk olayı var. ABD, üreticileri ne yüksek düzeyde prim vermekte. Bu primden aslında Amerikan çift çisi de yararlanmıyor, fakat bu pa muğu ihraç eden büyük şirketler ya rarlanıyorlar. Bu firmalar çok dü şük fiyatla ürünleri satın alıyorlar ve dünyaya ihraç ediyorlar. Özel likle Batı Afrika’da ekonomisi ta mamen pamuğa dayalı ülkeler var. Bu ülkeler ABD’nin haksız rekabeti yüzünden pamuk ihracatı yapa maz, dolayısıyla üretemez hale gel di. Bu ülkelerde insanlar düpedüz açlıktan ölüyorlar.” Türkiye’de de pamuk üretiminin gün geçtikçe gerilediğini belirten Prof. Dr. Özkaya, her yıl 1 milyar dolara ya kın parayı pamuğa vermek durumun da olduğumuzu belirtti. Türkiye Şeker Fabrikaları: Muş fabrikasına ruhsat için işlem sürüyor Ekonomi Servisi Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş. Genel Müdürlüğü, Cumhuriyet’in “Muş Şeker Fabrikası’nın ruhsatı olmadığı ve ihracat yapamadığı” yönündeki haberi üzerine bir açıklama yaptı. Fabrikanın 1982 yılında kurulduğu, bir kısım arazinin tarım, bir kısım arazinin ise hisseli olması sebebiyle ruhsatta sıkıntı çekildiği belirtilen açıklamada, ruhsat için idari sürecin yeniden başlatıldığı ifade edildi. Ayrıca fabrikanın ihracat yapmamasının nedeninin TSE belgesinin eksikliğinden kaynaklanmadığı ve Nahcıvan’a cüzi miktarda ihracat yaptığı kaydedildi. Kötü hava koşulları kadar ABD’nin haksız rekabetinin çok sayıda ülkeyi üretim yapamaz hale getirdiği belirtiliyor. İplik işlem gördükçe pamuktaki artışın katlanarak fiyatlara yansıması bekleniyor. Pamuk fiyatları, ABD iç savaşının ya şandığı 1870’li yıllardan bu yana gördüğü en yüksek seviyede seyrediyor. Aralık teslim anlaşmalı pamuğun çuval fiyatı, IntercontinentalExchange borsasında, 1.1980 dolar seviyesine yükseldi. Bu, 1870’te kurulan New York Pamuk Borsa sı’nda görülen en yüksek rakam olarak kayıt lara geçti. İç savaş döneminde, Güney Amerika ile Kuzey Amerika arasında ticaret engellendiği için çiftçilerin zararı nakit ödemeler yapılarak gideril meye çalışılmıştı. Finansal danışmanlık şirketi Pen son/FCG’nin analistlerinden, sektörün kıdemli uzmanlarından Sharon Johnson, “Bu sektör içinde olduğum onca yıl içinde, bu kadar büyük bir yükselişle karşılaşmadım” dedi. Geçen 3 ay içinde, pamuk fiyatları çuval başına 73.01 sentten, Pakistan ve Hindistan’daki zorlu ha va koşulları ve Çin’in pamuk hasadından daha az ürün elde etmesinden dolayı yüzde 56 oranında bir artış yaşadı. Bu gelişmeler, ABD’nin pamuk ih racatını artırırken, Johnson, “Üreticilerin, fiyatı ne olursa olsun pamuk bulmaya çalıştığına şahit oluyoruz” dedi. Ş R K E T L E R D E N F Y A T L A R S O N 1 4 0 Y I L I N Z R V E S N D E Fiyatlar, ABD iç savaşının yaşandığı 1870’li yıllardan bu yana en yüksek seviyede seyrediyor Pamuk krizi tüketiciyi vuracak
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle