24 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Copernicus, Keppler, Galileo, Bacon, Vesalius, Newton, Leibnitz, vb... 16’ncı ve 17’nci yüzyıllarda bu adların başını çektiği ‘Bilimsel Devrim’ insanlığın 2000 yıllık geleneklerini 150 yılda değiştiriyor; ‘Aydınlanma’ sürecini gündeme getiriyor... 1789’da ‘İnsan Hakları Bildirisi’ Fransa’da yayımlanıyor... Dinci hukuk (şeriat) yerine insanın insanlaşmasında büyük atılımı gerçekleştiren yeni kurallar geçerli oluyor... Osmanlı o dönemde uykudadır... Ama Osmanlı’yı suçlamayalım... Bütün dünya uykudadır... Halklar ne yapıyorlar?.. Hiç!.. Ancak Rusya’da Çar Büyük Petro ve Almanya’da İmparator 2’nci Joseph Bilimsel Devrim’in ve Aydınlanma sürecinin bilincine varıp “tepeden inme” reform yönetimiyle halklarını silkeliyorlar... Ve Aydınlanma tarihine yazılıyorlar... Osmanlı mışıl mışıl... 16 ve 17’nci yüzyıllarda gerçekleşen ‘Bilimsel Devrim’ ve ‘Aydınlanma’ Türkiye’de ancak 20’nci yüzyılda hayata geçirilebiliyor... Nasıl?.. ‘Kemalist Devrim’le!.. Sanayileşmemiş bir İslam ülkesinde Bilimsel Devrim’in ürettiği Aydınlanma felsefesini ve fikirlerini devlette ve toplumda yaşam düzenine dönüştürmenin adıdır Kemalizm... Bu yıl Hacıbektaş Şenlikleri sırasında “Bilimsel Devrim ve Kemalizm” konulu bir açık oturum vardı... Prof. Ali Naki Selmanpakoğlu’nun yönettiği panelde, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Rektörü Prof. Ferit Bernay, Gazi Üniversitesi Rektörü Kadri Yamaç ve Mustafa Balbay konuştular... Konu felsefi, bilimsel, siyasal, güncel boyutlarıyla irdelendi... Ortadoğu Savaşı, Üçüncü Dünya Savaşı tehlikesini gündeme getirirken Türkiye kendine özgü büyük bir tehdit altında bulunuyor... Nedir o?.. Bilimsel Devrim’ini çoktan gerçekleştirmiş Batı’nın emperyalizmi ile Aydınlanma’nın dışında kalmış İslam dünyası arasında sıkışarak Kemalist Devrim’in kazanımlarından uzaklaşmak tehlikesi toplumu kuşatmıştır... Bu çelişkiyi çözmek Türkiye için insanlığa bir armağan, uygarlığa bir katkı sunmak olacaktır... İslam dünyasında ‘Aydınlanma’yı, geç de olsa ‘Kemalizm’le benimseyen Türkiye tektir... Bu tekliği, özelliği, onuru ‘ılımlı İslam devleti modeli’- ne dönüşerek tarihe gömmek, uygarlığa aykırı gidişatın akrebiyle yelkovanını tersine çevirmek utancını alnımıza yazar... Anadolu’da Bilimsel Devrim ve Aydınlanma anlamına gelen Kemalizmden vazgeçmek, Türkiye için irticanın ta kendisidir. (19 Ağustos 2006 tarihli yazısı) CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 8 OCAK 2010 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Bilinçlenme DİKKAT ederseniz, müthiş bir dil olan Türkçede “nç” ile biten sözcüklerin hemen hepsi, isim ya da sıfat olarak, olumlu ya da olumsuz, bir tür “içselleştirme”yi anlatır. Kişiyi duyulanın, olanın ya da bilinenin içine yerleştiren bir içselleştirme: Sevinç, kıvanç, utanç, korkunç, iğrenç gibi. Örneğin, bilinç, yalnız “bilmek” değildir; bir olguyu biliyor ve bununla yetinmeyerek kendinizi o bilginin içine yerleştirip onunla ne yapacağınızı, ne yapmanız gerektiğini de biliyorsanız, o konuda bilinç sahibi olmuş, bilgiyle bütünleşmiş sayılırsınız. AKP iktidarı, eksik olmasın, işçileri ve onların çoluk çocuğunu özelleştirme konusunda bilinçlendirmek için neredeyse gerekli olan her şeyi yapmakta. Daha önceki hiçbir iktidarın yapamadığı, hiçbir kitabın, yazının, konferansın, uyarının ya da muhalefetin yapamadığı kadar. İnsanın içinden, vaktiyle şairin dediği gibi, “Aferin oğlum Ahmet / Sen bu yolda da devam et!” diyesi geliyor neredeyse. Teşekkürler AKP. Özelleştirmenin ne olduğunu, ne gibi sonuçlara yol açacağını kimse şu TEKEL özelleştirmesi kadar iyi anlatamazdı işçilere, hatta bütün halka. Gerçekten, TEKEL işçilerinin son direnişleri yabana atılacak bir olay değildir. Birçok bakımdan. Her şeyden önce, iyi örgütlenmiş ve düzenli sürdürülen bir hareket bu. Şiddete başvurmadan, öncesinde bütün yasal yolların denendiği, kurallara uyulmaya çalışılan. Zaman zaman taşkınlık ortaya çıkmışsa, konan kuralların genellikle iyi ve anlayışlı uygulanamayışı dolayısıyla çıkmıştır. Özelleştirme ve sonrasında işçilere reva görülen ve artık herkesçe bilinen haksızlığın büyüklüğü düşünülürse, maddi ve manevi bakımdan topluma ve kamu düzenine bu kadar az zararla atlatılmış bir tepki, yalnız bu ülkede değil, dünyanın başka yerlerinde de pek görülmemiştir. Ama, olayın asıl önemi, özelleştirmelerde uygulanan modelin yanlışlığını açıkça göstermiş olmasındadır. Büyük emekle ve özveriyle oluşturulan ve tekel durumu dolayısıyla devlet kasasına muazzam gelir getirebilecek olan kamu varlıklarını yok pahasına elden çıkaracaksınız, kapışanlar tekrar başkalarına ve hatta yabancı şirketlere satıp dünyanın parasını kazanacaklar, bu yüzden ekim alanları boş kalacak, fabrikalar, işletmeler, depolar kapanacak ve sonrasında işsiz kalan insanları, bir süre sadakaymışçasına yapılan ödemelerin ardından sokakta bırakacaksınız. Olacak şey mi bu? Daha da önemlisi şu: Böyle bir olayla kazanılan bilinç bundan sonra saçmasapan özelleştirmelere gidilmesini önlerse, asıl kazançlı çıkacak olan da yine bu ülke ve bu halk olacaktır. Fena mı? PENCERE ‘Bilimsel Devrim’ ve Kemalizm... A KP hükümetinin uyguladõ- ğõ işçi dostu olmayan poli- tikalar nedeniyle 2009 yõ- lõ çalõşanlar açõsõndan tüm zamanlarõn en kötü yõlõ ol- muştur. Bu bağlamda 30 Aralõk 2009 ta- rihinde toplanan Türk-İş Başkanlar Ku- rulu şu tespitleri yapmõştõr: Hükümet ta- rafõndan krize karşõ yeterli önlem alõn- madõğõndan işsizlik ve esnek çalõşma bi- çimleri yaygõnlaşmõştõr, taşeronlaşma ve kayõt dõşõ ekonominin önüne geçile- memiştir, işçileri köleleştirmeye yönelik tutumlar 4-c uygulamasõ ile desteklen- miştir, İşsizlik Sigortasõ Fonu amacõnõn dõşõnda kullanõlmõş, çalõşma yaşamõnõ dü- zenleyen yasalar demokratikleştirileme- miş, asgari ücret sefalet ücreti olarak be- lirlenmiş, vergi adaleti sağlanamamõş, sosyal güvenlik yasalarõnda iyileştirme yapõlamamõş, I Mayõs’ta, TEKEL işçileri ve itfaiye işçileri direnişlerinde işçiye kar- şõ orantõsõz güç kullanõlmõştõr. Başkanlar Kurulu bu olumsuz yaklaşõmlarõn 2010 yõlõnda da devam etmesi durumunda toplumsal dengelerin daha da bozulaca- ğõ uyarõsõnda bulunmuştur. Örgütlü gücü zayıflatmak Türk-İş’in yaptõğõ tespitlerin tümü doğrudur ve bu hükümetin 2010 yõlõnda da işçi karşõtõ politikalarõnõ, egemen çev- releri memnun etmek ve çalõşanlarõn örgütlü gücünü zayõflatmak için, sür- dürmeye devam edeceğinden kimsenin kuşkusu olmasõn. Türk-İş Başkanlar Ku- rulu hükümeti işçi sorunlarõna karşõ du- yarlõ olmaya davet etmek için 8, 15, 22 Ocak tarihlerinde çalõşmama hakkõnõ kullanarak eylem yapma, AKP il mer- kezlerinin önünde basõn toplantõlarõ yap- ma ve ileride belirlenecek tarihte diğer emek ve meslek örgütlerinin de katõlõmõ ile geniş katõlõmlõ bir dizi miting yapma kararõ almõştõr. Ülkemiz çalõşanlarõ gerçekten çok zor bir yõl geçirmiş ve geleceğe yönelik umutlarõnõ tümü ile yitirme noktasõna gel- miştir. Yukarõdaki tespitlerin yanõ sõra bu yõl çõkarõlacak olan İstihdam Bürolarõ Ya- sasõ, Kõdem Tazminatõ Fonu Yasasõ, 2821 ve 2822 sayõlõ yasalarõ içinden çõ- kõlmaz biçimde değiştirme çalõşmalarõ, iş- çi ve memurlarõ bir karabasanõn içinde öğütecektir. Yaşanan ve yaşanacak olan olumsuzluklar karşõsõnda işçi sõnõfõnõn ve işçi örgütlerinin kendisini sorgulamasõ ve bazõ radikal kararlar almasõ gerekecek, ak- si takdirde çalõşanlar çõkmaz bir sokak- ta yürümek zorunda kalacaktõr. İşçi karşıtı politika Önce AKP’nin neden õsrarla işçi kar- şõtõ politikalar ürettiğini doğru yorumla- mak gerekir. AKP demokrasi örtüsü al- tõnda, kurmak istediği õlõmlõ İslam dev- letinin önünde engel olarak gördüğü tüm kişi ve kurumlarõ etkisizleştirmek is- temektedir ve bağõmsõz sendikalar yok edilmek ya da güdümlü duruma getiril- mek istenen kurumlarõn başõnda gel- mektedir. Sendikalar en güçlü olarak ka- mu kesiminde örgütlenmişlerdir. Hiçbir rasyonel anlayõşa sõğmayan bir biçimde kamu kurumlarõnõn özelleştirilmesinin ar- dõnda yatan en önemli neden, bu kesim- de sendikalaşmayõ zayõflatmak ve etki- sizleştirmektir. Bunda başarõlõ olunmuş ve 2000 yõlõna 600 bin çalõşan adõna söz- leşme imzalayan kamuda örgütlü sendi- kalarõn bugün üye sayõsõ 300 bine düş- müştür. Üye kuruluşlarõnõn çoğu kamu- da örgütlü sendikalardan oluşan Türk-İş, zayõflayan gücünün ve kendisini bekle- yen tehlikenin ayõrdõna mutlaka varma- lõdõr. AKP bununla da yetinmemiş ve sen- dikacõlõğõ ideolojik çizgide bölerek ken- disine uyumlu bir konfederasyonu, dev- let olanaklarõ ile güçlendirme çabasõna girmiştir. TEKEL işçilerinin direnişi- nin ardõnda da bu gerçek vardõr, çünkü di- renen işçilerin üye olduğu sendika ba- ğõmsõz sendikacõlõğõn sosyal demokrat il- kelerine inanmõş, tüm yöneticileri baskõlar önünde ödün vermez kişilerden oluşan bir sendikadõr. AKP işçilerin ve sendikala- rõn AKP politikalarõna karşõ meydanla- ra inmeyeceği bir sendikal düzen iste- mektedir. AKP’nin sendika özgürlüğü- ne müdahale eden bu kõyõm politikasõna karşõ Türk-İş’in tutumu önem kazan- maktadõr. Kadife yumuşaklığı Türk-İş Başkanõ, Başkanlar Kuru- lu’nun aldõğõ kararlarõ işçilere ve ka- muoyuna açõklarken direnen işçiler, “Türk-İş göreve, genel greve” diye slo- gan atmõşlardõr. Bu çok anlamlõ bir çõ- kõştõr, çünkü direnen içiler, tüm direnen, ezilen ve kendilerine orantõsõz güç kul- lanõlan işçiler adõna Türk-İş’in aldõğõ parçalõ ve etkisiz eylem kararlarõnõ ye- tersiz bulmakta ve Türk-İş’in diğer mes- lek ve işçi konfederasyonlarõ ile birlikte genel greve gidilmesini istemektedir. Genel grev nedir? Genel grev çok etkili bir toplusözleş- me aracõ olup bir dizi sanayi dalõnõn her birinde işçilerin önemli bir bölümünün ekonomik ve siyasi amaçlarla örgütlü ola- rak işi durdurmasõdõr. Hükümet direnen işçilerin tutumundan ve Türk-İş’in bu di- renişe kadife yumuşaklõğõnda yaklaşõ- mõndan etkilenmemiştir. Sendikanõn is- temi bu ay sonunda işten çõkarõlacak iş- çilerin kadrolarõ ile başka bir kamu ku- ruluşuna nakledilmesine hükümet sõcak bakmamaktadõr. Çalõşma Bakanõ’nõn 4- c uygulamasõna geçileceğini, ancak 10 ay- lõk belirli süreli sözleşmenin süresinin 11 aya çekilebileceğini açõklamasõ hükü- metin son kararõ olarak algõlanmaktadõr. Bakanõn, “Tekel işçisinin aldığı para- ya çalışacak yüz binlerce insan var” sözleri, hükümetin bu konudaki tavrõnõ ortaya koyan talihsiz bir söylemdir. Hükümetlerin görevi çalõşanlarõ daha aza razõ etmek için işsizlerle korkutmak değil, işsizlere iş yaratmaktõr. Hükümet onurlu bir gelecek için dire- nen TEKEL işçileri için çözümsüzlük üretmektedir. Oysa çözüm vardõr. 2010 bütçesine 80.000 kişilik yeni kadro kon- muştur. Bu kadrolar direnen işçiler yerine imam hatip mezunlarõ için mi kullanõla- caktõr? TEKEL işçilerinin haklõ direnişi ba- şarõsõzlõkla veya tutulacak ölüm oruçla- rõnda ölümle sonuçlanõrsa bunun so- rumlusu kadife eldiven giyen Türk-İş ola- caktõr. Türk-İş ve üye kuruluşlarõ siyasal eylemsizlik nedeni ile hükümetin karşõ- sõnda yenik düşerse Türk-İş’in çatõsõ bu yenilgiyi kaldõramaz. Türk-İş kadife el- diveni elinden çõkarmalõdõr. Türk-İş ve Genel Grev Dr. Engin ÜNSAL Tek Gõda-İş Sendikasõ Genel Başkan Danõşmanõ Tekel işçilerinin haklõ direnişi başarõsõzlõkla veya tutulacak ölüm oruçlarõnda ölümle sonuçlanõrsa bunun sorumlusu kadife eldiven giyen Türk-İş olacaktõr. Türk-İş ve üye kuruluşlarõ siyasal eylemsizlik nedeni ile hükümetin karşõsõnda yenik düşerse Türk-İş’in çatõsõ bu yenilgiyi kaldõramaz. Türk-İş kadife eldiveni elinden çõkarmalõdõr. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle