18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 4 OCAK 2010 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Disiplinsiz Demokrasi KİMİLERİ disiplin ve demokrasi kavramlarının yan yana getirildiğini görünce isyan edecektir: “Demokrasi serbestlik ve özgürlük rejimi değil mi? Disiplin de nesi?” Sanki, serbestlik başıboşluk demekmiş ve özgürlük herkesin, başkalarının özgürlüğüne zarar verse de, her istediğini yapabilmesiymiş gibi. Oysa, demokrasi, her ciddi yönetim gibi, belirli bir disiplin ister ve hukuk o disiplinin ta kendisidir. Hukuku rastgele çiğneyen bir demokrasi olmaz. Olursa, Türkiye Cumhuriyeti’ndeki demokrasinin sürüklenir gibi olduğu durum ortaya çıkar: Devleti oluşturan organların ve yetki makamlarının birbirine düşmesi. Şöyle bir tartışma var ortada: Bir yanda Hâkimler ve Savcılar Kurulu’ndan bir üye başta olmak üzere görevli ya da emekli birçok hukukçu, “Ceza Muhakemeleri Kanunu’na göre devlet sırrı niteliğindeki bilgileri içeren belgeler ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından incelenebilir” diyor; ama öte yanda henüz mahkemede açılmış dava yokken kozmik bilgilerin bulunduğu yerde öyle bir inceleme var. Başka bir durum da şu: Bir yanda Yargıçlar ve Savcılar Birliği’nin yeni başkanı ve aynı zamanda Yargıtay’da tetkik hâkimi olan bir değerli hukukçu “Yargı kararları mutlaka uygulanmalı” derken, öte yanda çeşitli bahanelerle uygulanmayan kararlar üst üste yığılıyor. Örneğin Danıştay Seydişehir’deki alüminyum fabrikasının satışını iptal edip tüm itiraz yolları tükenince uygulamaya geçilmesi gerekirken, fabrika hâlâ alan şirkette durmakta. Çeşitli makamlara yapılan suç duyuruları ise, uygulamayı durdurmaması gereken karar düzeltme başvurusunun ya da Özelleştirme İdaresi’nce açılan iade davasının sonuçlarını beklemek gibi nedenlerle pek etkili olamamakta. Galiba, hukuku hukukla hukuksuzlaştırmak gibi bir yola girme alışkanlığı gitgide yaygınlaşmaya başlıyor. Son derece tehlikeli bir yol bu. Hukuku bir yana iterek disiplinsizleşen demokrasinin dağınıklığa, kurumsal kaosa ve anarşiye yönelmesi işten değildir. “Hukuk herkese lazım” derken, “laik hukuk devleti”ni kastediyor ve “bu devlet, bu laik cumhuriyet bize lazım” demek istiyorduk herhalde. Yoksa, sadece “böyle bir devlet istemezük” demek isteyenler mi var içimizde? C eza Muhakemesi Kanu- nu’na (CMK) göre, “Ya- kalanabileceği veya suç delillerinin elde edile- bileceği hususunda ma- kul şüphe varsa; şüphelinin veya sa- nığın üstü, eşyası, konutu, işyeri veya ona ait diğer yerler aranabilir” (m.119/1). Arama kararõnda; aramanõn nedenini oluşturan fiil, aranõlacak ki- şi, aramanõn yapõlacağõ konut veya di- ğer yerlerin adresi ya da eşya ile kararõn geçerli olacağõ zaman süresi açõkça gösterilmelidir (m.119/2). Arama, suç delillerinin elde edilmesi veya şüphelinin yakalanabilmesi ama- cõyla yapõlõr. Açõkta olan şeyler yö- nünden esasen arama söz konusu ola- maz. Saklõ olan hususlara dönük ola- rak yapõlacak arama bu nedenle yasa- da düzenlenmiştir. Düzenleme zo- runluluğunun yanõ sõra, şüphe, gecik- tirilemezlik, orantõlõlõk ve görünüşte haklõlõk koruma tedbirlerinin önko- şullarõndandõr. Bu nedenle, bireylerin temel hak ve özgürlükleri ile doğrudan ilişkili olduğundan önkoşullarõn ya- nõnda hâkim kararõ zorunludur. Hâkim kararõ olmadan saklõ yerler- de rõzaya dayalõ da olsa arama yapõ- lamaz. Adli ve Önleme Aramalarõ Yönetmeliği’nin “ilgilinin rızasını” yeterli gören 8. maddesinin (a) bendi hakkõnda Danõştay 10. Dairesi 19.1.2006 tarih ve 2005/6392 sayõlõ ka- rarõyla yürütmesinin durdurulmasõ ka- rarõ verilmiştir. Askeri mahal kavramı Askeri mahal kavramõ hemen be- lirtilmelidir ki öncelikle anayasada yer almõştõr (m.145). Diğer yasalarda da yer almasõna karşõn, kavramõn ta- nõmõ yapõlmamõştõr. Ancak düzenle- melere göre o yerin, sürekli veya ge- çici olarak askeri amaçlar için ayrõlmõş olmasõ yeterlidir. Özel kişilere kira- lanmõş bulunmasõ, o yeri, askeri ma- hal olmaktan çõkarmaz. Askeri hizmet amacõyla ayrõlmõş yerlerde yapõlacak aramalar cumhuri- yet savcõsõnõn istemi ve katõlõmõyla as- keri makamlar tarafõndan yerine geti- rilir(CMK.m.119/5; Yönetmelik m.14). Görülmektedir ki askeri mahalde arama yapmak sõkõ veya bir başka ifa- deyle koruyucu kurallara bağlanmõş- tõr. Bu da doğaldõr ve askerliğin nite- liğinden doğmaktadõr. Devletin gü- venliği ve bağõmsõz olabilmesinin ge- reği duyarlõ olunmasõndan geçer. Öte yandan askerlik ve gizlilik kavramla- rõ bire bir ilişkilidir. Devletin diğer alanlarõndan belki de daha çok gizli belge ve bilgilerin anõlan mahallerde olabileceği ve aramalarda bunlarõn da gereksiz biçimde ortaya çõkabileceği haklõ endişesine karşõ yasal önlem alõnmasõ gerekmektedir. Devlet sõrrõ ni- teliğindeki belgeler ise gizlilik arz eden özel yerlerde saklanmaktadõr. Devlet sõrrõna ilişkin düzenleme Ceza Muhakemeleri Usulü Kanu- nu’nda (CMUK) sõrlar yönünden da- ha koruyucu biçimde düzenlenmişti. Gerçekten de CMUK’un 49. madde- sindeki ifadeyle “devlet memurları memuriyetten çekildikten sonra bi- le, saklamakla mükellef oldukları vakalar hakkında sırrın ait olduğu makam amirinin izni olmaksızın şahit sıfatıyla dinlenmezler”di. Ye- ni kanun (CMK) bu konuda daha şef- faf bir düzenleme getirmektedir. Dev- let sõrrõ niteliğindeki bilgilerle ilgili ta- nõklõk başlõklõ 47. madde, “Bir suç ol- gusuna ilişkin bilgiler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutu- lamaz” (Fõkra 1) hükmünü getirmek- tedir. Aynõ maddede devlet sõrrõ “açık- lanması, devletin dış ilişkilerine, milli savunmasına ve milli güvenli- ğine zarar verebilecek; anayasal düzeni ve dış ilişkilerinde tehlike ya- ratabilecek nitelikteki bilgiler” şek- linde tanõmlanmaktadõr. Tanõklõk konusu olabilecek bilgile- rin devlet sõrrõ niteliği taşõmasõ halin- de; zabõt kâtibi de olmaksõzõn tanõk sa- dece mahkeme hâkimi veya heyeti ta- rafõndan dinlenir. Tek hâkimli mah- kemelerde duruşmayõ yapan hâkim, he- yet halinde çalõşan mahkemelerde, mahkemeyi oluşturan tüm heyet tanõ- ğõ dinler. Tek hâkim ya da heyetli mah- kemede duruşmayõ yöneten başkan ta- nõk açõklamalarõndan, sadece yüklenen suçla ilgili ve o suçu aydõnlatabilecek nitelikteki bilgileri tutanağa kaydetti- rir. İddianamede suç iddia edilir Hapis cezasõnõn alt sõnõrõnõn beş yõl veya daha fazla olan suçlarla ilgili ol- masõ halinde ancak uygulanabilir ol- masõ maddenin nesnel koşuludur. Ay- rõca ve önemlisi madde sadece ko- vuşturma evresinde uygulanabilir. Maddenin ikinci fõkrasõnda “yüklenen suç” ibaresi bulunmaktadõr. Bir şüp- heli hakkõnda iddianame düzenlen- mekle, suç iddia edilir. Cumhuriyet savcõsõ, soruşturma evresi sonunda toplanan delillere göre, suçun işlendiği hususunda yeterli şüpheye ulaşmõş ise iddianame düzenler (m. 170/2). İd- dianamede, ancak suç iddia edilir. Kuşkusuz ki iddia edilmekle, suç yük- leme aynõ anlama gelse de, yükleme- nin kesinleşmesi, mahkeme tarafõndan verilecek iddianamenin kabul kararõ ile gerçekleşir. Devlet sırrı niteliğindeki bilgiler Maddenin Adalet Komisyonu’nda- ki görüşmeleri sõrasõnda 1. fõkrasõnda yer alan “mahkemeye karşı” yerine “hâkime karşı” ifadesinin kullanõl- masõ önerilmesine rağmen öneri kabul edilmeyerek maddenin kovuşturma evresinde uygulanabileceği benim- senmiştir. Gerek maddenin düzenle- mesinden ve gerekse komisyondaki görüşmelerden anlaşõlmaktadõr ki, so- ruşturma evresinde cumhuriyet savcõsõ devlet sõrrõ niteliğindeki bilgilerle il- gili tanõk dinleyemeyeceği gibi, hâ- kimden de dinleme talep edemeye- cektir. Kovuşturma evresinde dahi cumhuriyet savcõsõ tanõk dinlenirken bulunamayacaktõr. CMK’nin 47. maddesine koşut bir düzenleme, 125. maddesinde de mev- cuttur. CMUK’un 88. maddesindeki “resmi dairelerde saklı evrakın if- şasının memleketin selametine zarar vereceği o dairenin en büyük ami- ri tarafından beyan edildiği takdir- de, bu evrakın tesliminin isteneme- yeceği, bu beyan yeterli görülmedi- ği takdirde ilgili bakanlığa müra- caat olunabileceği” şeklindeki hüküm CMK’de “İçeriği devlet sırrı niteli- ğindeki belgelerin mahkemece in- celenmesi” başlõğõ altõnda 125. mad- dede, 47. maddedeki gibi daha şeffaf bir biçimde düzenlenmiştir. Buna gö- re, “bir suç olgusuna ilişkin bilgile- ri içeren belgeler, devlet sırrı olarak mahkemeye karşı gizli tutulamaz” (m 125/1). Maddenin 2. fõkrasõna gö- re “devlet sırrı niteliğindeki bilgile- ri içeren belgeler, ancak mahkeme hâkimi veya heyeti tarafından in- celenebilir”. Yine 47. maddeye koşut olarak “bu belgelerde yer alan ve sa- dece yüklenen suçu açıklığa kavuş- turabilecek nitelikteki bilgiler” (m 125/2) tek hâkimli mahkemelerde du- ruşma hâkimi, heyet halinde çalõşan mahkemelerde heyet tarafõndan görü- lür. Tutanağa ise duruşma hâkimi ve- ya heyet halindeki mahkemede başkan tarafõndan kaydettirilir. Nesnel koşu- lu da hapis cezasõnõn alt sõnõrõnõn beş yõl ve daha fazla olan suçlara ilişkin ol- masõdõr(125/3). Soruşturma evresinde anõlan mad- denin uygulanabilirliği kesinlikle bu- lunmamaktadõr. Cumhuriyet savcõsõ- na hitap eden bir düzenleme olmadõ- ğõ için soruşturma evresinde aynen 47. madde gibi uygulanmak zorunluluğu vardõr. Cumhuriyet savcõsõ, soruştur- ma evresinde 125. maddeye başvura- maz. Hâkimden de bu yönde istemde bulunamaz. Hatta kovuşturma evre- sinde sadece tek hâkimli mahkemede duruşmayõ yapan hâkim, heyet halin- deki mahkemede ve yine sadece heyet, devlet sõrrõ niteliğindeki bilgileri içe- ren belgeleri inceleyebilir; cumhuriyet savcõsõ bu nitelikteki belgeleri göremez ve inceleyemez. Maddenin başlõğõ bi- le “...mahkemece incelenmesi” şek- linde olduğu gibi içeriği de bu yön- dedir. C. savcısı bilgilere ulaşamaz CMK’nin 47. maddesine koşutluk arz eden 125. maddenin Adalet Ko- misyonu raporunda da mahkemeden, devlet sõrrõ da olsa belgelerin gizli tu- tulamayacağõ açõklanõrken, maddenin ikinci fõkrasõnõn kovuşturma evresiy- le ilgili olduğu vurgulanmõştõr. Ko- misyon raporunda; “ikinci fıkra hük- müne göre; devlet sırrı niteliğinde- ki bilgileri içeren belgeler mahkeme tarafından incelenebilmekle birlik- te, kovuşturma evresine katılmak hakkına sahip bulunan diğer kişiler, doğrudan bu bilgilere ulaşamaya- caklardır” ibaresi bulunmaktadõr. Görülmektedir ki, mahkemeye katõl- ma hakkõna sahip cumhuriyet savcõ- sõnõn doğrudan bu bilgilere ulaşmasõ olanaksõzdõr. CMK’nin 47. ve 125. maddelerinin içeriklerine göre; ancak kovuşturma evresinde ve o da sõnõrlõ bir şekilde ve münhasõran duruşma hâkimi veya du- ruşma heyeti tarafõndan görülebilecek bilgi/belgelerin soruşturma evresiyle ilgili olmadõğõ açõktõr. Genel olarak adli arama ve bu bağ- lamda askeri mahallerdeki aramaya ilişkin (m. 119/2-5) hükümlerle ilgisi bulunmayan 47 ve 125. maddeler, kõ- yasen ve soruşturma evresini de kap- sayacak biçimde uygulanamaz. Devlet sõrrõ niteliğindeki bilgi/bel- geler iddianamenin içeriği olamaz; çünkü anõlan maddeler, cumhuriyet savcõsõnõn delil toplama alanõnda bu- lunmamaktadõr. Belirtildiği gibi, so- ruşturma evresinde hâkimden de bu yönde istemde bulunulamaz. Tutanağa kaydedilemez Askeri mahaldeki aramalar, genel adli aramalara göre daha sõkõ koşulla- ra ve güvencelere bağlanmasõna kar- şõn, CMK’nin 125. maddesinin uygu- lama alanõ genişletilerek isteme bağ- lõ olarak maddeye arama niteliği ve- rilerek madde “arama kararına” ko- nu edilemez. Bu şekildeki isteme da- yanarak hâkim devlet sõrrõ niteliğindeki belgeleri inceleyemez; incelemek için karar veremez; inceleme yaparak tu- tanağa kaydedemez. Bunlarõn yapõlmõş olmasõ halinde iddia makamõ, bu bel- gelere dayanarak soruşturma yapamaz. Bu tür karar veren hâkim de heyete ka- tõlamaz. Anõlan nitelikteki karara bağlõ ola- rak soruşturma evresinde inceleme yaptõrõlmasõna izin verilmesi halinde “rıza mevcut...” ya da “izin veril- miştir” gerekçesine de sõğõnõlamaz. Aramadaki “rıza”nõn geçerli olama- yacağõ Danõştay kararõyla saptanmõş- sa, askeri mahalde ve “devlet sırrı”nda böyle bir gerekçenin sorumluluk ge- tireceği ve bu gerekçeye dayanõlama- yacağõ açõktõr. “Devlet sırrı” içeren belgelerin an- cak mahkemece incelenebileceğine ilişkin düzenleme karşõsõnda ve hatta incelemeden önce CMK’nin 332. maddelerine göre de kovuşturma ev- resinde, duruşma hâkimi veya heyet ta- rafõndan ilgili makamdan bilgi iste- nilmesi olanağõnõn mevcut bulunma- sõna rağmen “arama” kararõyla ve so- ruşturma evresinde karar verilmesi ve yüklenen suç kesinlikle belli ol- madõğõ halde yetkisiz hâkim tarafõndan belgelerin görülmesi ve tutanağa kay- dedilmesi, devlet sõrrõnõ ifşa olarak gö- rülebileceği olasõlõğõnõ düşündürebi- lecek nitelikte olduğu gibi görevde yet- kiyi kötüye kullanma olarak kabul edil- melidir. Bu tür bir karara, başka yön- lerden yapõlacak itirazõn da re’sen ve bu yönden itiraz merciince inceleme- sinin yapõlmasõ yasal bir zorunluluk- tur. Soruşturma başlatılmalı Öte yandan ve en önemlisi ilgililer hakkõnda soruşturma merciinin derhal soruşturma başlatmasõ gerekmekte- dir. Bir hukuk devletinde yetkinin hukuka uygun kullanõlmasõ gerektiği gibi konunun hukuktaki uyum süre- ciyle ilgisi bulunmadõğõ da gözden uzak tutulmamalõdõr. “Konu yargıya intikal etmiştir” söylemi ancak ka- nunda olan yetkinin ve takdirin doğ- ru olmasõ halinde geçerlidir. Kanunun açõk yasak getirdiği hallerde takdir hak- kõ olmayacağõ gibi hukuk devleti il- kesinin açõk ihlali “basit usul kura- lının ihlali” olarak da görülmez. Kal- dõ ki basit ihlal/esaslõ ihlal gibi bir kav- ram da hukukta kabul edilemez; “Koz- mik büro”da yasanõn açõk hükmüne göre yapõlan “devlet sırrı” inceleme- si olduğu ve bunun da ancak mahke- mece yapõlacağõ açõkça belirtilmesine karşõn düzenleme, “arama” olarak ni- telenerek alõnan karar yok hükmün- dedir. Düzenlenen tutanaklar devlet sõr- rõnõ saklayan makama ilave edilmeli- dir. Kuşkusuz ki bu yeterli değildir. İl- gili soruşturma makamõ da ilgililer hak- kõnda soruşturma başlatmalõdõr. Kozmik Büroda ‘Arama’! Hamdi Yaver AKTAN Yargõtay 8. Ceza Dairesi Üyesi İlgililer hakkõnda soruşturma merciinin derhal soruşturma başlatmasõ gerekmektedir. Bir hukuk devletinde yetkinin hukuka uygun kullanõlmasõ gerektiği gibi konunun hukuktaki uyum süreciyle ilgisi bulunmadõğõ da gözden uzak tutulmamalõdõr. “Konu yargõya intikal etmiştir” söylemi ancak kanunda olan yetkinin ve takdirin doğru olmasõ halinde geçerlidir. T aşra avukatlõğõndan politika- ya yatay geçiş yapan Bülent Arınç, dõşarõdan şekillendi- rilen konjonktürün yardõmõyla poli- tikadaki dikey yükselişini sürdü- rürken, hukuk allameliğinin de orun- larõndan biri olmak gerektiğine inan- dõğõndan, ikide bir “fetva”lar veri- yor. Hazretin son fetvasõ, şahsõnõ he- def aldõğõnõ ima, ne imasõ, iddia et- tiği o vodvil suikast konusunda Ge- nelkurmay’dan yapõlan açõklamayõ “tevil yoluyla ikrar” olarak gös- termesidir. Bu hukuk nosyonunun Arõnç ta- rafõndan, özellikle de onun tarafõn- dan telaffuz edilmesi kaderin cilve- si olsa gerek. Çünkü mensubu bu- lunduğu siyasi cemaatin varlõğõ, başlõ başõna “tevil yoluyla ikrar”da şekillendi, şekilleniyor! Anõmsayalõm: Türkiye Cumhuri- yeti’nin ulusal güvenliğine yönelik tehditleri saptamak, çözümlemek ve çözüm yollarõ geliştirmekle gö- revli anayasal kurum olan MGK’nin yõllardõr õsrarla üzerinde durduğu iki büyük tehlike vardõr: “terör” ve “ir- tica”. Bunlarõn ikisinin de sonunda bertaraf edildiklerine ilişkin bir MGK açõklamasõ duymadõk bugüne kadar. Terör bağlamõnda zaten böy- le bir açõklama mümkün değil. Ama ötekisinin, olsa olsa, MGK’nin asker ve sivil kanatlarõ arasõndaki bir mo- dus vivendi gereği “söylem dışı tu- tulduğu” söylenebilir. Bu müeddep suskunluk, “irti- ca”nõn Türkiye Cumhuriyeti’nin başõndaki en büyük bela olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Ve bu ger- çeğe en duyarlõ kesimin, Cumhuri- yeti kuran, doğallõkla da onu koru- makla yükümlü olan TSK olduğu ve olacağõ gerçeğini de değiştirmiyor. (Bülent Arõnç’õn bunu idrak edebil- mesi için, önce, Manisa’ya oldukça yakõn olan Menemen’e gidip, Ku- bilay’õ anma törenlerine katõlmasõ gerekiyor.) Yine anõmsayalõm: Bundan bir süre önce, İslamcõ hükümet, Tayyip Erdoğan’õn özel tercümanõyken AB ile ilişkiler bakanlõğõna getirilen Egemen Bağış ağzõndan bir açõkla- ma yaptõ. Yapar yapmaz da sanki hiç olmamõş gibi üstünü örttü. O gün bu- gün bir daha sözünü etmedi, ettir- medi. Açõklama şuydu: İçişleri Ba- kanlõğõ’na bağlõ 60 bin kişilik bir “te- rörle mücadele” ordusu (ya da mi- lis kuvveti mi demeli?) kurulacaktõ. Proje hangi aşamada bilinmez, ama geçen gün Kanal D ana haber bül- teninde Mehmet Ali Birand’õn ver- diği “özel haber” puzzle’õn parça- larõnõ birleştirir nitelikte. Polise ağõr silahlar alõnmasõ konusunda İslam- cõ hükümet ile Genelkurmay bir kez daha karşõ karşõya gelmişler! Bi- rand, haberini Arõnç’a yönelik vod- vil suikast ile bağlantõlõymõş gibi sun- du. Bana kalõrsa, bu “özel haber”, medyamõzõn nedense görmezden geldiği, hiç üstüne gitmediği, Ege- men Bağõş açõklamasõyla bağlantõ- landõrõlmalõdõr. İrticayõ Türkiye’de yaşama biçimi haline getirirken, güya devlet men- şeli olarak gösterilen “terör”le mü- cadele edermiş gibi yapmak “tevil yoluyla ikrar” değil de nedir? ‘Tevil Yoluyla İkrar’ Turhan ILGAZ S ağlõk, toplumsal bir iyilik halidir. Sağlõğõn kötüleş- mesi, yoksulluk, eşitsizlik, sosyal ve politik marjinalizas- yon ile direkt olarak ilişkili ol- duğundan “insan hakları” kav- ramlarõndan ayrõlamaz. Ancak son yõllarda Sağlõkta Dönüşüm adõ altõnda sağlõk özelleştiril- mekte, hastalarõn ödediği katkõ paylarõ hõzla arttõrõlmaktadõr. AB sağlõk temel ilkelerini hakkaniyet, ulaşõlabilirlik, da- yanõşma, sağlõk güvencesi ve sürdürebilirlik üzerine kur- muştur. 2006 Avrupa Birliği Konseyi raporu üye ülkelerin sağlõk sistemlerinde herkesi kapsayan, finansmanõnda da- yanõşmayõ öne çõkaran, sağlõğa ulaşõmõn eşit olduğu, yüksek ka- litede hizmet veren bir yapõnõn olmasõ gerektiği ve bunlarõn hedeflenmesini kararlaştõrmõş- tõr. Dünya Sağlõk Örgütü (DSÖ) Avrupa Birliği Ülkelerinde Sağ- lõğõn Finansmanõ Raporu’nda (2009) öne çõkardõğõ konu ise sürdürülebilirlik olmuştur. Sür- dürülebilirlik ekonomik ve fi- nansal sürdürülebilirlik olarak değerlendirilmelidir. Ulusal gelirin artması Ekonomik sürdürülebilirlik ulusal gelirin artmasõnõ gerekli kõlmakta, finansal sürdürülebi- lirlik ise ülkenin sağlõk için ayõrdõğõ parayõ sağlayabilmesi- ne bağlõ kalmaktadõr. Sağlõğõn finansmanõ dendi- ğinde ise çok seçenek bulun- mamaktadõr. Finansman ya ka- musal olacak ve vergilerden veya kamusal bir sigorta siste- minden sağlanacak ya da özel olacak ve özel sağlõk sigortala- rõndan, tõbbi tasarruf fonlarõndan veya cepten harcamalar ile kar- şõlanacaktõr. Türkiye’de sağlõğõn finansmanõ ağõrlõklõ olarak bir kamu sigorta sistemi olan Sos- yal Güvenlik Kurumu (SGK) üzerinden sağlanmaktadõr. DSÖ 2009 sağlõk istatistikleri rapo- runda Türkiye’nin tüm sağlõk harcamalarõnõn yüzde 72’sinin kamudan karşõlandõğõ, yüzde 28’inin ise cepten harcamalar- la karşõlandõğõ belirtilmektedir. Ülkemizde cepten harcama- lar katkõ paylarõ, özel sigorta primleri ve hastanelere direkt ödemeler gibi kalemlerden oluş- maktadõr. Kamu sağlõk harcamalarõ tüm kamusal harcamalarõn yüzde 10’unu oluşturmaktadõr. Buna karşõlõk ABD tüm kamu harca- malarõnõn yüzde 19’unu, İngil- tere ise yüzde 16’sõnõ sağlõğa ayõrmaktadõr. Özel sağlõk sigortalarõ daha zengin ve iyi eğitilmiş grupla- ra hizmet verirken, daha yaşlõ ve sağlõksõz kesimlere hizmet ver- memektedir. Bu da eşitlik ve et- kinlik dengesini bozmaktadõr. Ayrõca özel sağlõk sigortalarõnõn yönetim giderleri çok yüksek ol- duğundan maliyetleri çok yük- seltmektedir. Dolaylı vergiler Kamusal finansmanõn, özel fi- nansmandan, sağlõğa ulaşõm ve eşitlik açõsõndan daha iyi oldu- ğu hemen tüm ülkelerde göste- rilmiştir. Kamusal finansman çalõşanlarõn primlerinden kar- şõlandõğõnda işgücü pahalan- makta, Türkiye gibi kayõtsõz ekonominin fazla olduğu ülke- lerde ise havuz oluşturulama- maktadõr. Kamu finansmanõ- nõn vergilerden karşõlandõğõ du- rumlarda ise yükselen vergiler tepki çekmekte, vergi toplama zorlaşmaktadõr. Dolaylõ vergilerden elde edi- len gelir ise eşitlik ilkesini ze- delemektedir. Ülkemizdeki en önemli sorunlardan biri de do- laylõ vergilerin oranõnõn çok yüksek olmasõdõr (TEPAV 2008 raporunda yüzde 61). Sağlõğa harcanan para ile primlerle toplanan para arasõn- daki farkõ kapatmanõn tek yolu eğer devlet bütçesinden karşõ- lanmayacaksa cepten harcama- larõ arttõrmaktan geçmektedir. 2008 SGK harcamalarõnõn an- cak yüzde 43’ü primlerden kar- şõlanabilmiş, geri kalan miktar ise bütçeden karşõlanmõştõr. Bu- nu göz önüne alan AKP hükü- meti birinci basamak dahil ayak- tan tedavilerde katkõ paylarõ eklemiş, özel hastanelerdeki katkõ paylarõ ise yüzde 30’dan yüzde 70’e çõkarõlmõştõr. Cepten harcamalarõn artacağõ ve an- cak parasõ olanõn sağlõğa ulaşa- bileceği bir sisteme hõzla git- mekteyiz. Bu arada sağlõğõn özelleştirilmesinin önünü açacak olan Kamu Hastane Birlikleri Yasasõ da TBMM’de bekle- mektedir. Sağlõk harcamalarõnõn yüzde 55’ini cepten ödemelerle karşõ- layan ABD bu sistemle 60 mil- yon kişinin sağlõğa ulaşamadõ- ğõnõ görerek bu sistemden geri dönmeye çalõşmaktadõr. Reform yapılmalı Ülkemizdeki gelişmelerle sağlõğa ulaşõmõn ileriki dö- nemlerde daha da zorlaşacağõ açõktõr. Sağlõğõn finansmanõ- nõn vergilerle sağlandõğõ siste- me geri dönme yolunda çalõş- malar yapõlmalõdõr. Bunun için de vergi sistemimizin ciddi bir reforma gereksinimi bulun- maktadõr. Asgari ücret vergi dõşõ tutulmalõ, dolaylõ vergilerin toplam gelirdeki oranõ düşü- rülmeli, kayõt dõşõ mutlaka sis- tem içine çekilmelidir. İlk aşa- mada asgari ücret sõnõrõnda olanlarõn sağlõk giderleri büt- çeden karşõlanmalõ, amaç yok- sulluk sõnõrõ olmalõdõr. Ancak bu şekilde sağlõğa ulaşõmdaki eşit- sizlik azaltõlabilir. Sağlõğõn Finansmanõ Dr. A. Özdemir AKTAN İstanbul Tabip Odasõ Başk. [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle