Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 29 AĞUSTOS 2009 CUMARTESİ
16
KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci@gmail.com
TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN
HARBİ SEMİH POROY
29 Ağustos
GÖRÜŞ
Prof. Dr. MUSTAFA AYSAN
Ekonomik Bunalım ve Rantlar
Toplu Konut İdaresi’nin (TOKİ) bilgi sitesinde (to-
ki.gov.tr) verilen bilgilere göre 1984’teki kurulu-
şundan 12 Ağustos 2009’a kadar bu kuruluş; 81
il, 603 ilçede kurulan 1346 şantiyede 369 bin 547
konut üretmiş (bir bölümü henüz bitmemiş) idi. 12
Ağustos’ta bu konutlardan 41 bini satışa sunulmuş
bulunmaktaydı. Bunlardan, İstanbul’da satılmak-
ta olan 17 bini (yüzde 41.5’i) de dahil olmak üze-
re yüzde 65’ten fazlası, Ankara, Adana, Bursa ve
Gaziantep gibi iç göç aldıkları için nüfus yoğunluğu
nedeniyle hızla “ekonomik rant” yaratan bölgeler-
de yoğunlaşmış bulunmaktaydı.
Büyük şehirlerde nüfus yoğunluğunu özendiren
başka devlet uygulamaları da olduğu için, bir de
konut yatırımları ile bu yoğunlaşma hızlandırılmıştı.
Üçüncü Boğaz köprüsü için ülkenin en kalaba-
lık kenti İstanbul’a yapılacak yatırımın boyutları ka-
dar, yaratılacak olan “ekonomik rantlar” da kor-
kulacak boyutlardadır. Devlet eliyle burada oluşacak
rantların paylaşılması için üçüncü köprünün geç-
tiği alanlara büyük bir nüfus ve para akımı olaca-
ğı ve bu para akımının da bu alanlardaki rant olu-
şumunu ve paylaşımını hızlandıracağı bellidir.
Rant paylaşımı için yarışma şimdiden başlamıştır.
Bu boyuttaki bir yatırımın, Anadolu’nun gerice yö-
relerine dağıtılmasının daha ekonomik olacağı, hat-
ta İstanbul Boğazı’nın iki yakasını demiryolu ile
birleştirecek “Tüp Geçit” için yapılmasının daha
ekonomik olacağı da kanıtlanabilir. Ülkemizin ge-
lecek 10 yılı için yapılabilecek bir “On Yıllık Ulaş-
tırma Ana Planı”nda, üçüncü boğaz köprüsü ya-
tırımının ön sıralara geçmesi olasılığı çok küçük-
tür; çünkü yatırımın yaratması kaçınılmaz olan
kentleşme, yerleşim, altyapı sorunları ve bu so-
runların çözümü için yapılacak harcamaların bo-
yutları çok büyüktür.
Hükümet, doğrudan yatırımları ve yatırım teş-
vikleriyle ilgili uygulamalarıyla, belediyeler de ken-
dilerine, Hazine’ye ve kişilere ait arsalar üzerinde
yaptıkları imar durumu değişiklikleriyle, şehirlere gö-
çü ve ekonomik rant oluşumunu hızlandırmakta
iken, bir de TOKİ’nin konut yapımı ile bu oluşumu
hızlandırması, büyük kentlerimizin sorunlarını çö-
zümsüzlüğe götürmektedir.
İçinde bulunduğumuz bunalımın, konut yapımı
ile ilgili alanlarda yaratılan “ekonomik rantlar”dan
ve bu rantların paylaşımından kaynaklandığı or-
taya çıkmış bulunmaktadır. Çünkü, ekonomide ya-
pay olarak oluşturulan rantların, sonraki dönem-
lerde büyük ekonomik sorunlar ve hatta bunalım-
lar yarattığı da ekonomi tarihinde çok görülmüş
olaylardandır.
Ekonomik rantı, “haksız kazanç” olarak tanım-
layan ekonomi uzmanlarının sayısı fazladır. Türk Dil
Kurumu Sözlüğü ‘rant’ı “Bir işe yatırılan paranın ve-
ya kiraya verilmiş taşınmaz malların, belli bir süre
içinde emek verilmeden sağladığı gelir” olarak ta-
nımlamıştır. Terimi yaratan ve ilk kullanan İngiliz
ekonomi uzmanının tanımlaması da böyledir.
Ekonomi uzmanları, üretimden elde edilen ge-
lirleri ücret, faiz, kâr ve rant olarak sınıflandırarak
incelemekte ve “doğal kaynak rantı” ile “ekonomik
rantı” birbirinden ayırarak açıklamaktadırlar. Çağ-
daş ekonomistler, rantın sadece doğal kaynaktan
oluşan bir gelir olmadığına, herhangi bir biçimde
kazanılabilecek ayrıcalıklı bir durumun da rant ya-
ratabileceğine inanmaktadırlar. Onlara göre, bir mal
ya da hizmete talep olağanüstü artar ve üretim mik-
tarı artan talebi karşılayamazsa, “ekonomik rant”
ortaya çıkar ve bu da o üretimi yaratanlarca pay-
laşılır. Bu özellikleri nedeniyle ekonomik rantı, ba-
zı uzmanlarımız, “Devletin, çeşitli uygulamalarla,
bireysel, endüstriyel veya sektörel olarak özel te-
şebbüs lehine herhangi bir çıkar avantajı yaratması,
bu avantajın realizasyonu ve paylaşımı” biçiminde
tanımlamaktadırlar (K. Boratav). Ekonomi içinde
yaratılan rantlar nedeniyle, milli gelirimizin yakla-
şık olarak yüzde 30 oranında gerçek değerinden
fazla hesaplandığını öne süren uzmanlarımız da var-
dır. (Z. Hatipoğlu)
Ekonomik rantlar nedeniyle tarım dışı oluşan
alanlarda uygulanan mal ve hizmet fiyatlarıyla el-
de edilen ücret, faiz ve kâr biçimindeki gelirler ile
kişi başına düşen milli gelirin, tarımdaki değerle-
re kıyasla, 2.5 kat şişirildiği de öne sürülmektedir.
Bu gelir farklarının ve nüfusun yoğunlaştığı kent-
lerde yaratılan ekonomik ve sosyal sorunların, eko-
nomimizi sık sık çıkmaza soktuğu yadsınabilir mi?
maysan@cumhuriyet.com.tr
maaysan@superonline.com
Atlantik Konseyi’nin Açılımı
Deniz Baykal’ın, AKP’nin Kürt
açılımına yol haritalığı yaptığını
açıkladığı Atlantik Konseyi
necidir, kimin fesidir?
Soruyu, dünya egemenlerinin
örümcek ağlarını çözmede usta
Mustafa Yıldırım’a yönelttik.
Ayrıntılı bir döküm çıkardı:
“Atlantik Konseyi; NATO’ya
toplumsal destek vermek, ABD
önderliğini pekiştirmek, NATO
üyesi ülkelerde ortak ideoloji
oluşturmak, yönlendirici ve
güdücü propaganda için 1954’te
kurulmuş olan çeşitli örgütlerin
1961’de merkezileştirilmesiyle
oluşturulmuştur.
Bir ‘düşünce
topluluğu’ değil,
ABD’nin yarı-
resmi
kuruluşudur.
Yöneticileri
arasında,
deneyimli
generaller,
dışişleri
görevlileri, CIA
direktörleri, ABD
başkanlarının
ulusal güvenlik danışmanları,
Savunma Bakanlığı uzmanları
bulunur.
Konseyin son başkanı,
Obama’nın güvenlik
danışmanıdır.
Konsey üyelerinin çoğu, aynı
zamanda CFR, Bilderberg,
Trilateral Komisyon, Amerikan
vatandaşlarını fişleyen CPD
(Şimdiki Tehlike Merkezi)
üyeleridirler. Bazıları da gizli-
gizemli Scull and Bones
(İskeletler ve Kemikler)
üyesidirler.
Konseyin çalışmaları, ABD
yönetimine olduğu kadar
NATO’ya da yol gösterir. Örneğin
‘Genişletilmiş NATO’nun
Kumanda Yapısı’ çalışması gibi.
Konseyden ödül alanlar arasında
baba George Bush, Afganistan
ve Irak İşgal Kuvvetleri Komutanı
General David Petraeus, Tony
Blair, Rupert Murdoch, Amiral
Michael Mullen yer alır.
Konseyin Avrupa ayağını
Atlantik Antlaşması Birliği (ATA)
oluşturmuştur. ATA’nın
Ankara’da da bir şubesi vardır.
Şube yönetiminde eski
diplomatlar da vardır.
Basında yer alan ‘Kürt Raporu’,
Doğu Ergil’in kurduğu TOSAV’ın
Türk-Kürt uzlaşma çalışmalarında
ve ABD Dışişleri’nde danışmanlık
yapan David Phillips’e ait
değildir. Nisan 2009’da ABD’de
yapılan toplantının Phillips
tarafından toparlanan sonuç
belgesidir. Toplantıya
Türkiye’den, Irak Kürdistan
Devleti’nden (Kürdistan Bölge
Yönetimi) temsilciler katılmıştır.
Toplantının amacı; Irak’ta kurulan
Kürt devletini Türkiye’ye kabul
ettirmek; Türkiye’de Kürt
milliyetçiliğini desteklemektir.
Toplantıda, Açık Toplum
Enstitüsü (Quantum Bankerleri-
Soros kuruluşu) yöneticisi,
ABD’nin eski Ankara
büyükelçileri,
generaller de
katkıda
bulunmuşlardır.
Atlantik
Konseyi’nin Türk-
Amerikan
ilişkilerini
geliştirme
çalışmalarına;
Sabancı
Üniversitesi, eski
Washington
büyükelçileri ve
Türkiye’den akademisyenler,
Sabri Sayarı, Çağrı Erhan,
Mustafa Aydın, Sedat Laçiner,
Ersin Kalaycıoğlu, Yasemin
Çongar, Yavuz Baydar, Şahin
Alpay gibi isimlerin katıldıkları
bilinmektedir.”
Kılavuzu Atlantik Konseyi
olanın... Varın haritasını
düşünün...
Sahneye Konan Sevr
Olup biteni izlerken her
nedense aklımıza Sevr
düşüverdi. Hani, “Türklerin
paranoyası” var ya, işte o...
TİHAK Başkanı Muzaffer
İlhan Erdost ile bu konuda
söyleşiyorduk. Bilim adamı
geçinen yazarların temcit
pilavından söz etti:
“Onlara göre; Kemalistler,
Ermenilerin, Kürtlerin,
Rumların yurtlarını işgal
etmişlerdir. Ulusal Kurtuluş
Savaşı, ulusal savaş değil,
işgal savaşıdır.”
Abdullah Öcalan’ın da
“Lozan Antlaşması’nda dört
halk haritadan silinmiştir:
Grekler, Ermeniler, Asurlar ve
şimdi Kürtleri silmek istiyorlar”
dediğini anımsatan Erdost,
Sykes-Picot ile Sevr
antlaşmaları ile Üçlü Anlaşma
haritalarını önümüze koyup
bakmamazı önerdi:
“Trakya dahil Anadolu’yu,
Suriye’yi ve Irak’ı, önce Rusya,
Fransa ve İngiltere kendi
aralarında, sonra İngiltere,
Fransa ve İtalya arasında ve
kendi aralarında paylaştıklarını
göreceğiz. Sevr’de, bu
paylaşıma Yunanistan
katılacak, İtalyanlara verilmiş
olan İzmir ve Manisa
Yunanistan’a verilecek.
Rusya’nın kendisine ayırdığı
Trabzon dahil Doğu Anadolu
Ermenilere sunulacak. Sıvas’a
kadar uzattıkları Kürdistanı,
Dicle boyunca kesip, Kürtlere
Kürdistan’ın kuyruğunu
bırakacaklar, onun da bir
kısmını Nesturi ve Keldanilere
ayırmak koşuluyla...
Ege Denizi ve Akdeniz, Batı
Akdeniz’in sahilleri, Fransa,
İtalya ve Yunanistan arasında
paylaşılmış. Bir başka şey,
Akdeniz, Müslümanların
egemenliğinden Hıristiyanların
kuşatması altına alınmış. Bu bir
haçlı paylaşımı, din savaşı,
harita ise din haritası.
Mersin’den Sıvas’a,
Trabzon’dan Erzincan’a inen
çizgiyle buluşan zikzaklı bir
hattın doğusu Hıristiyan
egemenliği altında.
Zavallı Kürtler, bugünkü
haritaya göre (ve PKK’nin ikide
bir kurtarmak için sınırdan
savaş açıp saldırdığı) Eruh ve
Şemdinli’den (yani Şırnak ve
Hakkâri’den) oluşan
‘kocaman’ bir Kürdistan’a
kavuşmuş olmanın çanını
çalıyorlar. Sevr’i halkların kimlik
kartı, Lozan’ı faşizm olarak
niteliyor ve Batı’nın, Lozan’ı,
Kürtler için revize etmesini
istiyorlar. Sevr’in Kürtleri
yurtsuz bıraktığının, Lozan’da
Türkiye Cumhuriyeti’nin eşit,
özgür ve bağımsız üyeleri
olarak kocaman bir vatanın
ortaklaşa sahibi olduklarının
Kürtler bilincine varmıyor.
Bilmem gördünüz mü, İmralı
açıklamasını: Türk ordusu
kendisine o kadar güvenmesin
demiş, 40 milyon Kürt
ayaklandığında... Aparda
bekleyen Ermenilere ve
Greklere afiyet olur.
Ama olur mu?
Bugün, emperyalist
amaçlarla ve küresel
egemenlik hedefiyle sarmaş
dolaş olmuş Beyaz Saray,
Hıristiyanlığın küresel
egemenliği ile sermayenin
küresel egemenliğini
kaynaştırmış ABD, yedeğine
aldığı Avrupa Birliği ülkeleriyle
birlikte, Sevr’in ikinci
versiyonunu, İslamı kullanarak,
sahneye koymuş bulunuyor.”
Ramazan Sofraları
ve Oruç Tutma…
SADIK ÇELİK
Ramazan ayı gelince özel-
likle büyük şehirlerde iftar
vaktinden önce bir koşuş-
turmadır başlar. Herkes iftar
sofrasında yiyeceği pidenin,
etin, tatlının, kuruyemişin,
kaymağın, pirincin, pastır-
manın, sucuğun en iyisinin,
en lezzetlisinin, en tazesinin
peşindedir.
İftar vakitlerinde en ünlü, en
lüks restoranlardan esnaf lo-
kantalarına kadar yer bul-
mak mümkün olmaz.
Ramazan ayında iftar sof-
ralarına böyle heyecanla otu-
rulmasının, iftar saatinin sa-
bırsızca beklenmesinin, iftar
için yemeğin en iyisinin, en
güzelinin pişirilmesinin, su-
nulmasının, abartılmasının
ne kadar doğru; orucun tu-
tulma gerekçesine, ibadetin
gizliliği ilkesine ne kadar uy-
gun ve sağlık açısından ne
kadar yararlı olduğunu, sağ-
lığımızı nasıl riske ettiğimizi bu
yazının konusu olarak ele
alıyoruz.
Oruç, esas itibarı ile her
dinde nefis terbiyesinde kul-
lanılan bir uygulamadır; asıl
amacı insanın kendi benli-
ğinden sıyrılması, nefsini
kontrol altına alması, sürek-
li daha fazlasını isteyen ego-
sunu oruç haliyle engelle-
mesidir. Bütün dinlere göre
insana en çok zarar veren
kendi egosudur; oruç da, in-
sanların Tanrı’nın varlığını
kabullendikleri günden bu-
güne egoyu kontrol altına
almak için kullanılan ve de-
ğişmeyen en etkili ve yaygın
dinlerin vecibesidir.
Oysa ki günümüz Rama-
zanlarında oruçtan çıkar çık-
maz oturulan mükellef, gös-
terişli sofralar, normal gün-
lerde olsa her gün belki de
hazırlayamayacağınız veya
yemeyeceğiniz iftara özel ya-
pılmış yemekler bu anlayışa
tamamen zıttır.
İftar sofralarının özel kabul
edilmesi ve o şekilde hazır-
lanmasında elbette ki bir ara-
ya getirici ve özendirici taraf
göz ardı edilemez ancak bu
abartılı iftar sofralarının da
hem orucun temel ruhuna
hem de sağlığa aykırı olduğu
unutulmamalıdır.
Bütün dinlerde yer alan
oruç, Müslümanlıkta ayrı bir
boyut daha kazanmıştır. Oruç
vasıtası ile “tok”un “aç”ın
halinden anlaması, “komşu-
nuz açken siz tok uyuyamaz-
sınız” hadisinin sosyal hayatta
yerini bulması ve de nefsin
terbiyesi hedeflenmiştir.
Oruç, İslamiyette başkaları ile
empati kurabilmenin, kendi-
sini başkalarının yerine de ko-
yabilmenin aracı haline gel-
miştir.
Yine iftar sofraları temelde
zenginle fakirin bir araya ge-
lebildiği sosyal ortamlar ol-
ması gerekirken, günümüzde
maalesef bu niteliğinden çı-
karak ticari bir kimliğe, gös-
terişe ve statüye bürünmeye
başlamıştır. Zenginle fakirin
bir arada olması ilkesi tama-
men atlanmakta, iftar sofra-
ları zengin-fakir arasındaki
uçurumu kapatacakken, da-
ha da derinleştiren bir görü-
nüm arz etmektedir. Bir ta-
rafta 5 yıldızlı otellerin, res-
toranların kuşsütü eksik Ra-
mazan mönüleri; diğer ta-
rafta ise hijyenik olmayan
koşullarda, hatta zaman za-
man insan onuruna aykırı
şekilde hazırlanan, sunulan
kalitesiz, sağlıksız, dengesiz
iftar yemekleri verilen Ra-
mazan çadırları yer almakta-
dır.
Bir de orucun sağlık boyu-
tu var tabi ki: vücut için bir
nevi detoks görevi gören ve
aslında sağlıklı bir uygulama
olan oruç, ağır iftar yemekleri
ile sağlığı tehdit eder bir ha-
le gelmiştir.
Her Ramazan iftar vaktin-
den sonra kalp krizi, beyin
kanaması gibi nedenlerle ve-
fat eden birçok kişi olmak-
tadır. Bu nedenle, oruç sıra-
sında sağlıklı beslenme kadar
vücutta yaşanan değişimler
konusunda da bilinçli ve dik-
katli olmak gerekmektedir.
Beslenme düzeninin birden-
bire değişmesi, altüst olma-
sı ile orucun ilk günlerinde
kan şekerinin düşmesi, vücut
ısısının azalması, üşüme, ba-
şağrısı, uyku hali ve halsizlik
gibi sorunlar yaşanabilmek-
tedir. İşte bu nedenle iftarda
mideye aşırı yüklenmeyip
doğru beslenmek gerekiyor.
Oruç tutmak, doğru bes-
lenildiği takdirde sürekli ça-
lışan bedenimizin toksin atı-
lımını sağlamak için iyi bir fır-
sat olabilir. Vücut, bu dö-
nemde zararlı fazlalıkları ata-
rak kendini yeniler, mide-
bağırsak sistemi istirahata
çekilir.
Görüldüğü gibi oruç ruha,
bedene, bireye, topluma sa-
yısız katkısı olabilecekken
günümüzde tam tersine za-
rar verebilecek bir forma gir-
meye başlamıştır.
Orucun özünün, amacının
ve uygulanış şeklinin tekrar
hatırlanması gerekmektedir.
Ramazan’da ekranları dol-
duran din âlimleri ve teravih-
lerde cemaate vaazda bulu-
nan din adamları halka bu
noktaları hatırlatmalıdır.
Orucun esası hatırlanma-
dıkça “oruçlu denize girilir mi,
sakız çiğnesem orucu bozar
mı” gibi soruların sorulması
ve yanıtlanması bir toplu-
mun kendi kendini kandır-
masından öteye gidemeye-
cektir, ibadetin özünden
uzaklaşılacaktır. Ramazan
ayının tüm Müslüman âlemi-
ne barış, kardeşlik getirmesini
temenni ederim.
sadik.celik@keyveni.com.tr
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ İki kişi arasõn-
daki soğukluk. 2/
Toprak, kum ve
saman elemeye
yarayan iri delikli
kalbur. ... Kaz Da-
ğõ’nõn antik dö-
nemlerdeki adõ. 3/
Hava basõncõ biri-
mi... Denizde kul-
lanõlan halka biçi-
minde cankurta-
ran. 4/ Rütbesiz
asker... Olta ya da tuzağa
konulan yem... Bir gös-
terme sõfatõ. 5/ Güzel ko-
kulu çiçekleri olan bir
ağaççõk. 6/ Küçük erkek
kardeş... Orhan Han-
çerlioğlu’nun bir roma-
nõ. / Kibrit çöpleriyle oy-
nanan bir oyun... Türkü
eşliğinde oynanan bir
halk oyunu. 8/ “Sana kâ-
fir dediler --- biledim
Hakka bile” (F. N. Çamlõbel)... Meyve koparmak için
ucuna üçlü ya da dörtlü bir çatal geçirilmiş sõrõk. 9/ Er-
zurum’daki “Çifteminareli Medrese”nin bir başka adõ.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Padişah sarayõ. 2/ Saban demirinin tarla sürülürken
açtõğõ çizgi... Uluslararasõ Kalkõnma Ajansõ’nõn simge-
si. 3/ Kaplarda su nedeniyle oluşan tortu... İnce bulgur.
4/ Erken... “Ak gerdan üstüne bir de --- gerek” (Kara-
caoğlan)... Pasta hamuru. 5/ Uzun taneli ve kokulu bir
pirinç türü. 6/ Kayõnbirader... Yüce, yüksek. 7/ Yarõ,
yarõm... “Yok” anlamõnda argo sözcük. 8/ Sarmõsak ta-
nesi... Eskiden ağõr hapis mahkûmlarõnõn boynuna ge-
çirilen demir halka. 9/ Mardin’de bir medrese.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
F İ L D E K O Z
O Y A M İ L E T
R İ N G A A K A
M D A Y A N A K
İ D O L L A T A
K A N E Ş K T
A Ğ R A Y S U
A L İ N A Z İ K
A R A Ç L A M A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com