Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2009 SALI
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Nezihe Meriç de mi?
“Gidenlerin arkasından yazı yazmayacağım”
demişti İlhan Selçuk.. Sözünü tuttu, yazmadı...
Ben yapamadım, yapamıyorum da... Bir değil,
beş değil! Yaşadıkça bakakalıyorsun, gidenle-
rin ardından...
Biri daha... Biri, ama herhangi biri değil, bir
yazar, hem de ustanın ustası bir yazar... Cum-
huriyet devriminin yetiştirdiği ilk kadın edebi-
yatçılardan. En önde gelenlerinden... Kişiliği, ya-
zıları, anlatımı, etkileme gücü ile..
Geçen ilkyazdı. Akyaka’daki Edebiyat Gün-
leri’nin konuk sanatçısıydı. İyiydi, güzeldi,
sağlıklıydı. Belki de öyle görünüyordu. Geceleri
yazar dostlarla birlikteydik. Yücelen Otel’in
salonundaki toplantıda konuşmuş, Nezihe’yi an-
latmıştım, bilenlere, bilmeyenlere, öykülerini oku-
muşlara, okumamışlara, içtenlikle ustalığını
övmüştüm.
Çok uzaklara dayanan bir arkadaştı. İlk öy-
külerini Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde oku-
duğumda yeni bir edebiyat ustasının doğduğunu
görmüştüm. Silinmez anılarda kalan günler...
İlhan da dayanamadı, giden bir iki arkadaşı
anmadan duramadı. Bense, her gidenle birlik-
te birşeyler yitirdiğimi, gidenle gider gibi ol-
duğumu duydum. Anday’lar, Dağlarca’lar,
Birsel’ler, Aksal’lar, Sait’ler, Orhan Kemal’ler,
derken Demirtaş Ceyhun, Kemal Özer, Naim
Tirali, şimdi de Nezihe Meriç...
Hep gidilecek! Günü saatini bilen yok! Ama
bilmeye de gerek yok. Yaşıyorsun, yazıyorsun,
okuyorsun, duyuyorsun, düşünüyorsun, yetmez
mi o kadarı! Yarın uzaktaymış sanarak! Daha
dünlerde birlikte yaşadığın insanların ardından
kırık döküt satırlarla onların gerçek yaşamları-
nı uzatarak, uzatmaya çalışmak boş bir çaba
mı?
Nezihe Meriç’in kitaplarını bulup çıkardım. Bir
bölümü İstanbul’da kalmış... İşte, dedim git-
meyen, gitmeyecek, yok olmayacak Nezihe bu!
Açtım ‘Toplu Öyküler’i... Bozbulanık, Topal
Koşma, Çalgıcı, Menekşeli Bilinç, Uzun Ha-
va, Boşlukta Mavi... Her biri alır götürür oku-
ru bir kadın dünyasına.. O dünyanın derinliğine...
Sıkıntılar, acılar, kırıklıklar, boşluklar, arayışlar,
yitirişler... Nezihe Meriç bir kadın evreninin şai-
ri!.. Bireysellikten kendini kurtarmış, her öykü-
sünde apayrı ama bizlere yakın kadın yaşantı-
larını kısa öykülerle sunmuş...
Ellili yıllardaydık. Kadıköy’de bir evde... Gü-
nün genç yazarları, Bilgesu’lar daha başkala-
rı... Nezihe’nin ilk öyküleriyle önümüze açılan
yepyeni bir insan karmaşasına ilk tanık olan-
lardık. Bir tek kadının mı, yoksa tüm kadınlığın
iç yaşantısı ile toplum gerçekleri arasındaki çe-
kişmelerinin mi?..
Konular, sorunlar, kadınlığın anlaşılmaz giz-
leri! Ama önce, Türkçesinin güzelliği, değişik-
liği, etkileyiciliği.. Sevgili Nezihe Meriç kendini
mi anlatmış ya da ölümsüz tüm kadınları, kız-
ları mı?.. Hepsi bu öykülerde yaşıyorlar, yaşaya-
caklar. Yazarıyla birlikte!..
PENCERE
Tezgâhın Yenisi mi
Kuruluyor?..
İş döndü, dolaştı, geldi, bir sorunun çengeline
takıldı:
- ABD gerçekten PKK’yi gözden çıkardı mı?..
Soru neden önemli?..
Çünkü arkasında bir devlet desteği olmadan
PKK ayakta kalamaz...
Kuzey Irak’ta bir tür devlet ya da devletçik oluş-
tu gibi...
Eskiden Suriye PKK’nin başını hem barındırı-
yor, koruyor, hem destekliyordu...
Meşhur ‘1 Mart Tezkeresi’nden bu yana da iş-
galci Amerika, Kuzey Irak’ta PKK’yi devlet gö-
zetiminde himaye ediyordu...
Bu dönem bitti mi?..
ABD dünyanın patronu...
Hem ekonomide patronu...
Hem de siyasada patronu...
Bağımsızlığını ilan ettiği gün Kosova mey-
danlarında Amerikan bayraklarından geçilmi-
yordu...
Patron yaman mı yaman...
Biz de Amerika izin vermeden Kuzey Irak’a gi-
remedik; terörist PKK’ye dokunamadık...
Dünyada bir sürü küçüklü büyüklü devlet var..
Devlet nedir?..
Devlet insan toplumunun belirli bir gelişim
basamağında ortaya çıkan örgüttür; ekonomik
egemenliği elinde bulunduran sınıfların kurduğu
devlet tarihsel zaman içinde evrilmiştir...
Köleci devlet..
Feodal devlet..
Burjuva devleti..
Lenin sosyalist -daha başka deyişle proletar-
ya- devleti kurmak istedi; ama, sonuç ortada...
Demek ki insanlık henüz o aşamaya ulaşamadı...
Buna karşılık nitelik bakımından çeşitli devlet-
lerin bini bir para...
Burjuva parlamenter demokrasisinden tut, fa-
şist diktatoryaya, monarşi, din devleti, oligarşik
devlete dek beğen beğendiğini...
Peki, PKK ne yapmak istiyor?..
Kuzey Irak’ta aşiret reisleri Barzani ve Talabani,
emperyalist Amerika güdümünde feodal yapı üs-
tünde devlet mayasını tutturdular...
PKK de Türkiye’de terör yaparak, Amerika’nın
BOP tasarımındaki işlevini yürütüyordu...
PKK milliyetçidir...
Milliyetçi olmasa Kürtçülük sarmalında ve em-
peryalizmin hizmetinde devlet amacına dönük te-
rör yöntemlerini yürütmezdi...
Diyelim ki Amerika güdümünde Kürt devleti
BOP kapsamında kuruldu, kurulacak...
Ne olacak?..
Egemen sınıflar emperyalizmin hizmetinde
köylülerin, işçilerin, emekçilerin canına okumak
yolunda daha beter örgütlenip kurumsallaşa-
caklar...
Türkmüş, Kürtmüş, Çerkezmiş, Zazaymış,
Süryaniymiş, Arapmış hiç fark etmeyecek...
Peki, Amerika PKK’yi harcayacak mı?
Belki...
Şu sırada “Hangi tezgâh kuruluyor” sorusuna
yanıt bulmak zor...
Kim bilir, ‘BOP’ artık su koyvermiştir de patron
yenisini pişirmek üzeredir...
Hele Dick Cheney bir Ankara’ya gelsin, saçı-
mız önümüze dökülsün, ak mı kara mı görürüz...
(28 Şubat 2008 tarihli yazısı)
Bu memleket tarihte Türk’tü; bugün
Türk’tür ve Türk kalacaktõr.
Atatürk, 1923
T
ürkiye’nin halen tartõştõğõ sözde
“Kürt açılımı”nõn temelindeki
bölücü terör sorunu, etnik aidi-
yet duygusunun kõşkõrtõlmasõn-
dan kaynaklanõyor. Bu kõşkõrt-
manõn amacõ, ülkemizdeki farklõ etnik
gruplarõ, ortak üst kimlik olan Türklük ve
Türk milleti kavramlarõ etrafõnda kay-
naştõran jeo-kültürel sistemin ve dayanõş-
ma değerlerinin çürütülerek, alt kimlikle-
rin baskõn hale getirilmesi suretiyle Tür-
kiye’nin milli birlik ve bütünlüğünün çö-
kertilmesini sağlamaktõr. Söz konusu tar-
tõşma sõrasõnda, sõkça geçen Türk milleti,
Türklük, üst kimlik ve alt kimlik kav-
ramlarõnõn, çoğu zaman, bazen bilgisizlikten
bazen de kasten hatalõ olarak kullanõldõğõ-
nõ gördüğümüzden, bu yazõda anõlan kav-
ramlarõn gerçek anlamlarõnõ belirtmeye ça-
lõşacağõz.
Türk milleti
Atatürk Türk milletini şöyle tarif etmiştir:
“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türki-
ye halkına Türk milleti denir.” Ata-
türk’ün bu tarifi, Türk milleti kimliğini, et-
nik kimliklerin ötesinde, tüm Türk vatan-
daşlarõnõ kucaklayan ve bütünleştiren tem-
sili nitelikte bir üst kimlik olarak tanõmla-
maktadõr. Bu tanõmõn içerdiği çağdaş mil-
liyetçilik anlayõşõ, Atatürk’ün bu konudaki
diğer açõklamalarõnõn da ortaya koyduğu
üzere, ayrõmcõ ve õrkçõ olmayõp, Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurucusu Türk milletini
oluşturan bireylerin kökenleri ne olursa ol-
sun, devlet yönünden tartõşmasõz eşitliği-
ni, birlikte yaşama arzusunu, Türkiye’nin
üniter yapõsõna ve toprak bütünlüğüne sa-
hip çõkma bilincini içeren çağdaş bir olgu-
dur. Aşağõda daha ayrõntõlõ bir şekilde ele
alacağõmõz üzere, anayasamõzda da Türk
milleti ve Türklük kavramlarõ etnik baz-
da değil, kucaklayõcõ, temsili anlamda yer
almõştõr.
Oysa, DTP-PKK ile onlarõn sinsi uzantõ-
larõ, Türk milleti ve Türklük kavramlarõ-
nõn etnik kimlik niteliğinde olduklarõ ge-
rekçesiyle anayasada tek başlarõna yer al-
malarõnõn, diğer etnik kimlikler açõsõndan
dõşlayõcõ, ayrõmcõ ve antidemokratik oldu-
ğunu iddia ediyor ve bu nedenle de söz ko-
nusu kavramlarõn anayasadan çõkarõlmasõ-
nõ istiyorlar.
DTP-PKK çizgisinde olanlar, Türk mil-
leti ve Türklük kavramlarõnõn üst kim-
lik olduğunu da reddediyor ve “Eğer
Türk milleti ve Türklük bir üst kimlik
veya milli kimlikse, Kürt milleti ve Kürt-
lük de aynı şekilde bir üst kimlik veya
milli kimliktir. Kürt milleti ve Kürtlük
bir üst kimlik olarak kabul edilmeye-
cekse, Türk milleti ve Türklük de bir üst
kimlik olarak kabul edilemez” demek-
tedirler. DTP-PKK’nin, anayasadan etnisite
ile ilgili ifadelerin çõkmasõnõ istemelerinin
bir nedeni de budur. DTP-PKK ile onlarõn
aydõn geçinen uzantõlarõ, bu iddia ve ta-
leplerinin haklõlõk ve meşruiyetini, eşitlik ve
demokrasi kõstaslarõna dayandõrõyorlar. Oy-
sa, etnolojik ve siyasi açõlardan değişik an-
lamlara sahip olan üst ve alt kimlik kav-
ramlarõnõ incelediğimizde bu iddia ve ta-
leplerin geçersizliği ortaya çõkõyor.
Etnolojik açõdan üst kimlik kavramõ, ana
kimlik anlamõna gelir ve aynõ etnik köke-
ne sahip olan gruplar için şemsiye işlevini
yapar. Bu bakõmdan, örneğin Türklük; Aze-
riler, Türkmenler, Özbekler, Yakutlar, Ka-
zaklar ve Gagavuzlar için üst kimlik oluş-
turur. Hemen belirtelim ki, üst kimlik
kavramõnõn, farklõ etnik kökene ve dile sa-
hip olsalar da, aynõ coğrafyada yaşayan, ben-
zer kültürlere sahip ve tarihi olaylarõn ara-
larõnda manevi bağlar kurduğu gruplarõ
tanõmlamak için de kullanõldõğõna rastlanõr.
Nitekim, Çerkezlik, Kuzey Kafkasya’da-
ki Adigelerin, Abhazlarõn, Çeçenlerin,
Osetlerin, Ubõhlarõn ve Dağõstanlõlarõn tem-
sili üst kimliği kabul edilir.
Anayasanın 66. maddesi
Üst kimlik kavramõnõn siyasi anlamda
kullanõlõşõna gelince, burada söz konusu
olan üst kimlik, farklõ etnik gruplara
mensup kişilerin vatandaşlõk bilinciyle be-
nimsedikleri bütünleştirici ve kucaklayõcõ
milli kimliktir. Nitekim, anayasamõzõn
dibacesindeki “Türk milleti” ve 66.
maddesindeki “Türk Devleti’ne vatan-
daşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk-
tür” ifadesindeki “Türk” sõfatlarõ, etnik bir
vasõflandõrmayõ öngörmez ve temsili üst
milli kimliği tanõmlar. 66. madde aynõ za-
manda vatandaşlõk tanõmõnõ yapan hukuki
bir formül içerir ve bu ifadeden, Türkiye’de
yaşayan herkesin Türk olduğu veya Tür-
kiye’de Türk’ten başka bir etnik grup ol-
madõğõ anlamõ çõkmaz. Bu itibarla, ana-
yasadaki Türklük/Türk milleti kavram-
larının etnik açıdan bölücü, dışlayıcı ve
antidemokratik bir niteliği yoktur. Bu
sıfatlar, Türk vatandaşlarının üst kimliği
olup, bunun, vatandaşlarımızın her bi-
rinin kendi etnik kimliklerini de (örne-
ğin Kürt kimliğini) benimsemelerini ve
onu özgürce yaşamalarını engelleyen
bir yönü yoktur. Bugün Avrupa’da ve dün-
yada birçok ülkede, milli kimliğin, devletin
kurucusu olan egemen unsurun kimliği ol-
duğu unutulmamalõdõr.
Örneğin, Fransa’da yaşayan halkõn mil-
li kimliği olan Fransõzlõk, Fransõz devleti-
nin kurucusu olan ve kuruluş sürecinde
yüzde 40 çoğunlukla hâkim unsur konu-
mundaki Franklarõn kimliğidir... Bizim
milli kimliğimiz de, Türk devletini kuran
Türk unsurundan kaynaklanıyor. Bu
noktada vurgulanması gereken husus,
Türk milletinin yüzde 90’ının kendini
Türk olarak tanımlamasıdır. Devletin
“Türk devleti” olarak tanımlanmasının
nedeni de budur.
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı
Başbakan Erdoğan, Didim Yat Lima-
nõ’nõn açõlõşõnda yaptõğõ konuşmada Tür-
kiye’nin milli kimliğini, bundan önce çok
kereler yaptõğõ gibi, “Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığı” olarak tanõmladõ. Kullandõ-
ğõ ifadeler aynen şöyle: “Biz bölgesel mil-
liyetçilik yapmayacağız, etnik milliyetçilik
yapmayacağız, dinsel milliyetçilik yap-
mayacağız ve Türkiye Cumhuriyeti va-
tandaşlığında bütünleşeceğiz. (Milliyet,
20. 08. 2009).” Sayõn Başbakan’õn Türki-
ye’nin üst kimliğine, Türk milleti diye-
memek gibi kötü bir alõşkanlõğõ var. Üst
kimliğimizi õsrarla “Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlığı” olarak tanõmlõyor. Oysa bu
tanõmlamanõn, “Türk” ve “Türk milleti”
kelimelerinin etnik ayrõmcõlõk ifade etti-
ği gerekçesiyle, Türkiye’yi bölmek iste-
yenlerin benimsedikleri bir kavram oldu-
ğunu Sayõn Başbakan’õn bilmesi gerekir.
Anayasal vatandaşlık kavramı çerçeve-
sinde bu terminolojiyi kullananların
amacı, Türk milli şuurunu zayıflatmak,
ülkeyi etnik köken bazında ayrıştırmak,
milli kimlik ve kültürden yoksun bir in-
san kitlesi, bir mozaik haline getirmek-
tir. Başbakan Erdoğan’ın da bir ara
Türkiye’nin etnik açıdan 32 parçalı bir
mozaik olduğunu ileri sürdüğü anımsa-
nacaktır.
Oysa bu, bazõ Batõlõ mihraklarõn mak-
satlõ olarak Türkiye’ye dayatmaya çalõş-
tõklarõ bir kavramdõr. Gerçekte, bilimsel açõ-
dan bir ülkenin etnik mozaik olarak ta-
nõmlanabilmesi için, o ülkedeki etnik çe-
şitliliğin genel nüfusun yüzde 35’ini oluş-
turmasõ zorunludur. Halbuki bu oran Tür-
kiye’de yüzde 10’u geçmez.
Sayın Başbakan, Türkiye’nin kimliği
Türk’tür ve Türk milletidir. Bizim size
naçizane tavsiyemiz, Türkiye’nin üst
kimliği olarak “Türkiye Cumhuriyeti va-
tandaşlığını” telaffuz etmekten vazgeç-
menizdir. Çünkü bu ifadeyi her kulla-
nışınızda, Türkiye’nin milli kimliği ola-
rak Türklüğü reddettiğiniz gibi bir an-
lam çıkmaktadır.
Bu konuda son söz Atatürk’ündür:
“Memleket mütesait [gelişen, yükselen]
bir birliğe muhtaçtır. Alelade politika-
cılıkla milleti parçalamak hıyanettir.”
Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili
Sayõn Başbakan, Türkiye’nin kimliği Türk’tür ve Türk milletidir. Bizim
size naçizane tavsiyemiz, Türkiye’nin üst kimliği olarak “Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlõğõnõ” telaffuz etmekten vazgeçmenizdir. Çünkü bu
ifadeyi her kullanõşõnõzda, Türkiye’nin milli kimliği olarak Türklüğü
reddettiğiniz gibi bir anlam çõkmaktadõr.
H
er yõl zamanõ gelince çiftçiler pa-
muk, ayçiçeği, zeytinyağõ, süt gi-
bi ürünlerde primlerin arttõrõlmasõnõ
isterler. Şimdi prim verilecek ürünlere
fõndõk da ekleniyor. Önceki ürünlerde
prim kilo başõna ödeniyor. Fõndõkta ise de-
kara 150 TL ödeneceği açõklandõ. Sorum
şu: Bu prim sistemi çiftçiye, köylüye ne sağ-
lõyor?
Daha önceleri destekleme alõmlarõ ya-
põlõrdõ. Devlet; kurumlarõ veya Tarõm Sa-
tõş Kooperatifleri aracõlõğõ ile piyasaya gi-
rip bizzat alõm yapardõ. Bu sistemde de so-
runlar çõkmasõna çõkardõ, ama çiftçinin
durumunun bugünküne göre daha iyi ol-
duğunu herkes kabul edecektir.
Köylünün sömürülmesini önlemenin
birçok yolu vardõr. Bunlardan biri de bazõ
sorunlar doğurmasõna rağmen destekleme
alõmlarõydõ. Bu yol birdenbire kötü ilan edil-
di. Plansõzlõk nedeniyle bazõ ürünlerde
ürün fazlalarõ doğuyordu, ancak köylünün
ürününün yerlerde sürünmesi de engelle-
niyordu. Gözden düşmenin temel nedeni as-
lõnda ürün fazlalarõnda falan değildir. Asõl
neden 1980 sonrasõ gelişen “serbest pi-
yasa” masallarõdõr. Buna neo-liberal dog-
ma da diyebiliriz. Bu akõmõn gerçeklerle
hiçbir ilgisi olmamasõ nedeniyle bilim dõ-
şõ olduğu söylenebilir. Bu düşünce aslõnda
başta yabancõ tarõm tekelleri olmak üzere
tarõm ürünlerinin ticaretini yapanlarõn ço-
ğuna hizmet ediyordu.
Olayõ onlarõn ağzõndan anlatõrsak kamu
kurumlarõnõn veya kooperatiflerin ürün
alõmõ yaparak yaptõğõ destekleme sistemi
“serbest piyasa” sistemini bozuyordu.
Bunu siz “alıcılar çiftçiye daha fazla fi-
yat vermek zorunda kalıyordu” diye an-
layõn. Halbuki prim sistemi; isterse kilo ba-
şõna, isterse dekara hesaplansõn “serbest pi-
yasayı” bozmuyordu.
Bunu da “alıcılar ürünü ucuza alabi-
liyor” şeklinde okuyun. Peki, bu prim ki-
min cebinden çõkõyordu? Şüphesiz vergi
ödeyen bütün vatandaşlarõn. Hatta vergi
ödeyenin cebinden çõkan bu para köylü ye-
rine, tüccarõn veya fõndõkta olduğu gibi ya-
bancõ ülkelerdeki alõcõlarõn cebine bile gi-
debiliyor. Sütten bir örnek verelim.
Bakanlõk üç dört yõl önce süt primini art-
tõrdõğõnda bir gün sonra süt alõm fiyatlarõ-
nõn prim kadar indirildiği şirketlerce ilan
edildi. Bir gün içinde prim köylünün cebine
girmeden alõcõlarõn cebine akõverdi. Peki,
tüketiciler daha ucuza süt mü içebildiler?
Ne gezer. Sütte SEK’in özelleşmesi son-
rasõnda az sayõda firmanõn piyasaya hâkim
olmasõ ile tüketiciler hep daha fazla para
ödüyorlar.
Peki, bu bir serbest piyasa mõdõr? Neo-
liberallere bakarsan evet. Onlara göre SEK
piyasayõ bozuyordu. Halbuki az sayõda fir-
ma asõl şimdi ortada serbest piyasa denilen
bir şey bõrakmamõşlardõr. Diğer bir örneği
fõndõktan verelim. Büyük dõşlamalarla da
olsa bazõ üreticilere, dekara 150 TL prim
verileceği ilan edildi. Yeni bir fõndõk poli-
tikasõ belirlendi.
Biz de bu politikanõn üretici eline geçen
fiyatõ bir lira düşüreceğini yazdõk. Aradan
beş gün geçmeden bu yazdõğõmõzõn ger-
çekleştiğini ziraat odalarõ bildirdiler.
Bu tür bir tarõm politikasõ ABD ve Av-
rupa Birliği’nde de uygulanõyor. Sonuçla-
rõ orada da çiftçiyi ve tüketiciyi vuruyor. Bü-
yük tarõm şirketleri ise rekor düzeyde kâr
ediyorlar ve ucuza aldõklarõ bu ürünleri ham
madde olarak yurtdõşõnda ucuza satarak ge-
lişmekte olan ülkelerin çiftçilerini iflasa sü-
rüklüyorlar. Örneğin ABD’de pamuk ve-
rimi bizimkinden daha düşük olduğu hal-
de Türkiye’de prime rağmen pamuk ekimi
geriliyor ve Türkiye ABD’den pamuk ithal
ediyor.
Beri yandan Çiller hükümetinin ortaya
attõğõ bir Tarõm Satõş Kooperatifleri yasa-
sõ ile pamukta ve fõndõkta çiftçiyi destek-
leyici rol oynayabilecek olan kooperatifler
yavaş yavaş yok ediliyor. Bundan sonraki
aşama, örneğin Tariş Pamuk Birliği’nin tes-
islerini yerli veya yabancõ tekellerin satõn
almasõdõr. Çiftçinin etrafõ tam olarak sa-
rõlmaktadõr.
Bu gidişe son vermek için kooperatifle-
ri ve çiftçileri destekleyecek gerçek adõm-
lar atõlmalõdõr. Kooperatiflerin alõm yapmasõ
için desteklenmesi hiç de kötü bir şey de-
ğildir. Daha yapõlacak birçok şey var. Ör-
neğin belediyelerin hem çiftçiyi, hem tü-
keticiyi destekleyecek köylü pazarlarõ, sa-
tõş yerleri açmasõ gibi.
Türban oyunlarõ ile dikkatlerimizi bir yö-
ne çekerlerken çiftçimizin, işçimizin, hal-
kõn cebi boşaltõlõyor. Bir arkadaşõmõn de-
yişi ile bir illüzyonist (sihirbaz) hep sağ eli-
ne bakmamõzõ istiyor. Sol eline bakalõm. Ce-
bimizde olduğunu göreceksiniz.
Tarõmda Prim Sistemi Kime Yarõyor?
Tayfun ÖZKAYA
Türkiye’nin Üst Kimliği Türk’tür, Türk Milletidir