23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 25 AĞUSTOS 2009 SALI 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Nezihe Meriç de mi? “Gidenlerin arkasından yazı yazmayacağım” demişti İlhan Selçuk.. Sözünü tuttu, yazmadı... Ben yapamadım, yapamıyorum da... Bir değil, beş değil! Yaşadıkça bakakalıyorsun, gidenle- rin ardından... Biri daha... Biri, ama herhangi biri değil, bir yazar, hem de ustanın ustası bir yazar... Cum- huriyet devriminin yetiştirdiği ilk kadın edebi- yatçılardan. En önde gelenlerinden... Kişiliği, ya- zıları, anlatımı, etkileme gücü ile.. Geçen ilkyazdı. Akyaka’daki Edebiyat Gün- leri’nin konuk sanatçısıydı. İyiydi, güzeldi, sağlıklıydı. Belki de öyle görünüyordu. Geceleri yazar dostlarla birlikteydik. Yücelen Otel’in salonundaki toplantıda konuşmuş, Nezihe’yi an- latmıştım, bilenlere, bilmeyenlere, öykülerini oku- muşlara, okumamışlara, içtenlikle ustalığını övmüştüm. Çok uzaklara dayanan bir arkadaştı. İlk öy- külerini Seçilmiş Hikâyeler Dergisi’nde oku- duğumda yeni bir edebiyat ustasının doğduğunu görmüştüm. Silinmez anılarda kalan günler... İlhan da dayanamadı, giden bir iki arkadaşı anmadan duramadı. Bense, her gidenle birlik- te birşeyler yitirdiğimi, gidenle gider gibi ol- duğumu duydum. Anday’lar, Dağlarca’lar, Birsel’ler, Aksal’lar, Sait’ler, Orhan Kemal’ler, derken Demirtaş Ceyhun, Kemal Özer, Naim Tirali, şimdi de Nezihe Meriç... Hep gidilecek! Günü saatini bilen yok! Ama bilmeye de gerek yok. Yaşıyorsun, yazıyorsun, okuyorsun, duyuyorsun, düşünüyorsun, yetmez mi o kadarı! Yarın uzaktaymış sanarak! Daha dünlerde birlikte yaşadığın insanların ardından kırık döküt satırlarla onların gerçek yaşamları- nı uzatarak, uzatmaya çalışmak boş bir çaba mı? Nezihe Meriç’in kitaplarını bulup çıkardım. Bir bölümü İstanbul’da kalmış... İşte, dedim git- meyen, gitmeyecek, yok olmayacak Nezihe bu! Açtım ‘Toplu Öyküler’i... Bozbulanık, Topal Koşma, Çalgıcı, Menekşeli Bilinç, Uzun Ha- va, Boşlukta Mavi... Her biri alır götürür oku- ru bir kadın dünyasına.. O dünyanın derinliğine... Sıkıntılar, acılar, kırıklıklar, boşluklar, arayışlar, yitirişler... Nezihe Meriç bir kadın evreninin şai- ri!.. Bireysellikten kendini kurtarmış, her öykü- sünde apayrı ama bizlere yakın kadın yaşantı- larını kısa öykülerle sunmuş... Ellili yıllardaydık. Kadıköy’de bir evde... Gü- nün genç yazarları, Bilgesu’lar daha başkala- rı... Nezihe’nin ilk öyküleriyle önümüze açılan yepyeni bir insan karmaşasına ilk tanık olan- lardık. Bir tek kadının mı, yoksa tüm kadınlığın iç yaşantısı ile toplum gerçekleri arasındaki çe- kişmelerinin mi?.. Konular, sorunlar, kadınlığın anlaşılmaz giz- leri! Ama önce, Türkçesinin güzelliği, değişik- liği, etkileyiciliği.. Sevgili Nezihe Meriç kendini mi anlatmış ya da ölümsüz tüm kadınları, kız- ları mı?.. Hepsi bu öykülerde yaşıyorlar, yaşaya- caklar. Yazarıyla birlikte!.. PENCERE Tezgâhın Yenisi mi Kuruluyor?.. İş döndü, dolaştı, geldi, bir sorunun çengeline takıldı: - ABD gerçekten PKK’yi gözden çıkardı mı?.. Soru neden önemli?.. Çünkü arkasında bir devlet desteği olmadan PKK ayakta kalamaz... Kuzey Irak’ta bir tür devlet ya da devletçik oluş- tu gibi... Eskiden Suriye PKK’nin başını hem barındırı- yor, koruyor, hem destekliyordu... Meşhur ‘1 Mart Tezkeresi’nden bu yana da iş- galci Amerika, Kuzey Irak’ta PKK’yi devlet gö- zetiminde himaye ediyordu... Bu dönem bitti mi?.. ABD dünyanın patronu... Hem ekonomide patronu... Hem de siyasada patronu... Bağımsızlığını ilan ettiği gün Kosova mey- danlarında Amerikan bayraklarından geçilmi- yordu... Patron yaman mı yaman... Biz de Amerika izin vermeden Kuzey Irak’a gi- remedik; terörist PKK’ye dokunamadık... Dünyada bir sürü küçüklü büyüklü devlet var.. Devlet nedir?.. Devlet insan toplumunun belirli bir gelişim basamağında ortaya çıkan örgüttür; ekonomik egemenliği elinde bulunduran sınıfların kurduğu devlet tarihsel zaman içinde evrilmiştir... Köleci devlet.. Feodal devlet.. Burjuva devleti.. Lenin sosyalist -daha başka deyişle proletar- ya- devleti kurmak istedi; ama, sonuç ortada... Demek ki insanlık henüz o aşamaya ulaşamadı... Buna karşılık nitelik bakımından çeşitli devlet- lerin bini bir para... Burjuva parlamenter demokrasisinden tut, fa- şist diktatoryaya, monarşi, din devleti, oligarşik devlete dek beğen beğendiğini... Peki, PKK ne yapmak istiyor?.. Kuzey Irak’ta aşiret reisleri Barzani ve Talabani, emperyalist Amerika güdümünde feodal yapı üs- tünde devlet mayasını tutturdular... PKK de Türkiye’de terör yaparak, Amerika’nın BOP tasarımındaki işlevini yürütüyordu... PKK milliyetçidir... Milliyetçi olmasa Kürtçülük sarmalında ve em- peryalizmin hizmetinde devlet amacına dönük te- rör yöntemlerini yürütmezdi... Diyelim ki Amerika güdümünde Kürt devleti BOP kapsamında kuruldu, kurulacak... Ne olacak?.. Egemen sınıflar emperyalizmin hizmetinde köylülerin, işçilerin, emekçilerin canına okumak yolunda daha beter örgütlenip kurumsallaşa- caklar... Türkmüş, Kürtmüş, Çerkezmiş, Zazaymış, Süryaniymiş, Arapmış hiç fark etmeyecek... Peki, Amerika PKK’yi harcayacak mı? Belki... Şu sırada “Hangi tezgâh kuruluyor” sorusuna yanıt bulmak zor... Kim bilir, ‘BOP’ artık su koyvermiştir de patron yenisini pişirmek üzeredir... Hele Dick Cheney bir Ankara’ya gelsin, saçı- mız önümüze dökülsün, ak mı kara mı görürüz... (28 Şubat 2008 tarihli yazısı) Bu memleket tarihte Türk’tü; bugün Türk’tür ve Türk kalacaktõr. Atatürk, 1923 T ürkiye’nin halen tartõştõğõ sözde “Kürt açılımı”nõn temelindeki bölücü terör sorunu, etnik aidi- yet duygusunun kõşkõrtõlmasõn- dan kaynaklanõyor. Bu kõşkõrt- manõn amacõ, ülkemizdeki farklõ etnik gruplarõ, ortak üst kimlik olan Türklük ve Türk milleti kavramlarõ etrafõnda kay- naştõran jeo-kültürel sistemin ve dayanõş- ma değerlerinin çürütülerek, alt kimlikle- rin baskõn hale getirilmesi suretiyle Tür- kiye’nin milli birlik ve bütünlüğünün çö- kertilmesini sağlamaktõr. Söz konusu tar- tõşma sõrasõnda, sõkça geçen Türk milleti, Türklük, üst kimlik ve alt kimlik kav- ramlarõnõn, çoğu zaman, bazen bilgisizlikten bazen de kasten hatalõ olarak kullanõldõğõ- nõ gördüğümüzden, bu yazõda anõlan kav- ramlarõn gerçek anlamlarõnõ belirtmeye ça- lõşacağõz. Türk milleti Atatürk Türk milletini şöyle tarif etmiştir: “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türki- ye halkına Türk milleti denir.” Ata- türk’ün bu tarifi, Türk milleti kimliğini, et- nik kimliklerin ötesinde, tüm Türk vatan- daşlarõnõ kucaklayan ve bütünleştiren tem- sili nitelikte bir üst kimlik olarak tanõmla- maktadõr. Bu tanõmõn içerdiği çağdaş mil- liyetçilik anlayõşõ, Atatürk’ün bu konudaki diğer açõklamalarõnõn da ortaya koyduğu üzere, ayrõmcõ ve õrkçõ olmayõp, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Türk milletini oluşturan bireylerin kökenleri ne olursa ol- sun, devlet yönünden tartõşmasõz eşitliği- ni, birlikte yaşama arzusunu, Türkiye’nin üniter yapõsõna ve toprak bütünlüğüne sa- hip çõkma bilincini içeren çağdaş bir olgu- dur. Aşağõda daha ayrõntõlõ bir şekilde ele alacağõmõz üzere, anayasamõzda da Türk milleti ve Türklük kavramlarõ etnik baz- da değil, kucaklayõcõ, temsili anlamda yer almõştõr. Oysa, DTP-PKK ile onlarõn sinsi uzantõ- larõ, Türk milleti ve Türklük kavramlarõ- nõn etnik kimlik niteliğinde olduklarõ ge- rekçesiyle anayasada tek başlarõna yer al- malarõnõn, diğer etnik kimlikler açõsõndan dõşlayõcõ, ayrõmcõ ve antidemokratik oldu- ğunu iddia ediyor ve bu nedenle de söz ko- nusu kavramlarõn anayasadan çõkarõlmasõ- nõ istiyorlar. DTP-PKK çizgisinde olanlar, Türk mil- leti ve Türklük kavramlarõnõn üst kim- lik olduğunu da reddediyor ve “Eğer Türk milleti ve Türklük bir üst kimlik veya milli kimlikse, Kürt milleti ve Kürt- lük de aynı şekilde bir üst kimlik veya milli kimliktir. Kürt milleti ve Kürtlük bir üst kimlik olarak kabul edilmeye- cekse, Türk milleti ve Türklük de bir üst kimlik olarak kabul edilemez” demek- tedirler. DTP-PKK’nin, anayasadan etnisite ile ilgili ifadelerin çõkmasõnõ istemelerinin bir nedeni de budur. DTP-PKK ile onlarõn aydõn geçinen uzantõlarõ, bu iddia ve ta- leplerinin haklõlõk ve meşruiyetini, eşitlik ve demokrasi kõstaslarõna dayandõrõyorlar. Oy- sa, etnolojik ve siyasi açõlardan değişik an- lamlara sahip olan üst ve alt kimlik kav- ramlarõnõ incelediğimizde bu iddia ve ta- leplerin geçersizliği ortaya çõkõyor. Etnolojik açõdan üst kimlik kavramõ, ana kimlik anlamõna gelir ve aynõ etnik köke- ne sahip olan gruplar için şemsiye işlevini yapar. Bu bakõmdan, örneğin Türklük; Aze- riler, Türkmenler, Özbekler, Yakutlar, Ka- zaklar ve Gagavuzlar için üst kimlik oluş- turur. Hemen belirtelim ki, üst kimlik kavramõnõn, farklõ etnik kökene ve dile sa- hip olsalar da, aynõ coğrafyada yaşayan, ben- zer kültürlere sahip ve tarihi olaylarõn ara- larõnda manevi bağlar kurduğu gruplarõ tanõmlamak için de kullanõldõğõna rastlanõr. Nitekim, Çerkezlik, Kuzey Kafkasya’da- ki Adigelerin, Abhazlarõn, Çeçenlerin, Osetlerin, Ubõhlarõn ve Dağõstanlõlarõn tem- sili üst kimliği kabul edilir. Anayasanın 66. maddesi Üst kimlik kavramõnõn siyasi anlamda kullanõlõşõna gelince, burada söz konusu olan üst kimlik, farklõ etnik gruplara mensup kişilerin vatandaşlõk bilinciyle be- nimsedikleri bütünleştirici ve kucaklayõcõ milli kimliktir. Nitekim, anayasamõzõn dibacesindeki “Türk milleti” ve 66. maddesindeki “Türk Devleti’ne vatan- daşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk- tür” ifadesindeki “Türk” sõfatlarõ, etnik bir vasõflandõrmayõ öngörmez ve temsili üst milli kimliği tanõmlar. 66. madde aynõ za- manda vatandaşlõk tanõmõnõ yapan hukuki bir formül içerir ve bu ifadeden, Türkiye’de yaşayan herkesin Türk olduğu veya Tür- kiye’de Türk’ten başka bir etnik grup ol- madõğõ anlamõ çõkmaz. Bu itibarla, ana- yasadaki Türklük/Türk milleti kavram- larının etnik açıdan bölücü, dışlayıcı ve antidemokratik bir niteliği yoktur. Bu sıfatlar, Türk vatandaşlarının üst kimliği olup, bunun, vatandaşlarımızın her bi- rinin kendi etnik kimliklerini de (örne- ğin Kürt kimliğini) benimsemelerini ve onu özgürce yaşamalarını engelleyen bir yönü yoktur. Bugün Avrupa’da ve dün- yada birçok ülkede, milli kimliğin, devletin kurucusu olan egemen unsurun kimliği ol- duğu unutulmamalõdõr. Örneğin, Fransa’da yaşayan halkõn mil- li kimliği olan Fransõzlõk, Fransõz devleti- nin kurucusu olan ve kuruluş sürecinde yüzde 40 çoğunlukla hâkim unsur konu- mundaki Franklarõn kimliğidir... Bizim milli kimliğimiz de, Türk devletini kuran Türk unsurundan kaynaklanıyor. Bu noktada vurgulanması gereken husus, Türk milletinin yüzde 90’ının kendini Türk olarak tanımlamasıdır. Devletin “Türk devleti” olarak tanımlanmasının nedeni de budur. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı Başbakan Erdoğan, Didim Yat Lima- nõ’nõn açõlõşõnda yaptõğõ konuşmada Tür- kiye’nin milli kimliğini, bundan önce çok kereler yaptõğõ gibi, “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” olarak tanõmladõ. Kullandõ- ğõ ifadeler aynen şöyle: “Biz bölgesel mil- liyetçilik yapmayacağız, etnik milliyetçilik yapmayacağız, dinsel milliyetçilik yap- mayacağız ve Türkiye Cumhuriyeti va- tandaşlığında bütünleşeceğiz. (Milliyet, 20. 08. 2009).” Sayõn Başbakan’õn Türki- ye’nin üst kimliğine, Türk milleti diye- memek gibi kötü bir alõşkanlõğõ var. Üst kimliğimizi õsrarla “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı” olarak tanõmlõyor. Oysa bu tanõmlamanõn, “Türk” ve “Türk milleti” kelimelerinin etnik ayrõmcõlõk ifade etti- ği gerekçesiyle, Türkiye’yi bölmek iste- yenlerin benimsedikleri bir kavram oldu- ğunu Sayõn Başbakan’õn bilmesi gerekir. Anayasal vatandaşlık kavramı çerçeve- sinde bu terminolojiyi kullananların amacı, Türk milli şuurunu zayıflatmak, ülkeyi etnik köken bazında ayrıştırmak, milli kimlik ve kültürden yoksun bir in- san kitlesi, bir mozaik haline getirmek- tir. Başbakan Erdoğan’ın da bir ara Türkiye’nin etnik açıdan 32 parçalı bir mozaik olduğunu ileri sürdüğü anımsa- nacaktır. Oysa bu, bazõ Batõlõ mihraklarõn mak- satlõ olarak Türkiye’ye dayatmaya çalõş- tõklarõ bir kavramdõr. Gerçekte, bilimsel açõ- dan bir ülkenin etnik mozaik olarak ta- nõmlanabilmesi için, o ülkedeki etnik çe- şitliliğin genel nüfusun yüzde 35’ini oluş- turmasõ zorunludur. Halbuki bu oran Tür- kiye’de yüzde 10’u geçmez. Sayın Başbakan, Türkiye’nin kimliği Türk’tür ve Türk milletidir. Bizim size naçizane tavsiyemiz, Türkiye’nin üst kimliği olarak “Türkiye Cumhuriyeti va- tandaşlığını” telaffuz etmekten vazgeç- menizdir. Çünkü bu ifadeyi her kulla- nışınızda, Türkiye’nin milli kimliği ola- rak Türklüğü reddettiğiniz gibi bir an- lam çıkmaktadır. Bu konuda son söz Atatürk’ündür: “Memleket mütesait [gelişen, yükselen] bir birliğe muhtaçtır. Alelade politika- cılıkla milleti parçalamak hıyanettir.” Şükrü M. ELEKDAĞ CHP İstanbul Milletvekili Sayõn Başbakan, Türkiye’nin kimliği Türk’tür ve Türk milletidir. Bizim size naçizane tavsiyemiz, Türkiye’nin üst kimliği olarak “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlõğõnõ” telaffuz etmekten vazgeçmenizdir. Çünkü bu ifadeyi her kullanõşõnõzda, Türkiye’nin milli kimliği olarak Türklüğü reddettiğiniz gibi bir anlam çõkmaktadõr. H er yõl zamanõ gelince çiftçiler pa- muk, ayçiçeği, zeytinyağõ, süt gi- bi ürünlerde primlerin arttõrõlmasõnõ isterler. Şimdi prim verilecek ürünlere fõndõk da ekleniyor. Önceki ürünlerde prim kilo başõna ödeniyor. Fõndõkta ise de- kara 150 TL ödeneceği açõklandõ. Sorum şu: Bu prim sistemi çiftçiye, köylüye ne sağ- lõyor? Daha önceleri destekleme alõmlarõ ya- põlõrdõ. Devlet; kurumlarõ veya Tarõm Sa- tõş Kooperatifleri aracõlõğõ ile piyasaya gi- rip bizzat alõm yapardõ. Bu sistemde de so- runlar çõkmasõna çõkardõ, ama çiftçinin durumunun bugünküne göre daha iyi ol- duğunu herkes kabul edecektir. Köylünün sömürülmesini önlemenin birçok yolu vardõr. Bunlardan biri de bazõ sorunlar doğurmasõna rağmen destekleme alõmlarõydõ. Bu yol birdenbire kötü ilan edil- di. Plansõzlõk nedeniyle bazõ ürünlerde ürün fazlalarõ doğuyordu, ancak köylünün ürününün yerlerde sürünmesi de engelle- niyordu. Gözden düşmenin temel nedeni as- lõnda ürün fazlalarõnda falan değildir. Asõl neden 1980 sonrasõ gelişen “serbest pi- yasa” masallarõdõr. Buna neo-liberal dog- ma da diyebiliriz. Bu akõmõn gerçeklerle hiçbir ilgisi olmamasõ nedeniyle bilim dõ- şõ olduğu söylenebilir. Bu düşünce aslõnda başta yabancõ tarõm tekelleri olmak üzere tarõm ürünlerinin ticaretini yapanlarõn ço- ğuna hizmet ediyordu. Olayõ onlarõn ağzõndan anlatõrsak kamu kurumlarõnõn veya kooperatiflerin ürün alõmõ yaparak yaptõğõ destekleme sistemi “serbest piyasa” sistemini bozuyordu. Bunu siz “alıcılar çiftçiye daha fazla fi- yat vermek zorunda kalıyordu” diye an- layõn. Halbuki prim sistemi; isterse kilo ba- şõna, isterse dekara hesaplansõn “serbest pi- yasayı” bozmuyordu. Bunu da “alıcılar ürünü ucuza alabi- liyor” şeklinde okuyun. Peki, bu prim ki- min cebinden çõkõyordu? Şüphesiz vergi ödeyen bütün vatandaşlarõn. Hatta vergi ödeyenin cebinden çõkan bu para köylü ye- rine, tüccarõn veya fõndõkta olduğu gibi ya- bancõ ülkelerdeki alõcõlarõn cebine bile gi- debiliyor. Sütten bir örnek verelim. Bakanlõk üç dört yõl önce süt primini art- tõrdõğõnda bir gün sonra süt alõm fiyatlarõ- nõn prim kadar indirildiği şirketlerce ilan edildi. Bir gün içinde prim köylünün cebine girmeden alõcõlarõn cebine akõverdi. Peki, tüketiciler daha ucuza süt mü içebildiler? Ne gezer. Sütte SEK’in özelleşmesi son- rasõnda az sayõda firmanõn piyasaya hâkim olmasõ ile tüketiciler hep daha fazla para ödüyorlar. Peki, bu bir serbest piyasa mõdõr? Neo- liberallere bakarsan evet. Onlara göre SEK piyasayõ bozuyordu. Halbuki az sayõda fir- ma asõl şimdi ortada serbest piyasa denilen bir şey bõrakmamõşlardõr. Diğer bir örneği fõndõktan verelim. Büyük dõşlamalarla da olsa bazõ üreticilere, dekara 150 TL prim verileceği ilan edildi. Yeni bir fõndõk poli- tikasõ belirlendi. Biz de bu politikanõn üretici eline geçen fiyatõ bir lira düşüreceğini yazdõk. Aradan beş gün geçmeden bu yazdõğõmõzõn ger- çekleştiğini ziraat odalarõ bildirdiler. Bu tür bir tarõm politikasõ ABD ve Av- rupa Birliği’nde de uygulanõyor. Sonuçla- rõ orada da çiftçiyi ve tüketiciyi vuruyor. Bü- yük tarõm şirketleri ise rekor düzeyde kâr ediyorlar ve ucuza aldõklarõ bu ürünleri ham madde olarak yurtdõşõnda ucuza satarak ge- lişmekte olan ülkelerin çiftçilerini iflasa sü- rüklüyorlar. Örneğin ABD’de pamuk ve- rimi bizimkinden daha düşük olduğu hal- de Türkiye’de prime rağmen pamuk ekimi geriliyor ve Türkiye ABD’den pamuk ithal ediyor. Beri yandan Çiller hükümetinin ortaya attõğõ bir Tarõm Satõş Kooperatifleri yasa- sõ ile pamukta ve fõndõkta çiftçiyi destek- leyici rol oynayabilecek olan kooperatifler yavaş yavaş yok ediliyor. Bundan sonraki aşama, örneğin Tariş Pamuk Birliği’nin tes- islerini yerli veya yabancõ tekellerin satõn almasõdõr. Çiftçinin etrafõ tam olarak sa- rõlmaktadõr. Bu gidişe son vermek için kooperatifle- ri ve çiftçileri destekleyecek gerçek adõm- lar atõlmalõdõr. Kooperatiflerin alõm yapmasõ için desteklenmesi hiç de kötü bir şey de- ğildir. Daha yapõlacak birçok şey var. Ör- neğin belediyelerin hem çiftçiyi, hem tü- keticiyi destekleyecek köylü pazarlarõ, sa- tõş yerleri açmasõ gibi. Türban oyunlarõ ile dikkatlerimizi bir yö- ne çekerlerken çiftçimizin, işçimizin, hal- kõn cebi boşaltõlõyor. Bir arkadaşõmõn de- yişi ile bir illüzyonist (sihirbaz) hep sağ eli- ne bakmamõzõ istiyor. Sol eline bakalõm. Ce- bimizde olduğunu göreceksiniz. Tarõmda Prim Sistemi Kime Yarõyor? Tayfun ÖZKAYA Türkiye’nin Üst Kimliği Türk’tür, Türk Milletidir
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle