22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
E hli-i Sünnet’in yöneticiye bakõşõnõ daha iyi anlamak için Sünni ulemanõn bu konudaki görüşlerini de anõmsatmakta yarar var. Memlük döneminin ulemalarõndan İbn Teymiye’ye göre, ümmetin birliği, siyasal birlik anlamõna gelmiyordu. Adaleti sağlamak ve kişilerin davranõşlarõnõ sõnõrlamak için ümmetin içinde bir otorite olmalõydõ; bu otorite birden fazla egemen eliyle yürütülebilirdi. Hükümdarõn iktidarõ nasõl ele geçirdiği, onu nasõl kullandõğõndan daha az önemliydi. Hükümdar devlet işlerini şeriatõn sõnõrlarõ içinde yürütmeli ve ulema ile işbirliği içinde hükmetmeliydi. Hükümdarõn adaletsiz ya da zayõf itikatlõ olmasõ halinde, herhangi bir düzen anarşiden daha iyi olduğu için, ona gene de itaat edilmeliydi. Ancak Allah’õn ve onun resulünün emirlerine açõkça karşõ çõkan bir hükümdara karşõ çõkõlabilirdi. Gazali de, “Bir sultanın yüzyıl süren tiranlığı, tebaanın birbirine karşı bir yıllık tiranlığından daha az hasara neden olur” sözü ile Sünni İslam için toplumsal düzenin ne denli önemli olduğunu vurguluyor. Aynõ Gazali, en ünlü kitabõ İhya’da, İslam tarihinin belki de en zalim ve dini akidesi en zayõf yöneticisi olarak bilinen Yezit’in Peygamber’in torunu Hüseyin’i ve aile efradõnõ Kerbela’da katletmesini bile eleştirmekten çekiniyor. İSLAMIN BAŞARISI İÇİN “Yezit ve benzerlerine lanet etmek, fıkhi açıdan caiz değildir. Onun İmam Hüseyin’i öldürme emri verdiği ve bu işe razı olduğu kesin olmadıkça ve de onun Müslümanlığı açık olduğu müddetçe ona lanet etmek caiz değildir. Çünkü nebevi hadislere ve diğer sahih belge ve delillere göre, Müslümana lanet etmek haramdır.” Sünni bakõş açõsõna göre, devletin bekasõ ve İslamõn başarõsõ için yönetenin güçlü olmasõ önkoşuldur. Onun ameli ve adil olup olmamasõ o kadar önemli değildir. Bu konuda son örnek Sünni inancõnõn önemli fakih ve kadõlarõndan Abdülkerim Hatip, bir kişinin hilafeti zorla elde etmesi halinde ona itaat edilip edilmeyeceği yolundaki soruya bakõn nasõl yanõt veriyor: “Zorla biat etmeye neden olan üçüncü yola gelince, bu yol, güçlü ve ihtişam sahibi bir kişinin zorlamasından ibarettir. Bu görevi yürütecek yetkili bir imam olmadığında güçlü bir kişi kalkar da askeri gücüyle biat almaksızın ya da biatı sahih olan kimse tarafından vekil olarak atanarak halkı hegemonyası altına alırsa, bu durumda ona itaat farz olacaktır… Ta ki Müslümanların işleri düzene girsin ve birlik sağlansın. Cehalet ve fısk bu olaya engel değildir. İmamet, zorla, baskı ile akdedilse ve bu şekilde imam olan kişiye başka ferd kıyam etse ve önceki şahıs yenilse, bu durumda Müslümanların maslahatı, birlik olmalarının zorunluluğu hakkında söylediklerime göre ilk şahıs azledilmiş ve sonraki şahıs da imam olmuş olacaktır. İşte bu nedenleydi ki İbn Ömer, Hurre olayında ‘Biz galip gelenle birlikteyiz’ demişti.” CMYB C M Y B 28 TEMMUZ 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Ehl-i Sünnet’in hilafet anlayõşõ Halifelik makamõ Peygamber’in halefi olarak tanõmlansa da bu makam dini değil siyasi bir otorite olarak varlõğõnõ koruyor İ slamõn dünyevi bir din, yani hem din hem devlet olduğu- na, İslami yasalarõn uygu- lanmasõ için İslami yönetimin zo- runluluğuna her iki ekol de iman eder. Farklõlõk, yöneticilik maka- mõnõ tanõmlamada ortaya çõkar. Sünni anlayõşa göre hilafet maka- mõ, dini değil siyasi bir kurumdur. O nedenle meşruiyetini dinde aramaz. O makama gelecek kişi- yi ümmetin iradesi belirler. Hali- felik makamõnõn Peygamber’le ilişkilendirilmesi ve Peygamber’in halefi olarak tanõmlanmasõ, bu makamõn dini otorite olduğu an- lamõna gelmez. Bu durumda, din- sel bir otorite olmayan halifelik makamõna oturan kişide de, ilahi ilim, ilahi tayin, masumiyet ve karizmatik özellikler aranmaz. Hem dinsel hem de siyasal otori- teyi birlikte temsil etme yetkisi sa- dece peygamberlere kitap ve hik- metle birlikte ilahi irade tarafõndan verilmiştir. Sünni İslamda Peygamber’in de kendisinden sonra görev yapacak halifenin seçim işini ümmete bõ- raktõğõ, dolayõsõyla imametin üm- metin tümü ya da ileri gelenleri ta- rafõndan seçebileceği konusunda- ki icma geçerlidir. Şiilikteki imam kavramõ ile Sünnilikteki imam an- layõşõ farklõdõr. Ehl-i Sünnet’in kelamcõlarõ imamet kavramõndan siyasi otoritenin anlaşõlmasõ ge- rektiği anlamõnõ çõkartõrken Şii teologlarõ, imamet kavramõnõn hem dini hem de siyasi otoriteyi kap- sadõğõnõ öne sürerler. Ehl-i Sünnet’te yönetenin kişi- liğinin, yönetimi nasõl ele geçir- diğinin, hatta kişisel olarak dini akidelere bağlõlõğõnõn çok önemi yoktur. İSLAMİ KURALLARA GÖRE YAPILANMA Önemli olan, devletin güvenliği ve toplumun nizamõnõn İslami ku- rallara göre tesis edilmesidir. Sün- ni İslamõn fõkhi ve kelami yapõsõ bu görüş üzerine şekillenmiş, ulema bu konuda icmaya (mutabakat) var- mõştõr. Sünni ulema, bu görüşü desteklemek için hadislerden ve Kuran’dan kendilerine göre delil- ler de üretmiştir. Gayet tabii Şia da kendine göre Kuran ve hadislerden deliller üretmede boş durmamõştõr. Ancak Sünni ulemanõn vardõğõ bu konsensüsün Muaviye’nin ha- lifeliğinden sonraki tarihlerde oluştuğu gerçeğini de göz ardõ et- memek gerek. Muaviye’den son- ra Emevi hanedanlõğõna dönüşen İslam toplumunda yöneteni açõk- tan eleştirecek ulemanõn meşrui- yeti ve itibarõ tartõşmalõ hale geli- yordu. Çünkü yöneticinin etrafõnda kümelenen ulemalar tarafõndan eleştiri mekanizmasõ derhal dev- reye giriyordu. Ali döneminin zorlukları Sünni ulemanõn görüşleri Ehl-i Sünnet’in yöneticiye bakõşõnõ anlama konusunda oldukça açõk ve net bir fikir veriyor ‘Devletinbekasõiçin,yönetengüçlüolmalõ’ A li halife seçildikten sonra kendisine biat verenlere yaptõğõ ilk konuşmada, icraatõndan mem- nun olmadõklarõ zaman görevi bõrakabileceğini söyleyecekti. Nitekim, Ali’nin halife seçilir seçilmez hazineden kendisi de dahil herkese eşit pay dağõtõl- masõ emrine başta Zübeyir, Talha ve Ömer’in oğlu Ab- dullah karşõ çõkmõş, Ali’yi ale- nen mescitte eleştirmişlerdi. Halifeliği süresince sadece eleştiri değil saldõrõlara da ma- ruz kaldõ Ali. Tabii Osman’õn öldürülmesinden sonra başla- yan anarşi ortamõ, görünürde Osman’õn kan bedeli için yola çõkan, gerçekte ise halifelik da- vasõ güden Muaviye’nin de kõşkõrtmalarõyla doruğa tõrman- dõ ve Ali’nin halifeliği süresin- ce eksik olmayan iç savaşlar Müslümanlarõ bunalttõ. Haklõlõ- ğõ kabul edilmesine karşõn Ali, bu iç mücadeleler nedeniyle eleştirilmekten kurtulamadõ. Bu eleştiriler karşõsõndaki üzüntülerine ve yakõnmalarõna ilişkin Nech’ül-Belaga’da pek çok örnek görürüz. O günkü durumu anlamak için bir ör- nekle yetinelim: Halifeliği sõrasõnda ümmet- ten birisi Ali’nin yanõna gele- rek, “İlk iki halifeyi halk itti- fakla desteklerken senin dö- neminde bu kadar ihtilaf ne- den çıktı?” diye sordu. Ali’nin bu kinayeli soruya ya- nõtõ şöyle oldu: “Onlar benim gibi insanları yönetiyordu. Ben ise senin gibileri yönet- mekteyim.” İSYAN DİNDEN ÇIKMAKLA EŞDEĞER Bütün bu örnekler de gösteri- yor ki, İslamõn ilk döneminde, yani Emevi hanedanlõğõna ka- dar halifeler, eleştirilmez değil- di. Emevi Hanedanlõğõ’ndan itibaren Sünni ulema, ibadet ve itikadi konularda Peygamber ve sahabeyi örnek alõrken, yö- netimle ilişkiler konusunda bir tavõr değişikliğine giderek, yö- netime isyanõ dinden çõkmakla eşdeğer görmüştür. Yönetici adaletsiz de olsa ona itaat ve sabõr farzdõr. Belki bu durum, uzun yõllar enerjisi- ni iç mücadelelere harcayan ve birbirlerinin kanõnõ akõtan Müslümanlarõn haksõz ve zalim de olsa güçlü bir yönetimin otoritesine ihtiyaç duymasõ olarak da açõklanabilir. Devletin bekasõ ve toplumun düzeni için böyle bir bakõş açõ- sõnõ zorunlu gördüler. Ancak yine de bu anlayõşõn gelişme- sinde iktidarõ cebirle ele geçi- ren ve toplumu baskõ altõnda tutan yöneticilerin payõnõn ol- duğu daha akla yatkõn. Bir di- ğer etken de iç mücadeleler ne- deniyle fetihlere ara verilmesi ve bunun savaşçõlara kaybettir- diği olasõ servetler. Yönetimi kutsama ve her türlü eleştiriden münezzeh kõlmada bu iki etke- nin payõ göz ardõ edilemeyecek kadar önemlidir. Halifeliğe dinsel kutsallık Şii ulemasõna göre, Muaviye’den başlayõp Osmanlõ halifelerine gelinceye dek tüm halifeler, hem konumlarõnõ güçlendirmek hem de toplum nezdinde itibar kazanmak için halifelik makamõna dinsel bir kutsallõk atfetme yönünde çalõştõlar. Bunu gereği olarak da kendilerinden önceki özellikle de Peygamberden sonraki halifeleri yüceltmek ve hilafeti ilahi ve dini bir iş olarak göstermek için dine baskõ yaptõlar. Böylelikle hilafetin maddi ve dünyalõk rengi kaybolup dini, ruhani ve kutsal bir boyaya büründü. Şia’nõn, bu konudaki eleştirileri sadece yöneticilerle sõnõrlõ değildir; Sünni din bilginlerini de yöneticilerin konumlarõnõ güçlendirmek ve onlara meşruiyet kazandõrmak adõna hadisler üretmekle suçlar ve sadece Kitab’ül- Emareh’te bu konuda 400’den fazla hadis olmasõnõ, yöneticileri hoşnut kõlmak isteyen Sünni ulemanõn gayretkeşliğine bağlarlar. ‘İTAAT FARZDIR’ Batıni İslamdan Sünni İslama Ehl-i Sünnet’te tartõşõlmaz konuma getirilen siyasi erk, dinsel kurumlara hükmetmeyi başardõ. Ulema, devletin daha doğrusu yöneticinin emrine girmiş oldu. Şii gelenekte ise bunun tersine dini kurumlarõn vesayeti, siyasi erkin üzerinden eksik olmadõ. Osmanlõ’nõn başlangõçtaki Batõni İslam anlayõşõnõ terk edip Sünni İslamõ devlet dini yapmasõnõn arkasõndaki yatan neden de bu olsa gerek. Başõbozuk Türkmen toplumunu hizaya ancak yöneticiye karşõ koşulsuz itaati farz kabul eden Sünni İslamla getirmek mümkün olabilirdi. Nitekim oldu da. Sünniliğin Ulü’l- emre itaat koşulu sayesinde Osmanlõ sultanlarõ koca bir imparatorluğu sorunsuz bir şekilde yönetebildiler. Buna mukabil Şii İran’da siyasi erk ile ulemanõn mücadelesi bitip tükenmedi. İslam coğrafyasõ’ndaki totaliter rejimlerin baskõcõ politikalarõna karşõn halkõn olan biteni tevekkülle karşõlamasõnõ, belki de Sünni İslamõn “Adaletsiz de olsa yöneticiye itaat farzdır” ilkesinde aramak gerek. ŞİA ELEŞTİRİLERİ ‘Halifeler eleştirilebilir’ anlayışıEbubekir ile başladı Muaviye’ye kadar halifelik gör- evini icra eden Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali döneminde bunun tersi söz konusuydu. Hata, yanlõş yapmalarõ halinde halktan kendilerini uyarmalarõnõ, gerekirse biatlerini geri çekip yeni bir halife seçmelerini isteyecek kadar eleştiri- ye açõktõlar. Nitekim halktan ve sa- habeden halifeye karşõ eleştiriler de hiç eksik olmuyordu. İlk halife Ebu- bekir, seçildikten sonra makamõnõn eleştirilmez ol- madõğõnõ şu söz- leriyle ortaya koyuyordu: “Ey İnsanlar! Ben de sizin gi- bi biriyim. Bil- miyorum… Be- ni Peygam- ber’in yapabil- diği işlerden sorumlu tutabilirsi- niz. Allah, Peygamber’i dünyalıla- ra seçti ve onu afet ve felaketler- den korudu. Ona ismet bahşetti. Ben ise tabiyim, yeni bir şey icat etmiyorum, yani bidatçi değilim.” Üçüncü halife Osman’õn icraatõndan memnun kalmayan halkõn iki kez nümayişe geçip halifeyi konutu önünde onu protesto ettiğini, üçün- cüsünde de işin çõğõrõndan çõkõp Os- man’õn katledilmesine kadar vardõ- ğõnõ biliyoruz. Ali döneminin zorlukları Ebubekir ile başlayan eleştiriye açõklõk Ali döneminde de devam etti. Ancak Osman’õn öldürülmesinin ardõndan başlayan anarşi ortamõ Muaviye’nin de kõşkõrtmalarõ sonucu artan iç savaşlar büyük bir kaos ortamõ yarattõ. Sünni İslamda yönetenin kişiliği, yönetimi nasõl ele geçirdiği hatta kişisel olarak dini akidelere bağlõlõğõndan çok toplum düzeninin İslami kurallara göre yapõlandõrõlmasõ önem taşõyor. Hilafet makamõ da dini değil siyasi bir kurum olarak karşõmõza çõkõyor. OSMAN KATLEDİLDİ YARIN: Şia’nın imamet teorisi
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle