25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PERİHAN ERGUN 24 Temmuz 1923’te onay- lanan Lozan Barış Antlaşması bağımsız, laik, aydınlık Türki- ye’de “Onur’un Adı’dır.” Antlaşma’nın planlayıcısı Mustafa Kemal, inatla, ısrar- la uygulayıcısı; mimarı da İs- met İnönü’dür. Mustafa Kemal Lozan Barı- şı’nı, “Bu Antlaşma, Türk ulu- suna karşı yüzyıllardan beri ha- zırlanmış ve Sevr Antlaşması ile tamamlandığı sanılmış büyük bir suikastın yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı tarihinde ben- zeri görülmemiş bir siyasal utku yapıtıdır” yorumuyla tanımlar. (Söylev -II- s. 526) Atatürk, Lozan’dan bir ay sonra -23/Ağustos/1923’te- Lozan için “Bu başarı, uygar- lığa doğru yol açtı. Henüz ama- cımıza ulaşmadık. Bize düşen görev, durmaksızın ilerlemek- tir. Bunca özverinin getirisini el- den kaçırmamak, felaketlerin geri gelişini engellemek her günkü düşüncemiz olmalıdır. Ama buna kuru bir dikkat ve iyi bir niyet yetmez. Bunun Son- suz Barış olacağına inanmak- sa, saflık olur” diyor. Tam da öyle. Ata’mız her za- manki gibi gene en doğruyu söylüyor. Günümüzde Sevr haritaları çizerek Lozan’ı dış- lamakla yetinmeyen emper- yalizm, aslında Kurtuluş Sa- vaşımızın gerçek nedeni Sevr’in işgalci koşullarını çiz- gileriyle sürekli olarak yenilemiş ve şimdi sıra günümüzde göz- lediğimiz oyunlarına gelmiş- tir. Bunu gericilik ve bağnazlı- ğın simgesi haline getirmek, toplumumuzun Yüce İslam inançlarını yozlaştırmak iste- miyle ‘Ilımlı İslam’cılığı bayrak edecek yöneticileriyle sağla- mayı amaçlıyor. Atatürk’ü bedenen yitirdiği- miz 1938/Kasım’ından beri ik- tidara gelenler, O’nun öğütle- rini, yol göstericiliğini, -İnönü dı- şında- yakın arkadaşları, ken- di çıkarları doğrultusunda de- ğiştirip gerçek anlamlarından saptırdılar. Topluma O’nu ve il- kelerini tam anlamıyla anlat- madılar, öğretmediler.. Oysa; Yüce Önder, “Beni görmek demek behemehal mutlaka yüzümü görmek değildir. Söz- lerimi, öğütlerimi öğrenip bile- rek,Türkiye Cumhuriyeti’ni çağ- daşlaştırarak, yüceltiniz” der. İş- te Gençliğe hitabı da bunu içerir. Bu inançla otuz yıllık öğretmenlik dönemimde hiç bıkmadan, usanmadan yıl so- nu M.E. Bakanlığı’na sunmak zorunda olduğumuz istem ra- porlarında, Atatürk’ün Gençli- ğe Hitabı’nın tarih veya edebi- yat derslerinin birinde ve haf- tanın çizelgesinin hiç değilse bir saatinde anlatılıp öğretilmesi- ni istedimse de kulak asanını göremedim. Şu anda sayrıevinde iyileş- tirme çalışmaları içinde olan ve daha uzun yıllar yaşamını sür- dürmesini dilediğim usta oza- nımız Fazıl Hüsnü Dağlar- ca’nın “Toprak Altından F.H. Dağlarca’ya M.K. Atatürk’ün Seslenişi 1983” adlı dizelerin- den bir bölümündeki sesinin günümüze yansıyan iki dörtlü- ğünü de vermek gereğini duy- dum. Gençler, işçiler ezilmiş Mutsuz olmuş Türküm diyen Adım var ya, eylemim yok Düşe çevirdiniz beni Çiçekler devrim idi Akan güneşte yemyeşil Ben ilkyazdım orda Kışa çevirdiniz beni. Öyleyse; hep birlikte de- mo- kratik laik Atatürk ilkeleri yo- lundaki 1923 Devrimi’ne ve Cumhuriyetimize dört elle sarı- lıp onu sonsuza dek yaşatmak zorundayız. İşte bu nedenle 24 Temmuz Perşembe günü, Hey- beliada’nın Atatürk Meyda- nı’nda 41’inci sanat yılına ulaşan Gülsen Tuncer’in sunumuyla Ada Dostları Derneği, İnönü Vakfı, İKKB ve Adalar Beledi- yesi’nin katkılarıyla saat 12.00- 14.00 arasında Türk Tarihinin Dönüm Noktası Lozan’ı anla- tacağız. Anlatımdan sonra da İnönü Vakfı’nın Cumhuriyetin Kalkınma Mucizesi (1923-1950) sergisini Müze-Evi’nde izleye- bileceğiz. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 28 Temmuz Lozan Barış Antlaşması 86 Yaşında HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 28 TEMMUZ 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Başbakan tatilde: Millet kafasını dinliyor! Sünnetçi Hamza Saykan: “Kürt açılımında kendisinden farklı bir şey söyleyenin başını kesecekmiş. Adam şimdi de sünnetçiliğe mi soyundu, ne!” Doktor Tekin Ormancıoğlu: “Gözümüz aydın; tedavimizi yapamazsa da cenaze namazımızı kıldıracak doktorlarımız olacak!” Korkma Zekai Buluç: “Emperyalizmden ve liberalinden İslamcısına her türlü faşizmden korkma; geç kalmaktan kork!” YağmurDeniz Genelkurmay ne yapmak istiyor? GENELKURMAY Başkanlığı, astsubay çavuşların rütbe adlarını değiştirmeye karar vermiş. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde “herkes fikrini söylesin” diye rütbe adları internet ortamında tartışılmış ve astsubaylarda “çavuş”luk kalkarken yerine “bey” takılı yeni rütbeler getirilmesi benimsenmiş. Komutan imzaları tamamlanınca astsubay çavuş, teğmen yardımcısı anlamında erbey; astsubay kıdemli çavuş, üsteğmen yardımcısı anlamında üstbey; astsubay üstçavuş yüzbaşı yardımcısı anlamında olbey; astsubay kıdemli üstçavuş yerine binbaşı yardımcısı anlamında akbey; astsubay başçavuş yerine yarbay yardımcısı anlamında sanbey; astsubay kıdemli başçavuş, albay yardımcısı anlamında serbey olacakmış. Yeni rütbeler oluşturulurken kullanılan “bey” sözcüğünün “yardımcı” anlamına geldiğini kim söylemişse, bir bildiği vardır her halde! Bizim bildiğimiz “bey”, 26 Kasım 1934 tarih ve 2590 sayılı Devrim Yasası ile kaldırılan Osmanlı’daki bazı lakap ve unvanlardan biriydi. AKP- FG koalisyonu devrim yasalarını henüz kaldıramadı ama Türk Silahlı Kuvvetleri’nden birileri eksik olmasın karşıdevrim sembolü “bey”liği ısıtıp önümüze koydu. Üstelik partilerine “ak” diyenlere sanki armağan olsun diye “akbey” rütbesi de yaratılarak. Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” ATI alanın Üsküdar’ı çoktan geçtiğini söylüyor Sıtkı Ergüney ve biraz işçilerin “kulübü” Türk- İş’in biraz da patronların “kulübü” TÜSİAD’ın hal-i pür melaline bakarak anlatıyor: “Türkiye’nin adı kocaman, içi boş işçi örgütü Türk-İş, büyüyen işsizliğe karşı çözümün ‘sosyal devlet’ olduğunu söylemiş! Duyun da inanmayın. Türkiye’nin fabrikaları, devlet çiftlikleri, limanları, turistik tesisleri, madenleri özetle kamu işletmeleri özelleştirme soytarılığı adı altında yağmalanırken, buralarda çalışan işçiler kapıların önüne konurken ses çıkarmayan, kamu çalışanlarına yapılan son zamlar konusunda hükümetle sözde pazarlık yapar gözüküp göstermelik eylem palavralarının ardından teslim bayrağını çeken ve toplusözleşme imzalayan Türk-İş’e bu saatten sonra kim inanır? Bizim inanmamızı mı bekliyorlar? Bunlar, halkı gerçekten aptal mı sanıyorlar? Öte yandan AKP’nin tek başına iktidara geldiği 2002’den itibaren cumhuriyetin temellerini sarsan, Türkiye’nin bağımsızlığını ve bütünlüğünü tehlikeye atan politikaları karşısında sessiz kalan, siyasi simge türbanın Çankaya Köşkü’ne taşınmasını demokrasinin gereği sayan TÜSİAD, son iki yıldır hükümete karşı tepkili! Neden ki? Çünkü AKP’nin uyguladığı politikalar sonucu ortaya çıkan ekonomik ve toplumsal yaşam alanlarındaki değişmeler TÜSİAD camiasını rahatsız ediyor. TÜSİAD, AKP-FG koalisyonunun desteklediği yeşil ve yandaş sermayenin çığ gibi büyüdüğünü ve kendi imparatorluğunun tahtını sallamakta olduğunu görmeye başladı. TÜSİAD, giderek İranlaşan Türkiye’de cumhuriyetin getirdiği çağdaş yaşam biçiminin yok olmasından en fazla zararı kendilerinin göreceğini sonunda anladı! Biliyoruz ki Türkiye’nin bağımsızlığı, bölünmez bütünlüğü gibi konular TÜSİAD’ı fazla rahatsız etmez. Zira TÜSİAD’ın paradan ve lüksünden başka kaybedecek bir şeyi yoktur! İngilizler, treni kaçırdıktan sonra uyananlara; ‘Akşam yemeğinden sonra günaydın’ derler. Bu söz Türk-İş için de, TÜSİAD için de geçerlidir ve Türkçesi ‘Atı alan Üsküdar’ı geçti’dir. Sür eşeğini İran’a!” Sür Eşeğini... SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Hadi Uluengin’in Acıklı Durumu! BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Delişmen ve şõ- marõk tavõrlõ kim- seler için kullanõ- lan sözcük. 2/ Ku- zey Amerika’nõn beş büyük gölün- den biri... Bir şe- yin erebileceği uzaklõk; menzil. 3/ Yok sözcüğü- nün karşõtõ... Ya- şanmõş olaylarõn anlatõldõğõ yazõ türü. 4/ Şamatacõ, edepsiz. 5/ Lenf düğümlerinin ilti- haplanmasõ... Bir nota. 6/ Japon lirik dramõ... Akdeniz’de, hapishane- siyle tanõnmõş küçük bir Fransõz adasõ... Bir şeyin doğru olduğunu belirt- mek için yapõlan işaret. 7/ İri ve siyah taneli bir üzüm cinsi. 8/ Utanma duygusu... Daha çok mehter müziğinde kullanõlan üflemeli bir çalgõ. 9/ Din adam- larõnõn simgesi sayõlan başlõk... İtici neden, güdü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Oturulan yerin, tamamen boş bõrakõlmõş bir zemin katõn üzerine kurulduğu Türk ev tipi. 2/ Karakter... De- ve yavrusu. 3/ Yeşil ile mavi arasõ renk... Verme, öde- me. 4/ Bir cetvel türü... Kedi ya da köpek yavrusu. 5/ Yiyeceği ortaklaşa sağlanan toplantõ. 6/ Açõk yeşil ren- kli, mayhoş ve kokulu bir elma cinsi... Bir nota. 7/ Or- ta Asya’da yaşayan Şamanist Türkler arasõnda çeşitli şeylerden anlam çõkararak bakõlan fal... Katõksõz, duru, temiz. 8/ İlgi eki... Gözde sarõya çalar kestanerengi... Köpek. 9/ I. Dünya Savaşõ yõllarõnõn ünlü kadõn casu- su. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 B O S T A N C I E V S A F O R G R A Ş İ A R A M B İ S T U R İ U L A K İ M A L D O A Ş K S E A B A R A A Y Y D R A G O N H A N İ Ş A N O 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Hürriyet’te gerçekten acıdığım biri var. Köşeye sin- miş, fırsat kollayarak Atatürkçülüğe çamur sıçratmaya çalışan, üzücü bir karakter. Olaylara farklı açılardan bakan onca değerli yazar var aynı gazetede... Ama hepsi kendi işini yapar, kendi yazısı ve araştırmasıy- la ilgilenir. Eleştirisini de mizahla veya mantıkla veya çelişkileri açığa çıkararak yapan insanlardır bunlar. Hürriyet’e yakışmadığına inandığım Hadi Uluen- gin ise dar bakış açısıyla, vaktini sürekli olarak 2. Cum- huriyetçi çizgiyi korumaya ve laik Cumhuriyetçi yurt- severlere saldırmaya harcar. Çünkü misyonu bundan ibarettir. Bu çukura düşenlerin iflah oldukları ne ya- zık ki görülmemiştir. Çünkü nankörlük bir yaşam tar- zı olunca, o kişiyi artık “peygamber” gelse kurtaramaz. Hele bir insanda kendisine üç kuruşluk eğitim şansı yaratmış Aydınlanma devrimine inkâr başladıysa… Büyük pencereden etrafı süzerek algılayamamak büyük faturalar getirir. Mesela Uluengin 1994’ün 24 Aralık’ında erken uyanan Noel Baba gibi bir havala- ra bürünmek isteyip, 2. Cumhuriyetçi liboşların ilk par- tisi, gözlerinin nuru Yeni Demokrasi Hareketi’ni bo- razanla desteklemek için “Haydi Bastır YDH” başlıklı makaleler döşenmiştir. Sonra ne mi olmuştur? Yüz- de 40 alacağı söylenen YDH, yüzde 0.4 alarak iki vir- gül hatası kadar bir yanılgıya neden olmuştur, malum sazan balığı çevrelerinde. Uluengin, o günlerde de bana hep saldırdı, daha sonra da... Geçen perşembe yine aynı zavallılığıyla şahsıma ve Cumhuriyet gazetesine çemkirmiş. Bakın itiraf edeyim, bu düzeysizlik konusunda Ulu- engin’e çok az rakip çıktığını görmüşümdür Türkiye’de. Uluengin, bana aklı sıra gerçekleştirdiği her siyasi sa- taşmada, cehaletine aldırmadan sanatçılığıma da ça- mur sıçratmaya çalışır. O alay diye koyduğu satırla- rı, bugün en ciddi müzelerin duvarlarında, (sergilerim dünyanın farklı ülkelerinde sürekli açılırken) en say- gın ifadelerle yer aldığı zaman, Hadi’ye sıkıntıdan si- vilce çıkartmak düşer. Zavallılığın derecesini ölçebi- liyor musunuz? Fikir tartışmasında baş edemediği in- sana çamur atabilmek için, sanatını karalamaya ça- lışmak! Uluengin’in nesini düzeltsem ki? Aslında etik du- ruş, üslup ve aile terbiyesinden başlamak lazım, ama bunlar için çok geç. Kelime oyunları ile kimlik ka- rartması yapmaya çalışan, zehir saçarken kendi kal- çasını ısıran, daha önce hakkımda yazdığı mide bu- landırıcı bir yazı nedeniyle Basın Konseyi’nden ihtar alan, ama yine de uslanmayan bir yazara ne dene- bilir ki? Çünkü ona, kare kafası ve betonlaşmış beynini aşıp mesela Portekiz’de 1970’lerdeki Karanfil Devrimi’nin niteliklerini, ya da 1960 Devrimi’nin getirdiği demo- krat, insancıl ve özgürlükçü ortamı, ya da farklı algı- lama biçimleriyle 28 Şubat’ın ülkeyi nasıl bir uçu- rumdan geri çevirdiğini, hiç işine gelmeyen detayla- rı aktarmamı isterseniz, yapabilirim. Ama hiçbir işe ya- ramaz! Sözde demokrasi âşığı olduğu söylemiyle kahra- manca “militarizm ve darbelere karşı direnen” Hadi dostumuz, sivil faşizmin teokrasiyi getirebilmek için hangi dereden kaç kova su getirdiğini, hangi gaze- tecileri zindanlarda çürüttüğünü, hangi ihalelere han- gi tosuncukları plase ettiğini görmez, göremez. Bu- lanık beyninin önüne oportünist bir çelik perde inmiştir çünkü. “Demokrasi mi? ‘Hadi’ ordan” derler adama! Ama ben gerçek demokrat olduğumdan, Hadi için “Aman bırakın yazsın” derim. Derim ama bütün takım arkadaşları yandaş basına yamanmışken, Hürri- yet’te Hadi, en iyi ihtimalle çorbada kıl gibi duruyor! Ve yıllardır yaymaya çalıştıkları “Militarist Ordu” pa- lavrasını iki cümleyle yerle bir ettiğimde, elinden oyun- cağı alınmış şımarık çocuklar gibi ağlıyor. Çünkü o an- da tüm sermayesi uçup gidiveriyor! TSK bu Cumhuriyeti kurdu ve en demokrat sivil alt- yapıyla çok partili rejime devretti. Hiçbir zaman da yö- netimi elinde bulundurmaya çalışmadı, tam tersine bundan hep ısrarla kaçındı. Hadi, demokrasiye TSK’nin onda biri kadar düşkün olsaydı, her gün de- mokrasiyi yok etmeye çalışan güçlere karşı direnmeye de bir yudumcuk cesaret gösterirdi! Malum takım saf gençleri ve dünya kamuoyunu “Darbeci Ordu” ma- sallarıyla oyalarken, ülke ortaçağ girdabına sürükle- niyor. Hadi’ye gelince, bir yazarın bu kadar demode klişelerle bir ömür geçirebilmesi gerçekten düşün- dürücü! [email protected] www.bedribaykam.com TÜRK KALP VAKFI Bir yürek de sizin katkılarınızla çarpsın. 19 Mayıs Cad. No:8 Şişli / İSTANBUL Tel: (212) 212 07 07 (pbx) http://www.tkv.org.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle