Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
8 HAZİRAN 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
‘Özgürlükçü, Eşitlikçi
Demokrat ve Sosyal’
Obama’nın Kahire’de yaptığı ko-
nuşma haftalar önceden gündeme
alınmış, ABD halkla ilişkiler makinesi ça-
lışmaya başlamıştı. Hep birlikte, büyük
bir beklenti içine itildik. Hatta Stjepan
Meštrovic’in, “Postemtional Society”
(1997), kitabının savlarını kanıtlarcası-
na, dinledikten sonra neler hisset-
memiz gerektiği de bize öğretildi.
“Çok önemli bir açılım yapılacak; siz, ‘ni-
hayet bizi anlayan biri’ diye düşünerek
çok mutlu olacak, kızgınlıklarınızı unut-
maya, ABD’yi daha çok sevmeye baş-
layacaksınız”.
Konuşma düş kırıklığı yaratmadı.
Neredeyse mükemmel bir halkla ilişki-
ler etkinliği olarak gerçekleşti. Bir aşa-
mada, sanırım, “İslam dünyasını”, ge-
leneğini ve mirasını övdüğü bir yerde,
gözlerimi nemlendirmeyi bile başardı.
Ankara konuşması, çocuk yerine ko-
nuyormuşum hissi uyandırarak beni kız-
dırmıştı. Kahire konuşmasını dinlerken
haz almaya başladığımı fark ettim.
“Tanınmış”, “hakkı verilmiş” olmanın
hazzıydı bu. Kaygı verici bir durum…
Ama iki saniye sürdü… Neticede,
Obama’nın Kahire konuşması da, An-
kara konuşması gibiydi. Wall Street Jo-
urnal başyazısında, The New Repub-
lic’te Crowley, Esquire’da Thomas
Barnett, El Cezire’nin aktardığına gö-
re, Hassan Abu Nimah, (Ürdün, Kra-
liyet Dinler Arası Çalışmalar Enstitüsü
Direktörü), The Weekly Standart’dan
Max Boot gibi çeşitli yorumcular ko-
nuşmanın retorik olarak zengin, içerik
olarak zayıf olduğunu, Bush dönemi-
ne göre köklü bir dış politika değişikli-
ği getirmediğini düşünüyorlardı, ama
Bush dönemi politikaları bu kez “güzel
paketlenmişti”, “iyi satılıyordu”.
Gerçekten de, Obama, eski “maz-
rufu” yeni, daha çekici bir “zarfta”
sunmayı başardı. Bundan sonra söz her
ülkedeki Çandar, Cemal türü yazarlara,
Zaman gibi gazetelere düşüyor. İşlev-
lerini doğru dürüst yerine getirebilirlerse
Obama’nın konuşması, amacına ulaş-
ma şansına sahip olabilecek…
Bağlamına oturtmak
gerekiyor
Peki, Obama “Tüm bunları söylü-
yordu, ama aslında ne diyordu?”
Bu soruya cevap vermek için konuş-
mayı önce bağlamına oturtmak gere-
kir.
Bush dönemi ABD hegemonyası
açısından tam bir felaket oldu. ABD’nin
rakipsiz ateş gücünün yıkmaya
yeterken, yapmaya gelince etki-
sizliğini, tüm zaaflarını gözler
önüne serdi. Dahası, dostlarını
kızdırdı, rakiplerini birbirine ya-
kınlaştırdı, ABD’nin liderlik ve
kabul ettirme kapasitesi adeta di-
be vurdu.
Tam bu konjonktürde, ABD
egemen sınıfının, askeri sınai
kompleksin yönetici seçkinlerinin,
dış politika duayenlerinin Oba-
ma’nın arkasına geçmiş olmala-
rı bir rastlantı değil. Obama gibi
biri gerekiyordu onlara, özellikle
küresel bir mali kriz başlarken: Afrika kö-
kenli, adı dahil, Müslümanlıkla bağları
var, çok iyi bir konuşmacı, tüm kişisel
siyasi tarihi uzlaşma yaratma, karşıtla-
rıyla orta yol bulurmuş gibi yaparak ‘ya-
pının’ içine çekme becerisine dayanı-
yor… Bir hegemonya restorasyonu
projesi için adeta “biçilmiş kaftan”. Di-
ğer bir deyişle Obama’nın konuşma-
sının bağlamını, ABD hegemonyasının
tarihsel koşullardaki “durumu” oluştu-
ruyor: Gerileyen ekonomi, kültürel çe-
kicilik, “yükselen üçler”, kaynak (ener-
ji, su, gıda) savaşları…
Bu yüzden yine karşımızda bir böl-
ge halkına nasıl yaşamaları gerektiği-
ni söyleyen, önlerine bir talepler liste-
si koyan “Oryantalist” bir yaklaşım var:
“İnanın bana, valla biz emperyalist bir
ülke değiliz; tüm bunlar aslında sizin
iyiliğiniz için…”.
Oryantalizm ve diğer
tuhaflıklar
Oryantalizmin bir başka özelliği de
“tanıma” zorluğudur: Baktığı halkları,
coğrafya, sınıf, dil, siyasi yapı gibi
farkları yadsıyarak, kendi amaçlarına
uygun bir ortak paydada eşitleyerek ta-
nımlar. Müslümanlar şöyledir, Araplar
duygusaldır, pohpohlanmaya daya-
namaz; Türkler seks düşkünüdür, Ar-
navutlar aksidir, Çinliler sinsi…
Obama’nın Kahire’de “Müslüman
Dünyası”na seslenmeye kalkmasını
da birçok yazar bu bağlamda değer-
lendirdi. Dahası, “Müslüman dünyası”
kavramı; El Kaide’den Müslüman
Kardeşler’e kadar siyasal İslamın bir-
çok temsilcisinin, dünyadaki tüm Müs-
lümanları bir gün, tek bir liderlik (Hali-
fe) ve siyasi yapı altında birleşmesi ka-
çınılmaz tek bir “dünya” olarak görme
eğilimine de uygun bir ifadeydi. Ger-
çekteyse 1.65 milyarlık Müslüman nü-
fusun 460 milyonu Afrika’da, 1.1 mil-
yarı Asya’da yaşıyor. Obama’nın Müs-
lümanlara hitap etmek için kendine uy-
gun bir yer olarak seçtiği bölge (Orta-
doğu) aslında Müslümanların çoğun-
luğunun yaşadığı bir yer değil. Oba-
ma’nın konuşmasının merkezindeki
Arap - İsrail sorunu, İran’ın nükleer si-
lah programı, Asya’daki, Afri-
ka’daki Müslümanları, ne kadar il-
gilendiriyor? Türkiye ve Suudi
Arabistan “Müslümanlar” diyerek
birlikte sayılabilir mi? Obama,
“Müslüman dünyası” kavramıyla,
aslında tüm Müslümanları tek bir
coğrafyaya ve halka (Araplara)
indirgemiş olmuyor mu? Bu em-
peryalist bir programın, “kaynak
savaşlarının” bakış açısı değil mi?
Oryantalizm burada da bitmi-
yor, hedef coğrafyanın haklarına
yukarıdan bakışın izleri de vardı
Obama’nın konuşmasında. Ko-
nuşma ABD-İsrail-Araplar üçgeninde bir
ortak zemin tanımlamayı, İsrail ve
Arapların bir türlü göremedikleri (?)
ortak zemini, onlara göstermeyi amaç-
lıyordu: Sizin şu sorununuz var ve hak-
lısınız. Ama bize de şunlar oldu. Onlar
da bu konuda haklı vb… Ancak gerçek
dünya Harvard tartışma kulüplerine
çok az benzediğinden konuşmanın
bölgenin gerçek durumunun, ortak
“zeminin” imkânsızlıklarına takılarak
herkesi birden incitmesi, daha da kö-
tüsü, “oyunu” gözler önüne sermesi de
olanaklıydı. Öyle de oldu.
Obama İsrail ve Filistin haklarının bir-
birlerini anlamalarına yardımcı olacak
bir empati alanı kurmaya çalışırken iki-
sini de aşağılamayı başardı: Bir taraf-
tan, İsrail halkı bir soykırım yaşadıktan
sonra nihayet bir vatana sahip olmuş-
tu, buna tarihsel hakkı vardı. Öbür ta-
raftan, Filistin halkı da bir vatan topra-
ğına sahip olmak istiyordu haklı olarak.
Birincisi, Filistin halkının 1948’den ön-
ce zaten bir vatanı vardı, oradan 1948
yılında sürülmüşlerdi. Konuşma Oba-
ma’nın Filistin halkının “gerçeğini” kav-
ramadığını gösteriyor, bir empati ek-
sikliğine, küçümseme durumuna işaret
ediyordu.
İkincisi, altı milyon insanın, ayrıntılı bir
planla, en son teknolojiyle imha edildiği
Yahudi soykırımı olayını, 1948’de bir
savaşın içinde gerçekleşen bir sürgün
ve etnik temizlikle kıyaslamaya kalk-
mak, İsrail halkının özgün durumuna ve
bundan kaynaklanan duyarlılıklarına
yabancılığa, yine bir empati eksikliği-
ne işaret ediyordu. Gerçekteyse, hem
Filistinliler, hem Museviler aynı toprak
parçasını kendi tarihsel ve ruhani ana-
vatanı olarak görüyor ve yalnızca ken-
dileri için istiyorlar. Bu durumu tüm bo-
yutlarıyla birlikte masanın üzerine koy-
madan yol almak olanaklı değil…
Diğer taraftan, konuşma ABD açı-
sından, petrol, jeopolitik ve İran soru-
nu bağlamında Sünni Arapları yönlen-
dirmenin öncelik kazandığı, Müslü-
manlığın, siyasi gericiliğin bu bağlam-
da kullanılacağı anlaşılıyor. Bu yeni du-
rum hem İsrail’i zorlayacak, hem de böl-
gedeki, laik, demokratik, sosyalist
akımlara, pahalıya patlayacak gibi ge-
liyor bana… Filistin sorununda, vitrin
düzenlemenin ötesinde, herhangi bir
gelişmenin olmasınıysa hiç beklemi-
yorum.
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
‘Mazruf’a Değil, Lütfen ‘Zarfa’ Bakınız
DİSK adına 12 bilim insanı ve uzman iki yıla ya-
kın bir süre çalışarak kapsamlı bir anayasa raporu
hazırlamış bulunuyor. Yazının başlığında yer
alan nitelikte bir anayasanın temel ilkelerinin ül-
ke gündemine taşınması, başlı başına çok olum-
lu bir gelişmedir.
Türkiye, 12 Eylül’ün toplumu temellerinden di-
namitleyen yapılanmasından bir türlü kurtulamı-
yor. Cumhuriyet’in kuruluş ilkeleri sabah akşam
kemiriliyor. Böyle bir ortamda, bir an önce, “öz-
gürlükçü, eşitlikçi, demokrat ve sosyal” ilkelere da-
yalı bir toplumsal uzlaşma sağlanması, birinci de-
recede öncelikli bir gereksinimdir.
Yazıda, raporun yalnızca bir yaklaşımına de-
ğinilecektir.
DİSK Anayasa Raporu, özel mülkiyet vurgusu
yaparak başladığı “ekonomik hakları” özetlerken
“…iktisadi sektörde ise düzen ve denetim öne çı-
karılmalıdır” diyor (s. 50).
DİSK Anayasa Raporu, anayasa tartışmalarına
böylelikle önemli bir boyut katıyor ve kanımca çok
doğru yapıyor.
Çünkü Türkiye’nin en önemli sorunlarının ba-
şında, ekonomideki “başıbozukluk” gelmektedir;
on yıllardır ülkeyi yönetenler, ekonomiyi yönete-
memişlerdir! Çoğu yönetici “kendi kapitalistini” ya-
ratmak amacıyla ekonomiyi kullanmıştır. Özel ke-
simin büyük bir bölümü, kapitalizmin en temel ku-
rallarını tanımamaktadır.
İşte kimi başlıklar: Ekonominin yüzde 45’i ka-
yıt dışıdır; yani çalışanların yarıya yakını, “hiçbir”
sosyal güvenlik kapsamında yer almamaktadır.
Kamuya ait olanlar dahil, yapıların büyük ço-
ğunluğu “kaçak”tır. Büyük kentlerde bile, başta
et olmak üzere, denetimsiz gıda maddelerinin ora-
nı, uluslararası karşılaştırmalara dayanamayacak
kadar fazladır. Merkezde ve yerelde kamu yö-
netimlerinin mal ve hizmet satın almalarında ve
ihalelerde, “rekabet” olduğu söylenemez. Her dü-
zeyde “devlete iş yapmanın” yarattığı yolsuzluk
ortamı, denetimsiz kapitalizmin doğrudan sonu-
cudur. Yapılan kamuya ait işlerin “maliyet ve ka-
lite” yönünden herhangi bir kapitalist ahlakla iliş-
kisi kurulamaz. Düz arazilerde bile yollar çoğun-
lukla “s” harfi biçimindedir, ayrıca dalgalar gibi iniş-
li çıkışlıdır; ve km maliyetleri dünya ortalamasının
iki katına yakındır!
Denetimsizlik sonucu, halkın malı olan kıyılar,
acımasızca yağmalanmaktadır.
En verimli tarım toprakları amaç dışı kullanıl-
makta; çevre kirliliği birikimli biçimde genişle-
mektedir. Sermaye birikiminin yetersizliği, çevre
kirliliği birikimiyle bütünleşiyor.
Dahası var. Türkiye kapitalizmi, ilke olarak
“sendikaları sevmez”; çoğu, acımasızca sendika
düşmanlığı yapar.
Bu büyük sorumsuzluk, kimi sektörlerde, yal-
nız o işlerde çalışanlara değil, tüm topluma da çok
büyük “zararlar” veriyor. Örneğin, medyada sen-
dikalaşma yok denecek düzeydedir. On binlerce
çalışanı en temel örgütlenme hakkından yok-
sundur. Oysa bu sektörün çalışanlarının, korku-
suz, tarafsız ve yalnız toplumsal hizmet anlayışıyla
çalışmaları, demokratik bir toplumsal yapının “ol-
mazsa olmazıdır”.
Üstelik medya patronlarının tamamına yakını,
gelişmiş kapitalist ülkelerde eşi benzeri bulun-
mayacak ölçülerde enerjiden ulaşıma, oradan tu-
rizme “medya dışı işler” yapmakta; devlet ihale-
lerine girmektedir. Medya patronları sendika is-
temeyebilir. Giderek, gerçekte kamuya ait olması
gereken haber ve yorum alanlarını özel savun-
malarına ayırmaları ya da “medya savaşları”
yapmaları, tüm toplum için çok olumsuz sonuç-
lar veriyor.
Demokrasilerde dördüncü güç sayılan ve ile-
tişimdeki gelişmelerle birlikte etkisi büyüyen
medya, kendi sektörünün sıradan çalışanlarına göz
açtırmıyorsa, burada bir bozukluk vardır.
Bu nedenlerle ekonomide düzen ve denetim ko-
nusunun ilke düzeyinde anayasada bulunması ya-
dırganmamalıdır. Kaldı ki düzen ve denetimi, he-
men tüm demokratik ülkelerde temel yasaların ko-
nusudur.
DİSK Anayasa Raporu; özgürlük, eşitlik, de-
mokratik ve sosyal bir anayasa için neler yapıl-
ması gerektiğinin ilkelerini sergiliyor. Bu büyük
“emek ürünü” bütünüyle, toplumun tüm kesim-
lerinde, özellikle de siyasal partiler, sendikalar, üni-
versiteler ve medyada ayrıntılı olarak tartışılma-
lıdır.
yakupkepenek06@hotmail.com
Ekonomi Servisi - Mobil internetten alõnan özel
iletişim vergisindeki indirimi değerlendiren Tü-
keticiler Birliği Projeler Koordinatörü Hatice
Saadet Kalyoncu, “İnternet erişiminde ön öde-
meli hatlardan yüksek vergi alınması kanu-
na aykırıdır” dedi.
İnternet servis sağlayõcõsõ ve cep telefonuyla in-
ternete erişimde kullanõcõdan alõnan özel iletişim
vergisinin yüzde 25’ten yüzde 5’e düşürüldüğünü,
ancak Özel İletişim Vergisi Genel Tebliği ile ön
ödemeli (kontörlü) hat aboneleri için verginin
yüzde 25 olarak uygulanmasõna hükmedildiği-
ni belirtti. Kalyoncu konuya ilişkin olarak şun-
larõ söyledi:
“Bu uygulama ‘Vergi yükünün adaletli ve dengeli
dağõlõmõ, maliye politikasõnõn sosyal amacõdõr’
hükmüne de aykırıdır. Alınan hizmet aynı ol-
masına karşılık kontörlü hat kullanıcıları
internet hizmetini yüzde 20 daha fazla öde-
yerek kullanmak zorunda kalmaktadırlar.
Türkiye’de 65 milyonu geçen cep telefonu abo-
ne sayısının yaklaşık 45 milyonu kontörlü hat
kullanmaktadır. İnternet erişiminde kullanı-
lacak kontör miktarı önceden tespit edile-
meyeceği gerekçesiyle kontörlü hat kullanı-
cıları yüksek vergiye tabi tutulmamalıdır.”
MURAT GÜLDEREN
BARCELONA - Onkoloji, diye-
bet, HIV ve kanser gibi tedavisi çok
zor hastalõklara ait 90 milyar Av-
ro’luk patentli ilacõn 10 yõl içerisin-
de patent sürelerinin dolacak olma-
sõ nedeniyle eşdeğer ilaç pazarõ ha-
reketlenmeye başladõ. Yeni molekül
üretmekte ciddi zorluklar yaşayan pa-
tentli üreticiler de böylece gözünü eş-
değer ilaç sektörüne dikti. Avrupa Eş-
değer İlaç Birliği (EGA) Genel Di-
rektörü Grek Perry, “Dünyanın
önde gelen ilaç firmaları pek çok
eşdeğer ilaç üreticileriyle satın al-
ma ya da ortaklık kurma görüş-
meleri yapıyor” dedi.
EGA’nõn Barcelona’daki yõllõk
toplantõsõnda konuşan Perry, yalnõz-
ca AB ülkelerinde 700’den fazla eş-
değer ilaç üreticisi olduğunu belirte-
rek sektörün rekabete en açõk pazar
olduğunu dile getirdi.
Patentli ilaç üreticilerinin patent sü-
relerinin uzatõlmasõ çalõşmalarõnda ba-
zõ usulsüz yapõlanmalara girildiğini de
belirten Perry, “Patentlere fazla ko-
ruma verildiğinde yenilikçi çalış-
malar önleniyor. Az verdiğinizde
ise orijinal ilaç üreticilerini ödül-
lendirmemiş oluyorsunuz. Patentli
üreticiler eşdeğer firmaların pazara
girişini engellemeye yönelik çalış-
malar içerisinde bulunuyor, paza-
ra giren oyuncuların da fiyatları-
nı bastırmaya çalışıyorlar” diye
konuştu.
AB’den haksız rekabet
soruşturması
Avrupa Komisyonu’nun rekabetten
sorumlu yetkilileri, eşdeğer ilaçlarõn
pazara girişinde gecikmeler yaşan-
masõ ve uzun süredir çok az yeni ila-
cõn pazara girmesi nedeniyle soruş-
turma açtõ.
Soruşturma kapsamõnda ilaç fir-
malarõnõn kendi aralarõnda yaptõkla-
rõ anlaşmalarõn ticareti kõsõtlayõcõ du-
rumlarõn yasaklanmasõ hükmüne ay-
kõrõ olup olmadõğõna bakõlacak.
Yeni ruhsat alan ve geliştirme
aşamasõndaki ürünlerinin sayõsõnõn
azalmasõ nedeniyle, referans ilaç
üreten firmalarõn, haksõz bir şekilde
mevcut ürünlerin patent tekelini
uzattõklarõnõ tespit eden komisyon, re-
ferans ilaç üreten firmalarõn ürünle-
rinin koruma sürelerini uzatarak eş-
değer ilaç rekabetini engelleme ça-
balarõna vurgu yapõyor.
Gelecek 10 yõlda 90
milyar Avro’luk ilacõn patent
dõşõ kalacak olmasõ eşdeğer
ilaç üreticilerinin önünü açtõ.
Yeni moleküller bulmakta
zorlanan üreticiler de
eşdeğer ilaç üreticilerine
gözünü dikti. Pazarda pek
çok satõn alma bekleniyor.
İlaç Endüstrisi İşverenleri Sendikasõ Genel
Sekreteri Turgut Tokgöz tüm dünya ülkelerinin şu
anki ekonomik konjonktürde pek çok tasarruf önlemi
aldõğõnõ, bunun başõnda da eşdeğer pazar paylarõnõn
arttõrõlmasõ geldiğini söyledi. Tokgöz bu anlamda
Polonya’da kullanõlan ilaçlarõn yüzde 76’sõnõn,
Danimarka’da yüzde 69’unun, İngiltere ve ABD’de yüzde
65’inin eşdeğer ilaçlarõn oluşturduğunu ifade etti. Tokgöz,
Türkiye’de bu oranõn yüzde 50’ler seviyesinde olduğunu
kaydetti. Eşdeğer ilacõn kullanõmõna yönenik teşvik konusunda
Sağlõk Bakanlõğõ’nõn da çalõşmalarõ olacağõnõ dile getiren Tokgöz,
son beş yõlda orijinal yerine eşdeğer ilaç kullanõmõyla sağlanan
tasarrufun 3.8 milyar TL’ye ulaştõğõnõ belirtti. Tokgöz 2008 yõlõnda
Türkiye’de sağlanan tasarrufun da 885 milyon TL olduğunu ifade etti.
GÜNEYDOĞULU SANAYİCİ
Hükümetbölgesel
dengesizliği
gözetmedi
BEKİR ŞAHİN
GAZİANTEP - Doğu ve Güneydoğu
Sanayici ve İşadamlarõ Dernekleri Fe-
derasyonu (DOGÜNSİFED) Yönetim
Kurulu Başkanõ Tarkan Kadooğlu,
teşvik paketinin bekledikleri radikal un-
surlarõ içermediğini ancak, ülke ekono-
misinde canlanma sağlayacağõna inan-
dõğõnõ söyledi. Kadooğlu, “Karade-
niz’deki bir kentte yatırım yapmak
dururken, kimse gelip Hakkâri’ye
yatırım yapmaz” diye konuştu.
Kadooğlu yaptõğõ açõklamada şunlara
dikkat çekti: “12 sektör teşvik edilecek.
Bunlar genelde istihdam yaratan sek-
törlerdir. Doğu ve Güneydoğu’nun
içinde bulunduğu 4. bölgede ise özel-
likle tarım, tekstil gibi sektörler de teş-
vik edilecek. Bizim, yeni teşvik siste-
minin tartışıldığı günlerden itibaren
düşüncemiz; tüm sektör ve bölgeler-
de ‘en az gelişmiş bölgeye en fazla teş-
vik’ temel ilke olmalı idi. Yeni teşvik
sistemi genel itibarıyla beklediğimiz
radikal unsurları içermemektedir.
Açıkça bu teşvik sistemi Türkiye’nin
ekonomik canlanmasına önemli oran-
da katkı sunacaktır. Ancak bölgesel
eşitsizlik noktasında çarpıcı bir katkısı
olmayacaktır. 4. bölge kategorisi içe-
risinde farklı görüntülerdeki pek çok
il belirtilmiş. Dolayısıyla Karade-
niz’de bir il dururken, kimse gelip
Hakkâri’ye yatırım yapmayacak.”
Şarap üreticileri
vergi indirimi istiyor
Ekonomi Servisi - Türkiye Giyim
Sanayicileri Derneği (TGSD) Başka-
nõ Ahmet Nakkaş, TGSD’nin “Ana-
dolu’da İş, Aş ve Barış Projesi” ile
yõllardõr kademeli ve sektörel-bölge-
sel teşvikin önemini vurguladõğõnõ
belirterek, “Projeyi ilk ortaya koyan
bizdik, projeden yararlananlar bi-
zim dışımızdaki 12 sektör oldu.
Teşvik paketinin acı tarafı bu oldu”
dedi.
Nakkaş, TGSD’nin İstanbullu sa-
nayiciler ile Anadolu’daki iş
adamlarõnõ tanõştõrmak ve
ortak çalõşma zemini ya-
ratmak amacõyla 1996
yõlõndan beri “Anadolu
ile Kucaklaşma Gezi-
leri” düzenlediğini,
“Anadolu’da İş, Aş
ve Barış Projesi” kap-
samõnda yõllardõr yurdu
karõş karõş gezdiklerini
söyledi.
AA’nõn haberine göre
Türkiye’de üretimde, istih-
damda, ihracatta ve yatõrõmda
büyük pay alan hazõr giyim ve tekstil
sektörünü Anadolu’ya taşõyarak, böl-
geler arasõ ekonomik dengesizlikleri
ortadan kaldõrmayõ ve İstanbul’u mo-
da merkezi yapmayõ hedeflediklerini
vurgulayan Nakkaş, şöyle dedi: “Ha-
kikaten yazık, bu projeyi ortaya çı-
kartan biziz, bu projeden yararla-
nanlar bizim dışımızdaki 12 sektör
oldu. Türkiye’de üretime, istidama
ve ihracata doğrudan katma değer
sağlayan, dış ticaret hacmine en
yüksek artı değeri sağlayan sektör
konumundayız. İç ve dış ekono-
mik büyüklüğümüz 60 milyar dolar.
Sektörümüzün sosyal önemi, eko-
nomik öneminden daha fazla. Böl-
geler arası kalkınmışlık farkını gi-
derecek tek anahtar sektör tarım-
dan sonra biziz. Avrupa’nın ikinci,
dünyanın dördüncü en büyük te-
darikçisiyiz. Bu konumun-
dan dolayı bizim sektöre,
yeni teşvik programın-
da özel bir yer veril-
meliydi. Sektöre ta-
şınma desteği veril-
mesi olumlu, ancak
mevcut durumu ko-
rumasına yönelik
tedbir yok.”
Çorum Ticaret ve Sa-
nayi Odasõ Yönetim Ku-
rulu Başkanõ Çetin Başa-
ranhıncal, yeni teşvik pa-
ketine ilişkin olarak, “Ço-
rum’un lokomotif sanayisi olan taş
ve toprağa dayalı sanayi, ilimiz ih-
racatının en önemli sektörü olan
makine sanayiinin, otomotiv yan sa-
nayiinin ve yumurta kümes hay-
vancılığı ve gıda sanayinin sektörel
bazda teşvik edilmemesi en büyük
olumsuzluk olarak göze çarpmak-
tadır” görüşünü bildirdi.
ÇANAKKALE (AA) -
Çanakkale Bozcaada’da şarap
üreticileri, şaraptaki ÖTV’nin
indirilmesini bekliyor.
Bozcaada Belediye Başkanõ
Mustafa Mutay, son yõllarda
şaraba gelen ÖTV’den dolayõ
satõşlarõn düştüğünü, sektördeki
insanlarõn pazarlarõnõ
kaybettiğini kaydetti. Geçen yõl
bir firmanõn adadaki üzümü
250 TL’den satõn aldõğõnõ,
bunun çok küçük bir rakam
olduğunu ifade eden Belediye
Başkanõ Mutay, “Burada
ulaşım zor. Devlet burada
yaşayan insanlara mutlaka
kaynak ayırmalı. Bağcılıkta
da büyük destek vermeli.
Önümüzdeki yaz sezonunda
da yine 250 TL’ye üzüm
satarsak işimiz zor. Adanın
yüzölçümünün üçte ikisinde
bağcılık yapılıyor. Bu da 3
milyon ton şaraplık üzüm
demektir” dedi.
Nakkaş,
“Biz sektörel-
bölgesel teşvik
gerektiğini söylemiştik.
Oysa yeni teşvik
programõ, tekstil ve
hazõr giyim dõşõnda
yeni belirlenen 12
sektöre yaradõ”
dedi.
TGSD Başkanõ: İş, aş projesini ilk ortaya koyan sektörümüzün pakette olmamasõ acõ
Giyimcilerin teşvik isyanı
Yeni ilaç üretemeyen firmalar, mevcut ilaçlarõn patent süreleri dolmaya başlayõnca jenerik pazarõna gözünü dikti
Eşdeğerilaçiştahkabartõyor
885 MİLYON TL’LİK
TASARRUF
‘İnternette
mobil adaletsizlik’